(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Eğri oturup doğru konuşalım… Artık 20’li yaşlarında olmayan bir şarkıcının, ülkesinde “ultra star” da olsa dünya müzik piyasasında kendine yer açması hiç kolay bir şey değil. Dilerim ve umarım Hande Yener bu makus talihi yener de ben de bu lafımı yutarım. Ama ortada böyle kocaman bir gerçek varken aylardır konuşulan İngilizce şarkı projesinin yurt dışından çok yurt içinde prim yapma kaygısı taşıdığını düşünmeden edemiyor ve Hande Yener’in “Love Wins” şarkısını merakla beklemiyordum açıkçası. Zaten sonra ne olduysa oldu ve Yener, beklenmedik bir biçimde yeni bir şarkıyla çıktı karşımıza.
Poll Production etiketiyle yayımlanan yeni tekli “Beni Sev” adını taşıyor. Sözleri Yıldız Tilbe’ye ait şarkının bestesi ve düzenlemesi Devrim Karaoğlu tarafından yapılmış.
Hande Yener bizi buna alıştırdı artık. Ara ara “Oh be!” diyoruz; derken hem kendine hem bize fenalık edip derme çatma şarkılarla çıkıyor karşımıza. Galiba bu ara yine “Oh be!” deme zamanı çünkü “Beni Sev”, Hande Yener’in yakın dönemde yakaladığı en iyi şarkılardan biri.
İlk dinleyişte bomba etkisi yaratmıyor belki, eşlik etmesi kolay bir şarkı da değil ama zaten Hande Yener ucuz “hit”lerden bir süre uzak dursun mümkünse. Böylesi şarkıları en iyi o taşıyor çünkü. Şarkı söyleme biçimi, imajı, görseli, klibi ile filan bir bütün olarak yaratabildiği “cool” hava onu her şeye rağmen sevme nedenlerimizden biri oldu yıllardır. Durup durup defalarca tam tersine meyletmiş olsa bile.
Hande Yener günün önünden gitme, olmadı günü yakalama
konusunda pek azimli; bunu biliyoruz. Başından beri popun içinde bulunduğu
konum da bunu gerektiriyor zaten. Fakat bu uğurda zaman zaman yolu yanlış
yerlere saptı mı saptı. Bütün o “Kraliçe”ler, “Nona Zayi”ler, “Kış Kış”lar,
“Patates”ler filan evlerden ırak ama işte onların arasında mumla arayıp
bulduğumuz iyi şarkılar da olmasa büsbütün umudumuzu kaybedebilirdik.
Bir süredir sakinleşmiş, rekabetin hırsıyla gözü dönmemiş
bir Hande Yener var gibi. Arada yine anlamsız çıkışlar yapıyorsa da (Murat
Dalkılıç örneği gibi) işine odaklandığını ve bu defa artık kusur bulamayacağız
bir albüm yapacağını umut ediyoruz. Daha önce de yazdığım gibi şu İngilizce
şarkı sevdasını çok anlamlı ve gerekli bulmuyorum ama sonu nereye varacak, onu
da bekleyip göreceğiz.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde iken ben ve benim gibiler,
Hande Yener’in yeni teklisi “Aşk Tohumu” çıkageldi. Poll Production etiketiyle
yayımlanan şarkının söz ve müziği İlyas Yalçıntaş’a ait. Düzenleme ise Ümit
Kuzer tarafından yapılmış. Yener – Kuzer işbirliğinin daha önce parlak şarkılar
çıkardığı bir gerçek. Tabii o zamandan bu zamana elektronik müzik bir hayli
yapısal değişikliğe uğradı. Neyse ki o değişikliğe uyum sağlamış ve “trend”i
yakalamış bir düzenlemeyle bu yeni şarkı da parlıyor.
Ancak İlyas Yalçıntaş’ın sesinden belki de “hit” olabilecek
şarkı Hande Yener’de bir “hit” gibi durmuyor. Güzel şarkı, “cool” bir düzenleme
ve Hande Yener’in kendi rengini bulduğu bir yorum, hepsine amenna. Ama öyle ilk
dinleyişte ezber edip, duyduğumuz yerde bir ağızdan eşlik edebileceğimiz bir
şarkı değil “Aşk Tohumu”. Bir albümün içinde yer alsaydı birinci sıraya konması
düşük ihtimaldi kanımca. Yine de uzun zaman sonra şöyle ağız tadıyla yeni bir
Hande Yener şarkısı dinleyebildik ya, buna da şükür.
(6 Kasım 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Epeyce “pahalı” bir proje albümü olmalı bu. Zira Yıldırım Gürses’in hayattayken bestelerinin başkaları tarafından seslendirilmesi konusunda gösterdiği telif hassasiyetini ölümünden sonra oğlu Beyazıt Gürses’in de devam ettirdiği ve bir Yıldırım Gürses şarkısını yeniden söylemek istemenin piyasa şartlarında hatırı sayılır bir maliyeti getirdiği bir sır değil. Buna karşın Yıldırım Gürses şarkıları bunu sonuna kadar hak ediyor mu? Ediyor, o ayrı. Zira her biri birer “hit”, her biri aradan geçen bunca yıla rağmen hâlâ sıcak onlarca şarkı var Gürses diskografisinde.
Haliyle değil Emre Altuğ, kim Yıldırım Gürses şarkılarından oluşmuş bir albüm yapmaya niyetlense akıllıca bir iş yapmış olacaktı. Buradan bakınca Emre Altuğ’un geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan yeni albümü “Yıldırım Gürses Şarkıları” (keşke bu isim daha yaratıcı bir albüm adının alt başlığı olsaydı; Yıldırım Gürses ismini bilmeyen genç nesil için bir parça akademik görünüyor zira göze), neresinden baksanız doğru bir proje.
“Proje doğru da Emre Altuğ ne alaka?” diye düşünebilirsiniz. Bence o alaka da doğru. Zira uzun süredir popüler kulvarda dişe dokunur bir iş çıkaramamış, bu anlamda yarışın gerisinde kalmış bir şarkıcı Emre Altuğ. Şu sıralar tuttuğunu ya da sevildiğini varsaydığımız türden şarkıları seslendiren genç erkek şarkıcı profiline bürünmesi ya da onlarla rekabete girmesi gereksiz ve yersiz ki zaten başından beri de hep ortalamanın üzerindeydi Emre Altuğ’un müziği. Bir proje, bir prestij albümü neden olmasında bu noktada?
Aslına Yıldırım Gürses’in popla alaturkayı ustaca harmanlamış hatta bu yüzden statükocu alaturkacılar tarafından bir hayli de eleştirilmiş, hafife alınmış şarkıları yıllarca çok sevildi, çok dinlendi, söylendi. Özellikle ‘80’li yıllarda “Hoş Sadâ” adlı televizyon programıyla Gürses’in başlattığı furya, çok sesli ve çok sazlı alaturka müziğin “hafif Türk sanat müziği” adı verilmiş bir akıma dönüşmesine sebep oldu. İşte bu albümde yer alan “Güller Ağlasın”, “Affetmem Asla Seni”, “Çal Kanunum Çal” gibi kimi şarkılar, tam da o dönemin şarkıları. Yanı sıra daha eskiler, özellikle Yeşilçam filmleriyle hafızalarda yer etmiş “Sonbahar Rüzgârları”, “Kırık Kalp”, “Feryat” gibi şarkılar birden fazla kuşağın ezberinden silinmedi yıllardır.
Bir de ilginç detay var bu albümle ilgili. 1981 yılında Ajda Pekkan’ın Eurovision hezimetinden sonra bir süre ara verip tekrar ülkeye döndüğünde yerli bestecilerle çalışma arzusu sonucu ortaya çıkan “Sen Mutlu Ol” adlı albümünde tam beş tane Yıldırım Gürses bestesi vardı. Bunlardan dördü Emre Altuğ’un bu albüme de girmiş. Tesadüf değil muhtemelen zira “Felek” gibi ilk 10 Yıldırım Gürses “hit”i arasında asla sayılamayacak bir şarkı ancak bu nedenle seçilmiş olmalı.
Şarkıların düzenlemelerinde Selim Çaldıran, Erkin Aslan ve Ceyhun Çelikten imzaları var. Kimileri birebir Gürses’in “Hoş Sadâ” döneminin izlerini taşıyor, kimileri ise “Kırık Kalp”de olduğu gibi tamamen yeni bir düzenleme anlayışıyla güncellenmiş. Öyle ya da böyle şarkıların hiçbiri eski tınlamıyor, kulağa demode gelmiyor ki bunda Gürses bestelerinin dinamizmi en büyük etken şüphesiz.
Emre Altuğ “Gurbet” gibi bazı şarkıların alaturka gırtlak nağmesi gerektiren kimi cümlelerinde zorlansa da şarkıcı olarak Yıldırım Gürses şarkılarını taşımayı bilmiş. Tabii “Feryat”ı Emel Sayın’dan, “Çal Kanunum Çal”ı Muazzez Abacı’dan, Sonbahar Rüzgarları’nı Handan Kara’dan dinleyerek büyümüşseniz onlardan gayri kim söylese eksik duyabilirsiniz, o ayrı.
(1 Ağustos 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Zamanın ruhu pişkinlik” yazdım geçenlerde Twitter’a. Ekleyin ekleyebildiğiniz kadar. Arsızlık, yüzsüzlük, utanmazlık, yalancılık… Hepsi aynı kapıya çıkıyor.
“Post-truth” çağında yaşıyoruz. 15 dakika süren bir yağışta doğal afete uğramış şehrin “seçilmiş” yöneticileri zerre sorumluluk üstlenmeyebiliyor örneğin. Siyasetçi bugün öyle yarın böyle söylediğini, yaptığını kolayca inkâr edebiliyor.
Yazdığı şarkı ciklet manisinden alıntı çıkan besteci susarak kapatabiliyor konuyu.
(6 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) 2016 yılının hikmeti nedir bilmiyorum ama ‘90’lı yıllarda tanıyıp sevdiğimiz bilmem kaç tane isim şöyle bir silkelenip yeni albümler, yeni şarkılar ya da projelerle tekrar karşımıza çıkmaya başladılar bir bir. Bendeniz de bu kervana katılanlardan oldu ve uzunca bir aradan sonra yeni bir şarkı hazırladı. “O İnsan” adlı bu şarkının dört farklı versiyonuyla yer aldığı tekli ise Şubat 2016’da Poll Production etiketiyle satışa sunuldu.
Ne kadar özlemişiz, nasıl hasret kalmışız belli değil. O naif şarkı sözleri, o kalbe dokunan melodiler ve o etkileyici ses… Bendeniz her daim “cool” görüntüsüne rağmen bütün sıcaklığıyla o kadar yer etmiş ki yıllardır bizde, onsuz eksik kalmışız nicedir meğer.
Daha şarkının ilk notalarında o tanıdık vurgularıyla “Gün ağardı bak sokaklarda” diyen sesi duyar duymaz o dakika ışınlanıveriyorsunuz ‘90’lara. Belki gün aşırı yeni çıkan kasetler nelermiş görmek için vitrininin önünde şöyle bir durduğunuz kasetçinin sokağa ses veren hoparlöründen yankılanıyor Bendeniz’in sesi, belki de Cuma gecelerinin en büyük eğlencesi Bir Başka Gece’yi izlemek için karşısına geçtiğiniz tüplü televizyondan.
Hayır, geçmişe özlem değil şarkıyı sevme sebebim. Bazı eski şarkıları eski olduklarını bildiğiniz için seversiniz ya hani. 90’lardan “Hadi Yine İyisin” böyledir mesela, “Abone” böyledir. Bugün öyle bir şarkı yapılsa duymaya bile tahammül edemeyebilirsiniz, yalan değil. Ama Bendeniz şarkılarının çok büyük bir bölümü bu kategoriye girmez. Kolay yapılabilir bir tahminle “O İnsan” da girmeyecek, zamansız şarkılar kitabına yazılacaktır.
Teklinin açılışında yer alan “Suat Aydoğan Versiyonu” özellikle etkileyici “intro”suyla dinleyeni hemen yakalıyor. Ben en çok “Aykut Gürel Akustik Versiyon”u sevdim, o ayrı. Bir evin salonunda oturulmuş, demlenene demlene çalınıp söylenmiş gibi çünkü; o samimiyette. Ama illa ki günün hızına uygun olsun derseniz, Tarık İster imzalı “Remix Versiyon”a da kulak verebilirsiniz.
Bendeniz’in bir “best of” projesi ile bu teklinin arkasını getireceğini okudum basın bülteninde. Umarım ki o “best of”un çıkış noktası, “O İnsan”ın “Aykut Gürel Akustik Versiyon”u olur. Umarım ve dilerim.
(15 Şubat 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Altan Çetin 2016 sonbaharında “Sahibinden” adlı proje albümüyle karşımıza çıkmıştı. Bu albümde Çetin’in popüler müzik tarihine yazılmış nice şarkısı yeni versiyonlarıyla, bu kez sahibinin sesinden resm-i geçit yapıyordu. İlk kez Volkan Konak’ın 2015 çıkışlı albümünde seslendirdiği “Aleni Aleni” ise 2016 boyunca en çok çalınan ve söylenen pop şarkılarından biri oldu ki “Sahibinden” albümünde bir kez de Altan seslendirmişti şarkıyı.
Popun matematiğini tamamen sezgisel yöntemlerle çözmüş, geçen yıllara rağmen kalemini güncel, etkisini hep güçlü tutmayı başarmış, enteresan bir şarkı yazarı Altan Çetin. Yeni şarkısı “Buraya Kadar” da bunu bir kez daha tescilliyor.
Ben popüler arenada at koşturan bir şarkıcı olsam bu şarkıyı Altan’dan alıp da kendim söyleyemediğim için epeyce dertlenirdim. Zira geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle tekli formatında yayımlanan “Buraya Kadar”, nice şarkıcının arayıp da bulamadığı kadar sağlam bir pop şarkısı.
Şarkının düzenlemesi yakın dönemin en yetenekli ve donanımlı genç müzisyenlerinden biri olan Ali Tolga Demirtaş tarafından yapılmış. Demirtaş bu güçlü şarkıyı tam da olması gerektiği gibi işleyerek nefis bir müzikal tat yakalamış. Yaylıların eşliği, vokaller ve akustik davul şarkıyı pop klişelerinin dışına ve ötesine taşıyor. Ayrıca Altan’ın şarkıcı olarak bugüne dek duyduğumuz en iyi performanslarından biri olabilir.
(16 Ocak 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Mithat Can Özer, Pist’on adı verilmiş grubun solisti olarak karşımıza çıktığında takvimler 2012 yılını gösteriyordu. Grubun ömrü fazla uzun olmadı ve 2015 yılında Özer bu defa solo olarak bir tekli yayımladı. Mithat Can Özer’in ilk solo albümü “Aşk Mevsimi” ise geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle piyasaya sürüldü.
Yola “rock” müzikle başlamıştı. İlk teklisi “İnşallah” da “rock” formunda bir şarkıydı. Bu albüm ise Mithat Can Özer’in pop sularında yüzmeye karar verdiğini gösteriyor. Bence doğru olan da buydu. Sezen Aksu’nun oğlu olmanın yükünü ancak onun müziğiyle uzlaşarak hafifletebileceğini düşünenlerdendim başından beri. Aksinin işe yaramadığına dair nice örnek gördük çünkü.
Nitekim bu albümde iki Sezen Aksu bestesinin yanı sıra, onun yazdığı türden şarkıların çok yakınından geçen Mithat Can Özer besteleri de var. “Acıya Tanığım” tam da böyle bir şarkı mesela. Özellikle bu şarkıda ama aslında albümün büyük kısmında yaylı kompozisyonlarında belirgin bir şekilde Onno Tunç etkisi duymak mümkün ki bu şarkının künyesinde Onno Tunç’un kızı Ayda Tunç’un da imzası var zaten.
Albüm Mithat Can Özer’in bestelediği klasik havada bir “Intro” melodisi ile açılıyor. Ardından ise iki Sezen Aksu bestesi arka arkaya geliyor. “Ne Yapalım Kader”in bestesinde Aksu ile birlikte Demir Demirkan’ın da imzası var. Nakarata doğru giderek yükselen melodisi, vurucu sözleri ve güçlü nakaratı ile iyi bir şarkı “Ne Yapalım Kader”. Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Ateş Böceği”, her kelimesi, her notası ile bir Sezen Aksu şarkısı olduğunu bağıran, ama özellikle nakarat melodisinde birdenbire Mustafa Ceceli söylemeye başlayacakmış hissi yaratan bir şarkı. Evet, kendi kulvarında bir “hit” namzeti, evet sözü ve müziği ile insanı yerden yere vuran cinsten, o ayrı. Her iki şarkının Mithat Can Özer tarafından yapılmış düzenlemeleri ise son derece iyi.
Albümdeki Mithat Can Özer besteleri arasında “Acıya Tanığım” kadar etkisi güçlü bir başka şarkı da “Sürgün”. Sezen Aksu’nun da vokal desteği verdiği bu şarkı eski stil yapısı, ritmi ve ‘60’lar tadında vokalleri ile uzun vadede zamansız damgası yiyebilecek, nefis bir şarkı.
Bu iki şarkının hemen ardından kulak verilebilecek diğer iki şarkı da “Yavaş” ve “Yanıyorum”. Hem melodik yönden zengin, hem de oyuncaklı düzenlemeleri ile müzikal açıdan doyurucu şarkılar her ikisi de.
Daha önce tekli olarak yayımlanan “İnşallah” ve Server Uraz ile Ayşe Hatun Önal’ın da eşlik ettiği “rap” katkılı “Senden Vazgeçmem” bence albümün en zayıf halkaları. Müzikal bütünlük açısından da tamamen farklı formda bu iki şarkı albümü başından sonuna dinlerken her defasında atlama isteği uyandırdı bende.
‘70’ler diskosu mu ‘80’ler “new-age”i mi yoksa klasik bir “rock” şarkısı mı olacağına sanki karar verilememiş de hepsinden biraz olsun diye düşünülmüş “Aşk Mevsimi” vasat sularda yüzerken Mithat Can Özer’in Hayat Şarkısı adlı dizi için bestelediği “Hülya” adlı şarkı albümün kapanışını klişe bir dizi romantizmi ile yapıyor.
Albümde bir bütünlük sorunu, bir dağınıklık var, evet. Yanı sıra aranjör ve besteci olarak çok parlak işler çıkarmış Mithat Can Özer’in solist olarak aynı gücü gösterdiğini söyleyebilmek biraz zor. İşin şarkıcılık kısmında nispeten yeni olduğu bir gerçek. Şimdilik sadece doğru şarkı söylemek derdinde olduğu ve bu çabanın işin duygusunu yer yer kaçırdığı fark ediliyor. Zaman içerisinde, belki tarzının ne olduğuna karar verdikçe şarkıcı olarak tavrı da oturacaktır muhakkak.
Albümün kartonet tasarımı Serhan Soner Çağlayan tarafından yapılmış. Özgün bir tasarım izlenimi doğurmasa da albümün içeriğine uygun bir sonbahar atmosferi yaratan tasarımda kullanılan Mithat Can Özer fotoğraflarının kim tarafından çekildiği künyeye yazılmamış.
Bütünde vasat pop standartlarının üzerine çıkabilmeyi başarmış, eli yüzü düzgün bir albüm var elimizde. Mithat Can Özer’in önümüzdeki yıllarda müzikte çok daha fazla etki yaratabileceğinin de habercisi olabilir bu albüm.
(23 Aralık 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Müzik iyileştirir” gibi bin yıldır bilinen bir gerçeği durup durup dillendirmemiz gerekiyor bu sıralar. Ne kadar dillendirsek az geliyor. Her gün yeni yasla, acıyla uyanıyoruz çünkü ve yeri geliyor bırakın konserlere filan gitmeyi, albüm satın almayı, içimizden müzik dinlemek bile gelmiyor.
Böyle zamanların şarkıları vardır oysa. Bu topraklarda yakılmış ağıtları, söylenmiş türküleri filan koyun bir kenara, her birimizin kişisel tarihinde zor zamanlarımızda sırtımızı yaslayıp güç aldığımız, omuz aldığımız şarkılar vardır.
Benim için Sertab Erener’in “Rüya”sı böyledir mesela. Aşkın Nur Yengi’nin “Karanfil”i, Levent Yüksel’in “Hayat Zaten Zor”u, Işın Karaca’nın “Yetinmeyi Bilir misin?”i, Nazan Öncel’in “Gidelim Buralardan”ı böyledir. Her biri bir zor zamanın sığınağı olmuştur.
Bunları anlatmamın sebebi, bugünlerde böylesi bir şarkıyla karşılaşmam. Yazılmıyor artık böyle şarkılar kolay kolay. Başka bir dil, başka bir jargon hâkim artık müziğe (en azından popüler müziğe.) İşte Cansu Kurtçu o atarlı giderli lügatin dışına çıkmış ve bir “zor zamanlar” şarkısı yazmış. İyi ki yapmış çünkü müziğin iyileştirdiğine, iyileştireceğine dair inancımızı tazelemeye ihtiyacımız had safhada yukarıda da anlattığım üzere.
Cansu’nun sözlerini yazdığı ve bestesini Fettah Can’la birlikte yaptığı “Deligül”ün düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait. Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan şarkıyı Cansu bir sürpriz yaparak Berkay ile birlikte seslendirmiş.
Yukarıda bahsi geçen şarkılardan, “Karanfil”den, “Tuana”dan, “Düş Bahçeleri”nden, hâsılı ‘90’ların o saf, naif ve umutlu ruh halinden esintiler var “Deligül”de. Hem sözlerinde, hem de melodik yapısında var bu. “Beklediğine değecek günler olmalı” diyor şarkıda Cansu ve Berkay. Her şeye rağmen bunu diyebilmek lazım galiba.
Ben çok bayılmasam da Berkay’ın pop kulvarının arabeske yakın duran tarafında kendine has stiliyle bir marka yarattığını kabul etmek lazım. Bu şarkı onu bulunduğu kulvarın dışına çıkarması açısından enteresan olduğu kadar Cansu ile yakaladıkları uyum da şaşırtıyor dinleyeni. Belki bir ters köşe bu. Öyle ya, hepimiz Cansu’nun Fettah Can’la bir düet yapmasını beklerdik doğal olarak. Ben şahsen Cansu ve Berkay’ı ilk bakışta yakıştıramayabilirdim ama yakışmışlar ne yalan söyleyeyim.
(10 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘90’lı yılların başındaki etkisini sonlarına doğru yitirmeye başlayan Türkçe pop müziğe yeni bir soluk getiren albüm hiç kuşkusuz İzel’in 1999 yılında piyasaya sürülen “Bir Küçük Aşk” adlı albümü olmuştu. O yılın en çok satan albümlerinin başında gelen bu albüm, özellikle sıkı bir dans şarkısı olan “Yok Yere” ile kıyamet koparırken albümdeki bütün şarkıların söz ve müziklerine imza atan Altan Çetin ismini de hafızalarımıza kazımıştı.
Hemen ardından Altan Çetin imzalı Hande Yener “hit”leri geldi ve o zaman bu zaman Ebru Gündeş’ten İbrahim Tatlıses’e, Sibel Can’dan Nilüfer’e pek çok isim Altan Çetin şarkılarına albümlerinde yer verdi. Şimdi geriye dönüp baktığımızda denilebilir ki 2000’li yılların pop müziğinde Altan Çetin ismi en belirgin imzalardan biri olmuş. Yıl 2016 ve bu sıralarda da hem Volkan Konak’ın seslendirdiği “Aleni Aleni” hem de Hande Yener’in söylediği “Deli Bile” ile o imza hâlâ yerli yerinde duruyor.
Altan Çetin geçtiğimiz günlerde kendi şarkılarını seslendirdiği bir proje albümle bu defa şarkıcı olarak karşımıza çıktı. Aslında bu ilk değil. Çetin’in daha önce ENBE Orkestrası ile birlikte yaptığı “Martılar” isimli bir teklisi ve bir de 2011 yılında yayımlanmış “Bak Gör” isimli bir teklisi daha var. Bu defa ise 11 şarkılık bir albüm var elimizde. Poll Production etiketiyle yayımlanan albüm “Sahibinden” adını taşıyor.
Albümün alt başlığında “Remix” ve “Feat. Catwork Remix Engineers” ifadelerini görmemiz boşuna değil. Bu bir “remix” albüm. Çetin’in daha önce başkaları tarafından seslendirilmiş “hit” şarkılarının, bu defa sahibinin sesinden “remix”leri ile oluşturulmuş bir albüm bu.
Hande Yener’in sesinden sevdiğimiz “Kırmızı”, “Sen Yoluna Ben Yoluma”, “Acı Veriyor”, “Acele Etme”, “Yoksa Mani”, “Yalanın Batsın”, İzel’den bildiğimiz “Yok Yere”, zamanında Ebru Gündeş’in seslendirdiği “Unuturum”, Emrah tarafından seslendirilmiş “Kabul”, Volkan Konak’ın sesinden yakın zamanda “hit” olmuş “Aleni Aleni” ve “bonus” olarak da Çetin’in daha önce kendi seslendirdiği “Bak Gör”ün yeni versiyonu ile başından sonuna bir “hit“ toplaması bu albüm.
Bu kıymetli şarkılarını “remix” gibi biraz çetrefilli bir kalıba sokmak üzere emanet ederken, işinin en iyilerinden birini, Catwork Remix Engineers’i, yani Baran Akın ve Burak Keskin’i tercih etmiş Altan Çetin. İyi ki de öyle yapmış zira ortaya çıkan iş olabilecek en doğru şekilde çıkmış.
Evet, ben de dâhil olmak üzere bu şarkıları zamanında çok sevmiş birçok dinleyici için bu yeni hallerini yadırgamak kaçınılmaz bir ihtimal; evet belki akustik düzenlemeleri tercih edebilirdik ilk ağızda ama amaç zaten bir “best of” değil, bir “remix” albümü yapmak imiş belli ki. Hal böyleyken de itiraz etmenin bir anlamı yok. Pop müziğe başından bu yana hız katmış, nabız yükseltmiş bu şarkıları bir de bugünün “sound” anlayışıyla, hatta hızları bir miktar daha artmış şekilde dinletmek de fena bir öneri değil ayrıca.
Daha önce büyük kısmını kadın seslerden dinlediğimiz bu şarkıları bir de erkek sesinden, üstelik sahibinin sesinden dinlemek de cabası. Gel gelelim “Aleni Aleni”yi istesem de Volkan Konak’ın Karadeniz şivesinden ayrı düşünemedim, “Acı Veriyor”u bu kadar metronomu yüksek dinlemekte de zorlandım; onları da söylemeden geçemeyeceğim.
Sonuç itibariyle bir önemli bestecinin kendine münhasır bir kariyer özeti olarak tanımlanabilir bu albüm. Haliyle de arşiv değeri var her şeyden önce. Bir kenara koymakta fayda var.
(18 Ocak 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) Çocukluktan beri müzikle yakından ilgili olmasına karşın üniversiteden inşaat mühendisi olarak mezun olan ve bu alanda çalışmaya başlayan Gökhan Uzunali, müzikle amatör ilişkisini ancak 30’lu yaşlarının ikinci yarısında profesyonelliğe taşıyabilmiş. 1977 Trabzon doğumlu Gökhan Uzunali, Karadeniz türkülerinden oluşan ilk albümü “Karadeniz’e Mektup”u 2014 yılında yayımladı. 2015’in son günlerinde Poll Production etiketiyle piyasaya çıkan “Yüreğune Yaz Beni” adı verilmiş ikinci albümüyle de müzik yolculuğuna devam ettiğini gösteriyor.
Son derece derli toplu bir ilk albümle özellikle Karadeniz müziğini sevenlerin dikkatlerini üzerine çekmişti Uzunali. Türün Selçuk Balcı, Resul Dindar, Selim Bölükbaşı gibi (ama en çok da Volkan Konak gibi) yakın dönem köşe taşlarından biri olacağının sinyallerini verir gibiydi. Nitekim ikinci albüm de bunu doğrular gibi.
Aslında bir mini albüm bu. Beş şarkı ve bir “remix”den oluşuyor. İlk albümünde ağırlıklı olarak anonim türküler seslendiren Uzunali, bu defa türkü formunda beste ağırlıklı bir albüm yapmış. Albümde bir anonim türkü ve dört beste var. Bestelerin hepsi, yeni nesil Karadeniz müziğinin yükselen yıldızlarından biri olan Yüksel Baltacı’ya ait. Baltacı ayrıca albümün prodüktörlüğünü de üstlenmiş. Ayrıca Selçuk Balcı da tıpkı ilk albümde olduğu gibi, bu albümde de kemençe çalarak Uzunali’ye destek vermiş. Yani bir Karadenizli dayanışması imza atmış albüme.
Albümdeki bütün düzenlemeler Abdurrahman Tarikçi tarafından yapılmış. Kayıtlar da Tarikçi’nin Ankara’daki stüdyosunda yapılmış. Hem bir fizik doktoru, hem de halk müziği alanında usta bir müzisyen olan Tarikçi’nin düzenlemeleri de son derece usta işi, incelikli ve müzikal değer bakımından yüksek kalibrede. Gökhan Uzunali abartısız bir şiveyle, üslubunca ve tertemiz söylüyor şarkıları. Şarkılar ise türün iyi örnekleri olarak dikkat çekiyor. Yani neresinden baksanız her şey yerli yerinde.
“Sabur Allah’ım Sabur”, horon oynamaya çok müsait eğlenceli yapısı, ilk klip şarkısı olarak seçilen “Yüreğune Yaz Beni” dokunaklı melodisi ile ön plana çıkıyor. “Rüzgâr” ve “Son Türkü”nün de türün meraklıları tarafından çok sevileceğini öngörmek yanlış olmaz. “İner Gelir” adlı anonim türkü ise bir ters köşe olarak Karadeniz’den değil, Eskişehir yöresinden seçilmiş bir türkü. Albümün kapanışında ise “Sabur Allah’ım Sabur”un “remix” versiyonu var. Otantik hali ile şarkının akışı zaten yeterince hareketli iken “remix” versiyon çok da gerekli değilmiş aslında. Olmasa da olurmuş.
Albümün kapak fotoğraflarını Kemal Kekeva çekmiş, grafik tasarım ise Özgür Arcan tarafından yapılmış.
Halk müziğini ama özellikle de Karadeniz müziğini seviyorsanız, dinlemeniz gereken albümler arasına gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.
Şarkıyı ilk dinlediğimde, tıpkı Sıla’nın bir zaman radyoculara yaptığı gibi, Hande’nın de bize bir şaka yaptığını düşündüm. Üşenmedim, sosyal medya hesaplarına girip tek tek baktım. Şarkının bestecisi, aranjörü, yapımcısı da büyük bir şevkle ilan etmekteydi “Kış Kış”ın çıkışını. Hiç de şaka yapar gibi bir halleri yoktu. Nitekim aradan bir hafta geçti ama o cephede hâlâ aynı coşku devam ediyor. Bense hâlâ anlamaya çalışıyorum. Neyi mi?
Hande Yener’in Sinan Akçıl’dan ayrıldıktan sonra bir hırsla yayımladığı duble albümü “Mükemmel”de değerlendirilmemiş onca “hit” adayı şarkının neden çöpe gittiğini mesela (Hadi attık o albümü de bir kenara… Peki ya “Sebastian” gibi bir “hit”in ardından “Kış Kış” ne alaka?)
Hande Yener’in müzikal açıdan dibe vurduğu dönem olan “Teşekkürler” ve “Kraliçe” albümlerinin sorumlusu olarak Sinan Akçıl’ı görmekle Akçıl’a haksızlık edip etmediğimizi (Demek ki Hande, yanında Sinan olmadan da dibe vurabiliyormuş.)
“Kış Kış”ın neye, kime inat yazıldığını ve söylendiğini… Galiba en çok da bunu... Çünkü şarkının sözlerinden ve Yener ve tayfasının bir süredir sosyal medyada verip veriştirdiklerinden anlaşıldığı üzere rekabet yavaş yavaş renk değiştirip, hırs ve öfkeye dönüşmüş durumda. Hırs ve öfke tehlikedir oysa; her şeyden önce besleyip büyütene zarar verir. Elimizdeki örnek de bunu gösteriyor zaten. Zira koyu Hande hayranları arasında bile “Kış Kış”ı beğenmeyip olumsuz şeyler söyleyenler var ama Hande cephesinde ciddi bir savunma kalkanı oluşturulmuş durumda. Şarkıyı kim beğenmemişse, mutlaka altında başka mihrakların parmağı olduğu düşünülüyor. Sanırım Hande, önce “vizyon” toplantısında, yakınlarda da iftar yemeğinde hazır bulunduğu zat-ı muhteremden ziyadesiyle feyz alıyor. Kendi gibi düşünmeyen herkesi düşman ilan etmenin başka bir açıklaması olamaz.
Yani artık mesele sadece “Kış Kış”ın kötü bir şarkı olması değil (ki bence kötü bir şarkı.) Rekabetin getirdiği hırs ve öfkenin şirazesinden çıkmış olması. Oysa müzikte rekabet daha iyinin peşinden giderek yapılır; çıtayı daha aşağı, en aşağı çekerek değil. Kayahan-Nilüfer, Sezen Aksu-Onno Tunç örneklerini versem yeter herhalde. Ya da mesela Hande Yener’in 2014 yazında Açık Hava’da ve sonrasında birçok başka şehirde verdiği konserler, onun sahne üzerinde rakiplerinden (en azından o dönem için) üstün olduğunu göstermiştir. Ona keza, daha önce de yazdığım üzere yaz başı piyasaya sürülen “Sebastian” rakip ağlara atılmış şık ve güzel bir goldür. Ama “Kış Kış” nedir Allah aşkınıza?
Poll Production etiketiyle yayımlanan, söz ve müziği Berksan tarafından yazılan (malum filmin malum sahnesinden alıntıyla elbette) şarkının belki bir tek Turaç Berkay Özer imzalı düzenlemesinin elle tutulur bir yanı var. Ötesi için ne söylense boş. Ben olsam daha fazla ısrar etmeyip bu şarkıyı hiç yapılmamış gibi rafa kaldırır, hatta mümkünse unutturmaya çalışırdım. İlk anda tepki gösterilip sonradan sevilecek şarkılardan da değil çünkü bu. Benden söylemesi.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.