Biz onu 1992’de yayımlanan ilk albümü “Bir Yudum Sevgi” ile
bağrımıza bastık ama onun müzik geçmişi bir 12-13 yıl öncesine kadar gidiyordu
aslında. 1979 yılında Liselerarası Müzik Yarışması’nda Kadıköy Anadolu Lisesi Orkestrası’nın
solistti olarak kız solist dalında birincilik kazanmış, o yarışmadaki jüri
üyelerinden biri olan Melih Kibar’la 1983 yılından itibaren çalışmaya
başlamıştı. Bir dönem festivaller ve yarışmalarda boy gösterdi, sonrasında
Sezen Aksu’nun vokalisti olarak tanındı ama ilk albümünü o günlerde evli olduğu
Aykut Gürel’le birlikte yaptı. Mantar şapkası, bembeyaz kostümleri ve “Bum Bum”
şarkısıyla Seden Gürel hayatımıza girdi ve uzun yıllar da popun baş köşelerinden
birini tuttu.
Seden Gürel’in ‘90’lar albümleri güzeldir ama 2000’ler
albümleri de bir başka güzeldir. ‘90’lardan 2000’lere geçerken müziğin,
kültürün, hayatın değişimine şarkılarını ve kendisini uydurabilmiş, hatta yer
yer alternatif bir çizgiye de kayarak bugünleri o günlerden görmüştür.
Seden Gürel sonra gitti. Bir yere gitmedi ama müzikten
gitti. Son albümü “Nefes”in üzerinden 11 yıl geçti ama onun müziğe dönmeyi hiç
niyeti yok. Bize de bu şahane şarkıcının eski şarkılarını döndürüp dinlemek
düşüyor çaresiz.
“Sebebim Aşk”, “Adana Ağıdı” diye de bilinen Ermenice bir
ağıda Sibel Alaş’ın yazdığı Türkçe sözlerle oluşturulmuş bir şarkı. Düzenlemesi de Aykut Gürel tarafından yapılmış. Seden Gürel’in
2004'te İrem Records etiketiyle yayımlanan “Bir Kadın Şarkı Söylüyor” albümünün çıkış şarkısıydı. Bir
katliamı anlatması sebebiyle Ermeniler için manevi değeri olan ağıdın bir aşk
şarkısına dönüştürülmesi o dönem eleştirilmişti ama işin o kısmı müziğe (ve de
aşka) nereden ve nasıl baktığınızla ilgili olarak tartışmaya açık tabii.
Seden Gürel’i özledik mi, özledik. Bu şarkı onun kariyerinin
doruk noktalarından biri mi, biri. "Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa", Seden
(artık Gürel değil tabii) Kutlubay’a da bir selam olsun.
“Aykut Gürel Presents Gökçe Bahadır”, serinin üçüncü albümü.
Aynı başlıkla daha önce Bergüzar Korel ve Selçuk Yöntem albümleri yayımlanmıştı ve
biri caz, diğeri ise şiir albümü idi. Bu defa ise geçmişten seçilmiş şarkıların
pop-caz düzenlemeleri oyuncu Gökçe Bahadır tarafından seslendiriliyor. Albüm DMC etiketiyle 2018'in son günlerinde yayımlandı.
“Sana Doğru” bu albümden klip çekilen ilk şarkı oldu. Şarkının
“Quante Volte” adını taşıyan orijinal İtalyanca versiyonunu İtalyanların
popüler yıldızlarından Mia Martini söylemişti. Sözleri Fikret Şeneş tarafından
yazılan Türkçe versiyon ise ilk kez Ajda Pekkan’ın “Süper Star ‘83” adlı
albümünde yer aldı. Plağın yayımlandığı dönemde albümdeki diğer “hit”
şarkıların arasında çok da öne çıkmayan şarkı sonrasında Zuhal Olcay, Yeşim
Salkım, ENBE Orkestrası ve bizzat Ajda tarafından yeniden seslendirildi ve adeta
yeniden keşfedildi.
Oyunculukta kendini çoktan ispat etmiş ve çeşitli kereler
şarkı söyleyerek müziğe de göz kırpmış Gökçe Bahadır’ın ilk resmi kaydı Tuna
Kiremitçi ve Arkadaşları projesinde Kiremitçi ile seslendirdiği “Bu Kaçıncı
Sonbahar?” adlı şarkıydı. Bu albüm ise onun şarkıcılığını ciddi bir öneri
olarak dinleyiciye sunduğu bir proje. Her şeyden önce Aykut Gürel gibi usta bir
müzisyene sırtını yaslamış olması işe bir adım önde başlamasına sebep oluyor. Nitekim
ortada müzikal nitelik açısından hayli zengin ve doyurucu bir çalışma var.
Bilinen şarkılar Aykut Gürel’in incelikli düzenlemeleri ile pop-caz sularında
ve akustik bir formda, dönemsel müzikal anlayışlardan, ritim ve “sound”
stillerinden bağımsız bir formda işlenirken Gökçe Bahadır temiz şarkıcılığı ve
kendine has ses rengiyle bütünü tamamlıyor.
Bu bağlamda “Sana Doğru”nun bu versiyonu da bugüne kadar
yapılanlar arasında en iyisi ve en çarpıcısı olabilir.
Yonca Evcimik’in fırtınalar estirdiği zamanlardı. Henüz “PR”
işleri şimdiki kadar kurumsallaşmamış ve dahi rayından çıkmamıştı. “PR”a gerek de
yoktu zaten. Kasetiniz, şarkılarınız biraz beğenildi mi televizyonlar, radyolar
şarkılarınızı çalmak, sizi konuk almak için sıraya giriyor, dergiler, gazeteler
hafta sekiz gün dokuz haberinizi yapıyorlardı. Yonca Evcimik on numara bir
şarkıcı değildi belki ama şahane bir şov kızıydı. Şarkıları, kostümleri ve
danslarıyla ‘90’ların tam da başına bomba gibi düşmüştü. “Abone” kıyametler
koparmış, herkes Yonca’nın ikinci albümünde ne yapacağını merakla bekler
olmuştu.
“Kendine Gel” adı verilmiş ikinci Yonca Evcimik albümü 1992
yılının Aralık ayında Şahin Özer etiketiyle piyasaya sürüldü. O zamanlar CD
baskıları kasetlerden sonra piyasaya verilirdi; nitekim bu albümün CD baskısı
da 1993 tarihli olarak Şubat ayında satışa sunulacaktı.
Albüme adını veren “Kendine Gel” söz ve müziği Şehrazat
tarafından yazılmış bir şarkıydı. ’70 ve ‘80’lerde şarkıcı olarak tanıdığımız, ilk
kez 1990 yılında “Ajda ‘90” albümünde adını besteci olarak gördüğümüz Şehrazat,
Türk popunun en fazla “hit” üreten bestecilerden biri olma yolunda hızla
ilerlerken bu her bakımdan “hit” şarkısını Yonca kapmış, haliyle de on ikiden
vurmuştu. Albümde bundan başka üç Şehrazat şarkısı ve bir de şarkı sözü vardı
ama “Kendine Gel” çıkış şarkısı olarak çok kısa sürede sivrildi ve dillere
düştü.
Aykut Gürel’in vurmalıları bütün haşmetiyle kullandığı,
zamanına göre son derece modern düzenlemesiyle “Kendine Gel”, “Abone”nin çok
daha üzerine çıkarmıştı Yonca’nın çizgisini. Şarkının dansı, Yonca ve dansçılarının
kostümleri de kendini izlettiriyordu. Ayrıca klip görseli ile albüm kapak
görselinin birebir eşleştiği kareler de görsel devamlılığın, o zamanlar adı
daha yeni yeni konulan “imaj çalışmasının” şahane bir örneğiydi.
Yonca bu şarkıyı yakın zamanda İrem Derici ve Gökçe’yle
birlikte yeniden seslendirdi ama hiç eski etkiyi yaratmadı. Bazı şeyler
yerinde, zamanında güzelse demek.
(6 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) 2016 yılının hikmeti nedir bilmiyorum ama ‘90’lı yıllarda tanıyıp sevdiğimiz bilmem kaç tane isim şöyle bir silkelenip yeni albümler, yeni şarkılar ya da projelerle tekrar karşımıza çıkmaya başladılar bir bir. Bendeniz de bu kervana katılanlardan oldu ve uzunca bir aradan sonra yeni bir şarkı hazırladı. “O İnsan” adlı bu şarkının dört farklı versiyonuyla yer aldığı tekli ise Şubat 2016’da Poll Production etiketiyle satışa sunuldu.
Ne kadar özlemişiz, nasıl hasret kalmışız belli değil. O naif şarkı sözleri, o kalbe dokunan melodiler ve o etkileyici ses… Bendeniz her daim “cool” görüntüsüne rağmen bütün sıcaklığıyla o kadar yer etmiş ki yıllardır bizde, onsuz eksik kalmışız nicedir meğer.
Daha şarkının ilk notalarında o tanıdık vurgularıyla “Gün ağardı bak sokaklarda” diyen sesi duyar duymaz o dakika ışınlanıveriyorsunuz ‘90’lara. Belki gün aşırı yeni çıkan kasetler nelermiş görmek için vitrininin önünde şöyle bir durduğunuz kasetçinin sokağa ses veren hoparlöründen yankılanıyor Bendeniz’in sesi, belki de Cuma gecelerinin en büyük eğlencesi Bir Başka Gece’yi izlemek için karşısına geçtiğiniz tüplü televizyondan.
Hayır, geçmişe özlem değil şarkıyı sevme sebebim. Bazı eski şarkıları eski olduklarını bildiğiniz için seversiniz ya hani. 90’lardan “Hadi Yine İyisin” böyledir mesela, “Abone” böyledir. Bugün öyle bir şarkı yapılsa duymaya bile tahammül edemeyebilirsiniz, yalan değil. Ama Bendeniz şarkılarının çok büyük bir bölümü bu kategoriye girmez. Kolay yapılabilir bir tahminle “O İnsan” da girmeyecek, zamansız şarkılar kitabına yazılacaktır.
Teklinin açılışında yer alan “Suat Aydoğan Versiyonu” özellikle etkileyici “intro”suyla dinleyeni hemen yakalıyor. Ben en çok “Aykut Gürel Akustik Versiyon”u sevdim, o ayrı. Bir evin salonunda oturulmuş, demlenene demlene çalınıp söylenmiş gibi çünkü; o samimiyette. Ama illa ki günün hızına uygun olsun derseniz, Tarık İster imzalı “Remix Versiyon”a da kulak verebilirsiniz.
Bendeniz’in bir “best of” projesi ile bu teklinin arkasını getireceğini okudum basın bülteninde. Umarım ki o “best of”un çıkış noktası, “O İnsan”ın “Aykut Gürel Akustik Versiyon”u olur. Umarım ve dilerim.
(10 Mayıs 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘70’lerden bu yana sayısız oyuncu şarkıcılığa soyunmuş, gazino sahnesine çıkmış, albüm yapmışken ve de sayısız Sezen Aksu şarkısı defalarca ama defalarca yeniden söylenmiş iken ne yalan söyleyeyim, “Bergüzar Korel, Sezen Aksu şarkılarından oluşan bir albüm yapıyor” haberi benim açımdan çok da heyecan verici değildi. İşin içinde Aykut Gürel olduğunu duyunca da şaşırdım ve açıkçası pek de konduramadım. Bir gece vakti posta kutuma düşen albümü dinlemeye başlayınca ise tam anlamıyla ters köşeye yattım.
Geçtiğimiz günlerde İrem Records etiketiyle piyasaya sürülen “Aykut Gürel Presents Bergüzar Korel” adlı albüm, Sezen Aksu’nun 1977-2008 yılları arası, yani 30 yıllık bir zaman diliminde yazdığı şarkılar arasından seçilmiş 12 şarkı ile oluşturulmuş evet ama bu şarkılar bildiğimiz hallerinden oldukça farklı bir formda, bir biçimde çıkıyor karşımıza. 2006 yılında bir albüm dolusu Sezen Aksu şarkısı tamamen Batılı bir bakış açısıyla düzenlenmiş bir biçimde ve İngilizce sözlerle Kanadalı şarkıcı Karine Hannah tarafından seslendirilmişti. Yakın zamanda ise İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası’nın Aksu bestelerinden oluşan konserine şahit olduk, konserin albümünü dinledik. Ağırlıklı olarak alaturka tınılar taşısa da Aksu şarkılarının evrensel müzikal formalara aktarılabilirliği konusunda iyi kötü bir fikrimiz vardı. Söz konusu şarkıların caz kalıplarında çalınıp söylendiğini duymak ise bu albüme nasip oldu.
Bu şarkıları caz formunda düzenlemek neresinden baksanız tek başına bir iddia. Ve projenin fikir babası Aykut Gürel, albümde birlikte çalıştığı Cem Tuncer, Ediz Hafızoğlu, Siney Yılmaz ve de Volkan Topaloğlu ile birlikte bu iddiayı üstleniyor haliyle. Gelin görün ki albümün baş aktristi Bergüzar Korel, son derece iddiasız bir biçimde adım atıyor şarkıcılık macerasına. Bırakın bir caz vokali, bir şarkıcı olduğu iddiasına bile kalkışmadan, alabildiğine sade, duru ve sakin bir biçimde ses veriyor şarkılara.
Caz dediysem de öyle atışmalı emprovizasyonlar, enstrümanistlerin virtüözitelerini sergilediği uzun uzun sololar, karmaşık akor düzenleri, çoklu ritimler filan gelmesin hemen aklınıza. Tam tabiriyle “smoothjazz” bir albüm bu. Kolay dinlenilebilir, gündelik hayatın herhangi bir diliminde, mesela gece saatlerinde, belki bir kadeh bir şey içip sevdiklerinizle sohbete koyulmuşken, bir akşamüstü kulağınızda kulaklık, şehrin caddelerini turlarken ya da kumsalda şezlonga uzanmış kitap okurken size eşlik edebilir bir albüm. Tam da bu niyetle yola çıkılmış zaten ve sonuç amacı karşılamış.
Bu pencereden baktığınızda düzenlemeler ve icralar şahane. Bergüzar Korel pürüzsüz, çapaksız bir solist olarak projeyi bütünlüyor. Elbette bu acılı, ağrılı, hatta kimisi kanlı bu şarkılar çok başka bir biçimde de (sözgelimi Korhan Futacı ve Kara Orkestra’nın “Ben Sana Vurgunum” şarkısına yaptığı gibi) düzenlenebilir, söylenebilirdi. Elbette Bergüzar Korel’in temiz şarkı söyleme çabası içerisindeyken oyunculuğunu büsbütün unutmak yerine şarkı sözlerinin ruh halini sesine yansıttığını duymak işe başka bir ruh katabilirdi (misal “hani büklüm büklüm boynunda, hani paramparça ruhunda” cümleleri bu kadar mütebessim dökülmezdi ağzından o vakit.) Çünkü proje ne kadar “easy listening” olsa da, şarkıların kimi öyle değil; özellikle de sözler bakımdan. Yani işin o noktasında (belki sadece şarkı sözleriyle bencileyin patetik bir ilişkisi olanların umursayacağı) bir çelişki var ki bu çelişki dediğim şey, “İzmir’in Kızları”, “Kaçın Kurası” gibi kimi şarkılarda zerre kadar söz konusu değil; tam tersine solistin pozitif tınısı bir avantaja dönüşüyor.
Kaldı ki Bergüzar Korel’den bir Billie Holiday, Bir Nina Simone acı sosu beklemek de snopluk olur. Şimdilik ses rengi ve kalitesini, derli toplu şarkı söyleme biçimini ve bunların da ötesinde bu projede yer alma cesaretini önemsemek lazım. Üzerine daha fazla konuşmak için, müzikte bundan sonra yapacaklarını beklemek durumundayız. (İlla acı sos sevenler de Muazzez Abacı’nın yine tamamı Sezen Aksu şarkılarından oluşacak albümünü beklemek durumunda.)
Alkışın büyüğü ise cesaretin büyüğünü gösteren Aykut Gürel’e aslında. Popüler piyasasının içinde bilenmiş bir müzisyenin şimdi aynı piyasaya böylesi bir alternatif öneri sunması, hele ki bu zamanda, hiç de hafife alınacak bir şey değil.
Müzikal niteliği yüksek, kapağından kartonet tasarımına dek incelikli, özenli, usta işi ve sıra dışı bu albümün benzer yeni albümlere, farklı denemelere, cesur başka işlere kapı açması ise bırakın müzik yazarlığını bir tarafa, bir dinleyici olarak benim en büyük dileğim.
(25 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eskiden “harika çocuk” denilirdi. Yetenekleri küçük yaşlarda keşfedilip, eğitimle perçinlenirken, ileri yaşlarda edinilebilecek vasıfları daha çocukken edinenler için kullanılırdı bu tabir. Sirel tam anlamıyla bir harika çocuk. İngiltere doğumlu ve balerin bir anne ile müzisyen bir babanın çocuğu olarak doğmuş. Haliyle de yeteneklerinin keşfedilmesi için büyümesine gerek kalmamış.
Henüz 25 yaşında olmasına rağmen sayısız başarıyla dolu bir geçmişi var Sirel’in. Burada tek tek sırlamaya kalksam yerim yetmez ama resmi Facebook sayfasına girip detaylı özgeçmişini okuyabilirsiniz. Özetle, klasik müzikten halk müziğine, geniş bir yelpazede eğitim alma, çalışma yapma şansına sahip olmuş Sirel. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ilk albümü ise “Bak Sen” adını taşıyor.
Albümde on üç şarkı var ve tamamının söz ve müzikleri Sirel tarafından yazılmış. Albümün prodüktörlünü ve aranjörlüğünü ise Murat Yeter yapmış. Zaten dikkatli dinleyiciler, Murat Yeter’in “Asya” adlı albümünden hatırlayacaklardır Sirel ismini. Albümde çalanlar ise Cem Tuncer’den Erdinç Şenyaylar’a, Aykut Gürel’den Can Şengün’e, tam bir birinci lig takımı (ki pek de yapılmayan bir şey yapılıp, arka kapağa albümde çalanların isimlerinin yazılmış olması boşuna değil.)
Bir kere çok iyi bir şarkıcı Sirel. Hem karakteristik bir sesi var, hem de sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor. Ama bunlar da iyi bir şarkıcı olmaya yetmiyor biliyorsunuz. Şarkı söylediğiniz dilin inceliklerine, vurgularına, diksiyonuna hâkim olmanız da gerek ki Sirel, İngiliz bir annenin çocuğu olmasına ve İngilizce şarkılar da yazıp söylemesine rağmen bunun da üstesinden geliyor.
Şarkılarda çok açık ve net bir şekilde Sirel’in müzikal birikiminin ve deneyimlerinin izleri görülüyor. Yolu “R&B”den, “rock”tan, “reggae”den geçen şarkılar da var, batılı formda, saf “balad”lar da. Oryantal, alaturka öğeler ise yer yer sos niyetine kullanılmış. “Oyna” ve “Bak Sen” örneklerinde olduğu gibi. “Bir safkan pop müzik albümü” tabiri, yapılan işi en doğru şekilde tanımlayabilir. Buna karşın bu albümde yıllardır kulaklarımızın mahkûm edildiği türden bir pop müzik anlayışı, “atarlı” sözler, standart “loop”lar, “bpm”ler, kısır melodik yapılar, ilkel akor dizimleri yok. Müziğin teorisini ve tekniğini de iyi bilen ve bilgisini ticarete tahvil etmeyen ellerden çıktığı her halinden belli şarkılar bunlar.
Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen ve piyasa şartları için epeyce “zor” bir çıkış şarkısı olan “Sevdim” benim de albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu. Buna karşın “Gel” ve “Bak Sen” ortalama dinleyiciyi daha kolay yakalayabilecek iki koz olarak duruyor albümde. “Gemileri Yakma”, “Farkım Var” ve “Günaydın” da albümün sürükleyici şarkıları olabilir. Gelin görün ki bu şarkıların keşfedilmesi için kliple servis edilmeleri zorunluluğu can sıkıcı. Bir ilk albüme bu kadar çok klip çekmek neredeyse imkansız artık. Yine de müziği internetten dinleyen ve keşfeden, yeniliklere, sıra dışına çok açık, genç bir dinleyici kitlesinin varlığı umut verici. Umarım güme gitmez, umarım dikkat çeker bu albüm bir şekilde. Çünkü her bakımdan müzikal tadı ve estetiği olan bir iş bu.
Albümün kapak fotoğrafları Cem Talu tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Özlem Semiz tarafından yapılmış. Aslında sadece kapak fotoğrafı bile tek başına “farklı” bir pop müzik albümü dinleyeceğimizi vurgular gibi. Sirel isminin kırmızı kabartmalı harfleri biraz “alaturka” durmuyor değil ama o kadar kusur da olur artık.
(1 Mart 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘90’lı yıllardan bu yana popüler müzik piyasasına yön veren isimlerden biri olan Aykut Gürel, artık daha butik işler yapıyor, ana akımın malum karmaşasından uzak durmayı tercih ediyor. Yıllardır bir yandan prodüktörlük de yapan Gürel, iyi şeyler yapmak niyetiyle yola çıkan genç isimlerin kapısını çaldıklarının da başında geliyor bu yüzden. Mesela ben bir müzik dinleyicisi olarak Aykut Gürel’in sahibi olduğu İrem Records etiketi taşıyan bir albümün, adını hiç duymadığım bir isme ait dahi olsa, belirli bir müzikal çizginin altında olmayacağını gözü kapalı tahmin edebiliyorum ki bu da ciddi anlamda bir marka değeri taşımak demektir.
İşte İrem Records etiketli son albüm de yine genç bir isme ait. Şatıroğlu, “Birdenbire” adı verilmiş üç şarkılık mini albümüyle, Aykut Gürel’in prodüktörlüğünde müzik dünyasına merhaba diyor.
İzmir kökenli bir müzisyen Şatıroğlu. Üniversite eğitimi almak için İstanbul’a geldiği yıllarda bu şehirde yaşamaya başlamış ve bir yandan bilgisayar mühendisliği eğitimi alırken, bir yandan da müzik çalışmalarını sürdürmüş. Kendi şarkılarını da yazan Şatıroğlu’nun bu ilk albümündeki üç şarkı da onun tarafından bestelenmiş. Düzenlemeler ise Aykut Gürel imzası taşıyor.
Albüme ismini veren ve ilk klip şarkısı da olan “Birdenbire”, Orhan Veli’nin aynı adlı şiirinden ilham alınarak yazılmış bir şarkı. Feridun Düzağaç’ın ilk dönemlerini anımsatan naif, yumuşak havası ile dinleyeni kolay yakalayan, etkili bir şarkı bu. İkinci sırada yer alan ve sözü müziğiyle Şatıroğlu’na ait olan “Bitti” ise ‘70’ler tadındaki “pop-rock” düzenlemesi, “retro” gitar ve bas yürüyüşü ile dikkat çekiyor.
Albümdeki üçüncü ve son şarkı olan “Günlerden Öyle Bir Gün”, Şatıroğlu tarafından Metin Altıok’un dizelerinden bestelenmiş. Altıok’un ezber edilmiş şiirlerinden biri olan bu şiiri birkaç kelime değişikliği ile şarkı haline getirmiş Şatıroğlu ve Altıok şiirlerinden bestelenmiş şarkılar albümüne girebilecek kalibrede bir iş çıkarmış ortaya. Keşke daha erken davransaymış da o albümde olsaymış bu şarkı. Türkçe “rock” sularında orijinal bir “riff” duymayalı uzun zaman olmuştu ki bu şarkı da o da var.
Bugünün şartlarında on şarkılık bir albüm yapmanın çoğu zaman boşa masraf, boşa emek olduğunu ben de kabul ediyorum artık. Ama doğrusu Şatıroğlu’ndan bu üç şarkıdan fazlasını dinlemek hiç de fena olmazdı. Yormayan, daraltmayan, kafa ütülemeyen, sakin, temiz bir üç şarkı ile Şatıroğlu müzikte bundan sonra yapacaklarına dair umut vaat ediyor. İsmini bir kenara yazın derim.
1990 yılı yaz ayları boyunca her yerde ama her yerde Aşkın Nur Yengi'nin "Sevgiliye" albümü çalınmış, şarkıları dillerden dillere dolaşmış ve böylece uzun yıllar sonra ilk kez bir genç "star"ımız olmuştu.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.