Muzip muzip gülümseyerek “Bir paket daha açıyorum,” der
Sezen Aksu. Paketten kastı yeni yıl hediye paketidir. 1991’i 1992’ye bağlayan
yılbaşı gecesi TRT’de yayınlanan 25 dakikalık konserinde seyircilere yeni yıl
hediyesi olarak üç yeni ses dinletecektir. Yıldız Tilbe onlardan biridir. Henüz
kimsenin adını sanını bilmediği bu genç kızı, İzmir’de bir mekânda dinlemiş, sesini
çok beğenmiş ve “Hadi kalk gel, İstanbul’a” demiştir hiç tereddüt etmeden.
Yıldız zaten Sezen’e öylesine hayrandır ki, kızının adını bile Sezen koymuştur.
O yılbaşı gecesi Yıldız Tilbe İlhan Şeşen’in bir bestesini
söyler. Sezen Aksu şarkının adını “Yürürüm” diye anons eder. O şarkıyı bir daha
Yıldız Tilbe’den hiç duymayız ama Gündoğarken’in o yılın Temmuz ayında piyasaya
çıkacak “Ankara’dan Abim Geldi” albümünde “Aşka Doğru” adıyla yer alır.
Sezen Aksu, Yıldız Tilbe’yi halka ikinci kez tanıttığında
ise takvimler 26 Mart 1993’ü göstermektedir. Kanal 6’da yayınlanan Sezen Aksu
Show programının Yeni Umutlar köşesinde ağırladığı Yıldız’a bu defa sadece Tilbe
diye hitap etmektedir. “Bu senin ilk televizyon programın, inşallah sana da
uğurlu gelir,” derse de aslında ikinci televizyon programıdır ama Tilbe olarak
katıldığı ilk programdır. Tilbe’yi İzmir’de dinlediği ve sesinden çok etkilendiğini
de o programda anlatır Sezen Aksu. “Aslında Türk pop müziği söyleyecek bundan
sonra ama kendisi için hazırladığımız şarkıdan önce ondan bir türkü dinlemenizi
ben istedim,” der ve Yıldız, “Zülüf Dökülmüş Yüze” türküsünü seslendirir.
Ne var ki Aksu’nun Tilbe için yaptığı gelecek planları beklenmedik
bir biçimde suya düşecek, aralarına kara kedi girecek ve 1994 yılında Yıldız Tilbe,
kendi bestelerinin ağırlıkta olduğu ilk albümü “Delikanlım” ile karşımıza tek
başına çıkacaktır.
O gün bugün tek tabanca devam ediyor Yıldız Tilbe. Düştü,
kalktı, yine düştü, yine kalktı ama bir şekilde kitleleri peşinden sürüklemeye
devam etti. Daha önce de yazmıştım, benim sevdiğim Yıldız Tilbe, ilk üç albümünde
kalmıştır ama o üç albümden sonra yaptığı albüm ve şarkılarıyla da popüler
müziğin içinde inkâr edilemez bir yer kapladığını görmezden gelemem elbette.
Bugün Yıldız Tilbe’nin doğum günü. Bugünü 1996 yılında Tempa
& Foneks etiketiyle piyasaya çıkan “Aşkperest” albümünden bir şarkıyla
kutlamak istedim. Albümün açılışında yer alan “Dayan Yüreğim”, söz ve müziği
Yıldız Tilbe’ye ait bir şarkı, düzenlemesi ise Murat Yeter imzası taşıyor. Albüme
tüyler ürpertici bir açılış yapan bu çok etkileyici, sıra dışı ve kuralsız
şarkı bugün bile etkisini yitirmemiş bir ‘90’lar klasiği.
"İyi ki doğdun Yıldız Tilbe," diyeceğim ama Twitter’da o
kendini doğum gününü herkesten güzel kutlamış zaten. Baksanıza şu yazdıklarına:
“Tepe tepe 53 oldum, belki de 54’ümdür. 30 hissediyorum kendimi; 29 da
olabilirim. Bu doğum günü bitmez!”
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Eğri oturup doğru konuşalım… Artık 20’li yaşlarında olmayan bir şarkıcının, ülkesinde “ultra star” da olsa dünya müzik piyasasında kendine yer açması hiç kolay bir şey değil. Dilerim ve umarım Hande Yener bu makus talihi yener de ben de bu lafımı yutarım. Ama ortada böyle kocaman bir gerçek varken aylardır konuşulan İngilizce şarkı projesinin yurt dışından çok yurt içinde prim yapma kaygısı taşıdığını düşünmeden edemiyor ve Hande Yener’in “Love Wins” şarkısını merakla beklemiyordum açıkçası. Zaten sonra ne olduysa oldu ve Yener, beklenmedik bir biçimde yeni bir şarkıyla çıktı karşımıza.
Poll Production etiketiyle yayımlanan yeni tekli “Beni Sev” adını taşıyor. Sözleri Yıldız Tilbe’ye ait şarkının bestesi ve düzenlemesi Devrim Karaoğlu tarafından yapılmış.
Hande Yener bizi buna alıştırdı artık. Ara ara “Oh be!” diyoruz; derken hem kendine hem bize fenalık edip derme çatma şarkılarla çıkıyor karşımıza. Galiba bu ara yine “Oh be!” deme zamanı çünkü “Beni Sev”, Hande Yener’in yakın dönemde yakaladığı en iyi şarkılardan biri.
İlk dinleyişte bomba etkisi yaratmıyor belki, eşlik etmesi kolay bir şarkı da değil ama zaten Hande Yener ucuz “hit”lerden bir süre uzak dursun mümkünse. Böylesi şarkıları en iyi o taşıyor çünkü. Şarkı söyleme biçimi, imajı, görseli, klibi ile filan bir bütün olarak yaratabildiği “cool” hava onu her şeye rağmen sevme nedenlerimizden biri oldu yıllardır. Durup durup defalarca tam tersine meyletmiş olsa bile.
İlk albümü “Benimle Yan”ı 2012 yılında yayımlamıştı Güntaç
Özdemir. 2016 yılında “Nerde?”, 2017 yılında “Falaka” teklilerini çıkardı. 2018
yılında yeni bir şarkı yayımlamayan Güntaç Özdemir’in üçüncü teklisi “Öyle
Demek İstemedim”, Avrupa Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
Şarkının söz ve müziği Güntaç Özdemir’e ait. Düzenlemeyi ise
Özdemir ve Görkem Yenilmez birlikte yapmışlar.
Evet çok sık yeni bir şeylerle çıkmıyor karşımıza ama çıktığı
zaman da sunduğu şarkının iyi olduğundan şüpheniz olmuyor. Nitekim “Öyle Demek
İstemedim” de hem gayet iyi bir şarkı hem de dinleyici kolayca tavlayacak
sloganlı sözleriyle ticari şansı da yüksek bir şarkı. Güntaç Özdemir ilk albümünden
sonra yeniden ana akım bir müzik firmasıyla çalışması da bu ticari şansın bir
başka ayağı olabilir.
Gelgelelim şarkının “intro” melodisi fena halde Yıldız Tilbe’nin
“El Adamı” şarkısının “intro”suna benziyor. O kadar ki acaba “sample” olarak mı
kullanmışlar diye düşünüp şarkının künyesine baktım hemen ama ne Yıldız Tilbe’nin
ne de o şarkının düzenlemesini yapan Suat Suna’nın adı geçiyor. Tesadüfün böylesi
durumu var ama keşke olmasaydı.
(30 Temmuz 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Delikanlım”la başlayan şarkı yazarlığı, o çok kendine has sesinin de şarkıcılığının da önüne geçer zaman içerisinde. Özellikle 2000’lerden sonra yazdıklarını arabesk bulanların aksine, ne arabesk şarkıların hece vezinli, kafiyeli cümleleri vardır onun şarkılarında, ne de ortalama şarkı formuna uygun müzikal kalıplar. Kendisi gibi şarkıları da uyumsuzdur; sıraya girmez, ölçüye sığmaz. Bir yerden sonra şarkıcılığı da buna ayak uydurur. İlk albümlerindeki o edepli şarkı söyleme stili, yıllar içerisinde başına buyruk, delibozuk bir biçim kazanır.
