"GİTARIN, ŞARKILARIN VE SESİN VAR MI?"
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2017 sayısında yayımlanmıştır. Burada yer alan röportaj dergide yayımlanmamış bölümleri de içermektedir.)
1996 yılında ilk albümü “Divane” ile karşımıza çıktığında,
elinde gitarıyla şiirli aşk şarkıları söyleyen genç adamın popüler müziğin
kalıcı isimlerinden biri olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. “Albüm için stüdyoya
girdiğimde 25 yaşında bir çocuktum zaten. 23 yaşında kurduğum hayal, 25 yaşımda
gerçek oldu. 26 yaşımda da albüm çıktı. O yaşlarda zaten her şeyi hayal olarak
yaşıyorsun. Bir plan programın yok ki. Geldiği gibi yaşıyorduk hayatı. Belki o
yüzden bu kadar güzel ve serbestçe yapılabiliyordu her şey,” diyerek anlatıyor
o günleri Yaşar.
Müzikte 20 yılını geride bırakan Yaşar’la önümüzdeki
günlerde piyasaya çıkacak yeni albümünü ve müzik yolculuğunu konuştuk.
Röportaj için bir araya geldiğimizde albümün adı henüz belli
olmamıştı. Ancak albümün içeriği ile ilgili detaylar bizi bugüne dek
alışageldiğimiz Yaşar albümlerinden farklı bir albümün beklediğine dair
ipuçları ile doluydu.
YAVUZ HAKAN TOK: Bir önceki albüm
“Cadde”, 2013 yılında yayınlanmıştı. Neredeyse dört yıla yakın bir ara.
YAŞAR: Bir sene öncesine kadar benim aslında albüm yapmaya pek
niyetim yoktu. Bugüne dek yaptıklarımdan daha iyi bir şey yapamayacaksam yeni
bir şey yapmanın çok anlamlı olmadığını düşündüğüm için yapmasam da olur diye
düşünüyordum. Yıllar içersinde oluşmuş iyi ve güçlü bir repertuvarım var. İlk
yapıldığı zamanlardan daha iyi söylediğimi düşündüğüm, içine bir şeyler
kattığım, her geçen gün sahnede pişen şarkılar… Onlardan daha iyi şarkılar da
yoktu elimde bir zamandır. Zorlayınca da pek bir şey çıkmıyor ortaya. Ben de
başkalarına verdiğim şarkıları söyleyeyim, birkaç da “cover” yapayım diye
düşünüyordum.
YHT: Fikrinizi ne
değiştirdi?
YAŞAR: Yıldız Usmanova’nın yeni albümünde yine birlikte bir şarkı
söylememiz için teklif geldi. Ben de albümdeki şarkıları dinledim, kendime
uyanı seçtim. Kimin bestelediği, kimin söz yazdığını filan bilmiyorum. Albüm
çıktı ama şarkı fazla duyulmadı. Sonra Murat Güneş’ten bana bir mesaj geldi,
“En sonunda sana bir şarkımı söyletebildim,” diye. Bundan dört-beş sene önce
Murat bana dört tane şarkı getirmişti ama benim albüm repertuvarı tamamlandığı
için o şarkıları kullanamamıştım. Biz Murat’la tekrar bir araya geldik.
Buluştuğumuz Kadıköy’deki stüdyonun da müthiş bir manzarası var, bütün Boğaz’ı
görüyor. “Ben de vapurla geldim,” dedi Murat. Sonra da vapurda yazdığı bir
şarkıyı dinletti. O ortam, bizim yıllardır birlikte çalışma isteğimiz, o şarkı,
hepsi bir araya geldi ve ben ağlamaya başladım stüdyoda şarkıyı dinleyince.
Sonra başka şarkılar da dinletti bana Murat. “Bunların hepsini ben söylemek
istiyorum, sakın başka birine dinletme,” dedim.
Aranjörüm Mehmethan Dişbudak da geldi o sırada. O da
dinledi, o da çok beğendi. Hiçbir fazlası olmayan, hiçbir düzeltme istemeyen,
her şeyin yerli yerinde olduğu şarkılar. Kıyafet olsa düğmesi dikilmiş, cebine
de mendili konmuş bir ceket gibi. Murat’la öyle çalışmaya başladık. Sonra ben
neredeyse albümden kendi şarkılarımı çıkartma noktasına geldim. Hatta oturup
bana dört yıl önce getirdiği şarkıları da yeniden dinledim ve iki tanesini niye
o zaman almamışız diye düşündüm. Belki onları da sonra değerlendiririm.
