1993 yılında ilk albümü “Aşkın Yetmez”le hayatımıza giren
Ferda Anıl Yarkın, konservatuar keman bölümünden mezun olmuş genç bir enstrümanist
ve şarkıcıydı o günlerde. Ancak soyadı tanıdık gelmişti. Bir Türk müziği bestecisi
ve tanbur ustası olan Kamuran Yarkın’ın oğlu, ritim sanatçıları Ferruh Yarkın
ve Fahrettin Yarkın’ın kardeşiydi çünkü. Nitekim aileden gelen yeteneğin
üzerine aldığı eğitimle o da alaturkaya yatkındı, hatta bazı bestelerini Cengiz
Kurtoğlu seslendirmişti ama iş albüm yapmaya gelince o da dönemin modası pop
müziği seçmişti.
Ferda Anıl Yarkın’ın ikinci albümü “Sonuna Kadar” 1995 yılında
Şahin Özer Plak etiketiyle piyasaya çıktı. Albüme adını veren şarkının sözleri
Mustafa Sandal ve Ferda Anıl Yarkın tarafından yazılmış, beste ve düzenleme ise
Mustafa Sandal tarafından yapılmıştı. Albümden birden fazla “hit” şarkı çıksa
da yıllar sonra bile Ferda Anıl Yarkın denince ilk akla gelen şarkı bu şarkı
olacaktı.
Şarkıyı sonraki yıllarda Müslüm Gürses, Ebru Gündeş ve Sadece
Sen adlı film için Şebnem Keskin seslendirdi. Hatta Ferda Anıl Yarkın da Volga
Tamöz’ün “Tam 90’dan” adlı proje albümü için bir kez daha söyledi ama bu ilk
versiyonun yeri başkaydı. “Sonuna Kadar” ‘90’larda yapılmış en güzel aşk
şarkılarından biri olarak hafızalarımıza kazındı.
(24 Temmuz 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir O Ses Türkiye cahili olarak yine ıskalamışım. Bugünlerde adını sıkça duyduğum Güven Yüreyi de o yarışmanın rahle-i tedrisinden geçmiş meğer. Şöyle bir seyrettim yarışma videolarını. O kırmızı koltuklardan birinde ben otursaymışım asla döndürmezmişim koltuğumu. O kadar “piyasa ağzı” (ya da “sahne ağzı” okumuş ki şarkıları, ben tamamını izlemekte zorlandım. Ağdalı, gereksiz nağmeli, kelimeleri çeke uzata söylemek de yerine göre makbul olabilir şayet Kibariye, Ebru Gündeş ya da Müslüm Gürses gibi karakteristiği olan bir sesiniz varsa. Ama Güven Yüreyi gibi kolay ayırt edilebilir bir ses tınınız yoksa o stil sizi daha da sıradanlaştırmak öteye gitmez.
Neyse ki Güven Yüreyi ilk teklisinde aynı hataya düşmemiş. Düz, temiz ve açık bir yorumla şarkıda payına düşen cümleleri seslendirmiş ve düet partneri Derya Uluğ ile gayet parlak bir işe imza atmış.
Güven Yüreyi’nin DMC etiketi ile yayımlanan ilk teklisi “Sen Maşallah” adını taşıyor. Derya Uluğ ile düet yapması boşa değil zira şarkı, Derya Uluğ ve Asil Gök ikilisinin elinden çıkmış. Düzenlemesi, slogan şarkı sözleri ve akılda kalıcı melodisiyle neresinden baksanız “hit” adayı bir şarkı ki zaten servis edilir edilmez de dikkatleri üzerine çekti. Hatta Derya Uluğ’un “Canavar”ından çok daha iyi, çok daha akıcı. Lafın burasına küçük bir çekince koymak gerekirse, “Canavar” ve “Okyanus”un birbirine benzediği yer neresiyse, bu şarkının benzediği yer de tam orası. Bunu şarkı yazarlarının alamet-i farikası olarak da kabul edebilirsiniz, şarkıdan şarkı türetme formülünün handikabı olarak da; orası size kalmış.
Buna karşın Güven Yüreyi için bu şarkının iyi bir başlangıç olacağı su götürmez. Belki de çok uzun sürede yürüyeceği yolu bu şarkı sayesinde çok kısa sürede aşağı kesin. Bu konuda umut vaat ettiği de söylenebilir. Ayrıca Uluğ ve Gök ikilisinin böylesi bir şarkıyı Uluğ diskografisine eklemek yerine Yüreyi’ye emanet etmeleri de bir alçakgönüllülük ki bunu da kabul etmek lazım. Şarkı düpedüz bir düet olmasına karşın hem teklinin kapağında hem de şarkının klibinde Derya Uluğ’un adının geçmemesini de buna mı yormak lazım, işte onu bilemedim.
(10 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘90’lı yılların başındaki etkisini sonlarına doğru yitirmeye başlayan Türkçe pop müziğe yeni bir soluk getiren albüm hiç kuşkusuz İzel’in 1999 yılında piyasaya sürülen “Bir Küçük Aşk” adlı albümü olmuştu. O yılın en çok satan albümlerinin başında gelen bu albüm, özellikle sıkı bir dans şarkısı olan “Yok Yere” ile kıyamet koparırken albümdeki bütün şarkıların söz ve müziklerine imza atan Altan Çetin ismini de hafızalarımıza kazımıştı.
Hemen ardından Altan Çetin imzalı Hande Yener “hit”leri geldi ve o zaman bu zaman Ebru Gündeş’ten İbrahim Tatlıses’e, Sibel Can’dan Nilüfer’e pek çok isim Altan Çetin şarkılarına albümlerinde yer verdi. Şimdi geriye dönüp baktığımızda denilebilir ki 2000’li yılların pop müziğinde Altan Çetin ismi en belirgin imzalardan biri olmuş. Yıl 2016 ve bu sıralarda da hem Volkan Konak’ın seslendirdiği “Aleni Aleni” hem de Hande Yener’in söylediği “Deli Bile” ile o imza hâlâ yerli yerinde duruyor.
Altan Çetin geçtiğimiz günlerde kendi şarkılarını seslendirdiği bir proje albümle bu defa şarkıcı olarak karşımıza çıktı. Aslında bu ilk değil. Çetin’in daha önce ENBE Orkestrası ile birlikte yaptığı “Martılar” isimli bir teklisi ve bir de 2011 yılında yayımlanmış “Bak Gör” isimli bir teklisi daha var. Bu defa ise 11 şarkılık bir albüm var elimizde. Poll Production etiketiyle yayımlanan albüm “Sahibinden” adını taşıyor.
Albümün alt başlığında “Remix” ve “Feat. Catwork Remix Engineers” ifadelerini görmemiz boşuna değil. Bu bir “remix” albüm. Çetin’in daha önce başkaları tarafından seslendirilmiş “hit” şarkılarının, bu defa sahibinin sesinden “remix”leri ile oluşturulmuş bir albüm bu.
Hande Yener’in sesinden sevdiğimiz “Kırmızı”, “Sen Yoluna Ben Yoluma”, “Acı Veriyor”, “Acele Etme”, “Yoksa Mani”, “Yalanın Batsın”, İzel’den bildiğimiz “Yok Yere”, zamanında Ebru Gündeş’in seslendirdiği “Unuturum”, Emrah tarafından seslendirilmiş “Kabul”, Volkan Konak’ın sesinden yakın zamanda “hit” olmuş “Aleni Aleni” ve “bonus” olarak da Çetin’in daha önce kendi seslendirdiği “Bak Gör”ün yeni versiyonu ile başından sonuna bir “hit“ toplaması bu albüm.
Bu kıymetli şarkılarını “remix” gibi biraz çetrefilli bir kalıba sokmak üzere emanet ederken, işinin en iyilerinden birini, Catwork Remix Engineers’i, yani Baran Akın ve Burak Keskin’i tercih etmiş Altan Çetin. İyi ki de öyle yapmış zira ortaya çıkan iş olabilecek en doğru şekilde çıkmış.
Evet, ben de dâhil olmak üzere bu şarkıları zamanında çok sevmiş birçok dinleyici için bu yeni hallerini yadırgamak kaçınılmaz bir ihtimal; evet belki akustik düzenlemeleri tercih edebilirdik ilk ağızda ama amaç zaten bir “best of” değil, bir “remix” albümü yapmak imiş belli ki. Hal böyleyken de itiraz etmenin bir anlamı yok. Pop müziğe başından bu yana hız katmış, nabız yükseltmiş bu şarkıları bir de bugünün “sound” anlayışıyla, hatta hızları bir miktar daha artmış şekilde dinletmek de fena bir öneri değil ayrıca.
Daha önce büyük kısmını kadın seslerden dinlediğimiz bu şarkıları bir de erkek sesinden, üstelik sahibinin sesinden dinlemek de cabası. Gel gelelim “Aleni Aleni”yi istesem de Volkan Konak’ın Karadeniz şivesinden ayrı düşünemedim, “Acı Veriyor”u bu kadar metronomu yüksek dinlemekte de zorlandım; onları da söylemeden geçemeyeceğim.
Sonuç itibariyle bir önemli bestecinin kendine münhasır bir kariyer özeti olarak tanımlanabilir bu albüm. Haliyle de arşiv değeri var her şeyden önce. Bir kenara koymakta fayda var.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Dinleyici şarkıyı severse eğer, ne söyleyenine bakıyor, ne promosyonuna, ne de radyo ve televizyonda yayınlanma sıklığına. Dinliyor, yükseltiyor, baş tacı ediyor; bize de durup düşünmek kalıyor. İşin başı şarkı. İki kere iki dört. Bakınız 2016 yılında beklenmedik bir şekilde “hit” mertebesine yükselen iki şarkıya: “Bağdat” ve “Günah Benim”. İyidir, kötüdür, şahanedir, vasattır tartışmaları bir kenara, insanlar bu iki şarkıyı sevdi. “Günah Benim”in klibi ana akım müzik kanallarında yayınlanmadı, “Bağdat”ın klibi şarkı alıp yürüdükten çok sonra çekildi ama bu durum insanların bu şarkıları sevmesine engel olamadı.
Bu yılın beklenmedik bir başka “hit”i ise yine beklenmedik bir isimden geldi: Derya Uluğ tarafından seslendirilen “Okyanus.”
Derya Uluğ ismini ilk duyduğumda, doğrusu bu ya, çok kişi gibi bana da bir şey ifade etmedi. Biraz eşeleyince daha çocuk yaşlarda başlayan bir müzik eğitimi ve deneyiminin hikâyesini okudum. Yakın zamana dek sürmüş Ebru Gündeş’e vokalistlik macerası ise son noktayı koydu. “Okyanus”, Ebru Gündeş’i ‘90’ların ikinci, 2000’lerin ilk yarısı boyunca kendi alanında zirvede tutmuş şarkılarını boşuna andırmıyordu demek ki. Ebru Gündeş nicedir o ayarda bir şarkı bulup da seslendirememiş iken Derya Uluğ’un sesi hiç benzemediği halde Gündeş’e benzetilmesinin sebebi de bu olmalıydı. Şarkı çok doğru bir yere oturdu, adeta bir boşluğu doldurdu.
Dünyanın en saçma tanımlaması olsa da, her nedense ve nasılsa “fantazi” müzik olarak adlandırılmış arabesk, alaturka, pop karışımı müzik türünün her daim gideri vardır bu memlekette. Pop diye, “rock” diye servis edilmiş nice şarkının içinden aslında “fantazi” müziğin çıkması da bundandır. Severiz biz. “Tıpkı “Okyanus”u sevdiğimiz gibi.
Derya Uluğ (en azından bu şarkıdan anladığımız kadarıyla) temiz şarkı söyleyen, iyi bir ses. Akılda kalıcı, karakteristik de bir yüzü var. Bu avantajını, şarkısının melodik gücü, kolay ezber edilirliği ve yukarıda bahsi geçen boşluk doldurma meselesi ile de perçinleyince bu beklenmedik çıkışın nedenini anlamak zor değil. Benzer bir ivmeyi yakın zamanda Merve Özbey de yakalamış ama çıkışının arkasını benzer işlerle devam ettirmeye çalışarak pek de ileri gidememişti. Derya Uluğ’un ne yapacağını ise zamanla göreceğiz. En büyük avantajı bu şarkıyı kendisinin yazmış olması (Asil Gök ile birlikte.) Çünkü sadece şarkıcı olarak değil, şarkı yazarı olarak da umut vaat ettiği düşünülebilir. Sonrasına bakmak lazım.
DMC etiketiyle yayımlanan “Okyanus”un düzenlemesini Burak Yeter’in yaptığını ve Yeter’in hiç kasmadan, zorlamadan, şarkının akışını (türün kıstasları içerisinde) alabildiğine doğru bir biçimde şekillendirerek, “hit “olmasında önemli bir rol oynadığını da belirtmeliyim.
(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)
Müzik piyasasında uzaktan ya da yakından tanıdığım çok sayıda müzisyen, şarkıcı, şarkı yazarı arasında ayrı bir yerde durur Ersay Üner. Kelimenin tam anlamıyla iğneyle kuyu kazarak bulunduğu yere gelmiş ama bunu hiç unutmamış, hiç ego büyütmemiş, şan şöhret budalası olmamış, öyle az bulunur bir adamdır Ersay. Zaten popun yakın tarihinde bunca çok sayıda “hit” şarkıya imza atmışken, üstelik kendisi de şarkı söylüyor iken, yıllardır bırakın albüm yapıp kendini göstermeyi, ön plana çıkmayı, ortalarda bile gözükmemesinin açıklaması da burada yatıyor.
İnternetteki kimi “demo” kayıtları, canlı televizyon programı ya da sahne kayıtlarından başka, Demet Akalın’ın “Giderli 16” albümünün çıkış şarkısı “Yılan”da sesini duyduğumuz Ersay Üner, nihayet ilk solo teklisini yayımladı. Seyhan Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan tekli, Üner’in yakında tamamlanacak ilk albümünün habercisi aslında. Teklide yer alan “Yürüdüm” adlı şarkının söz ve müziği Ersay Üner’e, düzenlemesi ise Serkan Ölçer’e ait.
(12 Ocak 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) Yeni nesil pop şarkılarında duymaz olduğumuz yaylı kontrşanları ile bu işin pirlerinden Onno Tunç’a bir selam gönderir gibi Serkan Ölçer. Ancak şarkının “intro”suz oluşu ve ara nağmedeki gitar yürüyüşü bugünün Türkçe popunun standartlarını göz ardı etmediğini de gösteriyor. Ersay Üner’se kendi bestesi de olsa teknik olarak “zor” bir şarkıyı şarkıcı olarak taşımayı bilmiş. Bestecilikten şarkıcılığa geçenler arasında bir sıralama yapsak, birçok isminin önüne geçebilir rahatlıkla. Tabii bu şarkıyı sözgelimi bir Ebru Gündeş’ten duysak o da başka bir etki yaratırdı, o ayrı ki mutlaka o cenahtan bir talibi çıkar bu şarkının (Ersay verir mi bilmem.)
Ersay Üner göz önünde olmayı çok sevmediğinden, ama şarkıcılık da bunu gerektirdiğinden, sanıyorum en çok ona bir imaj biçmede zorlanılmış. Bu da teklinin kapak fotoğrafında ve klipte kendini gösteriyor zaten. Her ne kadar klipte yine şarkı yazan bir adam varsa da, gerçek Ersay bu gördüğümüz değil. Keşke daha doğal haliyle kalmayı tercih etseymiş.
(27 Nisan 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Sivas’ta doğan ve liseden mezun olana dek orada yaşayan Serkan Kaya, İstanbul’a geldikten sonra müzik çevrelerine girmiş ve ilk albümünü 2000 yılında, henüz 22 yaşındayken yapmış. İlk albümüyle ikinci albümü arasında ise on yıldan fazla bir süre var. Bu süre zarfında daha ziyade besteleriyle adını duyurmuş. İlk olarak 2009 yılında Devran İskender tarafından seslendirilen “Mesele”, bunların en bilinenlerinden. Şarkı daha sonra Ceylan tarafından da seslendirildi ama galiba en çok Serkan Kaya’nın sesinden sevildi. Nitekim “Mesele”, 2014 yılının gizli “hit”lerinden biri oldu. Serkan Kaya bu şarkıyı “remix” bir versiyonla piyasaya sürdü ve epeyce ses getirdi. Zaten 2011 yılında yayımlanan üçüncü albüm de Serkan Kaya isminin arabesk müzik sevenlerin hafızalarına kazınmasında bir hayli etkili olmuştu.
Serkan Kaya’nın üçüncü albümü “Gönül Bahçem”, ise geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle piyasaya sürüldü. Kaya nicedir gece hayatının aranılan isimlerinden biri. Uzun zamandır popun ve bir çeşit “rock”ın içine sıkışıp kalmış arabesk müziği adlı adınca seslendiren birkaç isimden biri çünkü.
Tabiri caizse, “eli yüzü düzgün”, yalansız dolansız arabesk yapıyor Serkan Kaya. Sosyetik gece kulüplerinde sahneye çıkması, düğününün, evinin magazin haberlerine/programlarına konu olması ile filan, kendinden önceki kuşağın arabesk yıldızlarına benzemiyor belki. Gerçi onlar da artık kendilerine benzemiyorlar. Ne Orhan Gencebay, ne İbrahim Tatlıses, ne Emrah, ne Kibariye şarkılarındaki anlattıkları gibi bir hayat yaşıyor artık. Bu bir kenara… Bir diğer tarafta ise Serkan Kaya’nın şarkıcı olarak birebir İbrahim Tatlıses’in izinden gidiyor olması var. O gırtlak oyunları, o cümleleri uzatıp kesmeler, o vurgular filan neredeyse birebir aynı. Tek fark ses renginde…
Herkes kendi başına bir ekol olacak diye bir kaide yok. Birileri ekol olur, diğerleri onun izinden gider. Müzeyyen Senar bir ekoldür. Zeki Müren, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Kibariye, Muazzez Abacı, Cem Karaca da öyle… Bu yüzden peşlerinden giden, onlar gibi söyleyen onlarca şarkıcı olmuştur, hâlâ da oluyor. Kötü bir taklide dönüşmediği, sürekli aynı yerde saymadığı sürece öykünmek anlaşılabilir bir şey. İbrahim Tatlıses ekolünün de çok fazla takipçisi olduğu malum. Serkan Kaya da onlardan biri gibi. Şimdilik namzetlerine kıyasla ön plana çıktığı söylenebilir ama umarım bu benzerlik hep böyle sürüp gitmez.
Bunu bir kenara koyarsak, oldukça renkli ve türün sevenlerinin kolayca seveceği bir albüm var elimizde. Zaten çoktan “hit” olmuş “Mesele”, albümde üç farklı versiyonla çıkıyor karşımıza. Daha önce Ebru Gündeş’in seslendirdiği bir Ayla Çelik – Gökhan Tepe şarkısı olan “Vatan”, söz ve müziği Altan Çetin’e ait “Gönül Bahçem”, söz ve müziği Nezih Üçler tarafından yazılan ve albümün ilk klip şarkısı olarak seçilen “Kalakaldım”… Her biri tek başına albümü sürükleyebilecek güçte arabesk şarkılar. Söz ve müziklerini Serkan Kaya’nın yazdığı “Benden Adam Olmaz”, “Paşa Gönlüm” ve “Kalbim Senin Hâlâ” da aynı nispette etki yaratabilecek şarkılar olarak albümün başarısını garantiliyor.
Yine bir İbrahim Tatlıses formülü olarak iki de türkü çıkıyor albümde karşımıza. Bu konuda hiç riske girilmemiş ve son derece bildik, tutulmuş, sevilmiş iki türkü seçilmiş: Arif Sağ’ın meşhur “Ezo Gelin”i ve yakınlarda yeniden popüler olan “Hım Hım Yar”. Bu ikincisinin farklı bir düzenlemeyle adeta bir Balkan türküsüne dönüştürülmesi enteresan olmuş (ki türkünün bu versiyonu 2014 yılında yayımlanan teklide de yer alıyordu.)
Albümün bütünü içerisinde tek eğreti duran şarkı ise Levent Yüksel’in sesinden sevdiğimiz Sezen Aksu – Uzay Hepari şarkısı “Onursuz Olmasın Aşk”. Erdem Kınay “club” tavrındaki düzenlemesiyle bu şarkı Serkan Kaya’nın sesine de, albüme de yakışmamış.
“Mesele”nin akustik düzenlemesi de albümün popa göz kırpan bir diğer denemesi. Gelin görün ki bu versiyonda Serkan Kaya’ya eşlik eden Deniz Sujana’nın ismi her nedense albümün künyesinde yer almıyor. Eşliğinin bu şarkıda ne kadar doğru tınladığı tartışılır ama Almanya’da doğmuş Japon asıllı bir müzisyen olan Deniz Sujana’nın enteresan ses rengini de es geçmemek lazım.
Serkan Kaya, günümüzün en parlak arabesk yıldızlarından biri olma ve bir yandan da İbrahim Tatlıses’ten kalan boşluğu doldurma açısından Ferman Toprak’la aynı hattan ilerliyor. Kendilerini birbirilerine rakip görüyorlar mı bilmem ama her ikisinin yeni albümleri kıyaslandığında, Serkan Kaya bir adım öne geçmiş görünüyor. Bundan sonrası için bakalım zaman ne gösterecek.
Sibel Can ve Ebru Gündeş, uzun süredir aynı firmanın şarkıcıları olmalarına rağmen, albümlerini nedense hepbirbirlerine çok yakın tarihlerde yayımlıyorlar ve tarz ve tür olarak çok benzeşen bu albümler ister istemez yarıştırılır hale geliyor. Geçtiğimiz yıl da bu böyle olmuş, ama her iki şarkıcının albümü de hayal kırıklığı yaratmış, beklentilerin çok altında kalmıştı. Ne enteresandır ki, bu sene her ikisi de çareyi eski şarkılara sığınmakta buldular ve yine iki albüm, Emre Plak tarafından birbirlerine çok yakın tarihlerde piyasaya sürüldü.
Bugüne kadar kendi janrında hep eli yüzü düzgün albümlere imza atmış, her albümden birkaç "hit" birden çıkarmayı başarmış Ebru Gündeş'in son albümü "Evet" 2008 yılında piyasaya çıkmıştı. Gündeş'in üç yıllık bir aradan sonra kaydettiği yeni albümü "Beyaz" geçtiğimiz günlerde Emre Plak etiketiyle yayınlandı.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.