2005’de Milliyet Sanat dergisi için kaleme aldığım Yıldız Tilbe yazısında kurmuşum bu cümleleri. Herkesi bilmem ama benim için iki Yıldız Tilbe var: 2000 öncesi her albümündeki her şarkıyı ezber ettiğim Yıldız Tilbe. 2000 sonrası ise sadece bazı şarkılarını sevdiğim ve dinlediğim Yıldız Tilbe. Nitekim bu ayrımın gerekçesini de yukarıdaki paragrafta özetlemişim.
Buna karşın memlekette herkesin ortak paydası olabilmiş şarkılar yazmış ve yazmaya devam eden parmakla sayılacak kadar az şarkı yazarından biri Yıldız Tilbe; bunu kabul etmek lazım. Çok iyi biliyorum ki herkesin sevdiği en az bir Yıldız Tilbe şarkısı var. Yaşlısının, gencinin, o türü, şu türü ya da bu türü sevenlerin…
Bunda en önemli etkenlerden biri de Tilbe’nin bizzat kendisi şüphesiz. Şarkıları o kadar canından, kanından çıkarıp yazıyor ve şarkı yazma matematiğini o kadar kendine has işletiyor ki, Yıldız Tilbe şarkılarını ondan başkası söylediğinde o şarkının Yıldız Tilbe’ye ait olduğunu bir şey bize bir şekilde hissettiriyor her defasında. İster istemez onun sesini de duyuyorsunuz fonda. Bütün o deli dolu, müdanasız, fütursuz halleri tüm gerçekliğiyle siniyor şarkılarına ki bu da pek az rastlanılan bir şeydir.
Yıldız Tilbe şarkılarının başka şarkıcılarca seslendirildiği bir albüm ticari açıdan çok parlak ve çok akıllıca bir fikirken artistik anlamda riskli bir işti bu yüzden. Yıldız Tilbe’nin karakteristik sesi ve şarkı söyleme biçimi ile sevdiğimiz şarkıları başkalarından dinlemek ne kadar cazip olabilirdi? Her saygı albümünü dinlemeden önce hep aklımızın bir köşesinde beliren bu soru işareti “Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları” albümleri için bu defa çok daha kocaman belirecekti belki de.
“Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları” projesi handiyse bir külliyat misali, kallâvi iki albümden oluşuyor (şimdilik.) Geçtiğimiz günlerde Özdemir Plak etiketiyle yayımlanan ve ikişer diskten oluşan ilk iki albüm yeterince yüklü iken, serinin devamının geleceğini de biliyoruz.
İki albümde toplam 39 şarkıcı var ve Zerrin Özer ve Sibel Can dışındaki bütün şarkıcılar ‘90 sonrası kuşaktan (İlk kez bu albümde şarkı söyleyen aranjör Selim Çaldıran’ı ve ismi Zara olmadan önceki kariyeriyle Zara’yı ayrı tutuyorum.) Gelin görün ki nispeten yakın dönemden kurulmuş bu kadronun içinde daha da yakın zamanda tanış olduğumuz gençler de var. Kimse alınmasın, darılmasın ama albümleri ilk dinlediğimde kendi kendime mırıldandığım “Ne varsa gençlerde var,” cümlesinde kast ettiğim gençler tam da onlar oldu. Hepsi değilse bile bazıları en azından.
Nitekim albümlerdeki şarkılar yapımcı şirket tarafından şarkıcı isimlerine göre alfabetik sıraya dizilmiş (her iki “volüme”ün önce birinci diskleri, sonra ikinci diskleri olmak üzere) ama tesadüf mü desem ne desem bilemedim, dört diskin açılışında da (eski tabirle her birinin “A1”inde) gençler var: Aleyna Tilki, İrem Derici, Edis ve Oğuzhan Koç.
Madem yeri geldi, peşin peşin söyleyeyim: Benim bu iki albümün toplamında en beğendiğim, özgün, orijinal ve farklı bulduğum iki şarkının biri Aleyna Tilki’nin Emrah Karaduman düzenlemesiyle söylediği “Yalnız Çiçek”, bir diğeri de Edis’in Batu Çaldıran düzenlemesiyle söylediği “Buz Kırağı” oldu. İkisi de zamanında büyük “hit” olmamış şarkılardı ama şimdi, bu bambaşka halleriyle doğrudan öne çıkıyorlar.
Ama mesela Selim Çaldıran’ın düzenlemesinin de İrem Derici’nin yorumunun da “Bin Dereden”e yeni bir şey kattığını söyleyebilmek zor. Şarkının orijinal versiyonundaki gümbür gümbür vurmalıları kulaklarım aramadı desem yalan olur. Bakıldığında bu “atarlı” şarkının İrem Derici için doğru seçim olduğu çok açık ama nedense İrem şarkıyı hikâyesindeki o ruh halinden çok uzak bir biçimde seslendirmiş.
“Çat Kapı” da Oğuzhan Koç için gayet ticari ve doğru bir seçim olmuş zira gençler Oğuzhan Koç’un o burundan burundan “damar damar” şarkılar söylemesini pek seviyorlar (hatta bu ara onu taklit eden bir genç şarkıcı bile çıktı.) Tahammül edene mâni olamam ama ben tahammül edemeyeceğim müsaadenizle.
Kendi aranjörüyle çalışanlar dışında albümdeki şarkıların büyük kısmı Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş. Ne var ki Çaldıran bazı şarkılarda sanki biraz acele etmiş yetiştirmek için. Zira bu çapta bir proje için kısa denilebilecek bir sürede kotarıldı bu albümler. Belki de Tilbe öyle istedi, bilmiyoruz ama Yıldız Tilbe’nin özellikle son yıllarda yaptığı albümlerde çok net görüldüğü üzere işin düzenleme kısmına fazla özendiği söylenemez.
Mesela İlyas Yalçıntaş ve “Arzular Arsız” eşleşmesinden daha parlak bir sonuç beklerdim. Cem Belevi ve “Aşkın İçinde Aşk Var” eşleşmesinden de. Zira her ikisi de yeni kuşakta parlak işler yapmış ya da yapabilecek potansiyelde şarkıcılar ama nedense bu albüm için kendi seçtikleri aranjörle çalışmayı tercih etmemişler ve sonuç yavan olmuş. Şarkıların büyük kısmında şarkıcılarda fark edilen Yıldız Tilbe gibi şarkı söyleme tuzağına açık seçik düşenlerden biri de Cem Belevi olmuş; yeri gelmişken onu da söyleyeyim.
Buna karşın “Vazgeçtim”de Ozan Doğulu düzenlemesiyle Ece Seçkin şaşırtıcı bir performans sergiliyor. O “lolipop” şarkılar söyleyen “tiki” kızın bu zor şarkının üstesinden böylesine gelmiş olması (ki gayet iyi şarkıcı olduğunu da bilmeme rağmen) albümün sürprizlerinden biri oldu benim için.
Yıldız Tilbe şarkılarındaki arabesk havanın hakkını verebileceğinden hiç şüphe duymayacağım iki genç isim, Derya Uluğ ve Merve Özbey de üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getiriyorlar albümde. “Ayrılığın Yükü Ağır”ı Osman Çetin, “Vuracak”ı da Batu Çaldıran düzenlemiş. Her iki şarkının da müzikal anlamda orijinal düzenlemelerinin üzerine çıkabildiklerini düşünmedim dinlerken ama en azından güne ayak uydurmuşlar denilebilir.
Bu arada Selim Çaldıran ustanın hakkını da büsbütün yemiş olmayayım. “Yar”da hem aranjör olarak Çaldıran hem de solist olarak Elif Kaya parıl parıl parlıyor. Bence tüm şarkılar arasında en göze çarpanlardan biri olmuş “Yar” bu haliyle.
Yakın dönemde Derya Uluğ ile birlikte yazdığı şarkılarla adını ezber ettiğimiz Asil Gök ilk kez bu albümde şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. “Hastayım Sana” Metehan Köseoğlu’nun düzenlemesi ile Tilbe’nin “damar” şarkılarını sevenlerin albümde beğenecekleri yorumlardan biri olabilir. Şarkı Asil Gök’ün geniş ses aralığını gösterebileceği bir tonda düzenlenmiş düzenlenmesine ama bu kadar tiz perdelerde dolaşmaya gerek var mıydı, onu bilemedim.
Aranjör Cüneyt Yamaner’in klasik kemençeyi renk saz olarak kullandığı “chill-out” düzenlemesiyle “Bir Alo De”yi Bahadır Tatlıöz seslendiriyor. Nasıl bir şarkı söylerse söylesin hep aynı şarkıyı söylüyormuş hissi uyandıran bir şarkıcı Bahadır Tatlıöz. Bu şarkıda da durum değişmemiş.
Simge’nin seslendirdiği “Zaten Aşığım”ın Batu Çaldıran düzenlemesi gayet güzel güzel olmasına ama Simge belli ki şarkıyı çok kısa sürede çalışıp sindirmeden stüdyoya girmiş ve Tilbe’nin prozodi hatalarını bile birebir tekrar etmiş. Yine Batu Çaldıran’ın düzenlemesiyle orijinali yavaşken hızlanmış “Seni Seve Seve”de Emre Kaya umulandan fazlasını vermiyor. Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle “Vursalar Ölemem”i seslendiren Berkay da öyle.
Albümlerde iki şarkı ikişer kere söylenmiş. Bunun ne derece doğru bir karar olduğu tartışılır. Şarkıcılar bahis konusu şarkılarda ısrar etmiş ise, bunun bir kıyaslanma durumu yaratarak en çok onlara zarar vereceği bir gerçek. Bu şarkılardan biri “Ummadığım Anda”. Göksun Çavdar’ın şarkının orijinal düzenlemesine sadık kalarak zenginleştirdiği akustik düzenlemesi ne kadar iyi olsa da bu şarkı Koray Avcı’nın sesinde hiç ama hiç parlamıyor. Aynı şarkıyı Röya da Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle söylüyor. Röya’nın dolgun sesi ve eski stil “club” düzenlemesi ile şarkının bu versiyonu (radyolarda ve kulüplerde çalınma açısından) daha avantajlı görünüyor.
Tekrarlanan diğer şarkı ise “Kış Güneşi”. Bu şarkının Hande Yener ve Niran Ünsal’dan başka Ajda Pekkan tarafından da kaydedildiğini, hatta Pekkan’ın Altın Kelebek ödül töreninde sahnede söylediğini biliyoruz. Sonra nedense o versiyon bu projeye girmedi. “Kış Güneşi” sözleri Yıldız Tilbe tarafından yazılmış bir Nurhat Şensesli bestesi ve zamanında Tarkan tarafından seslendirildiği için başka bir kategoride duruyor gibi. Niran Ünsal’ı bilmem ama Pekkan’ın ve Yener’in bu şarkıya talip olması boşuna değildi.
Ne var ki şarkının ne Devrim Karaoğlu düzenlemesiyle Hande Yener versiyonu ne de Selim Çaldıran düzenlemesiyle Niran Ünsal versiyonu heyecan yaratıyor. İlk bakışta bu iki iyi şarkıcıdan bu şarkıyla ilgili beklentiniz yüksek oluyor haliyle. Niran Ünsal şarkıyı her nedense ağıra çekerek, neredeyse ritim kaçırmak üzereymiş gibi söylüyor. Hande Yener ise enerjisi düşük, tekdüze düzenlemenin kurbanı oluyor.
Bunca şarkıcı, şarkı ve düzenleme arasında söylediği şarkıyı kendine mal edebilen, kendi gibi olabilen ender isimlerden ikisi de Mabel Matiz ve Ceyl’an Ertem olmuş. Ceyl’an Ertem, Can Güngör düzenlemesiyle “İlan-ı Aşk”la, Mabel Matiz düzenlemesine de Sabi Saltiel’le birlikte imza attığı “Değilsin”le albüme kendi iklimlerini getirmeyi başarıyorlar. İnsan ister istemez keşke bu projede daha fazla alternatif isim olsaydı diye düşünüyor. Özellikle Mabel’in “Değilsin” gibi az bilinen bir şarkıyı seçip parlatması alkışa değer.
Bu proje, popun bir önceki kuşağının nasıl yerinde saydığını göstermesi da açısından ilginç bir fotoğraf koymuş aslında önümüze. Mesela Demet Akalın’ın Selim Çaldıran düzenlemesiyle seslendirdiği “Aşk Laftan Anlamaz ki”, Tilbe’nin en sevilmiş şarkılarından birinin orta halli bir “cover”ı olarak hayal kırıklığı yaratıyor. Şarkının ritmik yapısının verdiği ilhamla düzenlemede tar kullanılmış olması zekice. Demet Akalın ise şarkıyı hatasız söylemek için belli ki çaba sarf etmiş ama o çaba duyguyu da alıp götürmüş gibi.
Deniz Seki’nin seslendirdiği “Beni Benden Alırsan” Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş. Şarkı ilk kez bu albümde Tilbe’nin bestelediği orijinal haliyle çıkıyor karşımıza zira şarkıyı ilk seslendiren İbrahim Tatlıses birtakım kısaltmalar ve değişiklikler yapmış ve ondan sonra söyleyenler de aynı şekilde söylemişti. Yıldız Tilbe doğal olarak şarkının orijinal halini sahiplense de bu durumu dinleyicinin yadırgaması kaçınılmaz. Deniz Seki ve “Beni Benden Alırsan” eşleşmesi kağıt üzerinde çok doğru görünse de şarkının bu versiyonundaki ritmik yapının da dinleyici açısından bir başka yadırgama unsuru olacağını düşünüyorum.
“Gülüm”ü Selim Çaldıran düzenlemesiyle İntizar seslendiriyor. İntizar’ın sesini ve gırtlağını kullanma biçimi, vibratoları Yıldız Tilbe’ye zaten çok benzer. Haliyle İntizar hangi Tilbe şarkısını söylese yakışırmış duygusuyla dinliyorsunuz “Gülüm”ü de.
Kutsi’nin seslendirdiği “Çok Zor” ve Linet’in seslendirdiği “Sevgilim Yeminliyim” Selim Çaldıran’ın modern düzenlemeleri ve şarkıcıların abartısız yorumları ile ortalamanın üzerinde kalıyorlar. Ne var ki Öğünç Bayraşa’nın düzenlemesiyle Murat Dalkılıç’ın seslendirdiği “Sevdanın Tadı” ve Mustafa Ceceli’nin kendi düzenlemesiyle seslendirdiği “Sana Değer” için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu iki büyük Yıldız Tilbe “hit”inin ikisi de apaçık ziyan edilmiş. “Sevdanın Tadı” gibi İspanyol yürüyüşlü, ateşli bir şarkının bu “cool” hali anlamsız olmaktan öteye gidemiyor. Mustafa Ceceli ise “Sana Değer”i orijinaline çok benzer bir biçimde düzenleyip, neredeyse hiç inanmadan, bir kerede seslendirmiş, yapabileceğinden bir tık fazlasını yapmaya zahmet etmemiş gibi.
Yıldız Tilbe’nin zamanında tek bir piyano eşliğinde, bir Yeşilçam filmi müziği tadında seslendirdiği şahane aşk şarkısı “Çabuk Olalım Aşkım”, Ferhat Göçer gibi romantik şarkıların sesi olmuş bir şarkıcı için doğru seçim olsa da, şarkının Selim Çaldıran imzalı pop-“rock” düzenlemesi ters köşe bir iş çıkarmış ortaya. Göçer artık alamet-i farikası haline gelmiş bir dik bir pes sesten söyleme ritüelinden de vazgeçmemiş yine. Ne var ki şarkıyı düğünlerinde kullanmak isteyen çiftler yine orijinal versiyonunu tercih edeceklerdir muhtemelen.
Yıldız Tilbe gelmiş geçmiş en büyük “hit”i “Delikanlım”ı bu proje için Gülşen’e emanet etmiş. Böylece Gülşen kendi kariyerindeki iddiasını bu albümde de kendini konumlandırdığı yer itibariyle göstermek istemiş büyük olasılıkla. Ozan Çolakoğlu’nun düzenlemesi şarkının orijinalini güncelleyen ama pek de değiştirmeyen, kararında bir düzenleme olmuş. Gülşen’se son yıllarda kendi şarkılarında da sıkça yaptığı gibi Sezen Aksu’nun 90’lar sonu 2000’ler başı yorgun sesini ve vurgularını epeyce içselleştirdiği yorumuyla ses vermiş “Delikanlım”a. Ne var ki şarkının epeyce zor nakarat kısmındaki dubleli, vokal destekli, bir parça teknik makyaj da yapılmış sesi dinleyende şarkının üstesinden gelmekte zorlanmış duygusu yaratıyor. Şarkının haykırışı, çığlığı bastırılmış gibi adeta.
İkisi de Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş iki şarkı, “Dillere Destan”da Işın Karaca, “Ama Evlisin”de ise Zerrin Özer, abartılı yorumlarıyla yine yoruyorlar dinleyeni. Yine Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle Serkan Kaya “Sor”u, Sibel Can ise “E mi?”yi kendi kulvarlarına çekmişler. Bu iki şarkının düzenlemesi daha bile koyu arabesk olabilirmiş hatta. Tilbe’nin türkü formundaki 9/8’lik şarkısı “Dili Ballım”, muzır ve eğlenceli sözleriyle sevdiklerim arasındaydı yıllardır. Zara için de doğru seçim olmuş. “Haberi Olsun” ise Serdar Ortaç tarafından yazılmış ya da Tilbe’nin Ortaç için yazdığı bir şarkı olabilirmiş pekala. Bir şarkı bu kadar mı cuk oturur?
Yukarıda bahsi geçen son iki şarkının da düzenlemesini yaparak bu projeye ağırlıklı olarak imzasını atan Selim Çaldıran bir de sürpriz yaparak ilk kez bu albümde şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. “Sanki Burdasın” bu haliyle hoş bir elektronik pop şarkısına dönüşmüş.
Bence bu projenin en büyük faulü ise Hakan Altun’un Aydın Kara düzenlemesiyle seslendirdiği “Dayan Yüreğim” olmuş. Bu cânım şarkı Hakan Altun’un sesine hiç mi hiç yakışmamış. Gereksiz elektronik düzenleme ise ayrı bir âlem. Tam bir fiyasko.
Projenin ilk halkasını oluşturan bu iki albümün kapanışını Yıldız Tilbe kendi sesiyle yapmış. Kendi sesi, kendi yazdığı sözler ama kendi bestesi değil. Febyo Taşel tarafından bestelenip Funda Arar tarafından seslendirilmiş “Taraf”ı Tilbe ilk kez bu proje için seslendirmiş. Bu şarkının trafiği de Funda Arar versiyonundan bir hayli farklı. Ve de Selim Çaldıran’ın piyanosu eşliğinde alabildiğine sade seslendirilmiş. Bunca şarkıdan, şarkıcıdan sonra (alfabetik sıranın bir cilvesi olarak) son noktayı Yıldız Tilbe’nin koyması da gayet yerinde olmuş.
