19. VODAFONE FREEZONE LİSELERARASI MÜZİK YARIŞMASI FİNALİ
(30 NİSAN 2016 VOLSWAGEN ARENA İSTANBUL)
Vodafone Freezone Liselerarası Müzik Yarışması on dokuzuncu kez yapıldı bu yıl. Lise çağlarında müzikle ilgilenen gençler için ne
heyecandır bu, tahmin etmek zor değil. Ben de lise son sınıfta bizim
orkestranın solistiydim, oradan biliyorum. Hayır, biz yarışmaya filan katılmadık
ama okul bazında verdiğimiz konserlerde yaşadığım heyecanı bu yaşıma kadar
yaşamadım. Hele ki sahneye ilk çıktığım gün… Heyecandan bacakların nasıl titrer
ve sen nasıl durduramazsını o gün deneyimlemiştim ilk kez. Şimdiki çocukların
yetişme tarzları ve içinde var oldukları zamanın ruhu onları çok daha
özgüvenli, gözü gönlü açık yapıyor olsa da, benzer heyecanlarla titrediklerini
biliyorum; hatta bazılarını çok net görüyorum da.
Bu yıl ikinci kez jüri üyeliği yaptım bu yarışmada. Jüride
Özkan Uğur, Olcayto Ahmet Tuğsuz, Teoman, Tarkan Gözübüyük, Harun Tekin, Mine
Mucur, Figen Çakmak, Melis Sökmen, Aşkın Nur Yengi ve Meltem Taşkıran vardı
müzisyen olarak. Basından ise Ali Eyüpoğlu, Yüksel Aytuğ, Mehmet Çalışkan, Ömür
Gedik, İlker Gezici, Ceren Çıplak, Edda Sönmez, Elif Aktuğ, Hazan Aköz, İpek
Koşan, Çağlan Tekil, Uygar Taylan ve ben var idim.
Yarışmanın organizasyonunu üstlenen END Productions’ın başı
olarak Serhat Hacıpaşalıoğlu vardı bir de elbette jüri başkanı sıfatıyla.
Serhat, San Marino’yu temsil edeceği Eurovision Şarkı Yarışması finali için
Stockholm’e uçmadan bir gün önce, bir günlüğüne İstanbul’a gelip işinin başında
olmak istemişti.
Doğrusu hem geçen sene ve hem de bu sene yakından
gözlemlediğim kusursuz organizasyonlarda Serhat’ın bu titizliğinin payı
olduğunu düşünmeden edemedim. Bugüne dek sayısız organizasyonda bulundum;
kiminde seyirci, kiminde görevli oldum ama bu kadar tıkır tıkır işleyenine
neredeyse hiç şahit olmadım desem yeridir (Türkiye sınırları içinden
bahsediyorum tabii.)
Düşünün ki Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş onlarca lise
grubu, onları desteklemeye gelen arkadaşları, öğretmenleri, aileleri filan
derken çok ciddi sayıda ve enerjisi çok yüksek, büyük kısmının yaş ortalamaları
nedeniyle hizada durması çok zor bir kalabalıktan bahsediyorum. Ve saatler
süren bir yarışmadan. Yani ortam kargaşaya ve kaosa çok müsait. Gelin görün ki
başından sonuna gayet sorunsuz yürüyor her şey. Bize de tadını çıkarmak
kalıyor. Birbirinden heyecanlı, hevesli, yaratıcı, müzik tutkunu gencin resmigeçidini
izlemek ve izlerken de diğerlerinden bir adım öne çıkanları kimsenin hakkını
geçirmeden tespit edebilmek. Jüri için işin en zor kısmı da bu zaten. Mümkün
olsa da hepsi ödülle ayrılsa oradan diye geçiriyorsunuz içinizden. Değil mi ki
oraya kadar geldiler, ellerine o enstrümanları alıp o mikrofonlarının karşısına
geçtiler, bunun tek başına hayatın onlara verdiği ya da daha doğrusu onların
hayattan söke söke aldığı bir armağan olduğunu henüz anlayamayacak yaştalar
çünkü. Anlasalar ödül alamayanlar hiç üzülmeyecek oysa.
Hiç hafife almamak lazım bu yarışmaları. Şu an profesyonel
müzisyen olan sayısız isim ilk kez bu yarışmalarda çalarak/söyleyerek adım attı
sahneye. Nilüfer’den Seden Gürel’e dünya kadar örnek var. Birçoğu da başka
başka mesleklerle hayata atıldıklarında, unutulmaz bir anı olarak sakladılar
bugünleri ceplerinde. Yarışmadan önce canlı yayın için röportaj verdiğimde bunu
sordular bana. “Müziğe devam etmeyenler de oluyor, ne diyorsunuz bu duruma?”
“Müzikle bir kez temas etmişseniz devam etmemek gibi bir şey söz konusu
değildir ki. Müzik hayatın her alanında, içinde çünkü. Yaptığınız iş ne olursa
olsun, o size yol gösterir, sizi donatır, eğitir, toparlar, büyütür, yaşatır.”
Nitekim yarışmanın sunucusu Ataman Erkul, bir kız öğrenciye
sahnede şunu sordu: “Müzik, tek kelimeyle ne ifade ediyor senin için?” Cevap
hakikaten tek kelimeydi: “Özgürlük”. Öğrencinin ismini bilmiyorum, beni
bağışlasın ama benim şu yaşıma dek arayıp da bulamadığım cevabı oracıkta, o
heyecanla bulup çıkardığı ve hayatımı yeniden tanımladığı için onu alnından
öpmek istedim. Yatılı okulda yasak olduğu halde yün yatağını yan tarafından
keserek içinde “walkman”ini saklayan, geceleri yorganı başına kadar çekip gizli
gizli müzik dinleyen çocuk, ondan çalınan özgürlüğünün peşindeymiş meğerse.
Bütün o bitip tükenmek bilmez, insanı evine göndermez, kendine bırakmaz, hayat
hırsızı mesailerin içinde artık el radyosundan mı olur, bilgisayardan mı, yoksa
kasetli teypten mi hangisi mümkünse, fonda müziği hiç susturmayan genç adam da
öyle. Şehrin sokaklarında kulağında kulaklıklarıyla saatlerce başıboş gezmelere
doymayan orta yaşlı adamı hiç anlatmıyorum bile.
Yaş aldıkça ota böceğe duygulanan insanlara mı dönüşüyorum
bilmiyorum ama yarışma boyunca benzer başka hezeyanlardan da geçtim. Grupların
bazıları Barış Manço şarkıları söylediler mesela. Yahu bu çocuklar doğduğunda
Barış Manço ölmüştü. Bu nasıl bir iz bırakmaktır? Kaç insana nasip olmuştur
dünya üzerinde? Bilmem kaç milyarda kaç? Gel de müziğin gücüne, büyüsüne,
doğuştan kalbine müzik bahşedilmiş insanların ölümsüzlüğüne inanma şimdi. Sonra
ben şok, ben iptal, ben salya sümük.
Neyse… Gelelim meselenin özüne. Aslında bu yazıyı yazma
maksadım, bundan sonra bu ve benzeri yarışmalara katılacak gençlere birkaç
ağabey nasihati vermek. Nasihat kelimesi bile kendi başına itici; kaldı ki
zamane gençleri bu kadar uzun yazıları hayatta tahammül gösterip okumaz. 140
karakterlik Twiter cümleleri bile uzun geliyor artık. Düşüncelerimi ya “snap”
olarak atmam ya da on beşer saniyelik videolar çekmem lazım. Aman ne yapayım?
Ben iyilik yapıp denize atmalara pek teşneyimdir evvel ezel. Balık bilmese de
Halik’in bildiğine ya da bileceğine dair umudum baki.
Şimdi çocuklar bakın… Müziğe yeni başlarken taklit etmek,
yapılmışı yinelemek doğaldır. Böyle böyle öğrenir, kendinizi bulursunuz. Mesela
bir orkestra kurduğunuzda ilk amacınız çalmak istediğini parçaları
orijinallerine en yakın biçimde çalmaktır. O bas gitarcı, o davulcu, o klavyeci
ne yapmışsa şarkıyı kaydederken, aynısını yapmaya çalışır, böylece o profesyonel
“level”a kısa yoldan atlamayı hayal edersiniz. Elbette atlayamazsınız ama bu
arada bir sürü şey öğrenirsiniz.
Bu çok doğal ve dahi yaşanması gereken bir süreç. Ancak
yarışmanın final sahnesine çıkmak artık sizin bir farkınız, bir iddianız olduğu
anlamına gelir. Gelin görün ki o farkı göstermek için, seçtiğiniz şarkıyı
orijinaliyle birebir aynı çalmak pek akılcı bir yol değil. Mesela ben kendi
adıma duyduğum bütün farklı düzenlemelere daha fazla dikkat kesildim. Özel Moda
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi (ki yarışma sonunda icra dalında birinci,
sahne performansı ve erkek solist kategorilerinde ikinci oldu) mesela Bruno
Mars’ın “Uptown Funk”ına çok başka bir yorum getirmişti; hem düzenleme hem de
solistlerin icrası anlamında.
Edirne Süleyman Demirel Fen Lisesi’nin MFÖ şarkısı “Sakın
Gelme”ye yaptığı farklı düzenleme, Kuzeykent Anadolu Lisesi ve Güzel Sanatlar
Lisesi’nin bir alaturka şarkıyı, “Sonbahar Vurgunu”nu “rock” formunda çalması
da enteresan denemelerdi ki bu iki lise gençlik dergileri özel ödüllerini
aldılar. Daha doğrusu okullar ilk iki ödülü alırken, üçüncü özel ödül Kastamonu
Güzel Sanatlar Lisesi öğrencisi Berna Karagözoğlu’na gitti. (Bu isim tanıdık
değil mi? Evet, hafızalarımıza “Fındıkkurdu Berna” olarak kazınmış o mini
minnacık Bir Şarkısın Sen yarışmacısı Berna lise öğrencisi olmuş da okulunu
temsil ediyordu orkestrasıyla birlikte.)
Giresun Güzel Sanatlar Lisesi orkestrası, bildiğimiz
“Derule” türküsünü hem tulumlu, horonlu yani otantik bir biçimde, hem de “rock”
formunda harmanlayarak çok güzel bir sentez yakalamış ve bunu bir de görsel
şovla, kostümle desteklemişti yine bir başka örnek olarak ki onlar da sahne
performansı kategorisinde birinciliği kimseye kaptırmadılar.
Yine Karadeniz’den
bir başka grubun, Rize Türk Telekom Güzel Sanatlar Lisesi’nin Türkçe ve Lazca
türkülerden oluşan potpurisi de hem müzikal açıdan, hem de şov olarak dikkat
çekti ve bu lise de sahne performansı dalında üçüncülüğü aldı.
Yine dikkat çekici bir örnek olarak kız solist dalında
birinciliği alan Özel Değişim Anadolu Lisesi solisti Arya İkis’in “Arı Maya”
gibi zor ve caz emprovizasyonları isteyen bir şarkıyı söylemesi verilebilir.
Burada amacım ödül alanları sıralamak değil, onu yazının
sonunda göreceksiniz zaten. Benim anlatmaya çalıştığım şu ki; müzikal açıdan
bir fark yarattığınızda hemen dikkat çekiyor oluşunuz. Görüyorsunuz, hemen
hepsi ödüllere dokunabilmiş bu sayede. Ya da şöyle söyleyeyim, ödüllere
dokunanların büyük kısmı müzikal açıdan fark yaratabilenler olmuş.
Ama tabii iş bu kadarla bitmiyor. Bir de görsel olarak
dikkat çekici olmanız lazım. Evet o an yaptığınız müziğe, çaldığınız enstrümana,
söylediğiniz şarkıya odaklanmışken, o heyecanla sahnede rahat olmak, rahat
gözükmek ve birtakım profesyonel numaralara girişmek hiç kolay değil. Ama sahne
bunu ister her zaman. Sahnedeki adam salondaki seyirciden daha güçlü, daha
kendinden emin durmalı ve daha da önemlisi, daha çok eğlenmeli ya da en azından
eğlendiğini göstermeli. Yoksa sahneyi değil, salonu izleriz. Nitekim bazen
sahnedeki olağanüstü durgunluğa rağmen çalınan şarkının enerjisiyle salonda
coşan gençlere bakışlarımız dönmedi değil. Oysa sahneden gözümüzü alamamalıydık
hiç.
Bu konuda çok basit bir örnek vereyim. Yarışma sonunda
orkestra kategorisinde ve bas gitaristi Ata Kuriş ile enstrüman kategorisinde
birincilik alan ve de icra kategorisinde üçüncülüğü Galatasaray Lisesi ile
paylaşan Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi, hem çok havalı hem de iyi çalan bas
gitaristi ve de bütün orkestra kadar, gömleğinin açık yakasından göründüğü
kadarıyla bağrına ışıltılı pullar sürmüş erkek solist ve o pullarla uyumlu
ışıltılı siyah bir kostüm giymiş kız solist nedeniyle de akılda kaldı.
Benzer
bir şekilde, erkek solist dalında üçüncülüğü İzmir Büyükçiğli Özel Türk Anadolu
Lisesi ile paylaşan Amasya Güzel Sanatlar Lisesi’nin solisti Onur Enis Polat,
her ne kadar üçüncü de olsa, sahneye tamamen hâkim birkaç solistten biri olarak
belki şarkıcılığından da çok sempatisiyle ilgiyi üzerinde tutmayı başardı. Sahnede
bir “star” vardı; Onur bizi buna inandırdı.
Yani enstrümanist de olsanız, solist de, sahnede kendinizi fark
ettirdikçe, enerjinizi ve yaptığınız işe gösterdiğiniz titizliği hissettirdikçe
dikkat çekmemeniz için bir sebep yok. Nitekim bunca jüri üyesinin, hadi basın
mensuplarını koyun bir kenara, jürideki müzisyenlerin değerlendirme sırasında
aynı isimler üzerinde fikir birliğine varması boşuna değil. Fark yaratan ve
bunu fark ettirebilen her zaman kazanıyor.
Bir de bana yine duygu dolu anlar yaşatan bir ayrıntıdan
bahsetmeden geçemeyeceğim. Kız solist kategorisinde ikinci olan Diyarbakır İMKB
Fen Lisesi orkestrasının solisti İrem Turhan, türbanlı bir genç kızdı. Bursa
Anadolu Kız Lisesi’nin bateristi de ona keza. Bir türbanlı genç kızın bateri
çalmasının, bir diğerinin içinden “tek ihtiyacım olan biraz sevgi” cümlesi
geçen “rock” bir şarkı seslendirmesinin bana düşündürdüğü tek şey, birbirimize
önyargıyla bakmaktan kurtulduğumuz zaman şarkıda bahsi geçen sevgiyi hiç ummadığımız
kadar kolay bulacağımız oldu. “Türbanlı kızlarla mini etekli kızlar aynı
yarışmada” filan gibi siyasi klişeler değil bahsettiğim. Siyasetler üstü ve
insani bir şeyden bahsediyorum. Anladınız siz onu.
En baba nasihatlerimi (hâlâ okumaya devam edenler için) en
sona sakladım. Nasihat verecek yaşa gelmiş olmak da çok havalı ayrıca, “her
yaşın ayrı bir güzelliği var” dedikleri şey tam da bu olsa gerek. Özetle:
Müziği sevin. Çalın, söyleyin, müzik yapın; yapamıyorsanız
dinleyin ama müziği hayatınızdan hiç çıkarmayın. Bu sert coğrafyada, bu keskin
iklimde, bu acıtıcı gündelik hayatın içinde kalpleri yumuşatmanın daha iyi bir
yolu varsa onu da yapın tabii. Ama müziğin insanı özgür kılan kanatlarını omzunuzdan
hiç çıkarmayın. Beni sinirlendirmeyin!
Yarışmada kazananların tam listesi:
İcra:
1. Özel Moda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi
2. Terakki Vakfı Özel Terakki Lisesi
3. Galatasaray Lisesi ve Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi
Kız Solist:
1. Özel Değişim Anadolu Lisesi – Arya İkis
2. Diyarbakır İMKB Fen Lisesi – İrem Turhan
3. Balçova Anadolu Lisesi ve Özel Hatay Koleji – Dila Bahar
Erkek Solist:
1. İstek Bilge Kağan Anadolu Lisesi – Onur Ata Çeliker
2. Özel Moda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi – Burhan
Çakılı
3. İzmir Büyükçiğili Özel Türk Anadolu Lisesi – Berke Aydın
ve Amasya Güzel Sanatlar Lisesi – Onur Enis Bolat
Enstrüman:
1. Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi - Ata Kuris (Bas Gitar)
2. Özel İzmir Amerikan Koleji – Ege Akyıldağ (Elektro Gitar)
3. Tarsus Amerikan Koleji – Defne Talya Boyar
Orkestra:
1. Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi
2. Özel Moda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi
3. Özel Saint Benoit Fransız Lisesi
Sahne Performansı:
1. Giresun Güzel Sanatlar Lisesi
2. Özel Moda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi
3. Rize Türk Telekom Güzel Sanatlar Lisesi
İstanbul Bilgi
Üniversitesi Üstün Başarı Ödülü
1. Haluk Ündeğer Anadolu Lisesi – Bayramcan Boy
2. Galatasaray Lisesi – Barış Alp Dönmez
Gençlik Dergileri
Özel Ödülü:
1. Edirne Süleyman Demirel Fen Lisesi
2. Kuzeykent Anadolu Lisesi
3. Kastamonu Güzel Sanatlar Lisesi – Berna Karagözoğlu
Basın Özel Ödülü:
Diyarbakır İMKB Fen Lisesi
Yarışma Jüri Özel
Ödülü:
Malta
En İyi Sahne
Performansı
İzlanda – Menntaskolinn Vio Hamrahlio Hamrahlid Koleji
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder