Yeter ki Müzik Olsun
  • Seninle Üç Dakika
  • _Giriş
  • _1975
  • _1976
  • _1977
  • _1978
  • _1979
  • _1980
  • _1981
  • Röportajlar
  • Konser Yazıları
  • _2019 Konserleri
  • _2018 Konserleri
  • _2017 Konserleri
  • _2015 Konserleri
  • _2016 Konserleri
  • _2014 Konserleri
  • Günün Şarkısı
  • Albüm / Şarkı Eleştirileri
  • Güncel
  • Yıldızlar
  • Klasikler
  • Ses Dergisi
  • Günlükler
  • _Eurovision 2011 Günlüğü
  • _Eurovision 2010 Günlüğü
  • _Nasıl TV Programı Yaptık?

(18 Eylül 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Pop müzikte yeni fenomenimiz Buray. Onca yeni ismin, yeni şarkının, yeni albümün arasından kısa sürede sıyrıldı, dikkatleri üzerine çekti ve ciddi bir dinleyici ve hayran kitlesi kazandı. Önce “İstersen” şarkısı dijital tekli olarak yayımlanmıştı. Çok geçmeden de Buray’ın ilk albümü “1 Şişe Aşk” satışa sunuldu ve bir değil birden fazla şarkısıyla Buray adından söz ettirmeye başladı. 


Bu arada Buray’ın 2014 Temmuz’unda, SP Entertainment etiketiyle iTunes üzerinden yayımlanmış ve video klibi de çekilmiş “Hayat Sürer” adını taşıyan bir teklisi daha var; her ne kadar şu anki promosyon sürecinde pek bahsedilmiyor olsa da, meraklısına not düşeyim. Türkçe sözlerini Ümit Taçay’ın yazdığı bu şarkının orijinalinin, 1977 yılında Fransa’ya Eurovision Şarkı Yarışması birinciliği getiren ve Marie Myriam tarafından seslendirilen “L'oiseau Et L'enfant” adlı şarkı olması da ayrıca enteresan (bu da Eurovision meraklılarına bir not olsun.)


Buray’ın bu ani şöhretinde, şarkılarının Çilek Kokusu dizisinde kullanılmasının payı büyük. Üstelik söz konusu iki şarkı da dinleyende kulak aşinalığı hissi yaratan cinsten. İlk klip şarkısı “İstersen”, kolay kolay ayırt edilemeyecek bir biçimde Kenan Doğulu şarkılarını anımsatıyor. Hatta şarkıyı ilk duyduğumda “yeni bir Yalın doğuyor” diye düşünmüş idim. Nitekim şu sıralar akustik versiyonu videosuyla servis edilen diğer şarkı “Sen Sevda mısın?” da Kenan Doğulu ve Halil Sezai melezi bir şarkı. Hâl böyle olunca iki şarkı da kolay yoldan dinleyiciyi yakaladı. Tam da yaz boyunca ille de coşturacağız diye ter ter tepinen onca şarkıdan herkes fena halde sıkılmışken.


Aslına bakarsanız yer yer anımsatıyor olsa da tek başına ne Kenan Doğulu, ne Yalın ne de Halil Sezai… Bunu ancak albümün tamamını dinlediğinizde fark ediyorsunuz. Buray’ın kendi müziğini inşa edebilecek deneyim ve yeterliliği de cabası. Kıbrıs doğumlu Buray, Doğu Akdeniz Üniversitesi Kompozisyon Bölümünden mezun olmuş, üzerine de Glamorgan Üniversite’sinde  Müzik Prodüksiyonu ve Ses Mühendisliği üzerine mastır programını tamamlamış. Yanı sıra Kıbrıs’ta sahne müzisyenliği de yapmış. Yani hem okullu hem de alaylı olarak epeyce piştikten sonra bu ilk albümünü hazırlamış. Haliyle albümdeki bütün düzenlemeleri de kendisi yapmış. Şarkı sözleri Gözde Ançel tarafından yazılmış, besteleri ise Gözde Ançel ve Buray birlikte yapmışlar. Albümün müzik direktörlüğünü de Bahadır Tanrıvermiş üstlenmiş.


Yeri gelmişken Gözde Ançel’den de biraz bahsedeyim. Avustralya’da yaşayan Ançel, aslında mühendismiş ama biz onun ismini Türkiye’de söz yazarı ve besteci olarak duyduk; özellikle de Ferhat Göçer’in seslendirdiği “Unutmuş Çoktan” adlı şarkısıyla. Zaten Buray ve Gözde Ançel de Avustralya’da tanışmış ve birlikte müzik yapmaya karar vermişler.

Müzikal kriterleri öne aldığınızda, bence albümün en iyi şarkısı “Ara Sıra Ara”. İngilizce sözler yazılsa, rahatlıkla dünya pazarına sürülebilecek bir şarkı bu. Albümün adı olan “1 Şişe Aşk” lafının da içinden geçtiği bu şarkı, tamamen Batı düzenindeki bestesi kadar, sözleriyle de dikkat çekici.


Oryantal-“rock” formunda yürürken nakarat kısmında yine Kenan Doğulu şarkılarını anımsatan “Alacalı”, arabesk esintisiyle “Ben Akıllanmam”, güçlü melodileri ve kolay ezber edilecek sözleriyle albümün şimdilik göze görünmeyen kozları gibi duruyor. Etkileyici bir viyolonsel soloyla başlayan “Gitmem Gerek” de bu kategoride değerlendirilebilir. Bu şarkının sakin başlayıp giderek yükselen ve doğaçlama vokallerle sonlanan düzenlemesi de gayet iyi. Bu üç şarkıda Buray şarkıcı olarak kendi kimliğini daha açık bir biçimde gösterebiliyor. Ama aynı şeyi “Sonsuz Kılalım” için söyleyebilmek mümkün değil. Basbayağı bir Yalın şarkısı bu. Hatta Yalın’ın dondurma şarkılarından biri.

