Gazino Show Devam Ediyor!


Gazinoların en şaşaalı zamanlarında ben henüz küçük bir çocuktum. Çocukluğumu o şehir senin bu şehir benim yaşadığım için, İstanbul’un o anlı şanlı gazinoları benim için hep gazetelerdeki ilanlardan ibaret kaldı yıllar boyunca. İzmir’de geçen yıllarımızda Fuar gazinolarına gitmiştik birkaç kez. Bir keresinde dedemle anneannemin beni Çamlıca’da şimdi park olan alanda kurulmuş yazlık gazinoya götürdüklerini hatırlıyorum. Bir keresinde de teyzemlerle birlikte Vatan caddesindeki Lunapark Gazinosuna, Neşe Karaböcek’in assolist olduğu bir programın Pazar matinesine gittiğimiz kalmış hafızamda.

Yani orta halli ailelerin  de sinemaya ya da çay bahçesine gider gibi gidebildiği yerlerdi gazinolar. Sonra işin rengi değişti ve aile gazinoları başka bir kesimin eğlence mekânları haline geldi. İşte tam da o dönemde, 1992 Şubatında kardeşim ve kocasıyla gittiğimiz Çakıl Gazinosu tecrübem de unutamadıklarım arasındadır.


Gazinoların son demleriydi artık, eski popülerliği kalmamıştı. Yenikapı sahilindeki Çakıl Gazinosunun 2005 yılında Kıyı Koruma Kanununa aykırı, kaçak bir yapı olduğu gerekçesiyle Belediye ekipleri tarafından bir saat içerisinde yerle yeksan edileceğini henüz hiç birimiz bilmiyorduk. Ne biz, ne de iki ayaklı koyunlar gibi göründüğümüze aldırmadan günün modası diye bir havayla taşıdığımız “napa”larımızla artık paralı mı göründüğümüzden nedir, bizi sahnenin hemen dibindeki masaya buyur eden siyah fraklı, kibar mı kibar şef garson.


Kadro öyle böyle değildi. Assolist Hülya Avşar, solist altı İbrahim Tatlıses, pop müzikte Ayşegül Aldinç, dansöz Sibel Barış, uvertür Özlem Selanik. Sahnenin dibinde oturmak, podyumda dolanan şarkıcılara elini uzatsan dokunacak mesafede olmak, sahneye çıkmadan üzerlerine boca ettikleri parfümlerin rayihalarıyla tütsülenmek, kırmızı, mor, sarı sahne ışıklarında yıkanırken, başım yukarıda, benden yüksekte duran (dolayısıyla yakın olduğu kadar da uzak ve erişilmez olan) sahne yıldızlarının “aura”sına iyi mi kötü mü şarkı söylediğini umursamaksızın kapılıp gitmek filan şahane şeylerdi.


Gazino demek tam da bu demekti işte. Tevekkeli değil, vakti zamanında her nevi Yeşilçam artisti, televizyon spikerleri, futbolcular filan gazinolarda sahneye çıkabilmiş, alkış alabilmişti. O sahnede, o ışıkların, renklerin, kokuların büyüsünde başkalaşıyordu gerçek; düpedüz bir rüyaya dönüşüyordu. Bir de ardı ardına farklı tatlarda yemek yemek gibi, farklı türlerde şarkıcılar izlemenin de damakta (ya da kulakta) bıraktığı lezzet başka türlüydü. Bu ne konsere benziyordu, ne televizyon programına, ne de video-klibe.

Doksanlarda son çırpınışlarını yaşayan, iki binlerde tekrar denendiği halde başarılı olmayan gazino programlarının bir benzerini bugünün şartlarına uydurarak yeniden denemek fikri neresinden baksanız çok cazip, çok çekici ama hayata geçirilmesi de bir o kadar zor bir fikirdi. Bizim Hakan (Eren), bana “Gazino Show” projesinden ilk bahsettiğinde çok heyecanlanmış ama bir yandan da dudak bükmüştüm.


Bizim gibi bugünü yaşarken bile sırtında dünün arşivini taşıyanların hayal gücü sınır tanımaz pek. Eskiye dair özlediklerimiz geri gelsin diye olmadık işlere kalkışmamız an meselesidir. Hayatın ve zamanın gerçekleri pek göze görünmez böyle yükseldiğiniz anlarda. Neyse ki Hakan Eren kalbiyle yola çıkıp aklıyla yol alanlardandır. Ondandır ki projelerini temkinli karşılarken dahi “bir bildiği vardır” diye geçiririm içimden. Bu projenin fikri de bende benzer bir kafa karışıklığı yaratmış, olabilirliği ile olmazlığının terazisi dengede kalmıştı. Ama Hakan sebat etti; uğraştı didindi ve 2 Aralık 2011 gecesi “Gazino Show” Bostancı Gösteri Merkezi’nde perdelerini ilk kez açtı.


Orada değildim. Birkaç hafta önce yapılan basın toplantısına katılmış, çocukluğumun 45’lik plaklarından çıkıp gelen, zamanla birer tanış, ahbap, hatta dost olduğumuz yıldızları o sahne üzerinde bir arada görmüş, kulisin kokusunu içime çekmiştim çekmesine ama şehir dışına gitmek zorunda olduğum için o gece orada olamamıştım. Neyse ki Elhan ve Ege oradaydı. E ben de ertesi günü anlattıkları sayesinde, izlemiş kadar oldum haliyle.

Doğduğundan beri evin içinde eski şarkılar duyuyor olmasına rağmen genellikle bizim eski şarkı merakımıza gayet mesafeli duran kızım (Ege) bile epeyce etkilenmişti o gece gördüklerinden. Kulis ve salon arasında mekik dokumuş, daha önceden doğal halleriyle tanıdığı, kuliste de öyle gördüğü yıldızları sahnede devleşirken izleyince ister istemez heyecan duymuştu.


Mesela Ege’nin gözünde Seçil Heper geçen yaz birlikte plaja gittiğimiz, zaman zaman bir araya gelip güle oynaya sohbet ettiğimiz şen şakrak bir ahbaptı; oysa o gece sahnede göz kamaştıran bir assoliste dönüşmüştü. Seyyal Taner kaç kere evimize gelip gitmiş, Ege’yle de çok sohbet etmişti ama Ege onu hiç sahnede canlı canlı “Naciye” şov yaparken izlememiş, onun o kimselere benzemeyen müthiş sahne enerjisine hiç şahit olmamıştı.  


Ege ve Elhan’ın yanı sıra, o gece orada olan tanıdığım kim varsa, herkes aynı şeyi söyledi bana. Muhteşem bir gece yaşanmış, herkesin tadı damağında kalmıştı. Bunda en çok o şarkıcıları böylesi bir atmosferde yıllar sonra yeniden izlemenin coşkusu etkiliydi kuşkusuz. Evet onların hepsi müzik hayatlarına aktif olarak devam ediyor, hatta bazıları bir yerlerde sahneye de çıkıyor ama şu koca İstanbul’da böylesi bir kitleye ulaşılabilecek kaç tane mekan, kaç tane sahne var ki?..

Mesela bir Bilgen Bengü, bir Tülay Özer 45’lik Bar’da konuk sanatçı olduğunda da kıyametler kopuyor; ne ki buna sadece o gece oraya gelenler şahit oluyor. O başka bir kitle, başka bir dinleyici (ya da eğlenmeye gelmiş insanlar) topluluğu… Kaldı ki o şarkıcılarımızın alışık olduğu, kendini oraya ait hissettiği sahneler o sahneler değil.
   

Gazino adabıyla terbiye almış, o üslupla yetişmiş, gazino seyircisine haftanın her gecesi canlı şarkı söyleyerek mesai yapmış bir kuşağın şarkıcıları, sahip oldukları bu ciddi disiplini yine en çok bir gazinonun sahnesinde gösterebilir, en çok öyle bir sahnede parlayabilirlerdi. Hakan Eren bunu biliyordu. Bu yüzden ısrar etti ve başardı. O gece hem sahnede, hem de salonda uzun yıllardır yaşanmamış bir sinerji yaşandı ve “Gazino Show” orada bulunan herkes için eşsiz bir keyif olarak hafızalara kazındı.

Bereket konser esnasında yapılan kayıtlardan oluşturulmuş bir video yüklendi internete geçenlerde de, en azından ben gibi gidemeyenler o büyülü gecenin kıyısından köşesinden sebeplenebildiler. Kesti mi?.. Elbette kesmedi. Ama o kısa video bile salondaki atmosferi iliklerime kadar hissettirdi.

İnsan kendi yazdığı anonslardan etkilenir mi? Emin olun çok etkilendim. Elhan’ın her daim enerjisi yüksek ve etkileyici sesiyle sahne arkasından, görünmeden seslendirdiği anonsların salonda yankılanması tüylerimi diken diken etmeye yetti. 
Anonsların ardından çıkan her şarkıcıyı da monitörün başında, salondaki seyircilerin coşkusuyla alkışlamak istedim. Sahnenin ışıklandırması, dekoru, orkestra, ses düzeni ve şarkıcıların performansları… Hepsi şahane gözüküyordu… Kaçırdığıma ne kadar üzülsem yeriydi. Neyse ki tekrarı vardı.
Evet, o gece salonun tamamen dolu olması, gelmek isteyen bir çok kişinin bilet bulamaması, şovun büyük ilgi görmesi nedeniyle “Gazino Show” 28 Ocak’ta Bostancı Gösteri Merkezinde, 11 Şubat’ta ise bu defa Ankara Anatolya Gösteri Merkezinde tekrar izleyici karşısına çıkacak. Ben ne yapıp edecek ve bu defa gideceğim. Size de tavsiye ederim.
Görünen o ki bu şovun getirdiği ivmeyle önümüzdeki dönemde eğlence hayatında gazino konseptli başka işler de yapılacak. “Gazino Show” bu işin öncüsü olmakla kalmadı, daha en baştan yapılabileceklerin en iyisi olarak popüler kültür tarihimizin 2010’lu yıllar almanağında yerini aldı. Bu bile (bulunduğunuz şehre göre) 28 Ocak’ta İstanbul’da ya da 11 Şubat’ta Ankara’da yaşanacak gecelerden birine şahit yazılmak için yeterli sebep. 
NOT: "Gazino Show" 2 Aralık gecesine ait fotoğraflar Emre Mollaoğlu tarafından çekilmiştir. OCAK 2012 
      

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder