2016 yılında ilk teklisi “Dönsün Dünya”yı yayımlayan Merve
Deniz, 2017’yi ikinci teklisi “İnziva” ve aynı şarkının akustik versiyonu ile
geçirdi. Bu iki şarkı Merve Deniz’i pop kulvarında konumlandıran şarkılardı. 2019’da
önce bir Mehmet Güreli “cover”ı, “Umrumda” ile çıktı karşımıza. Geçtiğimiz
günlerde ise yeni teklisi “Haberin Yok”u kendi hesabına yayımladı.
Pop kulvarının elektronik tarafına kaymış bir Merve Deniz
var bu defa karşımızda. Söz ve müziği kendisine ait şarkının düzenlemesi Can
Oflaz ve Ali Katırcıoğlu tarafından yapılmış. Etkileyici bir şarkı, doğru bir
bakış açısıyla işlenmiş ve “cool” bir kliple taçlandırılmış. Buradan yürümeye
devam ederse Merve Deniz’in bu kulvarda kendine bir alan açması işten bile
değil.
Şarkının nakaratındaki “yandım yandım” tekrarları Kayahan’ın
“Sokak Kedisi” şarkısının nakaratındaki “yoksun yoksun” tekrarlarına teğet
geçiyor. Daha ilk dinleyişte tanıdık gelmesi, “Bu şarkıyı daha önce kim
söylemişti?” diye düşündürmesi bundan. Onu da söylemeden geçemeyeceğim.
Can Kazaz’ın “Sürsün Bahar” adlı albümü EMI etiketiyle Kasım
2018’de yayımlanmıştı. Albümün ikinci klibi, albüme adını veren şarkıya çekildi
ve klip dün itibarıyla servis edildi.
Albümdeki diğer tüm şarkılar gibi bu şarkının da söz, müzik
ve düzenlemesi Can Kazaz’a ait. Can Kazaz 2012 yılından beri albüm / şarkı
yayımlayan, bu anlamda üretken ve çalışkan bir müzisyen. 2017’de yayımlanan “Ben
Sizden Kaçtım” albümüyle kendi kitlesini genişleterek müziğine ivme kazandırdı,
üzerine gelen “Sürsün Bahar” ise bu başarıyı perçinledi. Çünkü müziğinin bunca
kalabalık içerisinde ayırt edilebilir, fark edilebilir ve dinleyeni kolay sarıp
sarmalayan, samimi bir tarafı bir var. Çünkü şarkılarında çok yalın bir biçimde
anlattıkları gündelik hayatlarımızın içinden gelip geçen duyarlılıklar,
dertler, sevinçler ya da üzüntüler.
“Sürsün Bahar” tam da böyle bir şarkı işte. Kazaz babasına
ithaf ettiği bu albümünü babası için yazdığı bu şarkıyla açıyor. Şarkıyı bunu
bilmeden dinliyor olsanız bile boğazınıza bir yumru oturması boşuna değil.
Klibin sonunda karşımıza Kazaz’ın şu cümleleri çıkıyor ve canınızı yakıyor: “Yetim
kalmadan önce, sizi seven babanıza ‘seni seviyorum’ demeyi lütfen unutmayın. Ben
unuttum.”
Babanız, anneniz, kardeşiniz, sevgiliniz, eşiniz, dostunuz… Sevmeyi
ondan öğrendiğiniz herhangi biri… Şarkının az cümlesi derdini anlatmaya yetiyor.
Bahar sürerse yarım kalanlar tamamlanırmış gibi geliyor sonra. Şarkı sizi buna
inandırıyor.
Sadece üç dakikalık bu şarkıya değil, albüme bütün olarak kulak
vermekte fayda var. Her şarkı başka bir hikâyenin kapısını aralıyor çünkü. Ve
her hikâyede bahar biraz daha sürüyor.
(30 Temmuz 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Delikanlım”la başlayan şarkı yazarlığı, o çok kendine has sesinin de şarkıcılığının da önüne geçer zaman içerisinde. Özellikle 2000’lerden sonra yazdıklarını arabesk bulanların aksine, ne arabesk şarkıların hece vezinli, kafiyeli cümleleri vardır onun şarkılarında, ne de ortalama şarkı formuna uygun müzikal kalıplar. Kendisi gibi şarkıları da uyumsuzdur; sıraya girmez, ölçüye sığmaz. Bir yerden sonra şarkıcılığı da buna ayak uydurur. İlk albümlerindeki o edepli şarkı söyleme stili, yıllar içerisinde başına buyruk, delibozuk bir biçim kazanır.
2005’de Milliyet Sanat dergisi için kaleme aldığım Yıldız Tilbe yazısında kurmuşum bu cümleleri. Herkesi bilmem ama benim için iki Yıldız Tilbe var: 2000 öncesi her albümündeki her şarkıyı ezber ettiğim Yıldız Tilbe. 2000 sonrası ise sadece bazı şarkılarını sevdiğim ve dinlediğim Yıldız Tilbe. Nitekim bu ayrımın gerekçesini de yukarıdaki paragrafta özetlemişim.
Buna karşın memlekette herkesin ortak paydası olabilmiş şarkılar yazmış ve yazmaya devam eden parmakla sayılacak kadar az şarkı yazarından biri Yıldız Tilbe; bunu kabul etmek lazım. Çok iyi biliyorum ki herkesin sevdiği en az bir Yıldız Tilbe şarkısı var. Yaşlısının, gencinin, o türü, şu türü ya da bu türü sevenlerin…
Bunda en önemli etkenlerden biri de Tilbe’nin bizzat kendisi şüphesiz. Şarkıları o kadar canından, kanından çıkarıp yazıyor ve şarkı yazma matematiğini o kadar kendine has işletiyor ki, Yıldız Tilbe şarkılarını ondan başkası söylediğinde o şarkının Yıldız Tilbe’ye ait olduğunu bir şey bize bir şekilde hissettiriyor her defasında. İster istemez onun sesini de duyuyorsunuz fonda. Bütün o deli dolu, müdanasız, fütursuz halleri tüm gerçekliğiyle siniyor şarkılarına ki bu da pek az rastlanılan bir şeydir.
Yıldız Tilbe şarkılarının başka şarkıcılarca seslendirildiği bir albüm ticari açıdan çok parlak ve çok akıllıca bir fikirken artistik anlamda riskli bir işti bu yüzden. Yıldız Tilbe’nin karakteristik sesi ve şarkı söyleme biçimi ile sevdiğimiz şarkıları başkalarından dinlemek ne kadar cazip olabilirdi? Her saygı albümünü dinlemeden önce hep aklımızın bir köşesinde beliren bu soru işareti “Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları” albümleri için bu defa çok daha kocaman belirecekti belki de.
“Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları” projesi handiyse bir külliyat misali, kallâvi iki albümden oluşuyor (şimdilik.) Geçtiğimiz günlerde Özdemir Plak etiketiyle yayımlanan ve ikişer diskten oluşan ilk iki albüm yeterince yüklü iken, serinin devamının geleceğini de biliyoruz.
İki albümde toplam 39 şarkıcı var ve Zerrin Özer ve Sibel Can dışındaki bütün şarkıcılar ‘90 sonrası kuşaktan (İlk kez bu albümde şarkı söyleyen aranjör Selim Çaldıran’ı ve ismi Zara olmadan önceki kariyeriyle Zara’yı ayrı tutuyorum.) Gelin görün ki nispeten yakın dönemden kurulmuş bu kadronun içinde daha da yakın zamanda tanış olduğumuz gençler de var. Kimse alınmasın, darılmasın ama albümleri ilk dinlediğimde kendi kendime mırıldandığım “Ne varsa gençlerde var,” cümlesinde kast ettiğim gençler tam da onlar oldu. Hepsi değilse bile bazıları en azından.
Nitekim albümlerdeki şarkılar yapımcı şirket tarafından şarkıcı isimlerine göre alfabetik sıraya dizilmiş (her iki “volüme”ün önce birinci diskleri, sonra ikinci diskleri olmak üzere) ama tesadüf mü desem ne desem bilemedim, dört diskin açılışında da (eski tabirle her birinin “A1”inde) gençler var: Aleyna Tilki, İrem Derici, Edis ve Oğuzhan Koç.
Madem yeri geldi, peşin peşin söyleyeyim: Benim bu iki albümün toplamında en beğendiğim, özgün, orijinal ve farklı bulduğum iki şarkının biri Aleyna Tilki’nin Emrah Karaduman düzenlemesiyle söylediği “Yalnız Çiçek”, bir diğeri de Edis’in Batu Çaldıran düzenlemesiyle söylediği “Buz Kırağı” oldu. İkisi de zamanında büyük “hit” olmamış şarkılardı ama şimdi, bu bambaşka halleriyle doğrudan öne çıkıyorlar.
Ama mesela Selim Çaldıran’ın düzenlemesinin de İrem Derici’nin yorumunun da “Bin Dereden”e yeni bir şey kattığını söyleyebilmek zor. Şarkının orijinal versiyonundaki gümbür gümbür vurmalıları kulaklarım aramadı desem yalan olur. Bakıldığında bu “atarlı” şarkının İrem Derici için doğru seçim olduğu çok açık ama nedense İrem şarkıyı hikâyesindeki o ruh halinden çok uzak bir biçimde seslendirmiş.
“Çat Kapı” da Oğuzhan Koç için gayet ticari ve doğru bir seçim olmuş zira gençler Oğuzhan Koç’un o burundan burundan “damar damar” şarkılar söylemesini pek seviyorlar (hatta bu ara onu taklit eden bir genç şarkıcı bile çıktı.) Tahammül edene mâni olamam ama ben tahammül edemeyeceğim müsaadenizle.
Kendi aranjörüyle çalışanlar dışında albümdeki şarkıların büyük kısmı Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş. Ne var ki Çaldıran bazı şarkılarda sanki biraz acele etmiş yetiştirmek için. Zira bu çapta bir proje için kısa denilebilecek bir sürede kotarıldı bu albümler. Belki de Tilbe öyle istedi, bilmiyoruz ama Yıldız Tilbe’nin özellikle son yıllarda yaptığı albümlerde çok net görüldüğü üzere işin düzenleme kısmına fazla özendiği söylenemez.
Mesela İlyas Yalçıntaş ve “Arzular Arsız” eşleşmesinden daha parlak bir sonuç beklerdim. Cem Belevi ve “Aşkın İçinde Aşk Var” eşleşmesinden de. Zira her ikisi de yeni kuşakta parlak işler yapmış ya da yapabilecek potansiyelde şarkıcılar ama nedense bu albüm için kendi seçtikleri aranjörle çalışmayı tercih etmemişler ve sonuç yavan olmuş. Şarkıların büyük kısmında şarkıcılarda fark edilen Yıldız Tilbe gibi şarkı söyleme tuzağına açık seçik düşenlerden biri de Cem Belevi olmuş; yeri gelmişken onu da söyleyeyim.
Buna karşın “Vazgeçtim”de Ozan Doğulu düzenlemesiyle Ece Seçkin şaşırtıcı bir performans sergiliyor. O “lolipop” şarkılar söyleyen “tiki” kızın bu zor şarkının üstesinden böylesine gelmiş olması (ki gayet iyi şarkıcı olduğunu da bilmeme rağmen) albümün sürprizlerinden biri oldu benim için.
Yıldız Tilbe şarkılarındaki arabesk havanın hakkını verebileceğinden hiç şüphe duymayacağım iki genç isim, Derya Uluğ ve Merve Özbey de üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getiriyorlar albümde. “Ayrılığın Yükü Ağır”ı Osman Çetin, “Vuracak”ı da Batu Çaldıran düzenlemiş. Her iki şarkının da müzikal anlamda orijinal düzenlemelerinin üzerine çıkabildiklerini düşünmedim dinlerken ama en azından güne ayak uydurmuşlar denilebilir.
Bu arada Selim Çaldıran ustanın hakkını da büsbütün yemiş olmayayım. “Yar”da hem aranjör olarak Çaldıran hem de solist olarak Elif Kaya parıl parıl parlıyor. Bence tüm şarkılar arasında en göze çarpanlardan biri olmuş “Yar” bu haliyle.
Yakın dönemde Derya Uluğ ile birlikte yazdığı şarkılarla adını ezber ettiğimiz Asil Gök ilk kez bu albümde şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. “Hastayım Sana” Metehan Köseoğlu’nun düzenlemesi ile Tilbe’nin “damar” şarkılarını sevenlerin albümde beğenecekleri yorumlardan biri olabilir. Şarkı Asil Gök’ün geniş ses aralığını gösterebileceği bir tonda düzenlenmiş düzenlenmesine ama bu kadar tiz perdelerde dolaşmaya gerek var mıydı, onu bilemedim.
Aranjör Cüneyt Yamaner’in klasik kemençeyi renk saz olarak kullandığı “chill-out” düzenlemesiyle “Bir Alo De”yi Bahadır Tatlıöz seslendiriyor. Nasıl bir şarkı söylerse söylesin hep aynı şarkıyı söylüyormuş hissi uyandıran bir şarkıcı Bahadır Tatlıöz. Bu şarkıda da durum değişmemiş.
Simge’nin seslendirdiği “Zaten Aşığım”ın Batu Çaldıran düzenlemesi gayet güzel güzel olmasına ama Simge belli ki şarkıyı çok kısa sürede çalışıp sindirmeden stüdyoya girmiş ve Tilbe’nin prozodi hatalarını bile birebir tekrar etmiş. Yine Batu Çaldıran’ın düzenlemesiyle orijinali yavaşken hızlanmış “Seni Seve Seve”de Emre Kaya umulandan fazlasını vermiyor. Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle “Vursalar Ölemem”i seslendiren Berkay da öyle.
Albümlerde iki şarkı ikişer kere söylenmiş. Bunun ne derece doğru bir karar olduğu tartışılır. Şarkıcılar bahis konusu şarkılarda ısrar etmiş ise, bunun bir kıyaslanma durumu yaratarak en çok onlara zarar vereceği bir gerçek. Bu şarkılardan biri “Ummadığım Anda”. Göksun Çavdar’ın şarkının orijinal düzenlemesine sadık kalarak zenginleştirdiği akustik düzenlemesi ne kadar iyi olsa da bu şarkı Koray Avcı’nın sesinde hiç ama hiç parlamıyor. Aynı şarkıyı Röya da Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle söylüyor. Röya’nın dolgun sesi ve eski stil “club” düzenlemesi ile şarkının bu versiyonu (radyolarda ve kulüplerde çalınma açısından) daha avantajlı görünüyor.