Albümün kapanışı yapan “Kimsenin Suçu Yok”, yine çok tanıdık ama bu nedenle de hemen kulağa yer eden melodisi ve yine sakin başlayıp giderek agresifleşen kurgusuyla, ilk dinleyişte etki bırakan bir şarkı.


Albümün başından sonuna dek her biri kendi başına birer pop “hit”i olabilecek şarkılarla dolu olması, sekiz şarkının sekizinin de dinleyici nezdinde karşılığını bulabilme ihtimali az şey değil. Bu averaj karşısında yukarıda sözü geçen ve yer yer can sıkan benzerlik mevzuu, bir ilk albüm için göz ardı edilebilir. Buray muhakkak ki sahip olduğu donanım ve tecrübenin üzerine bu albüm macerasını da katacak ve bundan sonraki çalışmalarında tamamen “kendi gibi” karşımıza çıkmakta zorlanmayacaktır.



Albüm için Melbourne’da Gazi Photography tarafından çekilmiş Buray fotoğrafların herhangi bir fotoğraf stüdyosunda çektirilebilecek sıradan fotoğraflardan daha iyi olduğu söylenemez. Grafik tasarımı yapan Melek Boçoğlu Yılmaz, bu açığı yıldızlı bir kartonet tasarımı ile kapatmaya çalışmış; sonuç hiç de fena olmamış. Albüm en azından müzik marketlerin ya da dijital platformların raflarında merak uyandırabilecek, farklı bir kapağa sahip.

EYLÜL 2015 
0
Share
YEDİ DİLDEN TÜRKÜLER


(14 Eylül 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Şevval Sam’ın müzik kariyeri üzerine yazılmış/yazılacak her yazı “tangodan arabeske, alaturkadan caza” kalıbını barındırmak durumunda galiba. Bu bir tercih… Başından bu yana bütün albümlerini bir konsepte dayandırmak kolaycılık gibi de gelebilir, şayet uzaktan bakarsanız. Ancak albümleri dinlediğinizde Şevval Sam’ın bu işi hiç de hafife almadığını görmek mümkün. Her bir albümdeki özenli repertuar seçimlerinden tutun da, çalıştığı müzisyenlere, hatta kapak kompozisyonlarına kadar her detay bunu gösteriyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Kalan Müzik etiketiyle yayımlanan yeni albüm “Toprak Kokusu” da bu genellemeye dâhil edilebilir rahatlıkla.


Şevval Sam, tıpkı önceki albümlerinde olduğu gibi, bu albümünde de çok da geniş olmayan ses aralığının, “güçlü” diye nitelendirilemeyecek ses renginin açığını, iyi ve doğru şarkı söyleyerek ve usta müzisyenlerin ince işçiliğinden aldığı destekle kapatıyor. Ahmet Aslan, Arif Sağ, İsmail Hakkı Demircioğlu, Sarp Maden, Ediz Hafızoğlu ve tek tek saysam buraya sığmayacak birçok ismi albüm kartonetinde bir arada görmemiz boşuna değil.

18 şarkı/türkünün yer aldığı albüm Ahmet Aslan’ın “Tanımadığım Ten”iyle çok etkileyici bir biçimde açılıyor. Yazıldığı günden bu yana güncelliğini hiç yitirmemiş, hatta bugünler için yazılmış gibi duran Mahzuni Şerif’in “Yuh Yuh”u ile devam ediyor. Söz ve müziği İlknur Yakuoğlu’na ait “Ben Denizde Bir Gemi” ve Halil Karabacak tarafından yazılmış “Diz Dize”, ardı ardına iki Karadeniz türküsü formunda beste. Hemen ardından gelen iki anonim türkü ise Trakya’dan: “Opaz” ve “Ocak Başında Kaldım”.


Uğur Önür’ün müthiş keman solosuyla başlayan, söz ve müziği Seyit Çevik’e ait “Kara Yerler”, “Sende Hacı Taşan vardır, sende Neşet Baba vardır,” diyen sözleriyle, Orta Anadolu bozlaklarının hüznüne savuruyor dinleyeni. Peşi sıra ise anonim ve eğlenceli bir Keskin türküsü olan “Entarisi Morumuş” geliyor.

Bir Muğla zeybeği olan “Abalımın Cepkeni” ile Ege’ye uğruyoruz sonrasında. Yaşar Kemal tarafından derlenmiş ve zamanında Ruhi Su, Sadık Gürbüz gibi ustaların sazından/dilinden de can bulmuş Van yöresi türküsü “O Yar Gelir”de Şevval Sam’a, Arif Sağ bağlaması ve sesiyle eşlik ediyor. Şah (İsmail) Hatayi’nin sözleri, Ali Rıza Albayrak’ın bestesiyle “Muhabbet Bağı”nda ise Kafkas topraklarından ses veren bir diğer türkü. Ardından da Musa Eroğlu’nun bestelediği Karacaoğlan dizeleriyle “Var Git Ölüm” geliyor. Bu türkü, Musa Eroğlu için yapılan saygı albümünde de aynı kayıtla yer alıyordu. Yılmaz Yeşilyurt’un düzenlemesi tüyleri diken diken edecek türden. Şevval Sam ise şarkıcı olarak varını yoğunu ortaya koyuyor.


Albümün bundan sonrasındaki altı şarkı, üzerinde yaşadığımız coğrafyada konuşulan farklı dillerden seçilmiş. Sözleri Cemil Denli’ye, bestesi Ali Geçimli’ye ait Kürtçe bir şarkı olan “Helin”, Zazaca bir anonim türkü olan “Elqajiye”, bir Dersim Ermeni halatı, “Bahçaneri Xod Gılli”, Azerbaycan Türkçesiyle Seyit Rüstemov’un “Getme”si, Çerkes dilinde bir anonim türkü, “Guşı’a Uered” ve Çeçen dilinde “Çeçenya”.

İşin bu kısmı haliyle ciddi bir risk içeriyor. O riskin ne derece başarıya götürdüğünü ise ancak bu dilleri konuşan, anlayanlar, bu şarkıların/türkülerin orijinallerini bilenler söyleyebilir. Şayet Şevval Sam, türkülerin yöresel ağızlarını kullanmada gösterdiği özeni, bu dilleri kullanırken de gösterdiyse (ki bu konuda destek aldığını saklamıyor) ne âlâ.


Görüldüğü üzere, Çeçenistan’dan Ege denizine, Karadeniz’den Orta Anadolu’ya, her yere uğruyor yolumuz albümü dinlerken. Çok farklı kültürlerin, dillerin, hayat biçimlerinin ortak paydasını arıyor Şevval Sam bir bakıma. Bunun âlâsını yıllardır (Kardeş Türküler başta olmak üzere) yapan çok sayıda grup/şarkıcı var. Şevval Sam’ın bu noktada avantajı ise, çok daha geniş bir dinleyici kitlesinin ilgi alanında olması. Bu yüzden de Sam’ın böyle bir misyon üstlenmiş olması bence küçümsenecek değil, önemsenecek bir durum. Sadece Karadeniz türküleri söyleyerek bile daha yüksek tiraj elde edebilecekken, bu yükü sırtlanmış olması da öyle. Şarkıcı olarak yer yer çok başarılı olduğu, yer yer sesinin sınırlarını zorladığı düşünülebilir; hatta bazı şarkılar için “Keşke bunu da söylemeyiverseymiş,” bile denilebilir ama bu eleştiri, albümün müzikal değerini görmezden gelmek için tek başına yeterli bir sebep değil.


Kartonet yazısında Şevval Sam, “Bir gün gelecek, aslolanın sevgi, barış ve adalet olduğunu öğreneceğiz. Toprağın kanla değil, kardeşlikle yeşereceğini…” diyor Şevval Sam. Yüzyıllardır kan kusmuş bu toprakların insanlarının, hele ki bugünlerde en çok ihtiyacı olan şey de bu öğreti hiç şüphesiz.


Murat Sargın’ın fotoğrafları ve Ata Güner’in grafik tasarımı ile de albümdeki “toprak kokusu”nu sadece şarkıları dinlerken değil, kartoneti incelerken de duymak mümkün.           

EYLÜL 2015
1
Share
SILA KOKULU BİR ALBÜM



(8 Eylül 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Ziynet Sali gibi adını ve rüştünü ispat etmiş bir şarkıcının, Sıla gibi baskın karakteristiği olan bir şarkı yazarı ve şarkıcının müzik direktörlüğünde bir albüm yapmaya kalkışmasının neresinden baksanız haber değeri var. Bizim popüler müzik kara sularında özellikle son yıllarda pek sık rastlanmıyor böyle şeylere. Her şeyden önce egolar müsaade etmiyor. Bir yandan da riskli bir durum neresinden baksanız…


Ziynet Sali geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan yeni albümü “No 6” ile bu riski göz almış. Daha önce tekli formatında yayımlanan “Bugün Adım Leyla”nın dışında 10 yeni şarkı var albümde ve bu şarkılardan sekizinde şu veya bu şekilde Sıla’nın parmağı var.


Böylesi dayanışmaları yabana atacak, hafife alacak lüksümüz yok. Özellikle de popun kısır döngüsü içerisinde hep beraber debeleniyor iken. Bu da bir gerçek ama bu sebep, albümü baş tacı etmek için yeterli olmayabilir. Her şeyden önce ortaya çıkan sonuç müzikal açıdan gayet tatmin edici olsa da, fazladan bir sürpriz, beklenmedik bir farklılık taşımıyor. Yani ne Sıla, Ziynet Sali için özel bir şey yapmış, ne de Ziynet Sali, bu şarkıları Sıla söylese duyacağımızdan daha farklı bir şey sunuyor. Ortada buluşmuşlar sadece.


Albümün açık ara en iyi şarkısı ise enteresan bir biçimde, bir Sıla şarkısı değil. Sıralamada sondan bir önceye konulmuş olmasına karşın söz ve müziği Mete Özgencil’e, düzenlemesi Devrim Karaoğu’na ait “Adeta Müebbet”, ilk dinleyişte etki uyandırıyor. Özgencil’in şarkı yazarı olarak çok ihtişamlı geçirdiği 1994-2006 yılları arasındaki döneminden çıkıp gelmiş gibi duran, sağlam bir müzikal yapısı ve vurucu melodisi, sözleri olan, birinci sınıf bir şarkı “Adeta Müebbet”. Ziynet Sali de şarkıcı olarak elinden geldiğince yetmeye çalışmış ama doğrusu ben bu şarkıyı Candan Erçetin ya da Hande Yener’den dinlemek için can atabilirdim.


Her kelimesi, her notasıyla bir Sıla – Efe Bahadır şarkısı olduğunu ilk dinleyişte açık eden “Belli”, sözleri Sıla’ya, bestesi ve düzenlemesi Fatih Ahıskalı’ya ait “Çeyrek Gönül”, albümün öne çıkan şarkıları arasında. Albümün açılışında yer alan, söz ve müziği Sıla’ya, düzenlemesi Ozan Doğulu’ya ait olan” Dağınık Yatak” da hiç fena değil. Buna karşın, “Dağınık Yatak” denince benim aklıma Murathan Mungan, onun senaryosunu yazdığı aynı adlı film ve o filmde kullanılan şiirin Selim Atakan tarafından bestelenip Nükhet Duru tarafından seslendirilmiş şarkısı geliyor ki bu şarkının onunla isim benzerliği dışında bir ilgisi yok. Ancak buna “isim benzerliği” demek de iyimserlik olur sanki.


Albümdeki bir diğer Mete Özgencil şarkısı olan “Diken”, belli ki biraz da albümün genel havasına uygun olsun diye fazlaca sakin bir Devrim Karaoğlu düzenlemesiyle albüme girmiş. Oysa daha iddialı, Latin havası daha ön planda bir düzenleme ile kıvrak bir yaz “hit”i olabilirmiş bu şarkı. Onun yerine yaz “hit”i olması planlanan ve albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Mevsimsizim” ise İskender Paydaş imzalı ve eğlenceli “ska” düzenlemesine rağmen kolay dile dolanacak bir şarkı değil. Bir Yunan şarkısından Sıla tarafından Türkçeye adapte edilen “Mevsimsizim”, kalabalık söz öbeği nedeniyle dinleyeni yoruyor.


Yine Sıla tarafından Türkçeleştirilen bir diğer Yunan şarkısı ise düzenlemesini Ozan Doğulu’nun yaptığı “Başrol”. Her kıvrak melodili, halay ritimli Yunan şarkısının Türk dinleyicisinin kulağını yakalayabildiğini düşünmek hata olur. Bu şarkının da özellikle nakarat kısmındaki ritim yürüyüşü, “Ah ki ne ah” bölümleri bizim kulağımıza ters, tabiri caizse “fazla Yunan”. Albümdeki en eğlenceli şarkılardan biri gibi gözükse de, ben fazla şans vermiyorum “Başrol”e.


Çok tipik bir başka Sıla şarkısı olan ve Efe Bahadır tarafından düzenlenen “Bi’ Büyük Devirdik”, Vur Kadehi Ustam” ve “Saki”nin devamı niyetine dinlenebilir rahatlıkla. Yine içkili bir ortam (açıkça söylenmese de muhtemelen bir rakı sofrası), yine bir efkârlanma, demlenme hâli. Sözü geçen şarkıları beğenenler bunu da beğenir/beğenmiştir muhakkak da Sıla’nın içki masasında “bi’ büyük” devireceğine inanmak ne kadar kolaysa, Ziynet Sali’nin aynı şeyi yapabileceğine inanmak bir o kadar zor. En azından bence öyle…


“Bi’ Büyük Devirdik”le aynı minvalden ilerleyen “Kırk Yılda Bir” ise oryantal/arabesk yürüyüşüyle kolay sevilebilir. Bu şarkıda da Sıla’nın o tanıdık melodi ve söz kurguları o kadar baskın ki, ister istemez Ziynet Sali’nin sesini yadırgıyorsunuz dinlerken.

Sözleri Sıla’ya, bestesi Sıla ve Efe Bahadır’a, düzenlemesi İskender Paydaş’a ait “Geldim Oyununa” ise bir kliple desteklendiğinde güncel pop içerisinde kendini kolay gösterecek, bunun için gerekli bütün hilelerin kullanıldığı bir şarkı olarak albümün ticari kozlarından biri.


Sözün özü, Sıla kokusunun etkin olarak hissedildiği, buna karşın Ziynet Sali kariyeri için yeni bir dönüm noktası olabilecek, sadece bu nedenle bile amacını yerine getirecek, e biraz da kafaya kafaya vurmayan pop şarkıları dinlemek isteyenleri memnun edecek, Sıla şarkılarını ya da Ziynet Sali sevenleri ise mest edecek, dikkate değer bir albüm “No 6”.


Son olarak… Mete Özgencil ve Fatih Kocatürk’ün kapak ve kartonet tasarımına diyecek yok ama keşke Ergin Turunç’un çektiği fotoğraflar biraz daha az Photoshop’lu olsaymış. Özellikle de kitapçığın arka kapağındaki fotoğraf.

EYLÜL 2015
0
Share
GERÇEK “HİT”LER VE “HİTÇİK”LER

Müzik piyasası büyük bir yüzdeyle dijital teklilere doğru yönelirken, toplama albümler en azından dijital teklileri CD üzerinde bir araya getirmesi açısından işe yarıyor. Yoksa toplama albüm mantığı, müzik “gurmelerinin” pek de tercih ettiği bir şey değil. Çünkü albümü yayımlayan firmanın kendi katalogundan, belki birkaç başka firmanın da desteğiyle bir araya getirdiği şarkılardan oluşan toplama albümler, genellikle bir müzikal beğeni bütünlüğü taşımaktan uzak oluyor.



0
Share
O BİR “İZMİRLİ”


(25 Ağustos 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

İzmir’de doğup büyüyen Esen Şeyda Özkulalı, ailesinin karşı çıkması üzerine konservatuara girememiş ama içindeki müzik tutkusu galip gelmiş ve lise eğitimi sonrası kendini sahnede bulmuş. Bir dönem İzmir Kent Orkestrası’nın solistliğini yapmış, Müfit Bayraşa’dan müzik dersleri almış, İzmir Büyükşehir Belediye Bandosu’nda hem solist hem de flütist olarak görev almış. Bir dönemse Türk pop müziğinin önemli isimlerinden biri olan Neco’ya sahnede eşlik etmiş. Halen devam eden bu süreçte, bir yandan da kendi şarkılarını yazmakta imiş. Esen Şeyda’nın kendi adını taşıyan ilk albümü 2015 Mart ayında Arpej Yapım etiketiyle yayımlandı.


Her ne kadar son yıllarda Türkiye müzik sektöründe ciddi bir kriz süregeliyor olsa da, sayısız yeni isim de ilk albümleriyle boy göstermeye çalışıyorlar. İşin doğası bu çünkü… Genç müzisyenler yetişiyor, üretim devam ediyor. Esen Şeyda da bunlardan biri. Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım sayısız deneyimden sonra, ürettiklerini bir albümle dinleyiciye sunmuş. Zaten bunu albümü dinlemeye başlayınca da anlıyorsunuz. Bir anlık hevesle ya da aceleyle yapılmış bir albüm değil bu. Buna karşın bir anda satış rekorları kıracak, kıyametler koparacak bir albüm de değil. Zaten sektörün bu şartlarında hangi ilk albüm bunu başarabilir ki?


Albümde söz ve müziği Esen Şeyda tarafından yazılmış 7 şarkı var. Düzenlemeleri ise Serkan Ölçer yapmış. Belli ki kayıtlar kısıtlı şartlarla yapılmış ama buna rağmen kolaya kaçılmamış. Bütün şarkılar akustik çalınıp söylenmiş. Bu bile tek başına alkışlanası bir çaba. Çünkü şarkılar tam da bunu isteyen türden şarkılar. Piyasadaki genel geçer pop algısının dışında, daha ziyade ‘90’ların o çok daha yaratıcı, söze de melodiye de çok daha fazla değer veren müzik anlayışı hâkim çünkü Esen Şeyda’nın bestelerinde.

Bu haliyle albümün, Yıldız Tilbe’nin ilk albümünü çağrıştırdığı da söylenebilir. Hem müzikal açıdan böyle bu, hem de Esen şeyda’nın sesi ve şarkı söyleme biçiminde Tilbe’nin erken dönemlerini hatırlatan bir tını var. Rahatsız edecek kadar benzer değil ama… Sadece anımsatacak kadar.


İlk klip şarkısı olarak seçilen ve albümün açılışında yer alan “Kopyam Yok”, bence albümün en zayıf şarkısı. Oysa “İçini Serin Tut”la çok daha etki bir çıkış yapılabilirmiş. Tek bir piyanoyla söylenmiş bu şarkı, bir klip ve biraz da destekle kolayca dillere dolanabilir. Albümdeki bir başka etkili aşk şarkısı olan “Beni Affet” ve caz tınıları taşıyan “Aşk Polisi” de heyecan verici şarkılar. İspanyol yürüyüşündeki “Saltanat Şehri”, bildik Fettah Can - Eflatun şarkıları çizgisinde. Yukarıda bahsi geçen ‘90’lar ekolüne en yakın duran şarkı ise hiç kuşkusuz “Mavi”. Bu şarkıda sözü ve melodisiyle tek başına etki yaratabilecekler arasında.

Albümün son şarkısı “İzmirli” ise alaturka melodisi ve eğlenceli sözleriyle ilk dinleyişte kulağa yer ediyor. Bu şarkı da ilk klip şarkısı olabilirmiş pekala.


Uzun zamandır bu kadar umut vaat eden bir ilk albüm dinlememiştim. Buna karşın Mart ayından bu yana Esen Şeyda isminin çok daha fazla duymamış olmamız olsa olsa strateji hatası olabilir. Albümün gerek ilk klibi, gerekse kapağı görsel açıdan dikkat çekmediği gibi, ters bir izlenim de yaratıyor. Ben ilk bakışta bir türkü albümü sanmıştım mesela. Klipte de olduğundan çok daha tecrübesiz görünen, kamerayı kullanmayı, vizöre bakmayı bilmeyen bir şarkıcı var.



Yine de henüz çok geç değil. Albümde Esen Şeyda’yı daha fazla tanıtacak, birden fazla dikkat çekici şarkı var. Bir stil değişikliği, daha özenli bir klip ve doğru seçilmiş bir şarkıyla devam edilirse, Esen Şeyda isminin hafızalara yer etmemesi için hiçbir sebep yok. En azından böylesi şarkılar yazan bir şarkı yazarı daha fazla şansı hak ediyor.

AĞUSTOS 2015 
0
Share
GRUP YORUM’UN 30. YILI


(17 Ağustos 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Grup Yorum’un hikâyesi, Ruhi Su’nun hikâyesinin bittiği yerde başlıyor. Ruhi Su’nun son yolculuğuna uğurlandığı 1985 yılında Grup Yorum kuruluyor. Ve ne enteresandır ki, Ruhi Su’nun hayatı boyunca yaşadıklarına çok benzer süreçlerden geçerek bugünlere geliyor Grup Yorum. Siyasi görüşleri, savundukları ve söyledikleri yüzünden baskılar, yasaklamalar, hapisler, tutuklamalarla geçiyor 30 yıl.

Bugüne dek çok sayıda müzisyenin gelip geçtiği Grup Yorum her şeye rağmen ayakta durmayı başardı ve günümüzde de devam eden baskılara rağmen müziğini geniş kitlelerle bir şekilde buluşturuyor hâlâ. Grubun 20. Albümü “Halkın Elleri”, 2013 yılında piyasaya çıkmıştı. Geçtiğimiz günlerde Kalan Müzik etiketiyle piyasaya sürülen yeni albüm ise “Ruhi Su” adını taşıyor.


Kartonet yazısından da anlaşıldığı üzere “Dünden Bugüne Ustalarımız” alt başlığıyla dinleyiciye sunulan bu albüm, Grup Yorum’un önümüzdeki dönemde hazırlayacağı “ustalara saygı” albüm serisinin ilki olma özelliğini taşıyor. Bu serinin ilk albümü için, Grup Yorum ve daha onlarca müzisyene/gruba öncü, yol gösterici olmuş Ruhi Su’nun seçilmesi boşuna değil. Anadolu müziğini, türküleri, deyişleri, semahları, zeybekleri, bu müziği “ilkel ve çağdışı” bulan kitlelere dahi sevdirmekle kalmamış, araştırmış, bulmuş, derlemiş, notaya almış, icra etmiş ve gelecek nesillere aktarmış, bununla birlikte siyasi duruş ve tavrından, hayatı boyunca ona tüm yaşatılanlara rağmen vazgeçmemiş, onurlu bir müzik adamının mirası, Grup Yorum’un sazında, dilinde, elinde emanet durmuyor; tersine yüceliyor.


Albümde Ruhi Su türküleri sadece bir malzeme olarak kalmamış. Grup Yorum, Ruhi Su’yu kâh kendi sesi, kâh şiiri, kâh derlediği, kâh bestelediği şarkılar, türkülerle başköşeye oturtmuş, hatta grup olarak tıpkı kapak tasarımında olduğu gibi, gölgede, geride kalmayı tercih etmiş. Albüm Ruhi Su’nun kendi sesinden “Ezgili Yürek” şiiriyle başlayıp, “Sonsöz”le noktalanıyor. Bu iki şiirin arasına ise bu toprakların binlerce yıllık yaşanmışlıklarından başka, yakın tarihimizden gelip geçmiş hikâyeler, acılar, katliamlar, öfkeler, isyanlar ve zaman zaman da Ruhi Su’nun kişisel tarihinden öyküler sığıyor.

Su’nun Dadaloğlu’ndan bestelediği “Aydost (Avşar Elleri)”, Pir Sultan Abdal’dan bestelediği “Gelin Canlar Bir Olalım” ve “Uyur İdik Uyardılar”, Muhyi’den bestelediği “Zahit Bizi Tan Eyleme”, Karacaoğlan’dan bestelediği “Mert Dayanır Namert Kaçar” onun halk ozanlarına dair yaptığı çalışmaların ürünleri. Erkan Ocaklı’nın sözlerinden bestelediği “Almanya Acı Vatan”, Almanya’ya işçi göçü günlerinin acılarından dem vuruyor.


Su’nun İstanbul’a tutuklanıp Sansaryan Han’da hücreye atıldığı ve işkence gördüğü günlerde yazdığı “Bu Nasıl İstanbul”, cezaevinde iken hayatını birleştirdiği Sıdıka Su için yazdığı “Mahsus Mahal” ve Adana Cezaevine nakli sırasında yazdığı “Hasan Dağı”, onun kişisel tarihindeki acıların ve ülkenin içinden geçtiği dönemlerin izlerini taşıyor.

“Dinleyin Arkadaşlar”, “Annem Beni Yetiştirdi”, “Ellerinde Pankartlar” ve “El Kapıları” yakın tarihi yaşayan ya da bilenlerin yabancısı olmadığı günlerin portrelerini çiziyor. Ruhi Su’nun şiirini yazdığı, Alaattin Us tarafından bestelenmiş “Baladız Ağıdı” ve Ruhi Su’nun, Nazım Hikmet’in “28 Kanunisani” adlı şiirinden yola çıkarak yazıp bestelediği “On Beşler’e Ağıt”, bu toplumun vicdanında derin izler bırakmış hikâyeleri anlatıyor. Anonim türküler “Drama Köprüsü” ve “Zeybek İle Yörük” de öyle.


Albümdeki her bir şarkı, türkü, şiir, Grup Yorum tarafından son derece usta işi bir biçimde işlenmiş, çalınmış ve söylenmiş. Ruhi Su tarafından kurulan ve bugün de varlığını devam ettiren Dostlar Korosu’nun, bir dönem Grup Yorum’da çalmış söylemiş Efkan Şeşen’in, Hilmi Yarayıcı’nın ve Tuğrul Karataş başta olmak üzere, Eylem Pelit, Ediz Hafızoğlu, Özer Arkun gibi ehil müzisyenlerin katkıları da cabası.


Hem müzikal anlamda çok nitelikli, hem de belgesel niteliğiyle arşiv değeri yüksek, önemli bir albüm bu. Bunlar bir yana, içinde yaşadığımız günlerin boğucu ve karanlık atmosferinden biraz olsun sıyrılıp umut yeşertmek için bile dinlenebilir. Nice hükümdarlara, hükümranlara, padişahlara, zorbalara karşın fikrin, düşüncenin ve duygunun ve bunları şiirle, müzikle, sanatla ifade edebilme gücünün nasıl eninde sonunda galip geldiğini hatırlamak için. Albüm kitapçığında Ruhi Su’dan alıntılanan cümleler tam da bunu anlatıyor zaten: “Bir düzen, türkülerinden korkamaya başladı mı, artık o düzeni kimse ayakta tutamaz. Nesimi’nin derisi yüzülmüş, Pir Sultan Abdal asılmış; fakat bütün bu asmalara kesmelere rağmen ne o düzen kalmış, ne de o debdebeli sultanlardan kimse kalmış.”

AĞUSTOS 2015 
0
Share
SESSİZ VE DİNGİN, AKUSTİK VE SADE


(10 Ağustos 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

Türkiye’de müziğe sayısız isim kazandırmış Adana’dan bir yeni müzisyen daha çıktı geldi bu yıl. 17 Yaşından bu yana gitar çalıp beste yapan Ozan Ekici, Adana ve İstanbul’da barlarda sahneye çıkarak sahne tecrübesi kazanmış. İlk albümünün kayıtlarına ise Eylül 2014’te başlamış. Ekici’nin “Rüzgârın Rengi Var” adını taşıyan albümü, 2015 Mayıs ayında Benart Production etiketiyle yayımlandı.


Albümde söz ve müziği Ozan Ekici’ye ait 10 şarkı var. Üç şarkının prodüktörlüğünü Demir Demirkan yapmış; diğer yedi şarkının prodüktörü ise Volkan Başaran. Yani ilk adımını sağlam atmış Ozan Ekici. Bu iki deneyimli müzisyen, genç bir ismin el değmemiş şarkılarını işlerken ustalıklarını konuşturmuş ve Ozan Ekici’nin kendine has dünyasını dinleyiciye olduğu gibi (yersiz yere cilalamadan) yansıtmayı başarmışlar.


Nasıl tanımlanır Ozan Ekici’nin müziği? Kendisi “soft rock” ya da “akustik rock” tabirlerini kullanıyor. Biraz Ortaçgil, biraz Feridun Düzağaç’ın ilk dönemleri, Fikret Kızılok, belki bir parça da Pinhâni. Eğer bir kulvara sokmak gerekiyorsa, bu isimlerin/grupların yanında yer alabilir. Ancak onu hepsinden ayıran bir şey varsa o da şarkı sözleri.


Henüz 30’lu yaşların başında olmasına rağmen, hayatla hesaplaşmasını bitirmiş, iç huzurunu ve sükûneti bulmuş bir adamın kaleminden çıkmış şarkı sözleri var bu albümde. Çok az şarkıda hüzün ve aşk acısı var ama onlar bile karamsar değil. Zaten bu durumu “İyimser” adı verilmiş şarkı tek başına özetliyor. “Hayat her gün yeniden başlar” diyor Ozan Ekici o şarkıda. “Epey düşüp kalktım, artık adım iyimser,” diyor sonra da.


Başından sonuna dek akustik, sade, duru, temiz bir “sound” ve ince müzikal tatlar barındıran bir albüm bu. Hayatın telaşından el çektiğiniz bir gün, bir an, belki bir tatil yolculuğunda, belki yorgun bir iş gününün akşamında, vakit gece yarısını geçmişken bir gece ya da bir sabah erken uyandığınızda… Dinledikçe kendinizi iyi hissettirecek, kulağınızın pasını silecek 10 şarkı…

Benim önceliklerim tam da bu sebeple “Sessiz ve Dingin”, “İyimser” ve “Yolculuğa Çıkarken” oldu albümde. “Gayri İhtiyari”nin umutsuz ama umutlu aşk hikâyesine, “Masal”ın Ortaçgil’in ilk albümünden çıkıp gelmiş gibi duran naif duygusuna, ona keza “Düş”teki Fikret Kızılok iklimine, “Neredeyim Ben?”in melodikliğine bayıldım. Albüm boyunca yer yer duyduğum retro gitar tonlarına, Hammond org sesine de öyle…


Ancak bu albümü şarkılara ayırmak pek zor. Zaten giderek azalmakta olan 10 şarkılık albüm mantığı tam da bu yüzden kıymetli kalacak hep. Bazı albümler başından sonuna bir bütündür ve bir tek şarkısıyla o müzisyenin hikâyesine vâkıf olamaz, müziğinin sırrını çözemezsiniz. Bu nedenle haksızlık ettiğimiz ne çok müzisyen vardır kim bilir. Yeni bir isim için bugünün müzik piyasası şartlarında çok zor olanı tercih etmiş olsa da, iyi ki Ozan Ekici, şarkılarını bir albüm halinde sunmuş dinleyiciye. Bu albüm başından sonuna dinlenilmeyi hak ediyor zira.

Albümün kartonet ve kapak fotoğrafları Taner Çalışaner tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Benart Porduction imzası taşıyor.

“Rüzgârın Rengi Var”, Ozan Ekici’nin uzun vadede kalıcı olacak ve önümüzdeki yıllarda adından çok söz ettirecek bir müzisyen olduğunun habercisi gibi.

AĞUSTOS 2015 
0
Share
BİR YORUMCULUK DERSİ


(5 Ağustos 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)

İyi kötü bir müzik kulağı ve ritim duygusu olan herkes, sesi yeterli olsun veya olmasın, şarkı söyleyebilir. Söylüyor da zaten, görüyoruz. Hatta günümüzün teknolojik imkânları sayesinde şarkıcı bile olabilir, bu işi meslek edinip para kazanabilir. Oluyorlar da zaten, görüyoruz. Ama “yorumcu” olmak başka bir şey... O öyle herkese nasip olmuyor. Nükhet Duru daha acemilik günlerinden başlayarak bu payeyi hak edebilmiş ender isimlerden biri. Bence bu ülkede şarkı söyleyen herkesin ondan öğreneceği çok şey var. Şarkı nasıl söylenir değil sadece, şarkı nasıl anlatılır, hatta şarkı nasıl yaşanır…


Yıllardır albümlerinde istikrarlı bir çizgi tutturamamış, öyle 7’den 70’e herkesin diline düşecek “hit” şarkılar söylememiş olsa da ayrıdır onun yeri. Zaten albümlerini dinleyerek ancak yarı yarıya bir fikir edinebilirsiniz onun hakkında; mutlaka sahnede izlenmesi gerekenlerdendir. Çünkü enerjisini ona bakan gözlerden, onu alkışlayan ellerden alır, stüdyoların elektronik ve mekanik ortamlarında, yalıtılmış odalarında duygusundan çok şey kaybeder.

İşte nihayet, uzun yıllar sonra sahnedeki “yorumcu” Nükhet Duru’yu albüme taşıyan bir projeyle çıktı karşımıza. Nükhet Duru’nun “Aşkın N Hali” verilmiş yeni albümü, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.


Albümde 11 şarkı var. Tamamı “cover” bu şarkıların 10’u daha önce başka şarkıcılar tarafından seslendirilmiş, biri ise eski bir Nükhet Duru şarkısı.

Aslında şarkıları kronolojik sıraya dizdiğimizde, albümü 1990 öncesi ve 2000 sonrası şarkılar diye iki kısma ayırmak mümkün.  “Sessiz Gemi”, “Sarhoşum Ben”, “Söyleyemedim”, “O Günler”, “Hayat Umutla Başlar” ve “Yalnızlığım” ilk kısma ait şarkılar. “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”, “Sonbahar”, “Beni Seni Çok Sevdim”, “Döneceksin Diye Söz Ver”, “Beni Sevdi Benden Çok” ise ikinci kısmı oluşturuyor. Ama elbette albüm sıralamasında böyle bir ayrım söz konusu değil.


