N'olacak Bu Eurovision'un Hali?..

EUROVISION ŞARKI YARIŞMASI 
2. ÖZEL DANIŞMA KURULU TOPLANTISINDAN İZLENİMLER


Mesut Cemil henüz yayımlanmamış Eurovision kitabımı yazmaya koyulduğum günlerde sıklıkla karşıma çıkan isimlerden biriydi. 1963 yılında vefat eden alaturka müziğin çok önemli icracısı, akademisyeni ve eğitmeni ve dahi Ankara Radyosunda klasik koronun kurucusu Mesut Cemil’in Eurovision’la elbette bir ilgisi olamazdı. İlgisi olan İstanbul Radyosunda adının verildiği stüdyoydu. Seksenlerde birçok yarışmanın startının verildiği, finallerle ilgili toplantıların yapıldığı yerdi orası. Ve 2012 yılının ılık bir Kasım sabahında, yine Eurovision konulu bir toplantı için katılımcı olarak İstanbul Radyosu Mesut Cemil Stüdyosunda bulunmanın benim için böyle heyecan verici bir tarafı da vardı.




Yoksa toplantıdan çok bir şey ummuyordum. Bir kere bu kadar çok katılımcının kendilerine verilen üç buçuk dakikalık sürede görüş bildirecek olmaları akıl karı görünmüyordu. Salondakiler arasında kendi kulvarlarında duayen tabir edilenler de vardı. Ve siz de çok iyi bilirsiniz ki duayenler hep çok konuşurdu. Ya neden orada olduklarına anlam vermediklerim, sanki sadece hatırları kalmasın diye çağrılmışlar ne konuşacak, ne söyleyecekti?.. Kaldı ki toplantının gündemi de ("Eurovision şarkı yarışması için nasıl başarılı ulusal seçmeler yapılır?") sonucunda oluşturulacak bir fikir birliğini ya da kararı işaret etmiyordu. Beyin fırtınası deseniz, o da değil; çünkü o işin tekniği de bambaşka. Anlaşılan o ki bizden karar mercii olmamız istenmiyordu ve biz olsa olsa karar merciine ilham vermek üzere oradaydık. Ve belki bir parça da şaibeleri aklamak, daha önce kapalı kapılar ardında alınan kararların bu defa kapılarını aralamak… Günün sonunda bir baktım ki, biz de tam olarak bunu yapmışız zaten.


Gönül isterdi ki size o gün salonda yapılan her bir konuşmayı tek tek anlatayım; hatta arada makarasını da yapayım, hep beraber bilgilenirken bir yandan da gülüp eğlenelim ama bu defa bunu yapmayacağım zira bu bir dolu laf ü güzafı da kaleme almak olur ki benim tükenmez sandığım kalemim dahi buna yetmeyebilirdi. Zaten gün boyu dönüp dolaşıp varılan birkaç ana durak vardı ki ben de bu yazıda o duraklara şöyle bir uğrasam koca toplantıyı özetlemiş olurum.

Beklentilerin aksine, toplantıda bu sene yarışmaya kimin gideceği hiç konuşulmadı. 2003’ten bu yana (2005 hariç) uygulanmakta olan şarkıcı görevlendirilmesi uygulamasının bize başarı neticeler kazandırmasına karşın daha iyi sonuçlar almak için ne yapılabiliri sorgulamaktı maksat. Başka yöntemler denenebilir miydi ya da denenmeli miydi? Ana tema buydu. Nitekim konuşmalar da bu tema etrafında dolandı durdu.


Çeşitli görüşler atıldı ortaya. Bazısı mevcut yöntemin aynen devam etmesini savundu, bazısı ise ulusal final uygulamasının, yarışmanın herkese açık olmasının daha faydalı olacağını söyledi. OGAE Türkiye Başkanı Osman Kural "Her şey yolunda giderken niçin bir yöntem değişikliğine gittiğimizi anlamıyorum," dedi.. Fuat Güner, Olcayto Ahmet Tuğsuz, Cem Bezeyiş gibi zamanında bu yarışmanın eleğinden geçmiş bazı isimler bunun aslında bir beste yarışması olduğunun altını çizdi. Hatta Ali Kocatepe çıtayı biraz daha yükseltip, bugüne dek Türkiye adına yarışmış besteciler arasında bir ulusal final yapılmasını önerdi, hatta bu işin maliyet tablosunu da kuruşu kuruşuna önümüze serdi. Tabii herkes Kocatepe kadar bilimsel çalışmamıştı. Kimisi sadece duygusal konuşmalar yapmakla yetindi.


TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in yakın zamanda ortaya attığı yarışmaya katılmama tercihini de düşünmemiz gerektiği fikrine ise hemen hiç katılan olmadı. Herkes yarışmanın ülke tanıtımı açısından önemli olduğunu ve mutlaka katılmamız gerektiğini düşünüyordu. Katılacağımız şarkının bizden öğeler taşıması, yereli evrenselle buluşturacak formüllerin denenmesi ise sıkça dile getirilen bir konuydu.

Şovun çok önemli olduğunu, bunun sadece bir şarkı yarışması olmasının ötesinde artık bir televizyon şovu olduğu gerçeği de epeyce vurgulandı. Yeşim Doran Taş, Sertab’ın menajeri olarak yarışmaya gittiği 2003 yılında duyduğu bir cümlenin altını çizdi ve “Eurovision is television” dedi. Sadece sahnedeki şovun da yeterli olmadığını, şovun ekrana doğru yansımasının başarılı sonucu getireceğini söyledi. Ve elbette bu işin bir paket halinde düşünülmesi, sadece şarkının ve şarkıcının değil, dansın, şovun, vokalin de ayrı ayrı çalışılması gerektiğini söyledi. Oraya gidenlerin sahne dışında da temsil yeteneğine sahip olması, iyi seviyede yabancı dil bilmesi gerekliliği de vurgulanan bir diğer husustu.


Eurovision şarkı yarışmasının TRT’nin elinde bulundurduğu önemli bir marka olduğu da vurgulandı sık sık. Bu marka değerinin kullanılabilmesi maksadıyla yarışmanın ülke çapında izlenecek ulusal finallerle, haftalar boyu sürecek bir festival havasına büründürülmesi de öneriler arasındaydı. Bu konuda en fazla sayıda örnek İsveç’te yapılan Melodifestivalen oldu. Eurovision Dream Başkanı Ali Durgut (ki bu toplantı için kalkıp ta Kongo’dan İstanbul’a gelmişti; öyle de Eurovision sevdalısıdır) "Ben olsam Türkiye'ye böyle bir yarışma armağan ederdim," dedi mesela. Ne ki Osman Kural “Bu formatın bizde olabilirliği bence mümkün değil çünkü bunun olabilmesi için sağlam bir müzik sektörü gerekiyor; bunları promote edecek, albüm satışlarını, turneleri, deyim yerindeyse gazlayacak sağlam bir müzik sektörü lazım,” dedi. Yerel finallerin müzik sektörüne katkı sağlayacağını düşünenler ise Kural’la aynı görüşte değildi.

Yarışmadan önce diğer ülkelerde yapılacak tanıtımların ve plak şirketi katkısının çok önemli olduğunu savunanların aksine Yeşim Doran Taş’ın “Sony’nin bize sanıldığı kadar katkısı olmadı,” demesi enteresandı. Taş ayrıca sosyal medyanın bu kadar etkin olduğu bir dönemde tanıtım için ülke ülke gezmenin de artık çok önem taşımadığını söyledi.


TRT Genel Müdürünün yarışma safahatında Hadise ve Can Bonomo ile yaşadıkları sorunları isim vermeden de olsa dile getirmesi, son birkaç yıldır neden kadın şarkıcı seçilmediğine dair oluşan spekülasyonların ardındaki gerçeği ortaya çıkarsa da samimiyet dozunun yersiz yere aşıldığını düşündürdü bana. Aynı şekilde Malta’dan ‘tavlanan’ SMS oylarının ve Azerbaycan’la oy alış verişlerimizin de bu kadar açıkça ifade edildiğini duymasak da olurdu. Ne de olsa TRT’nin internet sitesi üzerinden canlı yayınlanan, açık bir toplantıydı bu.

O gün bize verilen bilgilendirme notlarına göre 78 katılımcının konuşma yapması bekleniyordu ama katılmayanlar ve fikri beyan etmekten cayanlar düşünce, Genel Müdürü ve Özveren'i saymazsak, toplam 41 konuşmacı mikrofon başına geçti. Yarışmaya olan ilgimi kendimi bildim bileli "Sabahtan akşama kadar Eurovision konuşsam sıkılmam," faraziyesiyle tanımlarken, bunun gerçekten de böyle olduğunu da bu vesileyle kendime ispatlamış oldum.  

Gelelim benim neler söylediğime… Kelimesi kelimesine aynı değil belki ama, mealen şöyleydi üç dakikalık (buçuğunu kullanmadım) konuşmam:

“Yarışmanın adı Eurovision ŞARKI yarışması ve yarışmayı kazanan da öncelikle şarkıcı değil, şarkılar. Şarkı iyi olduğu zaman on yedi yaşında genç bir kızı da, altmış beş yaşında nineleri de gönderseniz başarılı olabiliyor. Bu yüzden biz eğer illa doğrudan seçim yapacaksak, önce şarkıcı değil besteci seçmeliyiz. Doğrudan seçim yönteminin başarılı olduğu, kolay olduğu bir gerçek. Ama bu biraz da yarışmaya nasıl baktığımızla ilgili. Biz bu yarışmaya sadece kazanmak için gidiyorsak evet, doğrudan seçelim, besteci seçelim ve bırakalım besteci şarkısını kime isterse ona söyletsin. Bu bir seçenek.

