Çanakkale’de doğan ve müzisyen bir aileden gelen Zeynep
Bastık, müziğe de hayatının büyük kısmını geçirdiği İzmir’de başlamış. Bir
dönem Anadolu Ateşi’nde dans etmiş, tiyatro oyunculuğu dersi alıp, oyunlarda
oynamış ve yakın zamanda dizilerde de rol almış.
Biz onu ilk kez Murat Dalkılıç’ın vokalisti olarak tanımış
ve onunla düet yaptığı “Lüzümsuz Savaş” adlı şarkıyla adını ezbere almıştık. İlk
teklisi “Fırça”yı yine Dalkılıç’ın desteğiyle 2014 yılında yayımlamış, 2015
yılında Emrah Karaduman’ın albümünde bir Fatih Erkoç şarkısı olan “Cefalar”ı
yeniden seslendirmişti. 2017 yılında ikinci teklisi “Şahaneyim”i piyasaya süren
Zeynep Bastık, YouTube'daki canlı performans kayıtları ile de ciddi bir kitle kazandı. Bastık üçüncü teklisini ise geçtiğimiz günlerde kendi hesabına
yayımladı.
“Her Yerde Sen” adlı şarkının söz, müzik ve düzenlemesi
Çağrı Telkıvıran’a ait. Eğlenceli, akılda kalıcı, ritmik, “funky” bir şarkı “Her
Yerde Sen”. Yeni nesil Türkçe pop müziğin bütün ipuçlarını taşıyan bu şarkıyı
zaten bu yolda ilerleyen Bastık’ın seslendirmesi isabet olmuş. Sanki bu şarkı onun enerjisini daha doğru yansıtmış gibi. Ayrıca önceki
teklilerine kıyasla bu şarkının kitlesini biraz daha genişletmek konusunda epeyce işe
yarayacağı da rahatlıkla söylenebilir. Zira klip de çok genç, çok “fresh” (asla
dans edemeyen esas oğlan dışında), çok neşeli ki ana akım bir YouTube kanalında
servis edilmemesine rağmen kısa sürede aldığı tık sayısı da hedefi bulduğunu
gösteriyor.
Bu arada yazmadan edemeyeceğim. Teklinin kapak görselini koskoca internette bulabildiğim tek yer korsan bir MP3 sitesi oldu (o da düşük kalitede.) Şarkının düzenlemesini kimin yaptığını ancak Zeynep Bastık'ın Instagram hesabındaki bir paylaşımdan öğrenebildim. En üstteki fotoğraf dizi setinde çekilmiş. Tekliye ait yukarıdaki tek fotoğrafı ise yine Instagram hesabında bulabildim. Bu konuda genellikle işime yarayan Facebook resmi sayfasında bile tekliye yer verilmemiş. Zaten Zeynep Bastık adına açılmış sayısız Facebook hesabı ve sayfası arasından resmi olanı bulmakta hiç kolay olmadı. Bu işler için Bastık'ın profesyonel bir yardım alması şart.
(2 Temmuz 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir gazete röportajında “Miş Miş”in getirdiği başarının, aldığı yüksek tıklanma sayısının baş dönmesiyle bir süreliğine de olsa daha çok tıklanma hırsına kapıldığını anlatmış Simge. Sonrasında aslolanın tıklanma olmadığının ayırdına varmış ve hırsını bir kenara koyup müziğine odaklanmış. Bunu da itiraf ediyor.
Simge’nin yeni albümü “Ben Bazen”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. 2011’de altı şarkılık bir mini albümle vokalistlik macerasını geride bırakıp solistliğe terfi etmişti Simge. 2014’den bu yana ise altı tekli yayımladı. Görünür bir biçimde tırnaklarıyla kazıyarak, çalışarak, emek vererek, her defasında üzerine bir şeyler koyarak geldi bu albüme kadar. Kabul etmeli ki bu bir başarı hikâyesidir.
Bu başarının en güçlü ayağı hiç kuşkusuz müzisyen Ozan Bayraşa idi Simge için. Pop müzikte bir ekip olmanın sayısız kere kanıtlanmış başarı garantisi Simge ve Ozan ikilisinde kendini gösterdi bu kez de. Şunu söylemeliyim ki Simge’nin kuşağında ve hatta ondan sonra bu işe başlamışlar arasında da ses rengi ve şarkıcılık tekniği ile Simge’den daha fazla ön plana çıkabilecekler yok değildi. Hâlâ da var. İşte o noktada her zaman söylediğim şey; doğru kariyer planlaması, zekâ, çalışkanlık gibi faktörler devreye giriyor.
“Ben Bazen” tam da bu bahsettiğim ekip çalışmasının bir ürünü. 12 şarkı ve 2 farklı versiyonun yer aldığı albümün belkemiğini Simge ve Ozan Bayraşa’nın yanı sıra Ersay Üner, Alper Narman ve Onurr oluşturuyor. Künyedeki hiç de yabana atılmayacak diğer isimler ise bu ekibin kurduğu müzikal dünyayı tamamlıyor.
Bu dünyanın tekdüze dönmediğini, farklı iklimler barındırdığını da söylemek lazım. Zira albümün ana matematiği bu mantık üzerine kurulmuş. Bugünün genç işi müziği, ritim ve armoni anlayışı ana eksen alınır ve yer yer Türkiye sınırları dışına da göz kırpılırken, melodik yapısı, sözleri ve düzenlemesiyle bize has popüler müziğin klişelerinden de vazgeçilmemiş şarkılar var albümde.
Bunun en belirgin örneklerinden biri albümün ikinci sırasında yer alan “Pes Etme” olabilir mesela. Şarkının sözlerini tek başına okuduğunuzda “cennetten dünyaya”, “aşk yolunda”, “iyi günde kötü günde” gibi beylik laflar doğrudan doğruya “Simge de mi düğün şarkısı yapmış yoksa?” sorusunu sorduruyor. Ne ki şarkıyı dinlediğinizde bambaşka bir şey duyuyorsunuz. Sözleri Alper Narman’a ait bu şarkının bestesi Ozan Bayraşa, Simge ve Ersay Üner ortaklığıyla yapılmış, düzenleme ise Ozan Bayraşa’nın elinden çıkmış.
Albümün açılışında yer alan ve hem isim hem de ilk klip şarkısı olarak seçilen “Ben Bazen”i çıkış için seçmek, doğrusu bu ya riskli bir karar olmuş. Zira bir “kaçış şarkısı” olarak adlandırılabilecek ve aslında zaman zaman hepimizin hissettiği duygulara tercüman olan bu Ersay Üner bestesinin içinde ne en ufak bir alaturka nağme var ne de sözlerinde iyi kötü bir aşk hikâyesi. Bu minvalde tutmuş şarkı pek azdır. Simge zoru deneyerek başlamak istemiş bu albüme ki bence mahsuru yok zira Ersay Üner’in besteci, Ozan Bayraşa’nın aranjör ve de Simge’nin solist olarak parıl parıl parladığı bu şarkı, belki ilk bakışta ticari değil ama albümün bence en iyi şarkılarından biri.
Söz ve müziği Mutitap’tan tanıdığımız Selim Siyami Sümer’e ait olan ve düzenlemesi yine Ozan Bayraşa tarafından yapılan “Ram Ta Tam”, albümün yukarıda bahsettiğim “Türkiye sınırları dışına göz kırpan” şarkılarından biri. Söz ve müziğin birbirini çok doğru tamamladığı bu şarkıda Simge diksiyonunu bozmadan da “genç işi” şarkı söylenebileceğini gösteriyor.
Sıradaki şarkı daha önce tekli olarak yayımlanan ve beklenmedik bir “hit”e dönüşen “Üzülmedin mi?” Ozan Bayraşa’nın düzenlemesiyle Ersay Üner’in bu bestesi ileride Türk popunun 2010’lu yıllarından hatırlanacak şarkılardan biri olacak; orası şimdiden garanti. Zira yayımlanmasının üzerinden aylar geçmiş, bu aylar süresince de her yerde karşımıza çıkmış olsa bile yine kendini dinletiyor. Ama işin daha güzel tarafı bu şarkının ilk kez bu albümde karşımıza çıkan akustik versiyonu. Albümün sondan bir önceki sırasına yerleştiren o versiyon şarkıyı bana bir kere daha sevdirdi desem abartmış olmam. “Mix”de yaylılar bir parça daha ön planda olsa, ‘80’li yıllardan birinde, bir Onno Tunç – Sezen Aksu şarkısı dinlediği hissine kapılmamak işten değilmiş (özellikle de ritim kompozisyonu nedeniyle.)
Albüm beşinci şarkıya geldiğinde dümeni bir parça ‘90’lara kırıyor. Sıradaki iki şarkı, melodi ve söz zenginliğinin önemli ve değerli olduğu o yıllardan çıkıp gelmiş gibi. Ve dahi Sezen Aksu prodüksiyonu albümlerden çıkıp gelmiş gibi.
Alper Narman ve Onurr ikilisinin elinden çıkmış “Hu”, Onurr’un 2017’de piyasaya çıkan ilk albümünde de yer alıyordu. Şarkının Ozan Bayraşa tarafından yapılmış bu düzenlemesi daha alaturka sularda seyrediyor. Kendi tarzı ve ekolü içinde uzun zamandır yapılmış en etkili şarkı denilebilir rahatlıkla. Onurr söylediğinde de böyleydi bu; Simge versiyonuyla da durum değişmemiş. Sadece söz ve melodi değil, enstrüman zenginliğiyle de göz kamaştırıcı.
Hemen ardından gelen “Ayrılık Yazması” da aşağı yukarı aynı tarzda bir başka şarkı. Gökhan tarafından yazılmış sözleri Simge bestelemiş, düzenleme bu defa Erdem Yörük’e emanet edilmiş.
Albümün bütünü içerisinde daha “orta yaşlı” duran bu iki şarkı, Simge’nin hedef kitlesini geniş tuttuğunun bir göstergesi gibi.
Nitekim bir sonraki şarkı “Aşkın Olayım” bu defa pop-“rock” bir çizgiden yürüyor. Bas yürüyüşü, “synth” solosu ve ritmiyle bu albüm için beklenmedik bir şarkı “Aşkın Olayım”. Söz ve müziği Onurr’a ait bu şarkının düzenlemesi yine Ozan Bayraşa tarafından yapılmış. Albümde şarkının bir başka versiyonu daha var. O versiyonun düzenlemesi ise bestecisi Onurr’un elinden çıkmış ve şarkı bu defa “deep house” bir çizgiye çekilmiş. Ne ki Onurr düzenlemeyi yaparken kendi albümünde bolca kullandığı muzipliklerden birini yapıp şarkının içinden bağlama da geçirmiş. Enteresan bir bileşim vesselam.
Albümün Alper Narman – Onurr ortaklığı ile yazılmış bir diğer şarkısı “İster İnan İster İnanma”, yine Ozan Bayraşa tarafından aranje edilmiş. Benim albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu bu. Parlak, aydınlık, ferah bir şarkı. Öte yandan zor da bir şarkı ve Simge’nin şarkıcı olarak kendini ziyadesiyle gösterdiği şarkılardan biri. Şarkının başında ve sonundaki sesler ve efektlerle bir konser atmosferine yerleştirilmesi ise eğlenceli olmuş.
“İster İnan İster İnanma” bence albümün “hit” potansiyeli yüksek şarkılarından biri. Hemen ardından gelen “Öpücem” ise tartışmasız bir “hit”. Zira Grek havalı ve oryantal ritimli, üstelik de slogan sözlü bir şarkının tutmama ihtimali yok denecek kadar azdır memlekette. Bestesi Sezen Aksu’ya ait bu şarkının sözlerini Sezen Aksu ve Sibel Algan birlikte yazmışlar. Doğrusu şarkıyı ilk duyduğumda orijinali bir Yunan şarkısıdır diye düşünmüştüm ama öz be öz “İyonyalı” Sezen mamulü imiş meğer.
Dolayısıyla albümde Sezen izleğini takip eden üçüncü şarkı da bu. Ben olsam sıralamada bu şarkıyı diğer ikisinin arkasına koyar, türler arasında daha yumuşak bir geçişi tercih ederdim. Ve fakat bir Grek esintisinin ardından bir Akdeniz esintisi getiren “Yalnız Başına”nın yeri çok doğru. Söz ve müziği Çağrı Telkıvıran’a ait “Yalnız Başına”yı Serkan Ölçer düzenlemiş.
Bu çok bildik İspanyol yürüyüşlü şarkının ardından tekrar modern elektronik “sound” a geri dönüyoruz ve kalabalık bir ekip tarafından yazılmış “Kalp Kırmak”ı dinliyoruz. Şarkının sözleri Simge, Yasemin Özler ve Alper Narman ortaklığıyla yazılmış, bestesi Simge, Yasemin Özler, Çağrı Telkıvıran ve Ozan Bayraşa işbirliği ile yapılmış. Düzenleme ise Övünç Bayraşa imzası taşıyor. Belki bir “hit” değil ama albümün en etkileyici ve iyi şarkılarından biri “Kalp Kırmak”. Özellikle “Yankı”yı sevenlerin bu şarkıyı da seveceklerini düşünüyorum.
Albümün on dördüncü şarkısı bir “bonus”. Bir tek gitarla kaydedilmiş “Gülümseyişinle Uyandım”, kısacık, şirin, bir parça reklam filmi müziklerini andıran bir şarkı. Bir tane de günün yaygın eğilimi akustik ve “demo” tadında kayıtlardan olsun albümde diye düşünülmüş muhtemelen.
Tıpkı müziğinde olduğu gibi, görsel tasarımda da işi şansa bırakmamış Simge ve albüm kapak ve kartonet fotoğraflarını ve tasarımını işinin en iyilerinden Nihat Odabaşı’na emanet etmiş. Kapakta müzisyen tarafına vurgu yapan bir Simge var ki bu da bu albüme yakışan bir görsel olmuş.
Toparlamak gerekirse; az buz emek harcanmamış, hem günü hem dünü yeterli dozda yakalamış, türünün gereklerine doğru hizmet etmiş, müzikalitesi sağlam, iyi bir pop albümü “Ben Bazen”. Simge önceki teklileriyle popun içinde kendine açtığı yolun gidişatını bu albümle gösteriyor. Bir yandan yerini sağlamlaştırırken bir yandan da bundan sonra yapabileceklerinin teminatını veriyor. Bize de bu başarı hikâyesini alkışlamak düşüyor.
Son olarak 2018 yılında “Salla” teklisiyle karşımıza çıkan
Aynur Aydın’ın yeni teklisi “Düşüne Düşüne”, geçtiğimiz günlerde Seyhan Müzik
etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Çağrı ve Berk Telkıvıran’ın ortak
imzasını taşıyor, düzenleme ise Çağrı Telkıvıran tarafından yapılmış.
Başından beri ortalama Türk popunun bir tık üzerinde, Batı “sound”unda
işler yapmaya çalıştı Aynur Aydın. Onu bu nedenle sevenler oldu. Ama bence bir
taraf da hep eksik kaldı. Neydi o eksiklik? Bence sıcaklık ve samimiyet. Yapmak
istediği, yaptığı müzik zaten yapısı itibariyle “cool”, ona kabul ama onun
sınırı doğru çizilmezse geniş kitlelere sevdirmek zor. Hele ki fiziksel olarak da
soğukkanlı, mesafeli bir görünüşünüz varsa daha da zor.
“Düşüne Düşüne” bu handikabı büyük ölçüde ortadan kaldıran
bir şarkı. Hem düzenlemesiyle, ritmik yapısıyla yine “cool”, hem de inceden
yerli bir melodik yapısı var; sözler de ona keza. Beni Aynur Aydın
şarkılarından uzak durmaya itmiş telaffuz problemi de neredeyse yok bu defa. Yani
ortalama dinleyicinin kulağını daha kolay yakalayabilecek, nispeten sıcak
gelebilecek bir şarkı bulmuş bu defa Aynur Aydın. Bu anlamda kariyerinin en
şanslı şarkılarından biri olabilir “Düşüne Düşüne”.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, “dalı tutunmak” diye bir
tabir yok. Olsa olsa “dala tutunmak” ya da “dalı tutmak” olabilir o. Konuşma
dilinde “esame”ye evrilmiş kelimenin doğru kullanımı da “esami”dir. “Esame”, “esami”nin
çoğuludur çünkü.
Ben olsam klibi de bir moda çekimi gibi değil, daha hayatın
içinden, gündelik görüntülerle bezer, şarkıya böyle de sıcaklık katardım. O yapay
artistik duruşların, bakışların eskisi kadar rağbet görmediği bir dönemden
geçiyoruz çünkü.
(18 Mayıs 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İrem çok zeki, çok akıllı hatta çok uyanık. Oturup konuştuğunuzda hakkında söylediğiniz her şeyi tak tak tak sıralayıp hafızasına kazıdığını hemen gösteriyor size. Sizi dikkate aldığını ve hatta size hak verdiğini hissettiriyor böylece. Sonra… Sonra da sizin söyledikleriniz bir kulağından girip öteki kulağından çıkmışçasına gidip kendi bildiğini okuyor yine. Boşuna demiyorum başından beri bu kızın hamurunda artistlik var diye (İngilizce manasıyla “artistlik”, Türkçe değil.)
Bakınız yeni şarkısı “Tek Taş”a. İrem öyle bir yerden girdi ki konuya, ben garip onu “dişi Ceceli” filan diye eleştirirken, ardı ardına yaptığı düğün şarkılarıyla artık ifrâda kaçtığını düşünür ve dillendirirken benden gayri kişiler dahi, o işi bir tık daha ileriye götürdü. Ya da kronolojik olarak geriye. Zira kına gecesi düğünden önce yapılır malum.
Oysa kime sorsanız bu “deli Dumrul” kızın sevgilisinden tek taş bekleyen kızlardan değil, tek taşını kendi alan kızlardan olduğuna yemin edebilir. Ama şarkı tam tersi bir hikâyeyi anlatıyor.
“Her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinası” diye bir reklam sloganı vardı bir zamanlar. Dikiş makinası niye rüyası olur bir genç kızın? Evlenmek, sonra nohut oda bakla sofa evinde kendine, kocasına, çocuğuna dikiş dikmektir rüyanın aslı. O vakitler genç kızlara dikte edilen rol budur.
Şimdilerde beyaz yakalı bir “kociş”e bilmem ne rezidansın kırk beşinci katındaki evinin açık mutfağında “sunumlu” kahvaltılar hazırlamak, hafta sonları bir örnek eşofman takımı giyip bilmem ne AVM’nin en İtalyan mağazasından dört bin beş yüz dolara marka çanta almak, yaz tatillerinde bilmem ne “beach”in en pahalı locasında en bronz pozlar verip İnstagram’a koymak süslüyor genç kızların hayallerini. Tek taş pırlanta yüzük ise tüm bunlara giden yolun nişan taşı oluyor haliyle.
Söz, müzik ve düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait “Tek Taş”ın sıradan bir pop şarkısı olmanın ötesinde böyle sosyolojik bir alt metni var ve “bu metin bu zamanda bu şarkıyı tutturur” düşüncesi yazanın da, söyleyenin de aklından geçmiş olmalı. Şarkının klibinin kına gecesi tablosunda çekilmesi boşuna değil. Zekice, akıllıca, hatta uyanıkça.
Ben şarkıyı hiç sevmedim, İrem’e de hiç yakıştıramadım filan desem şimdi “Ama 12 milyon tıklandı n’aber?” diyeceksiniz bana. Onun için demiyorum.
(23 Aralık 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Müzik iyileştirir” gibi bin yıldır bilinen bir gerçeği durup durup dillendirmemiz gerekiyor bu sıralar. Ne kadar dillendirsek az geliyor. Her gün yeni yasla, acıyla uyanıyoruz çünkü ve yeri geliyor bırakın konserlere filan gitmeyi, albüm satın almayı, içimizden müzik dinlemek bile gelmiyor.
Böyle zamanların şarkıları vardır oysa. Bu topraklarda yakılmış ağıtları, söylenmiş türküleri filan koyun bir kenara, her birimizin kişisel tarihinde zor zamanlarımızda sırtımızı yaslayıp güç aldığımız, omuz aldığımız şarkılar vardır.
Benim için Sertab Erener’in “Rüya”sı böyledir mesela. Aşkın Nur Yengi’nin “Karanfil”i, Levent Yüksel’in “Hayat Zaten Zor”u, Işın Karaca’nın “Yetinmeyi Bilir misin?”i, Nazan Öncel’in “Gidelim Buralardan”ı böyledir. Her biri bir zor zamanın sığınağı olmuştur.
Bunları anlatmamın sebebi, bugünlerde böylesi bir şarkıyla karşılaşmam. Yazılmıyor artık böyle şarkılar kolay kolay. Başka bir dil, başka bir jargon hâkim artık müziğe (en azından popüler müziğe.) İşte Cansu Kurtçu o atarlı giderli lügatin dışına çıkmış ve bir “zor zamanlar” şarkısı yazmış. İyi ki yapmış çünkü müziğin iyileştirdiğine, iyileştireceğine dair inancımızı tazelemeye ihtiyacımız had safhada yukarıda da anlattığım üzere.
Cansu’nun sözlerini yazdığı ve bestesini Fettah Can’la birlikte yaptığı “Deligül”ün düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait. Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan şarkıyı Cansu bir sürpriz yaparak Berkay ile birlikte seslendirmiş.
Yukarıda bahsi geçen şarkılardan, “Karanfil”den, “Tuana”dan, “Düş Bahçeleri”nden, hâsılı ‘90’ların o saf, naif ve umutlu ruh halinden esintiler var “Deligül”de. Hem sözlerinde, hem de melodik yapısında var bu. “Beklediğine değecek günler olmalı” diyor şarkıda Cansu ve Berkay. Her şeye rağmen bunu diyebilmek lazım galiba.
Ben çok bayılmasam da Berkay’ın pop kulvarının arabeske yakın duran tarafında kendine has stiliyle bir marka yarattığını kabul etmek lazım. Bu şarkı onu bulunduğu kulvarın dışına çıkarması açısından enteresan olduğu kadar Cansu ile yakaladıkları uyum da şaşırtıyor dinleyeni. Belki bir ters köşe bu. Öyle ya, hepimiz Cansu’nun Fettah Can’la bir düet yapmasını beklerdik doğal olarak. Ben şahsen Cansu ve Berkay’ı ilk bakışta yakıştıramayabilirdim ama yakışmışlar ne yalan söyleyeyim.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kendilerine geniş bir “teen-age” hayran kitlesi edinmiş pop-“rock” grubu Kolpa ve pop şarkıcısı Ece Seçkin bir araya gelirse sonuç ne olur? Her iki taraf için de iyi olmuş görünüyor. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Hoş Geldin Ayrılığa” adlı tekli, Ece Seçkin ve Kolpa’nın doğru bir biçimde bir araya getirilmesi sonucu parlak bir sonuç vermiş.
Hem hedef kitleleri birbirine uyumlu, hem de Kolpa’nın solisti Barış ile Ece Seçkin’in sesleri uyumlu, hem de şarkı her iki tarafın müzikal çizgilerine uyumlu. Gerçi bugüne dek pek “şeker kız” çizgisinde seyreden Ece Seçkin için biraz “dark” bir iş gibi dursa da, şarkıyı Kolpa olmaksızın ve daha pop bir düzenlemeyle hayal ettiğinizde, Seçkin’in stiline çok da uzak bir şarkı olmadığını söylenebilir. Sonuçta bir Kolpa şarkısından söz ediyoruz; AC/DC değil.
“Hoş Geldin Ayrılığa”, sözleri ve müziği Çağrı Telkıvıran ve Barış Yurtçu ortaklığı ile yazılmış, düzenlemesi ise yine Barış Yurtçu tarafından yapılmış bir şarkı. Her bakımdan kolay hazmedilmeye, sevilmeye müsait bu şarkı, zaten ben bunu yazana kadar hazmedildi ve sevildi bile. Son dönemde “featuring”dir, düettir çok arttı biliyorsunuz. Yerli yersiz her iki deli bir araya gelince düet yapıyor ama kimya her zaman tutmuyor tabii. Bu şarkı bu işin nasıl yapılması gerektiğine dair güzel bir örnek olmuş.
Gökhan Keser, ortalamanın üzerinde bir pop yıldızı olabilmek için yeterli ses ve fiziğe sahip aslına bakarsanız. Ama nedense o çizginin üzerine çıkamıyor bir türlü. Survivor macerası onu müzik dünyasını yakından takip etmeyenlerin de ilgi alanına sokmuş olabilir bir dönem. Şöyle ya da böyle, çok izlenilen bir programda haftalarca ekranda olmak az şey değil. Kaldı ki birçok yarışmacının aksine, Gökhan Keser Survivor süresince izleyici nezdinde gayet olumlu da bir izlenim bıraktı. Keşke o rüzgârdan daha akıllıca istifade edilebilseydi.
Gökhan Keser, Survivor’a katılmadan kısa bir süre önce “Hiç Vaktim Yok” şarkısını dijital platformlarda servis etmişti. Yakın bir zamanda ise içinde bu şarkının da yer aldığı bir mini albüm, Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. “Bul Beni” adını taşıyan bu albümde iki de yeni şarkı var.
Son dönemde enteresan fikirler içeren potansiyel “hit” şarkılarla popa ivme kazandıran Alper Narman ve Onur Özdemir ortaklığının elinden çıkmış “İnlerim Allah”, albümdeki iki yeni şarkıdan biri. Çağrı Telkıvıran tarafından yapılmış düzenlemesi ve çok çabuk dile yerleşen melodisi, sözleriyle radyoların ve müzik televizyonlarının bayıla bayıla çalacağı bir şarkı “İnlerim Allah”. Tarkan’ın zamanında ekmeğini epeyce yediği, bıçkın ama bir o kadar da aşk işin inlemeye her an hazır delikanlı şarkılarının formülünden gidiyor şarkı. Hem melodik yapı, hem de sözler böyle. Gerçi benzerlerini yirmi sene yapmıştı Tarkan ama bugün de söylese, bugün de tutarmış. Şarkının Gökhan Keser’in üzerinde ne kadar doğru durduğu, daha da önemlisi ses rengine ne kadar yakıştığı ise tartışılır. Çekilen seksi ve iddialı klibe rağmen böyle bu.
Osman Hekimoğlu’nun sözlerini yazdığı, Ender Çabuker’in bestesini ve düzenlemesini yaptığı “Söylesem Ayıp Olur” ise, tamamen Türkçe popun ortalamasından yol alıyor. Bu şarkıyı Murat Boz da söyleyebilirmiş, Emre Altuğ da, hatta Murat Dalkılıç da. Hangisi söylese elde edilecek sonuç aynı olurmuş. Ne bir eksik, ne bir fazla…
“Hiç Vaktim Yok” için düşündüklerimi şarkı piyasaya çıktığı günlerde yazmıştım zaten. Birkaç cümleyle alıntılamak gerekirse şöyle: “Radyoların ısrarla dayattığı kişiliksiz, kimliksiz, sanayi tipi şarkıların bütün klişelerini barındırıyor. İlk albümdeki Sıla etkisi, hatta “erkek Sıla” durumu yok belki ama bu defa da başka bir türlü bir şey var; Gökhan Keser yine kendisi değil ya da en azından bu olmamalı.”
Özetle, Gökhan Keser’in kendine has bir kimlik algısı oluşturmasını sağlayacak, başka türlü şarkılara ve daha özenli bir kariyer yönetimine ihtiyacı olduğu söylenebilir. Belki şu anki haliyle de olur; kendince oluyordur da muhakkak. Ama bundan fazlası olmaz sanki.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.