Yeter ki Müzik Olsun
  • Seninle Üç Dakika
  • _Giriş
  • _1975
  • _1976
  • _1977
  • _1978
  • _1979
  • _1980
  • _1981
  • Röportajlar
  • Konser Yazıları
  • _2019 Konserleri
  • _2018 Konserleri
  • _2017 Konserleri
  • _2015 Konserleri
  • _2016 Konserleri
  • _2014 Konserleri
  • Günün Şarkısı
  • Albüm / Şarkı Eleştirileri
  • Güncel
  • Yıldızlar
  • Klasikler
  • Ses Dergisi
  • Günlükler
  • _Eurovision 2011 Günlüğü
  • _Eurovision 2010 Günlüğü
  • _Nasıl TV Programı Yaptık?
ÇITAYI ÇOK YÜKSELTİYOR


(2 Mayıs 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

2005 yılında piyasaya çıkan ilk albümü “50/50” ile tanıştığımız Redd, o zaman bu zaman hep iyi albümler yapmakla kalmadı, her albümde müziğinin üzerine bir şeyler katarak ilerledi. 2012’de yayımlanan “Hayat Kaçık Bir Uykudur”, grubun başından beri değişmemiş kadrosunun son albümü oldu. Biraz da kavgalı gürültülü bir süreçten sonra Redd yoluna üç kişi olarak devam etme kararı aldı ve Doğan ve Güneş Duru kardeşler ile Berke Özgümüş’ten oluşan bu kadronun yayımladığı ilk albüm, geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı. “Mükemmel Boşluk” adı verilmiş albüm, Pasaj Müzik etiketi taşıyor.


Redd’in en önemli özelliği, bizim memlekette her nedense çok da dert edilmeyen “albüm bütünlüğü” meselesini en başından bu yana sürdürebiliyor olması. Her albüm hem müzikal içerik, hem de “sound” olarak bir başka iklim, bir başka doku, bir başka atmosfer taşıyor. “Şu albümdeki şarkıyı bu albüme de koysak fark etmezdi,” diyemiyorsunuz mesela. Bu, Türkiye şartlarında müzik yapan bir grup için altı kalın kalın çizilmesi gereken bir kifayet. Bakın Ekşi Sözlük’te bibidubabidu “nickname”li kullanıcının şu cümlelerine:  “Bu adamlar şarkı, yapmıyor, albüm yapmıyor; bu adamlar yeni dünyalar yaratıyorlar içine girmemiz için. Her bir şarkı, her bir albüm ayrı dünyalar. Kendimi Redd'in yarattığı paralel evrende yaşıyorken buluyorum çokça.” 


Grubun eksilmesinden sonra müziğinin de eksilmesi muhtemeldi elbette. Nitekim üzerine çok fazla yazılıp çizilen “Mükemmel Boşluk” albümü ile ilgili okuduğum yorumların büyük kısmı bu albümün diğer Redd albümlerinden farkını buna bağlıyor. Oysa grubun 2005’ten bu yana yaptıklarına baktığınızda, bu değişimi grubun eksilmesinden bağımsız bir doğal sürecin sonucu olarak görmek de mümkün ki aslında “Hayat Kaçık Bir Uykudur” albümü bunun sinyallerini ziyadesiyle veriyordu.


Bir kere her şeyden önce en ince detayına kadar düşünülmüş, hiçbir ânı “bu da böyle oluversin,” diye geçiştirilmemiş, tabiri caizse oya gibi işlenmiş bir albüm bu. Teknik açıdan handiyse kusursuz ve dünyadaki emsallerini aratmayacak kalibrede. Doğan Duru az bulunur nitelikte bir solist ve şarkı yazarı; bunu teyit etmek için bırakın bugüne dek yazdığı ve söylediği şarkıları bir kenara, sadece “Kanıyorduk”u dinlemek bile yeterli (özellikle de Duru’nun adeta kendi kafa sesiyle düet yaptığı nakarat kısmı her babayiğidin harcı değil.)


Bazı şarkı sözleri, alışageldiğimiz Redd şarkılarına kıyasla daha “light” dursa da, albüm başından sonuna distopik bir atmosferde ilerliyor. “Bugün Herkes Ölsün İstedim”, “Sextronot”, “Boşlukta Dans” bu atmosferin en yoğun hissedildiği şarkılar. Ona keza albümün kapak tasarımı ve çıkış şarkısı olan “Aşk Virüs”ün klibi de öyle (grubun sosyal medyada ilk paylaştığı kapak tasarımı bence daha çarpıcıydı bu arada.) Elektronik öğelerin ağır bastığı düzenlemeler, bu distopik, fütüristik atmosferin baş tetikçisi kuşkusuz.   


“Aşk Virüs” ve “Kalpsiz Romantik”, ortalama dinleyiciye daha yakın durabilecek şarkılar. Bir önceki albümün bence paha biçilmezi “Beni Sevdi Benden Çok” un bu albümdeki karşılığı “Hâlâ Seni Çok Özlüyorum” olabilir. Rahatlıkla bir senfoni orkestrasınca çalınabilecek nitelikte bir şarkı bu.  


Öte yandan şarkılar her kadar aşk temasını odak almış gibi gözükse de, ince göndermelerle bezeli. Misal Kafka etkisi sadece “Kafakafka” adlı şarkıda kendini göstermiyor, bütün albüme sızıyor (ki bu şarkı albümdeki en belirgin politik göndermeli şarkı ayrıca.) “Sextronot”daki “Space Oddity” göndermesi ve “Bugün Herkes Ölsün İstedim”de apansız karşımıza çıkan Laurie Anderson’ın sesi ise küçük sürprizler yapıyor dinleyene.


Yılın en iyi albümleri listesine şimdiden dâhil edilebilir “Mükemmel Boşluk”. Çıta bu kadar yükselmişken listeye başka neler koyabileceğimizi ise açıkçası merak ediyorum.

MAYIS 2016 
0
Share

(KENAN DOĞULU HARBİYE AÇIK HAVA TİYATROSU KONSERİ 25 HAZİRAN 2016)

Konser boyunca iki farklı pantolon giydi Kenan Doğulu. İki de farklı kemer taktı doğal olarak. Ama her iki kemerin de ucu pantolon köprüsüne takılmamış, serbest bırakılmış ve sol taraftan aşağı doğru sarkmış vaziyetteydi gece boyunca. Belli ki bilerek yapılmıştı. Ajda ise bundan 36 yıl önce aynı şeyi bilmeden yapmıştı. Dolmabahçe Sarayı’nın ön cephesinde yapılan TRT çekiminde kocaman güneş gözlükleri ve her zamanki doğaçlama dans stiliyle yanındaki iki erkek dansçıya havalı havalı eşlik etmeye çalışıyor, bir yandan da “Bambaşka Biri”ni söylermiş gibi yapıyordu. Üzerindeki yeşil bluzla aynı renk örme kemerinin ucu her nasılsa sarkık kalmıştı. İki yıl filan sürdü o moda. Hepimiz örme kemer taktık, ucunu da aynen öyle sarkıttık. O zamanlar memleketin yegâne “trendsetter”ı Ajda’ydı çünkü. Şimdi Kenan’dan özenip de kemerini sarkıtan olur mu bilmem. Artık herkes kendi çapında “trendsetter” çünkü.


1
Share
SIFIR RİSK, YÜZDE YÜZ GARANTİ


(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)


1
Share
SAFKAN POP MÜZİK ALBÜMÜ


(25 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Eskiden “harika çocuk” denilirdi. Yetenekleri küçük yaşlarda keşfedilip, eğitimle perçinlenirken, ileri yaşlarda edinilebilecek vasıfları daha çocukken edinenler için kullanılırdı bu tabir. Sirel tam anlamıyla bir harika çocuk. İngiltere doğumlu ve balerin bir anne ile müzisyen bir babanın çocuğu olarak doğmuş. Haliyle de yeteneklerinin keşfedilmesi için büyümesine gerek kalmamış.


Henüz 25 yaşında olmasına rağmen sayısız başarıyla dolu bir geçmişi var Sirel’in. Burada tek tek sırlamaya kalksam yerim yetmez ama resmi Facebook sayfasına girip detaylı özgeçmişini okuyabilirsiniz. Özetle, klasik müzikten halk müziğine, geniş bir yelpazede eğitim alma, çalışma yapma şansına sahip olmuş Sirel. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ilk albümü ise “Bak Sen” adını taşıyor.


Albümde on üç şarkı var ve tamamının söz ve müzikleri Sirel tarafından yazılmış. Albümün prodüktörlünü ve aranjörlüğünü ise Murat Yeter yapmış. Zaten dikkatli dinleyiciler, Murat Yeter’in “Asya” adlı albümünden hatırlayacaklardır Sirel ismini. Albümde çalanlar ise Cem Tuncer’den Erdinç Şenyaylar’a, Aykut Gürel’den Can Şengün’e, tam bir birinci lig takımı (ki pek de yapılmayan bir şey yapılıp, arka kapağa albümde çalanların isimlerinin yazılmış olması boşuna değil.)


Bir kere çok iyi bir şarkıcı Sirel. Hem karakteristik bir sesi var, hem de sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor. Ama bunlar da iyi bir şarkıcı olmaya yetmiyor biliyorsunuz. Şarkı söylediğiniz dilin inceliklerine, vurgularına, diksiyonuna hâkim olmanız da gerek ki Sirel, İngiliz bir annenin çocuğu olmasına ve İngilizce şarkılar da yazıp söylemesine rağmen bunun da üstesinden geliyor.


Şarkılarda çok açık ve net bir şekilde Sirel’in müzikal birikiminin ve deneyimlerinin izleri görülüyor. Yolu “R&B”den, “rock”tan, “reggae”den geçen şarkılar da var, batılı formda, saf “balad”lar da. Oryantal, alaturka öğeler ise yer yer sos niyetine kullanılmış. “Oyna” ve “Bak Sen” örneklerinde olduğu gibi. “Bir safkan pop müzik albümü” tabiri, yapılan işi en doğru şekilde tanımlayabilir. Buna karşın bu albümde yıllardır kulaklarımızın mahkûm edildiği türden bir pop müzik anlayışı, “atarlı” sözler, standart “loop”lar, “bpm”ler, kısır melodik yapılar, ilkel akor dizimleri yok. Müziğin teorisini ve tekniğini de iyi bilen ve bilgisini ticarete tahvil etmeyen ellerden çıktığı her halinden belli şarkılar bunlar.


Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen ve piyasa şartları için epeyce “zor” bir çıkış şarkısı olan “Sevdim” benim de albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu. Buna karşın “Gel” ve “Bak Sen” ortalama dinleyiciyi daha kolay yakalayabilecek iki koz olarak duruyor albümde. “Gemileri Yakma”, “Farkım Var” ve “Günaydın” da albümün sürükleyici şarkıları olabilir. Gelin görün ki bu şarkıların keşfedilmesi için kliple servis edilmeleri zorunluluğu can sıkıcı. Bir ilk albüme bu kadar çok klip çekmek neredeyse imkansız artık. Yine de müziği internetten dinleyen ve keşfeden, yeniliklere, sıra dışına çok açık, genç bir dinleyici kitlesinin varlığı umut verici. Umarım güme gitmez, umarım dikkat çeker bu albüm bir şekilde. Çünkü her bakımdan müzikal tadı ve estetiği olan bir iş bu.


Albümün kapak fotoğrafları Cem Talu tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Özlem Semiz tarafından yapılmış. Aslında sadece kapak fotoğrafı bile tek başına “farklı” bir pop müzik albümü dinleyeceğimizi vurgular gibi. Sirel isminin kırmızı kabartmalı harfleri biraz “alaturka” durmuyor değil ama o kadar kusur da olur artık.    

NİSAN 2016
0
Share

(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Birileri sanırım Gülçin Ergül’e “Seni 2000’li yılların ortasına geri ışınlayacağız ve Eurovision’da Türkiye’yi temsil edeceksin; ona göre şarkını da, kostümünü de, dansını da hazırla,” demiş. O da buna inanmış. Yoksa Gülçin Ergül’ün yeni teklisi “Harabeyim”i ve şarkının klibini başka türlü açıklamanın mümkünü yok.


“Harabeyim”, geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide, söz ve müziği Gülçin Ergül’e ait şarkının üç farklı versiyonu yer alıyor. Düzenlemesini İskender Paydaş’ın yaptığı orijinal versiyon ve “Radio Edit” versiyonunun yanı sıra, bir de Erdinç Erdoğdu tarafından yapılmış bir “remix” versiyon var. 

Gülçin Ergül güçlü bir ses, Türkçe şarkılarda gırtlağını İngilizce şarkı söylermiş gibi kullanmasını bir kenara koyarsak fena bir şarkıcı da değil. Şahane dans ediyor, ona da kabul. Hepsi ile yollarını kavgalı gürültülü ayırdıktan sonra biraz hırslandı da haliyle, onu da anlarım. Nitekim gruptan ayrıldıktan sonra yaptığı “Bir Tanecik Aşkım” adlı mini-albüm hiç de fena değildi. Kaldı ki böyle Batılı formda dans edip, şarkı söyleyebilen çok fazla kadın popçumuz yok.



Basın bülteninde yer alan “gözleri esir eden çarpıcı dans performansı”, “3 görkemli kostüm” ve Svarovski taşlar kullanarak yaptığı sıra dışı makyaj” gibi cümlelerden de anlaşıldığı üzere ortada büyükçe bir iddia var. Nitekim klibi izlemeye başladığınız anda da o iddianın içine düşüyorsunuz. “Ben çok ama çok iyi dans ederim” görüntülerinden sersemliyor, ne dinlediğinizi anlayamaz hale geliyorsunuz. İyi hoş da, bu kostümler, bu dans figürleri, bu şarkı filan bayağı demode değil mi? Tam Eurovision’luk ama 2005-2006 yılları için filan. Ben mi yanılıyorum yoksa; 2016 yılında değil miyiz?

NİSAN 2016
0
Share

(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Kendilerine geniş bir “teen-age” hayran kitlesi edinmiş pop-“rock” grubu Kolpa ve pop şarkıcısı Ece Seçkin bir araya gelirse sonuç ne olur? Her iki taraf için de iyi olmuş görünüyor. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Hoş Geldin Ayrılığa” adlı tekli, Ece Seçkin ve Kolpa’nın doğru bir biçimde bir araya getirilmesi sonucu parlak bir sonuç vermiş. 


Hem hedef kitleleri birbirine uyumlu, hem de Kolpa’nın solisti Barış ile Ece Seçkin’in sesleri uyumlu, hem de şarkı her iki tarafın müzikal çizgilerine uyumlu. Gerçi bugüne dek pek “şeker kız” çizgisinde seyreden Ece Seçkin için biraz “dark” bir iş gibi dursa da, şarkıyı Kolpa olmaksızın ve daha pop bir düzenlemeyle hayal ettiğinizde, Seçkin’in stiline çok da uzak bir şarkı olmadığını söylenebilir. Sonuçta bir Kolpa şarkısından söz ediyoruz; AC/DC değil.



“Hoş Geldin Ayrılığa”, sözleri ve müziği Çağrı Telkıvıran ve Barış Yurtçu ortaklığı ile yazılmış, düzenlemesi ise yine Barış Yurtçu tarafından yapılmış bir şarkı. Her bakımdan kolay hazmedilmeye, sevilmeye müsait bu şarkı, zaten ben bunu yazana kadar hazmedildi ve sevildi bile. Son dönemde “featuring”dir, düettir çok arttı biliyorsunuz. Yerli yersiz her iki deli bir araya gelince düet yapıyor ama kimya her zaman tutmuyor tabii. Bu şarkı bu işin nasıl yapılması gerektiğine dair güzel bir örnek olmuş.

NİSAN 2016 
0
Share

(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Bizde adettendir, biz müzik grubunun içinden birisi, özellikle de solist solo bir işte boy gösterirse ezkaza, o grubun dağıldığına dair söylentilerin, dedikoduların ardı arkası kesilmez. Bin yıllık Mazhar Fuat Özkan için bile yıllardır söylenir mesela. Haliyle Ferman Akgül’ün solo şarkısı gündeme düşünce, Manga’nın dağılıp dağılmadığı sorusu da düştü akıllara hemen. Dağılmamış. Ferman açıkladı bunu. Kaldı ki bir grubu oluşturan elemanların birlikte yarattığı ruhun, müziğin dışında, daha farklı, belki daha özgür işler yapmaya niyet etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ferman da öyle yapmış.


Ferman Akgül’ün ilk solo teklisi “İstemem Söz Sevmeni”, geçtiğimiz günlerde 06 Records ve EMI Müzik ortaklığıyla yayımlandı. Teklide bestesi Yunan müzisyen  Sabanis Giorgos’a ait, orijinali Yunanca bir şarkıyı, kendi yazdığı Türkçe sözlerle seslendiriyor Ferman. Seslendirirken de Türkiye’deki en önemli buzuki ustalarından “Buzuki” lakaplı Orhan Osman da ona eşlik ediyor (ve hatta Buzuki Orhan ilk kez bir klip için kamera karşısına geçmiş bu şarkı vesilesiyle.)


Yunan popüler müziği ne çare ki bizden fersah fersah ötede. Hem sektör olma ve dünyaya açılma anlamında böyle bu, hem de müzikal açıdan. Bizim sade suya tirit popüler şarkı formlarımız, düzenlemelerimize karşılık onların popüler şarkılarında olağanüstü bir melodi zenginliği, deveye hendek anlatan müzikal yapılar, kulak dolduran düzenlemeler ve icralar var. Evet, durum böylesi bir genelleme yapılabilecek kadar açık ve net. Bununla birlikte her iki ülkenin müzik beğenisi, ritim ve melodi anlayışında ortak payda çok fazla bu nedenle de birbirimizden şarkı alışverişimiz yıllar yılı hiç bitmedi. İşte bu şarkı da o alışveriş listesine dâhil edileceklerden.


Ferman belli ki ilk solo çalışmasında işi şansa bırakmak istememiş ve kolaycı bir formülü uygulamış: Alttan alta “rock” tınısını da hissettiren bir Yunan şarkısını adapte etmek. Şarkı hakikaten çok güzel, çok etkileyici. Ferman’ın yazdığı Türkçe sözler de öyle. Buna karşın şarkının orijinal halini dinlerseniz (Keti Garbi’den “Anemodarmena”) o cayır cayır gitarları bulamayacaksınız Türkçe versiyonda. Yani Ferman şarkıyı yumuşatmayı tercih etmiş, nedendir bilinmez. 


Ferman Akgül iyi bir solist olduğu kadar iyi bir de şarkı yazarı. Dolayısıyla solo çalışmalarını kendi şarkılarıyla da devam ettirmesi ihtimal dâhilinde. İlk olarak bu şarkıyı seçmesi, Manga formundan uzak bir iş yapması açısından doğru belki ama kendi açısından “farklı” bu işin, müzikal anlamda çok da farklı bir yerde durduğunu söylemek mümkün değil. Gripin ya da Emre Aydın da söyleyebilirdi bu şarkıyı pekala; onu kast ediyorum.

NİSAN 2016
0
Share

(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Model’in son albümü “Levlâ’nın Hikayesi”nin üzerinden üç yıla yakın zaman geçmiş. Bu cümleyi yazmak için arşive tekrar bir dönüp baktım, acaba yanılıyor muyum diye. Zira o geçen zamanı ben kendi adıma asla fark etmedim.  Model sanki hep gündemdeydi, hep ortalardaydı bu süre zarfında. Hatta daha dört ay önce albümden “Sarı Kurdeleler”e klip çekmişlerdi. Bir de ya Fatma Turgut solist olarak başka işlerde ya da Can Temiz besteci olarak başka albümlerde görünmüştü. Film müziği filan da yaptılar ayrıca değil mi? Şimdi tek tek toparlayamayacağım hepsini. Ama zaman bunu gerektiriyor galiba artık. Görünürlüğü, devamlılığı aksatmaya gelmiyor; hep ortalarda olmak icap ediyor.


Model’in yeni teklisi “Mey”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürüldü. Grup, şarkıyı şöyle anlatmış:  “Belki de ilk defa bu kadar pozitif duyguların hâkim olduğu bir şarkı yaptık. Bu kez ayrılıktan değil, âşık olmanın ve sevmenin coşkusundan bahsettik.“ (Kocan Kadar Konuş filmi için yaptığınız “Pandalar” da aynı temadaydı, o yüzden ilk defa sayılmaz.)

“Şarkının klibi de diğer kliplerimize göre daha aydınlık ve sıcak renklerin kullanıldığı bir video oldu.” (Bak bu çok doğru. Her ne kadar çok kostümler, saçlar ve makyajlar açısından çok başarılı bir dönem klibi olduğu söylenemese de, klibin enerjisini ben çok sevdim. Fatma Turgut’un dans ediş biçimi bile tek başına retro tadı vermeye yetiyor ki klibin ister istemez hatırlattığı Unutursam Fısılda filmindeki Farah Zeynep Abdullah danslarından çok daha inandırıcı.)   


“Eskiden şarkıları yaparken bilgisayar başında çok vakit geçirirdik. Bu şarkı grup olarak stüdyoya girip çala çala ortaya çıkardığımız bir şarkı oldu. Sound olarak da elektronik hiçbir şey kullanmak istemedik. Tamamen akustik ve sıcak tonlara odaklandık.” (Bu da pek iyi olmuş. Şarkının retro havası en çok buradan geliyor zaten.)

“Uzun zamandır da ortaya çıkarmak konusunda pek bonkör davranmadığımız alaturka bir tarafımızın da su yüzüne çıkmasına izin verdik. Şarkı aslında sonbaharda gelecek albümün tarzı hakkında da oldukça ipucu veriyor.” (Buna hiç itirazım olmaz zira Model’in Ölü Gelin imajından ve şarkılarından ikrah gelmemişti desem yalan olur. Alaturka ve hatta arabeskin bu biçimde kullanılmasından rahatsız olanlardan, “gerçek ‘rock’ bu değil” diye tepinenlerden değilim; iş ki sonu “ağlak”lığa, duygu sömürüsüne ve dahi sahtekârlığa varmasın.)



Sözün özü ben bu yeni biçim arayışını da, bu yeni formunu da sevdim Model’in. Müziğin bütünü içerisinde elbette tek başına yeni, daha önce yapılmamış bir şey olduğu söylenemez belki ama Model çizgisinde doğru bir hamle olacağı pek rahat söylenebilir.

NİSAN 2016
0
Share

(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Genç ve yakışıklı erkek popçu “overdose”unda fizikler kadar müzikler de birbirine benzerken, bir mesafe koyup emsallerinle arana, başka bir yerden yakalamak mümkün mü dinleyiciyi? Eren Sandal tam da bunu deniyor işte yeni şarkısıyla. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan yeni teklisinde Eren Sandal, popun içinden cazı geçiriyor.


Eren Sandal’ı ENBE’nin 2010 çıkışlı “Kalbim” adlı albümünde, Ajda Pekkan’la düet yaparak seslendirdiği kendi bestesi “Sev Beni” ile tanımıştık. Ardından “Rüzgâr” teklisi ve “Gönlüme Göre” adlı ilk albümü geldi. Bütün bu işlerin içinde onun hep genel geçerin bir adım dışında bir şeyler yapmaya hevesli ve niyetli olduğunu gösteren ipuçları vardı aslında. “Matem” ise bunun altını daha kalın bir biçimde çiziyor.



Söz ve müziği Eren Sandal’a ait “Matem”in düzenlemesini Cüneyt Yamaner yapmış. Bir “big band” havası ve coşkusu yaratan düzenleme, şarkının yürüyüşü ve Eren Sandal’ın şarkı söyleme biçimi şarkıyı sıradan bir pop şarkısı olmaktan öteye götürmüş. Bir kere dinleyince bile, başından sonuna böylesi şarkılarla dolu bir albüm dinleme ihtiyacı duyma ihtimaliniz yüksek. Poptaki tek tip, tekdüzen, tek torna işlerden sıkılanlara özellikle tavsiye ederim.  

NİSAN 2016
0
Share
KARDEŞLİĞİ, BARIŞI, AYDINLIĞI ARAR GİBİ


(13 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Hilal Nesin, Ahmet Nesin’in eşi, yani Aziz Nesin’in gelini. Ama onu salt böyle tanımlamak haksızlık olur. Zira Çamşıh’lı bir ailenin halk türküleri ve ozanları arasında büyümüş çocuğu olan Hilal Nesin, konservatuarın halk müziği bölümünden mezun olduktan sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezinde tiyatro eğitimi de almış, tiyatro oyunlarında sahneye çıkmış, oyunlar yazmış, bir de tiyatro topluluğu kurup sanat yönetmenliği, yönetmenlik yapmış, dahası altı da kitap yayımlamış. Yani müzik, edebiyat, tiyatro gibi sanatın ayrı ayrı ama birbiriyle her daim ilintili disiplinlerinde yıllar süren bir uğraşı var Nesin’in.


Hilal Nesin’in ilk albümü “Dağarcık”, geçtiğimiz günlerde Çimen’s Yapım etiketiyle yayımlandı. Nesin bu albümde 10 türküye sesiyle hayat verirken, şahane bir kadroyu da bir araya getirmiş; daha doğrusu kartonetteki teşekkür yazısından da anlaşıldığı üzere, şahane bir kadro ona destek vermek için bir araya gelmiş.  Bir halk müziği icrası olmasının ötesinde akademisyen kimliği ile de tanınan Necip Yılgın’ın aranjörlüğünü yaptığı albümde Mazlum Çimen, Hasan Yükselir, Müjdat Gezen gibi usta isimleri görmemiz boşuna değil.


Sivas katliamından kıl payı kurtulan Aziz Nesin ile aynı katliamda babası Nesimi Çimen’i kaybeden Mazlum Çimen, fakat aslında tüm o katliam kurbanlarının aileleri yıllardır bir acı akrabalık bağıyla bağlı birbirine. Nitekim albümün açılışında Mazlum Çimen’in bestesi üzerine Müjdat Gezen’in seslendirdiği Aziz Nesin mısraları da “Sivas Acısı”nı anlatıyor. “Suç ne sende ne bende, suç seni karanlıklara gömende,” diyor Aziz Nesin. Sonra ardı ardına memleketin her köşesinden türkülerle Hilal Nesin alıyor sözü. Bunca kinin, öfkenin, cehaletin, düşmanlığın ortasında, ortak sözün, ortak dilin, ortak yaşanmışlıkların türkülerinde kardeşliği, barışı, aydınlığı arar gibi. İyi geliyor dinledikçe, iyileştiriyor bu yüzden… Hem seçilen türkülerin duygusu, ruhu, hem de o türkülerin icrasında ve yorumundaki katıksız safiyet.


Pek çok ismin ama en çok da Ruhi Su’nun sesinden kulaklarımıza yer etmiş “Deveyi Deveye Çattım” ve “Topal (Koşma)”, Hasan Yükselir’in sesiyle eşlik ettiği “Yârim Derdini Ver Bana, İskeçe’den “Penceresi Yola Karşı”, Trakya’dan “”Biber Ektim”, Ege’den “Muğlalı”, Antep’ten “Değirmen”, Kerkük’ten “Baba Bugün Dağlar Yeşile Boyandı”, Erzurum’dan “Çıkrık” ve Nesimi Çimen’in “Sor Nazlı Yar”ı ile albüm başından sonuna bir zenginlik, cömertlik içinde akıp gidiyor. Her bir türkünün bir öyküsü, bir anlattığı var ve o öyküler, hiçbir süse püse, gösterişe mahal vermeden, olanca sadeliğiyle sunuluyor dinleyene. Hilal Nesin’in bu işin eğitimini almış olmasına karşın ne TRT usulü bir akademik soğukluğu, ne de piyasaya teamülü abartılı gırtlak oyunları var. Tam da bu toprakların kokusunu, demini almış ses rengi, pozitif ve ferah tınısı ve de iddiasız şarkıcılık biçimiyle kendini dinlettiriyor.


Kapağında da belirtildiği üzere, albümün tüm gelirinin Nesin Vakfı’na bırakılacağını da hatırlatayım. Bir albümün geliri ne kadar olur bu zamanda bilinmez ama büyük büyük firmaların uçsuz bucaksız karanlıklara, kötülüklere sponsor olduğu bu zamanda, aydınlığa bağışlanacak üç kuruş bile değerli, kıymetli şüphesiz.   

Son zamanlarda dinlediğim en iyi halk müziği albümü “Dağarcık”. Halk müziğini misketten, horondan, sonradan üretilmiş acıklı ama hikâyesiz Karadeniz şarkılarından ibaret sanmıyorsanız şayet, bu albümü bağrınıza basabilirsiniz. Ya da ne hacet; zaten dinledikçe o bağrına basacak sizi.    

NİSAN 2016
0
Share
HER YERDE KALBEN VAR


(5 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Şarkısında “her yerde saç var” diyor. Bugünlerde her yerde Kalben var oysa. Farklıya, kendine özgüye, kimselere benzemeyene, tekrar etmeyene nasıl hasret kaldıysak artık, Kalben’in Sofar Sound’la başlayan, sahne performansları ve yine You Tube videoları ile giderek artan tanınırlığı, ilk albümünün yayımlanması ile birlikte kısa sürede önlenemez bir hal aldı. Önlenemesin de zaten.


Çok değil, daha beş yıl önce böylesi şarkılarla dolu bir albümün ana akım bir müzik firmasından yayımlanması, böylesi müzik üreten bir müzisyenin ülke çapında konser konser gezmesi pek de imkân dâhilinde değildi. Bunda Kalben’in kan kardeşi sayabileceğimiz Mabel Matiz’in (dolayısıyla her ikisinin de ortak menajeri olan Engin Akıncı’nın) payı büyük tabii. İyi işler, görünür kılınabildikleri zaman mutlaka karşılığını alıyor. Bu hiç şaşmadı. Zira bu işin Cem Adrian’ı, Ceylan Ertem’i, Pinhâni’si ve daha başka sayılabilecek niceleri var. İyi ki de var.


Kalben’in kendi adını taşıyan ve Zoom Kurumsal ve DMC ortaklığı ile yayımlanan ilk albümünde on iki şarkı ve iki de farklı versiyon var. Bir İbrahim Tatlıses şarkısı olan “Haydi Söyle” dışındaki tüm şarkıların söz ve müzikleri Kalben’e ait. Kalben hem ses rengi, şarkı söyleme biçimi, şarkıcılığı ile nevi şahsına münhasır, hem de şarkı yazarlığı ile. Yani tamamen “cover” şarkılardan oluşan bir albüm de yapsa, insan “şunu nasıl söylemiş acaba” diye diye heyecanla dinleyebilir bir albüm dolusu “cover”ı. Ama öte yandan kendi yazdığı şarkılar da o kadar kendine ait bir dünyanın, bir dilin izlerini sürüyor, o kadar farklı bir öneri sunuyor ki, o sesin bu şarkıları söylemesi iki gol birden atıyor dinleyicinin kalesine.


Gündelik hayatın, samimiyetle içten geçenlerin sade bir dille şarkıya dökülmesi yeni bir şey değil belki ama bunu yaparken şiiri yakalamak her zaman mümkün olmuyor. Kalben’in en önemli farkı burada şarkı yazarı olarak. Basbayağı şiir olarak da okunabilecek mısralardan çatılı şarkı sözleri. Hatta şiirlerini bestelemiş gibi. Ya da şarkı söylemiyor da şarkıyla anlatıyor gibi. Bundandır ki standart şarkı formundan uzak çoğu şarkısı. Belirgin bir nakarat, aynı melodiyle tekrarlanan cümleler, şarkının ilk ve ikinci yarısının birbirinin aynısı olması gibi alışageldiğimiz formüllerden azade birçok Kalben şarkısı. Hazmetmek, ezber etmek, akla yazmak çok da kolay değil bu yüzden. Bütün şarkıları birbirinin devamı ya da uzantısı gibi de algılayabilirsiniz ilk dinleyişte. Ama bütünden tek tek şarkılara doğru yürüdüğünüzde, Kalben’in dünyasına adım atmanız ve onu anlamaya başlamanız kaçınılmaz olacak.


Tabii bu noktada teknik bir detay da dikkat çekici. Albümdeki tüm şarkıların düzenlemeleri Berkant Ali İncesaraç ve Kalben tarafından yapılmış. Ve alabildiğine sade, neredeyse gitarla bestelendikleri halleriyle bırakılmış şarkılar. Çok az enstrüman Kalben’e eşlik ediyor şarkılarda ve hiçbir enstrüman da rol çalmıyor. Bildik “intro” ya da ara nağme klişeleri yok şarkılarda. Bir içli keman, bir solo atan gitar yok sözgelimi. Belli ki özellikle böyle olsun istenmiş. Buna rağmen şarkılara konserlerden aşina olanlar, albümdeki bu hallerini eleştiren yorumlar yapmışlar, gördüm. Aslında en çok da bunun için albüm kaydedilirken şarkılara pek makyaj yapılmamış sanırım. Bu, ilk albüm için akıllıca ama bundan sonrası için riskli bir tercih olabilir.


Çıkış şarkısı olan “Saçlar” başta olmak üzere, “Sadece”, “Doya Doya”, “O Ye Bebek”, benim albümde öncelikle sevdiklerim oldu. Toplamda ise farklı bir ses, bir şarkı söyleme biçimi, bir dil ve bir yaşam biçimi, bir dünya görüşü barındıran şarkılar dinlemenin tadını çıkarmak için bu aralar önerilebilecek en iyi albüm olduğunu söyleyebilirim.


Albümün kapak fotoğrafları Aytekin Yalçın tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Hayrettin Taşkaya tarafından yapılmış. Kalben’i en doğal haliyle fotoğraflaması nedeniyle Aytekin Yalçın’ı, her bir şarkının sözleriyle ilintili tasarımları, renk seçimleri ve nefis kapak illüstrasyonu nedeniyle de Hayrettin Yalçın’ı tebrik etmek lazım.



Bir de kartonetteki teşekkür yazısında bir detay var ki yazmadan geçemeyeceğim. Kalben, onlarca insana teşekkür ederken müziğine ilham verenleri de unutmamış ve Sezen Aksu’dan Nazan Öncel’e, Deniz Arcak’tan Nil Karaibrahimgil’e, birçok pop şarkıcısının da ismini zikretmiş. Bunu Mabel de yapıyor hep. “Ben o kadar alternatifim ki hiç pop dinlemem, bilmem, sevmem,”  sahtekârlığına meyletmeden, samimiyetle, kalpten ifade edilmiş bir şükran bu. Nasıl ki İbrahim Tatlıses şarkısı söylemek bir utanç değilse, onların müziğinden beslenmiş olmak da bir utanç değil, olmamalı. Sadece bunun için bile alkışlayabilirim uzun uzun Kalben’i.

NİSAN 2016
0
Share
ORTAYA KARIŞIK DANTEL


(29 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Kariyerine 2012 yılında “Bensiz Yapamazsın” teklisiyle başlayıp dört yıl boyunca teklilerle devam eden İrem Derici, nihayet beklenen albümünü yayımladı. Bu zamanda tekli yayımlamak her bakımdan daha mantıklı evet ama albüm de başka bir şey elbette. Bir sesi bir albüm boyunca dinlemek, onun kendine uygun gördüğü, seçtiği yahut onun için seçilmiş belki de yazılmış şarkıları ardı ardına dinlemek, o iklimi hissetmek dinleyici için başka bir ihtiyaç. Her albümün şöyle ya da böyle, şarkı şarkı kurduğu bir dünya var çünkü ve aradan yıllar da geçse, bir gün dönüp dinlediğinizde, o dünyanın içine tekrar giriveriyorsunuz. “Sezen Aksu ‘88” başka bir dünyadır mesela benim için, İzel’in “Bir Küçük Aşk”ı başka bir dünya… Tek tek şarkılar çok ender, ama bir bütün olarak albümler yoğun olarak yaşatır bu duyguyu.


0
Share
SU KATILMAMIŞ “ROCK”


(29 Mart 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

“Hür iraden bir de vicdan yeterince aydınlatır yolu, teferruat inan geri kalan… ”

Seher Ahmetzade’nin “Falan Filan” adlı şarkısından bir cümle yukarıda alıntıladığım. Aslında mümkün olsa şarkının tüm sözlerini yazmak isterdim buraya. Yaşadığımız, içinden geçtiğimiz günlere dair o kadar çok şey anlatıyor ki bu şarkı… Başka şarkıları da öyle. Aslında albümün bütünü çok şey söylüyor. Şarkılarda pek kolay dile getirilemeyen çok şeyi. Daha albümün ilk şarkısında “Sakın onlardan olma, en iyisini, güzelini, sen olanı sen bilirsin. Kulağı tıka, gözünü kapa bu hayat senin, sen seçersin, sen bilirsin, sen…” diyor mesela.


Böyle yazıya döküp okuyunca biraz didaktik gibi gelebilir ama asla değil. Tam dozunda, tam da müziğinin içinde olması gerektiği gibi sözler bunlar. Seher Ahmetzade, günümüz “rock” müziğin aşktan meşkten, dertten kederden geçilmeyen şarkı sözlerine meydan okuyan şarkı sözleri kadar su katılmamış “rock” tınılarıyla da “piyasa işi rock” müziğine adeta meydan okuyor.


Geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlanan albümün adı “Ruhum”. Seher Ahmetzade’nin ikinci albümü bu. İlk albümü “Daha Yüksek”, 2012 yılında yayımlanmıştı ama o albüm sadece CD formatında basıldığı ve hâlâ dijital mecralarda bulunmadığı için bugün arasanız bulamayabilirsiniz. Daha ilk albümünde hem yazdığı şarkılar, hem şarkıların düzenlemeleri, hem de sesi ve vokal tekniği ile hafife alınmayacak bir müzisyen olduğunu göstermişti. Bu ikinci albümde ise yetkinliğini bir adım daha ileri götürmüş, özellikle şarkı yazarlığı konusunda bir parça daha olgunlaşmış bir Seher Ahmetzade var.


Sadece müzikte değil, hemen her alanda şu veya bu şekilde ismini ön plana çıkarmışlara sorgusuz sualsiz hürmet eder, bir süre sonra da yaptıkları işlerin değil, isimlerinin peşinde koşmaya başlarız. Bizim memlekete has bir durumdur bu. Mesela kadın “rock” şarkıcısı dendi mi aklımıza hemen üç isim gelir. Arada bir sürü iyi iş yapan olsa da o üçün arasına giremez kolay kolay. “Rock” grubu kategorisinde de vardır aynı şey, erkek “rock” şarkıcısı kategorisinde de. Bu haliyle popüler müziğin bir parçası olarak kabul edebileceğimiz “rock” müzikte de, popüler olan her şey gibi işin kendisinden azade çok fazla parametre yön verir başarınıza. Mesela Seher Ahmetzade, tutun ki 1996 yılında bu albümü yayımlamış olsa idi, şimdi adı o üç isimden biri olarak anılıyor olabilirdi rahatlıkla. Ama bugün kimse çıkıp “Yahu bu kız şundan o üçünün en az ikisinden daha iyi müzik yapıyor,” der mi? Çok zor… Ama yapıyor, yapmış.


Albümde yer alan sekiz şarkının da söz ve müziği Seher Ahmetzade’ye ait. Düzenlemeler ise Atilla Atabay tarafından yapılmış. Ogün Sanlısoy da “Koyunlar Kurtlar” adlı şarkıda Seher Ahmetzade’yle düet yaparak albüme destek vermiş. Başta bu şarkı olmak üzere, 1 dakika 39 saniyede bir insanlık halinin kocaman bir resmini çizen “Gökkuşağı,” yazının başında bahsini ettiğim “Ruhum” ve “Falan Filan” ilk dinleyişte hem kulağınıza hem kalbinize çarpacak şarkılar. Bununla birlikte albümün bütünü her bir şarkısıyla ilgiyi hak ediyor.  



“Ruhum”, “Falan Filan” ve “Öksüz”… Bu üç şarkının üçü de birbirine çok benzer bir biçimde başlıyor. Aynı şekilde bir benzerlik de “Gökkuşağı” ile “Koyunlar Kurtlar” arasında var. Bu da albümün iki kusurundan biri olmuş. Diğer kusur ise kapak fotoğrafı ve tasarımı. Bu albümü asla taşıyamayacak, doğru yansıtamayacak, kötü bir tasarım bu (daha hafif bir kelime bulamadım.) Kartonet tasarımı bütün olarak öyle ama bana gelen CD baskısı barkodsuz olduğuna göre sanırım “promo” baskı ve sanırım albüm sadece dijital olarak yayımlanacak. Hadi bu nedenle kartonet tasarımından geçtim ama kapak tasarımı çok geç olmadan, hazır CD de basılmamış iken acele değiştirilmeli bence.

MART 2016 
0
Share

(22 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Genellikle sadece nakarat kısımlarının akılda kaldığı, çok basit armonileri olan, marş yürüyüşünde besteler yapıyor Erdem Kınay ve sonra onları alabildiğine kafaya kafaya vuran düzenlemelerle şarkıya dönüştürüyor. En büyük şansı Deniz Erten gibi bir söz yazarıyla çalışması olabilir. Sadece “vurur yüze ifadesi” vakası bile tek başına bunun göstergesi.


Erdem Kınay’ın ürettiği bu sanayi tipi pop müziğin Merve Özbey gibi bir solistle “kulüp arabeski” diye tanımlanabilecek bir türe doğru evrildiğini gördük zaman içerisinde. Alan memnun satan memnun olmalıydı ki aldı yürüdü. Tabii eğer ortada tutmuş bir kimya varsa, bunda Merve Özbey’in alaturka-arabesk solist tavrının, o tiz perdelerde dolaşan şarkıcılık biçiminin de payı yadsınamaz; seversiniz sevmezsiniz, o ayrı.


Bengü de son albümünde yine benzer bir Erdem Kınay şarkısını, “Feveran”ı seslendirmişti ve o albümün en hareketli şarkısı idi. Bu defa ise albüm dışından yeni bir Erdem Kınay şarkısı ile çıkıyor karşımıza. Albümden çekilen son klip devir ömrünü doldurur doldurmaz servis edilen bu yeni şarkının adı “Hodri Meydan”. Tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.


Onlarca Erdem Kınay şarkısını ve düzenlemesini birbirinden ayıran tek şey şarkı sözleri galiba. Bu da onlardan biri. Bengü’ye radyolarda ve kulüplerde çalınma garantisi sağlayacaktır şüphesiz zira son albümündeki yavaş şarkılar o kulvarda değildi pek. Bunun dışında bir faydası olacağını sanmam. Kaldı ki radyoda ya da kulüpte çalındığında şarkıyı Bengü’nün söylediğini kaç kişi fark eder ona da emin değilim. O kadar “anonim” ki şarkının stili, “bu bir Bengü şarkısıdır” denebilecek hiçbir şey yok, buna Bengü’nün sesi de dâhil.



Haksızlık ettiğimi düşünüyorsanız, şarkıyı “vocal cut” özelliği olan bir “edit” programı ile Bengü’nün sesini geriye çekerek dinleyin ya da yapamıyorsanız nakaratını sözsüz olarak “lay la lay la” tekrarlarıyla söylemeyi deneyin. Şarkıda “müzik” olmadığını şaşırarak göreceksiniz.

MART 2016
0
Share
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Hakkımda


Photo Profile

Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci

2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.

Daha Fazla



Takip Et

  • Instagram
  • YouTube
  • Twitter
  • Facebook

Bu Hafta Çok Okunanlar

  • Tarkan Kurtlar Sofrasında
     TARKAN - "KUANTUM 51" Tarkan'ı öncelikle günün avam tarz ve türlerinden uzak durduğu, "rap"çilerle filan iş birliği...
  • Hande Yener - "Afrodizyak"
    "BAZEN SIĞ, BAZEN DİBİ YOK" Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum, o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. ...
  • Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?
    MABEL MATİZ - "FATİH"  “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
  • Issız Adam'sız Bir Nil Burak Hikayesi
    Bir sayım günüydü. Eve hapis olmuştuk. Sayım memuru ha geldi ha gelecekti. Anneannem, içi saman dolu boz ala boz renkli misafir odası ko...
  • Prestij Müzik'in Film Gibi Hikâyesi
    (Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.)    1997 yılında bir vesileyle Pre...

Arşivden

  • Suna Yıldızoğlu Röportajı
    Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
  • Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?
    MABEL MATİZ - "FATİH"  “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
  • Prestij Müzik'in Film Gibi Hikâyesi
    (Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.)    1997 yılında bir vesileyle Pre...
  • İzlediklerim Ocak 2012
    ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
  • Oya Bora Röportajı
    "Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
Copyright © 2019 Yeter ki Müzik Olsun

Created with by Beauty Templates | Distributed by Gooyaabi Templates