Ama şayet bu yarışmanın Türkiye’de popüler müziğe de bir katkısı olsun, yeni sesler, yeni yüzler tanınsın, yarışma tıpkı yetmiş ve seksenlerde olduğu gibi geniş kitlelerle buluşsun, ilgi çeksin istiyorsak o zaman yerel final yapmalıyız.

Yerel final deyince de şu engel çıkıyor karşımıza. Son yapılan üç yerel finali incelersek… Üçü de herkese açıktı, isteyen katıldı ama finale kalan bestecilerin neredeyse tamamı popüler müzik piyasasında çok da etkin olmayan isimlerdi. Hatta 2005’te gönderilen eserler arasından finale kalacak on şarkı bile bulunamadı ve yedi şarkıyla yerel final yapıldı. Önümüzde böyle bir gerçek var.

Demek ki bu tarz bir şartname yaptığımızda profesyonel bestecilerimiz ve şarkıcılarımız bir sebeple katılmaktan imtina ediyorlar. O halde önerim şu olabilir; son dönemin popüler ve başarılı bestecilerine doğrudan görev vermek. Mesela on besteci seçmek ve bunlara şarkı sipariş etmek. Sonra da o şarkılar arasından seçim yapmak. Bu safhada yine bir şarkıcıya görev verilip hazırlanan besteler arasından bir seçim de yapılabilir, besteciler şarkıcı konusunda serbest bırakılıp, on şarkı ve şarkıcılık bir yerle final de yapılabilir.

Bir başka formül ise İsveç ve Azerbaycan’ın yaptığı gibi önce popstar tarzı bir ses yarışması ile yeni bir şarkıcı bulup çıkarır, sonra ona uygun beste yarışması yapmak ya da belirli bestecilere şarkı sipariş edip birini seçebiliriz.

Tabii bu tarz formüller çoğaltılabilir. Ne şekilde yerel final yaparsak yapalım, altı çizilmesi gereken önemli bir nokta var ki o da seçimi sadece halk oylamasına bırakmamak. Zira şarkıcıların ve bestecilerin hayran kitleleri oylamaların provake edilmesine neden olabilir. Nitekim EBU da “televoting” sistemini benzer bir nedenle, ülke diasporalarını engellemek için yüzde elliye indirdi. Şayet yerel final yapacaksak, oylama mutlaka hem jüri hem halk oylaması şeklinde olmalı.”


Adım kayıtlara Hakan Tok olduğu geçirildiği için (Yavuz’u kullanmamışlar), konuşmacıların alfabetik sıralamasında ortalarda kaldım ve öğleden önceki oturumda söz alanlardan oldum. Şayet konuşmam öğleden sonraya kalsaydı, öğle yemeğinde Borsa Lokantasında bize yapılan servisi ve yemeklerin nefasetini de bahis konusu edebilirdim ki herhalde bunu konuşmasına taşıyan tek kişi olurdum orada (sanırım o beylik laf doğru ve benim kalbime giden yol midemden geçiyor; nitekim toplantı sonrasında yapılan kokteylde de sınırsız çay ve kahve ikramıyla TRT yönetimi beni en az Maltalıları tavladığı kadar tavlamış olabilir.)

İşin şakası bir yana, katılımcılara gösterilen ilgi, kurulan her bir cümlenin dikkatle not edilmesi, tüm TRT sorumlu ve görevlilerin nazik davranışları, toplantı dışında da fikir alış verişlerine devam etmeleri gibi ayrıntılar gayet memnunluk vericiydi. Zaman zaman inceden tiye alsak da (ki o da sevdiğimizden aslında), kusursuz Türkçesi ve hem konuya hâkimiyeti, hem de konuşmacılar üzerinde kurduğu tatlı otoritesiyle Bülent Özveren, sadece iyi bir sunucu ve yayıncı değil, çok iyi de bir “moderatör” olduğunu kanıtladı herkese. Ben şahsen ders alır gibi izledim onu oturduğum yerden.


Ilık bir Kasım sabahı girdiğim İstanbul Radyosu binasından, yağmurlu bir Kasım akşamında, hava kararmaya yüz tutmuşken çıktım. Kafamda ‘deli sorular’ vardı. Daha birkaç yıl önce aylar süren bir tadilattan geçirilen ve bu esnada stüdyoları ve teknik imkânları da yenilenen bu güzelim binayı ve o binayla birlikte aslında Türkiye’de radyo yayıncılığı tarihinin çok büyük bir bölümünü elden çıkarmak da neyin nesiydi?.. Peki ya bu toplantı tarihi Mesut Cemil stüdyosunda yapılan son Eurovision toplantısı mı idi?.. 


