Hepimiz San Marinoluyuz!



“Vayomini dö pua, yunaytıd kindım tu points… Lalmeyn di pua, görmıni ten points…”

Ecnebi ülkeler birbirine böyle böyle puan dağıtırken biz siyah beyaz televizyonumuzun başında bize de bir iki puancık veren olur mu diye nefesimizi tutar beklerdik. Hayaller ilk beş, hayatlar son beş olurdu her seferinde. Sonra gecelerden bir gece Bülent Özveren’in canlı yayında kendinden geçerek haykırdığını da gördük: “Türkiye birinci değerli seyirciler, Türkiye birinci! Şu an herkes bana döndü salonda çünkü şeyimin önünde… naklen yayın kulübemin önünde bir tane Türk bayrağı var!”




Acısıyla tatlısıyla, heyecanıyla dedikodusuyla… Politik puanları, berbat şarkıları ama hep çok eğlenceli havasıyla… Cümbüşüyle, şovuyla, teknolojisi, görseliyle… Ne güzel yarışmamızdın sen Eurovision abla! (Burada fonda Eurovision'un sinyal müziği çaldığını hayal edin.)

Ne oldu da vazgeçti TRT katılmaktan ve yayınlamaktan? Malumun ilamına lüzum yok. Yüzünü batıdan doğuya dönmüş, ortak Avrupa kültürünün bir parçası olmayı nicedir reddetmiş bir ülkede resmi televizyon kanalının “müteyeddin” çizgisi “batının ahlaksızlığı”na geçit veremezdi haliyle. Vermedi de. Allem edildi kallem edildi, oylamanın adaletsizliği bahane edildi falan filan… Geçelim bunları…


Beyaz camın karşısında bir puan iki puan beklediğimiz günlerden “Türkiye birinci, Türkiye birinci!” çığlıklarına, oradan da dördüncü filan olunca kahrettiğimiz günlere uzanan şahane bir macera yaşadık otuz küsur yıl. 2016’da ise kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek bir biçimde tekrar dâhil olduk yarışmaya. Hayır, tabii ki TRT tekrar katılmaya karar vermedi. Ama bir Türk şarkıcı var bu sene yarışmada. Serhat Hacıpaşalıoğlu, San Marino adına katılıyor Eurovision’a. Neden mi? Nasıl mı? Şöyle…


“Pek standart bir durumla karşı karşıya değiliz. O bakımdan sadece kendi ülkemde değil, diğer ülkelerde de ilgiyle izlenen bir konu haline dönüştü. Biliyorsunuz, son yaptığım çalışma Fransızca bir şarkıydı. “Je M’adore” geçen sonbahardan başlayarak Avrupa’nın pek çok ülkesinde, özellikle Almanya başta olmak üzere dans ve “dj” listelerinde 1 numaraya kadar yükseldi. Ve tabii bu da beraberinde bir ilgi getirdi. Bu ilgiyle beraber medyada haberler çıktı. San Marino’nun Eurovision için arayışında bu başarı dikkatlerini çekmiş. Avrupa’da yükselen bir yıldız arayışındaydılar. Benim Almanya’daki menajerim ve plak şirketimle bağlantıya geçmişler. Böyle bir teklif geldi. Ekim ayında bunu konuşmaya başladık. Karşılıklı beklentilerimizi, neler yapabileceğimizi masaya yatırdık. Aslında bu karar Aralık başında alınmıştı fakat kamuoyuna açıklanması için yılbaşından sonrayı bekledik. Ve 12 Ocak’ta San Marino televizyonunda bir basın toplantısıyla tüm dünya kamuoyuna açıklandı.”


Böyle anlatıyor Serhat Hacıpaşalıoğlu, yarışmaya San Marino adına dâhil olma hikâyesini. Hacıpaşalıoğlu’nun Türkiye’deki basın toplantısı da geçtiğimiz hafta yapıldı ve konuyla ilgili merak ettiğimiz detayları da orada öğrendik. Mesela yarışmada seslendireceği şarkı nasıl bir şarkıydı? (İlk soru olarak bu soruyu ben sordum haliyle.)

“Şarkının prodüksiyonu Brüksel ve Fransa’da hâlâ devam ediyor ama şarkı anonsunu Şubat sonu Mart başı gibi yapacağız. Şarkı uluslararası bir ekip tarafından, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca olmak üzere dört ayrı dilde hazırlanıyor. Dünyanın farklı yerlerindeki çok önemli “dj”ler tarafından “remix”leri yapılıyor. Aynı zamanda pek yapılmamış bir şey de yapıyor, aynı şarkının yeni okumalarla farklı versiyonlarını da hazırlıyoruz. Dolayısıyla kuvvetli bir paket olarak sunulacak. Tabii ki en çok merak edilen şey şarkı ama şuna inanabilirsiniz; çok sağlam bir şarkıyla geliyoruz.”


