Dizi Müzikleri

“BENİ… BENİ… BİHTER’İNİ!”


“Benim ölmemi istiyor musun? Beni kaybetmeyi göze alabiliyor musun? Beni… Beni… Bihter’ini!”



Sarıyer’de panjurları sıkı sıkıya kapatılmış, sahil yoluna açılan demir kapısına asma kilit takılmış o yalının önünden ne zaman geçsem, Bihter’in son sözleri çınlıyor kulaklarımda. Sonra bir el silah sesi, merdivenlere yığılan Nihal’in haykırışı… Fonda yükselen kemanlar… Aşk, ihanet ve ölümün son notalarında dolaşan acıklı fon müziği.


Aşk-ı Memnu’nun son bölümü yayınlanalı tam tamına iki yıl olmuştu ki, geçtiğimiz günlerde dizinin müziklerini içeren albüm piyasaya sürüldü. Ajda Pekkan’la düet söylediği “Bir Günah Gibi” dışında albümde yer alan bütün besteler Toygar Işıklı’ya ait. Işıklı Aşk-ı Memnu’dan sonra da boş durmadı elbette. Son iki yılın en parlak iki dizisinde, Fatmagül’ün Suçu Ne ve Ezel’in müziklerinde de onun imzası vardı. Bugünlerde Kuzey Güney dizisinin müziklerini yapmakta olan Toygar Işıklı halen dizi sektörünün en çok aranılan bestecilerinin başında geliyor. 


Bugünlerde piyasaya çıkan Uçurum dizi müzikleri albümüyle Alp Yenier ve dijital ortamda satışa sunulan bir dolu dizi müziğiyle Aytekin Ataş da dikkatleri üzerine çekti.

Birkaç yıl öncesine kadar “Ben CNBC-E’dekilerden başka dizi izlemiyorum şekerim,” demek topluluk içerisinde sizi havalı gösterebilirdi. Oysa bir süredir sözgelimi Kanuni’nin bir gece önce kiminle halvete girdiğini bilmemek insanı cemiyet içerisinde fena halde mahcup edebiliyor. Eskiden bir araya geldiklerinde komşularını çekiştiren umutsuz (ve de mutsuz) ev kadınları artık dizi karakterlerinin dedikodusunu yapıyor. Ofislerde sabah mesaileri bir gece önce izlenilen dizilerin gündemiyle başlıyor. Dükkân önlerine atılan sandalyelerde Ramiz Dayı, Polat Alemdar, Komiser Rıza konuşuluyor. Lise öğrencisi erkek çocuklar cep telefonunu Kuzey gibi tutuyor, genç kızlar Feriha’nın küpesini takarak onun gibi bir hayat yaşamayı umuyor.


Dizilerin hayatlarımızda bu kadar yer etmesinde kuşkusuz müziklerinin payı büyük. Daha fazla reklam alabilmek adına neredeyse gerçek hayatla birebir ağırlıkta akan o sahneleri gerçek hayattan daha heyecanlı, coşkulu, romantik, hüzünlü ya da neşeli kılan, fonda çalan müzikler oluyor çoğu zaman. Akşam iş çıkışı durağın mahşeri kalabalığında beklerken, bir sonra gelen metrobüse binip binemeyeceğinize dair yaşadığınız gerilime tremolo çalan davulların eşlik ettiğini düşünsenize. Ya da hoşlandığınız kadın ya da adamdan gelen telefon mesajını açtığınızda fonda aniden ‘70’lerin en romantik şarkılarından birinin çalmaya başladığını… İş yerinde yetiştirmeye çalıştığınız bir iş için dakikalarla yarışırken mesela, o koşturan temposuyla “Görevimiz Tehlike”nin müziği duyulsa ortamda…  

Dizilerde yaşanan kurmaca hayatları, o hayatların sahte kahramanlarını büyük heyecanlara, maceralara, entrikalara kapalı, profesyonel senaryoların kusursuz diyaloglarından, özenli cümlelerinden nasibini almamış tatsız tuzsuz ve neşesiz hayatlarımızla takas ederken, müziklerini de bu içselleştirmenin ayrılmaz bir parçası haline getirdiğimiz bir gerçek. Bundandır ki son birkaç yıldır bir şarkının tanınıp duyulması için bir dizide kullanılması yetiyor. Denilebilir ki bu bağlamda diziler, kliplerden ve hatta radyolardan bile daha fazla işe yarıyor.


