Mustafa Ceceli Röportajı

“SENİN FARKLI DÜŞÜNMEN, BENİM EKSİK TARAFIMI TAMAMLAR”

(Ses dergisi Ocak 2015 sayısında yayımlanmıştır. Yer darlığı yüzünden dergide yayımlanmayan bölümler de yer almaktadır.)


2000’li yıllarda Kenan Doğulu, Sezen Aksu, Tarkan, Sertab Erener ve Nilüfer gibi isimlerin albümlerinde aranjör olarak adını duyuran Mustafa Ceceli, ilk kez 2007 yılında yayınlanan ENBE Orkestrası’nın albümünde “Unutamam” adlı şarkıyı seslendirerek şarkıcı kimliğiyle karşımıza çıkmıştı. O gün bugün Türkçe popun yeni nesil erkek şarkıcıları arasında adı ilk sıralarda anılan Mustafa Ceceli’yle geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan üçüncü albümü “Kalpten”i konuşmak için bir araya geldik.  Yıllardır Kanlıca’da yaşayan Ceceli, İstanbul’un elde avuçta kalan son yeşil alanlarından biri olan Mihrabad Korusu’nda ağırladı bizi.   

YHT: Öncelikle hayırlı olsun yeni albüm. Biraz bahsedelim mi, neler var neler yok bu albümde?

MC: Teşekkür ederim. Bir önceki albüm “Es”, 2012 yılı Nisan ayında çıkmıştı. Yani iki buçuk yıllık bir aradan sonra yeni albüm çıkıyor. Bayağı kalabalık bir albüm bu… Stüdyoda 20 şarkı kaydettik, sonra 13+1’de karar kıldık. Albümün çıkış şarkısı “Hüsran”, Beyza Durmaz ve Ali Cem Çehreli’ye ait bir şarkı. Bu iki arkadaşımızın ilk çalışmaları diyebiliriz. Yani “no-name” bestecilerin şarkısıyla çıkış yapıyoruz.


YHT: Bu kararı nasıl aldınız? Sezen Aksu'nun eli değmiştir mutlaka albüme...

Beyza bir sabah “Mustafa Ceceli’ye şarkı yaptım,” diye uyanmış. Bize gönderdiler. Gelen her parçayı dinliyoruz biz. Ben çok sevdim. Sezen Hanım’a da mutlaka dinletirim zaten. O da çok beğendi. Onun beğenmesi de beni çok etkiledi.

Albümün repertuar çalışması bir seneyi aşkın süredir devam ediyor. Yine Sezen Aksu’nun şarkıları da var. Sezen Hanım albümün hemen her yerinde var zaten. Ravi İncigöz’ün bir şarkısı var. Bir Arap şarkısının “cover”ı var. Azerice bir şarkı var. Sezen Hanım’ın oğlu Mithat Can Özer’in bir şarkısı var. Anne-oğul bu albümde buluştu yani. Bu yazın çok sevilen bir şarkısı vardı; “Kalbimin Tek Sahibine”. İrem Derici söylemişti, düzenlemesini de ben yapmıştım. İşte onun bestecisi Hüseyin Boncuk’un “Kiraz” adında yeni bir şarkısı da var albümde.

YHT: Orada bir duralım. Çünkü o şarkıyı ben ilk dinlediğimde “Bu tam bir Ceceli şarkısı,” demiştim. Sen nasıl kaçırdın o şarkıyı da İrem Derici söyledi? Bir de düzenlemesini yaptın üstelik. Kıskanmadın mı?

MC: Aksine. Çok benzer konseptlerde şarkılar söylüyorum ben zaten. Düğün şarkıları dediğimiz konsept. “Hastalıkta ve Sağlıkta” bir düğün şarkısıydı. “Sevgilim” de bir düğün şarkısıydı. Ama birbirlerine pek benzemiyorlardı. İrem için o şarkıyı düzenlerken de çok kafa yordum. Üç kere düzenledim, en son o haline karar kıldık. Başarı kazandığı için ben çok mutlu oldum. Çorbada tuzum bulunduğu için de. Ben böyle durumlarda kendi şarkılarıma sevindiğimden daha çok seviniyorum. Hiç kıskanmıyorum.