Serhat’ı uzun yıllardır tanırım. Bu yıllar içerisinde çok sık görüşmemiş olsak da onun Eurovision’a olan ilgisi ve merakını da iyi bilirim. Nitekim basın toplantısında konuya hâkimiyeti hemen hissediliyordu.

“Eurovision Şarkı Yarışması, dünyadaki tüm yarışmalar gibi zamana göre değişimler gösteriyor. Türkiye’nin üzerinden bir örnek vereyim. 1980’de Ajda Pekkan “Petrol” ile katıldı. Mükemmel bir şarkıydı ama 1980 için çok erken bir şarkıydı. Belki 2000’lerde katılmış olsaydı birinci bile olabilirdi. Dolayısıyla zamana uygunluk çok önemli. Döneme uygunluk… Bir de evrensel olmaya gayret göstermek lazım. Zaten ben de müzik çalışmalarımda bu yolda ilerlemeye gayret ettim. Özellikle uluslararası müzik çalışmalarımda evrensel bir duruş sergilemeye özen gösterdim. Zaman içerisinde bunun doğru bir formül olduğunu da gördüm.


Yarışmada da bu duruşu kesinlikle bozmayacağız. Ama bu yıl muhakkak hızlı bir şarkı kazanır ya da bu yıl mutlaka bir balad kazanır gibi bir şeye inanmıyorum. Paketin tamamı çok önemli. Bazen bir akım ortaya çıkıyor. Yine Türkiye’den örnek vermek gerekirse, 2003’de Sertab Erener’in birinci olduğu yarışmadan sonra arka arkaya önce Ukrayna’dan Ruslana, sonra Yunanistan’dan Helena Paparizu etnik elementlerle yapılmış şarkılar ve şovlarla birinci oldular. Sertab bir akım başlatmış oldu. Sonra durum değişti, başka etkenler söz konusu oldu. Dünya çok hızlı değişiyor. Önemli olan tüm ülkelerin sevebileceği doğru şarkıyı yakalamak. Ben bu konuda ekibime ve çalışmamıza çok güveniyorum.”


Tabii gönül isterdi ki Serhat bütün bu birikimini, uluslararası ilişkilerini ve Avrupa’da kazandığı başarıyı ve gördüğü ilgiyi Türkiye adına kullanabilsin. Ama ne mümkün? Bakın ne olmuş ve Serhat bu konuda ne düşünüyor?

“Bana bu teklif geldiğinde benim Almanya’daki plak şirketim TRT’ye yazılı olarak bu konuyu bildirdi ve Türkiye eğer Eurovision’a katılmayı planlıyorsa bu hususun da değerlendirilmesi konusunda bir bilgi geçildi ama herhangi bir cevap gelmedi ve zaten TRT yarışmaya katılmayacağını açıkladı. Burada kırgınlık gibi bir durum olduğu sonucunun çıkmasını istemem. Her kurumun kendi için tercih ettiği bir davranış biçimi, üslup olabilir. Buna saygı duymak gerekiyor. Biz üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyoruz. Çünkü çok ayrıntılı bir paket de yollandı TRT’ye; CD’ler, Avrupa çapındaki başarı ile ilgili bilgi ve belgeler ve bunun yarışma için artılarından bahsedildi. Ama zaten TRT’nin kararı katılmamak yönündeymiş. Dolayısıyla bu konuyu çok büyütmemek gerektiğini düşünüyorum.


Eurovision 61. kez yapılacak ve Türkiye ‘70’li yıllardan beri çok da başarılı sonuçlar aldı. Birinciliğimiz, ikinciliğimiz, dördüncülüklerimiz var. Ben Eurovision’u takip eden biriyim ve bu platformda Türkiye’nin olmamasına elbette üzülüyorum. Çünkü sanat ortamları bütün ülkeleri birbirine kaynaştıran, birleştiren, bütün politik ortamlardan uzaklaşmış, çok daha temiz ve naif bir biçimde bir araya getiren ortamlar. Türkiye’nin bu yarışmada olması kendi imajımız açısından çok değerlidir diye düşünüyorum. 


