Yitip giden sadece Sakız Hanım ve Mahur Bey değildi. Bir
dönem, bir devir bitmiş, perdeler kapanmış, o hüzünlü nağmeler susmuştu.
Şarkıyı dinlerken burnumuzun direğinin sızlaması bundandı.
Barış Manço yaşasaydı, bugün bulunduğumuz yerden düne bakıp
neler yazar, neler söylerdi bilinmez. Ama daha o günlerden bugünleri görmüş
gibiydi.
Bugün Barış Manço’nun doğum günü. 2 Ocak 1943 doğumlu Barış
Manço, 1 Şubat 1999’da hayata gözlerini yumduğunda henüz 60 yaşında bile
değildi. O zamanlar bize çok büyük, hatta yaşlı gibi gelirdi ama şimdi hesaba
vurunca anlıyorum ki çok erken veda etmiş.
Toplumsal hafızamıza kazınmış onlarca şarkısı var Manço’nun.
Hepsi bir hikâyesi, derinliği, karakteri olan şarkılar. “Sakız Hanım - Mahur
Bey” onlardan sadece biri. Bugün sosyal medyada sayısız Barış Manço paylaşımı
gördüm. Fotoğraflar, yorumlar, şarkılar… Benim içimden bu şarkıyı paylaşmak
geçti. Onun gidişiyle biten bir devri, onun yokluğunun bıraktığı boşluğu en iyi
bu şarkı anlatıyor sanki.
“Sakız Hanım – Mahur Bey”, 1988’de Emre Plak etiketiyle
yayımlanmış “Ful Aksesuar ’88 Manço Sahibinden İhtiyaçtan” albümünde yer alan
şarkılardan biriydi. Sözleri Barış Manço’ya, bestesi Bahadır Akkuzu’ya ait
şarkının düzenlemesi Garo Mafyan tarafından yapılmıştı.
EROL EVGİN
HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ 31 TEMMUZ 2018
Benim Tarkan’ım Erol Evgin’di. Sadece benim mi? Benim çocuk
yaşlarımda çocuk olanların, yeni yetme yaşlarımda yeni yetme olanların…
Hepimizin… Erol Evgin kadar güzel şarkı söyleyebilmemiz ve yakışıklı olabilmemiz
mümkün değildi. En fazla Erol Evgin kadar beyefendi olabilmeye çalışabilirdik.
O da efendiliğin kabul gördüğü, yüceltildiği o zamanlarda bile kolay değildi.
İnsanın içinde olacaktı her şeyden önce.
(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
“Bir Çapkın Dilenci” takma adlı Ekşi Sözlük yazarı, “sesi sigara kokan adam” diye tanımlamış Mehmet Erdem’i. Sigarayla, sigara kokusuyla başınızın hoş olup olmamasına bağlı olarak bunu iyiye de yorabilirsiniz, kötüye de. Nitekim Mehmet Erdem’in sesini seven de var sevmeyen de. Son üç yıldır ülkenin canlı müzik yapılan mekânlarında en çok rağbet gören isimlerinden biri olduğu düşünülürse, seveni daha çok gibi. Bu zamanda bir pop şarkıcısının geniş kitlelerce sevilmek için iyi sesten daha fazlasına sahip olması gerektiği ise bir sır değil. “Duruş” denilen şey mesela… Pek beylik, hatta komik ve bir o kadar da muğlak bir kelime belki ama nice popüler figürü rezil eden de vezir eden de, yaptığı işin kıymetini azaltan ya da arttıran da çoğu zaman duruşu oluyor; bu da bir gerçek.
Popüler figürleri kimi zaman bize hiç benzemediği, kimi zamansa bize çok benzediği için severiz. Mehmet Erdem ikinci gruba girenlerden. Sokakta yanımızdan gelip geçen herhangi bir kara kuru adamdan, her ailede mutlaka en az bir tane bulunan o sessiz sakin ağabeyden, kardeşten, dayıdan ya da kafa dengi bir arkadaştan, “kanka”dan “kaardişim”den farksız. Sahnede, ekranda boy gösterirken de böyle bu, stüdyoda şarkı söylerken de. Geçen yıl yaptığımız röportajdan biliyorum, oturup sohbet ettiğinizde de böyle. Yani aslında sesinin çapağı yüzünden çokça benzetilen Leonard Cohen - Tom Waits bohemliği değil söz konusu olan. Ya da fiziğinin ilk anda çağrıştırdığı türden bir karanlık, içine kapanık ve sırlı adam da değil. Hal böyle olunca, bunca sevilmesini de yine pek beylik, hatta komik ve bir o kadar da muğlak bir kelime açıklayabilir ne çare: “samimiyet”.
İLERİ GÖRÜŞLÜ KÜLT ŞARKI
Solistlik performansını bir kenara koyarsak, yaptığı müziği hafife almak hiç de âdil olmaz. İlk albümünden itibaren kendine bir tarz yarattığı âşikar. Bunda birlikte çalıştığı müzisyenlerin, özellikle de müziğinin arkasındaki itici güç olan aranjör ve müzik adamı Alper Atakan’ın payı büyük. Zaten Mehmet Erdem de bir enstrümanist, bir müzisyen. Hepsinin toplamından ortaya çıkan Mehmet Erdem müziğinin iki ana damarı var: Türk popunun ‘70’ler ve sonrasından seçilmiş şarkılar (yani “cover”lar) ve Mehmet Erdem ve/veya Cihan Güçlü’nün elinden çıkmış yeni şarkılar. Mehmet Erdem’in 2015’in son günlerinde Sony Müzik etiketiyle piyasaya çıkan üçüncü albümü “Hepsi Benim Yüzünden” de aynı formülle kotarılmış. Albümdeki 12 şarkının yine yarısı eski, yarısı yeni.
Eskiler tarafında bir Barış Manço, bir Mehmet Güreli, bir Ferdi Tayfur, bir Orhan Gencebay, bir Sezen Aksu ve bir de Mersinli İsmail şarkısı var. Barış Manço’nun kocaman bir hayat dersini boca ettiği ve adeta bugünleri parmağıyla gösterdiği ileri görüşlü kült şarkısı “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” çok ama çok Manço işi bir şarkı olarak “cover” havuzunda çok sık oltaya takılmamışlardandı. Ta ki 2004’te Kurban’ın “Sert” albümünde seslendirilene kadar ki o düzenleme de albümün adı gibi pek “sert”ti. 2011’de Kurtalan Ekspres’in “Göğe Selam” albümünde Manço’nun kırk yıllık yol arkadaşları şarkıyı yeniden seslendirirken, orijinalinin kötü bir röprodüksiyonunu koymuşlardı önümüze. Şarkının bu versiyonu ise gerek yeni düzenlemesi, gerekse sesini alışageldiğimizden farklı bir biçimde kullanan Mehmet Erdem’in yorumuyla hiç de fena değil.
Mehmet Güreli’nin hem albümlerde hem konserlerde, akustik kayıtlarda çok sayıda isim tarafından çok kez yeniden seslendirilmiş “Kimse Bilmez”i, bundan da öte ortalama bir Türk televizyon dizisi izleyicisinin şu olmazsa bu dizide muhakkak en az bir kere denk geldiği, nedense dizi yapımcılarının vazgeçemediği bir şarkıdır malumunuz. Bu, tabiatı icabı pek sakin şarkı Mehmet Erdem’e de pek yakışmış haliyle. Sezen Aksu’nun “cover” yapılmadık hiçbir şarkısı kalmayan “Gülümse” albümünden “Seni Kimler Aldı?” da hakeza öyle.
Bir Ferdi Tayfur şarkısı olan “Dur Dinle Sevgilim” ise albümün beklenmedik şarkı seçimlerinden biri. Şarkının albüme alınması kararında Ferdi Tayfur’un orijinal versiyonundan ziyade Gülden Karaböcek versiyonu etkili olmuş. Yapıldığı döneme göre çok “avant-garde” bir düzenlemesini olan o versiyon, koyu bir arabesk şarkının nasıl popa dönüştürülebileceğinin de öncü örneklerinden biri. Mehmet Erdem versiyonu ise tüm Alper Atakan düzenlemeleri gibi, caza göz kırpıyor.
Orhan Gencebay’ın erken dönem bestelerinden biri olan ve yıllardır adeta anonim bir türkü gibi çalınıp söylenen “Hey Gidi Koca Dünya”sı ve Mersinli İsmail’in daha önce Pinhani tarafından da seslendirilen “Bir Elmanın Yarısı” türküsü, albümün eğlenceli ve hareketli şarkılar kontenjanını dolduruyor.
Söz ve müziği Cihan Güçlü’ye ait olan ve Güçlü’nün 2010 yılında yayınlanan ilk albümünde de seslendirdiği “Olur O Zaman”, bu albümün çıkış şarkısı olmuş. Cihan Güçlü’nün aynı albümün bir başka şarkısı olan “Acıyı Sevmek Olur mu?” da bir önceki Mehmet Erdem albümünün çıkış şarkısıydı. Buradan hareketle Cihan Güçlü şarkılarının Mehmet Erdem’e Cihan Güçlü’den bile fazla yakıştığı söylenebilir mi bilmiyorum. Ancak Güçlü- Erdem işbirliğinin doğru bir kimya yakaladığı ortada. Nitekim yine söz ve müziği Cihan Güçlü’ye ait, ancak bu defa sıfır kilometre bir şarkı olan “Hepsi Benim Yüzümden”, albümün en iyi şarkılarından biri olarak ilk dinleyişte öne çıkıyor. Albümdeki bir diğer Cihan Güçlü şarkısını, “Benim Kadar”ı ise Mehmet Erdem, Cihan Güçlü ile beraber seslendiriyor. Bir de sözleri Cihan Güçlü’ye, bestesi Mehmet Erdem’e ait “Gün Gece Oldu” adlı şarkı var ki, o da albümün sıfır kilometre şarkılarından bir diğeri.
BONUS NEJAT İŞLER
Albümün bütünü içerisinde farklı bir yerde duran “Gidesim Var”ın sözleri Mehmet Erdem’e, bestesi Mehmet Erdem ve Raim Paksoy’a ait. Asi bir şarkı “Gidesim Var”. Hatta bir nebze “rap” havası taşıyor. Bu şarkıda Nejat İşler’in Mehmet Erdem’e eşlik ediyor olması da albümün sürprizlerinden biri. Hayır, oyunculuğun yanı sıra müziğe de gönül verdiği bilinen, yakın zamanda yayınlanan son Teoman albümünde bir de şarkısı bulunan Nejat İşler’in şarkı söylemesi sürpriz değil belki ama bu albümde ve böylesi bir şarkıda karşımıza çıkması adeta bir “bonus”.
Söz ve müziği Mehmet Erdem’e ait “Hoş mu Sandın?” ise tıpkı bir önceki albümde yer alan “Sen Kimsin?” adlı şarkı gibi, Mehmet Erdem’in Barış Manço müziğinden ne derece etkilendiğini gösteren bir şarkı.
Bakmayın siz albüm kapağındaki poz kesen, yüzü Photoshop beyazına kesmiş genç adama; Mehmet Erdem yine bildiğimiz Mehmet Erdem. Sesine biraz daha hâkim, biraz daha temiz şarkı söylüyor; bu albümün önceki albümlerden bir farkı varsa o da bu detay olabilir. Onun dışında şayet Mehmet Erdem müziğini seviyorsanız, bu albümü dinlerken de gönül rahatlığıyla sevmeye devam edebilirsiniz.
Yılbaşı öncesi çok koşturmacalı ve yoğun geçince, üzerine bir de gripten yatakalınca, Milliyet Sanat internet sitesine yılın son yazısını yazamadım. Konu belliydi aslında. Her sene yaptığım gibi yine yılın en popüler şarkılarını yazacaktım. Bugün oturdum onu yazdım. Bu defa yılın ilk yazısı olacak, ne yapalım.
Geçen yıl da bu liste için 40 şarkı seçmiştim ama bu sene 40’ı tamamlamak biraz zor oldu. “Müzik her geçen gün daha kötüye gidiyor, vah vah tüh tüh”cülerden değilim ama sahiden de bu sene az sayıda “hit” çıkmış. Şöyle bir geriden bakınca daha net görünüyor bu. Aslında yılın genel olarak nasıl geçtiğine bakınca sebebini anlamak mümkün. İki seçim, bir sürü kötü olay, kayıplar, ölümler, kargaşa… 2015 hem ülke tarihi açısından hiç de iyi hatırlanmayacak. Bunun popüler müziğe de sirayet etmesi kadar doğal bir şey olamaz.
Bugün sosyal medyada bol bol Barış Manço paylaşıldı. Doğum günüydü çünkü. Nasıl ahbaptan, dosttan, aileden saydıysak onu, üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen özleniyor hâlâ. Birkaç kez gitmiştim Moda’da şimdi müze olarak kullanılan evine. Hani şu adresini ezbere bildiğimiz ev. Müze olmak için çok eksik. Az sayıda eşya kalmış, o meşhur kostümlerinin, takılarının çoğu yok. Kim bilir ne oldu onlara? Plakları filan da yok denecek kadar az. Yine de bir tanıdıklık duygusuyla seviyorsunuz daha kapısından girmeden. Sanki orada yaşamışsınız hissine kapılıyorsunuz hatta gezerken. Her defasında çok etkilendim. Bugün tekrar bir gidesim geldi.
Tepe Nautilus alışveriş merkezindeki müzik pazarı bugün açıldı. Plak, kaset, CD, müzik sistemleri filan varmış. Tam benlik yani. 2-3 sene var ki sahaf festivallerine de gitmez oldum. O kadar uçuk fiyatlar konuşuyor ve satıcılar o kadar şuursuz ki, artık bu işin tadı iyiden iyiye kaçtı. Birkaç yıl önce 20-30 liraya satılan ve arşivci olarak değerli görüp almadığımız plaklar bile anormal rakamlara satılır oldu. Yine de bu festivali bir görmek istiyorum. Bu hafta bir fırsatını bulup gitmek lazım.
(Ses dergisi Temmuz 2015 sayısında yayımlanmıştır.) Ajda Pekkan ve Tarık Akan, Ses dergisi objektiflerine niçin birlikte poz verdi? Yaşından ve boyundan büyük şöhret sahibi liseli genç kız kim? Memlekette yakıt sıkıntısı baş gösterirse ünlü yıldızlarımız ne yapacak? Tüm bu soruların cevapları 1974 yılına ait Ses dergilerinin sayfaları arasında gizli. Buyurun ‘70’lere!
(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2015 sayısında yayımlanmıştır.) Galatasaray’da, Babajim Stüdyolarındayız. Mabel Matiz, üçüncü albümünün vokal kayıtlarını yapıyor. Buradaki kayıt odası penceresiz, dört duvar bir oda. Kayıt için içeri girip kapıları kapattınız mı, kimseleri görmek mümkün değil. Mabel’in önündeki mikrofonlara doğru şarkı söylerken yüzünü döndüğü duvarda ise bir Barış Manço resmi asılı.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.