Bütüne baktığımızda bütünü görmek mümkün olmuyor belki. Ama dijital müzik çağında böylesi bir albümden bütünlük beklemek de akılcı değil. Herkes istediğini, sevdiğini, beğendiğini, istediği sırayla dinleyecek nasılsa. O karmaşayı sadece CD’den dinleyenler hissedecek. Şöyle ya da böyle yılın en çok satan, şarkıları en çok dinlenilen ve çalınan albümü bu iki albüm oldu/olacak orası kesin. Kaldı ki birden fazla şarkıcının klip çekmesi de albüme olan ilgiyi kısa sürede arttırdı, daha da artıracak gibi.
Mustafa ve Cafer Özdemir’in prodüktörlüğünü, İbrahim Özdemir’in yapımcılığını üstlendiği bu albümlerin genel koordinatörlüğünü ise Didar Düzdaş yapmış. Kapak ve kartonet tasarımlarını kimin yaptığı yazılmamış ama işin görsel tasarımı daha özenli, daha yaratıcı olabilir miydi; olabilirdi şüphesiz.
Sonuç itibariyle Yıldız Tilbe’nin yirmi dört yıl içerisinde müzik sektöründeki bütün parametrelerden bağımsız olarak (aslında tam tabiriyle bir “uyumsuzun”) sadece şarkılarıyla kurduğu kalenin gücünü ve sağlamlığını görene görmeyen gösteriyor, tescil ediyor bu albümler. Bu yazının başında alıntıladığım eski yazımın ilk paragrafı ile koyayım noktayı o vakit:
“Uzun yıllar sonra bir gün birisi onun hayatını anlatmaya koyulduğunda, sadece bir şarkıcının, bir şarkı yazarının hikâyesi olmayacak anlatılan. Tek başına bir kadının ayakta kalış, direniş, karşı duruş hikâyesi okunacak satır aralarından. Bu yazı bunun kısacık bir özetidir. Bu, bir uyumsuzun hikâyesidir.”
“O yıllarda televizyon dizileri, şarkılar için klip vazifesi
görür, birçok şarkı diziler sayesinde keşfedilirdi…”
Artık 10 yıl sonra mı olur 20 yıl sonra mı orasını bilemem
ama günün birinde birileri bugünlerin müziğini anlatırken bu cümleyi kuracak
muhakkak.
Şu sıra en çok Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ve Çukur
dizilerinin müzikleri gidiyor mesela. Neredeyse her hafta yeni bir şarkı
patlatıyorlar.
Ayfer Vardar’ın seslendirdiği ve geçtiğimiz günlerde Kalan Müzik etiketiyle tekli olarak da yayımlanan “Al Ömrümü” Eşkıya Dünyaya
Hükümdar Olmaz sayesinde yeniden keşfedilen şarkılardan biri oldu. Yeniden
keşfedilen diyorum çünkü şarkının epeyce sükseli bir evveliyatı var aslında.
Şarkı ilk kez 2011 yılında dinleyici karşısına çıkıyor. Hem söz
yazarı ve bestecisi Cevdet Bağca’nın “Nuda” adlı albümünde hem de Kıvırcık Ali’nin
ölümünden hemen sonra yayımlanan “On Bir İki Bin On Bir / Veda” adlı albümde. Bu
ikinci albümde şarkıyı Kıvırcık Ali ve Yıldız Tilbe birlikte söylüyorlar. 2016
yılında ise Kubat bu şarkıyı yeni albümünün isim şarkısı yapıyor. Şarkının
Kubat versiyonu Kurtlar Vadisi dizisinde de kullanılıyor ve o dönem epeyce ses
getiriyor. 2017 yılında Zülfükâr’ın “Çirkin” adlı albümünde yer alan şarkı 2019
başında da Handan Şahin’in “Alem” adlı albümünde bir kez daha dinleyici
karşısına çıkıyor.
Rağbet gördüğü kadar var. “Al Ömrümü” dile kolay takılan,
bir o kadar da dokunaklı bir türkü formunda beste. Ayfer Vardar da her zamanki
gibi tertemiz, pırıl pırıl söylemiş. Bu türü sevenler için her bakımdan tatmin
edici bir çalışma.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.