Sertab Erener Harbiye Açık Hava Konseri 6 Temmuz 2019
Sertab’ın Müzikali’ni 2018 Aralık ayında izlemişim. Tadı hâlâ damağımda. Bir daha izleyesim de var ama bu gece konsept farklı. Sertab’ın Müzikali tutmuş oturmuş bir gösteri olsa da Sertab yaz için başka bir konsept planlamış: Elektrik Akustik. Zaten ben bildim bileli Sertab konserleri hep konsept, hep konsept. Daha Türkiye’de konsept kelimesi yokken Sertab konsept konser yapardı; öyle de konsept sevdalısı bir insan. Kötü mü? Elbette değil. Bir paragrafta yedi kere konsept (bu sekizinci) kelimesini kullanmak zorunda kalmamdan gayri bir şikâyetim yok. Aksine parmakla gösterilmesi gereken bir durum ki memlekette bu işi böyle yapanları parmakla göstermeye kalksanız parmaklarınızın çoğu boşta kalır.
Nova Norda (kuzey yıldızı) ya da gerçek ismiyle Ecem Böke, kurumsal
iş dünyasında beyaz yakalı bir çalışanken ani bir kararla tutkuların peşinden
gitmeye karar verip istifa etmiş ve müzik yapmaya başlamış. İlk teklisi “Çıktım
Bi’ Yola”, 2018’de yayımlamış. Geçtiğimiz günlerde Hangar Music etiketiyle piyasaya
çıkan “Kuzeye Kaç!”, Nova Norda’nın tekli olarak servis edilen yedinci şarkısı.
Yanı sıra bu yedi şarkının dördünün akustik versiyonları tekli olarak yayımlanmış.
Tabii YouTube’u karıştırdığınızda bir dolu başka kaydına da ulaşmak mümkün.
İki senelik bir zaman zarfında adını epeyce duyurmuş,
festival “line up”larına filan girmiş, hatta son olarak Sertab Erener’in Açık
Hava konserinde konuk sanatçı olarak boy göstermiş. Seveni çok, dinleyeni,
takip edeni, şarkılarını ezber edeni de… Sebebini anlamak zor değil. Genç
kuşağın istediği her şey var Nova Norda projesinde.
Öncelikle hayat çizgisini değiştirebilmişliğiyle imrendiren,
çok moda kişisel gelişim mottolarına örnek olabilecek bir hikâye (hayallerini
peşinden gitmiş, vaaaavvv şahane!) Sonrasında sokaktan geçen herhangi birinden
bir yıldız yaratmanın olmazsa olmazı, alabildiğine doğal ve bir o kadar da rüküş
bir imaj (çok “cool”!) Afili takma isim zaten baştan büyük avantaj. Reklam
sektöründen müzik sektörüne geçmiş birinin bu kadar kısa süre içinde birden
fazla reklam filmi için (gizli ya da açık) şarkı yazması meselesi hikâyeyi
biraz bulandırıyor ama o kadar olur mu diyelim, ne diyelim?..
Nova Norda’nın şarkıları, oyuncaklı, zeki şarkı sözlerinin elektronik
müziğin (ve dahi "hip hop"ın, "R&B"nin) bir gereği olarak melodiyle değil melodi kırıntılarıyla bestelenmiş şarkılar.
Şarkıların içindeki seyrek melodi cümleleri çoğu kez defalarca tekrar ediliyor;
ona keza kimi kez söz cümleleri de öyle. “Kuzeye Kaç!” da böyle bir şarkı
nitekim. Nova Norda bize kafamızı kaldırıp yıldızlara bakmamızı, sakin olup nefesimizi
tutmamızı, oyunu görüp anlamamızı telkin ederken yanlış saymadıysam tam 53 kez “kuzey”
kelimesini telaffuz ediyor. Şarkıyı dinlerken hiptonize olup kuzeye kaçmaya
karar vermeniz kuvvetle muhtemel yani.
Şaka bir yana, Ufuk Kevser’in prodüksiyonunu yaptığı altyapı
ve “sound” hakikaten yurt dışında yapılan aynı tür işleri aratmayacak kadar iyi
ve güçlü. Dinlerken sizi asıl hipnotize eden de bu oluyor.
