Umut Kaan Çakır 1999, Soner Han ise 2000 doğumlu. İkisi de
Trabzon’da doğmuş, ikisi de bir dönem dans eğitimi almış ve Güzel Sanatlar
Lisesinde okurken birlikte bir grup kurmaya karar vermişler.
3 yıl kadar önce YouTube’a
yüklemeye başladıkları “cover” videolarıyla kendi kitlelerini edinen Umut ve
Soner, şarkılarını seslendirdikleri isimlerden biri olan Halil Sezai’nin dikkatini
çekmişler ve profesyonelliğe ilk adımı da böylece atmışlar.
Umut & Soner’in ilk teklisi “Boş Ver”, Halil Sezai’nin
bir müzik üretim merkezi olması maksadıyla kurduğu Kayıp Müzik’in ilk
prodüksiyonu. (Bu arada aslında “Boş Ver”dir doğru yazılışı ama yaygın bir hatanın
uzantısı olarak burada da birleşik yazılmış.) Şarkının sözleri Ümit Yaşar
Oğuzcan, Özdemir Asaf ve Emre Gökçe’den alıntılarla Umut & Soner tarafından
yazılmış, bestesi de ikiliye ait. Düzenleme ise Halil Sezai imzası taşıyor.
Halil Sezai ayrıca şarkıda geri vokal yapmış, klibin yönetmenliğini üstlenmiş
ve dahası klipte rol de almış.
Bu kadar genç yaşta çocuklara hep eğlenceli ama içi boş “teenage”
müziği yaptırma hevesi var ya yapımcıların ya da menajerlerin, açıkça söylemek
gerekirse şarkıyı dinlemeden önce yine öyle bir şeyle karşılaşacağımı
düşünmüştüm. Ve fakat çok şaşırarak dinledim. Gayet olgun ve profesyonel bir
iş. Çocuklar gayet düzgün şarkı söylüyor, şarkı gayet güzel, düzenleme ona
keza. Ayakları yere sağlam basan bir iş, sıkı bir profesyonel başlangıç olmuş.
Umarım böyle devam ederler.
Aydilge'nin son albümü geçtiğimiz sene piyasaya çıkmıştı. Halil Sezai ise konuk olduğu ve katıldığı proje albümleri saymazsak 2015 yılından beri yeni albüm yapmıyor. İkisi de müzikte kendi kitlelerini yaratmış, kendine has kimlikleri olan isimler. Geçtiğimiz günlerde Aydilge ve Halil Sezai birlikte bir şarkı seslendirdiler. "Aşk Yüzünden" adını taşıyan tekli, Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
Şarkının sözleri Aydilge'ye, beste ve düzenlemesi ise Samuray Gökçe'ye ait.
Hüzünlü, romantik bir aşk şarkısı "Aşk Yüzünden". Tam bir kış şarkısı aslına bakarsanız. Güzel bir melodisi, naif sözleri var. Aydilge ve Halil Sezai'nin sesleri de birbirini doğru tamamlıyor. Her ikisini de seviyorsanız bu şarkıyı sevmemek için bir sebep yok.
(13 Ocak 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ahmet Selçuk İlkan imzalı şarkı sözleri en çok ‘80’ler demek. ‘80’lerin arabesk, taverna şarkıları ve şarkıcıları… O zamanlar bir kesim tarafından hafife alınan, küçük görülen, değer verilmeyen, radyo ve televizyonda yayınlanmayan ama halkın her şeye rağmen çok sevdiği, diline marş ettiği, dinlemekten vazgeçmediği şarkılar… Peynir ekmek gibi satan plaklar, köşe başındaki plak ve kaset stüdyosunda liste verilerek doldurtulmuş karışık kasetler, video kasetlerden izlenen şarkılı türkülü Yeşilçam filmleri…
(10 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Düetlerin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok fazla yaygınlaşması boşuna değil. Bir taşla iki kuş vuruluyor, çifte “PR” yapılıyor çünkü. Yapan, sunan memnun, alan, dinleyen memnun sonuç itibariyle. Tabii kazın ayağı her zaman öyle olmuyor ve bazen düet bir şarkı bir tarafın lehine, diğer tarafın aleyhine bir sonuç da verebiliyor. Hem müzikal, hem görsel, hem ticari hem de stratejik dengeler söz konusu çünkü.
Geçtiğimiz günlerde tekli formatında DMC etiketiyle yayımlanan Melis Kar ve Halil Sezai düeti belli ki aslında Melis Kar “PR”ı için yapılmış bir iş. İlk albümüyle sesinin rüştünü ispat etse de yeterince güçlü bir çıkış yapamamıştı Melis Kar. Önce ENBE albümünde, daha sonra tekli olarak yayımlanan “Yerin de Dolmuyor ki” ise onun daha fazla tanınmasında işe yarar bir etki gösterdi. Bu düet o etkiyi arttıracaktır şüphesiz çünkü Halil Sezai ismi çok ciddi bir reyting (tıklanma/indirilme/satış) garantisi demek.
Kaldı ki şarkı da hiç fena değil. Söz ve müziği Timur Arat imzası taşıayn “Yalnız Masal”ın düzenlemesini Ekin Eti yapmış. Şarkının hem çok dokunaklı, hem akılda kalıcı, nefis bir melodik yapısı var, düzenleme ise hiç arabeskleşmeden, duygu sömürmeden, kulakta müzikal tatlar da bırakarak akıp gidiyor. Bir taraftan zor da bir şarkı zira şarkının A kısmı epeyce pes tonlarda geziyor, köprü kısmı ise emprovize havasında. Buna karşın Melis Kar özellikle pes tonlara hakimiyeti ve doğru vurgular kullanarak yarattığı duygusu ile son derece başarılı. Halil Sezai ise ne bir eksik, ne bir fazla tıpkı kendi şarkılarındaki gibi. Hatta şarkı mı Halil Sezai şarkıları havasında yoksa Halil Sezai mi öyle zannettiriyor, anlamak zor.
Bu arada daha önce Emir Ersoy’un ilk albümünde ve Emel Yalçın’ın “Beni Sevdiler Sandım” adlı teklisinde besteci olarak gördüğümüz Timur Arat’ın ve bir enstrümanist olmasının yanı sıra film ve tiyatro müzikleri de yapan aranjör Ekin Eti’nin isimlerini kayda almak için bu şarkı iyi bir vesile olabilir.
Doğru şarkı ve doğru isimlerle gerçekleştirilmiş bu düet, son albümünün üzerinden bir buçuk yıl zaman geçen Halil Sezai için de, adını giderek daha fazla duyurmakta olan Melis Kar için de faydalı olacak gibi ama galiba en çok Melis Kar kârlı çıkacak bu işten.
(12 Mayıs 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Gazeteci Elif Key, albüm kartoneti için kaleme aldığı yazıyı şu cümleyle bitirmiş: “Çiğdem Erken dinlendiği gün üzülmez kimse!” Çiğdem Erken dinlemeye başladığımdan bu yana içimden geçirip de kurmayı akıl edemediğim bir cümleyi kurmuş Key, kıskanmadım dersem yalan olur. Bilenler bilir, PEK öyle neşeli, eğlenceli şarkılar yazmaz Çiğdem Erken; çok ender yazar ya da. Ama şarkılarından geçen bütün o hüznün, melankolinin, her nasılsa insanı kahretmeyen, asap bozmayan bir tarafı vardır. Üzmeyen hüzün olur mu? Oluyor işte!
Çiğdem Erken’in üçüncü albümü “Manita”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle raflarda yerini aldı. Müzik kariyeri çok daha eskiye dayanan Erken’in 2011 yılından bu yana süregelen albüm macerasında çıktığı bu üçüncü basamak henüz ama aynı zamanda ciddi bir dönemeç aslında. Zira ilk iki albümü yayımlayan Ada Müzik’ten ayrılıp Sony Müzik’e transfer olan Çiğdem Erken, albümün müzikal altyapısını da İskender Paydaş’a emanet etmiş bu defa.
Müziği akademik düzeyde biliyor olmanın, uzun yıllardır şarkı yazıyor olmanın, tiyatro oyunlarına yazdığı şarkılar, yaptığı müziklerle ciddi bir dramatik kurgu tecrübesi edinmiş olmanın avantajlarıyla donanmış bir müzisyen olarak Çiğdem Erken, başından beri avantajlıydı belki ama aslında tüm bunlar bir avantaj olduğu kadar dezavantaj da olabilirdi. Çünkü işin formülasyonuna bu kadar hâkimken, doğal, naif, içten olmak ve bunu dinleyene hissettirmek hiç kolay değildir. Oysa Çiğdem Erken şarkılarını en çok bunun için sevdik biz; doğal, naif, içten ve de iddiasız oldukları için…
Nitekim bu albüm de böylesi şarkılarla dolu. 10 şarkı var “Manita”da (yeri gelmişken, Erken şarkılarındaki hafif çapkın, çok dişi, güldürme kaygısı taşımadan esprili olabilen o tavra ancak bu kadar uygun bir isim bulunabilirdi, onu da söyleyeyim.) Şarkılardan biri tanıdık. Daha önce Zuhal Olcay’ın da seslendirdiği Vedat Sakman şarkısı “Yani Yani”. Bu bir sürpriz çünkü Çiğdem Erken albümlerinden “cover” çok sık gördüğümüz bir şey değil. Albümde bir de tiyatro oyunu şarkısı var: Çiğdem Erken’inZengin Mutfağı adlı oyun için bestelediği, sözlerini ise oyunun yazarı Vasıf Öngören’in kızı Aslı Öngören’in yazdığı “Dünyayı Durduran Şarkı”. Bu şarkıda Çiğdem Erken’e Halil Sezai eşlik ediyor. Bu da bir başka sürpriz ki bence albümün en dikkat çekici, etkili şarkılarından biri aynı zamanda… Çiğdem Erken ve Halil Sezai’nin birbirinden dağlar kadar farklı şarkı söyleme biçimlerinin yarattığı tezat, bu umut dolu, sloganı güçlü şarkıya müthiş bir albeni kazandırmış.
“Bugün doğdun, ismin Ozan” diye başlayan “Cesaretinden Bir Can Kazan”, Çiğdem Erken’in yeğeni Ozan için yazdığı bir şarkı. Çiğdem’in ablası Sedef Erken’in, oğlu Ozan’ın nezdinde ülkedeki tüm down sendromlu çocuklar için yıllardır verdiği mücadeleyi bilmeyenler mutlaka araştırıp okumalı. Çünkü bu şarkının anlam ve değeri o vakit çok daha iyi anlaşılacak, yerini bulacaktır.
“Saçlarımı Yaptırdım” ve “Gümüşlük’te” (ekini ayırarak yazıyoruz evet; kartonetteki gibi değil), Erken’in kendi hayatından anları, yaşanmışlıkları şarkı formuna döküyor. Eminim ki Bodrum’a gitmezden önce bir gün saçlarını yaptırmışlığı vardır hakikaten Çiğdem’in. Ya da Gümüşlük’te bir gece sedirde uyuyakalmışlığı. Şarkılarındaki bu detayları seviyorum ben; samimiyetini en çok buralarda buluyorum. Albümdeki diğer şarkılarda ise daha genel geçer ifadelerle anlatılmış yaşanmışlıklar var. Bu defa çoğunlukla öyle... Bu öyle mi denk geldi, yoksa şarkılar seçilirken buna özellikle dikkat mi edildi, bilmiyorum. Ancak önceki albümlerinde Çiğdem’in daha fazla detay verdiği bir gerçekti.
“Öyledir Geçer Zaman” ve “Bir Kadeh Akşam Rakısı” albümün açılışını yapan iki güçlü şarkı. “Düşkünüm”, “Hangi” ve “Kelebek” ise albümün “üzmeden hüzünlendiren” diğer şarkıları.
Bu albümü temelden farklı kılan en önemli unsur, İskender Paydaş düzenlemeleri hiç kuşkusuz… Paydaş gibi neredeyse tamamen ana akıma yönelik işler yapan bir müzisyenin, işin ticari matematiğini bir kenara koyarak, sadece müzisyen ruhu ile kolları sıvaması kolay değil. Sık rastladığımız bir şey de değil. Açıkçası ben, haberi ilk duyduğumda ortaya çıkacak sonuç ile ilgili şüpheler taşıyordum ama neyse ki Paydaş’ın Çiğdem Erken müziğine ziyadesiyle katkısı olmuş; zararı değil. Armonizasyonu daha iyi, kulağı daha fazla dolduran düzenlemeler, kayıt kalitesi ve miksaj bakımından da, tatmin edici seviyenin üzerinde kayıtlarla albüm, önceki Çiğdem Erken albümlerine kıyasla çok daha profesyonel tınlıyor. Buna Erken’in şarkıcılık performansı da dâhil.
Dilan Bozyel’in fotoğrafları ve Melek Boçoğlu’nun grafik tasarımıyla ete kemiğe bürünen “Manita”, mutlaka dinlenilmesi, es geçilmemesi gerekenler arasında. “İyi müzik” burada çünkü.
(9 Mart 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2013 yılında “Ey Aşk” adlı ikinci albümüyle dinleyici karşısına çıktı Halil Sezai. 2014 yılında ise başrolünde oynadığı İncir Reçeli 2 filminin “soundtrack”inde üç şarkı seslendirdi. Bunlardan biri daha önce Sibel Can’ın albümünde yer alan ve onunla düet yaptığı “Galata”, bir diğeri yeni bir şarkı olan “Kafası Kendinden Bile Güzel”di. Üçüncü şarkı ise bildik “Beyaz Giyme” türküsünün Halil Sezaice yorumu idi ve artık bu yorum mu ilham oldu bilinmez, Halil Sezai 2015’i tamamen daha önce başkaları tarafından seslendirilmiş şarkılardan oluşan bir albümle karşıladı. 11 tanıdık şarkının yine Halil Sezaice yorumlarından oluşan ve “Ervah-ı Ezel” adını taşıyan bu albüm, yılın ilk ayında Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
Müslüm Gürses’in ölümünden önce kaydettiği son albümüne de adını veren “Ervah-ı Ezelden”, sözleri Aşık Sümmani’ye, bestesi Yavuz Top’a ait türkü formunda bir beste. Sözleri Ergin Ergün Keleş, bestesi Onur Akın imzası taşıyan “Gaybana Geceler” de öyle. “İki Keklik” ve “Mamoş” ise anonim birer türkü. Albümün halk müziği kanadında bunlar var.
Söz ve müziği Sezgin Büyük’e ait olan ve Cengiz Kurtoğlu’nun sesinden taverna müziğinin klasiklerinden biri haline gelmiş “Duyanlara Duymayanlara” (ya da Kurtoğlu’nun seslendirdiği adıyla “Seviyorum”) ve bir Ferdi Tayfur klasiği “Prangalar” ise arabesk kontenjanından albüme giren şarkılar.
Anadolu pop denince ilk akla gelen isimler arasında yer alan Selda Bağcan ve 3 Hürel’den seçilen şarkılar ise ‘90’lı yıllardan, Anadolu değil ama pop tarafı ağır basan şarkılar: Selda Bağcan’ın Ümit Yaşar Oğuzcan şiirinden besteleyip 1992 yılında seslendirdiği “Beni Unutma” ve 3 Hürel’in uzun yıllar sonra yaptığı ilk albümden, 1996 çıkışlı “Efsane… Yeniden” albümünden söz ve müziği Feridun Hürel’e ait olan “Gece”.
Özgün müzikten haliyle bir Ahmet Kaya şarkısı “Arka Mahalle”, poptan ise Sezen Aksu – Onno Tunç imzalı “Git” ve nihayet alaturkadan ‘90’lı yılların hemen başında Muazzez Abacı’nın sesinden ortalığı kasıp kavurmuş, sözleri Cemal Safi, bestesi Selçuk Tekay imzası taşıyan“Vurgun”la repertuar tamamlanıyor.
Neresinden baksanız çok karışık bir kombinasyon gibi görünüyor. Ne ki daha albümü dinlemeden şarkı listesine bakmak bile umut verici ve heyecan/merak/şaşkınlık uyandırıcı detaylar sayesinde iştah kabartıyor. Mesela benim albümden ilk dinlediğim “Git” oldu çünkü bugüne dek yeniden seslendirilmemiş az sayıdaki Sezen Aksu “hit”inden biri olmasının yanı sıra, çok ama çok Sezen’e münhasır olması hasebiyle de başka bir seste (hele ki Sezai’nin sesinde) nasıl tınlayacağını en çok merak ettiğim şarkı idi. Ona keza “Vurgun” da ikinci sıradaydı. Söyleyeninin sesiyle çok örtüşmüş bir başka şarkı olan “Prangalar”dan nasıl bir Halil Sezai yorumu çıkmıştı acaba? Hadi bunlar çok göz önünde şarkılardı zaten ama ya “Gece” gibi az bilinen bir şarkı kimin aklına gelmişti?
Sözün özü albümü ben çok ters köşe buldum ve bu bile tek başına dikkat çekici kılıyordu bu işi. Ama dahası vardı ki onu da dinlemeye başlayınca gördüm. İlk söyleyenine mal olmuş şarkıların yeniden seslendirilmesini genellikle doğru bulmam. Bu düşüncemi haklı çıkaracak onlarca örnek sayabilirim. Ama bu albümde bunu hemen hiç dert etmedim zira Ekin Eti imzalı düzenlemeler şarkıları öyle bir biçimde Halil Sezai ortak paydasında buluşturmuş ki her biri bildik şarkıları dinlerken bile başından sonuna dek bir Halil Sezai albümü dinliyorsunuz. Bu bir...
İkincisi ve daha önemlisi ise ilk bakışta çok ticari görünebilecek şarkı listesinin içinden hiç de ticari olmayan, müzikal tadı yüksek, neredeyse bağımsız/alternatif bir iş çıkarılmış olması. Bir ters köşe de buradan geliyor zaten.
Albümde bir tek “Arka Mahalle”yi yeterince iyi bulmadım. Özellikle de Sezai’nin notaya sığmamasına rağmen “mahle” yerine “mahalle” demeye çabalamasını yersiz buldum. “İki Keklik” biraz fazla ağır seyrediyor ve alışageldiğimizin aksine türkünün coşkun melodisi yerine sözlerindeki hüzün vurgulanıyor. “Vurgun”un düzenlemesinde tamamen alaturka öğeler kullanılmış ve haliyle şarkı bu anlamda yenilenmemiş ama galiba böylesi daha iyi olmuş. Fakat gelgelelim mesela “Git”den ancak bu kadar iyi bir “cover” çıkarılabilirdi. “Duyanlara Duymayanlara” ve “Prangalar”dan da öyle.
İlk bakışta bir ara albüm, bir proje albümü gibi görünse de, çok daha fazlasını söyleyen, gösteren, sunan bir albüm bu. Mehmet Turgut tarafından çekilmiş fotoğraflarla süslü Berkcan Okar imzalı kartonet tasarımı da dahil olmak üzere, özenli, tertemiz bir iş.
Halil Sezai’nin ilk albümünü hiç sevmediğim bir sır değil. Albümün kıyametler kopardığı günlerde bunu yazmıştım zaten. Ne ki ben gibilerin sayıca az kaldığı, Halil Sezai şarkılarının aylar boyunca dillerde dolaştığı ve albümün iyi satış yaptığı da inkâr edilemez bir gerçek. Çünkü Halil Sezai, tabiri cazise “damardan” yakalamıştı Türkçe müzik sevenleri. Hesaplı ya da hesapsız (artık orası bilinmez); memlekette popüler müzik popüler müzik oldu olalı başımızı alamadığımız arabesk duyarlılıkların, depresif ruh halinin, ezikliğin, mazlumluğun kitabını yeniden yazmış, “jazzy” düzenlemelerle soslanmış şarkıları, en arabesk sevmediğini iddia edene bile utanmadan dinleyebileceği, 2011 model bir alternatif sunmuştu.
Bu çıkarımlardan Fazıl Say misali bir arabesk karşıtlığı tezine doğru yol aldığım yanılgısını yaratmak istemem. O da olsundu, neden olmasındı?.. Kaldı ki popa ya da “rock”a arabesk tozları serpmeyen kaç kişi kalmıştı ki?.. Benim derdim sadece özünde yeni bir şey sunmayan bu önerinin ve neresinden baksanız kötü şarkı söyleyen bir tiyatro oyuncusu şarkıcının etrafında koparılan onca gürültüyle ilgili idi aslına bakarsanız. Siz de bilirsiniz ki genellikle çok sevilen, çok popüler olan işlerde bir bit yeniği aramak eleştirmenliğin şanındandır. Gelin görün ki boşa değildir bu çaba; o bit yeniği her nasılsa, hep vardır.
2012 yılı Mayıs ayında Serhat Karayiğit’le düet yaptığı “Her Neyse” isimli şarkı, Eylül ayında ise Seni Beklemek” adlı şarkısı dijital tekli olarak yayımlanan Halil Sezai’nin yeni albümü “Ey Aşk”, 2013 yılı Ocak ayında Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
Şayet sadece ilk klip şarkısı olarak seçilen “Yangın Var”ı dinlediyseniz, Halil Sezai cephesinde değişen bir şey olmadığını düşünebilirsiniz rahatlıkla. Bir önceki albümün en çok ses getiren “hit”i “İsyan”ın çok yakınlarından geçen “Yangın Var”, tamamen yukarıda bahsi geçen formüllere yaslanarak dinleyenlere yine “damardan” depresyon enjekte ediyor çünkü. Haliyle de şu ana dek yakalanmış olan dinleyici kitlesinin beklentisini karşılamak adına, bu çıkış doğru görünüyor. Ve fakat uyarmalıyım ki, bu niyetle gidip albümü satın alanların bir parça hayal kırıklığına da hazırlıklı olmaları gerekiyor. Albümü dinlemeye başladığınızda daha ilk şarkıdan itibaren fark ediyorsunuz ki müziğinin çıtasını birkaç ölçü yukarı çıkarmaya gayret etmiş bir Halil Sezai var bu kez karşımıza. Türkiye’de popüler müziğin yolunun pek de geçmediği “blues” ve cazın arka sokaklarında gezinen “Ey Aşk” albüme tam da bu vurguyla, etkileyici bir açılış yapıyor. Hemen ardından gelen Engin Bayrak bestesi “Günaydın” ve sondan bir önce dinlediğimiz “Yağmur” da ise inceden bir Ortaçgil tadı alabilir ve şaşırabilirsiniz. “Garip”, caz yürüyüşüyle müzikal tadı yüksek bir şarkı. “Seni Beklerken” (ki bir önceki albüme adını verdiği halde albümde yer almıyordu), nakarat kısmında halk müziğine uzaktan göz kırpıyor. Tasavvuf müziğinin izini süren “Hayalimin Ortasında” ise nakarat kısmında fevkalade meyhane dostu alaturka bir şarkıya dönüşüyor ki ilk albüme ayılıp bayılanların bu şarkıyı da çabucak bağırlarına basmaları çok muhtemel.
