Müzik Yayıncılığı mı Dediniz?


(21 Şubat 2014 tarihinde muzikonair.com 'da yayımlanmıştır.)

Tamam devir dijital devir ve bunun kaçışı, geri dönüşü yok. Müzik dinlemek için de, film izlemek için de, kitap/gazete/dergi okumak için de telefonlarımız ve bilgisayarlarımız birinci tercihimiz olmak üzere; hatta bazılarımız için oldu bile. Ama konumuz o değil. İster dijital olsun, ister basılı fark etmez. Farkında mısınız, bir tane adam gibi müzik dergimiz yok!

Bu ülkede müzik yayıncılığı hiçbir zaman Batıdaki manasının yanından bile geçmedi, orası malum. Şayet müzik kitaplarına meraklıysanız Avrupa’da herhangi bir kitabevine girdiğinizde müzik kitapları bölümün raflarına bakıp bakıp yutkunmanız muhtemeldir. Benim öyle oldu; oradan biliyorum. Çünkü o raflarda envaı çeşit biyografiler, araştırma, inceleme kitapları, sadece teorik ve akademik değil, popüler ve güncel yayınlar da vardır mutlaka, hem de hiç görmediğiniz kadar çok. Bizde ise kitapçılarda müzik kitapları ya hobi bölümünde bahçe bitkilerini, gemi kaptanlığını anlatan kitaplarla yan yana durur ya da sanat bölümünde fotoğrafçılık, sinema, tiyatro kitaplarıyla iç içe. Zaten var olan müzik kitaplarının büyük yüzdesi de metodlar, akorlar ve müzik dersi kitapları, bir de akademik kitaplardır.





İşin kitap kısmı zaten yeterince vahim… Orası ayrı bir yazının konusu belki de. Ama müzik yayıncılığının bir de daha kolay hazırlanır/basılır/satılır olması nedeniyle daha yaygın olması gereken müzik dergileri kısmı var ki, orası vahimden de öte; nicedir sizlere ömür.

Oysa bu ülkede yirmi yıla yakın bir süre yayımlanmış Hey dergisi gerçeği vardı. Onun kadar uzun ömürlü olmasa da, aynı dönemde piyasaya çıkan Gong, Müzik Magazin, ‘90’larda türeyen Top Pop, Popstar, (farklı bir formatta ve yeni) Hey, Number 1 dergileri vardı. Çok değil, yedi-sekiz yıl öncesine kadar Dream, Rolling Stone, Billboard ve Roll gibi müzik dergileri süslerdi rafları. Ne oldu da biz Blue Jean ve benzeri bir-iki “teenage” dergisinden fazlasını bulamaz olduk artık? 



Hadi diyelim dijitale döndük… Allah aşkına, internet ortamında bildiğiniz kaç tane dört başı mamur müzik sitesi var? “Blog”lardan ve bol resimli basın bülteni yayınlama sayfalarından söz etmiyorum. Hani şöyle hem haber, hem röportaj, hem ciddi araştırmalar, müzik yazıları, satış listeleri filan barındıran müzik siteleri… Mesela dünyadaki en saygın müzik dergilerinden biri olan NME’nin satışları ciddi bir düşüş yaşamakta imiş her yıl. Ne ki derginin internet sitesi dergiden çok daha fazlasını vaat eden bir içeriğe sahip zaten… Peki ya bizde? Yok Allah yok!

Mutlaka işin içinde bizim aklımızın ermediği ticari kararlar, yayın grupları patronlarının siyasi ve ekonomik tercihleri gibi bir sürü dolap vardır ama bir de kocaman gerçek var ki onu da görmezden gelemeyiz. Bence Türkiye’de (dijital ya da basılı fark etmez) gerçek anlamda bir müzik dergisi olmamasının, var olanların da bir bir kapanmasının başlıca sebebi, müzik yazarları ve editörlerinin tercihleridir. Tuhaf bir tez değil mi? Bakın neden böyle düşündüğümü açıklayayım.



Rolling Stone ve Billboard, çok uzun yıllar sonra ilk kez Türkiye’de, Türkçe olarak dergi sektörüne girdi. Ama her iki dergi de ilk sayısından itibaren Türkiye’de yapılan müziğin bir kısmını (aslında büyük kısmını) hiç görmedi ve yok saydı. Hadi bu bir tercihtir ya da yayın politikasıdır anlarım. Arabesk, alaturka ve halk müziğine yer vermezsiniz. Ama bir pop dergisi olarak yabancı popun her türüne yer verirken, Türkçe popüler müzikte sadece “rock” ve alternatifi görmekle yetinemezsiniz. Teoman’ı, Duman’ı kapağınıza taşıyıp Demet Akalın’ı yok sayarsanız, One Direction’ı Justin Bieber’ı poster yapıp, Mustafa Ceceli’ye, Murat Boz’a kapılarınızı kapatırsanız orada bir sorun var demektir. Büyük kitleye sırtınızı dönerseniz, onlar da size döner. Döndüler de nitekim. Türkiye’de “rock” ve alternatif müzik dinleyenler bu dergileri ayakta tutmaya yetmedi.


İyiliği, kötülüğü tartışılır, seversiniz ya da sevmezsiniz ama popüler bir müzik dergisi yapıyorsanız az ya da çok her pop figürüne sayfa açmak zorundasınız. Aksi takdirde ’70 ve ‘80’lerin TRT’sinden farkınız kalmaz. Sizin “yoz müzik” deyip dışladığınızı, yok saydığınızı sevenler yine sevmeye devam eder ve o müziği değil, sizi yok sayarlar sonuç itibarıyla. Kaybeden siz olursunuz ki oldunuz!



‘80’lerden bugüne ulaşabilen tek müzik dergisi Blue Jean. Onu ayakta tutan da posterler, çıkartmalar ve bir dolu ıvır zıvırla, sürekli “teen-age” sularında yüzmesi. Ama mesela ben kendi adıma Blue Jean’i bir müzik dergisi olarak tanımlamakta zorlanıyorum. Yabancı müzikte her yola gelen, en pespaye yabancı “star”lara sayfalar bahşeden dergide Türkçe müziğin sadece beli bir kısmına, kısacık röportajlar, tarafgir albüm eleştirileri ve birkaç paragraflık haberlerle, üstünkörü yer veriliyor çünkü. Öyle ki müzik listelerinde bile sadece D&R’ın yerli “rock” müzik satış listeleri var. Yani yabancı olan her şey koşulsuz şartsız dergiye girebilecek durumda ama Türkçe olanlar değil. Bunu sosyal medyada birkaç kez tartışır gibi olduk dergi yazarlarıyla ama bir sonuca varamadık. Okuyucuların böyle istediğini tezini öne sürdüler. Yani Miley Cyrus, Britney Spears sevenler Mor ve Ötesi’ni, Manga’yı da seviyor ama mesela Hande Yener’i, Bengü’yü sevmiyor ve hatta dergide yer verilince tepki gösteriyor. İnanıp inanmamak size kalmış. Kaldı ki yakın zaman kadar söz konusu derginin içinden bir de “heavy-metal” eki çıkıyordu.



Bir müzik yazarı olarak bir yolunuz, bir tercihiniz vardır ve oradan ilerlersiniz, bunu da anlarım. Ama popüler bir müzik dergisinin kadrosu hep mi aynı tercihleri olan yazarlardan kurulur? Burada bir hata yok mudur? Rolling Stone da böyleydi, Billboard da. Oysa Hey’de hem pop, hem arabesk, hem alaturka listelerini görmek, albüm eleştirilerini okumak, kapakta bir hafta Bülent Ersoy’la, ertesi hafta Michael Jackson’la karşılaşmak çok mümkündü. Gördük/okuduk/karşılaştık da nitekim. Çünkü o dergiyi çıkaran kadrolardakiler, kişisel müzik zevk ve beğenilerini göstermek/tatmin etmek için değil, müzik yapan, müzik dinleyen herkese ulaşmak için dergi çıkarıyorlardı.



Mesele uzun, hayat kısa. Zaten internette yayımlanan hiçbir şey uzun uzun okunmuyor. İyisi mi ben de bu yazıya burada son noktayı koyayım. Başta da söylediğim gibi, işin kitap kısmı çok çetrefilli ama en azından umarım ve dilerim ki bir gün Türkiye’de her müzik beğenisini kucaklayan bir popüler müzik dergimiz olur.

ŞUBAT 2014 

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder