"DELİ OĞLAN YAPMIŞTIR YİNE BİR ŞEYLER"
(Milliyet Sanat dergisi Mart 2017 sayısında yayımlanmıştır. Aşağıdaki röportaj, dergide yayımlanmayan bölümleri de içermektedir.)
“Çok içimize sinen bir albüm oldu diye başlayan klişeleri
hızlıca geçiyorum,” diyor Can Bonomo yeni albümü hakkında konuşmaya
başladığımızda. “Albümde dokuz tane sözü müziği bana ait şarkı, bir de ‘cover’
var. Yine İstanbul müziği tabir ettiğimiz tarzda bir albüm oldu.”
2013’ten bu yana yayınlanmış üç albümünde olduğu gibi bu
albümünde de prodüktör olarak Can Saban’ın, “mix” ve “mastering” işlemlerinin
altında ise Ali Rıza Şahenk’in imzası var. Avrupa Müzik etiketiyle yayınlanan
yeni albüm “Kâinat Sustu” adını taşıyor.
Dört yıl önce onu nasıl tanıdıysak, yine öyle. Stilize
giyimi, tarzı, zengin lügati, esprili ve şairane cümleleriyle nevi şahsına
münhasır bir genç adam. Sadece yeni albümüne değil, dünyaya, ülkeye ve müziğin
dışında (kendi deyimiyle) “icracısı” olduğu başka sanat dallarına dair de
konuşuyoruz.
YAVUZ HAKAN TOK: Nedir bu ‘İstanbul müziği’ dediğiniz şey?
CAN BONOMO: Biz şarkıların spesifik enstrümanları kendilerinin
istediğine inanıyoruz. Bu şarkı şunu istiyor diye yola çıkıyoruz. Günün sonuna
bir bakıyoruz bir şarkıda saksafon, bir diğerinde yaldır yaldır elektro
gitarlar, bir başkasında bendirler var. Bu şarkıları bir tür altında toplamak
mümkün olmuyor. İstanbul kozmopolit, kocaman bir şehir. Karmakarışık ama bir
ahengi var. Bizim müziğimiz İstanbul’a benziyor en çok. Bu albüm de öyle oldu.
YHT: Dört albümdür aynı isimlerle
çalışıyorsunuz. Sıkılmadınız mı?
CB: Çok usta kimi gruplar da otuz-kırk senedir birlikte
çalışıyorlar düşününce. Eminim onlar da sıkılıyordur zaman zaman, zorlukları da
vardır. Ama biz bu müziği beraber keşfettik. Ben, yazdığım şarkıları alıp,
harmanlayıp Can Bonomo müziği haline getiren insanlardan biriyim sadece. Bir
diğeri Can Saban, öbürü de Ali Rıza Şahenk. Ben çok mutluyum Can Bonomo
müziğinden; Can ve Ali Rıza da öyle. Zaman zaman sıkılıyoruz, kavga da ediyoruz
ama onlar her işte olan şeyler.
YHT: Bu albümde yine o kendine has
Can Bonomo şarkıları mı var, yoksa dinleyeni şaşırtacak şeyler de var mı?
CB: İnsanları şaşırtmak çok kolay değil şu dakikadan sonra. “Deli
oğlan yapmıştır yine bir şeyler,” gibi bir durum söz konusu. Bu albümde onun
sınırlarına birazcık daha zorladık. “Aaa bunu da mı yapmışlar?” dedirtecek
birkaç sürpriz var. Ama onları da şaşırtmak için değil, şarkılar, anlatı öyle
istediği için yaptık.
YHT: Yeni albüm neyi değiştirecek ülkede ve sizin hayatınızda?
CB: Bu albümü kaydederken çok zorlu bir dönem geçirdik. Global
olarak; sadece ülkemizde değil. Birçok kaygı, birçok trajedi yaşandı. Bütün
bunlar yaşanırken biz neşemizi bulabilmek, kafamızı dağıtabilmek için sosyal
medyada dolandık. Bir takım kişiler ünlü oldular, birileri indi, birileri
çıktı. Böyle şeylere çok ihtiyacımız var aslında; ana akıma, popüler kültürün
bütün öğelerine. Çünkü insanların akut olarak neşesini sağlayan şey o. Ama
popun bir alt metni, bir dayanağı olmadığı, sürekli değişen bir şey olduğu için
bu albümde ana akıma bir ürün vermek yerine biraz risk alıp zamanın ötesinde
bir albüm yapmak istedik. Belki zamanında takdir edilmeyecek ama bundan yıllar
sonra “Aaa bak zamanında böyle şeyler de yapıyorlarmış,” denilecek bir şey. Ana
motivasyonumuz buydu aslında. Tabii bu “Biz böyle bir albüm yaptık ve bizi kırk
sene sonra Ana Britannica’da okuyabilirsiniz,” demek değil. Herkes böyle şeyler
yapmaya devam etse artık gibi bir önerimiz var ve bizim de elimizden bu geldi.
Bizim için kocaman ama dünya için küçük bir adım.
YHT: Alternatif müzik ana akımı da beslemeye başladı sanki artık. Bu
bağlamda günün birinde sözgelimi Demet Akalın sizden bir şarkı isterse verir
misiniz?
CB: Beceremem ki. Hayal kırıklığına uğrar. “Ah be oğlum ne
yapıyorsun?” der. Çünkü hiç bilmediğim bir şey o benim. Yapamam. En fazla
denerim ayıp olmasın diye.
YHT: "En iyi şarkım şudur,” der misiniz? Yoksa “en iyi şarkımı daha
yazmadım,” ya da “en iyi şarkımı hiç yazamayacağım, “mı?
CB: O “magnum opus” diye tabir edilen şeyi yaptıysan “İşte benim
şaheserim bu”, diyebiliyorsan artık huzur içinde ölebilirsin zaten. Hiçbir
yaptığın işi beğenmemek de yaşadığınız vakte, emeğinize ve geçmişinize büyük
bir saygısızlık. Onlara karşı nötr olmanın da elle tutulur bir tarafı yok.
Hepsini seviyorum ki insanların duymasına izin vermişim. “Az buçuk
yazabiliyorum ama bu şarkının sözlerini de çok güzel yazmışım be!” dediğim
şarkılarım var tabii ki. Müziğinden etkilendiğim şarkılarım da var. Anne
olarak, baba olarak çocuklarınızı seviyorsunuz ama birini sevme biçiminizle
öbürünü sevme biçiminiz farklı olabiliyor. İnanamıyorum ama galiba “şarkılarım
çocuklarım benim” noktasına geldi bu cevap.
YHT: Eski albümlerinizi dinler misiniz? Kötü ya da yetersiz bulduğunuz
şeyler oluyor mu kulağınıza çalındığında?
CB: Dinlemem. O şarkıları çalıyoruz zaten konserlerde. Kötü
dediğim şey olmuyor ama bu biraz şuna benziyor: “Ay ben on sekiz yaşımda ne
kadar geri zekâlıymışım,” demek gibi. Tabii ki öyleydin o yaşta. Bu
tartışılabilen bir şey değil. İnsan kendini geliştirebilen bir varlık netice
itibariyle. Zekâ, müzik ya da şiir… Bunlar hep geliştirebilir ve sizinle
büyüyen şeyler olduğu için tabii ki o zamanlar yaptıklarımı “toy” buluyorum.
YHT: Can Bonomo şair mi, ressam mı, şarkıcı mı, şarkı yazarı mı, sinemacı,
oyuncu, radyocu mu?
CB: İcracıyım ben. Sanat icra ediyorum. Bahsi geçen sanat
akımlarının hiçbirini ben yaratmadım zaten; taklit ettim hep. Örnekler sundum
bunlar üzerine. Kendi icra ettiğim sanatı kendim üretiyorum. Bu biraz daha
“sanatçı” düsturu galiba ama ona da çok takılmak istemiyorum. Hem şair, hem
ressam, hem müzisyen olmaz; bunların biri olması lazım noktasına geliniyor.
Buna takılmayacak olursak, ben derdini birkaç farklı estetikle anlatmaya
çalışan bir icracıyım.
YHT: En çok hangisi sizsiniz?
CB: Hepsinde kendimden bir şeyler buluyorum aslında. Resmi ben
bulamam çünkü resim benden çok daha büyük bir şey. Şiir de öyle müzik de. Onlar
evren içerisinde kocaman galaksiler ben kum tanesi gibi bir şeyim.
YHT: Bu denli “multi-talented” olmak pek hoş karşılanmaz bizim topraklarda
sanki.
CB: Bunların hiçbirini dört dörtlük yaptığımı iddia etmiyorum.
Yazdığım şiirleri belli bir zümre okuyor, belli bir zümre okumuyor. Müzik için
de aynı şey geçerli. Alternatif, adı üzerinde. Neye alternatif? Popa
alternatif. O zaten seni kenara iten bir şey. Ben hâlâ bütün ülke tarafından
sevilecek bir şey, ana akım bir şey yapmanın yolunu bilmem. Yapanları takdir
ediyorum ama ben kendi yaptığım işleri biliyorum, kendimi anlatmayı biliyorum
sadece. Ve bunu birkaç ayrı yoldan yapıyorum.
YHT: Hayatınızı bunlardan hangisiyle geçindiriyorsunuz peki?
CB: Müzikle tabii ki.
Çünkü şiirle hayatını geçindirebilen bir tek şair var Türkiye’de. Çok acıklı
bir olay bu. Ama maalesef öyle. Şiir çok tüketilen, satan, para kazandıran bir
şey değil. İnsanların ihtiyaç dâhilinde gördüğü bir şey de değil Türkiye’de.
Bence öyle olması lazım ki Türkiye’de çok uzun süredir şiir var ve muhteşem
şairler gelmiş geçmiş. Ama nedense şiir tutunamamış bir şekilde. Resimde de
keza öyle.
YHT: "Her şey kötüye gidiyor” diyorlar. Ne olacak bu dünyanın hâli?
CB: İçim sadece şu yüzden rahat: Benim bir kabahatim yok. Dünya
birçok dönemden geçti. Bu da teknoloji dönemi herhalde. Birçok şey oturmadı
henüz. Bir takım şeylerin oturması genellikle acıklı olayların sonucu olur.
Umalım ki o acıklı olaylar çok da acıklı olmasın.
YHT: Peki ne olacak bu ülkenin hâli?
CB: Ne çıkarsama yaptıysam hep tersİ oldu bugüne kadar. Bu
yüzden siyasetle ilgili çok da bir alt yapım olmadığına kanaat kıldım kısa bir
süre önce. Ben seyirci olarak izliyorum. Elimden gelen bir şey varsa ardıma
koymuyorum tabii ki. İnsanların bilinçlenmesi, şiiri sevmesi, sanatı sevmesi
için. Bizim rolümüz buysa genç icracılar olarak, onu ben yapabiliyorum sadece.
Ne kimseye ekonomi anlatabilirim, ne siyaset. Hem benim işim o değil hem de
zaten insanlar işi olmayan şeyleri yapmaya kalkınca çok kötü oluyor sonucu. Ben
o topa girmeyeyim.
YHT: Ya ne olacak bu ülkede müziğin hâli?
CB: Türkiye’de müziğin topyekûn kötüye gittiğini düşünmek
karamsarlık olur. Üretim mi azaldı ya da üretilen işler çeşitli mi değil artık?
Herkes aynı şeyi mi deniyor ve dolayısıyla artık renkli değil mi etraf? Daha
fazla alternatif müzik yapan olsaydı etrafta daha fazla alternatif müzik
olacaktı. Bu da iyi bir şey mi? Var ama dinlenmiyor noktasına mı gelirdik?
Arz-talep meselesi. Şu an bence bu ülke ne duymak istiyorsa onu duyuyor.
YHT: Mesela bir kötüye gidiş işareti olarak artık kolay kolay albüm
yapılmıyor. Neden siz de herkes gibi tek şarkı yapalım demediniz?
CB: Hepimizin zaman zaman içinde bulunduğu ya da destek verdiği
popüler işler insanların içinde bulunduğumuz dönemde motivasyon bulabilmesi
için çok önemli. Ama varyasyonlara da ihtiyaç var. Çünkü ana akım dediğimiz
şeyin temel bir prensibi olmadığı için haftalık döngüler halinde kaybolup
gidiyor. Ama bir albüm on sene sonra da dinlenebiliyor. Tabii bu kadar
materyalistik kaygılar taşınan, “can pazarı” bir dünya içinde yaşadığımız zaman
geleceği çok faza düşünmeyebilir sanatçılar da. O konudaki refleksleri
törpülenmiş olabilir; bunu anlayışla karşılıyorum. “Şimdi bizim gülüp eğlenmeye
ihtiyacımız var. O zaman alın size bir şarkı ve tüketin bunu,” denilebilir. Bu
da çok gerekli ama bizim yaptığımız şey bu değil. Zaten bildiğimiz bir şey de
değil. Onu bilen insanlar yapsınlar, biz de albüm yapalım. Döneminde çok fazla
dinlenmez belki ama ilerleyen zamanlarda bir şey yaratır.
YHT: "Yine Eurovision’a katılsak da yine ben gitsem,” dediğiniz oluyor mu
hiç?
CB: Ben oraya gittiğim zaman 25 yaşında, daha ilk albümünü
çıkarmış tazecik bir müzisyendim. Dolayısıyla alternatif müzik için de, benim
için de bir seneliğine de olsa faydalı bir şeydi Eurovision. Geri döndüğüm
zaman bizim yanımızda olan, bizi destekleyen milyonlar yoktu. Biz ve kemik
kitlemiz vardı. Ama Eurovision sayesinde bizim kemik kitlemiz çok hızlı bir
şekilde ve çok fazla artmıştı. Bunun için de şimdi 25 yaşında başka bir genç
müzisyen bunu yaşasın isterim. O zamanı düşününce benim gönderilmem ne kadar
mantıklı ve doğru bir kararmış. Şimdi ben niye gideyim artık? “Bakın burada
pırlanta gibi gençler var, onları gönderin,” derim.
YHT: Yaş 30. Yolun neresindesiniz? Ne değiştirdi yıllar sizde?
CB: En son babamla konuşmuştuk bunu (gülüyor.) Karakterim oturdu
herhalde bilmiyorum ki. Büyüyorum işte. Sürekli geliştirmeye çalışıyorum
kendimi. Zor olan yerlerimi törpülemeye çalışıyorum. Kendimi daha iyi tanıyorum
artık. Ne yapmak istediğimi, ne yapmak istemediğimi daha iyi biliyorum. Ne
yapıyor ki insanlar 30 yaşına gelince? Aşağı yukarı aynı şeyler. Yolun neresi?
Yarısı değil herhalde. Daha yaşarım gibi geliyor.
YHT: Sosyal medya kullanımı beraberinde çok çabuk senli benli olan ve her
şeyi yüzüne yüzüne söyleyen bir nesil yarattı sanki. Özellikle de ünlülere
karşı. Rahatsız ediyor mu sizi bu durum?
CB: Hayır, çünkü biz de internetle büyüdük aşağı yukarı. Kimseye
sataşmıyordum, bilmediğim şeyler hakkında çok konuşmuyordum gerçi ama bunun
olduğunu hep gördüm. Hem bu mu bizi yıldıracak şey? Dünya da kötülük de var.
“Her şey çok karamsar” deyip kıyafetlerimle duşa girip ağlamıyorum. Biliyorum
böyle şeyleri, tanıyorum. Gündelik motivasyonumu hiç mi hiç etkileyen şeyler
değil bunlar.
YHT: Genç müzisyenleri takip ediyor musunuz?
CB: Takip ediyorum, evet. Çok güzel şeyler yapılıyor. Şiir
yazanlara da yardımcı olamaya çalışıyorum. Genç arkadaşlarım var, bana
dosyalarını gönderiyorlar. Beraber okuyoruz bazen, üstünden geçiyoruz. Elimden
geldiği kadar ilgilenmeye çalışıyorum. İleride insanlara daha fazla yardımcı
olabilecek duruma gelirsek eğer, belki bunu projeleştiririz.
YHT: Prodüktörlük gibi bir şey mi?
CB: Yok, o kadar mesleki temalı bir şeyden bahsetmiyorum çünkü
zaten bir prodüktörlük eksikti değil mi? (Gülüyor.) Şiir yazan, müzik yapan
genç insanları bir araya getirmek bile bir şeydir. Biz de öyle tanıştık Can
Saban’la, Ali Rıza Şahenk’le. O tesadüf dinamiğini biraz daha ortadan
kaldıracak, insanları birbiriyle tanıştıracak platformlar yaratılması bence
faydalı olur.
YHT: Bu işin aynı zamanda kahramanlarından da biri olarak alternatif
müziğin güçlenmesi ve giderek ana akıma yakınlaşması için ne düşünüyorsunuz?
CB: Bu bize şu an şaşırtıcı geliyor çünkü Türkiye’de ilk defa
yaşadığımız bir şey. Ama mesela futbol severlerin takım ruhları var. Rap müzik
kendi başına büyük bir komünitedir. Kalabalıktır, biz yıllardır farkındayız
bunun. Alternatif müzikte böyle bir şey yaşamıyorduk daha önce çünkü kalabalık
değildik. Şimdi çok fazla grup var ve takipçileri ve onların izdüşümleri
giderek yayıldığı için ana akıma doğru kaçmaya başladı tabii. Ama ana akım ve
alternatif ne kadar birbirine yaklaşırsa o kadar da iter birbirini; anot ve
katot gibi. Alternatif ana akımın yerine geçemez çünkü geçtiği zaman alternatif
değildir artık. Güzel bir denge yakalandı bence şu an. Bu kadar kalabalık
olması güzel. Herkesin birbirine destek çıkması müthiş. Bunu bu şekilde devam
ettirmeye ihtiyacımız var. Bu, ana akımın yerine geçelim diye değil; ana akıma
alternatif olabilmek için.
YHT: Burada bir cevher var ve bu cevher popüler müziğin de ilgisini çekiyor
sonuçta.
CB: Bu bir döngüdür. Bir akım yaratıldıktan sonra bir kenara
itilir ve alternatif olur zaten. Özümsenmesi yıllar alır. Özümsendikten sonra
da ana akım yerine geçmeye başlar. Mesela Che Guevara tişörtleri giymeye
başlamamız gibi. Daha önce giymiyorduk. Bu da onun gibi. Ana akım bizim daha
önce yaptığımız şeyleri alıp popüler kültür içinde insanların kulağına ait hale
getirdikten sonra alternatifin değişmesi gerekecek. Dolayısıyla biz her albümde
başka bir şey yapmak zorundayız. Çünkü kendi yaptığımız işe de alternatif olmak
zorundayız. Çünkü daha önce yapmamız gereken ama o dönem aklımıza gelmemiş
şeyleri her sene tekrar kaydediyor oluruz. Bu da kendi kendimizin kopyası
olmaya başlamak demektir.
YHT: Şarkılarım radyolarda çalınacak mı, kliplerim televizyonlarda dönecek
mi diye uykularınızın kaçtığı olur mu?
CB: Kendi markamıza ve ismimize karşı bir yükümlülüğümüz de var.
“Biz öyle alternatif bir müzik yapalım ki, ben açayım ‘blendır’ı sen kaydet
abi,” gibi uç şeyler yapamayız. Bizi dinleyen ve bilen ve belki şimdiden sonra
dinleyecek bir takım insanlar var ve onları da göz ardı etmemek durumundayız.
Aynı zamanda “Ben yeni bir albüm çıkardım, buyurun alın dinleyin,” deyip
sunduğunuz şey o albümdeki en alternatif parçaysa sizin kemik kitleniz hep aynı
kalır ve bir yaştan sonra hepiniz ölürsünüz ve tarih olursunuz. O yüzden bir
albüm hazırlarken sen yine senin alt metnin, öykün neyse anlatmak istediğini
anlat ama albümün yüzde onluk-yirmilik bir kısmını popüler dozajda, o dönem
kulaklara ne yatkın, insanlar ne dinlemek istiyor, al onu biraz serp oraya.
Albümde on şarkı varsa, iki ya da üç şarkıya bunu yaparsanız eğer, o şarkılar
radyoda filan döner zaten. 1 numara olmaz belki ama çalınır. Gerisi kemik
kitleyi bulur zaten.
YHT: Yeni albümden başka ne haberler gelecek önümüzdeki dönemde Can Bonomo
cephesinden?
CB: Yeni bir şiir kitabının çalışmaları devam ediyor. Edebiyat
dergilerine yazıyorum. 2017’nin sonlarına doğru ikinci kişisel illüstrasyon
sergim olacak. Çoğu bitti o tabloların.
ŞUBAT 2017
"Bulunmam Gerek" albümü o kadar güzeldi ki daha iyisini yapabilir mi demiştim. yapmış vallahi. üst üste 2-3 defa dinledikten sonra açılan bir albüm olmuş. böylesi daha iyi bence.
YanıtlaSil