Nova Norda’nın şarkıcılığı konusunda bir şey yazamıyorum
çünkü şarkı söylemiyor, mırıldanıyor ve bebeksi bir diksiyonla şarkılara ses
veriyor sadece. Bu yakınlarda çıkmış ve benzer şekilde şarkılara ses veren sayısız
şarkıcı arasından Nova Norda’nın sesini ayırt etmek neredeyse imkânsız. Dilerim
zaman içerisinde gerçek sesini, kendi sesini duyarız.
Bugün bir şairin ölüm haberine uyandık. Bir süredir tedavi
gören Küçük İskender ya da asıl adıyla Derman İskender Över, henüz çok genç
yaşta, 55 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Farklı şiiri, dili, üslubu, tavrı ve tarzıyla edebiyat dünyasında
erken yaşta kendini kabul ettirebilmiş, sınırların ve statükoların dışına
çıkabilmiş, geniş bir okur kitlesini etkisi altına alabilmiş bir şair olmasının
ötesinde onu tanıyan herkesi derinden etkilemiş bir insandı. Huzursuz bir ruhla
dünyaya gelmişlerin, yaşadığı döneme, ülkeye, dünyaya sığamamışların öfkesi,
korkusu, farkındalığı, şüphesi, acelesi, acısı ve cesaretiyle yüklüydü
cümleleri, şiiri, hayatı…
Yanlışım varsa düzelten olur mutlaka, bildiğim kadarıyla iki
sadece şarkının sözü oldu yazdıkları bugüne dek. Biri Banu Kanıbelli’nin 2017
yılında yayımlanan “Bu Rüzgâr” adlı albümünde yer alan “Otoformat” adlı
şarkıydı, bir diğeri ise Attila Özdemiroğlu’nun bestesine yazdığı sözlerle
ortaya çıkan “Yara” adlı şarkı. “Yara”, Sertab Erener’in 1997 yılında Sony
Müzik etiketiyle yayımlanan “Sertab Gibi” adlı albümünde yer alıyordu ve
şarkının düzenlemesi Demir Demirkan tarafından yapılmıştı.
Yazdıkları bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ilham
vermeye devam edecek. Ruhu şâd olsun.
21 Mayıs 1994 sabahı güne şoke edici bir haberler uyandık.
Uzay Heparı bir gece önce motorsikleti ile kaza yapmış, hastaneye kaldırılmıştı.
Durumu ağırdı. Etiler Koç köprüsünde duran bir arabaya çarpmıştı Uzay. Başında
kask yoktu ve boynu kırılmıştı. Duran arabanın sürücüsü Demet Akbağ idi. Ne
acıdır ki arabası köprünün ortasında arızalanıp durduğu o an olmuştu kaza. Bir
anda, ne olduğunu bile anlayamadan…
Uzay Hepari hastanede verdiği yaşam mücadelesini 31 Mayıs
1994 günü kaybetti. Henüz sadece 25 yaşındaydı. Kısacık yaşamına kocaman bir
müzik kariyeri sığdırmış, ülke pop müziğinin önemli besteci ve aranjörlerinden
biri haline gelmişti. Sezen Aksu’nun Onno Tunç’la ayrılığı sonrası adeta Onno’nun
eksikliğini aratmayacak işlere imza atıyordu Sezen ve Uzay. Sertab Erener’in,
Levent Yüksel’in ilk albümleri, Aşkın Nur Yengi’nin ikinci ve üçüncü albümleri,
Sezen Aksu’nun “Deli Kızın Türküsü”, Nükhet Duru’nun ’94 albümleri… Hepsinde
Uzay’ın besteleri, düzenlemeleri vardı.
O günlerde ise Demet Sağıroğlu’nun ilk albümü “Kınalı Bebek”
için çalışıyordu. 6 aylık evliydi ve eşi Zeynep Tunuslu hamileydi. Ne tuhaftır
ki 7 ay kadar sonra dünyaya gelecek ve adı Uzay Kanat konulacak oğlu, tıpkı o
şarkıdaki gibi “yüreği doğuştan yaralı” gelecekti dünyaya.
Uzay’dan geriye imza attığı albümler, şarkıları kaldı… Bugün
onun ölüm yıldönümü. Onu Sertab Erener’in 1992 yılında Tempa Müzik etiketiyle
yayımlanmış ilk albümü “Sakin Ol”da yer alan bir bestesiyle anmak istedim. Sözleri
Sezen Aksu tarafından yazılmış “Vurulduk”, bence Türk pop müziğinde yapılmış en
güzel şarkılardan biri. Bestedeki senfonik hava, düzenlemenin incelikleri, Sertab’ın
arkadaşındaki koronun vokal kompozisyonu bugün bile parmak ısırtacak
güzellikte. Ruhu şâd olsun.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bunca yıllık kariyerini “Kırık Kalpler Albümü” gibi bir başyapıtla taçlandırırken kuşkusuz müzik listelerinde başa güreşmeyi beklemiyordu Sertab. Zira o kaygıda ve mantalitede bir albüm değildi o. Olur öyle; arada prestij işleri yapar, sonra yine popülist işlere de yüz verirsiniz. Bunda bir sorun yok. İş ki dengeyi tutturun.
Sertab Erener’in yeni teklisi “Bastırın Kızlar”, geçtiğimiz günlerde Kala Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının bestesi Ersel Serdarlı’ya ait, sözleri Can Bonomo yazmış, düzenleme ise Emre Kula tarafından yapılmış. İyi beste yapan, iyi söz yazan ve iyi düzenleme yapan üç isim, iyi şarkı söyleyen bir isimle bir araya gelmiş anlayacağınız. Peki sonuç?
Şarkı bir reklam filmi şarkısı gibi. Gayet hesaplı kitaplı yazılmış bir proje şarkısı. Bu yüzden de her şeyden önce samimiyetsiz ve sevimsiz. Dinlerken insan bu neyin isyanı, neyin agresifliği, niye sokaklara çıkıyor bu kızlar diye sorası geliyor insanın. Bir feminist manifesto mu? Peki adamlar egodan gemiler yapmasa, kendini üstün sanmasa, para pulla hava atmasa, heybetiyle caka satmasa sorun kalmayacak mı? Bu mu feminizmden anladığımız? Maksat sosyal mesajsa, “Kız Leyla” gibi bir şarkıya sesiyle imza atmış bir Sertab Erener yeter de artardı bize.
Ben bu şarkının nasıl bir beklentiyle, niçin yapıldığını, neye hizmet ettiğini anlayamadım. Bir süre sonra bir reklam filminin şarkısı oluverirse de şaşırmayacağım çünkü aklıma başka ihtimal gelmiyor.
Madem Eurovision haftasındayız ve madem senelerdir olduğu
gibi bu sene de katılmıyoruz bu çılgın yarışmaya, o halde eski zaferlerimizle
övünüp mesut olalım bari. “Zaferlerimiz” dediğime bakmayın, Türkiye’nin Eurovision
mazisi epey acıklıdır aslında, bilen bilir. Her sene aynı heves, aynı heyecan,
aynı “Haydi Ya Allah!” nidaları ve her sene birbirinden felaket sonuçlar,
hüsran, hayal kırıklığı, “Avrupa bizi sevmiyor! Zaten bu yarışma da politik,”
serzenişleri… Hayatlarımızın bir dönemi bunlarla geçti. Unutmak mümkün mü?
2003 yılı ise bu meşum yarışmada makus talihimizi yendiğimiz
yıl olarak tarihe geçti. “Halley”le 1986’da aldığımız dokuzunculuk ve “Dinle”
ile 1997’de artık yarışmadan tamamen umudumuzu kesmişken alıverdiğimiz
üçüncülükten sonra 2003’de mucize gibi bir şey oldu ve Sertab Erener “Every Way
That I Can”le senelerce ama senelerce süren hayalimizi gerçeğe dönüştürüverdi.
O sene Sertab Erener TRT tarafından yarışmada Türkiye’yi
temsil etmek üzere seçilmiş, Erener ve Demir Demirkan’ın hazırladığı üç şarkı
arasından bu şarkıda karar kılınmıştı. Şarkı Türkiye’de ve dünyada Sony Müzik etiketiyle
yayımlandı.
24 Mayıs 2003 gecesi ekran karşısında o kutlu anda bizler, yarışmayı
bin yıldır filan sunmakta olan Bülent Özveren’in “Türkiye birinci, Türkiye
birinci! Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyorum!.. Şu anda herkes bana
döndü salonda çünkü şeyimin önünde… Naklen yayın kulübemin önünde bir tane Türk
bayrağı var…” şeklinde devam eden coşku dolu konuşmasını gözyaşları ile
izliyor, ekranda Sertab Erener ve ekibinin sevincini gördükçe tüplü
televizyonlarımıza sarılmamak için kendimizi zor tutuyorduk.
Güzel günlerdi… Heyecanlanmış, eğlenmiştik, mutlu olmuş,
gururlanmıştık. Ne diyeyim… Hani bu aralar herkes birbirini bir şeyleri
çalmakla suçluyor ya… Kim kimden neyi çaldı onu tarih yargılayacak muhakkak ama
bildiğim bir tek şey var: Birileri bizim neşemizi çaldı, orası kesin.
1991 ortaları… Sezen Aksu ve Onno Tunç bu defa kesin
ayrılmışlar gibi. “Gülümse” albümü hâlâ kıyametler koparmakta iken Onno Tunç
prodüktör olarak imzasını attığı Harun Kolçak albümünü yapıyor. Albümde Sezen
Aksu’nun iki şarkı sözü var ama kendisi yok. Ardından Sertab Erener’in ilk
albümü çıkıyor. Prodüktör Sezen Aksu ama Onno Tunç yok. Peşi sıra çıkan Levent
Yüksel’in ilk albümünde ise Onno’nun iki besteci var ama kendisi yok.
1992 sonlarına doğru Onno, Zerrin Özer’e albüm yapıyor,
Sezen yok. Derken bu defa da Zuhal Olcay’a albüm yaptığını öğreniyoruz. Sırada
Nilüfer ve Ayşegül Aldinç de var ama Nilüfer’le çalışması hepsinden daha çok
manidar. Bir kere Onno Sezen’den önce Nilüfer’le sevgili. Sonrasında yıllarca Nilüfer
– Kayahan ve Sezen – Onno ekipleri arasında ciddi bir müzikal rekabet yaşanmış.
Yıllarca aşklarından payımıza düşen nice şarkıyla beslenip
büyüdüğümüz ikilinin ayrılmasına üzülsek mi sevinsek mi bilemiyoruz zira ayrı
ayrı yaptıkları işler de başka türlü güzel, başka türlü verimli.
Onların tekrar birlikte ürettikleri ilk albüm olacak “Levent
Yüksel’in İkinci Kaseti”nin piyasaya çıktığı günlerde Onno’nun aramızdan
ayrılıp gideceğini henüz bilmiyoruz. Sezen’in Uzay Heparı’nın zamansız ölümü
üzerine yazdığı “Yas” şarkısının kaderin bir cilvesi gibi Onno’nun ölümünün
ardından çalınıp söyleneceğini de…
Onno Tunç’u 14 Ocak 1996 günü kaybettik. Bugün ölüm
yıldönümü. Çok genç yaşta, beklenmedik bir ölümle, daha nice şarkıya imza
atacak, ruh katacak, hayat verecekken göçüp gitti. O zaman bu zaman pop müzikte
iyi, kaliteli, müzikal açıdan nitelikli işlerden bahsedeceğimiz her cümlede
onun adını geçiriyoruz. Bunca yıl sonra bile, hâlâ… Yerinin dolmadığı o kadar
açık ki.
“Ayrılık”, Zuhal Olcay’ın 1993 Mayıs’ında Tempa / Foneks etiketiyle piyasaya çıkan “Oyuncu”
adlı albümünde yer alan Onno Tunç bestelerinden biri. Sözler Leyla Tuna’ya ait.
Albümün adı “Oyuncu” ama aslında Zuhal Olcay’ın öncesinde ve sonrasında bir
oyuncu gibi değil de bir şarkıcı gibi şarkı söylediği başka albümü olmadı
denilebilir rahatlıkla. Bu da şüphesiz Onno Tunç etkisiydi yine.
Batı formunda melodi örgüsü bir yana, düzenlemesi bugünün “sound”
anlayışında bile eski durmayan, zamansız bir şarkı “Ayrılık”. Onno Tunç’un anısına…
Sertab Erener, çok klişe ama tam anlamıyla kariyerinin “olgunluk”
dönemini yaşıyor. 2016’da yayımlanan “Kırık Kalpler Albümü” bu anlamda bir
dönüm noktası oldu. Sertab kendini ve müziğini yeniledi, Emre Kula işbirliğiyle
kendine ait yeni bir tarz yarattı. 2018’de sahnelenmeye başlanan Sertab’ın
Müzikali ile sahne performansı konusunda ne derece çıtayı yükseğe çıkardığını
göstermekle kalmadı, ‘90’lardan bu yana süregelen kariyerinin ne denli başarılar,
iyi şarkılar, iyi işlerle dolu olduğunu da bir kez daha hatırlattı.
Sertab Erener kimliğinden bağımsız olarak grubun solisti
olarak yer aldığı Oceans of Noise projesini bir kenara koyarsak, Sertab 2018’i “Bastırın
Kızlar” gibi talihsiz bir şarkıyla kapatacak gibiydi ama neyse ki yıl bitmeden
ikinci bir tekli daha yayımladı. Kala Müzik etiketiyle yayımlanan ve Aralık
ayında piyasaya çıkan bu yeni tekli “Belki de Dönerim” adını taşıyor.
Sözleri Can Bonomo’ya, bestesi Sertab Erener ve Emre Kula’ya
ait şarkının düzenlemesi de Emre Kula tarafından yapılmış. Teklide şarkının üç
farklı versiyonu yer alıyor. Akustik versiyonun düzenlemesini yine Emre Kula
yapmış, alternatif versiyonun düzenlemesi ise Ozan Yılmaz ve Hakan Polat’ın
elinden çıkmış.
Her üç versiyon da kendini başka sebeplerle dinletiyor;
üçünün de farklı müzikal tatları var ama zaten şarkı her şekilde iyi bir şarkı.
Can Bonomo’nun şiirli sözleri ve şarkının melodi örgüsü, yürüyüşü nefis. Sertab’ın
nüanslı yorumu da öyle.
(23 Aralık 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Müzik iyileştirir” gibi bin yıldır bilinen bir gerçeği durup durup dillendirmemiz gerekiyor bu sıralar. Ne kadar dillendirsek az geliyor. Her gün yeni yasla, acıyla uyanıyoruz çünkü ve yeri geliyor bırakın konserlere filan gitmeyi, albüm satın almayı, içimizden müzik dinlemek bile gelmiyor.
Böyle zamanların şarkıları vardır oysa. Bu topraklarda yakılmış ağıtları, söylenmiş türküleri filan koyun bir kenara, her birimizin kişisel tarihinde zor zamanlarımızda sırtımızı yaslayıp güç aldığımız, omuz aldığımız şarkılar vardır.
Benim için Sertab Erener’in “Rüya”sı böyledir mesela. Aşkın Nur Yengi’nin “Karanfil”i, Levent Yüksel’in “Hayat Zaten Zor”u, Işın Karaca’nın “Yetinmeyi Bilir misin?”i, Nazan Öncel’in “Gidelim Buralardan”ı böyledir. Her biri bir zor zamanın sığınağı olmuştur.
Bunları anlatmamın sebebi, bugünlerde böylesi bir şarkıyla karşılaşmam. Yazılmıyor artık böyle şarkılar kolay kolay. Başka bir dil, başka bir jargon hâkim artık müziğe (en azından popüler müziğe.) İşte Cansu Kurtçu o atarlı giderli lügatin dışına çıkmış ve bir “zor zamanlar” şarkısı yazmış. İyi ki yapmış çünkü müziğin iyileştirdiğine, iyileştireceğine dair inancımızı tazelemeye ihtiyacımız had safhada yukarıda da anlattığım üzere.
Cansu’nun sözlerini yazdığı ve bestesini Fettah Can’la birlikte yaptığı “Deligül”ün düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait. Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan şarkıyı Cansu bir sürpriz yaparak Berkay ile birlikte seslendirmiş.
Yukarıda bahsi geçen şarkılardan, “Karanfil”den, “Tuana”dan, “Düş Bahçeleri”nden, hâsılı ‘90’ların o saf, naif ve umutlu ruh halinden esintiler var “Deligül”de. Hem sözlerinde, hem de melodik yapısında var bu. “Beklediğine değecek günler olmalı” diyor şarkıda Cansu ve Berkay. Her şeye rağmen bunu diyebilmek lazım galiba.
Ben çok bayılmasam da Berkay’ın pop kulvarının arabeske yakın duran tarafında kendine has stiliyle bir marka yarattığını kabul etmek lazım. Bu şarkı onu bulunduğu kulvarın dışına çıkarması açısından enteresan olduğu kadar Cansu ile yakaladıkları uyum da şaşırtıyor dinleyeni. Belki bir ters köşe bu. Öyle ya, hepimiz Cansu’nun Fettah Can’la bir düet yapmasını beklerdik doğal olarak. Ben şahsen Cansu ve Berkay’ı ilk bakışta yakıştıramayabilirdim ama yakışmışlar ne yalan söyleyeyim.
(23 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ben bildim bileli “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerde”yiz. Ama galiba içi boş bir klişeye dönüşeli çok olmuş bu cümle en çok bu sıralar kullanılmayı hak ediyor. Bir hır gür, bir yan bakma, bir hor görmedir gidiyor ki sonu hiç hayır değil gibi. Evet, memleketten bahsediyorum; üzerinde yaşadığımız topraklardan.
Burcu Güneş bundan yıllar evvel Mevlana’dan bestelediği bir şarkıyı tam da bu sebepten bugünlerde seslendirip tekli formatında piyasaya sürdü. “Birliğe Ulaş” adını taşıyan şarkı DMC tarafından geçtiğimiz günlerde servis edildi.
Mevlana’nın yaşadığı zamanı düşünün, sonra da oradan buraya aradan geçen zamanı. İnsanoğlu ne kadar değişmiyor, ne kadar çabuk unutuyor, nasıl ders almıyor ve tarih nasıl tekerrür ediyor hepsini bu şiirden çıkarmak mümkün. Aklımıza gelmez, açıp okumaz, belki bir ya da iki satırına Twitter’da paylaşanlar sayesinde denk gelirdik. İyi ki bir şarkıya dönüşmüş de başından sonuna dinliyoruz şimdi.
Burcu Güneş gibi ana akım popun tam ortasında duran figürlerin böyle incelikli işler yapmalarını önemsiyorum. Nilüfer, Nükhet Duru, Erol Evgin filan gibi isimlerin birer ikişer vardı böyle şarkıları eskiden. Sezen de çok yazdı, albümlerine koydu böylesi şarkıları, haliyle Sertab, Levent filan da söyledi yeri geldi. Ana akım popun dışında zaten hep vardı söyleyecek sözü olan şarkılar ama dedim ya, ana akım popun dinlenirliği, tanınırlığı yüksek, ortalamayı yakalamış yıldızlarının etkileme alanı daha fazla ve bunu bir şekilde olumlu yönde kullanma çabası gösterenleri önemsemek lazım.
Şarkı şu ya da bu tarafa değil, “insana” söylüyor sözünü. Sanırım Burcu Güneş’in maksadı da tam olarak bu. Yoksa nerede ne söz ettiğin, nerede nasıl göründüğün, hangi ortamlarda bulunduğun ve bulunmadığına, sosyal medyada ne paylaşıp paylaşmadığına, hatta ne giyip ne giymediğine bağlı olarak bir tarafa mal edilmek an meselesi bugünlerde. Muhakkak bir yere, bir tarafa yaranmaya çalıştığını iddia edenler olacaktır. Ben oradan bakmıyorum açıkçası.
Şiirin kelimelerini, ifadelerini hiç eksiltmeyen Burcu Güneş’in bestesi, Okan Akı’nın senfonik düzenlemesiyle zenginleşmiş, büyümüş. Özellikle koronun girdiği kısımlar hayli etkileyici. Burcu Güneş’in şarkıcılık performansı için de biçilmiş kaftan bir şarkı olmuş.
Bu arada şarkının ağırlığına uygun, çok sade, çok iddiasız bir klip çekilmiş ama ben olsam şarkının mesajını daha sarsıcı bir kliple perçinlemeyi tercih ederdim, onu da söyleyeyim.
Yerini bulur ya da bulmaz, anlaşılır ya da anlaşılmaz ama bu şarkıyı yapmak ve yayımlamak tek başına bir cesaret örneği, bir incelik bence. Tebrikler Burcu Güneş.
