Ayşegül Aldinç Röportajı

"GÜN, TELAŞLI OLMA ZAMANI"


(Milliyet Sanat dergisi Nisan 2015 sayısında ve 5 Nisan 2015 tarihli Milliyet gazetesi Pazar ilavesinde yayımlanmıştır.)

2010 yılında “O Kız”,  2011 yılında “Li Lal Lal La La” adlı teklileri yayınlanan Ayşegül Aldinç, bu defa bir albümle dinleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Ayşegül Aldinç’le çalışmaları devam eden yeni albümünü, albümün öncüsü yeni şarkısını ve daha fazlasını konuşmak üzere, yıllardır yaşadığı semtte, Cihangir’de bir araya geldik..   

_Yeni albümünüzün habercisi şarkınız bir Mabel Matiz bestesi. Enteresan bir buluşma…

Mabel bana iki şarkı dinletti. “Bir Tek Gördüğüm” bana daha yakın geldiğinden onu seçtim. Diğeri ise Mabel’in çıkış yaptığı “Gel” adlı şarkıydı. Şarkı Mabel’den çok sevildi. Bu işler hiç belli olmuyor. 'İyi bir şarkıyı kim söylerse tutar'ın garantisi yok. Yıllardır ‘Ben bunu söylemesem,’ diye geri çevirdiğim şarkılardan bir albüm yapsam, başkalarının tutmuş şarkılarından yapılmış bir albüm gibi duran ama adı rahat rahat “Iskaladığım Şarkılar” olan bir albüm olurdu. Sanatçı dostlarımın bu tavrı beni mutlu ediyor. Kendi söyleyebileceği şarkıyı  verebiliyor. Ben olsam o kadar cömert olamayabilirim doğrusu. Bu yüzden Mabel’e, kendi söyleyebileceği şarkıyı bana armağan ettiği için bir kez daha teşekkür ederim. Yıllarca Sezen Aksu'nun da  bu anlamda tavrı hep böyle olmuştur. Ona teşekkürüm her zaman bâki zaten.


_Başka neler var albümde?

Hepsi benim için yapılmış yeni şarkılar her şeyden önce. Kenan Doğulu’dan, Göksel’den Yüksek Sadakat’ten Eflatun’dan  Fuat Güner'den, Nada grubundan ve Harun Tekin'den birer şarkı var. İçinde düet de barındırmasına rağmen bir düet albüm değil üzerinde çalıştığım albüm. “Sahibinin sesi” konseptinde değerlendirilebilir. Bestecisinin düet ya da vokal olarak bana eşliği söz konusu...

Bütün şarkılarımı çok severek söyledim. Bana göre hepsi birbirinden hoş. Ama benim beğenmem tek başına önem arzetmiyor şüphesiz. Yine de şuna inanırım; şarkılarını seversen ve severek söylersen dinleyende de bu etkiyi bırakabilirsin. Diskografimde beli sayıda  albüm olmasına rağmen bugüne değin yaptığım albümlerde  dürüst davranmam gerekirse daha az yakınlık kurduğum birkaç şarkı olmuştur. Ama bu sonuncusunda bir bağ kurmadığım hiçbir şarkı mevcut değil.


_Arada iki tekliniz yayınlandı ama şöyle bir bakınca, 2000’den bu yana yeni albüm yapmamışsınız. Neden bu kadar uzun bir ara verdiniz?

Ben şarkıcı ve oyuncuyum… Çok yönlü olmayı seviyorum; buna karşın bir şeyi lâyıkıyla yapabilmek için konsantrasyonunu onu yaptığın dönem ona vermenin doğru olduğuna inanıyorum. Kaldı ki aynı anda birkaç şeyi birden yaptığım dönemler  de oldu. Yaptığım işi keyifle yapabilmek için, o işte kalmanın ve aynı anda 'ilik de açarım, düğme de dikerim’ diyerek, multi fonksiyonlu makinalar gibi, hepsini bir arada yapmaya çalışmanın manasız olduğunu düşünmeye başladım. Oyuncuyken oyuncu gibi, şarkıcıyken şarkıcı gibi yaşamayı tercih ettiğim için oldu bu ara. Bir de şarkıların çarçabuk eskime durumları var. Şarkını çıkardın hop işin bitti yok. Asıl mesele ondan sonra başlıyor. Bundan sonraki projene kafa yorarken buluyorsun kendini. Ev işi gibi; pek nankör! Önceleri albüm yaptığında iki sene dört sene idare ederdin. Yıllarca bu anlamda  endişeli  ve telaşlı olmadım. Ama gün telaşlı olma zamanı, kabul. Artık hayat fevkalade hızlı akıyor. Algılarımız bu doğrultuda.

_Üstelik dijital çağda rekabet daha karmaşık bir hal aldı galiba?

Dijital dünyada manipülasyon olduğunu düşünüyorum açıkçası. Az’a nereye diye sormuşlar, çoğun yanına demiş. Hakikaten bir şarkı çok tıklandığında ‘Aa bu iyidir,’ diye düşünenler var. Bir grup dinleyicinin de kendine ait beğenisi yok; öneriler üzerine müzik dinliyorlar. Bu konudaki fikrim sadece Türkiye için geçerli değil, tüm dünyada böyle. Öyle olmasa “best-seller” diye bir şey olmazdı, listeler olmazdı. Onlar da yönlendiriyor. Bazen hak ettiklerini düşünmediklerin de gep gep dolaşıyor ortalıkta.


_Bu işi uzun yıllardır yapıyor olmak, demode olmak endişesini getirir mi bir süre sonra? Gerçi siz o potaya girenlerden olmadınız hiç…

Çok fazla böyle bir hesabım yok açıkçası. Birlikte çalıştığım insanlar genç ve veya genç düşünen sanatçılar. Fuat Güner hariç hiç biriyle daha önce çalışmadım. Bu çalışmanın her şeyden önce benim için böyle bir ayrıcalığı var. Bu değerli sanatçı dostlarımın ilhamlarını, hissedişlerini bana sunmaları ve benim de keyifle onlara sesimi katmam ve bunu sevenlerimle paylaşmam heyecanlı bir süreç. Görsel olarak da, kafa olarak da çağı yakalayabilirsin. Benim ve beni seven, ilgi duyan kitlelerin; bizim zamanla pek işimiz yok sanırım. Yaşadığım zamana ait hissetmişim kendimi hep.  Bu da pek eskimeyen bir algı oluşturmuş. Bunun avantajlı bir durum olduğunun farkındayım tabii. Beni çağdaşlarımdan ayrı tutan, genç tutan da bunun farkında oluşum olabilir.


_Bildiğimiz pop yıldızlarından farklısınız her bakımdan. Yani o başının üzerinde bir hâleyle dolaştığını sananları, şöhretin şapşallaştırdıklarını kast ediyorum. ”Ayşegül Aldinç olmak” diye bir şey var mı peki?

“Şöhretin şapşallaştırdıkları” çok hoş bir tanımlama. Dediğim gibi algı çok önemli… Senin dünyayı algılaman ve başkalarının da seni algılaması… Algı mekanizması üzerine işliyor her şey. Nasıl algılandığın çok önemli. Eğer samimi değilsen ki bu anlamda değerlendirebileceğimiz, buna karşın başarısı (!) tartışılmaz örnekler de mevcut. Kimimiz yemiyoruz tabii… Rüzgâr nereden eserse hobaa oraya dönelim bu meslekte de pek geçerli olmuştur tüm zamanlarda… Yıllarca “güzel kadın” diye tanımlanmak ve bunu ömür boyu sürdürmek gibi bir “görev”in olması konusuna bile hiç girmiyorum desem de, girdim sanırım. ‘Bize güzellik sırlarınızı verebilir misiniz?' sorusu mesela bana sorulan banko birkaç sorudan biridir misal. Hani nasıl, yaptığın iyilik görevin olur… Zaman zaman bir fenalık geliveriyor ister istemez. Kendine bakmak ve iyi görünmek bir süre sonra “ek iş”in  haline geliyor. Kaldı ki günümüzde bu halin paraya çevrilmesi  konsepti oldukça geçerli bir durum. Vakitlice başlayaymışım bugün paraları koyacak yer bulamazmışım! Bu da işin şakası.


_Bir de şu Pis Yedili dizisi var. Epeyce popüler bir işti ama bir yandan da eleştiriyordu. Ve siz çok ters köşe bir rolle çıktınız izleyici karşısına. Ne getirdi, ne götürdü sizden o dizi?

Bayılanlar olduğu kadar ‘Niye o dizide oynadın?’ diyenler  de oldu. Çok severek oynadığım bir tiplemeydi… Güzel kadın komik olamaz diye kabul görmüş  genel bir yargı vardır. Olur. Abuk da olur, komik de olur, niye olmasın? Bunu görmezden geldiler mi?  Bir kısım  figür geldi tabii. Komediye pek bulaşmamış olanlarının bile komedi oynayası geldi misal. Bilirsiniz takdir mekanizması pek işlemez camiada. Ama şöyle bir getirisi oldu; genç nesil bayıldı diziye. Üstelik bir anti-kahraman olduğu halde, oynadığım Esma Sultan kimliğine de... Fazlasıyla negatif bir karakterdi ama komikti, matraktı ve çok sempatikti. Gençler ve çocukların oynadığım karaktere ilgi duyması hiç fena bir şey değildi takdir edersiniz ki.

_Müzik sektörünü takip ediyor musunuz?

Ediyorum ama bazen de özellikle etmiyorum. Sinirleniyorum, konsantrasyonum bozuluyor, bazı işleri kıskanıyorum. ‘Bak insanlar işlerini ne güzel yürütüyorlar, ben yine geciktim,’ diyorum. Oralarda motivasyonum azalmasın diye bazen kendimi geri çekiyorum, itiraf edeyim. O anlamda tam profesyonel değilim. Biraz duygusalım.

_Zor mu beğeniyorsunuz biraz?

Evet. Kesinlikle. Ve genel geçer şeyleri beğenemiyorum. Benim böyle bir sorunum var.’Hadi bir yere gidelim de eğlenelim,’ durumunda benim bir eğlenememe hâlim var. Başkalarının ittifakla eğlendikleri şey benim eğlencem olamıyor. 'Böyle bir durumum var artık maalesef' mi, yoksa 'ne iyi ki böyle hissediyorum' mu demeliyim bilemedim.

MART 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder