Çocukluğumdan bir kaset… ‘70’ler. Eminönü – Üsküdar vapur iskelesinde
bir kaset – plak satan dükkân var; oradan alınmış, çekme bir kaset. Çekme kaset
ne demek? Plakçı dükkânlarında yasal olmayan bir şekilde plaklardan kaydedilen
ve çoğaltılan kasetler. Zırt pırt çıkan 45’liklerle baş edemeyenler için fena
çözüm değil çünkü bir kaset neresinden baksanız 15-20 şarkı, yâni 8-10 45’lik ediyor.
Üzerinde “Yeliz – Yeşim” yazan kaset de öyle işte. Yeliz de Yeşim de aynı
tarihlerde piyasaya çıkmış iki genç şarkıcı. Sesleri ve tarzları çok farklı ama
isimlerindeki ses benzerliği nedeniyle hep karıştırılıyorlar. Kasetçi de
ikisinin 45’liklerini tek kasette birleştirmiş işte.
Yeliz’in yeni teklisi “Aşk Alfabesi”, geçtiğimiz günlerde
Ossi Müzik eiketiyle yayımlandı. İlk kez 19745 yılında Yeşim tarafından seslendirilmiş
bu şarkıyı yılar sonra bu defa Yeliz’den dinleyince de ister istemez o kaset düştü
hatırıma. Söz ve müziği Şemi Diriker’e ait şarkının yeni düzenlemesi Serkan
Balkan tarafından yapılmış.
Yeliz ne söylese dinlerim. Onun o kendine has, benzersiz
sesini ve nüanslı tekniğiyle şarkılara kattığı yorumu ta ‘70’lerden beri çok
severim. “Aşk Alfabesi” de Yeliz’in sesinde yeniden doğmuş sanki. Düzenlemede ‘70’ler
janrına ve şarkının orijinal versiyonuna sadık kalınmış. Zaten şarkının sözleri
de ‘70’ler naifliği ve masumiyetinde. Bununla birlikte Yeliz, çok hareketli bu
şarkıda bile yorumculuğunu gösteriyor, şarkıya kendi imzasını atıyor. Şarkının Efe Cansoy tarafından çekilmiş püfür püfür yazlık klibi de izleyene neşe veriyor.
45 yıldır hep çalınmış, söylenmiş ve bugünlere kadar gelmiş “Aşk
Alfabesi” bu versiyonla birlikte uzunca bir süre daha çalınmaya, söylenmeye
devam edecek, orası kesin. En basitinden düğünlerinde iç bayıltıcı aşk şarkıları çalınmasını tercih etmeyen çiftler için şahane bir giriş şarkısı olabilir.
Sene 1978. Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye o yıl
ikinci kez katılacak. 1975’deki hezimetten sonra iki yıl ara vermiş ve sonra
tekrar gaza gelmişiz. 1977 sonunda TRT duyuruyu yapmış, müzik dünyası harıl
harıl yarışmaya hazırlanıyor. Neredeyse bütün star şarkıcılar, söz yazarları ve
besteciler teyakkuzda. Nitekim elemelere tam 232 şarkı gönderiliyor.
Yarı finale kalan 12 şarkı, 6 Aralık 1977 günü açıklanıyor.
Finalistlerin büyük bir kısmı müzik dünyasında bilinen, tanınan isimler ama bir
grup var ki onları kimse tanımıyor: Ayça ve Elma Şekerleri. Kim olduklarını kısa
bir süre öğreniyoruz; 5 küçük çocuktan oluşan bir grup bu. Şarkının adı: Küçük
Kız”. Sözleri Oktay Yurdatapan tarafından yazılan şarkının bestesi Baha Boduroğlu’na
ait, düzenleme ise Ertuğrul Çayıroğlu tarafından yapılmış.
Elma Şekerleri’ni oluşturan çocuklardan ikisi, şarkının
düzenlemesini yapan Ertuğrul Çayıroğlu’nun kızları Tülin ve Şebnem Çayıroğlu,
bir diğeri o günlerde Baha Boduroğlu’yla evli olan Güzin Boduroğlu’nun kızı
Aslı Gelenbe. Grubun tek erkek elemanı ise Oktay Yurdatapan’nın yeğeni olan Taner
Karataş.
Yarı finale kalan şarkılar 16 ve 17 Aralık’ta iki bölüm
halinde ekrana getiriliyor ve “Küçük Kız” ikinci gece izleyici karşısına
çıkıyor. Çıkar çıkmaz da bir fenomene dönüşüyor. Hem çocukların hem de şarkının
sevimliliği ekran başındaki herkesi kendine bağlıyor. Ama tabii konu Eurovision
gibi bir milli mesele olunca sevimlilik yetmiyor. 18 Aralık’ta TRT tarafından
yapılan açıklamada finale kalan 4 şarkı arasında “Küçük Kız”ın adı geçmiyor.
Şarkı 1978 yılında Bip Plak etiketiyle 45’lik olarak
yayımlanıyor. Plağın ara yüzüne de “Kar Yağıyor” adlı şarkı konuluyor. Hem plak
çok satıyor hem de “Küçük Kız” adeta bir çocuk şarkısı gibi okullara filan
giriyor, dillere marş oluyor ve yıllarca da unutulmuyor. Ne var ki Ayça ve Elma
Şekerleri’nin yolları bu 45’likten sonra ayrılıyor, Ayça ayrı Elma Şekerleri
ayrı, çocuk şarkılarından oluşan birer 33’lük plak yapıyorlar.
“Küçük Kız”, uzun yıllar plaklara kaldıktan sonra ilk kez
2007 yılında Ossi Müzik tarafından yayımlanan “Bir Zamanlar 3” adlı karma
albümde yer alarak gün ışığına çıktı. Eurovision Türkiye tarihimizin bu en aykırı
şarkısı, masumiyet yıllarımızın simgelerinden biri olarak bugün de hâlâ dinleyeni
mutlu ediyor.
1993 ve 2007 yılları arasında 5 albüm yayımlayan Reyhan Karaca,
o zamandan beri teklilerle ilerlemeye devam ediyor. 2019’da “Roma” ve “Umarsız”
adlarını taşıyan 2 tekli yayımlamıştı. Geçtiğimiz günlerde ise “Laga Luga” ile
çıktı karşımıza.
Ossi Müzik etiketiyle yayımlanan Laga Luga sözleri Saadettin
Dayıoğlu’na ait bir şarkı. Bestesi Saadettin Dayıoğlu ve Reyhan Karaca ortak
imzasını taşıyor, düzenleme ise Emre Gören tarafından yapılmış.
“Sevdik Sevdalandık” ve “Gidesim Gelmiyor” gibi ‘90’lar pop
müziği denilince mutlaka akla gelen iki şarkının yanı sıra bir dolu başka
şarkıyla da ara vermeden bugünlere kadar gelmeyi ve adını korumayı başarmış
Reyhan Karaca’nın tam da bu nedenle gözümüzde kredisi baki. Nitekim bu şarkı da
onun hem kendi çizgisini koruyup hem de “demode” kalmamanın sırrını çözebildiğini
bir kere daha gösteriyor.
Saadettin Dayıoğlu’nun kişiye göre şarkı yazma ve bir hikâye
yaratma konusundaki becerisi ve yaratıcılığı ile Reyhan Karaca’nın bu istikrarlı tavrının bir
araya gelmesi de parlak bir sonuç doğurmuş. “Laga Luga” ‘90’lı yılların
renklerini de içinden geçiren, esprili, eğlenceli bir şarkı. Dozunda Karadeniz sosu
ile bu yazlık pop şarkısı, Isaac Angel tarafından çekilmiş klibiyle de ferahlık
veriyor.
Beş Yıl Önce On Yıl
Sonra – “Yağmur & Bana Yalan Söylediler”
Meraklısı dışında pek bilen yoktur ama en iyi ürünlerini ‘60
ve ‘70’lerde vermiş, bugün hâlâ bayılarak dinlediğimiz Anadolu pop türünün temellerini
atanlardan biri Doruk Onatkut’tur. Onatkut’un 1962 yılında “Kara Tren” türküsüne
yaptığı düzenleme bir devrin başlangıcı olmuş, bu düzenleme yine onun kurduğu
Kentet Dogo Orkestrası ve solist Alpay tarafından Ankara Radyosu emisyonlarında
seslendirilince çok geniş bir dinleyici kitlesinin ilgisini çekmiş, arkası
gelmiştir. Türün ilk örneklerinden ve klasiklerinden biri de Tülay German
tarafından seslendirilen “Burçak Tarlası” düzenlemesidir.
Doruk Onatkut, yıllar boyu kendi orkestrasıyla, sonrasında tek
başına, hem sahne hem stüdyo müzisyenliği yaptı. İşin mutfak tarafını da iyi
biliyordu; ses kayıt ve “mix”ine imza attığı sayısız plak var.
Aranjör olarak
da bir dönemin önemli işlerinde Doruk Onatkut imzasına rastlamak mümkün.
Gündoğarken’in ilk albümü tamamen onun elinden çıkmıştır mesela. Zerrin Özer’in
ilk iki albümünde ama özellikle de “Her Şey Seninle Güzel” şarkısındaki muazzam
düzenlemeleri de unutulmazlar arasında.
Doruk Onatkut’un Türk pop tarihine yazılmış en önemli işlerinden
biri de hiç kuşkusuz Beş Yıl Önce On Yıl Sonra projesi oldu. Onatkut, 1979
yılında, birkaç yıl öncesinin popüler olmuş şarkılarının “medley”ler şeklinde
ardı ardına söylediği bir albüm hazırladı. O dönemde Türkiye’de pop-fasıl
modası vardı. “Karışık Disko” adı verilmiş bu albüm ise Türkçe pop
şarkılarından oluşuyordu. Kendisinin de dâhil olduğu 10 kişilik Doruk Onatkut
Orkestrası’nda eşi Nilgün Onatkut da şarkı söyleyenlerden biriydi ve albümün
tamamı bu orkestra tarafından çalınmıştı.
Bu albümün fikri 1981 yılında Beş Yıl Önce On Yıl Sonra projesine
dönüşecek ve Nilgün Onatkut ile yine birlikte yine “Karışık Disko” albümünde
hem bas gitar çalıp hem şarkı söylemiş Mehmet Horoz, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın
birer elemanı olacaktı. Grubun diğer üyeleri ise Atakan Ünüvar ve Şengün Tansel’di.
Bir süre Şebgün Tansel’in yerini Esma Erdem aldı ve Doruk Onatkut’un düzenlemeleriyle
Beş Yıl Önce On Yıl Sonra ‘80’lere damgasını vurdu.
Bu kapak, albümün 2010 yılında Ossi Müzik tarafından yapılan CD baskısının kapağı.
Orijinal kapağın görseli beyaz fon üzerine albüm adının yazılmasından ibaret olduğu için bunu
kullanmayı tercih ettim.
“Yağmur & Bana Yalan Söylediler”, her ikisi de Jose
Feliciano tarafından bestelenmiş, Türkçe sözleri ise Fikret Şeneş tarafından
yazılmış iki şarkı. Birini Ajda Pekkan, diğerini Semiramis Pekkan söylüyor
zamanında ve Doruk Onatkut bu iki şarkıyı bir araya getirerek bir anlamda “mash
up” yapıyor. Ve bu düzenleme Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın 1983 yılında Balet
Plak etiketiyle yayımlanan ikinci albümü “Beş Vals On Tango” da yer alıyor.
Grubun zirvede olduğu dönem, plak çok ilgi görüyor, çok satıyor, özellikle de
bu şarkıların bu yeni düzenlemesi çok seviliyor.
Bugün Doruk Onatkut’un ölüm yıldönümü. Onu 31 Temmuz 2013’de
kaybetmiştik. Son günlerine kadar sahnede kalmış, müziğe kelimenin tam
anlamıyla bir ömür adamıştı. Türk pop müziğinin bu çok önemli ismini onun
düzenlemesini yaptığı bu şarkıyla anmak istedim. Doruk Onatkut’un teslim ettiği
bayrağı şimdilerde oğlu Uğur Onatkut taşımaya devam ediyor. Yüksek Sadakat’in
elemanlarından biri olan Uğur Onatkut, aktif müzik hayatına devam ederken, Nilgün
Onatkut da zaman zaman sahneye çıkıyor, şarkı söylüyor.
O Aysel’di, Nazan’dı, Dansöz Kamelya’ydı, Kerkenez Raziye’ydi…
Filmlerin siyah beyaz olduğu yıllarda başlamıştı sinemaya. Öncesinde ise
tiyatro vardı. Rol aldığı bir operet ona şarkı söylemenin yolunu açtı. 1967 yılında şarkıcılığa başladı. İlk plaklarından birinde “Cilveli” diye bir şarkı
seslendirmişti. Aslında hiç cilveli bir kadın değildi; aksine, kendine has
güzelliğiyle gayet “cool”, hatta mesafeli bir kadın gibi görünürdü. Yeşilçam’da oynadığı filmlerde
genellikle “femme fatale” rollerine seçilmesi de bundandı belki.
Sahne ve sinema arasında geçti yıllar. İşin plak kısmına çok
fazla eğilmedi. 1978’de yayımlanan “Sıfıra Sıfır / Yeter ki” 45’liği en çok
ilgi gören plağı oldu. O günlerde henüz büyük bir isim olmamış Sezen Aksu’nun
bestesi “Yeter ki”, onun sesinden dönemin “hit” şarkılarından biri haline
geldi. İlk ve tek albümü “Sevdam Dudaklarında” ise 1991 yılında yayımlandı.
Saadet Sun tam 28 yıl aradan sonra yeni bir şarkıyla çıktı
karşımıza. Söz ve müziği Murat Güneş’e ait olan ve düzenlemesi Ödül Erdoğan
tarafından yapılan “Mükâfat”, geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle
yayımlandı.
Kendine ait bir çizgide, kendi halinde yoluna devam
ederken adını hep iyi işlere yazdırmış, hiçbir vakit işinden başka şeylerle
anılmamış, bundandır ki yıllar geçse de hatırı bâki kalmışlardandır Saadet Sun.
Doğrusu ondan yeni bir şarkı duymak beni hem mutlu etti hem de duygulandırdı.
Üstelik de en az Yeşilçam filmlerindeki kadar naif bir aşkı anlatan sözleri, Ege
havası estiren coşkulu melodisi ve ritmiyle nefis bir şarkı “Mükâfat”. Saadet
Sun, demini almış sesi ve yorumuyla taçlandırıyor bu güzel şarkıyı.
Bu teklinin yapımcısı olan ve her şeye, tüm zorluklara
rağmen bir dönemin önemli isimlerini bugünün müzik piyasasında var etmek için yıllardır
insanüstü bir çaba sarf eden Hakan Eren’i, bu projenin gerçekleşmesi için emek
veren Murat Güneş’i, Ödül Erdoğan’ı ve klip yönetmeni Efe Cansoy’u tebrik
etmemiz lazım. Ve Saadet Sun’a da gönülden bir “Hoş Geldiniz” dememiz…
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Demet’in işi zordu. 1994 yılında yayımlanan ilk albümü “Kınalı Bebek”ten bu yana kendine çizdiği çizginin dışına çıkmamış hem müzikte hem de müzik dışında tutarlılığını, beylik tabiriyle “duruşunu” korumuştu çünkü. Biraz da bundandı son birkaç yılını müzik piyasasından ve Türkiye’den uzakta geçirmesi. Kaldığı yerden devam edecekse şayet, o yine Demet Sağıroğlu olmalıydı ama bugünün müzik sektöründeki şartlar oyunu kuralına göre oynamayanı oyuna almıyordu artık.
Son albümü 2012 yılında yayımlanan Demet Sağıroğlu altı yıl aradan sonra yeni teklisiyle geçtiğimiz günlerde karşımıza çıktı. Ossi Müzik etiketiyle yayımlanan “Açık Çay”ın bestesi Saadettin Dayıoğlu’na ait. Sözler Demet Sağıroğlu ve Saadettin Dayıoğlu ortaklığı ile yazılmış, düzenleme ise Feryin Kaya ve Burak Irmak tarafından yapılmış.
Demet bu şarkıyla tam da yukarıda bahsettiğim zorluğun üstesinden kolayca gelmiş görünüyor. Tam Demet’lik bir şarkı “Açık Çay”. Bir parça teatral, çokça eğlenceli, hem dünün hem de bugünün tatlarını yakalamış, bir araya getirmiş ve Demet’i güncellerken Demet’liğini korumuş. Melodi dinleyeni hemen yakalıyor, sözler son derece zekice yazılmış, Demet’in yer yer hoyrat ve hep kendinden emin, sapasağlam yorumu kulak dolduruyor.
Şarkının orijinali “Liebe Heißt L´amour” adını taşıyor ve o
yıllarda Almanya’da da popüler olan İsveçli şarkıcı Siw Malmkvist tarafından
seslendiriliyor. Şarkının Türkçe versiyonu ise 1974 yılında Yeliz tarafından plak
yapılıyor. Sözleri Çiğdem Talu’nun yazdığı parçanın adı “Hoş Geldin Bahar”.
Yeliz’in aynı zamanda ilk 45’liği. Kısa bir süre sonra
Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye elemeleri sayesinde adını tüm ülkede
duyuracak genç kız, Bebek’te komşusu olan ve gece gündüz evinden çıkmadığı Çiğdem
Abla’sının şarkı sözleriyle müziğe ilk profesyonel adımını atıyor.
Şarkı 1974’de 45’lik olarak yayımlandıktan sonra ancak 2012
yılında tekrar gün ışığına çıkabildi. Ossi Müzik etiketiyle yayımlanan ve Yeliz’in
ilk dönem bütün 45’liklerini içeren “En İyileriyle Yeliz” adlı albümde yer
alıyordu.
Ne zaman dinlesem içimi aydınlatan, ferah, hoş bir şarkıdır “Hoş
Geldin Bahar”. Gencecik bir kızın “lalala” deyişleri sahiden baharı getirir,
tazeler dinleyeni. Bugün “tbt” günü değil. Ama günün anlam ve önemine en uygun
şarkı bu gibi geldi. Öyle hissettim. “Ümitsiz günlerin sonu gelmiş olsa,” diyor
ya şarkıda… Sahiden gelmiştir belki de.
Yeni kuşak Kemal Sunal’ın Hababam Sınıfı Uyanıyor filminde
yaptığı Rüçhan Çamay taklidini iyi bilir ama Rüçhan Çamay’ın kim olduğunu
bilmez. İçlerinde merak edenler olduysa da hakkında pek fazla bilgiye
ulaşamamış, dijital ortamlarda birkaç şarkısından fazlasını bulamamıştır. Zira
Türkiye’nin ilk caz şarkıcılarından biri olan Çamay plaklarda pop şarkıları
seslendirmiş ama çok fazla sayıda plak yapmamıştı. Öyle ki bütün diskografisi
45’lik plaklarda kaldı, bir albüm bile yapmadan müzik dünyasından elini eteğini
çekti.
Plak kariyerinin ilk dönemi daha caza yakın, aranjman
şarkılarsa da ‘70’lerde kızı Melike Demirağ ile evlenerek damadı olan Şanar
Yurdatapan’ın yaptığı şarkılarla Rüçhan Çamay büyük bir çıkış yakalamıştı. Bu
şarkılardan biri “Para Parra Parrrra”, diğeri ise “Ne Haber?” idi. 1976 yılında
Hop Plak etiketiyle 45’lik plak olarak yayımlanan “Ne Haber?” ülke çapında “hit”
oldu.
30 yıldan fazla bir süre sadece plaklar üzerinde kalan şarkı
2008 yılında Ossi Müzik etiketiyle piyasaya sürülen “Bir Zamanlar 4” adlı albümde
yer aldı. Böylece Hababam Sınıfı Uyanıyor filmi ve Kemal Sunal’ın o eğlenceli
ve komik yorumu ile hafızalara kazınan şarkının asıl versiyonu da bugünlere
ulaşmış oldu. Enteresandır ki bugüne dek nedense kimsenin yeniden söylemediği
ender şarkılardan da biridir aynı zamanda.
Rüçhan Çamay ‘80’lerden beri ortalarda görünmese de halen
hayatta ve sakin bir yaşam sürüyor. Onun benzersiz sesinden bize kalan ve
günümüze ulaşan şarkılardan biri olan “Ne Haber?”i dinleyerek bugün kulaklarını
çınlatmış olalım.
Bundan 30-40 yıl önce ne Sevgililer Günü diye bir rutinimiz
vardı ne tüketim çılgınlığımız. Çorapların yamandığı, ceketlerin ters yüz
edilip giyildiği, okullarda tutumluluğun öğretildiği zamanlarda her şey gibi
şarkılar da daha uzun vadeliydi. Şimdilerde her sene birileri Sevgililer Gününe
özel şarkılar yapıyor ama “Türk popunun gelmiş geçmiş en güzel 10 şarkısını seç”
deseler, aralarına birini bile koymam.
“Büyümsün” bence Türk popunun gelmiş geçmiş en güzel 10 aşk şarkısından
biridir. Aysel Gürel’in olanca şairliğiyle bezediği naif dizeleri, Baha
Boduroğlu’nun nefis bestesi, Attila Özdemiroğlu'nun usta işi düzenlemesi ve Esmeray’ın hüzünlü sesiyle kendimi bildim bileli
her dinlediğimde beni etkilemiş bir şarkıdır.
“Büyümsün” ilk defa 1975 yılında 45’lik plak olarak
yayımlanmıştı. Şarkı 1976’da piyasaya sürülen ilk Esmeray 33’lüğü “Yayınlanmaz”da
da yer alıyordu. Geçtiğimiz yıllarda Baha Boduroğlu’nın saygı albümünde Yeliz
tarafından yeniden seslendirildi ama bildiğim kadarıyla başka da söyleyen
olmadı. Esmeray “Gel Teskere” ve “Unutama Beni” ile o kadar özdeşleşmiştik ki nice
başka şarkısı gibi bu şarkısı da onların gölgesinde kaldı.
Bugün Sevgililer Günü. Bu vesileyle hem bu şarkıyı hatırlamış
hem de Esmeray’ı yad etmiş olalım. Bu arada Esmeray’ın “Yayınlanmaz” 33’lüğü
yakın zamanda Ossi Müzik etiketiyle yeniden plak olarak basıldı. Yani bu
şarkıyı yeniden plaktan dinleme şansınız da var.
(2 Ekim 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Müziğe o kadar uzun süre ara verdi ki bir nesil onu sadece tiyatro oyuncusu olarak tanıdı, bildi; aynı zamanda şarkıcı da olduğunu ancak eski plaklara meraklı olanlar keşfedebildi. Hatta, çok iyi hatırlıyorum, 2005 yılında eski şarkılarının yeniden basıldığı “En İyileriyle Işıl Yücesoy” albümü çıktığında yapılan tanıtım gecesinde “Kızım bu gece beni ilk kez sahnede şarkıcı olarak seyrediyor,” diyerek herkesi duygulandırmıştı. Şarkı söylemeyi, sahnede şarkıcı olarak da var olmayı çok sevdiğini o gece görmüş, sonrasında da defalarca buna şahit olmuştum.
2016 yılında yepyeni bir albümle şarkıcılığa geri döndü Işıl Yücesoy. Zamanı geri sardı, kaldığı yerden devam etti. Onun şarkı söylemesinin hem dinleyiciye hem de müziğe nasıl bir kazanç olduğunu bir iyice anlayıverdik o sıra. Ve geçtiğimiz günlerde bu defa iki şarkıdan oluşan bir tekliyle çıktı karşımıza. Ossi Müzik etiketiyle yayımlanan tekli “Hayat Herkese Aynı” adını taşıyor.
Tekliye adını veren şarkının söz yazarı ve bestecisi Sadettin Dayıoğlu. Yücesoy’un albümünün açılış şarkısı “Ben Daha Büyümedim” de ona aitti ve o şarkı tek başına Dayıoğlu’nun nasıl yetkin bir şarkı yazarı olduğunu gösteriyordu. Nitekim bu şarkı da şüphe götürmüyor; Sadettin Dayıoğlu kalemi, üslubu, duygusu ve felsefesiyle her bakımdan çok sağlam şarkılar yazıyor. Bunun kadar önemlisi de yazdığı şarkı şarkıcısına cuk oturuyor. Tıpkı “Hayat Herkese Aynı”da olduğu gibi.
Şarkıyı duyduğum ilk anda tüylerim diken diken oldu ve ne zaman dinlesem yine aynı şey oluyor. Yaş almış, yaşamış, görmüş, duymuş, hissetmiş olmanın bütün olgunluğuyla her kelimenin hakkını veren, her cümlenin ne demek istediğini dinleyene iliklerine kadar hissettiren yorumuyla Işıl Yücesoy adeta devleşiyor. Sesinin zaten çok etkileyici rengi ve tınısı, oyunculuk gücü ve şarkıcılık performansıyla birleşip daha bugünden klasik kabul edilebilecek bir şarkıya dönüşüyor.
Teklinin diğer şarkısı (B yüzü mü demeliyim?) ise “Neden?” adını taşıyor. Sözleri Sacit Şerbetçi’ye ait şarkının bestesini Işıl Yücesoy yapmış. Düzenleme ise diğer şarkının da düzenlemesini yapan Tansel Doğanay’a ait. “Neden?” de tıpkı “Hayat Herkese Aynı” gibi melodisi güçlü, sözleri dokunaklı bir şarkı.
Ne var ki iki şarkı yetmiyor. “Daha fazlası olsa keşke,” diyorsunuz. Tadına bayıldığınız bir yiyecekten biraz daha, biraz daha yemek istersiniz, kendinizi alamazsınız ya. Bir bakarsınız bitmiş, tabak boş. İşte iki şarkıdan öyle kalıveriyorsunuz.
Dünyada örneği çok, bizde ise neredeyse yoktur. Bazı şarkıcılar müziğin güncel eğilimlerinin, dönemsel değişimlerinin dışındadırlar. Popülerlik üstüdürler artık; başka bir yerdedirler. İtalya’da Mina öyledir mesela. Amerika’da Barbra Streisand öyledir. Kimse onların pop müzik piyasasındaki gençlerle aşık atmasını beklemez. Bir yerden sonra yaptıkları her albüm prestij albümüdür, klasiktir. Bir tek rahmetli Ayten Alpman yakalayabilmişti Türkiye’de bunu, ne yazık ki devamını getiremedi.
Işıl Yücesoy şarkı söylesin. Hep söylesin, daha çok söylesin. Bu tekliyle de bir kez daha anlıyoruz ki bizim ona çok ama çok ihtiyacımız var.
(15 Şubat 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Popun ana akım kulvarında birçok erkek solisti geride bırakacak yeterliliğe sahip olmasına rağmen kendi bildiği yolda ilerlemeyi ve kalabalığa karışmamayı tercih etti Sadık Karan. Kendi şarkılarını yazıyor, biriktirdiği sözleri kendi üslubunca söylüyor. Sadık Karan’ın yeni teklisi “O Yıllar”, geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı.
Teklide söz ve müzikleri Sadık Karan’a ait iki şarkı var. (Hem “tekli” diyorsunuz hem iki şarkı var diyeceklere hatırlatayım: İcat olunduğundan beri 45’lik plaklar ve içinde aynı şarkının birden fazla “remix” versiyonun olduğu CD’lere “single” denilmektedir. Bu, kelime anlamı değişmiş olsa da kabul görmüş bir tabirdir.)
Teklideki iki şarkıdan biri olan “O Yıllar”ın düzenlemesi Ender Çabuker’e, diğer şarkı “Unutacağım”ın düzenlemesi ise Mert Ali İçelli’ye ait. Her iki düzenlemede de şarkıların doğası gereği akustik öğeler ön planda.
“O Yıllar” hem melodik yapısı hem de sözleri ile “orta yaşlı” bir şarkı. “Bugünkü aklım olsaydı” diyor özetle Sadık Karan. Herkesin hayatının bir döneminde aklından geçirdiği, geçireceği bir düşüncenin şarkı hâli yani. İster bireysel algılayın, ister içinde yaşadığımız ülkenin değişimin, dönüşümüne yorun. Her halükarda dokunaklı, bir o kadar da naif.
Şarkının bugünün popüler müziği içerisinde, mevcut pop listelerinde karşılığı pek yok gibi. Çünkü pop müziğin çarkının döndüren ergen ve ergenin bir üstü kitleye hitap eden cinsten değil. Ama başta da söylediğim gibi Sadık Karan bu kaygıları zaten geride bırakmış bir müzisyen.
Bununla birlikte hazır bu derece efkârlanmış iken oldu olacak şarkının dokusuna uygun, alaturkası daha koyu (belki tamamen alaturka sazlarla çalınmış) bir versiyonu daha olsa idi bu şarkının diye düşünmedim değil. Hatta bu şarkıyı keşke Sibel Can fark etse de alıp söylese bile dedim içimden. Çok yakışırmış onun sesine.
Teklideki diğer şarkı “Unutacağım” ise klasik gitar yürüyüşü ve inceden arabesk melodisiyle, ‘90’lar tadında, kulağı dolduran bir aşk/ayrılık şarkısı.
(14 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
35 yıl ara verdikten sonra tekrar stüdyoya girip şarkı söylemek ve yola kaldığın yerden devam etmek hiç ama hiç kolay bir şey değil. Oysa Işıl Yücesoy’un 1979’da yayımlanmış ilk albümünü dinledikten hemen sonra geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkmış ikinci albümünü dinlediğinizde, iki albüm arasında 35 yıl olduğuna inanmakta zorlanıyorsunuz. Azalmamış, aksine artmış şeyler var elbette.
İki dönem arasındaki “sound” farkı bir yana, Yücesoy’un yorumunda hissedebiliyorsunuz ancak yılların izini. Yaşamış, görmüş, hissetmiş, anlamış bir kadının telaffuz ettiği her bir kelimeye kattığı inandırıcılık misliyle artmış. Tekniği, şarkıcılık donanımı ve yeterliliği ise yerli yerinde; tabiri caizse “taş gibi” duruyor.
Işıl Yücesoy’un yeni albümü “Zamansız”, Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı. Hakan Eren’in prodüktörlüğünü yaptığı albümde 9 şarkı ve 1 farklı versiyon var.
Eski ile yeninin özenli bir harmanı ile oluşturulmuş, dolayısıyla da adının hakkını veren bir albüm bu. Dün de dinleyebilirdik bu albümü, bugün dinliyoruz ama yarın da dinleyebiliriz rahatlıkla. Seçilen şarkılar, düzenlemeler, yorum, kısaca her şey bir döneme, bir zamana, genel geçere bağlı kalmaksızın “zamansız” bir müzikalitenin izini sürüyor.
Sözleri Saadettin Dayıoğlu tarafından yazılmış ve Sonay Yağız tarafından bestelenmiş “Büyümedim”, enteresan bir biçimde aslında Işıl Yücesoy için yazılmamış, ancak yazıldıktan sonra uzun süre bir köşede bekleyip tesadüf eseri ve de Hakan Eren’in öngörüsüyle Işıl Yücesoy’a kısmet olmuş bir şarkı. “Şarkılar söyleyenini kendisi bulur er ya da geç” tezine verilebilecek en iyi örnek olabilir. Bu sözleri Yücesoy yazmış olsa idi, kendini ancak bu kadar doğru anlatabilir, yıllar sonra müziğe dönüşü için ancak bu kadar doğru bir şarkı ortaya çıkabilirdi.
“Büyümedim”in ardından Nilüfer’in 1980 tarihli 33’lüğünden sözleri Fikret Şeneş tarafından yazılmış bir Richard Clayderman klasiği “Dönüyorum Eski Sevgilime” geliyor. Enstrümantal bir besteye nasıl ruhuna uygun söz yazılabileceğinin dersini de alabilirsiniz dinlerken, bir şarkının nasıl yorumla büyütülebileceğinin dersini de.
Sözleri Aşkın Tuna’ya, bestesi Aydın Sarman’a ait “Güneşimi Kaybettim”, söz ve müziğinde Yonca Lodi’nin imzası bulunan “Milat”, bir Sezen Aksu şarkısı “Ağlamak Güzeldir”, ilk kez Yeşim Salkım tarafından seslendirilmiş Seda Akay ve Cenk Taşkan ortak çalışması “Meğer” ve daha önce Işın Karaca’nın seslendirdiği Suat Suna bestesi “Zamansız”, albümün diğer “cover” şarkıları.
“Meğer”de Yeşim Salkım, “Güneşimi Kaybettim”de Cenk Eren ve “Zamansız”da Çağan Irmak sesleriyle eşlik etmişler Işıl Yücesoy’a.
Albümde iki de Işıl Yücesoy bestesi var. Biri, Yücesoy’un ilk albümünde de yer alan “Niye Düşünüyorsun?”, diğeri ise yeni bir beste; sözleri İskender Doğan tarafından yazılmış “Anlamı Yok”. Bu şarkı iki farklı versiyonla girmiş albüme.
Neresinden baksanız sürprizlerle dolu, şaşırtıcı, beklenmedik seçimleriyle de heyecan verici bir albüm bu. Şunu anlıyorsunuz ki Işıl Yücesoy ne söylese dinlenir ve bir yorumcu olarak bir tek yeni şarkı söylemese bile her söylediği şarkıyı ilk defa söyleniyormuşçasına yeni hale getirir.
Albümün başarısında bütün şarkıların düzenlemelerine imza atan ve hem şarkıları hem de Işıl Yücesoy’un sesini çok iyi özümseyip, çok doğru işleyen Tansel Doğanay’ın da payı büyük.
Şahin Tuhan’ın fotoğrafları ve Özlem Semiz’in grafik tasarımı ile görsel yönden de kusursuz bir nitelik yakalamış “Zamansız”, bu ülkede yapılmış ve yapılmakta olan müziğe sunulmuş kıymetli, özel, “zamansız” bir öneri.
Sanatı, sanatçıları çabuk tükettiğimiz, eskittiğimiz, unuttuğumuz ve ne yazık ki hiç mi hiç değer bilmediğimiz bir sır değil. Kadirşinaslığın genellikle lafta kaldığı bu coğrafyada bu albüm sadece bir müzik albümü olmanın ötesine geçip, başka bir şeyler de söyleyebilir bize. Eğer dinlemek ve duymak istersek tabii.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki Işıl Yücesoy şayet bu albümün arkasını getirmez, yeni albümler yapmaz ise hem kendisine hem de bize büyük haksızlık eder.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.