İster eski bir şarkının orijinali ya da yeniden seslendirilmiş hali olsun, ister dizi için yeni bestelenmiş bir şarkı olsun, her şart ve durumda dizilerin en dramatik sahnelerinde karşımıza çıkan şarkıların her biri birer potansiyel ‘hit’. Aliye dizisinin neredeyse 30 yıl sonra yeniden meşhur ettiği Ayten Alpman şarkısı “Ben Varım”ı hatırlayın. Ya da o kadar uzağa gitmeyin, Adını Feriha Koydum (yeni adıyla Emir’in Yolu) dizisinin üçüncü sezon birinci bölümünde kullanılan 20 yıllık Sezen Aksu şarkısı “Dua”nın, dizinin yayınlandığı gece sosyal medyada nasıl çılgınca paylaşıldığına bir bakın. Her kelimesi Sivas katliamının acısını taşıyan, bu maksatla yazılmış o canım şarkıyla hayatın gerçeğine uyanmak yerine, dizi karakteri Feriha’nın ölümüne hicranlanmaya içiniz elveriyorsa tabii.


Reytinglerde başa güreşmiyor olsalar da, edindikleri kemik izleyici kitlesi ve sosyal medya desteğiyle dizi sektörünün alternatif popülerleri haline gelen Leyla İle Mecnun ve Behzat Ç. müzikleriyle de diğerlerinden farklı kulvarda koşuyorlar. Uzun süredir dizi müziği piyasasının içinde olan ve ilk albümünü 2012 yılı içinde yayınlayan Mehmet Erdem’in parlak çıkışında Leyla İle Mecnun’un payı büyük. ‘90’lardan bu yana Türkçe ‘rock’ müziğin fenomenlerinden biri olan Pilli Bebek’in kurucusu Cem Kısmet ise Behzat Ç. dizisinin müziklerine imza atarak başka türlü bir popülerlik yakaladı. Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan ve hem dizinin, hem de uzantısı olan sinema filminin müziklerini içeren çift diskli albümün çok satanlar listesine girmesi boşuna değil.


Başta Aliye ve Bir İstanbul Masalı olmak üzere, bir dönem hemen her dizide sesini ve müziğini duyduğumuz Kıraç da dizi müziği piyasasının aranılan isimlerinden. Cem Karaca’nın suyunun suyu şarkı söyleme stili ve müzikal tarzı, her dinleyene hep “Aaa ben bu melodiyi bir yerden hatırlıyorum,” dedirten bestecilik marifetiyle Kıraç, dizi müziklerinin kulağa tanıdık gelme gerekliğini tastamam karşıladığından olsa gerek, sektörde adı ilk telaffuz edilenlerden biri oldu yıllar boyunca. Keza Toygar Işıklı da mırıl mırıl şarkı söyleme tekniğini ve artık alamet-i farikası haline gelen “yaeeeiii yeaaaaa” vokallerini (Yaprak Dökümü’nü hatırlayın) aşağı yukarı her müziğini yaptığı dizide kullanıyor.


Çemberimde Gül Oya, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Senden Başka, Hatırla Sevgili gibi adını doğrudan bir şarkıdan alan, içeriğinde eski şarkılar barındıran diziler işe emsallerinden bir adım önde başlayıp, o nispette de önde gittiler haliyle. Eski şarkıların, özellikle Yeşilçam filmlerinden ezber edilmiş şarkıların potansiyel bir takipçisi her zaman var çünkü. Nitekim bütün kurgusunu bunun üzerine kuran Seksenler dizisi, sıradan bir ‘sitcom’dan beklenmeyecek bir başarı kazandı.


Perihan Abla ve Mahallenin Muhtarları gibi iki efsane dizinin müziklerine imza atmış Özkan Turgay’ın söz konusu dizilerin her bölümü için konuya uygun bir şarkı yazdığını da unutmamak lazım. “Nisan 1, Nisan 1, nasıl aldandın Şakir?” şarkısını bunca yıldır hâlâ aklından silip atamamış bir kuşak var bu ülkede. İstanbul’un Boğaz semtleri üzerinden, bir zamanların sıcak komşuluk ilişkilerine, dostluklarına ve topyekun mahalle kültürüne selam çakan Süper Baba ve Baba Evi’nin Yeni Türkü imzalı müzikleri ile İkinci Bahar’ın İncesaz ve Vedat Sakman’ın eli değmiş müzikleri ise neyse ki iyi hatırladıklarımızdan.


Dizi furyası, biz yerine yeni bir eğlence bulana dek devam edecek, o belli. Daha nice Hatice Sultanlar, Aliyeler aldatılacak, nice Şehrazatlar, Melihalar dünya evine girip muradına erecek. Bu uğurda kim bilir daha kaç Bihter, kaç Memati ölecek... Şimdiden kestirmek mümkün değil. Kesin olan bir şey varsa o da şudur ki; diziler de günün birinde tıpkı Yeşilçam filmleri gibi en çok müzikleriyle, şarkılarıyla hatırlanacak.   

KASIM 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder