mor ve ötesi, 1995 yılından bu yana hayatımızda. Geride kalan 20 yılı kutlamak için önce yeni bir şarkı, ardından “Dünya Yalan Söylüyor” albümünün plak baskısını, sonra da ilk üç albümlerini içeren bir kutu yayınlayan grup, yakında bir başka yeni şarkı ve ikinci bir kutuyla kutlamalara devam edecek. Sonrasında ise bütün albümleri içeren ve sınırlı sayıda basılacak bir kutu daha sırada. mor ve ötesi ile yirminci yıllarını konuşmak için “Melekler Ölmez” adlı yeni şarkılarının kayıtlarını yapmakta oldukları Babajim Stüdyolarında bir araya geldik.
CAN SİMİDİ ŞARKILAR
(10 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eski şarkıları boşuna özlemiyoruz. Bırakın melodisini, sözünü, düzenlemesini, icrasını bir yana, en çok duygusu, hikâyesi, yaşanmışlıkları eksik şarkılar sardı dört bir yanımızı nicedir. Bu yoklukta ister istemez geriye dönüp bakmak, geçmişten duygu, hikâye, yaşanmışlık devşirmek kaçınılmaz oluyor. Her şeyden evvel, o şarkıların anlattığı gibi yaşamıyoruz artık ama ya o vakitler yaşadıklarımızı kâr sayıyor ya da öyle yaşayabilmeyi, hissedebilmeyi hayal ediyoruz.
Erol Evgin şarkıları tam da bu yüzden can simidimiz oldu yıllar yılı. Hep iyi geldi, hep mutlu etti, duygulandırdı; nezaketli, zarif, ince, temiz ve masum aşkları, hayatları anımsattı, yaşattı, bazen de özletti. Hiç dikkat ettiniz mi bilmem ama ben de çok geç fark ettim ki kahırlı, isyankâr, nefret eden, lanet okuyan ve dahi o beylik tabiriyle “atarlı – giderli” bir tane bile şarkısı yok Erol Evgin’in. Hiç yakıştıramamış kendine belli ki ve hiç söylememiş.
Müzikte 40 yılı geride bırakmış, ama bu 40 yıl boyunca bulunduğu yerden bir basamak bile aşağı inmeyerek hem müzikal duruşunu hem de saygınlığını hiç yitirmemiş Erol Evgin, 2016 yılı Mayıs ayında eski şarkılarını yeni düzenlemeler ve düetlerle seslendirdiği bir albümle çıktı karşımıza. Erol Evgin Prodüksiyon ve EMI işbirliği ile yayımlanan bu albüm, “Altın Düetler” ismiyle yayımlandı.
Bugünlerde plak formatıyla da piyasaya sürülen bu arşivlik albümde 10 unutulmaz Erol Evgin şarkısında Evgin’e, sahiden “altın” tanımlamasının karşılığını veren bir kadro eşlik ediyor: Hande Yener, Sıla, Emel Sayın, Sezen Aksu, Candan Erçetin, Aşkın Nur Yengi, Nükhet Duru, Zuhal Olcay, Şevval Sam ve Göksel.
Bir dönem birlikte de çalıştığı, onun kuşağından sayılabilecek isimlerin yanı sıra, o ve onun kuşağının açtığı yoldan yürüyerek bugünün yıldızları haline gelmiş kadın solistlerden kurulu bu kadro, bu değerli şarkılara başka bir değer katıyor bu defa.
Albümün bütün düzenlemeleri İskender Paydaş tarafından yapılmış. Paydaş, şarkıları Evgin’in de isteği ve tercihiyle, orijinal düzenlemelerinin ışığında bugüne güncellemiş. Doğrusu ben orijinal düzenlemelerdeki incelikleri, o müzikal tadı yeniden duyunca çok mutlu oldum. Zira Evgin şarkıları pek çok kez kendisi de dâhil olmak üzere pek çok kişi tarafından yeniden seslendirildi bunca yıldır ama hiç bu tadı vermedi bugüne dek.
Yaylı kompozisyonları, kontrşanlar, vokaller, hatta ‘70’lere mahsus o muzır elektronik sesler bile yerli yerinde olunca, şarkıların ilk hallerine tutulmuş benim gibiler bile yadırgamıyor dinlerken. Tek fark, epeyce de zor bir iş olan kadın-erkek düetlerinde ortak tonu yakalayabilmek maksadıyla kimi şarkılarda alışageldiğimiz tonundan başka bir tonda şarkı söyleyen bir Erol Evgin duymak. Ne hoş ki bu da bir eksiye değil artıya dönüşmüş ve Evgin’in yorumculuğu daha ön fazla plana çıkmış.
Albümü daha piyasaya çıkmadan dinlediğimde beni ilk çarpan hiç kuşkusuz Sıla ve Erol Evgin düeti “Ateşle Oynama” oldu. ‘90’ların o klavye ağırlıklı “sound” anlayışında orijinal versiyonu pek zayıf kalmış, daha sonra şöyle oturaklı bir “cover”ı yapılamamış bu şarkı, bu albümle adeta yeniden doğmuş.
Evgin’in bir başka ‘90’lar “hit”i olan “Ben İmkânsız Aşklar İçin Yaratılmışım” da aynı şekilde yeniden keşfedilebilecek şarkılardan biri olmuş. “İşte Öyle Bir Şey” de Emel Sayın’ın, “Bir de Sana Sor”da Nükhet Duru’nun seslerini duymak da bu seslere yıllarca hayran kalmışlar için kocaman bir hediye gibi. Zira Erol Evgin özellikle Nükhet Duru ile yıllarca ortak sahne programları, şovları yatı ama birlikte kaydedilmiş ve yayımlanmış bir tek şarkıları bile yoktu.
Artık belki de bir parça sıkıldığımızı zannettiğimiz “Hep Böyle Kal” gibi, “Söyle Canım” gibi yıllardır çok söylenmiş, çok çalınmış Erol Evgin şarkılarını sanki ilk defa duyuyormuş gibi dinleyebilmenin keyfi de cabası.
Uzun zamandır çok sayıda saygı albümü, düet albüm, geçmişe dönük proje yapılıyor ama bu kadar “a plus” bir iş hiç yapılamadı. Belki bir tek Bülent Ortaçgil saygı albümünü bu genellemenin dışında tutabiliriz. Bunda Evgin’in titizliğinin ve özeninin payı çok büyük elbette. Bu albüm sürecinde, şarkıların ve şarkıcıların bir araya getirilmesinde nasıl kılı kırk yardığını, düet yapacak solistlerin kayıtlarına her defasında mutlaka katılacak kadar işine saygı gösterdiğini ben biliyorum.
Yaşar Saraçoğlu’nun fotoğrafları ile süslü, Fatih Özden imzası taşıyan kartonet tasarımı da hem Erol Evgin hem de “Altın Düetler” isimlerini taşıyabilecek kadar şık ve özenli.
Arşivlerin başköşesine konulmalık, kıymetli ve özel bir albüm bu. Ben şahsen bu albümün plağını arşivimdeki eski Erol Evgin plaklarının yanına sevinç ve mutlulukla koyacağım.
EKİM 2016
HALK MÜZİĞİNDE BİR TENOR
(29 Eylül 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Konservatuar eğitimi almış bir müzisyen olan Cumali Özkaya, adını önce TRT tarafından açılan beste yarışmasında birinci olarak, peşi sıra ise X Factor yarışmasına katılarak duyurmuş. Sesinin oktav genişliği ile dikkatleri üzerine çeken Özkaya, bu yarışmadan bir süre sonra bu defa TRT Altın Mikrofon yarışmasında birinci olarak adından söz ettirmiş. Halen Hakan Aysev’le birlikte Tenorca Türküler ve Umut Akyürek ile birlikte Toprağın Sesi adı verilmiş sahne projelerine devam ederken, bir yandan da 2016 yılının başlarında piyasaya çıkan ilk albümü ile müzik dünyasında ismini duyurmaya devam ediyor.
Cumali Özkaya’nın Hasan Basri Yapım etiketiyle piyasaya çıkan ilk albümü “Yol” adını taşıyor. “Yol” bir Türk halk müziği albümü. Neşet Ertaş, Davut Sulari ve Hasan Kapani gibi ozanların yanı sıra, anonim türkülerin de yer aldığı bu albümün müzik yönetmenliğini ise Mehmethan Dişbudak üstlenmiş.
Kubat’la da çalışmakta olan Mehmethan Dişbudak, Cumali Özkaya’nın albümünü de benzer bir şekilde modern ve zengin türkü düzenlemeleriyle işlemiş. Zaten Özkaya da gerek şarkı söyleme biçimi, gerekse görüntüsü ile gelenekselin yolundan ayrılmadan modern bir çizgi yakalama çabasında olduğunu fark ettiriyor. Bu anlamda yakın dönemin bu işi en iyi yapanları arasında sayılabilecek Mehmethan Dişbudak çok doğru bir seçim olmuş.
‘80’lerin çok popüler olmuş ve hepimizde izler bırakmış “Ayağında Kundura”, “Yaktın Yandırdın Beni”, “Bağa Gel Bostana Gel”, “Yürüyorum Dikenlerin Üstünde” gibi türkülerini 2016 yılında bir kez de Cumali Özkaya’nın sesinden dinlerken, ister istemez o günleri de yâd ediyorsunuz. “Kurusa Fidanın” türküsünün albümde hem Umut Akyürek’le düet hem de Cumali Özkaya’nın solo versiyonları var. “Hüsnün Senin Ey Dilber” türküsü ise hem uzun, hem de “Radyo Edit” adı verilmiş kısa versiyonuyla yer alıyor albümde. Özellikle bu türküde Cumali Özkaya’nın sesini kullanış biçimi, ses tınısı hiç benzemese bile İbrahim Tatlıses’in kıvraklığını anımsatıyor.
Son yıllarda halk müziğinde ardı ardına bir dolu yeni ses ve güzel albümler dinledik. Bu albümü onlardan ayıran ise akıllıca kotarılmış repertuvarı ve Cumali Özkaya’nın ses rengi hiç kuşkusuz. Halk müziğinde pek sık tenor sese rastlanmıyor zira. Ayrıca ustalardan kurulu bir müzisyen kadrosunun çaldığı albüm, güçlü altyapısı ile de dikkat çekiyor.
Zeynel Abidin Ağgül tarafından çekilmiş fotoğrafları ve Sercan Özen imzalı grafik tasarımıyla albüm kartoneti de şık ve özenli. Şayet daha ticari düşünülseydi, bir arabesk şarkı (tercihen bir Tatlıses şarkısı) ile Özkaya çok daha kolay görünür olabilirdi belki. Neyse ki bu kolay yola sapılmamış ve Cumali Özkaya ilk albümünde, aldığı müzik eğitiminin ve donanımın da etkisiyle olsa gerek, müzikal yönden sağlam bir adım atmayı tercih etmiş. İyi ki de öyle yapmış zira halk müziğinin iyi örneklerinin dinleyicisi her şeye rağmen ve hâlâ, sanıldığından çok daha fazla.
EYLÜL 2016
(20 Eylül 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir Hint şarkısına Türkçe söz yazmak mı? Allah yazdıysa bozsun! Ben olsam katiyen yanaşmazdım. Ama olmuş mu? Olmuş. Alper Narman, Onur Özdemir, Ghost Writer (artık kimse o) ve Sezen Aksu vermişler kafa kafaya, “Badtameez Dil”den “Kamera”yı çıkarmışlar. Bu kadar laf kalabalığından iler tutar bir hikâye türetmek de marifet, Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Simge’nin İda Muzik ve DMC ortaklığıyla yayımlanan yeni şarkısı “Kamera”, bir Hint filminin şarkısıymış aslında. Ben de bu vesileyle izledim orijinalini. Pek eğlenceli, pek fıkır fıkır, bir dans, bir coşku sormayın gitsin. Artık Simge de orijinalinin altında kalmamak için mi nedendir bilinmez yönetmen Bedran Güzel’in de marifetiyle şarkının klibine vermiş coşkuyu. Zaman makinesi, uzay kostümleri, apaçiler filan derken hareketli, bereketli, belli ki yüksek maliyetli bir kliple iddia çıtasını yükseltiyor Simge.
Şarkının orijinalini ve ardından Simge versiyonunu izleyip dinleyince “Evet, iyi bir uyarlama olmuş,” diyorsunuz ama orijinali yokmuş gibi davranırsak tek başına “Kamera” ne kadar etkili, güçlü bir şarkı ona emin olamadım. Simge çizgisinin seyrinde biraz hafif kalmış olabilir ve belki de biz klibin o şaşaasından, şarkının o fırlama havasından fark etmemiş olabiliriz. Simge değil de bir başkası, sözgelimi bir “noname” şarkıcı çıkmış olsaydı bu şarkıyla, ne kadar ciddiye alırdık o da belli değil öte yandan.
Belki “Yankı” gibi bir büyük lokmadan sonra böylesi bir kolay lokmaya ihtiyaç duyulmuştur. Belki “Miş Miş”den sonra “Yankı”nın yarattığı ters köşe etkinin ikinci raundudur bu, orasını bilemem. Tıklanma oranlarına bakınca şarkının ticari açıdan başarılı olduğu da söylenebilir rahatlıkla. Ama benim Simge’yi koyduğum yeri bu şarkı doldurmadı sanki. Şuradan pay biçin: “Miş Miş” ve “Yankı” çaldığında bir yerlerde, eşlik ettiğimi biliyorum kaç kere ama kendimi “Kamera Kamera ” derken bulamadım hiç, tıpkı “Bip Bip” derken bulamadığım gibi. Öyle işte.
EYLÜL 2016
Hakkımda
Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Bu Hafta Çok Okunanlar
-
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 1997 yılında bir vesileyle Pre...
-
Seninle Üç Dakika 1975 - 2. Bölüm Bir Ekmek Parası Şenay & Şerif Yüzbaşıoğlu Evet, ihtisas jürisi kadar halk oyları da e...
-
Seninle Üç Dakika 1975 - 1. Bölüm İlk Adım 6 Nisan 1974 gecesi Eurovision Şarkı Yarışması’nı televizyondan naklen izlemiş ve...
-
HEM HARBİ, HEM BARBIE (Milliyet Sanat dergisi Mart 2014 sayısında yayımlanmıştır.) “Harbi kız mı, Barbie kız mı?” diye bir argo söylem pe...
-
Seninle Üç Dakika 1980 - 2. Bölüm “Hızlı, Ritimli, Bol Vokalli...” “Daha önceden asil listedeki bestecilerin eserlerini hiç s...
Arşivden
-
Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
-
ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
-
"Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
MUSTAFA BOZKURT – “YOL” Esinlenme, etkilenme, ilham alma, sanatın her dalında bir çıkış noktası olabilir. Önünde bir örneği, daha önce yap...