Albümün şarkı seçimi esnasında bana da danışıldığı vakit (kartonette “motivasyon” diye tabir edilen durum), ben birinci kısım şarkıları pek de benimsememiş, önermemiştim. Yıllarca o şarkıları yeterince dinlemişliğimden ve radyolarda, mekânlarda çalmışlığımdan olsa gerek pek heyecan verici bulmamıştım bir kere daha seslendirilmelerini. Hele ki söyleyen şarkıcıların imza şarkıları olmuş, “Yalnızlığım”, “Sessiz Gemi” gibi şarkıları… Ama benim bile unuttuğum bir gerçek vardı: Onları bu kez söylediği her şarkıyı kendine ait kılabilen Nükhet Duru söyleyecekti.


Sözün özü, bunca yıllık kadim hayranlığıma, Nükhet Duru sevdama rağmen, beni bile şaşırtan bir albüm bu. Bir “yorumcu”nun daha önce söylenmiş bir şarkıyı alıp ona nasıl bambaşka bir anlam yükleyebileceğinin, ondan nasıl yeni bir şarkı yaratabileceğinin ders kitabı. Bilmeyen birisi “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”in aslında bir Şebnem Ferah şarkısı olduğunu, “Ben Seni Çok Sevdim”in aslında bir Cem Adrian şarkısı olduğunu anlayabilir mi? Asla anlayamaz. Çünkü sadece bunların değil, albümdeki tüm şarkıların adeta genetik kodlarını değiştirmiş Nükhet Duru. “Yalnızlığım” çok söylendi mesela ama asla böyle söylenmedi. Nasıl mı? Şarkının ismi de olan kilit kelimesindeki prozodi hatası düzeltilerek… Ya da “Beni Sevdi Benden Çok”u bir Redd’den dinleyin, bir de Nükhet Duru’dan. Biri iyi öteki kötü anlamında değil bu kıyas; şarkıdan şarkı doğurma anlamında. “Doğurma” çok doğru bir tabir oldu galiba zira albümdeki her bir şarkıda, “Sonbahar” gibi en maskuleninde bile Duru’nun dişil enerjisi ele geçiriyor kelimeleri. “Aşkın N Hali” denilen tam da bu olsa gerek.


Albümü müzikal açıdan çok kıymetli kılan şeylerden biri de canlı çalınıp kaydedilmiş olması. Ne kes yapıştır var, ne üst üste kayıt, montaj. Hâl böyle olunca Osman İşmen’in nefis düzenlemeleri de, Nükhet Duru’nun birinci sınıf yorumu da ayan beyan ortaya çıkıyor, gürültüye gitmiyor.

Belki bu yaz zamanı bunca yeni şarkı/albüm çıkmışken kıdemli bir yorumcunun bu “olgun” albümü görüş mesafesinin dışında kalacaktır hem medya, hem de ortalama dinleyici nezdinde. Ama siz siz olun, alın, dinleyin, saklayın bu albümü. Pişman olmazsınız.

AĞUSTOS 2015
0
Share
“ATAR”, “GİDER” VE DAHA FAZLASI…


Demet Akalın’ın en büyük avantajı, albüm yaparken bir formül aramak zorunda olmaması. Zaman içerisinde yarattığı, kendinden patentli bir formülü var çünkü. Onu dinleyenler ne beklediğini biliyor, ona şarkı yazanlar da ne yazması gerektiğini… Hâl böyle olunca, ona düşen her defasında aynı formülü başka başka kostümlerle vitrine çıkarmak oluyor. Bir müzikal kaygısı yok, çünkü eğlence müziği yapıyor ve bunun bilincinde. İddiasını da o noktada ortaya koyuyor zaten.




0
Share
BİR UYUMSUZUN HİKÂYESİ


(Milliyet Sanat dergisi Ağustos 2015 sayısında yayımlanmıştır.)

Uzun yıllar sonra bir gün birisi onun hayatını anlatmaya koyulduğunda, sadece bir şarkıcının, bir şarkı yazarının hikâyesi olmayacak anlatılan. Tek başına bir kadının ayakta kalış, direniş, karşı duruş hikâyesi okunacak satır aralarından. Bu yazı bunun kısacık bir özetidir.  Bu, bir uyumsuzun hikâyesidir.



1
Share
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Hakkımda


Photo Profile

Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci

2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.

Daha Fazla



Takip Et

  • Instagram
  • YouTube
  • Twitter
  • Facebook

Bu Hafta Çok Okunanlar

  • Tarkan Kurtlar Sofrasında
     TARKAN - "KUANTUM 51" Tarkan'ı öncelikle günün avam tarz ve türlerinden uzak durduğu, "rap"çilerle filan iş birliği...
  • Hande Yener - "Afrodizyak"
    "BAZEN SIĞ, BAZEN DİBİ YOK" Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum, o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. ...
  • Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?
    MABEL MATİZ - "FATİH"  “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
  • Issız Adam'sız Bir Nil Burak Hikayesi
    Bir sayım günüydü. Eve hapis olmuştuk. Sayım memuru ha geldi ha gelecekti. Anneannem, içi saman dolu boz ala boz renkli misafir odası ko...
  • Kim, Ne Demiş?
    ZEYNEP BASTIK NE DEMİŞ?   Zeynep Bastık Sober dergisine verdiği röportajda şöyle demiş: “’Cover’ şarkılar söylemem ve kendi şarkılarım yok...

Arşivden

  • Suna Yıldızoğlu Röportajı
    Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
  • Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?
    MABEL MATİZ - "FATİH"  “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
  • Prestij Müzik'in Film Gibi Hikâyesi
    (Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.)    1997 yılında bir vesileyle Pre...
  • İzlediklerim Ocak 2012
    ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
  • Oya Bora Röportajı
    "Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
Copyright © 2019 Yeter ki Müzik Olsun

Created with by Beauty Templates | Distributed by Gooyaabi Templates