Müzisyen biyografilerinin vazgeçilmez klişesi “müziğe küçük
yaşlarda başladı”nın yanına bir klişe daha eklendi son yıllarda: “adını YouTube
videoları ile duyurdu”. Müziğin genç kuşağında adını YouTube videolarıyla
duyurmayan yok gibi artık. Can Oflaz da onlardan biri.
Fakat Can Oflaz’ın müzik geçmişi bundan ibaret değil.
Üniversite yıllarında önce Bilgi Üniversitesinde müzik eğitimi, ardından Bahçeşehir
Üniversitesinde caz vokal eğitimi alan Can Oflaz, ayrıca çeşitli eğitmenlerden
özel dersler de alarak müzik donanımını pekiştirmiş. Bir dönem Ladies and Gentlemen
İstanbul Korosu’nda yer almış, bu dönemde yaptığı ilk “cover” videoları ile
ilgi çekmiş.
Yanı sıra reklam oyunculuğu da yapan Can Oflaz’ın YouTube
kanalında yayınladığı kayıtlar giderek tanınırlığını arttırmasında bir hayli
etkili olmuş. Bu kayıtlarda her bir enstrümanı kendisinin çalması ve kendi
yaptığı düzenlemelerle bildik şarkılara getirdiği enteresan yorumlar sahiden de
dikkat çekiciydi ve ben de Sezen Aksu’nun “Vay” şarkısına yaptığı çarpıcı “cover”la
onu tanımıştım.
Ancak Can Oflaz’a asıl çıkışını sağlayan 2017 yılında tekli
olarak da yayımlanan “Fikrimin İnce Gülü” şarkısı oldu. Ortak hafızamızda yer
etmiş kıymetli şarkılardan biri olan bu şarkının genç “cover”ı Can Oflaz
isminin daha geniş kitlelerce tanınmasını sağladı.
Yakın dönemde Benimle Söyle adlı yetenek yarışmasının jüri
üyelerinden biri olarak ekranda görünen Can Oflaz’ın yeni teklisi “Aşk mı Meşk
mi?” ise geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve
müziği Can Oflaz’a ait, düzenleme ise Gürsel Çelik tarafından yapılmış.
Can Oflaz ilk kez kendine ait bir şarkıyı servis ediyor. “Cover”
yapmak için seçtiği şarkıların dolaştığı kulvardan farklı olarak baştan ayağa pop
bir şarkıyla, biraz da ters köşe yaparak çıkıyor dinleyici karşısına. Profesyonel
bir düzenleme, kayıt ve video ile de şu ana kadar yaptıklarının bir basamak
üzerine çıkıyor. Olması gereken de bu zaten.
Şarkının sözleri ve melodik yapısı pop kulvarında çok yeni
şeyler vaat etmiyor. Hoş, hafif, ferah bir şarkı “Aşk mı Meşk mi?” Bununla
birlikte Gürsel Çelik’i düzenlemesi daha ilk dakikadan itibaren dinleyeni
kavrıyor, harekete geçiriyor. Özellikle ritim yürüyüşü nefis ve nefeslilerin
kullanılma biçimi nefis. Can Oflaz “vazgeçebilirim” kelimesindeki prozodi
hatası dışında parlak bir şarkıcılık performansı ve açık, geniş sesiyle göz
dolduruyor.
Bu genç ve yetenekli müzisyenin adını önümüzdeki dönemde
daha sık duymamız şaşırtıcı olmayacak.
Son albümünü 2016 yılında yayımlayan, geride bıraktığımız mart
ayında ise “Acı” kısaçaları ile dinleyici karşına çıkan Sıla’nın yeni kısaçaları
“Meşk”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
12 yıl gibi kısa bir süre içerisinde kendini popun kıdemli tayfasının
arasında konumlandırmayı başardı Sıla. Tabii bu tek taraflı olarak
yapılabilecek bir şey değil. Halkın onu ve şarkılarını sevdiği ve sahiplendiği de
bir gerçek. Başından beri kendi müziğini üretmek gibi bir gücü var ve bu gücü iyi
kullandı. Bununla birlikte kendini tekrar etme riskini de hep cebinde taşıdı ki
“Aşk” bir parça bunun sinyallerini veriyor gibiydi. “Meşk” bu anlamda durumu
kurtarmış gibi gözüküyor.
Kısaçalarda üç şarkı var. Açılış ve klip şarkısı “Karanfil”in
söz ve müziğinde daha önce adını duymadığımız Umut Yaşar Sarıkaya’nın yanı sıra
Sıla ve Efe Bahadır’ın imzasını görüyoruz. Sıla’nın sosyal medyada açıkladığına
göre Umut Yaşar Sarıkaya ile bir Sıla hayranı olarak başlayan dostlukları bu
şarkıya kadar gelmiş. Bildik Sıla formüllerinin izinden giden, buna karşın etkili
sözleri ve akılda kalıcı melodisi ile kolay sevilebilecek bir şarkı “Karanfil”.
Düzenlemeyi ise Gürsel Çelik yapmış.
“Haytalar Dükkânı”, söz ve müziği Sıla’ya, düzenlemesi Efe
Bahadır’a ait “beyaz yakalı” bir meyhane şarkısı. Yapısı itibariyle rahatlıkla “Vur
Kadehi Ustam” ve “Sâki”nin yanına koyulabilir, onları sevenler bunu da sevebilir.
Gerçi “Haytalar Dükkânı”nın sözleri bir parça çetrefilli ve bir ağızdan söylemesi
biraz daha zor gibi bu şarkının da zaman içerisinde bir Sıla klasiğine dönüşme
ihtimali yüksek.
Daha ilk dakikasında sözlerini Sezen Aksu'nun yazdığı şıp diye
anlaşılan “Zeybek” de Sıla’nın efe tavrının altını bir kere daha çizerek üçlüyü
tamamlıyor. Bestesi İlker Bayraktar'a ait bu şarkının düzenlemesi yine Efe Bahadır tarafından yapılmış. Zaten başından beri Sıla şarkılarından aldığımız 2000’ler sonrası
Sezen Aksu kokusu, bu şarkıyla bir kez daha katmerleniyor.
Buraya kadar her şey yerli yerinde. “Aşk”ın ve “Meşk”in bir
konseptin parçaları olduğu düşünürse de duyduklarımıza bir itirazımız yok gibi.
Ben kendi adıma üç şarkının her üçünü de sevdiğimi söyleyebilirim. Yalnızca bir
soru işareti duruyor bir köşede: Sıla çok mu orta yaşlı bir tarza kaptırdı
kendini? Böyle giderken, zevkleri ve beğenileri çarçabuk değişiveren genç
dinleyiciyi kaybetme riski var mı? Galiba onu bundan sonra yapacakları
gösterecek.
Demet Akalın onu yıllardır nasıl biliyorsak hâlâ öyle. Yine
boş yapana postasını koyuyor, “geberesice” sevgilisinin ağzının üstüne bi’
vurası geliyor, “N’apalım len, ölelim mi?” diye soruyor, aşkından süründürüyor,
sonra “Hadi bana eyvallah,” deyip gidiveriyor. E gezecek tabii, sevecek tabii,
daha yeni başlıyor.
(1 Mayıs 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Edis başkaydı; ilk gördüğümüzde anlamıştık. Bunun formüle edilebilir bir izahı yok. Bazıları başkadır. “Şeytan tüyü” derdi eskiler. Öyle bir tılsım, öyle bir hemen fark edilirlik, ayırt edilebilirlik, öyle bir anında etki yaratabilme gücü. “Allah vergisi” de derdi eskiler.
İşte tam da bu yüzden henüz sadece dört tekli yayımlamış Edis’in uzunca bir süredir beklenen ilk albümü önemliydi. Edis başkaydı, evet ama bunu nasıl değerlendirecekti? Ya da değerlendirebilecek miydi?
Edis’in ilk albümü “Ân”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Albümde 12 şarkı var. Daha önce tekli olarak yayımlanmış “Çok Çok” ve bir Erkin Koray “cover”ı olan “Gün Ola Harman Ola” dışındaki tüm şarkılar sıfır kilometre Edis şarkıları.
Albümün “teaser”ını dinlemek bile Edis’in risk almak pahasına farklı bir şeyler, en azından güncel Türkçe pop müzik içerisinde sıraya sokulamayacak bir şeyler yaptığını anlamama yetti. Albüm çıktı; yanılmadığımı anladım.
Neredeyse her gün yeni bir sürü şarkı çıkıyor, adını ilk kez duyduğumuz bir sürü şarkıcı görüyoruz dijital platformlarda. Ama ne çare. Müzik dinleme alışkanlıklarımızın değişmesi bir taraftan, müziğin pazarlanma şartlarının değişmesi bir taraftan derken oluşan kısır döngünün çarkları hepsini öğütüveriyor. Olmuşlar da olmamışlarla birlikte dijital çöplüğü boyluyor üç beş günde. “Star” konumundakilerin bile etkisi eskisi gibi uzun süreli olamıyor artık. Büyük patlamalar beklemek yersiz bu şartlar altında. Taş üstüne taş koyan, ağır da olsa emin adımlarla ilerleyen sağ çıkacak bu kaostan. Edis bu albümüyle tam da bunu başarıyor.
Bu albümde ilk dinleyişte kafadan “hit” denilebilecek bir şarkı yok. O kadar kolay algılanır, dile pelesenk olur şarkı da yok. Tutun ki yaz başı çıksa, belki de yazlık mekânların “playlist”lerine giremeyebilirdi bu şarkılar. Ama bana güvenin, bu yaz boyu duyacağız biz Edis şarkılarını. O zamana kadar en azından birkaçını sindirmiş olacağız çünkü. Tıpkı “Çok Çok”un uzun vadede bir “hit”e dönüşmesi gibi.
Bir albümü bir tekliden ayıran en önemli şey bir birden fazla boyutunun olması şüphesiz. Bu anlamda Edis’le aslında yeni tanışıyor olduğumuz söylenebilir. Güçlü ve zayıf yanları, vizyonu, derinliği, felsefesi (en azından şimdiki zaman diliminde) nedir ne değildir, bu albümle görüyoruz. Mesela “Gencim, yakışıklıyım; o halde genç kızların gönlünü çelecek yapış yapış romantik ya da şöyle sokak sloganlı bir bıçkın delikanlı şarkısı yaparım, parsayı toplarım,” gibi bir kafada olmadığını teklilerinden az çok anlasak da albümünde bunu net bir şekilde görüyoruz. Yok çünkü öyle bir şarkı.
Onun yerine hemen her biri farklı bir biçimde, neresinden baksanız yirmi otuz yıldır aynı sulardan beslenen Türkçe pop klişelerine göre yenilikçi, özgür denemeler barındıran şarkılar var. Twitter’da bir yorum okumuştum, “Edis’in yaptıklarının dünyada çoktan modası geçti,” diye. Bu ülkede müzik yapanlardan, bu ülkenin şartları içerisinde, dünyada yapılmamışı yapacak, yeni bir moda, akım yaratacak bir müzikal yenilik beklemek hayalperestlik olur. Onu geçiniz. Ama ayakların bu topraklara basmakta iken ellerinle sınırların dışına uzanabiliyorsan, bu bile başarıdır ki Edis bunu yapmış, en azından yapmaya azmetmiş işte.
Albümün en “catchy” şarkılarından biri olan “Roman”, söz ve müziği Edis’e ait, düzenlemesi Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış bir şarkı. Albümü bu şarkı açıyor ve hemen ardından “Çok Çok” geliyor. Dünyada genellikle albümden önce çıkan tekli şarkıları, daha önce yayımlandı diye albümün sonuna konulmaz. Bu bize has bir uygulamadır ve şarkı sıralamasına, albüm bütünlüğüne verdiğimiz (daha doğrusu vermediğimiz) önemin de göstergesidir. Bu yüzden bu albümde bu şarkıyı ikinci sırada görmek hoşuma gitti. Müzikal akışta ve hikâye içerisinde yeri orasıymış ki oraya konmuş diye düşündüm.
“Çok Çok”un peşi sıra gelen “Yalan”, Edis, Alper Narman ve Onurr’un ortak yazdığı bir şarkı. Düzenlemeyi Osman Çetin yapmış. Ardından Yasemin Mori’nin Edis’e eşlik ettiği “Sevişmemiz Olay” geliyor. Her iki şarkı da genç ve ateşli, dinamik şarkılar. Mori’nin Serhat Şensesli ile birlikte yazdığı şarkıyı Şensesli düzenlemiş. Yasemin Mori ile Edis’in ilk kez tanıştıkları güne şahit olmuşluğum var. Radyo Boğaziçi’nin bir ödül töreninde BÜMED’de kulis olarak ayrılmış bölümdeydik. Edis, Yasemin’e hayrandı. Oracıkta kırk yıllık ahbap oldular, kimyaları anında tuttu. Yasemin de başından beri çemberin dışındadır ya hep. Edis’e çok yakışmış yazdığı şarkı bu yüzden.
Albümün bence en iyi şarkılarından biri “Sen Özgür Ol”, Mustafa Ceceli’nin düzenlemesini yaptığı bir Edis bestesi. Edis’i ilk kez yavaş bir şarkıda dinlerken şarkıcılığının farklı bir boyutunu da görmüş oluyoruz.
Tıpkı “Sen Özgür Ol” gibi batılı bir orta tempo şarkı olan “Ân” ile albüm hiç etkisini azaltmadan devam ediyor. “Ân”ın düzenlemesi bir başka vizyonu geniş müzisyenin, Gürsel Çelik’in elinden çıkmış. Söz ve müziği yine Edis’e ait olan “Bana Ne” ise Ozan Bayraşa tarafından düzenlenmiş.
Bazı aranjörler bazen “uçmak” isteseler de şarkıcılar ya da şarkıcıların onlara getirdiği şarkılar fazla yükselmelerine izin vermez. Bunu düşününce “Bana Ne”de de görüldüğü üzere, Edis ve şarkılarının aranjörlere fırsat verdiği söylenebilir. Bu kadar oyuncaklı düzenlemelerin açıklaması bu olsa gerek. (Bu arada, “Bana Ne” ayrı yazılır; kartonetteki gibi bitişik değil.)
Bir başka Edis bestesi “Eyvallah”, Osman Çetin’in düzenlemesiyle albümün sekizinci sırasında. Kolay algılanabilir, çok bildik armonik dizimlerle yazılmış ama düzenlemesinin zenginliği ile sıkmayan bir şarkı “Eyvallah”.
Edis, Alper Narman ve Onurr ortaklığının bir diğer şarkısı “Doldur İçelim” var sırada. Düzenleme Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış. Adından da anlaşılacağı üzere, alaturka temalı bir şarkı bu. Basbayağı oryantal bir düzenleme de yapılabilirdi ama öyle yapılmamış neyse ki. Albümün ticari açıdan iş yapacak şarkılarından biri olduğu söylenebilir kolaylıkla.
“Dur De” benim albümde en sevdiğim şarkıların başında geliyor. Hem melodi gücü de hem Edis’in yerinde yorumu ile ilk dinleyişte kendini gösteren “Dur De”nin söz ve müziği Edis’e, düzenlemesi Gürsel Çelik’e ait.
Sözleri Edis’e, müziği Edis ve Gürsel Çelik’e ait “Köle”nin düzenlemesini de Gürsel Çelik yapmıştı. Akışı kolay, formülü belli bir dans şarkısı “Köle”.
Albümün kapanışında ise Erkin Koray’ın 1996 çıkışlı albümüne adını veren, söz ve müziği de Koray’a ait bir şarkı. Bugüne dek hiç “cover” potasına girmemiş bu şarkıyı Gürsel Çelik’in düzenlemesi ile dinliyoruz. Şarkının bu düzenlemesinin Erkin Koray versiyonundan çok daha iyi olduğu aşikâr. Şarkı da Edis’e beklenmedik bir biçimde çok yakışmış. Bana Edis’in “cover” yapması için bir şarkı sorsalar, ben kırk yıl düşünsem, bu şarkı aklıma gelmezdi mesela.
Çok farklı akımların birbirinin içinden geçtiği düzenlemelerin toplamda bir müzikal bütünlük oluşturduğu, kendi içinde tutarlı, kendi üslubunu ve tavrını yaratmış bir albüm “Ân”. Başta da yazdığım gibi, Edis’i üç boyutlu olarak dinlememizi, tanımamızı sağlıyor her şeyden önce. Şahsen ben uzun uzadıya dinleyip bir iyice tanıdım. Ve tabii yeterince tamamlanmamış yerini de gördüm.
İlk albümler genellikle yıllardır biriktirilmiş şarkılardan oluşur ve o tekamülün farklı evrelerinden zengin bir içerik devşirmek daha kolaydır. Bu bakımdan albüm doyurucu. Gelin görün ki şarkı sözlerinin büyük kısmında bir konu bütünlüğü, bir hikâye eksikliği, tutarsızlık, hatta bazen mantık hataları söz konusu. Evet bir şeyler anlatıyor ama satır araları eksik kaldığı için Edis’in kafasında canlandırdığı hikâyeye dinleyenin vakıf olması zorlaşıyor.
Bunu bir örnekle açıklayayım: “İstemesen de, hayır desen de bu aşkı tek başıma yürütürüm” diyen birisi aynı şarkının başka cümlesinde “Uymazsa cebimde bir küçük eyvallah yok,” diyor. İlk cümleyi söyleyen ikinci cümleyi söylemez oysa. Hadi söyledi diyelim. Aşkı bitirmek mi istiyor, her şeye rağmen devam ettirmek mi, isyankâr biri mi, yoksa ne olursa olsun sineye çeken biri mi anlamak mümkün değil.
Ya da bir başka örnek: “Gücümü sola verdim yorgunum, her geceme seni koydu ne zor durum.” Gücünü sola vermek, kalbe yüklenmek olsa gerek. Peki her gecesine onu koyan kim ya da ne? Birini geceye koymak ne demek?
Bunlara benzer pek çok örnek var albüm boyunca karşımıza çıkan. Biliyorum bu zamanda bunlara kafa yormak gereksiz. Melodiye uygun akan, dile kolay gelen kelimeler dinleyiciye yetiyor ve şarkılar artık genellikle bu teknikle yapılıyor; dinleyici de hikâye peşinde koşmuyor, çoğu zaman bir tek cümle ya da kelime yetiyor şarkıyı sevmesine; gerisini duymadığı bile oluyor. Ama Edis’in bu kaosun içinde parladığı yerde kendini bu anlamda da farklı kılmasını, daha incelikli ve detaycı olmasını beklerdim.
Albüm kapak ve kartonet fotoğrafları Erdi Doğan tarafından çekilmiş, kreatif direktörlüğü Sezer Arıcı, tasarım ve sanat yönetmenliğini de Ozan Şanal üstlenmiş. Edis’i “bebek yüzlü jön” ya da “temiz yüzlü, iyi çocuk” gibi “artist” bir imaja mahkum etmeyip, doğal ve sade haliyle bırakan, tasarımı da ihtişam üzerine değil, asimetrik bir sadelik üzerine kuran bu çalışmanın çok ama çok doğru olduğunu da söyleyebilirim.
Edis başkaydı. Bu albüm gösteriyor ki başkalığı tek atımlık barut değilmiş. Umarım bu durum bundan sonra da böyle devam eder.
(19 Mart 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2008’de yayımlanan ilk albümü “Hayvanlar”la tanımıştık Yasemin Mori’yi. Dönemin müzikal çizgisi içerisinde fişek gibiydi, bambaşkaydı, yepyeniydi ve alternatifin bugünkü kadar kıymete binmediği o günlerde beklenmedik bir biçimde ilgi görmeyi de başarmıştı.
İkinci albümü “Deli Bando” daha karanlık, daha içe kapanık, üçüncü albümü “Finnari Kakaraska” ise daha yorucuydu.
Yasemin Mori’nin dört yıl aradan sonra yayımladığı yeni albümü “Estrella”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Mori bu kez ilk albümündeki parlak ve göz alıcı çizgisine geri dönmüş gibi görünüyor.
Aslında şarkı yazma biçimi başından beri hep aynı. Sözün müziğe çoğu kez çelme taktığı, müziğin sözün peşinden koştuğu engebeli alanda serbest çağrışımların, metaforların, göndermelerin havada uçuştuğu sözler, sürekli virajlı bir yoldan ilerleyen, ani değişim, dönüşümleri, deli trafikleriyle dinleyici yer yer sersem eden melodik yapılar… Bu anlamda da işlenmesi, aranje edilmesi zor şarkılar. Altından doğru bir biçimde kalkıldığında tadından yenmez ama aksi durumda dinleyeni fena halde zorlar hatta tuş eder.
Bu işin bir tarafı. Öte tarafında da ilk albümünden sonra Mori’nin şarkı söyleme biçimine hâkim olan burnu tıkanıklık hali var ki beni şahsen bir dinleyici olarak en çok zorlayan o olmuştu son iki albümde. Nefessiz kalıyordum dinlerken.
İşte bu yeni albümde bu iki handikabı da bir şekilde aşmış bir Yasemin Mori var. Bazıları bunu ana akıma göz kırpmakla açıklamış ama bu izah çok eksik ve haksız kalır. Ana akımda Mori kafasında şarkı yazacak kaç babayiğit çıktı ki bugüne dek ki Mori’yi oraya konumlandıralım? Konu albümün tüm düzenlemelerini yapan ve hep pop işlerinden bildiğimiz Gürsel Çelik’se şayet, bence Çelik bu albümde pop klişelerine mecbur kalmamanın özgürlüğünü yaşamış şöyle doya. Öyle ki Mori ve aranjörlüğün yanı sıra bazı bestelere de Mori’yle birlikte imza atan Gürsel Çelik birlikte havai fişekler patlatıyorlar bu albümde.
Yasemin Mori’nin şarkı söyleme tekniğinde de gözle görülür (ya da kulakla duyulur) bir farklılık var ki yukarıda bahsettiğim o sorun ortadan kalkmış gibi.
Son dönemin gözde “rap” yıldızlarından Eypio’nun da eşlik ettiği “Estirelim mi?”, hemen ardından gelen “Çıngıraklı Dilber” ve özellikle de “Konyak” albümdeki favorilerim oldu ilk dinleyişte. “Konyak”ta da Cem Yılmaz eşlik etmiş Yasemin Mori’ye ama bana kalırsa şarkı zaten yeterince karizmatik; Cem Yılmaz olmasa da fark etmezmiş. “Tuzlu Su” da bu saydıklarımdan aşağı kalmıyor bu arada.
Her şeyden önce albümün bir bütünlüğü, kendine ait bir dünyası var. O dünyaya girersiniz, giremezsiniz, içinde kalmak istersiniz, istemezsiniz o ayrı mesele. Ama özgün ve kişilikli, çok renkli ve çok sesli. Bu da bu zamanda hiç az şey değil.
İçeriği kadar güzel ve bütünlüklü bir kapak ve kartonet tasarımı ile satışa sunulan “Estrella” ile Yasemin Mori 2018 yılından ses veriyor. Sevenler ya da henüz hiç dinlemeyip keşfetmek isteyenler için bundan iyisi can sağlığı.
(8 Ocak 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2015 yılı ortalarında “Olmazsan Olmaz” adlı şarkısıyla tanış olduğumuz Güliz Ayla, ilk albümünü de aynı yıl piyasaya çıkarmıştı. O albümden birden fazla “hit” çıkardı ve müziğin genç kuşağı içerisinde adını fark ettirmeyi başaranlardan oldu. Güliz Ayla’nın yen albümü “Parla”, 2017 Kasım ayında Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
Kendi şarkılarını da yazıyor olmasına karşın ilk albümünde Sıla ve Efe Bahadır’ın desteğini almıştı Güliz Ayla. Bunun piyasaya yeni adım atan bir genç şarkıcı için bir avantaj olduğu inkâr edilemezdi ve nitekim işe de yaradı. İkinci albümde ise gemisinin dümenini eline almış bir Güliz Ayla var. Albümdeki sekiz şarkının sekizinin de söz ve müziğini kendisi yazmış. Düzenlemelerde ise İskender Paydaş ve Gürsel Çelik imzaları eşit ağırlıklı olarak yer alıyor.
İskender Paydaş ve Gürsel Çelik imzaları albümün müzikal tavrı ve tarzı konusunda başından bir fikir veriyor zaten. İlk albümdeki akustik hava tamamen dağılmış, daha genç bir pop çizgi tutturulmuş bu defa. Haliyle daha önce ucundan kıyısından hissedilen Sıla etkisi ve benzerliği de (hem “sound” hem de şarkıcılık tekniği açısından) hemen hiç kalmamış.
Nitekim albümün açılışında yer alan ve ilk klip şarkısı olarak seçilen “Bilirkişi” bu anlamda bir ters köşe. Aynı şeyi “Hodri Meydan” için de söyleyebilmek mümkün. Derli toplu sözleri olan, eğlenceli olacağım derken saçmalamayan, kıvrak melodili ve yakalayıcı ritimli şarkılar bunlar.
Güliz Ayla’yı ilk albümündeki haliyle sevenleri memnun edecek şarkılar da yok değil elbette. “Diğer Yarım” böyle bir şarkı mesela. “Öldür Beni” de öyle. Bu iki şarkı kadar “Yetmedi mi?” de albümün yavaş şarkılar kanadında etki yaratabilecek güçte.
Şayet 70’lerde yazılmış olsa kesinlikle Füsun Önal’ın söyleyeceği “Gelsin Öpsüm Kalbimi”, Güliz Ayla’nın pozitif ve enerjisi yüksek şarkıları arasında başköşeye yerleşebilir.
Albümün en zayıf halkası bir dolgu şarkısı gibi duran “Uyar Bana” olabilir. Buna karşın “Benim Adım Yalnızlık” albümünü şık bir şekilde kapatan, kalbe dokunan bir şarkı.
Bütünde son derece temiz; sözler, besteler ve düzenlemeler kadar Güliz Ayla’nın şarkıcılığı ile de ortalama pop çizgisinin çok üzerinde seyreden bir albüm bu. Başından sonuna kulağınız kirlenmeden dinleyebiliyorsunuz, evet. Ancak “Olmazsan Olmaz” gibi, “Bahsetmem Lazım” bir “hit” çıkar mı bu albümden, onu kestiremedim.
Bu arada Güliz Ayla’nın müzikal tavrındaki değişimine vurgu yapan yeni imajını ve özellikle albüm kapak fotoğrafını çok beğendiğimi de ifade etmeliyim. Ayla için bu “styling” çalışması Farnaz Salmani, Beyza Yaşar, Nuri Şekerci ve Gülüm Erzincan’dan oluşan ekip tarafından yapılmış. Albüm fotoğrafları Serhat Hayri tarafından çekilmiş. Kapak ve kartonet tasarımı ise Melek Boçoğlu imzası taşıyor.
Genç şarkıcıların hemen hepsinin, kıdemlilerin de büyük kısmının teklilerle ilerlediği bir dönemde her detayıyla profesyonel, bir bütünlük taşıyan, en önemlisi de dinleyiciye derme çatmalık hissi vermeyen bir albümle dinleyici karşısına çıkma cesaretinden dolayı Güliz Ayla’yı tebrik etmek gerekiyor.
“Ege sen ne zaman Harbiye Açık Hava’da konsere çıkacaksın?”
Anne ve babası olarak kızımıza böyle bir soru sormak en
doğal hakkımızdı. Zira yememiş yedirmiş, içmemiş içirmiş, bu yaşına kadar
getirmiştik. Bir de birkaç saat önce izlediğimiz konserde önümüzde oturan Edis’in
anne ve babasına çok özenmiştik.
(9 Mayıs 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Sosyal medyada sıklıkla görüyorum. Şarkılar ya da albümler hakkında tuttu / tutmadı diye yorumlar yapılıyor. Herkesin kendince bir kriteri var muhakkak. Kimi çevresinde duyup duymadığına bakıyor, kimi gittiği kulüplerde, gece aleminde çalınıp çalınmadığına, kimi satış ve tıklanma rakamlarına… Aslında hepsi bir bütünün parçaları da olsa her şarkıcının kendi kariyer ölçütleri genelde gözden kaçıyor. Yani tutmuş ya da tutmamış bir şarkı / albüm o şarkıcının yürüdüğü yolun neresinde duruyor ya da duracak? Uzun vadede kar hanesine mi yoksa zarar hanesine mi yazılacak? Kaldı ki bazen tutmamış görünen bir şarkı, tutacak bir sonraki şarkının tetikçisi de olabilir.
Tuğba Yurt’un yeni teklisi “Destur”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Şarkının sözleri Deniz Erten’e, bestesi Toylan Kaya’ya ait, düzenlemesi ise Gürsel Çelik tarafından yapılmış.
Her taşın yerli yerine oturduğu bir güncel pop şarkısı “Destur”. “Atarlı” ve oyuncaklı sözler, işin uzmanından, Deniz Erten’den gelmiş. Genç bir müzisyen olan ve bugüne dek şarkıların künyesinde ismini daha ziyade “düzenleme” hanesinde gördüğümüz Toylan Kaya, çok akılda kalıcı bir melodi örgüsü yakalamış ve Gürsel Çelik olanca profesyonelliğiyle şarkıyı eğlenceli bir dans şarkısı formunda düzenlemiş.
Tuğba Yurt zaten vokal performansından artık şüphe duymadığımız bir şarkıcı. Gerçi bu şarkı ona pek fazla vokal performansı gösterme şansı tanıyan bir şarkı değil ama popüler kulvarda yerini sağlamlaştırmaya çalışan bir şarkıcı için gayet doğru bir “playlist” şarkısı. Radyocular için de cazip, “dj”ler için de.
Belki “Güç Bende Artık” kadar dinleyici tarafından içselleştirilecek bir şarkı değil. Daha ziyade (moda lisanıyla) “pret-a-porter” bir iş ancak Tuğba’nın görünürlüğünü sıcak tutacağı aşikâr. Bence Yurt’un artık yavaş yavaş “haute coture” işler için arayışa girmesi, ona mahsus bir tarzın peşine düşecek bir ekip bulması gerekiyor.
(30 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Mevzu o kadar saçma bir yerde ki şu an, birisi çıkıp bir sonraki albümünün adını “Hit Çıkmazsa Para Yok” koyarsa şaşırmayacağım. Öyle bir Salı pazarı jargonuna doğru yol alıyor rekabetin getirdiği iddia. Hande Yener’in yeni albümünün adı “Hepsi Hit”. Alıp eve geldiğimizde “hepsi hit” çıkmazsa kime şikâyet edeceğimizse belli değil.
(10 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İlk albümünü 2008 yılında yayımlayan Esma Er, 2012 yılında iki şarkı ve iki de farklı versiyondan oluşan bir mini albümle çıkmıştı karşımıza. Aradan bir dört yıl daha geçti ve Esma Er’in yeni teklisi “Bilmiyorsun”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürüldü.
Söz ve müziği Tamer Gürsoy’a ait şarkının düzenlemesi Gürsel Çelik tarafından yapılmış. Teklide şarkının üç farklı düzenlemesi daha var. “Hot Versiyon” ve “Slow Versiyon” Genco Arı, “Remix Versiyon” ise İlker Ergül imzası taşıyor.
“Bilmiyorsun”, nefis bir disko şarkısı. ‘70’lerin sonları, ‘80’lerin başlarında dünyada Donna Summer’ın Gloria Gaynor’ın, Ami Steward’ın, Türkiye’de Ajda Pekkan’ın bize sevdirdiği türden şarkılardan biri gibi sanki. Esma Er de sapasağlam vokal tekniği ve sesiyle kendisine çok yakışan bu şarkıyı şaha kaldırıyor. Ajda eski Ajda olsaydı bu şarkı tam onun için olabilirmiş aslında ama ne Ajda eskisi gibi şarkı söylüyor artık, ne de böyle şarkılar söylüyor ne çare.
Şarkının promosyon kiti bir Midi LP (45’likle 33’lük arası ebatta, 33 devirde çalan, bir dönem denenmiş ama çok tutmamış bir format) ölçeğinde bir ambalajla geldi. Plak niyetine yuvarlak bir karton bir tablayı kabından çıkarıyorsunuz ve CD’ye ulaşıyorsunuz. O yuvarlak tabla aynı zamanda CD künyesinin ve Esma Er’in uzunca bir yazısının bulunduğu bir kartonet. Bu tasarımı o kadar sevdim ki (daha önce birkaç kez daha benzer promosyon kitleri hazırlanmış, ben atlamışım sonradan öğrendim bu arada) keşke CD’ler başından itibaren hep böylesi ambalajlarla yayımlansaymış diye düşündüm. Hem muhafazası daha kolay, hem geniş yüzeyi sayesinde kapak görselleri daha işlevsel hale geliyor. Ama artık böyle şeyler düşünmek için çok geç tabii. CD devri çöküş dönemini yaşıyor malum.
Bu tekli CD olarak yayımlanmadı henüz ama sadece Esma Er’in o uzun ama çok etkileyici kartonet yazısı için bile yayımlanmalı. O yazıyı okuyunca “Bilmiyorsun” kelimesi sadece bir şarkı adı olmaktan çıkıyor çünkü.
Her şey iyi hoş ama bu teklinin bir ses kalitesi, bir “sound” sorunu var. Bunun çalışılan stüdyo ya da son kertede yapılan “mastering” ile bir ilgisi olmalı. Özellikle gümbür gümbür duyulması gereken üç hareketli versiyonun üçünü de bu kadar cılız duymamızın başka bir açıklaması olamaz.
Merve Hasman tarafından çekilmiş, son derece stilize kapak fotoğrafı ve kompozisyona bayılmakla birlikte, basın bülteni ile birlikte servis edilen diğer Esma Er fotoğraflarının ayarı kaçmış Photoshop efektleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, onu da ilave edeyim.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.