(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)
(25 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eskiden “harika çocuk” denilirdi. Yetenekleri küçük yaşlarda keşfedilip, eğitimle perçinlenirken, ileri yaşlarda edinilebilecek vasıfları daha çocukken edinenler için kullanılırdı bu tabir. Sirel tam anlamıyla bir harika çocuk. İngiltere doğumlu ve balerin bir anne ile müzisyen bir babanın çocuğu olarak doğmuş. Haliyle de yeteneklerinin keşfedilmesi için büyümesine gerek kalmamış.
Henüz 25 yaşında olmasına rağmen sayısız başarıyla dolu bir geçmişi var Sirel’in. Burada tek tek sırlamaya kalksam yerim yetmez ama resmi Facebook sayfasına girip detaylı özgeçmişini okuyabilirsiniz. Özetle, klasik müzikten halk müziğine, geniş bir yelpazede eğitim alma, çalışma yapma şansına sahip olmuş Sirel. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ilk albümü ise “Bak Sen” adını taşıyor.
Albümde on üç şarkı var ve tamamının söz ve müzikleri Sirel tarafından yazılmış. Albümün prodüktörlünü ve aranjörlüğünü ise Murat Yeter yapmış. Zaten dikkatli dinleyiciler, Murat Yeter’in “Asya” adlı albümünden hatırlayacaklardır Sirel ismini. Albümde çalanlar ise Cem Tuncer’den Erdinç Şenyaylar’a, Aykut Gürel’den Can Şengün’e, tam bir birinci lig takımı (ki pek de yapılmayan bir şey yapılıp, arka kapağa albümde çalanların isimlerinin yazılmış olması boşuna değil.)
Bir kere çok iyi bir şarkıcı Sirel. Hem karakteristik bir sesi var, hem de sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor. Ama bunlar da iyi bir şarkıcı olmaya yetmiyor biliyorsunuz. Şarkı söylediğiniz dilin inceliklerine, vurgularına, diksiyonuna hâkim olmanız da gerek ki Sirel, İngiliz bir annenin çocuğu olmasına ve İngilizce şarkılar da yazıp söylemesine rağmen bunun da üstesinden geliyor.
Şarkılarda çok açık ve net bir şekilde Sirel’in müzikal birikiminin ve deneyimlerinin izleri görülüyor. Yolu “R&B”den, “rock”tan, “reggae”den geçen şarkılar da var, batılı formda, saf “balad”lar da. Oryantal, alaturka öğeler ise yer yer sos niyetine kullanılmış. “Oyna” ve “Bak Sen” örneklerinde olduğu gibi. “Bir safkan pop müzik albümü” tabiri, yapılan işi en doğru şekilde tanımlayabilir. Buna karşın bu albümde yıllardır kulaklarımızın mahkûm edildiği türden bir pop müzik anlayışı, “atarlı” sözler, standart “loop”lar, “bpm”ler, kısır melodik yapılar, ilkel akor dizimleri yok. Müziğin teorisini ve tekniğini de iyi bilen ve bilgisini ticarete tahvil etmeyen ellerden çıktığı her halinden belli şarkılar bunlar.
Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen ve piyasa şartları için epeyce “zor” bir çıkış şarkısı olan “Sevdim” benim de albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu. Buna karşın “Gel” ve “Bak Sen” ortalama dinleyiciyi daha kolay yakalayabilecek iki koz olarak duruyor albümde. “Gemileri Yakma”, “Farkım Var” ve “Günaydın” da albümün sürükleyici şarkıları olabilir. Gelin görün ki bu şarkıların keşfedilmesi için kliple servis edilmeleri zorunluluğu can sıkıcı. Bir ilk albüme bu kadar çok klip çekmek neredeyse imkansız artık. Yine de müziği internetten dinleyen ve keşfeden, yeniliklere, sıra dışına çok açık, genç bir dinleyici kitlesinin varlığı umut verici. Umarım güme gitmez, umarım dikkat çeker bu albüm bir şekilde. Çünkü her bakımdan müzikal tadı ve estetiği olan bir iş bu.
Albümün kapak fotoğrafları Cem Talu tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Özlem Semiz tarafından yapılmış. Aslında sadece kapak fotoğrafı bile tek başına “farklı” bir pop müzik albümü dinleyeceğimizi vurgular gibi. Sirel isminin kırmızı kabartmalı harfleri biraz “alaturka” durmuyor değil ama o kadar kusur da olur artık.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Birileri sanırım Gülçin Ergül’e “Seni 2000’li yılların ortasına geri ışınlayacağız ve Eurovision’da Türkiye’yi temsil edeceksin; ona göre şarkını da, kostümünü de, dansını da hazırla,” demiş. O da buna inanmış. Yoksa Gülçin Ergül’ün yeni teklisi “Harabeyim”i ve şarkının klibini başka türlü açıklamanın mümkünü yok.
“Harabeyim”, geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide, söz ve müziği Gülçin Ergül’e ait şarkının üç farklı versiyonu yer alıyor. Düzenlemesini İskender Paydaş’ın yaptığı orijinal versiyon ve “Radio Edit” versiyonunun yanı sıra, bir de Erdinç Erdoğdu tarafından yapılmış bir “remix” versiyon var.
Gülçin Ergül güçlü bir ses, Türkçe şarkılarda gırtlağını İngilizce şarkı söylermiş gibi kullanmasını bir kenara koyarsak fena bir şarkıcı da değil. Şahane dans ediyor, ona da kabul. Hepsi ile yollarını kavgalı gürültülü ayırdıktan sonra biraz hırslandı da haliyle, onu da anlarım. Nitekim gruptan ayrıldıktan sonra yaptığı “Bir Tanecik Aşkım” adlı mini-albüm hiç de fena değildi. Kaldı ki böyle Batılı formda dans edip, şarkı söyleyebilen çok fazla kadın popçumuz yok.
Basın bülteninde yer alan “gözleri esir eden çarpıcı dans performansı”, “3 görkemli kostüm” ve Svarovski taşlar kullanarak yaptığı sıra dışı makyaj” gibi cümlelerden de anlaşıldığı üzere ortada büyükçe bir iddia var. Nitekim klibi izlemeye başladığınız anda da o iddianın içine düşüyorsunuz. “Ben çok ama çok iyi dans ederim” görüntülerinden sersemliyor, ne dinlediğinizi anlayamaz hale geliyorsunuz. İyi hoş da, bu kostümler, bu dans figürleri, bu şarkı filan bayağı demode değil mi? Tam Eurovision’luk ama 2005-2006 yılları için filan. Ben mi yanılıyorum yoksa; 2016 yılında değil miyiz?
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kendilerine geniş bir “teen-age” hayran kitlesi edinmiş pop-“rock” grubu Kolpa ve pop şarkıcısı Ece Seçkin bir araya gelirse sonuç ne olur? Her iki taraf için de iyi olmuş görünüyor. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Hoş Geldin Ayrılığa” adlı tekli, Ece Seçkin ve Kolpa’nın doğru bir biçimde bir araya getirilmesi sonucu parlak bir sonuç vermiş.
Hem hedef kitleleri birbirine uyumlu, hem de Kolpa’nın solisti Barış ile Ece Seçkin’in sesleri uyumlu, hem de şarkı her iki tarafın müzikal çizgilerine uyumlu. Gerçi bugüne dek pek “şeker kız” çizgisinde seyreden Ece Seçkin için biraz “dark” bir iş gibi dursa da, şarkıyı Kolpa olmaksızın ve daha pop bir düzenlemeyle hayal ettiğinizde, Seçkin’in stiline çok da uzak bir şarkı olmadığını söylenebilir. Sonuçta bir Kolpa şarkısından söz ediyoruz; AC/DC değil.
“Hoş Geldin Ayrılığa”, sözleri ve müziği Çağrı Telkıvıran ve Barış Yurtçu ortaklığı ile yazılmış, düzenlemesi ise yine Barış Yurtçu tarafından yapılmış bir şarkı. Her bakımdan kolay hazmedilmeye, sevilmeye müsait bu şarkı, zaten ben bunu yazana kadar hazmedildi ve sevildi bile. Son dönemde “featuring”dir, düettir çok arttı biliyorsunuz. Yerli yersiz her iki deli bir araya gelince düet yapıyor ama kimya her zaman tutmuyor tabii. Bu şarkı bu işin nasıl yapılması gerektiğine dair güzel bir örnek olmuş.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.