Daha önce dijital tekli olarak yayımlanan “Seni Beklemek”de kendi iç sesiyle düet yapan Halil Sezai, depresyonun da ötesine geçip, doğrudan doğruya şizofreniye yelken açıyor. Albümün sonunda yer alan “Yok” ise nefis melodisiyle enstrümantal olarak albüme girseymiş şahane olurmuş ama üzerine yazılan sözler ve hele hele girişindeki şiirde önümüze itelenen terk edilmişlik dramı, şarkıyı salya sümük bir İbrahim Sadri romantizminin içine çekiyor ve Halil Sezai, on dördüncü ve son şarkıda dinleyeni yok yere bıçaklayıp öldürüyor. Halil Sezai’nin daha albüm yapmamışken internet üzerinden bir dinleyici kitlesi edinmesini sağlayan şarkılardan biri olan “Sen Ve Ben” ve nispeten pop tınlayan bir depresyon şarkısı olarak “Dön”, orta karar şarkılar. Fuzuli’nin dizelerinden bestelenmiş “Aşk Yakar” bir önceki albümden kaçıp gelmiş gibi duran, tipik bir Halil Sezai şarkısı. “Üşüyorsam” için de aynı şey söylenebilir. Halil Sezai’nin Tuğçe Soysop’la düet yaptığı “Dolunay”ı şarkıya adını veren kelimenin söylenişindeki prozodi hatası nedeniyle “Dolu Nâya” (ilk “â” uzun okunacak) olarak da dinleyebilirsiniz. Yok, ben buna takılmam derseniz, hiç de fena bir şarkı değil. İlk albümü bir türlü sevmemiş, sevememiş biri olarak “Ey Aşk”ı çok daha dinlenilebilir bulduğumu söyleyebilirim özetle. Halil Sezai şarkı söylerken yine sıklıkla abartıyor (ki en çok buna müptela olanlar var, biliyorum); hatta stüdyoya kör kütük, zil zurna girdiğine emin olacak hale geliyorsunuz yer yer (öylesi bir lafı sözü toparlayamama, dili dolanma hali.) Bunu artık onun karakteristiği kabul edip, fazla da üstüne gitmemeli miyiz bilemedim. Üzülüyor da insan bir yandan şarkılardaki adama, teselli edesi, “takma kafana abi, bulunur bir çaresi” diyesi geliyor.
Şaka bir yana, gündeme geldiğinden bu yana şarkılarında anlattığı adamın ötesinde, aslında pek de komik ve kendiyle dalga geçen biri olduğunu görmek ve öğrenmek şahsen benim önyargılarımda kırılma yaratmış olabilir. Ürettiğini kimliğine dönüştürüp, oynadığı role, söylediği şarkının, yazdığı kitabın kahramanına bürünen, öyle yaşayan, öyle dolanan o kadar çok insan var ki etrafta, Halil Sezai’nin memlekette depresyon batağına (?) düşmüşlerin kanaat önderliğine soyunması şaşırtıcı olmazdı. Neyse ki öyle olmadı. Buradan hareketle bir parça daha az iç karartıcı, bir parça daha fazla sevinçli, hatta belki esprili Halil Sezai şarkıları da dinleyebilmeliyiz bundan sonraki albümde. Bu dozun ayarını bulduğunda, hem çizgi dışına çıkmaya çalışan müzikal tavrının, hem de dinleyiciyi kolay yakalayan şarkı yazarlığının rengi daha çok ortaya çıkacak gibi görünüyor.
Şunu da eklemeden geçemeyeceğim ki bu albümün müzikal çizgisine şarkıların büyük çoğunluğuna imza atan aranjör Sadun Ersönmez’in katkısı gözle görülür derecede büyük. Ersönmez’in “Bir Başkadır Ayten Alpman” albümünde de belirgin şekilde hissedilen müzikal birikimi, pop ortalamasında değil belki ama böylesi başına buyruk işlerde kendini net bir biçimde belli ediyor.
Mehmet Turgut imzalı kapak fotoğrafları ve Berkcan Okar imzalı kartonet tasarımı, albümün baştan ayağa kahverengi hüznünün ilk bakışta habercisi gibi duruyor ki zaten bundan farklı bir şey beklemek de hata olurdu.
Kış aylarının ağır yağmurlarında, karlı, buzlu, çileli soğuğunda içinize kapana kapana bu albümün hakkını verdiniz verdiniz; veremezseniz yaz günlerinin uyku tutmayan terli gecelerini, açık pencere önlerini, balkonlarını mesken edebilirsiniz Halil Sezai şarkılarına. Ayrılık ve aşk acısı, hicran, gözyaşı ve keder (yazıda en fazla geçen kelime olan “depresyon”u bir kez daha yinelemiyorum artık) sadece bir albüm fiyatına. Derdiniz yoksa önermiyorum kesinlikle; durduk yere dert sahibi olmanın da bir anlamı yok. (Yazının başlığı mı?.. “Seni Beklemek”i dinleyin; başlık o şarkıda saklı.)
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.