Kaldı ki Türkiye bu yarışmada çok da sevilen ve merak edilen, beklenen de bir ülkedir. Çünkü farklı çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Çok değerli sanatçılar temsil etmiş, çok güzel şarkılarla katılmıştır. Mesela ben Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika”sının sonuncu olmasına rağmen Eurovision’a katılmış en güzel şarkılardan biri olduğunu düşünüyorum. Türkiye gerçekten güzel şeyler yapmıştır. Tabii ki katılmamamızın farklı nedenleri olabilir. Çünkü buna resmi bir yayın kurumu karar veriyor ve kendi nedenleri vardır. Onu da saygıyla karşılamak lazım. Ama ümit ediyorum ki bu yıl bu vesileyle adı geçecek olan Türkiye, gelecek yıl da kendi adıyla yarışmada yer alır.”


E bu meselenin bir de San Marino cephesi var. Öyle ya misal bu yarışmaya katılıyor olsak ve bizi temsil etmek üzere lafın gelişi Mozambik’ten (misal sayılmaz ya) bir şarkıcı seçilse, bizim memlekette yer yerinden oynar, taş taş üstünde kalmaz. 1979’u hatırlayanlar bilir; Mari Rita Epik ve 21. Peron o sene Türkiye finalini kazanınca, Epik İtalyan kökenli İzmirli bir aileden gelmesine ve özbeöz Türk vatandaşı olmasına rağmen neler denmiş, yazılmış, çizilmişti de kızcağız nüfus kağıdını göstermek zorunda kalmıştı gazetecilere. Sonra Türkiye yarışmadan çekilince Epik gidemedi de mesele kapandı. Gitse ve de başarısız olsa daha neler söylenirdi düşünemiyorum bile.


“30 bin nüfuslu, çok küçük bir ülke San Marino. Dolayısıyla sürekli profesyonel sanatçı yetiştirmelerine imkân yok. O ülkede ülkeyi temsil edebilecek kaç tane profesyonel şarkıcı olabilir, düşünün. Dolayısıyla uluslararası çalışmalara çok açık bir ülke. Çok da ilgiyle karşılandı, çok olumlu şeyler duydum. Beni kucakladılar. Ama bunu da çok abartmamak lazım. Evet bir Türk, Eurovision’da San Marino’yu temsil ediyor. Bu Avrupa için çok değişik bir bileşim. Ama bir de şarkıyı dinlemek lazım. Bu bir şarkı yarışması. San Marino beni Türk olduğum için seçmedi, başarılı bir iş yaptığım için, dikkatleri çektiğim için seçildim.”

Müzik (ya da topyekun sanat) zaten sınırlara, kimliklere, nüfus kağıtlarına sıkıştırılamayacak bir şey. “Batının ahlaksızlığı” bunu fark edeli çok oldu tabii. Darısı başımıza demek bile iyimserlik oluyor ya neyse…


Şahsen ben kaç yıl sonra yeniden heyecan duydum bu kadim yarışmayla ilgili. Ben bile ilgimi kaybetmek üzereydim, o derece. Hatta gitsem mi bu sene acaba ne yapsam diye düşünüyorum şimdi. Gitmesem bile takip edeceğim. Serhat’ın rakipleri kimler olacak, hangi ülke nasıl bir şarkıyla katılacak filan hepsini tıpkı eskisi gibi merak edeceğim. Hatta yarışma gecesi illa ki San Marino’ya oy vereceğim. Ya ne yapacakltım? Bu sene hepimiz San Marinoluyuz ne de olsa!


Toplantıdan sonra Serhat’la uzun uzun konuştuğumuz “off the record” mevzuları buraya yazmayacağıma göre yazının sonunu yine Serhat’ın basın toplantısında sarf ettiği cümlelerle getireyim bari. Çünkü bu cümleler tam da bir yazının sonuç bölümü olabilecek nitelikte.

“Tabii hayatta bir çizginiz var ve siz istediğiniz kadar zorlayın, sağa sola çekmeye çalışın, eğer o yol size açılmışsa bir şekilde arka arkaya gelebiliyor. Ben kendi adıma bu yolun doğru olduğunu biliyorum, doğru şeyi yaptığımı biliyorum ve hayatım boyunca başkaları üzerinde eleştirilerle iş yapmayı tercih etmedim. Ama bunun da bir ödülü var. Ben bunları ödül olarak da görüyorum. Bugüne kadar Türkiye’de kimseye nasip olmamış bir yol üzerinde, uluslar arası arenada farklı başarılar üstü üste geliyor. Tabii ki bunlar şaşırtıcı. Benim için de şaşırtıcı. Günün birinde Eurovision’da San Marino’yu temsil edeceğimi aklımın ucundan bile geçirmezdim. Demek ki hayatta mucizeler mümkün ve hiçbir şey imkânsız değil. Yeter ki siz doğru şeyler yapın.”


OCAK 2016

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder