Yeter ki Müzik Olsun
  • Seninle Üç Dakika
  • _Giriş
  • _1975
  • _1976
  • _1977
  • _1978
  • _1979
  • _1980
  • _1981
  • Röportajlar
  • Konser Yazıları
  • _2019 Konserleri
  • _2018 Konserleri
  • _2017 Konserleri
  • _2015 Konserleri
  • _2016 Konserleri
  • _2014 Konserleri
  • Günün Şarkısı
  • Albüm / Şarkı Eleştirileri
  • Güncel
  • Yıldızlar
  • Klasikler
  • Ses Dergisi
  • Günlükler
  • _Eurovision 2011 Günlüğü
  • _Eurovision 2010 Günlüğü
  • _Nasıl TV Programı Yaptık?

(13 Aralık 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Oynadığı oyunlarda, parodilerde ya da yaptığı taklitlerde söylediği şarkıları bir kenara koyarsak, Yasemin Yalçın ilk kez Suzan Kardeş’in 2009 çıkışlı “Makyaj Odası Şarkıları” adlı albümünde şarkıcı olarak karşımıza çıkmıştı. Gerçi, adından da anlaşıldığı üzere, o bir konsept albümdü ve Yalçın gibi başka tiyatro oyuncuları da şarkı söylemişti o albümde. Fakat şaka değil, içlerinde en dikkat çekici olanı Yasemin Yalçın’ın “Taht Kurmuşsun Kalbime” yorumuydu. “Bu kadın şarkı söylemeli, albüm yapmalı,” dediğimi hatırlıyorum dinlerken.


Geçenlerde aynı televizyon programına konuk olduğumuzda, o kaydı hatırlattım Yasemin Yalçın’a. “Önemli bir şey değildi, bir saat içinde girip alelacele okumuştum,” dedi. Bence önemliydi oysa. Mesela ben o kaydı bilmiyor olsaydım, Yasemin Yalçın’ın albüm yaptığı duyunca bu denli coşkuyla merak eder, dinler miydim bilmiyorum. Yalçın’ı sevmediğimden değil; aksine bayılırım komedyenliğine. Ama bir komedyen için şarkıcılığa soyunmak zor iştir. Sizi hep güldüren birinin ciddi ciddi şarkı söylemesini, hele ki acıklı şarkılar söylemesini çok kolay kabul edemeyebilirsiniz dinleyici/izleyici olarak. Bir de bu komedyeni tiplemeleriyle tanıdıysanız o güne dek, o daha da zordur.

Velhasıl, Yasemin Yalçın’ın merakla beklediğim ilk albümü “Arasırabesk” geçtiğimiz yaz aylarında Çimen’s Yapım etiketiyle piyasaya çıktı. Albümün adı kendini ele veriyor zaten. Yasemin Yalçın bu albümde bir dönemin sevilen arabesk şarkılarını seslendiriyor.Arabesk müziğe birazcık hâkimseniz, repertuarın çok sağlam olduğunu görüyorsunuz zaten. 


“Sarhoş”, “Yağmurun Sesine Bak”, “İstanbul Sokakları” ve “Taht Kurmuşsun Kalbime” başta olmak üzere, çok şahane 10 arabesk klasiği bir araya getirilmiş. Mazlum Çimen’in prodüktörlüğü ve Necip Yılgın’ın yönetmenliği ve aranjörlüğünde kotarılan albümde Yasemin Yalçın değme arabesk şarkıcılarına taş çıkarıyor üstelik.


Kadın arabesk şarkıcıları kabaca iki kategoriye ayırmak mümkün… Naif, kırılgan ve içli içli şarkı söyleyenler bir tarafta, hoyrat, külhan ve erkeksi bir tavırla şarkı söyleyenler ise diğer tarafta. Yasemin Yalçın ise daha ziyade Gönül Akkorların, Mine Koşanların, Bergenlerin, yani külhan tavrın izinden gider gibi. Hatta Esengül’ü neredeyse taklit ediyormuş gibi söylediği Esengül şarkılarında bile Esengül’ün o kırılgan tavrı yok. Bu nedenle de albümde bazı şarkılar Yasemin Yalçın için doğru seçimler değilmiş gibi tınlıyor. ”Sarhoş” ve “İstanbul Sokakları” bunların başında geliyor mesela. Bunun aksine,” Sabrıma Borçluyum”, “Yağmurun Sesine Bak”, “Çok Geç Olmadan” gibi şarkılarda Yasemin Yalçın şarkıcı olarak çok daha etkili.


Zaman zaman küçük hataları, defoları olsa da, stüdyoda üzerinde fazla oynama yapılmamış vokal performansı ile Yasemin Yalçın her şeyden önce o yılların arabeskinin samimiyetini sıklıkla yakalıyor. Düzenlemeler de o minvalde olunca, ortaya çıkan iş bugün yapılan birçok arabesk albümden daha iyi olmuş. Kıyaslamak gerekirse, mesela hemen hemen aynı günlerde piyasaya çıkan Zara’nın “Derin Aşk” adlı arabesk albümünden daha “arabesk” bu albüm.


Merve Karahan tarafından çekilmiş fotoğrafları ve özenli kartonet tasarımıyla da göz alıcı bir albüm bu. Albüm kapak yazısına “Samimiyetimle” diyerek imzayı atmış Yasemin Yalçın. Ben o samimiyeti hissettim ve kabul ettim. Dinleyiciye ne kadar geçer, onu da zaman gösterecek.                   
ARALIK 2014
0
Share
BİRAZ SARI, BİRAZ SİYAH…


Yarısı siyah, yarısı sarı saç stiliyle altı kalın kalın çizilmiş akılda kalma çabası ya da beylik tabiriyle “imaj çalışması”, ‘90’lar popunu anımsatıyor. Albümün çıkış şarkısı ise ‘70’lerden. Yasmin Levy’den bir şarkı da var albümde, bir Gaziantep türküsü de… Elif Kaya’dan ve kendi adını taşıyan ilk albümünden söz ediyorum.  Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle piyasaya çıkan albüm, Elif Kaya’nın müzikte tutturacağı yol hakkındaki kararsızlığını göstermekle kalmıyor; dinleyicinin de kafasını karıştırıyor.


0
Share

Mevzua girmeden şunu bir kez daha söyleyeyim ki, şu internet çağında tek isim kullanmak hiç akıl kârı değil.  Herhangi bir yerden kulağına çalınmış şarkının söyleyenini öğrenmek ya da adını duyduğu şarkıcı hakkında bilgi edinmek isteyen ve bunun için internete başvuran herkes benim kadar sabırlı olmayabilir. Mesela ben Nil’in, Nil Durmuş olduğunu öğrenene kadar epeyce uğraştım.


Konservatuar eğitimi almış bir şarkıcı Nil. 10 yıldır da yurt içi ve yurt dışı olmak üzere, birçok konserde, Müslüm Gürses, Selami Şahin, Mine Koşan, Fatih Erkoç, Ümit Besen gibi isimlerle aynı sahnede yer almış. Onu ilk kez Msülüm Gürses anısına hazırlanan “Baba Şarkılar” albümünde dinlemiştik. “Ömrüm Seninle Geçsin” adlı şarkıyı söylüyordu. İşin doğrusu şarkının bu versiyonunda duyduğumuzun pek başarılı bir yorum olduğu söylenemezdi.

Nil’in ilk albümü de o sıralarda, yani 2013 sonbaharında piyasaya sürüldü. Üç şarkılık bir mini albümdü bu. Tamamen ticari anlayışla kotarılmış bir çalışmaydı bu. Hem görsel hem de müzikal anlamda Nil’in kendine Demet Akalın kulvarından bir yol aradığına işaret ediyordu. O yolu bulamamış olsa gerek ki, bu defa başka bir tarzı deniyor Nil.


Nil’in geçtiğimiz günlerde tekli formatında satışa sunulan yeni şarkısı “Aşktan”, Ati Müzik etiketiyle dijital platformlarda yerini aldı. Şarkının söz ve müziği Onur Murat’a ait, düzenlemesi ise Selim Çaldıran tarafından yapılmış.

İlk duyduğunuzda Ebru Gündeş söylüyor zannedebilirsiniz. Ses tınısı aslında benzemiyor olsa da, Nil’in bu şarkıda ona öykündüğü çok açık. Ama bu henüz müzikte çıkış yolu arayan bir şarkıcı için şimdilik göz ardı edilebilir bir durum. Zira Nil’in önceki çalışmaları ile kıyaslandığında hem bu şarkı, hem de şarkıcı olarak Nil çok çok daha iyi. 


Artık adına ne derseniz deyin, fantezi mi, arabesk mi, o türün içerisinde değerlendirildiğinde hiç de hafife alınmayacak, hatta sahiden Ebru Gündeş söylemiş olsa, kısa yoldan “hit” olabilecek bir şarkı “Aşktan”. Ama Nil’in henüz adı, sesi ve yüzü yeterince tanınır olmadığından o kadar kolay olmayacaktır bu. Yine de türün meraklılarına öneririm.


Nil bu çizgide devam eder, bir de üzerine kendi tavrını ve tarzını koyabilirse, dikkat çekici bir yeni isim olabilir. Tabii bunun için etkili bir görsel çalışma ve “PR” da gerekiyor.

EKİM 2014
0
Share

Ayşe Özyılmazel, geçtiğimiz günlerde babası Neco’nun 50. Sanat Yılı için kutlama mahiyetinde bir konser tertip etmekle kalmadı, bir de şarkısını seslendirdi. Neco’nun Eurovision 1982’de Türkiye’yi temsil ettiği “Hani”, böylece yıllar sonra ilk kez Ayşe Özyılmazel’in sesinden tekrar karşımıza çıkmış oldu. “Hani”, DMC etiketiyle tekli formatında yayımlandı.


Bilmeyenler için hatırlatayım, 1982 Eurovision Türkiye elemeleri ülke Eurovision tarihine “Necovizyon” olarak geçmişti. Zira o sene yapılan ulusal finalde altı şarkı yarışacaktı ve bunlardan dördünü Neco seslendiriyordu. Ancak son dakikada finalistlerden Şenay yarışmadan çekilince, Neco’nun şansı 5’te 1’e yükselmişti ve haliyle de ülkeyi temsil etmeye hak kazanan Neco oldu.

Söz ve müziği Olcayto Ahmet Tuğsuz’a ait “Hani”, o dönem için neresinden baksanız çok modern, çok Avrupai, neşeli tekrarları ve yarışmadaki resmi dil zorunluluğunu alt eden kelime oyunu (“Hani-Honey”) ile Eurovision için biçilmiş kaftan bir şarkıydı. Neco’nun sesi ve performansı da tartışılmazdı tabii o yıllarda. Ama ne olduysa oldu ve Avrupalılar şarkıyı pek beğenmedi. 20 puanla 15. Olmuştu Türkiye. Zaten 18 ülke vardı yarışmada; yani sondan üçüncüydük gece sonunda.


Yarışma için basılan “promo” 45’lik Türkiye’de yayımlanmadı ve şarkının kaydına ancak Neco’nun 1984 yılında piyasaya çıkan “Bugün ve Yarınlara” albümünde ulaşabildik. Yani üzerinden tam tamına 30 yıl geçmiş.



Şarkının yeni düzenlemesini Ersay Üner yapmış. Orijinal versiyonun o çok belirgin ‘80’ler havasını hiç bozmadan, eksiltmeden, ama üzerine yeni bir şeyler katarak modernize etmiş “Hani”yi Üner. Çok da iyi olmuş. Ayşe Özyılmazel’in bir tarz haline getirdiği ciddiyetsiz şarkı söyleme biçimi de kulağa rahatsız edici gelmiyor bu şarkıda. Yani doğru bir eşleşme ve doğru bir düzenlemeyle başarılı bir “cover” çıkmış ortaya. 


Tek sorun, baba kızın sesleri arasındaki ton farkının Ayşe Özyılmazel lehine kullanılmış olması. Elli yıllık Neco, şarkının bir bölümünde kızına eşlik ederken, alıştığımız tonundan aşağıda, pes bir sesten söylemek sorunda kalmış. Ayşe’nin babasının tonundan söylemesi mümkün olamamıştır haliyle. Nitekim şarkıdaki can alıcı “Hani Hani” tekrarlarının neredeyse tamamen vokallere bırakılması da boşuna değil.

EKİM 2014
0
Share

“Daha önce birbirinden kıymetli üç erkek sanatçı tarafından seslendirildi. Ama "Hâkim Bey" bana hep çığlık çığlık bir kadın isyanı duyurur. Malum bu coğrafyada kadın, duruşundan, giyiminden, konuşmasından, gülüşüne kadar, kesilen her ahkâmın konusu edilen, ama hiç bir cümlenin öznesi edilmeyen, incindiğinde "davası olmayan" bir şeydir. İşte bu şarkının içindeki isyanı canı yanan her kadının sesiyle bağıra bağıra söylemek istedimdi hep...” demiş Dilek Kavraal. Böylece daha en baştan, zaten yakın zamanda Mehmet Erdem’in sesinden “hit” olmuş “Hâkim Bey”i yeniden söylemesinin üzerine yapılabilecek eleştirileri susturmuş görünüyor. Yani en azından beni susturdu; çünkü haklı buldum gerekçesini.


Üniversite eğitimi alırken yaşadığı Eskişehir’de sahneye ilk kez adımını atan Dilek Kavraal, yıllar boyunca Ankara ve İstanbul’da sahne programları yapmış, ilk albümü “Bu Kadar Dilek” ise 2003 yılında yayımlanmış. Çok şarkıcının başına gelen türden bir ilk albüm talihsizliği yaşamış ne var ki. Albüm hem yeterince duyurulmamış, hem de müzik şirketi problemlerinden dolayı yeniden basılamadığı için arşivlere gömülmüş.

Dilek Kavraal’ın, söz ve müziği kendisine ait olan “Yaşam Belirtisi” adlı şarkısı 2013 yılında dijital tekli olarak yayımlanmıştı. Geçtiğimiz Temmuz ayında ise Hayat Yokuşu adlı televizyon dizisi için seslendirdiği “Hayat” adlı şarkı dijital platformlardaki yerini aldı. Ağustos ayında ise bu defa “Hâkim Bey”le çıktı karşımıza. Şarkının dijital teklisi Dokuz Sekiz Müzik etiketi taşıyor. Anladığım kadarıyla Kavraal’ın kendi şarkılarından oluşan albümü hazırda beklerken, “Hâkim Bey” teklisi araya girmiş.


İyi de olmuş. Neden mi? Önce şarkının eski versiyonlarını bir hatırlayalım. 1996’da ilk kez Zülfü Livaneli, 1998’de Levent Yüksel, 2012’de ise Mehmet Erdem söyledi malum. Bir de Sezen Aksu’nun “Deliveren” albümünün sonunda yer alan “hidden track”de şarkının yarım yamalak bir emprovize kaydı vardı; stüdyoda öyle kendiliğinden çıkıvermiş. Hadi onu saymayalım. Ama diğer üç versiyonun üçü de ağırdır, oturaklıdır. Şarkının içindeki o diklenme, o karşı koyuş pek geçmemiştir dinleyene. Söyleyen şikayetçidir ama bir yandan da razı gibidir. Öyle bir mülayimlik vardır nedense. Hadi Livaneli en asi şarkısında bile mülayimdir, onu anlarsınız. Mehmet Erdem de o çatallı sesiyle, arka mahallenin isyan ederken bile ağırbaşlı çocuğu gibidir. Levent Yüksel’e de “Med-Cezir” romantizminden, “Bi’ Daha” sempatikliğinden sonra belli ki yakıştıramamıştır dinleyen. Onun sesinde fark edilmemiştir şarkı tuhaf bir biçimde.


İşte Dilek Kavraal, önceki üç versiyonu da bir kenara koyup, Erman Tazegül’ün düzenlemesiyle başka bir “Hâkim Bey” çıkarmış ortaya. İlk dinleyişte İbrahim Tatlıses’in “Leylim Ley”e yaptığını hatırlamadım değil. Ama yok, hayır. Haksızlık da etmemek lazım… “Hâkim Bey”, bu haliyle daha coşkulu, bir ağızdan söylenecek, dinleyeni harekete geçirecek bir hâle gelmiş. Dilek Kavraal da sesi ve söyleyiş biçimiyle bu coşkuyu tetiklemiş. Tınısı hiç benzemese de, sanki Selda Bağcan bu şarkıyı söylese, aynen böyle söylermiş diye düşündüm ister istemez.



’70 ve ‘80’lerde erkek seslerden çok popüler olmuş alaturka ve arabesk şarkılar, mutlaka kadın şarkıcılara da söyletilirdi. Öyle bir taktik vardı ve çoğu zaman da işe yarardı. Sözgelimi “Bir Teselli Ver”, Orhan Gencebay’ın sesinden kıyametler koparmışken Kamuran Akkor’un aynı şarkıyı söylediği plak da bir o kadar satmıştı. “Hâkim Bey”in de böyle olmaması için hiçbir sebep yok. 

EKİM 2014
0
Share

Daha önce iki albüm yapmıştı Elif Nun. Bir de Berkay’la birlikte söyledikleri bir tekli yayımlanmıştı 2012 yılında. Tabii Nun’un kariyeri bunlardan ibaret değil. Konservatuarda şan eğitimi, İzmir’de sahne tecrübesi, Işın Karaca, Murat Boz, Soner Sarıkabadayı, Emre Altuğ gibi isimlere vokal koçluğu, şarkı yazarlığı ve dil-müzik ilişkisi üzerine doktora, biyografisinde sıralananlar. Elif Nun’un yeni teklisi “Tuana”, geçtiğimiz günlerde Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlandı.


Evet, bildiğimiz “Tuana” bu. Hani Paco De Lucia’nın bestesi olan. Hani Sezen Aksu’nun üzerine Türkçe sözler yazdığı. Hani Levent Yüksel’in ilk albümünde seslendirdiği “Tuana”. 1993 yılında kaydedilmiş bu şarkıyı 2002 yılında Kürşat seslendirmişti. Sazlı o versiyonun gerek düzenleme, gerekse yorum açısından pek başarılı olduğu söylenemezdi. Şarkı bu kez Elif Nun’a kısmet oldu.

“Tuana”, söylemesi hiç kolay bir şarkı değil; öncelikle bunu altını çizmek lazım. Levent Yüksel gerek gırtlak yapısı, gerekse şarkı söyleme biçimiyle kendine çok yakıştırmıştı bu flamenko parçayı. Flamenkoya özgü o gırtlak yırtmalar, ses çatlatmalar, oryantal vibratolar filan tam da yerli yerindeydi. Galiba şarkıyı bunca yıldır kimsenin yeniden söylememesinde de bunun etkisi vardı. Neresinden baksanız bir iddia gerektiriyordu çünkü “Tuana”yı söylemek.


İşte Elif Nun o iddiayı üstlenmiş. Belli ki iddianın hakkını verebilmek için de epeyce çalışmış. Teknik olarak her şey doğru gözüküyor. Nota nota, kelime kelime; tam da eğitimli bir şarkıcının söyleyebileceği gibi… Ama işte tam da o çalışmışlık, uğraşmışlık hali, gösterilmiş o dikkat ve özen tatsız kılıyor bu yorumu. İşin içine bir de bugünün stüdyo tekniklerinin baş tacı “kes-yapıştır”lar girince ve dahi bunlar dinlerken fark edilince, insan ister istemez Levent Yüksel’in o coşkulu, korkusuz, ve hoyrat söyleyişini arıyor. Belki de bir önyargıdır bu ve belki de bu önyargıyı kırmak için “Tuana”yı Elif Nun’dan canlı dinlemek lazımdır, bilemiyorum. Ama bana kalsa bir “cover” yapmak için ilk seçeneğim yine de “Tuana” olmazdı.


Bu arada şarkının düzenlemesinin Mert Ali İçelli tarafından yapıldığını ve bu düzenlemenin, şarkıya yeni bir şeyler katabildiğini ve eski versiyonunu aratmadığını da söylemeden geçmeyeyim.  

Hazır yeri gelmişken Elif Nun’un ilk albümündeki çok sevdiğim “Amenna” adlı şarkıyı da tekrar hatırlatmak isterim. Bizzat Nun’un kendisi de dâhil olmak üzere, “cover” arayanlara önerimdir. 2006 yılında ilk yayımlandığında nedense güme giden “Amenna”, özellikle sözleriyle bugünlere çok uygun çünkü. 

EKİM 2014
0
Share
BARIŞ MANÇO'YA BAKARAK ŞARKI SÖYLÜYOR


(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2015 sayısında yayımlanmıştır.)

Galatasaray’da, Babajim Stüdyolarındayız. Mabel Matiz, üçüncü albümünün vokal kayıtlarını yapıyor. Buradaki kayıt odası penceresiz, dört duvar bir oda. Kayıt için içeri girip kapıları kapattınız mı, kimseleri görmek mümkün değil. Mabel’in önündeki mikrofonlara doğru şarkı söylerken yüzünü döndüğü duvarda ise bir Barış Manço resmi asılı. 


0
Share

1969 yılının Ocak sayısına bir göz atacağız bu ay. Zira o yılın 29 Ocak’ın da dünyaya gelmişim ben de. Bu vesileyle derginin kapağında Türkan Şoray’ın Kleopatra saçları ve kırmızı karanfiliyle yılbaşı ağacı önünde verdiği nefis pozu da bilmeyenler görsün, bilenler tekrar hatırlasın istedim.


0
Share

2000’li yıllarda Kenan Doğulu, Sezen Aksu, Tarkan, Sertab Erener ve Nilüfer gibi isimlerin albümlerinde aranjör olarak adını duyuran Mustafa Ceceli, ilk kez 2007 yılında yayınlanan ENBE Orkestrası’nın albümünde “Unutamam” adlı şarkıyı seslendirerek şarkıcı kimliğiyle karşımıza çıkmıştı. O gün bugün Türkçe popun yeni nesil erkek şarkıcıları arasında adı ilk sıralarda anılan Mustafa Ceceli’yle geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan üçüncü albümü “Kalpten”i konuşmak için bir araya geldik.  Yıllardır Kanlıca’da yaşayan Ceceli, İstanbul’un elde avuçta kalan son yeşil alanlarından biri olan Mihrabad Korusu’nda ağırladı bizi.   


Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz. 

0
Share
Ben Ses dergisinin en çok kokusunu severdim. Zamanın dergilerinden farklı bir baskı tekniği ve kağıdı vardı çünkü değişik bir koku gelirdi sayfaları çevirdikçe. Okumayı öğrendikten sonra ise içeriğini de sevdim haliyle; sinema, tiyatro ve müzikten bahsediyordu çünkü. Sevmemek mümkün mü? Ta ilk sayısından 90’lara dek sayısız nüshası hala evimde, arşiv çalışmalarında baş kaynaklarımdan biri olan Ses’te bir gün benim de yazacağımı söyleseler, güler geçerdim. Ama oldu işte. Bundan böyle her ay, hem gündeme dair müzik haberleri, dedikoduları, hem de eski Ses nüshalarından nostaljik haberlerle bu köşedeyim.


0
Share
ŞARKILAR HIZARLA KESİLMEZ


(Millıyet Sanat dergisi Aralık 2014 sayısında yayımlanmıştır.)

Mitoloji bu ya, denizler tanrısı Poseidon ile tanrılar tanrısı Zeus’un kızı olan sanat, zekâ, ilham ve barış tanrıçası Athena, bir iddiaya tutuşurlar evvel zamanda. İddiayı kazanan, yeni kurulan bir şehrin tanrısı olacaktır. Poseidon üç başlı mızrağını yere saplar ve oradan bir at doğar. “Yük taşır, insana dost olur bu hayvan,” der. Tanrılar büyülenir adeta atın güzelliği karşısında. Sıra Athena’dadır. Onun mızrağını vurduğu yerde ise bir ağaç çıkar ortaya. “Bu, zeytin ağacıdır,” der Athena. “ Meyvesi yenir, yağı çıkarılır, yemeklere katılır, insanlara sağlık verir. Bu yağ yakılıp geceleri aydınlatır.”


0
Share

(24 Kasım 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) 

Esin İris, genç yaşında müzik dünyasında epeyce dirsek çürütmüş ve bir albüm yayımlamak için acele etmemişlerden. Gerçi 2006 yılında gayri resmi bir mini albüm kaydetmiş ama o albümdeki şarkılar “R&B” ve “rap” sularında gezindiği için bugün tanış olduğumuz Esin İris’den bir hayli farklı; hatta düpedüz “underground”. Oysa müzikte ana akımın etrafında da gezinmiş İris. Gökçe’yle de ortaklık var müzik geçmişinde mesela, Keremcem’le de. Ayhan Sicimoğlu’nun albümünde Latin şarkılar da söylemiş, Mor ve Ötesi, Fariuz Derin Bulut gibi isimlerle sahne ortaklıkları da yapmış. Bir taraftan da reklam müzikleri piyasasının içindeymiş yıllardır. Bilirsiniz işte, cıngıllar, jenerik müzikleri vesair…


Esin iris’in ilk resmi albümü “Yine Mavi”, 2014 yılının Nisan ayında Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. 10 şarkıdan oluşan bu albümdeki tüm şarkılar Esin İris tarafından yazılmış. Bazı şarkılarda ise İris’e aynı zamanda albümün prodüktörü de olan Samuray Gökçe katkıda bulunmuş. Düzenlemeleri de Samuray Gökçe yapmış. Yani bir ekip işi ortaya koymuşlar.

Albümün çıkış şarkısı olan “Bu Gece”nin klibini ilk izlediğimde ben de herkes gibi Esin İris’i, Yıldız Tilbe’nin genç hallerine benzettim. Hem dans etme biçimi, hem fiziği, hem de şarkının verdiği enerji bunu kaçınılmaz kılıyordu çünkü. Buna karşın, daha ziyade Gökçe ile özdeşleşmiş bir müzikal tarzın izini süren bir şarkıydı “Bu Gece”. Hani o nefesli sazlar, eğlenceli atmosfer, inceden oryantal hava filan…


Onu bir kenara koyup albümü dinlemeye başladığınızda ise sizi ilk karşılayan şarkı olan “Özledim”, handiyse bir Model şarkısı gibi tınlıyor. Radyoda duysam, basbayağı Fatma Turgut sanabilirdim söyleyeni. Tam da Model’in o çok tutulan şarkılarından biri gibi “Özledim”; sırf bu nedenle bile ticari şansı yeterince yüksek. Ardından gelen “Neyse Ne” ise doğrudan oryantal bir şarkı... Yani iki de iki; iş şansa bırakılmamış.

“Bu Gece”nin ardından Koray Candemir’in de sesiyle katkıda bulunduğu bir pop-rock şarkı geliyor: “Senin Şarkın”. Peşi sıra ise bu defa buzukili, Ege havalı bir şarkı olan “Kadeh”le oryantale geri dönüyoruz. “Kışların”, melodik yapısıyla albümün dikkat çekici şarkılarından biri… “Gam ve Figan” da öyle… “Hayalleri Öldürdüm” albümün en batılı tınlayan şarkısı. Son sıradaki şarkı “Olduğu Gibi” ise adeta ilk sıradaki şarkı “Özledim”in bir türevi gibi. En ısınamadığım şarkının “Kötü Kötü Şeyler” olduğunu da söylemeliyim.


Bütünde bir ekip çalışmasının ortaya çıkardığı ortak tavır, daha ziyade dikkat çekme ve ticari başarı kazanma kriteri üzerine kurulmuş gibi. Bunun için bütün kozlar oynanmış. Başarılı olur mu? Dinleyenlere ne kadar samimi geleceğin bağlı olarak değişir bu ihtimal. Öngörmek zor. Ama şu da var ki belirli bir “sound” çizgisi yakalamış, eli yüzü düzgün, derli toplu bir albüm dinliyoruz başından sonuna dek. Etkili ve akılda kalıcı melodiler, kulağı kolay yakalayan ritim yürüyüşleri ve slogan sözler var. Bu da ana akıma oynayan bir albüm için az şey değil. Öyle ki Esin iris’in şarkıcı olarak gösterdiği performansın eksikliğini bertaraf edebilir bu durum.

Albümün adı “Yine Mavi” olunca, Melek Boçoğlu Yılmaz tarafından yapılmış kapak kompozisyonu ve kartonet tasarımı da gökyüzü mavisini ve açık mavi tonları fon almış. Ben olsam, bu albüm ve bu şarkıların yansıttığı enerjiye paralel olarak, daha sıcak renkleri, tıpkı ilk klipteki gibi daha renkli bir görselliği tercih ederdim.    

KASIM 2014
0
Share

(17 Kasım 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Çok uzun zaman var ki bilmediğim bir şarkıyı duyup, söyleyenini merak ettiğim olmamıştı. “Sır” bende böyle bir etki yarattı. Müzik sektörüne yeni giren isimleri genellikle önce takibe alır, şarkılarını dinler, tanımaya çalışırım ama Cihan Dabager’in önce şarkısını duydum, sonra kimdir, nedir diye araştırmaya başladım.

1979 doğumlu bir müzisyen Cihan Dabager. Okullu değil, alaylı müzisyenlerden. Üniversitede kimya mühendisliği eğitimi almış ama müzik tutkusu galip gelmiş ve uzun süre Beyoğlu barlarında hem çalmış, hem söylemiş. Bu arada kendi bestelerini üretmeye başlamış ve hatta çaldığı barlardaki müdavimlerinin de ezbere aldığı şarkıları olmuş. İlk albümünün çıkış şarkısı olan “Sır” da bunlardan biriymiş.


Cihan Dabager’in “Veya” adını verdiği ilk albümü 2014 Ağustos ayında 3 Adım Müzik etiketiyle yayımlandı. 3 Adım, cesur bir müzik şirketi. Genellikle ismi hiç duyulmamış müzisyenlere kapılarını açıyor ve sektörde çıkış yolu arayan birçok yeni isim için adeta kurtarıcı oluyor. Ben bile bazen takip etmekte zorlanıyorum 3 Adım etiketiyle servis edilen yeni albümleri ve şarkıları. Cihan Dabager bunların içinde en dikkat çekici olanlarından biri.


Geçenlerde Hacer Özil’in albümü vesilesiyle de yazdım: Bir zamanların Anadolu-popunun izlerini süren çok sayıda iş yapılıyor ama çoğu taklit olmaktan öteye gidemiyor. O ruhu yakalayabilen çok az iş çıktı. Cihan Dabager bu tezin antitezi olabilecek bir potansiyel taşıdığını hissettiriyor ilk albümüyle. Bir kere çok sıcak, çok içten ve samimi bir şarkı söyleme biçimi var. Gitar çalıp şarkı söyleyen her müzisyen gibi o da yer yer “gitar ağzı” diye tanımlanabilecek bir biçimde, yanlış vurgular kullansa da, bütünde şarkılara ruhunu vererek şarkı söyleyen bir şarkıcı. Üstelik açık, net ve temiz bir diksiyonu ve artikülasyonu var.


Şarkılara gelince…

Albümde 8 şarkı var. Bunların 7’sinin söz ve müzikleri Cihan Dabager’e ait. “Naz” adlı şarkının ise sözleri Esat Anık tarafından yazılmış, bestesi Sami Anık tarafından yapılmış. Albümdeki tüm düzenlemeler Seçkin Özer imzası taşıyor. Az enstrümanla ve belli ki sınırlı imkânlarla olabileceğinin en iyisini yapmış Özer. Anadolu-popun o çok yenilikçi, deneysel ve şaşırtıcı tarafına pek dokunmuyor belki ama bir ilk albüm için o kadarı lüks zaten bu zamanda.

Albümün en dikkat çekici şarkısı “Sır” kuşkusuz. İçinden geçtiğimiz dönemde epeyce anlam kazanan sözleri ve etkili melodisiyle bu türde son dönemde yapılmış en iyi şarkı olabilir. “Sultan” ve “Süleyman” da o çizgide dikkat çekecek şarkılar. Daha romantik kanatta seyreden “Senden Önce”, “Kötü Zaman” ve “Ben Bilirim”, bildik gitar akorları üzerinden yürüyen, kolay eşlik edilecek, kolay sevilecek şarkılar. Bir parça daha Baha, Kutsi misali “gitarist-şantör” çizgisinden yürüyen “Naz”, benim albümde en az ısındığım şarkı oldu. “Selametle” ise albümü açıldığı gibi, Anadolu-pop sularında kapatıyor.
Kartonetin grafik tasarımı Tuba Ercan tarafından yapılmış. Ne yazık ki hem yanlış bir kapak fotoğrafı seçimi, hem de çok zor okunan (özellikle de şarkı künyeleri) yazı karakteriyle kitapçık tasarımı albüm için eksi puan olmuş.
KASIM 2014 
0
Share

(10 Kasım 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Yonca Evcimik, hem müzik kariyerinin son 20 yılındaki en iyi albümü, hem de Türkçe pop müziğin son yıllardaki en iyi albümlerinden birini yaptı. Evcimik’in on beşinci albümü olması hasebiyle “15.” Adı verilmiş albüm, geçtiğimiz Haziran ayında İrem Records etiketiyle piyasaya sürüldü. Şahane bir şarkıcı olmasa da zekice manevralar ve doğru işbirlikleriyle pop müziğin ‘90’lardaki patlamasını tetikleyen, yaptığı işlerle dönemin öncülerinden biri olan Yonca Evcimik’in o günlerdeki çizgisini bugünlerde bile yakalayabilen yok. Ne var ki ‘90’ların ilk yarısında yakaladığı çıkışı, 1995 sonrasında aynı ivmeyle sürdürebildiğini söylemek de zor.


Popüler müzik risk almadan yapılmaz. Çünkü dinleyicinin beğenileri zamanın ruhuna göre değişir, devinir sürekli. Bu noktada belki Evcimik haklıdır; o çok sevilmiş çocuksu ve çılgın halinden Sezen Aksu şarkıları söyleyen olgun ve seksi kadına dönüşürken kendince bir risk almıştır. Dinleyici bu hamleyi görür ya da görmez; onu önceden kestirmek zordur. Ama Evcimik diskografisinde hiç olmaması gereken düpedüz kötü iki şarkı var ki, bence kariyerine en büyük zararı o şarkılar verdi. “Oldu Gözlerim Doldu” ve “Tweetine Bandım”dan bahsediyorum, evet.


Buradan baktığınızda, uzun süredir bir “hit” şarkı çıkarmamış, üstüne üstlük araya kötü şarkılar sıkıştırmış Yonca Evcimik’in, iyi bir albümle bile arayı kapatması zor görünüyor ki neresinden baksanız “15.” gayet iyi bir pop albümü. Bir kere “sound” günümüz Türkçe pop seyrinden birkaç fersah ötede ve bu anlamda yenilikçi bile sayılabilir. Okay Barış gibi bir genç yeteneğe ağırlıklı olarak sırtını dayarken, Serhat Tekin gibi bir başka genç yetenekten de istifade etmiş, Barlas Erinç ve Serdar Ortaç gibi “hit” garantili eski kurtlardan da şarkı alarak işi şansa bırakmamış. E albümün prodüktörü de Aykut Gürel olunca taşlar yerine doğru oturmuş.


Yonca’nın o eski tarzına, havasına ve de sesinde çok uyan, çok doğru şarkılar var albümde. Özellikle de Okay Barış’ın daha önce kendisinin de seslendirdiği “Burası İstanbul” adlı şarkı Yonca için biçilmiş kaftan. Aynı şekilde, bir Serdar Ortaç şarkısı olmasına rağmen, Volga Tamöz’ün düzenlemesiyle  beklenmedik bir biçimde dikkat çekici bir Evcimik şarkısına dönüşmüş olan “Sana Ne?” albümü zımba gibi açıyor. Ben en çok söz ve müziği Murat Aydemir’e ait “Topla Gel”i sevdim, onu da söyleyeyim.

Yavaş şarkılarda çok iddialı şarkıcılık performansları gerektirmeyen, küçük ama etkili şarkılar doğru tınlıyor Yonca Evcimik’in sesinde. “Başkasın Sen” tam da bu yüzden doğru ve vurucu bir şarkı olmuş. Algılaması bir parça daha zor, daha sofistike bir şarkı olan ve Okay Barış’ın sesiyle de eşlik ettiği “Çok mu Zor?” da öyle. Orta tempodaki iki Serhat Tekin şarkısı “Hayat İşte” ve “Kolay” ise melodik zenginlikleri ile dikkat çekiyor. Her Barlas Erinç şarkısı gibi içinde bir parça espri barındıran “Zaman Kötü” ve “Ekmek Arası” da, akılda kalıcı nakaratlarıyla tipik Yonca Evcimik stilinde şarkılar. Yine bir Okay Barış şarkısı olan “Kadınım Diyorsan” ise sözleriyle de dikkat çeken, sağlam bir elektronik dans müziği örneği.  
Serhat Tekin’in fotoğrafları ve Özlem Semiz’in grafik tasarımıyla kartoneti de dâhil olmak üzere neresinden bakılsa özene bezene hazırlanmış, kendi kulvarında olabildiğince iyi bir albüm bu. Ancak gerek Evcimik’in bir zamanlar sektörde gösterdiği başarının altını kendi üslubunca kalın kalın çizip durmasının, bu arada ifrada da kaçmasının yarattığı, hakkındaki pek de sempatik olmayan algı (Türk popunda ilk dans edip şarkı söyleyenin, ilk “single” yapanın kendisi olduğunu iddia etmesi gibi ki elbette öyle değil), bu arada Aysel Gürel, Hande Yener gibi isimlerin etrafında dönen yersiz polemikleri ve gerekse yukarıda bahsi geçen, kariyerinin 1995-2014 arasındaki dalgalı seyri, bu albümün önündeki en büyük engeller gibi görünüyor. Bunları aşabilirse ne alâ. Aşamazsa, bu albüme yazık olacak.   
KASIM 2014
2
Share

(3 Kasım 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

O Hacer bu Hacer, evet. Hani ülkece ekran başına çivilendiğimiz o dillere destan Biri Bizi Gözetliyor yarışmasının ikinci sezonunda elinde gitarıyla “Erkekler” diye bir şarkı söyleyen ve yarışmanın finalinde kıl payı farkla birinciliği kaçıran “02 Hacer”.

Hacer, BBG evinden çıktıktan bir süre sonra, 2002 yılında Erol Köse prodüksiyonuyla “Erkekler” adlı ilk albümünü çıkarmış, sonra da ortadan kaybolmuştu. Merak da etmemiştik, nitekim BBG şöhretlerinden dizi oyuncusu, sunucu, şarkıcı olan kim varsa, hepsi bir süre sonra unutulup gitmişti. Aradan 12 yıl geçti ve Hacer, ikinci albümüyle tekrar karşımızı çıktı. Hacer Özil’in “Ahde Vefa” adını taşıyan yeni albümü, geçtiğimiz günlerde TMC etiketiyle yayımlandı.


Hacer’in ilk albümünde pop şarkılar söyleyen, şarkılarını ağırlıklı olarak kendisi yazmış, her ne kadar Güzel Sanatlar Lisesi mezunu ve konservatuar öğrencisi olsa da, deneyimsizliği hissedilen bir şarkıcı vardı. Müziğe uzun yıllar ara vermesinden olsa gerek, Hacer şarkıcı olarak çıtasını yükseltmiş gözükmüyor ama bu albümünün daha farklı ve daha olgun bir müzikal çizgide olduğunu söyleyebilmek mümkün. Çünkü Hacer bugünün popüler müziği içerisinde neredeyse esamisi okunmayan bir tarzın peşinde koşmuş ve belki ‘70’lerin değil ama ‘80’lerin Anadolu-pop havasını bugünlere taşımış. Albümü dinlerken en çok Barış Manço, yer yer Edip Akbayram ve Selda gibi, türün mihenk taşlarının izleri hissediliyor.


Özellikle albümün açılışında yer alan “Hele Gel”, neresinden baksanız tipik bir Barış Manço şarkısı gibi tınlıyor; hem sözleri, hem de müzikal yapısıyla. Nitekim Hacer bu albümde Barış Manço’nun “Halil İbrahim Sofrası” adlı ‘80’ler klasiğini de yeniden seslendirmiş. Çocuk yaşta evlendiren kızların dramından yola çıkan “Adım Gonca”, bir ülkenin sınırları içinde kavgasız gürültüsüz bir arada yaşayabilmenin derdine düşen “Kavuşsa Eller” ve “Halkımıza Sözümüz”, Ezo Gelin’in Anadolu’da bir efsaneye dönüşmüş öyküsünü anlatan “Bahçalarda Mor Meni” türküsü, her şart ve koşulda hayata tutunmayı telkin eden “Tut Hayatın Ucundan”, hep hikâyesi olan, mesajı olan, klişe tabiriyle “toplumsal içerikli” mesajlar veren, âşık/ozan geleneğinin de izlerini sürerken, bir parça didaktik olmakla beraber doğrudan siyasal mesajlar vermeyen ve tek bir siyasi görüşe işaret etmeyen şarkılar. Albüm bu anlamda da Barış Manço tarzına ve tavrına daha yakın duruyor zaten.

İlk klip şarkısı olarak seçilen “Gözün Arkada Kalmasın” ise, albümün aşka dair tek şarkısı ve müzikal olarak da daha alaturka bir çizgide duruyor.
Albümdeki altı şarkının söz ve müziği Aysuda Ülkü Zeren tarafından yazılmış. Daha ziyade Kıraç’a verdiği şarkılarla tanıdığımız Zeren’in bu albümün hedeflendiği çizgide olmasında payı yadsınamaz. Zira Hacer tam da böyle bir albüm yapmak istemiş ve Aysuda Ülkü Zeren, hedefi tam on ikiden vurmuş. Zira bugünlerde eskinin Anadolu-pop ya da “rock” çizgisine öykünen ne kadar şarkıcı ve grup varsa, hepsi bir takım retro bakış açılarının, deneysel çabaların, saykodelik yaklaşımların peşinde koşuyor ya da olmadı Kıraç misali doğrudan taklit yolunu seçiyor ama bırakın Seldaları, Cem Karacaları bir kenara, en azından Manço ruhunu bu kadar yakından yakalayabilen yeni bir şeyler yapabilen pek olmuyor. Albümün adı da, içinde bu isimde bir şarkı olmamasına karşın, böylece anlam kazanıyor.
Düzenlemelerde Sadun Ersönmez, Göksel Kamçı ve Berkay Şenol imzaları var. Albümün en büyük kusuru düzenlemeler kısmı zaten. Anadolu-pop türünün alamet-i farikası olan o çok parlak düzenlemelerden, çarpıcı icralardan pek nasibini almamış, epeyce vasat düzeyde kalmış kayıt, işin tadını kaçırmıyor desem yalan olur.
Albüm kapak fotoğrafları da, Hacer Özil’in memleketine “ahde vefa”sını göstermek kaygısıyla, Güneş Kazdal tarafından Gaziantep’te çekilmiş ama Çiğdem Şahiner tarafından yapılan kartonet tasarımında fotoğraflar öyle bir kullanılmış ki, Gaziantep’te çekildiğini ne görmek, ne de anlamak mümkün.
KASIM 2014 
0
Share
ASYA – “AŞK İZ BIRAKIR”


Uzun süredir albüm yapmayan Asya, 2014 Mart ayında DMC etiketiyle piyasaya sürülen yeni albümü “Aşk İz Bırakır”la çıktı karşımıza. 2007’de yayımlanan son albümü “Aşktır Beni Güzel Yapan”ın üzerinden 7 yıl geçtiği düşünülürse, epeyce uzun bir ara verdiği söylenebilir. Ama o, 2000’lere girdiğimizde ‘90’lardaki hızını kesmiş, sektördeki yarıştan çekilmişti zaten. Öyle de devam ediyor. Hemen hiç ortalarda gözükmüyor ve sadece ara sıra albüm yapıyor.


0
Share
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Hakkımda


Photo Profile

Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci

2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.

Daha Fazla



Takip Et

  • Instagram
  • YouTube
  • Twitter
  • Facebook

Bu Hafta Çok Okunanlar

  • Tarkan Kurtlar Sofrasında
     TARKAN - "KUANTUM 51" Tarkan'ı öncelikle günün avam tarz ve türlerinden uzak durduğu, "rap"çilerle filan iş birliği...
  • Hande Yener - "Afrodizyak"
    "BAZEN SIĞ, BAZEN DİBİ YOK" Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum, o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. ...
  • Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?
    MABEL MATİZ - "FATİH"  “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
  • Issız Adam'sız Bir Nil Burak Hikayesi
    Bir sayım günüydü. Eve hapis olmuştuk. Sayım memuru ha geldi ha gelecekti. Anneannem, içi saman dolu boz ala boz renkli misafir odası ko...
  • Kim, Ne Demiş?
    ZEYNEP BASTIK NE DEMİŞ?   Zeynep Bastık Sober dergisine verdiği röportajda şöyle demiş: “’Cover’ şarkılar söylemem ve kendi şarkılarım yok...

Arşivden

  • Suna Yıldızoğlu Röportajı
    Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
  • Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?
    MABEL MATİZ - "FATİH"  “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
  • Prestij Müzik'in Film Gibi Hikâyesi
    (Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.)    1997 yılında bir vesileyle Pre...
  • İzlediklerim Ocak 2012
    ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
  • Oya Bora Röportajı
    "Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
Copyright © 2019 Yeter ki Müzik Olsun

Created with by Beauty Templates | Distributed by Gooyaabi Templates