(29 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Tazelenmiş Sertab Erener. Yenilenmiş, gençleşmiş. Müzik dünyasında uzun süreli iş-aşk ortaklıklarının bir zaman sonra müzikal verimi düşürdüğü bir sır değil. Örnekleri çok. Sertab’ın da “demire büründüm aşk ile” diyerek “post-Sezen Aksu” dönemine attığı ilk adım çok güçlü, çok sağlam olmuş, uzun süre de öyle devam etmişti. Şimdi ise Emre Kula var Sertab’ın hayatında. Hem yeni bir aşk, hem de yeni bir müzikal ortaklık bu. Belli ki Sertab’a iyi gelmiş. Bunu hem yeni albümünde hem de sahnedeki enerjisinde hissetmek mümkün.
“Vayomini dö pua, yunaytıd kindım tu points… Lalmeyn di pua, görmıni ten points…”
Ecnebi ülkeler birbirine böyle böyle puan dağıtırken biz siyah beyaz televizyonumuzun başında bize de bir iki puancık veren olur mu diye nefesimizi tutar beklerdik. Hayaller ilk beş, hayatlar son beş olurdu her seferinde. Sonra gecelerden bir gece Bülent Özveren’in canlı yayında kendinden geçerek haykırdığını da gördük: “Türkiye birinci değerli seyirciler, Türkiye birinci! Şu an herkes bana döndü salonda çünkü şeyimin önünde… naklen yayın kulübemin önünde bir tane Türk bayrağı var!”
Bu Sertab o Sertab. Ben diyeyim 1994, “Lâl” zamanları, siz deyin 1999 “Vur Yüreğim”, “Yanarım” günleri… Oralardan bir yerlerden ses veriyor şarkının gerek sözleri, gerek müziği, gerekse düzenlemesi. Evet evet, “Tesadüf Aşk”tan bahsediyorum. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle raflara çıkan son Sertab teklisinden. Söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait şarkının iki farklı düzenlemesi var teklide. Düzenlemeleri Ozan Bayraşa yapmış.
Tabii bütün bütüne de bu şarkının Sertab için bir eskiye dönüş anlamına geldiğini söylemek doğru olmaz. Her şeyden önce şarkıcı olarak eskisi gibi değil. O yüksek yüksek perdelerden şarkı söylemeyi seven kolaratur soprano, nicedir daha sakin; bunu biliyoruz. Nitekim bu şarkıyı da şarkının ruhuna çok uygun bir biçimde, biraz yorgun, kırık, pürüzlü bir sesle söylemiş. İyi de yapmış. Uzun zamandır dinlediğim en iyi yeni Sezen Aksu şarkılarından biri. Ve dahi uzun zamandır dinlediğim en iyi yeni Sertab şarkılarından da biri.
Şarkının “intro”sunu duyunca “Vur Yüreğim” başlayacak sanıyorsunuz bir an. Bu bir gönderme olabilir… Olmayabilir de… Ama kasten ya da değil, şarkının Sertab’ın ‘90’lı yıllarını anımsattığı bir gerçek. Yani hiç tartışmasız, en iyi zamanlarını… Umarım buradan devam eder bundan sonra. Bu arada klip karelerinden albüm fotoğrafı çıkarmak da bir başka ‘90’lar göndermesi olmuş; onu da söylemeden geçemeyeceğim.
1969 yılının Ocak sayısına bir göz atacağız bu ay. Zira o yılın 29 Ocak’ın da dünyaya gelmişim ben de. Bu vesileyle derginin kapağında Türkan Şoray’ın Kleopatra saçları ve kırmızı karanfiliyle yılbaşı ağacı önünde verdiği nefis pozu da bilmeyenler görsün, bilenler tekrar hatırlasın istedim.
Beklenmedik bir Sertab Erener teklisi yayımlandı geçtiğimiz günlerde. “Beklenmedik” dedim zira Sertab henüz “Sade” albümünün ekmeğini sonuna kadar yemiş sayılmazdı. Amerikaydı, “”Painted On Water” projesiydi derken, bir süre memleket topraklarından uzaklaşmış olsa da albüm henüz rafa kaldırılacak kadar eskimemişti. Mesela albümden bir “Sade”, bir “Sus” klip çekilerek henüz farkında olmayan dinleyicilere sunulabilirdi. Hadi onu da geçtim, illa yeni bir şarkı yapılacaksa, müzik medyasında tam da “yaz hiti” arayışları başlamışken, mevsim itibarıyla beklenen hareketli bir şarkı olabilirdi. Ancak “Ben Öyle Birini Sevdim ki” ile Sertab tam anlamıyla ters köşe yaptı.
Söz ve müziği Sezen Aksu imzası taşıyan şarkı, zaten adını görmeseniz bile Sezen Aksu tarafından yazıldığını bağıra bağıra söyleyen şarkılardan. Özellikle sözleri buram buram Sezen Aksu kokuyor. Hani Aksu’nun Cemal Süreya’dan, Edip Cansever’den ve hatta Nazım Hikmet’ten izler taşıyan şiirli sözlerinden. Müzikal yapı da ona keza daha ilk dinleyişte kulakta Sezen tınısı bırakıyor. (Şunu da söyleyeyim; şarkı ilk servis edildiğinde birkaç gün söz müzik kime ait diye bakmadığım internet sitesi kalmadı. Aradığım ismin Sezen Aksu olduğunu ve tahminimde yanılmadığımı neden sonra gördüm ama yeni servis edilen bir şarkının bilgilerinin neden saklandığını anlayamadım. Mesela NetD diye yeni bir müzik videosu platformu açıldı ve yeni klipler bir süredir ilk kez orada karşımıza çıkıyor. Kliplerin altına iki satır açıp söz, müzik, düzenleme, yapımcı firma, yayım tarihi gibi detayları koymak zor mudur?)
Televizyon reyting literatürüyle izah etmek gerekirse AB grubu bir şarkı “Ben Öyle Birini Sevdim ki”. Pek “total”e hitap edecek gibi değil. Haliyle dile düşecek bir “hit” olması da beklenemez. Bu şarkıyı tekli olarak yayımlamaya neden ihtiyaç duyuldu, maksat neydi orası belli değil. Gerek Mustafa Ceceli imzalı düzenlemesine, gerekse Sertab’ın yorumu şarkının hakkını veriyor vermesine. Yani Sezen şarkılarını sevenler kadar (özellikle ‘90’lardaki) Sertab şarkılarını sevenleri de memnun edecektir bu tekli. Ama o kadar. Ben olsam elimde “Sus” gibi bir şarkı duruyorken, “Ben Öyle Birini Sevdim ki”ye oynamayı, en azından şimdilik tercih etmezdim.
(Milliyet Sanat dergisi Mayıs 2013 sayısında yayımlanmıştır.)
Müzisyen âşıkların meyvesini dinleyenler yermiş. Sony ve Cher’den Sezen Aksu ve Onno Tunç’a, Ike ve Tina Turner’dan Şerif ve Şenay Yüzbaşıoğlu’na, yurt sathında ve yabanda bu hep böyle olagelmiş. Meyve bu; bazen fazla tatlı, bazen kekremsi, bir zaman çok olgun, başka bir zaman ham olabiliyor haliyle. Sertab Erener de (“Aaa!..” şarkısından alıntıyla) ‘aşk ile Demir’e büründüğünden’ bu yana kâh dişe dokunur ve pek leziz, kâh dişin kovuğunu doldurmayan meyveler sundu dinleyenlerine. Bir baktık pejmürde bir “rock”çı oldu, bir baktık Eurovision sahnesinde asabi bir oryantal. Kâh trombolinde neşeyle zıplayan şehirli genç kadındı, kâh ‘30’lu yıllardan çıkıp gelmiş ‘şuh’ bir hanende. Tüm bunlar olup biterken Demir Demirkan bazen perde arkasından yüzünü gösteriyor, bazen sadece gölgesini hissettiriyordu ama biz biliyorduk; o hep vardı ve Sertab’ın seyrüseferinde 1997 yılından bu yana rolü azımsanmayacak kadardı.
Canım alaturka çektiğinde ilk seçeceğim albüm olur mu? Olmaz elbet. Ama Sertab’ın bunca yıldır gönlünden geçeni yapacak, söyleyecek kadar kredi biriktirmiş olduğunu da kabul etmek gerekir. Kaldı ki Farsça bir kelime olan Sertab’ın Türkçe anlamı ‘inatçı’ iken, onu hangimiz durdurabilirdik ki?
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.