YHT: Bu albümde senin açından enteresan başka neler var?

MC: Eşim albümde en çok “Gül Rengi” şarkısını beğenmişti. Kendisi de söylemek istedi. Ömründe şarkı söylememiştir ama bunu söylemek istedi. Stüdyoda benimle birlikte söyledi, hatıra kalsın diye kaydettik. O kayıtta enstrümanların üzerine vokal yaptığı bir yer vardı. Orasını o şekilde albüme almaya karar verdim. Sinem’e de söyledim kullanacağımı. Böylece albümde eşimin de sesi oldu. Bu da tatlı bir anı oldu bize.

2010’LU YILLARIN EROL EVGİN’İ

YHT: Evli barklı, çocuklu, mazbut, aile abası, düzgün bir adam… Mustafa Ceceli 2010’lu yılların Erol Evgin’i midir acaba?

MC: Herkes nevi şahsına münhasırdır bence. İlk albümü yaparken bana “Deli misin? Niye şu anda evleniyorsun? Bak albüm yapıyoruz burada,” dediler. “Ben kabul etmiyorum bunu,” dedim. Bu bir meslek… Köşeleri doğru belirlerseniz, neden olmasın? Hayranların seni sevmezmiş. Tam tersi; seni eşinle, çocuğunla, ailenle beraber seviyorlar, bu şekilde kabul ediyorlar. Ben aile formatının dünyada da var olduğunu düşünüyorum. Dünyanın en güzel kadını, dünyanın en yakışıklı erkeği zaten evli… Angelina Jolie’yle Brad Pitt evliyken senin burada bir adamın evlenmesine şaşırmamam lazım. Eski dönemde, işte Erol Evgin gibi ustalarımıza baktığımızda onların da duru, naif, temiz, sadece şarkılarıyla tanıdığımız hayatları var. E ben de şarkılarımla tanındığım için, buralardan bir benzerlik gösterebilir.


YHT: Peki biz Ceceli’yi hiç şöyle çapkın, bıçkın bir şarkı söylerken göremeyecek miyiz? Hani Tarkan ekolünün yarattığı şarkılar var, “eteklerini savuruyor zilli” filan gibi laflar…

MC: Benim şarkılarımda da var aslında ama bunu fark etmiyorlar. “Kanarya” diye bir şarkım var mesela. Onun sözlerini bir okuyun. Bu albümde de “İlle de Aşk” var. Ama tabii, özellikle bir sınır koymamakla beraber şarkı sözlerinde seçici olduğumu söyleyebilirim. Mesela bir önceki albüme girecek “Kalp Ağrısı” diye bir şarkı vardı. Çok güzel bir şarkıydı. Bestesi Atilla Özdemiroğlu’nundu, sözlerini de Sermiyan Midyat yazmıştı. “Abi ben bu ara kısmını söyleyemem, şunu değiştir de ben bunu söyleyeyim,” dedim. “Gidip sıyırayım gördüğüm ilk entariyi, öldürene kadar aldatayım ,” şeklinde sözler vardı o kısımda. Hatta o haliyle de kaydettik şarkıyı. Sermiyan ısrarla “Söyleyebilirsin, bu bir hikâye,” dedi ama bir türlü olmuyor, yakışmadı bana. Sonra Özcan Deniz dinledi şarkıyı. Almak istedi. Ben de verdim. Aranjmanını da yaptım. Ve şarkı doğru isimle buluştu.

Yani her şarkıyı güzel diye de atlayıp söylemenin bir âlemi yok. Birazcık söyleyenle de bağdaşmalı. Benim “çek git, çık git” mesajlı fazla şarkım yok mesela. En fazla “Hata” vardır. Bana o “arkanı dön ve çık” konsepti çok uymuyor. Söylesem inandırıcı da gelmez. Yavaş şarkılarımda da bir özlem varsa bile umut kapısı hep açıktır. Ona dikkat ediyorum. Herkesin kendi yapısına uygun şarkılar seçmesi gerekir. Mesela Demet Akalın bence çok doğru şarkılar seçiyor. Onun da eyvallahı yok ve eyvallahı olmayan şarkılar söylüyor; ona da yakışıyor. Herkes kendi yapısına uygun şarkılar seçerse, dinleyiciye de daha doğru ulaşır diye düşünüyorum.


YHT: Tam burada şunu sorayım o zaman: Kayahan’ın En İyileri albümünde seslendirdiğin “Sarı Saçlarından Sen Suçlusun” da Kayahan’ın gerçekten yaşadığı bir yasak aşkın şarkısı. İçinde Kayahan’ın tabiriyle “kalleşlik” olan bir şarkı. Ben o şarkıyı senin seslendireceğini duyunca “Olmaz o, Ceceli’ye yakışmaz, eğreti durur,” demiştim mesela.  

MC: Aaa ben o hikâyeyi bilmiyorum. Şarkıyı çok sevdim, magazin kısmından haberim yok. Ama çok enteresan bu söylediğiniz. Demek ki şarkıcının karakteri ve duruşuyla ilgili kafada bir imaj oluşmuş. Güzel bir haber bu, ben böyle düşünmenize çok sevindim. Kayahan albümünün sonuna gelinmişti. Samsun Demir benim bu şarkıyı söylememi istedi. Aynı gece oturup düzenledim, hatta sabahına, o uykusuzlukla da söyleyip kaydettim. Tabii hikâyesini bilmediğim için hiç öyle düşünmedim. Aksine, “ne kadar tutkulu bir aşk” diye düşünmüştüm. Çok da severek söyledim. Bu arada şarkının önce Volkan Konak’a gittiği, Kayahan Bey’in onu beğenmediği filan gibi haberler tamamen uydurma. Onu da söylemek isterim. Ama sahiden bu hikâyeyi bilmiyordum. Ama sanki sözlerden de pek anlaşılmıyor gibi. Hikâyeyi bilenler anlıyor galiba sadece.

YHT: “Bu kalleşlik bana yakışmıyor ama sarı saçlarından sen suçlusun,” demiş adam. Daha ne desin?

MC: Vay be! Hikâyeye bak!

YHT: Zor mu peki hem evli hem şöhretli olmak sahiden?

MC: Ben hayatımı izole edip duvarlar örmüyorum. İnsanların içinde yaşayama devam ediyorum. Kanlıca’ya, aşağıya yürürüm, takaya binerim, İstinye’ye geçerim. Kimileri izole olup kaybolmayı tercih edebilir, kendini böyle rahat hisseder. Ben normal günlük hayatımı devam ettiriyorum. Yufkacıdan yufka alıyorum, mahalle bakkalına gidiyorum, mahalle berberine gidiyorum. Benim hayatım bu şekilde. Sokakta yürümekten rahatsız olmuyorum. Ben sokakta yürürken yanımdan geçen birinin “Aaa Mustafa Ceceli”, dediğini duyunca dönüp “Merhaba,” diyorum, duymazdan gelmiyorum. Benim hayat tarzım böyle olduğu için, insan ilişkilerine değer verdiğim için ailemle birlikte hareket edebiliyorum. Ailemle bir yerlere gitmekten de rahatsızlık duymuyorum. Bunun çok zor olacağı ve yürütülemeyeceği sanılır ama aksine çok kolay.


YHT: Şöhretli bir babasının olması Arın’ı nasıl etkiliyor?

MC: Arın henüz şöhretli bir babası olduğunun farkında değil. Televizyonda mesela bir şarkımı gösteriyorlar, sonra bitiyor. O zaman sinirleniyor, “Baba nereye gitti, niye çıkmıyor,” diye bağırmaya başlıyor. Maslak Tim’deki konsere gelmişti. Onun için orası eğlendiği bir yer. Babası şarkı söylüyor, gözünü dikip seyrediyor. Ama henüz ün, şan, şöhret, bunların tabii ki farkında değil. Müziği çok seviyor. Bu albümü de ilk o dinledi zaten. Tam kaydın en can alıcı yerindeyim, tak kapı açılıyor, bizimki giriyor içeri. “Ben çalacağım,” diyor. Mecburen o sıkılana kadar bekliyorum. Üç yaşına geldi ve elinden bir şey alındığında ortalığı yıkabilecek vaziyette çünkü.

"SAHNEDE KAZIK GİBİ KALDIM"


YHT: Aranjör Mustafa Ceceli şarkıcı Mustafa Ceceli olunca ne değişti?

MC: Neler değişmedi ki? Bir kedinin yüksek bir yerden düşüşünü ağır çekimde seyretmiştim bir keresinde. Elini ayağını düşerken ona göre hazırlıyor ve yere yumuşak bir iniş yapıyor. Böyle bir hazırlığınız yoksa çakılabilirsiniz mesela. Beni hiç beklemediğim bir anda sahneye attılar. Ben aranjörüm, benden şarkıcı olur mu diye düşündüm önce. Başkalarına elbise dikmeye alışkın bir terzi gibi, aynada kendine bakıyorsun ve zorlanıyorsun. O noktada bana dışarıdan bakan insanların görüşlerine güvendim. Sezen Hanım’dan, Samsun Demir’den fikir aldım… Samsun Bey, “Biz bu kaydı bir koyalım albüme,” dedi. “Zaten karma bir albüm. Önümüzü görelim.” Ben de iyi fikir diye düşündüm. Devam etmesem bile ileride bana anı kalır, dinleriz dedim. “Unutamam” fazla popüler olunca Sezen Hanım “Seni rahat bırakmazlar artık, yandın!” dedi. Tabii ben o güne dek sahnede enstrüman çalıyordum. Sezen Hanım “Seni enstrümanın başından alıp sahnede öne koyunca ne olacak onu görmemiz lazım,” dedi. Gördük! Kazık gibi kaldım. Bunu aşmam belki bir buçuk sene sürdü. Hâlâ da sahnede kendimi en fazla enstrüman başında rahat hissediyorum. Ama ben aranjörlüğe de devam edeceğim dedim ve hâlâ da devam ediyorum.

YHT: Ve piyasadaki birçok albüme imza atan, tercih edilen bir aranjörsün üstelik.

MC: Bu da düzenlediğim şarkılara bir şey katabiliyorum demektir. Severek yapıyorum. Sahne tüketim yeri, stüdyo ise üretim… Aranjmanda hep üretim var. Dünyayı takip ediyorsun, kendine ve müziğe bir şeyler katıyorsun. Hep dirsek teması var. Bir de ben öyle çalışırım. Şu şöyle bu böyle olacak diye dayatmam. Şarkıcıya sorarım, onun fikrini de alırım, denerim. Açık görüşlüyümdür.

Ben Mustafa Ceceli’yi aslında ancak ikinci albümde tamamen tanımış oldum. İlk albüm ve sonrasındaki “remix”ler benim kendimi bir solist olarak tanıma dönemimdi. Tabii en büyük değişim sahnedeki rahatlığım oldu. İlk başlarda sahnede put gibi dururken, insanlarla iletişim kurmayı öğrendim. Bunların hepsi Sezen Aksu sayesindedir aslında. Senelerce orkestrasında çalarken bir izleyici gibi seyrettim onu. Elini kolunu nasıl kullanır, şarkıyı nasıl söyler, sesini nasıl kullanır; bunların hepsini takip ettim. Öğrettiği şeyler de vardı ayrıca. Bir hoca gibi çalıştırdı beni. Halen de bunu yapıyor. Bu albümde de isminin olmadığı şarkılarda bile Sezen Hanım’ın dokunuşları vardır.


YHT: Günün birinde aranjörlük ya da şarkıcılık arasında bir tercih yapman gerekse, hangisini seçerdin?

MC: Ne yardan geçerim ne serden.

YHT: Mustafa Ceceli bugünün Türkçe popunda nerede duruyor sence?

Geçen sene radyolarda en çok çalan sanatçı olmuşum. Keza dijitalde şarkıları en çok indirilenlerden biriyim. Sosyal medyada hatırı sayılır sayıda bir takipçim var. Onlarla iyi bir diyalogum var. Konserlerdeki izleyici tepkilerini de görüyorum. Şarkıların bilinirliğine baktığım zaman da şu anda açıkçası önemli bir köşeyi tuttuğumu düşünüyorum. Bir yandan aranjmanlarını yaptığım şarkıların başarı grafiklerini de takip ediyorum ve ivmelerinin hep çok yüksek olduğunu görüyorum. Bir de üzerine yurt dışı çalışmaları eklenince… Pop müzikte şu konumdayım diyemem ama artılarımı eksilerimi masaya yatırıp, güçlü olduğum taraflarımın, zayıf olduğum taraflarımın analizini yapıyorum sık sık. Biraz da işletme eğitimi almanın sonucu galiba bu. Şunu da söyleyebilirim: Yola çıkarken Samsun Demir bana beş yıllık bir plan yapmıştı. O plan gerçekleşti.

Rekabet ettiklerim var mı? Hepsi arkadaşım, hepsinin albümlerinde aranjör olarak çalışıyorum. O yüzden biz o müzik market raflarında rakip filan değiliz yani. Çünkü arkadaşlık var. Murat Boz, Emre Aydın… Bizim jenerasyonda öyle bir çekememezlik yok bence. Aksine Sıla albümü başarılı olsun, Emre Aydın albümü başarılı olsun diyoruz ki albümler birbirini desteklesin. Türk müziğinde güzel şeyler yapılıyor, genel olarak sektöre herkesin olumlu katkısı olsun istiyoruz.

YHT: Şarkıcı egosu yok bizde mi diyorsun yani?

MC: Mutfakta yetişmenin avantajları bunlar. Çok büyük isimlerle yetiştim ben. Sezen Aksu’dan Ajda Pekkan’a, Tarkan’dan Kenan Doğulu’ya… Bu isimlerle aranjman vesaire yapmaya başladığın, onlarla çalıştığın vakit neyin egosunu yapacaksın? Onlar ego yapmıyor da sen mi yapacaksın?


YHT: Bir önceki albümün son klibini “Âşikardır Zat-ı Hak” adlı şarkıya çektin ve bu şarkının İngilizce ve Arapça versiyonları da servis edildi. Bu nereden çıktı?

MC: Arap ülkelerinde İslami pop diye tanımlayabileceğimiz bir tür var. Modern altyapılar üzerine İslami sözlerle şarkılar söylüyorlar. “Nasheed” denilen bir tarz bu. Ben Maher Zein gibi bazı isimlerle çalıştım zaten aranjör olarak. “Âşikardır Zat-ı Hak”a klip çekeceğimiz zaman aklıma geldi. Bu şarkıyı Arapça ve İngilizce de söyleyeyim diye düşündüm. Daha fazla kişiye hitap etsin istedim. Bir de şarkının sözleri varlığın özünü anlatıyor. Ben niye birileriyle savaşıp duruyorum, niye onları olduğu gibi kabul etmiyorum gibi bir felsefeyi anlatıyor. Ben bu şarkıyla ilk defa Arapçayı denedim. Normalde Kuran okuyorum, Arapça yazı okuyorum ama Arapça bilmiyorum. Beni bir arkadaşım çalıştırdı. Telaffuzum düzgün olmuş ki beni Arapça biliyor zannediyorlar.

YHT: Arap müzik pazarına açılacağının sinyalleri mi bunlar yoksa?

MC: Bu şarkıyı yaptıktan sonra DMC’den Orta Doğu’ya yönelik bir albüm yapma teklifi de geldi açıkçası. Şu anda geliştiriyoruz bu fikri. Kendi albümlerimdeki şarkıları İngilizce ve birkaçını da Arapçaya çevirip, Orta Doğu pazarına yönelik bir albüm yapma hedefi var.

YHT: Bir yandan da Avrupa var. Dünyaca ünlü bir şarkıcıyla, Lara Fabian’la düet yaptın ve çok konuşuldu bu.

MC: Bir gün menajerime bir mail gelmiş. Lara Fabian benimle düet yapmak istiyormuş. Ben önce inanmadım. “Fake”dir o dedim. Ama gayet ciddiydi. Bir hafta sonra ilgili kişiler Türkiye’ye geldi zaten. Türkiye’de bir proje yapmak istemişler. İnternetten araştırdıkları zamansa en uygun erkek şarkıcı olarak beni görmüşler.  Beraber söyleyebileceğimiz bir şarkı hazırladılar. Sonra Lara Fabian’la tanıştık ve o şarkıyı kaydettik. Birlikte söylediğimiz “Make Me Yours Tonight” şu an Belçika, Almanya, Fransa gibi ülkelerde listelerde. Meksika, Arjantin, İsrail gibi hiç ummadığımız ülkelerde de radyolarda çalınıyor. Fakat tabii oralar ayrı bir dünya… Bundan sonra Avrupa’ya çalışalım gibi bir düşüncemiz yok. Ama şu var: İngilizce tüm dünyada ortak bir dil artık. Öncelik Orta Doğu hedefli bir albüm olsa da, İngilizce şarkıların diğer pazarlarda da zamanla dikkat çekebileceğini düşünüyorum. Çünkü Amerika, Avrupa müzik pazarları kolay pazarlar değil. Oraların kendi kuralları var ve mutlaka bir strateji ortağınız olması lazım.


Bizim ülkemizde çok yetenekli müzisyenler var ama biz pazarları bilmiyoruz ve o pazarlarda bazen kendi kurallarımız geçmeyebilir. Mesela istisna bir şey oldu ve Korece bir şarkı tüm dünyada kıyamet kopardı ama o öyle bir şeydi, istisnaydı. Öyle bir enerji yayıyordu ve onun Korece olması bir sıkıntı değildi. Bir dönem olur, bir şarkı olur ve gerçekten her tarafı kasıp kavurur. Bu konuda belki çok ısrarcı da olmamak, akışına bırakmak lazım… Ben dünyayı pazar olarak çok da uzak görmüyorum açıkçası.

YHT: Bir de Azerbaycan’da çok sevildiğini duydum.

MC: Konserlere sık sık gidip geliyoruz Azerbaycan’a. Orada ki etkinliklerde ben Azerbaycan Türkçesiyle şarkılar da söyledim. Çok teklif de aldım; özellikle düet konusunda. Tabii dünyaya açık olmak lazım ama her şeyi de bir arada yapmamak lazım. Doğru takvimlerle çalışmak ve doğru kişilerle bir arada olmak lazım. Türki Cumhuriyetlerde yapılan etkinlikler çok ses getiriyor. Benim de dillere karşı bir yatkınlığım var sanırım. Kolay öğreniyorum. “Hiç aksansız söylüyorsun,” diyorlar. Şaşırıyorlar duyunca. Galiba müzisyen kulağına sahip olmanın avantajı bu.
Ama dediğim gibi ben İlk etapta Orta Doğu pazarını merak ediyorum. Oraların kültürel, etik değerlerini öğrenip ona göre bir plan yapmak niyetindeyiz. Kalanı artık oradaki dinleyicinin takdiri…


MUHAFAZAKAR KESİMİN ŞARKICISI

YHT: “Âşikardır Zat-ı Hak” klibinde semazen kostümü giymen tepkilere neden oldu. Bunun farkında mısın?

MC: Kliple ilgili ben hiç tepki okumadım, ne yalan söyleyeyim. Aksine, çok da şaşırdılar. Çünkü o şarkı varlığın orijinini anlatıyor. Bugün bilim adamlarının açıkladığı gerçekleri, zaten 14 asır önce Hazreti Muhammed açıklamış. Yani “unity”; varlığın tekliği, bu evrenin aslında tek, bölünmez bir yapı olduğu… Bugün bilim adamları söylüyor. Kuran’da İhlâs suresinde de bu yazıyordu zaten.

Bilim ve din aslında aynı yola hizmet ederler. Ve “Âşikardır Zat-ı Hak” da aslında şunu anlatıyor: Bu varlık aslında tekil bir varlık, sen egon sebebiyle o “ben” denilen virüsü taşıdığın için kendini hep o tekliğin dışına çıkarıyorsun. Bir ben varım, bir de dünyayı var diyorsun ve küçük dağları ben yarattım diye geziyorsun. Halbuki sen adını kaldırabilsen… Üstelik adını bile sen seçmedin. Anneni, babanı da sen seçmedin. Gözlerinin bu renk olmasını sen seçmedin. Mesleğini de seçmedin hatta. DNA’nın ilk bileşiminde bütün yeteneklerin belliydi zaten. Bunu izah eden dörtlüklerin açıklaması bu… Yani şu gördüğün et-kemik bedenin ötesini görebilsen, şöyle bir “zoom-in” yapabilsen, bakacaksın ki zaten bütün varlığın özünde ne varsa, sende de o var. Vesaire… Bunları anlatan, bunları söyleyen bir insan yobaz olabilir mi Allah aşkına? Bunu anlatan dine yobaz denir mi? Ne yazık ki dini bilmemekten kaynaklanan düşünceler bunlar. Ben 2003’te hacca gittim. Hiçbir yobazlığımı da hatırlamıyorum.


YHT: Mustafa Ceceli muhafazakâr kesimin şarkıcısı mı? İktidar partisinin belediyeleri konserler için seni mi tercih ediyor sahiden?

MC: Ben her yere, her şehre gidip şarkı söylüyorum. Buradaki konumlandırmayı kutuplaşma yaratmak isteyenlerin problemi olarak görüyorum. Ben özgürlükçü bir insanım. Herkes istediğini düşünebilir, istediği gibi yaşayabilir. Çünkü herkes kendi beynindeki dünyasını yaşar. Kimse kimseye zorla bir şey yaptıramaz. Benim inancım bu şekildedir. Kutuplaşma bizi sadece bataklığa götürür. Karşındakini anlamamaktır bu. Tek bir şey söylüyorum: Senin farklı düşünmen, benim eksik tarafımı tamamlar. Bu genellikle kasıtlı yapılan bir şey. Kutuplaşmayı, ayrılmayı seven insanların tavrıdır bu. Benim kimseden ayrı olduğum bir taraf yok. Aksine, şarkı söylüyorum. Müziğin siyasetler üstü bir konu olduğu düşüncesindeyim.


O yazıları yazanlar, benim bir sene içerisinde yaptığım etkinliklerin hangi kapsamlara girdiğini, kimlere seslendiğimi, kimlerin huzurunda şarkı söylediğimi çok fazla da araştırmıyorlar. Ben sadece iki ya da üç kişide okudum buna benzer yorumları. Onlara da çok büyük sevgim ve saygım var. Herkes istediği gibi düşünebilir. Önemli olan benim ne hissettiğim. Benim hissettiğim ise müziğin evrensel olduğu ve şarkı söyleyen kişinin şarkısında ne söylediği.

Evet, iki senedir çok ciddi bir kutuplaşma var. Ama aksine müzik bunu açacak bir anahtardır. Biz bunu bu şekilde bir anahtar olarak kullanmalıyız. Zaten benim söylediğim şarkıların içeriklerine de bakarsanız, hiçbir zaman insanları bir tarafa ayıran bir şey göremezsiniz. “Aşikârdır Zat-ı Hak” demek, etrafında gördüğün her şey yerli yerincedir demek. “Deme şu niçin öyle? Yerli yerindedir öyle,” diye bir söz vardır. “Bak sonuna sabreyle, Mevlam neylerse güzel eyler.” Bize bu şekilde yaşamak birazcık zor geliyor. Aslında en kolayı bu… Herkesi olduğu gibi kabul ettiğinizde bütün problemler çözülür. “Yok illa benim dediğimi yapacak!” Yok, senin dediğini o asla yapmayacak. Çünkü onun beynindeki programı öyle çalışıyor. Ben hiçbir zaman bir kiraz ağacına gidip niye mandalina vermiyor diyemem ki. Bu kadar!

Müziği siyasetle örtüşme çabası bizi daha da ayrıştırmak, daha da kutuplara çekmek isteyenlerin stratejisi. Başarısız olacaklarını düşünüyorum.


YHT: Peki şimdilerde değil de, mesela ‘90’ların o pop patlamasının içinde çıkmış olsan, yine o şarkıyı söyler ve öyle bir klip çeker miydin?

MC: Tabii. ’90 yılında da çıkmış olsam, aynen bu sözleri söylerdim. O zamanki durumlar da etkilemezdi herhalde. Çünkü varlığın prensibi değişmez. 19.6 milyar yıl önce varlığın prensibinde ne varsa, şu anda da o var. Su, bu dünya oluştuğundan beri 100 derecede kaynar. Bu sistem değişmez. Bizim yapılarımız da bu şekilde. Ben yine söylerdim. İnsanlar okuyamıyor, algılayamıyor. Cem Karaca’nın ne şarkıları var. Bir dinleyin, neler neler söylemişler, döneminde neler yapmışlar. Biz şöyle algılıyoruz: Din eşittir yobazlık.  Yahu bir oku, bir aç bak ne anlatıyor acaba. Biz hep yargısız infaz yapıyoruz. Biz hep bir kişiyi, bir inanışın, bir ekolün sembolü olarak görüyoruz. Halbuki bunun orijinine bakmak lazım. Felsefi akımları düşünün… O akımın sahibi ne anlatmış. Öğrencisinin değil, kendisinin fikri neymiş. Bizde de Hazreti Muhammed’in dışında kimse bir şey söyleyemez. Onun dışında konuşulan her şey kişinin kendini bağlar. Eğer insanlar İslam’ı anlasa, kutuplaşamaz. Her şeye açık olur. 

YHT: Son bir soru... Sezen Aksu nedir, ne değildir senin için?

MC: Tek bir kelimeyle anlatmak çok zor… Hani “Sezen Aksu Okulu” diye bir şey ya… Asla mezun olamazsın oradan. Olmak da istemesin zaten. Mesela bu albümdeki “Islak İmza” onun son yazdığı şarkılardan biri. Bir oradaki duygusuna bakın, bir de “Geri Dön” deki duygusuna. Hepsi birbirinden farklıdır. Sürekli yeniye açık bir insan o. Sen sabit kalırsan, ona ayak uyduramazsın. Benim için hem bir hoca, hem çok iyi bir arkadaş… Ona karşı olan minnetim, saygım, sevgim her zaman sabit kalacaktır. Tek bir şey isterim; hep beraber yürüyebilmek. Mustafa her ne yaparsa yapsın, attığı her adımda Sezen Aksu’nun olmasını isterim. Onun elini sırtımda bir destek olarak hissetmek beni mutlu ediyor açıkçası. 


ARALIK 2014

10 yorum:

  1. Güzel röportaj olmuş, elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Konuya hakim olup, soru sormasını bilince röportajlar işte böyle güzel olur. Kalpten albüm değerlendirmesini ne zaman yazacaksınız?

    YanıtlaSil
  3. Mustafa Ceceli Azerbaycana gel yeni albumu oku abimmm

    YanıtlaSil
  4. mustafa benim cok ama samimi canim ici sana kavusacagim gunu bekliyorum

    YanıtlaSil
  5. mustafa benim cok ama samimi canim ici sana kavusacagim gunu bekliyorum

    YanıtlaSil
  6. Güzel röportaj teşekkurler

    YanıtlaSil
  7. çok hayran duyduğum bir sanatçı Güzel röportaj olmuş

    YanıtlaSil
  8. hayranı olduğum sanatçı sizi çok seviyorum güzel röportaj olmuş

    YanıtlaSil
  9. Mustafa ceceli ister çooooooooooooooooooooooooookkk seviyorum onun için ölürüm büyük hayranı iyiki varsın

    YanıtlaSil