İyi de bu sene Eurovision’a kim gidecekti?.. Gün boyu orada edindiğim izlenimler, ikili üçlü gruplarla yaptığımız kulisler, dedikodular, kulağıma çalınan söylentilerin bende oluşturduğu fikir sanki iki isme işaret eder gibiydi. Tamamen yanılıyor da olabilirim, elbette bu isimleri burada zikretmeyeceğim. Ama ikisinden biri giderse de şaşırmam, onu söyleyeyim. 

KASIM 2012   

Yavuz Hakan Tok

3 yorum:

  1. Önce şarkıcının seçileceği, haftalar sürecek popstar tarzı bir eleme çok uzun sürer, Hakan Bey; amacından sapar; dediğiniz gibi beste önemli. TRT tabii bayan şarkıcı da göndermeli; yarışmayı bayanlara kapatma hiç olur mu?! TRT ayrıca Avrupa Finali'ne Türkiye'nin ilgisini arttırmalı; uygun saatlerde ve TRT 1'de finalistleri yayınlamalı; TRT Müzik'le çok zor olur bu. İnsanlar Avrupa Finalistlerini daha iyi tanımalı, birbirleriyle kıyaslamalı, kimin kazanacağıı tahmin etmeli... Sadece yarışma gecesi izleyerek finalistler tanınmaz, dikkat çekmez. Tamam internet sitelerinde var ama kaç kişi girip izliyor ki; televizyon daha etkili olur. Eurovision'a yarışma havası verilmeli; sadece bir televizyon programı olarak kalmamalı. Evet, geçen yıl TRT Müzik'de günlerce ve defalarca yayınlanmaları iyi oldu ama çok az izlendi. Her gün üçer şarkı yayınlandı ve tamamlanması çok uzun sürdü. Sonlara gelindiğinde insanlar başlardaki şarkıları unuttu.

    YanıtlaSil
  2. Popstar tarzi bir yarisma fikri tam da ihtiyacimiz olan sey bana kalirsa. Direk ornek vermek istiyorum; O Ses Turkiye yarismasina bu sene 2. kez katilan Ayda Mosharraf. İlk katiliminda ulkemizdeki ses yarismalarinda artik bilindik bir sey olarak muzikten anlamayan kisiler secilmesi dolayisiyla bir juri tarafindan elenmisti. Abartilacak kadar guclu ve muhtesem orjinal bir sesi olan, fizigi de guzel bir Azerbaycanli. Kendisini arastirdigim kadariyla İngiltere'de yasiyor ve hedefi Turkiye'de kalip Turkiye adina bir seyler yapmak. Benim gozumde hic bu kadar Eurovision icin yaratilmis diye dusundugum kimse olmamisti Ayda'yi taniyana kadar. Ayrica kendine ait besteleri de varmis, yarisma icin kullanilir ya da kullanilmaz ama "suan ulkemizde kac popstarin kendine ait besteleri var, kac popstarimiz yaraticiligini kullaniyor?" diye de dusunmek lazim. İsin kisasi, Ayda Mosharraf'i dinleyip, izleyip, tanimanizi isterim.

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Hakan Bey,

    yazınızı bugün okuma şansı buldum. Eklemek istediğim tek bir husus var. O da bana ait “Sony’nin bize sanıldığı kadar katkısı olmadı,” cümleme dair.

    Doğrusu bizim dönemimizde, yapım firmalarına bir single release edip bunun üzerine promosyon çalışması yapılmasına yanılmıyorsam yarışmaya 1 ay kalaya kadar izin verilmiyordu EBU tarafından. Öncesinde EBU'nun complation CD'si radyolara dağıtılıyordu.

    Yani "radyo rotasyonu" açısından katkıları "single release promosyonu" üzerinden olmadı. Zaten ancak kazandıktan sonra ülke ülke gezerek single tanıtımı yaptık. Öncesinde Sony tarafından ayarlanan her hangi bir pr çalışmasına dahil olmuş değiliz ne radyo ne televizyon ne de roportaj olarak.

    Asıl katkısı bence Galleon ile remix yapma şansı yakalamamızdır ki konuşmamda bu açıdan teşekkür etmiştim Sony Music'e.

    Biraz daha açıklık getirmek istedim konuşmamda olan diğer detayları da paylaşmış olmak istedim.

    Teşekkürler
    Saygılar
    Yeşim Doran Taş

    YanıtlaSil