Tekrarlanan diğer şarkı ise “Kış Güneşi”. Bu şarkının Hande Yener ve Niran Ünsal’dan başka Ajda Pekkan tarafından da kaydedildiğini, hatta Pekkan’ın Altın Kelebek ödül töreninde sahnede söylediğini biliyoruz. Sonra nedense o versiyon bu projeye girmedi. “Kış Güneşi” sözleri Yıldız Tilbe tarafından yazılmış bir Nurhat Şensesli bestesi ve zamanında Tarkan tarafından seslendirildiği için başka bir kategoride duruyor gibi. Niran Ünsal’ı bilmem ama Pekkan’ın ve Yener’in bu şarkıya talip olması boşuna değildi.
Ne var ki şarkının ne Devrim Karaoğlu düzenlemesiyle Hande Yener versiyonu ne de Selim Çaldıran düzenlemesiyle Niran Ünsal versiyonu heyecan yaratıyor. İlk bakışta bu iki iyi şarkıcıdan bu şarkıyla ilgili beklentiniz yüksek oluyor haliyle. Niran Ünsal şarkıyı her nedense ağıra çekerek, neredeyse ritim kaçırmak üzereymiş gibi söylüyor. Hande Yener ise enerjisi düşük, tekdüze düzenlemenin kurbanı oluyor.
Bunca şarkıcı, şarkı ve düzenleme arasında söylediği şarkıyı kendine mal edebilen, kendi gibi olabilen ender isimlerden ikisi de Mabel Matiz ve Ceyl’an Ertem olmuş. Ceyl’an Ertem, Can Güngör düzenlemesiyle “İlan-ı Aşk”la, Mabel Matiz düzenlemesine de Sabi Saltiel’le birlikte imza attığı “Değilsin”le albüme kendi iklimlerini getirmeyi başarıyorlar. İnsan ister istemez keşke bu projede daha fazla alternatif isim olsaydı diye düşünüyor. Özellikle Mabel’in “Değilsin” gibi az bilinen bir şarkıyı seçip parlatması alkışa değer.
Bu proje, popun bir önceki kuşağının nasıl yerinde saydığını göstermesi da açısından ilginç bir fotoğraf koymuş aslında önümüze. Mesela Demet Akalın’ın Selim Çaldıran düzenlemesiyle seslendirdiği “Aşk Laftan Anlamaz ki”, Tilbe’nin en sevilmiş şarkılarından birinin orta halli bir “cover”ı olarak hayal kırıklığı yaratıyor. Şarkının ritmik yapısının verdiği ilhamla düzenlemede tar kullanılmış olması zekice. Demet Akalın ise şarkıyı hatasız söylemek için belli ki çaba sarf etmiş ama o çaba duyguyu da alıp götürmüş gibi.
Deniz Seki’nin seslendirdiği “Beni Benden Alırsan” Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş. Şarkı ilk kez bu albümde Tilbe’nin bestelediği orijinal haliyle çıkıyor karşımıza zira şarkıyı ilk seslendiren İbrahim Tatlıses birtakım kısaltmalar ve değişiklikler yapmış ve ondan sonra söyleyenler de aynı şekilde söylemişti. Yıldız Tilbe doğal olarak şarkının orijinal halini sahiplense de bu durumu dinleyicinin yadırgaması kaçınılmaz. Deniz Seki ve “Beni Benden Alırsan” eşleşmesi kağıt üzerinde çok doğru görünse de şarkının bu versiyonundaki ritmik yapının da dinleyici açısından bir başka yadırgama unsuru olacağını düşünüyorum.
“Gülüm”ü Selim Çaldıran düzenlemesiyle İntizar seslendiriyor. İntizar’ın sesini ve gırtlağını kullanma biçimi, vibratoları Yıldız Tilbe’ye zaten çok benzer. Haliyle İntizar hangi Tilbe şarkısını söylese yakışırmış duygusuyla dinliyorsunuz “Gülüm”ü de.
Kutsi’nin seslendirdiği “Çok Zor” ve Linet’in seslendirdiği “Sevgilim Yeminliyim” Selim Çaldıran’ın modern düzenlemeleri ve şarkıcıların abartısız yorumları ile ortalamanın üzerinde kalıyorlar. Ne var ki Öğünç Bayraşa’nın düzenlemesiyle Murat Dalkılıç’ın seslendirdiği “Sevdanın Tadı” ve Mustafa Ceceli’nin kendi düzenlemesiyle seslendirdiği “Sana Değer” için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu iki büyük Yıldız Tilbe “hit”inin ikisi de apaçık ziyan edilmiş. “Sevdanın Tadı” gibi İspanyol yürüyüşlü, ateşli bir şarkının bu “cool” hali anlamsız olmaktan öteye gidemiyor. Mustafa Ceceli ise “Sana Değer”i orijinaline çok benzer bir biçimde düzenleyip, neredeyse hiç inanmadan, bir kerede seslendirmiş, yapabileceğinden bir tık fazlasını yapmaya zahmet etmemiş gibi.
Yıldız Tilbe’nin zamanında tek bir piyano eşliğinde, bir Yeşilçam filmi müziği tadında seslendirdiği şahane aşk şarkısı “Çabuk Olalım Aşkım”, Ferhat Göçer gibi romantik şarkıların sesi olmuş bir şarkıcı için doğru seçim olsa da, şarkının Selim Çaldıran imzalı pop-“rock” düzenlemesi ters köşe bir iş çıkarmış ortaya. Göçer artık alamet-i farikası haline gelmiş bir dik bir pes sesten söyleme ritüelinden de vazgeçmemiş yine. Ne var ki şarkıyı düğünlerinde kullanmak isteyen çiftler yine orijinal versiyonunu tercih edeceklerdir muhtemelen.
Yıldız Tilbe gelmiş geçmiş en büyük “hit”i “Delikanlım”ı bu proje için Gülşen’e emanet etmiş. Böylece Gülşen kendi kariyerindeki iddiasını bu albümde de kendini konumlandırdığı yer itibariyle göstermek istemiş büyük olasılıkla. Ozan Çolakoğlu’nun düzenlemesi şarkının orijinalini güncelleyen ama pek de değiştirmeyen, kararında bir düzenleme olmuş. Gülşen’se son yıllarda kendi şarkılarında da sıkça yaptığı gibi Sezen Aksu’nun 90’lar sonu 2000’ler başı yorgun sesini ve vurgularını epeyce içselleştirdiği yorumuyla ses vermiş “Delikanlım”a. Ne var ki şarkının epeyce zor nakarat kısmındaki dubleli, vokal destekli, bir parça teknik makyaj da yapılmış sesi dinleyende şarkının üstesinden gelmekte zorlanmış duygusu yaratıyor. Şarkının haykırışı, çığlığı bastırılmış gibi adeta.
İkisi de Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş iki şarkı, “Dillere Destan”da Işın Karaca, “Ama Evlisin”de ise Zerrin Özer, abartılı yorumlarıyla yine yoruyorlar dinleyeni. Yine Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle Serkan Kaya “Sor”u, Sibel Can ise “E mi?”yi kendi kulvarlarına çekmişler. Bu iki şarkının düzenlemesi daha bile koyu arabesk olabilirmiş hatta. Tilbe’nin türkü formundaki 9/8’lik şarkısı “Dili Ballım”, muzır ve eğlenceli sözleriyle sevdiklerim arasındaydı yıllardır. Zara için de doğru seçim olmuş. “Haberi Olsun” ise Serdar Ortaç tarafından yazılmış ya da Tilbe’nin Ortaç için yazdığı bir şarkı olabilirmiş pekala. Bir şarkı bu kadar mı cuk oturur?
Yukarıda bahsi geçen son iki şarkının da düzenlemesini yaparak bu projeye ağırlıklı olarak imzasını atan Selim Çaldıran bir de sürpriz yaparak ilk kez bu albümde şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. “Sanki Burdasın” bu haliyle hoş bir elektronik pop şarkısına dönüşmüş.
Bence bu projenin en büyük faulü ise Hakan Altun’un Aydın Kara düzenlemesiyle seslendirdiği “Dayan Yüreğim” olmuş. Bu cânım şarkı Hakan Altun’un sesine hiç mi hiç yakışmamış. Gereksiz elektronik düzenleme ise ayrı bir âlem. Tam bir fiyasko.
Projenin ilk halkasını oluşturan bu iki albümün kapanışını Yıldız Tilbe kendi sesiyle yapmış. Kendi sesi, kendi yazdığı sözler ama kendi bestesi değil. Febyo Taşel tarafından bestelenip Funda Arar tarafından seslendirilmiş “Taraf”ı Tilbe ilk kez bu proje için seslendirmiş. Bu şarkının trafiği de Funda Arar versiyonundan bir hayli farklı. Ve de Selim Çaldıran’ın piyanosu eşliğinde alabildiğine sade seslendirilmiş. Bunca şarkıdan, şarkıcıdan sonra (alfabetik sıranın bir cilvesi olarak) son noktayı Yıldız Tilbe’nin koyması da gayet yerinde olmuş.
Bütüne baktığımızda bütünü görmek mümkün olmuyor belki. Ama dijital müzik çağında böylesi bir albümden bütünlük beklemek de akılcı değil. Herkes istediğini, sevdiğini, beğendiğini, istediği sırayla dinleyecek nasılsa. O karmaşayı sadece CD’den dinleyenler hissedecek. Şöyle ya da böyle yılın en çok satan, şarkıları en çok dinlenilen ve çalınan albümü bu iki albüm oldu/olacak orası kesin. Kaldı ki birden fazla şarkıcının klip çekmesi de albüme olan ilgiyi kısa sürede arttırdı, daha da artıracak gibi.
Mustafa ve Cafer Özdemir’in prodüktörlüğünü, İbrahim Özdemir’in yapımcılığını üstlendiği bu albümlerin genel koordinatörlüğünü ise Didar Düzdaş yapmış. Kapak ve kartonet tasarımlarını kimin yaptığı yazılmamış ama işin görsel tasarımı daha özenli, daha yaratıcı olabilir miydi; olabilirdi şüphesiz.
Sonuç itibariyle Yıldız Tilbe’nin yirmi dört yıl içerisinde müzik sektöründeki bütün parametrelerden bağımsız olarak (aslında tam tabiriyle bir “uyumsuzun”) sadece şarkılarıyla kurduğu kalenin gücünü ve sağlamlığını görene görmeyen gösteriyor, tescil ediyor bu albümler. Bu yazının başında alıntıladığım eski yazımın ilk paragrafı ile koyayım noktayı o vakit:
“Uzun yıllar sonra bir gün birisi onun hayatını anlatmaya koyulduğunda, sadece bir şarkıcının, bir şarkı yazarının hikâyesi olmayacak anlatılan. Tek başına bir kadının ayakta kalış, direniş, karşı duruş hikâyesi okunacak satır aralarından. Bu yazı bunun kısacık bir özetidir. Bu, bir uyumsuzun hikâyesidir.”
(30 Temmuz 2018 tarihinde www.milliyetsanat.com 'da yayımlanmıştır.)
Albüm yapmanın bu denli zor olduğu bir dönemde, üstelik de genele hitap etmediği âşikâr, caz gibi “zor” bir müzik türünde istikrarla albüm yapmaya devam ediyor Şenay Lambaoğlu. Geçtiğimiz günlerde Ada Müzik etiketiyle yayımlanan “Rüyalarıma Gir”, Şenay Lambaoğlu’nun dördüncü albümü.
Prodüktörlüğünü de kendisinin üstlendiği bu yeni albümünde Şenay Lambaoğlu, söz ve müzikleri kendisine ait dokuz şarkıya yer vermiş. Düzenlemelerde ise Tolga Bedir, Adem Gülşen ve Kaan Bıyıkoğlu’nun imzaları var.
İlk albümünden bu yana Şenay Lambaoğlu ismi “iyi albüm” garantisini başından veriyor. Bu albümde de kural değişmemiş. İçinden bilgisayar geçmeyen, tamamen akustik “sound”, işinin ehli müzisyenler tarafından çalınmış, her birinin net ve temiz duyulduğu enstrümanların müzikal zenginliği, eli yüzü düzgün besteler ve sözler ve abartısız, sade, duru bir solist.
Günün moda müzikal akımlarına, dinleyici tavlama numaralarına sırtını çevirmiş, zamansız ve mevsimsiz şarkılar var bu albümde ama gün ortası sıcağının hafif bir esintiyle akşamı getirdiği yaz günlerine, gecelerine sükûnet ve huzur lazımsa (hele ki şehir ya da plaj gürültüsünden sonra), bu ara dinlenebilecek en ideal albüm olabilir.
Albümde daha ilk dinleyişte etkilendiğim şarkı albüme adını da veren “Rüyalarıma Gir” oldu. Ardı ardına gelen iki eğlenceli şarkı; “Bir Gün Bir Adam” ve “Yerin Var mı?”yı ayrı ayrı sevdim. “Ah Ne Hoş” da Tolga Bedir’in piyano, Erdinç Şenyaylar’ın gitar sololarına bayıldım. “Havada”nın umutlu havasında parmaklarımı şıklatmaya başladım. “Beni Ben”de beklenmedik bir biçimde çıkıp gelmiş Derya Türkan kemençesiyle müziğin coğrafya tanımayan ülkesine bir kez daha misafir oldum.
“İyi haberler almalıyım acilen”, diyor albümün son şarkısı “Günaydın Ülkem” de Şenay Lambaoğlu. Hepimizin ortak duygusu bu nicedir. Bu albüm tek başına iyi bir haber aslında. Dinleyene iyi geliyor çünkü.
(2 Temmuz 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir gazete röportajında “Miş Miş”in getirdiği başarının, aldığı yüksek tıklanma sayısının baş dönmesiyle bir süreliğine de olsa daha çok tıklanma hırsına kapıldığını anlatmış Simge. Sonrasında aslolanın tıklanma olmadığının ayırdına varmış ve hırsını bir kenara koyup müziğine odaklanmış. Bunu da itiraf ediyor.
Simge’nin yeni albümü “Ben Bazen”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. 2011’de altı şarkılık bir mini albümle vokalistlik macerasını geride bırakıp solistliğe terfi etmişti Simge. 2014’den bu yana ise altı tekli yayımladı. Görünür bir biçimde tırnaklarıyla kazıyarak, çalışarak, emek vererek, her defasında üzerine bir şeyler koyarak geldi bu albüme kadar. Kabul etmeli ki bu bir başarı hikâyesidir.
Bu başarının en güçlü ayağı hiç kuşkusuz müzisyen Ozan Bayraşa idi Simge için. Pop müzikte bir ekip olmanın sayısız kere kanıtlanmış başarı garantisi Simge ve Ozan ikilisinde kendini gösterdi bu kez de. Şunu söylemeliyim ki Simge’nin kuşağında ve hatta ondan sonra bu işe başlamışlar arasında da ses rengi ve şarkıcılık tekniği ile Simge’den daha fazla ön plana çıkabilecekler yok değildi. Hâlâ da var. İşte o noktada her zaman söylediğim şey; doğru kariyer planlaması, zekâ, çalışkanlık gibi faktörler devreye giriyor.
“Ben Bazen” tam da bu bahsettiğim ekip çalışmasının bir ürünü. 12 şarkı ve 2 farklı versiyonun yer aldığı albümün belkemiğini Simge ve Ozan Bayraşa’nın yanı sıra Ersay Üner, Alper Narman ve Onurr oluşturuyor. Künyedeki hiç de yabana atılmayacak diğer isimler ise bu ekibin kurduğu müzikal dünyayı tamamlıyor.
Bu dünyanın tekdüze dönmediğini, farklı iklimler barındırdığını da söylemek lazım. Zira albümün ana matematiği bu mantık üzerine kurulmuş. Bugünün genç işi müziği, ritim ve armoni anlayışı ana eksen alınır ve yer yer Türkiye sınırları dışına da göz kırpılırken, melodik yapısı, sözleri ve düzenlemesiyle bize has popüler müziğin klişelerinden de vazgeçilmemiş şarkılar var albümde.
Bunun en belirgin örneklerinden biri albümün ikinci sırasında yer alan “Pes Etme” olabilir mesela. Şarkının sözlerini tek başına okuduğunuzda “cennetten dünyaya”, “aşk yolunda”, “iyi günde kötü günde” gibi beylik laflar doğrudan doğruya “Simge de mi düğün şarkısı yapmış yoksa?” sorusunu sorduruyor. Ne ki şarkıyı dinlediğinizde bambaşka bir şey duyuyorsunuz. Sözleri Alper Narman’a ait bu şarkının bestesi Ozan Bayraşa, Simge ve Ersay Üner ortaklığıyla yapılmış, düzenleme ise Ozan Bayraşa’nın elinden çıkmış.
Albümün açılışında yer alan ve hem isim hem de ilk klip şarkısı olarak seçilen “Ben Bazen”i çıkış için seçmek, doğrusu bu ya riskli bir karar olmuş. Zira bir “kaçış şarkısı” olarak adlandırılabilecek ve aslında zaman zaman hepimizin hissettiği duygulara tercüman olan bu Ersay Üner bestesinin içinde ne en ufak bir alaturka nağme var ne de sözlerinde iyi kötü bir aşk hikâyesi. Bu minvalde tutmuş şarkı pek azdır. Simge zoru deneyerek başlamak istemiş bu albüme ki bence mahsuru yok zira Ersay Üner’in besteci, Ozan Bayraşa’nın aranjör ve de Simge’nin solist olarak parıl parıl parladığı bu şarkı, belki ilk bakışta ticari değil ama albümün bence en iyi şarkılarından biri.
Söz ve müziği Mutitap’tan tanıdığımız Selim Siyami Sümer’e ait olan ve düzenlemesi yine Ozan Bayraşa tarafından yapılan “Ram Ta Tam”, albümün yukarıda bahsettiğim “Türkiye sınırları dışına göz kırpan” şarkılarından biri. Söz ve müziğin birbirini çok doğru tamamladığı bu şarkıda Simge diksiyonunu bozmadan da “genç işi” şarkı söylenebileceğini gösteriyor.
Sıradaki şarkı daha önce tekli olarak yayımlanan ve beklenmedik bir “hit”e dönüşen “Üzülmedin mi?” Ozan Bayraşa’nın düzenlemesiyle Ersay Üner’in bu bestesi ileride Türk popunun 2010’lu yıllarından hatırlanacak şarkılardan biri olacak; orası şimdiden garanti. Zira yayımlanmasının üzerinden aylar geçmiş, bu aylar süresince de her yerde karşımıza çıkmış olsa bile yine kendini dinletiyor. Ama işin daha güzel tarafı bu şarkının ilk kez bu albümde karşımıza çıkan akustik versiyonu. Albümün sondan bir önceki sırasına yerleştiren o versiyon şarkıyı bana bir kere daha sevdirdi desem abartmış olmam. “Mix”de yaylılar bir parça daha ön planda olsa, ‘80’li yıllardan birinde, bir Onno Tunç – Sezen Aksu şarkısı dinlediği hissine kapılmamak işten değilmiş (özellikle de ritim kompozisyonu nedeniyle.)
Albüm beşinci şarkıya geldiğinde dümeni bir parça ‘90’lara kırıyor. Sıradaki iki şarkı, melodi ve söz zenginliğinin önemli ve değerli olduğu o yıllardan çıkıp gelmiş gibi. Ve dahi Sezen Aksu prodüksiyonu albümlerden çıkıp gelmiş gibi.
Alper Narman ve Onurr ikilisinin elinden çıkmış “Hu”, Onurr’un 2017’de piyasaya çıkan ilk albümünde de yer alıyordu. Şarkının Ozan Bayraşa tarafından yapılmış bu düzenlemesi daha alaturka sularda seyrediyor. Kendi tarzı ve ekolü içinde uzun zamandır yapılmış en etkili şarkı denilebilir rahatlıkla. Onurr söylediğinde de böyleydi bu; Simge versiyonuyla da durum değişmemiş. Sadece söz ve melodi değil, enstrüman zenginliğiyle de göz kamaştırıcı.
Hemen ardından gelen “Ayrılık Yazması” da aşağı yukarı aynı tarzda bir başka şarkı. Gökhan tarafından yazılmış sözleri Simge bestelemiş, düzenleme bu defa Erdem Yörük’e emanet edilmiş.
Albümün bütünü içerisinde daha “orta yaşlı” duran bu iki şarkı, Simge’nin hedef kitlesini geniş tuttuğunun bir göstergesi gibi.
Nitekim bir sonraki şarkı “Aşkın Olayım” bu defa pop-“rock” bir çizgiden yürüyor. Bas yürüyüşü, “synth” solosu ve ritmiyle bu albüm için beklenmedik bir şarkı “Aşkın Olayım”. Söz ve müziği Onurr’a ait bu şarkının düzenlemesi yine Ozan Bayraşa tarafından yapılmış. Albümde şarkının bir başka versiyonu daha var. O versiyonun düzenlemesi ise bestecisi Onurr’un elinden çıkmış ve şarkı bu defa “deep house” bir çizgiye çekilmiş. Ne ki Onurr düzenlemeyi yaparken kendi albümünde bolca kullandığı muzipliklerden birini yapıp şarkının içinden bağlama da geçirmiş. Enteresan bir bileşim vesselam.
Albümün Alper Narman – Onurr ortaklığı ile yazılmış bir diğer şarkısı “İster İnan İster İnanma”, yine Ozan Bayraşa tarafından aranje edilmiş. Benim albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu bu. Parlak, aydınlık, ferah bir şarkı. Öte yandan zor da bir şarkı ve Simge’nin şarkıcı olarak kendini ziyadesiyle gösterdiği şarkılardan biri. Şarkının başında ve sonundaki sesler ve efektlerle bir konser atmosferine yerleştirilmesi ise eğlenceli olmuş.
“İster İnan İster İnanma” bence albümün “hit” potansiyeli yüksek şarkılarından biri. Hemen ardından gelen “Öpücem” ise tartışmasız bir “hit”. Zira Grek havalı ve oryantal ritimli, üstelik de slogan sözlü bir şarkının tutmama ihtimali yok denecek kadar azdır memlekette. Bestesi Sezen Aksu’ya ait bu şarkının sözlerini Sezen Aksu ve Sibel Algan birlikte yazmışlar. Doğrusu şarkıyı ilk duyduğumda orijinali bir Yunan şarkısıdır diye düşünmüştüm ama öz be öz “İyonyalı” Sezen mamulü imiş meğer.
Dolayısıyla albümde Sezen izleğini takip eden üçüncü şarkı da bu. Ben olsam sıralamada bu şarkıyı diğer ikisinin arkasına koyar, türler arasında daha yumuşak bir geçişi tercih ederdim. Ve fakat bir Grek esintisinin ardından bir Akdeniz esintisi getiren “Yalnız Başına”nın yeri çok doğru. Söz ve müziği Çağrı Telkıvıran’a ait “Yalnız Başına”yı Serkan Ölçer düzenlemiş.
Bu çok bildik İspanyol yürüyüşlü şarkının ardından tekrar modern elektronik “sound” a geri dönüyoruz ve kalabalık bir ekip tarafından yazılmış “Kalp Kırmak”ı dinliyoruz. Şarkının sözleri Simge, Yasemin Özler ve Alper Narman ortaklığıyla yazılmış, bestesi Simge, Yasemin Özler, Çağrı Telkıvıran ve Ozan Bayraşa işbirliği ile yapılmış. Düzenleme ise Övünç Bayraşa imzası taşıyor. Belki bir “hit” değil ama albümün en etkileyici ve iyi şarkılarından biri “Kalp Kırmak”. Özellikle “Yankı”yı sevenlerin bu şarkıyı da seveceklerini düşünüyorum.
Albümün on dördüncü şarkısı bir “bonus”. Bir tek gitarla kaydedilmiş “Gülümseyişinle Uyandım”, kısacık, şirin, bir parça reklam filmi müziklerini andıran bir şarkı. Bir tane de günün yaygın eğilimi akustik ve “demo” tadında kayıtlardan olsun albümde diye düşünülmüş muhtemelen.
Tıpkı müziğinde olduğu gibi, görsel tasarımda da işi şansa bırakmamış Simge ve albüm kapak ve kartonet fotoğraflarını ve tasarımını işinin en iyilerinden Nihat Odabaşı’na emanet etmiş. Kapakta müzisyen tarafına vurgu yapan bir Simge var ki bu da bu albüme yakışan bir görsel olmuş.
Toparlamak gerekirse; az buz emek harcanmamış, hem günü hem dünü yeterli dozda yakalamış, türünün gereklerine doğru hizmet etmiş, müzikalitesi sağlam, iyi bir pop albümü “Ben Bazen”. Simge önceki teklileriyle popun içinde kendine açtığı yolun gidişatını bu albümle gösteriyor. Bir yandan yerini sağlamlaştırırken bir yandan da bundan sonra yapabileceklerinin teminatını veriyor. Bize de bu başarı hikâyesini alkışlamak düşüyor.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.