YHT: Sizin başından bu
yana albümlerinizde birlikte çalıştığınız isimler bellidir aslında. Alper
Arundar vardır mesela, aranjör olarak illa ki Tansel Doğanay vardır.
YAŞAR: Alper Arundar’ın ve benim birer bestem var yine albümde.
Onun dışındaki dokuz şarkı Murat Güneş’e ait. O dokuz şarkıdan birinin sözleri
Hakkı Yalçın tarafından yazıldı, sekizinin sözleri de Murat Güneş’in. Albümün
tamamının düzenlemelerini, mikslerini Mehmethan Dişbudak yaptı. Enstrüman da
çaldı, vokal de yaptı. Tansel Doğanay benim “ilelebet” aranjörüm. Bu albümde
yok ama sanki varmış gibi büyük bir heyecanla o da bekliyor, şarkıları eşine
dostuna dinletiyor. Onu dışarıda bırakmışız, aramızda bir dargınlık varmış gibi
düşünülmesin diye söylüyorum bunu.
YHT: Az önce de bahsi
geçti. Eskisi gibi şarkı yazamıyor mu artık Yaşar?
YAŞAR: Benim en antrenmanlı olduğum şey şarkıcılık; şarkı yazarlığı
değil. Yirmi senedir devamlı sahneye çıkıyorum, sürekli şarkı söylüyorum.
Stüdyoya girdiğimde bir şarkıyı hemen söyleyebiliyorum ama şarkı yazma pratiği
dediğimiz bir şey var ya… O pratikten biraz uzağım açıkçası. Biraz da yoruyor
beni. Sıkıyor bile diyebilirim. Bir satır bir şey yazana kadar günler geçiyor.
Bazıları hemen yazıyor ya benim için hep uzun sürmüştür bu iş. Bu çok baskı
yaratan bir şey. Ben başka şeyler de yaşamak istiyorum. Sadece şarkı yazmak
için yaşamak istemiyorum. Öyle tipler var. Kapanıyorlar, başka bir şey
yapmıyorlar. Bu hayat biçimi benim için biraz geride kaldı.
YHT: Saygı albümü modası
var aslında şu sıralar. Çok da satıyor böylesi albümler. Öyle bir proje
düşünmediniz mi?
YAŞAR: Benim saygı duyacağım insanlar henüz hayattayken kendime
saygı albümü yapmak bana saygısızlık gibi geliyor. Saygı albümü yapanların en
genci Mirkelam bildiğim kadarıyla. O da 24-25 senelik. Benden önce çıktı çünkü.
Demek ki benim hâlâ birkaç senem var. Saygı albümü yapanların en gencinden bile
daha gencim yani.
Bazı prodüktörler “Aman yirminci yıl filan demeyelim,
yaşlılık ifadesi gibi olur,” diyorlar. Bir konser yapıyorsun mesela, yirminci
yıl konseri filan. Aman demeyelim öyle. Bazen “tbt” için fotoğraf koyuyorum,
“yirmi yıllık fotoğraf” diyorum mesela. Altına “O kadar oldu mu yahu!” diye
yorumlar yapılıyor. “Vay be biz de yaşlanmışız!” diyorlar. Bizim hep genç
kalmamız gerekiyor. Zihnen öyleyim ben ama hayat tabii birçok şeyi
değiştiriyor. Yine de geçen yılların altını çok fazla çizmemeye çalışıyoruz. O
yüzden de saygı albümü filan için erken.
YHT: Peki neden tekli
değil de albüm?
YAŞAR: Tekli olunca şarkının “hit” bir şarkı olması gerekiyor. Klip
çekilecek kalitede olması gerekiyor. Senin ismini taşıyacak güçte olması
gerekiyor. Öyle değilse ne gerek var? “Bu ne ya?” dedirtecek bir şey olmaması
lazım. Onu yapmayınca da bu sefer bakıyorsun üç sene geçmiş, bir şey
yapmamışsın.
Dört – beş gün önce biri bir şey yazmış Twitter’da, “20
yıldır hayranınızım, bu şarkınızı ilk defa duyuyorum,” diye. Bahsettiği şarkı da “11 Ay”. Bunu da
bilmiyorsam nasıl hayranımsın? Bizim jenerasyon kaset kartoneti okumayı büyük
bir zevk sayardı. Hatta ben yeni bir kaset aldığım zaman hemen dinlemem, akşam
herkes yattıktan sonra oturur bütün geceyi ona ayırır, tek tek dinlerdim
şarkıları. İnceleye inceleye, kim çalmış, kim yazmış. O albüm bittiğinde albüm
hakkında her şeyi biliyor olurdum. Biz böyle çocuklardık. Şimdi “Ebruli”yi
benim şarkım zannediyorlar mesela. Ezginin Günlüğü’nün konserine gidip
“Ebruli”yi duyunca da “Yaşar şarkısı söylediler,” diyorlar.
YHT: Biraz eskilere
dönersek… ‘90’lar pop müziği keşfedilme hikâyeleri ile dolu. Sizin var mı böyle
bir hikâyeniz?
YAŞAR: Yok. Arkadaşlarım hep “Çok iyi şarkıların var, neden bunları
değerlendirmiyorsun?” derlerdi. Bir öğrenci barında çalıyorduk. Ben araya kendi
şarkılarımı da sıkıştırıyordum. Benim şarkılarımı daha çok seviyorlardı ve
onları dinlemeye geliyorlardı. Mesela “Kumralım” daha albüm çıkmadan o dönemin
ünlü olmuş bir şarkısıydı. Bunun verdiği cesaretin etkisiyle gidip bir firmanın
kapısını çaldım. Şarkıları beğendiler ve öyle başladık. Benim ilk albümümü
yapan firma da ilk kez albüm yapıyordu. Herkesin büyük bir heyecanla başladığı
bir ilk işti. Karşılığını da bulmuştu.
YHT: Elinde gitarıyla
şarkılar söyleyen genç adam modeli çok tuttu ve arkası da geldi. Ege de sizden
bir yıl önce tanınmıştı değil mi?
YAŞAR: Ege’yi zaten benim rakibim olarak tanıttılar o dönemde. Çok
benzer müzikler tabii. Yıllarca ikimizi karıştırdılar bir de. Daha geçenlerde
bir benzin istasyonunda “Sizi tanıdım ben,” dedi benzinci bana. Selamlaştık,
birlikte fotoğraf çektirdik. Giderken de “İyi yolculuklar Ege Bey,” diye
uğurladı beni. Yirmi sene sonra bile hâlâ karıştırıyorlar yani. İzmirliler beni
hep “memleketlimiz, canımız” diye sevdiler. Ege İzmirli ya. Tabii bir rekabet
oldu ama bana hep komik bir şey olarak geldi, ciddiye almadım. Ege onu biraz
ciddiye aldı bir ara. İlk dönemlerinde bana çok uzak durdu. Şimdi arkadaşım
olduğu için yüzüne de söylüyorum zaten.
YHT: Resmi internet
sitenizde matrak bir biyografiniz var ve orada çocukken üstün zekâlı
olduğunuzun tespit edildiği yazıyor. Nedir bu hikâye?
YAŞAR: Aslında üstün zekâlı değil de zekâsı ortalamaya göre yüksek
demek lazım. Çok fazla dikkat dağınıklığı vardı. Aslında akıllıya da benziyor
ama bir şeyi beceremiyor, bunda bir şey var deyip ilkokul birinci sınıftayken
beni zekâ ölçümüne götürmüştü ailem. Üstün zekâlı çıkmıştım. İki arkadaşım daha
vardı aynı durumda. Bizi ayrı bir sınıfa almak istediler. Bana ayrımcılık gibi
geldiği için reddetmiştim. Normal bir sınıfta okudum. Zekânın yüksek olması
insanın başına çok dert açan bir şey. Aslında zekâ da değil, düşünen insan
olmak, bazı şeyler kafaya fazla takıyor olmak özellikle bu coğrafyada insanın
ruh sağlığını bozan bir şey.
YHT: Bir de bu Adanalı
olmak meselesi var. Müzisyenler, sinemacılar, yazarlar… Saymakla bitmez. Nedir
bu Adananın sırrı?
YAŞAR: Her alanda çok insan var Adana’dan çıkan. İnsanlar bir
kültürün içerisinde doğduklarında ondan beslenerek büyüyorlar. Adana bu anlamda
dünyaya çok açık bir şehirdi. İncirlik Hava Üssü’deki Amerikalılarla birlikte
yaşardı eskiden Adanalılar. Ev kiralarlardı. Mesela bizim üst kat komşumuz
Amerikalıydı ve ben onunla dil pratiği yapardım. Türkiye’de video ne demek
kimse bilmezken biz onların evinde video izlerdik. Radyoları vardı, Adana’nın
özel radyosu gibi bir şeydi. Kimsenin bilmediği plakları dinleyebiliyorduk.
Sinema ile ilgili ilginç bir not düşeyim. Benim dedem sinema
salonu işletirdi oradan biliyorum. Yeşilçam’da çekilecek filmlerin içeriğini
seyircinin isteğine göre belirlermiş. Zengin kız, fakir oğlan olsun gibi. Yani
sinema Yeşilçam’ı bile yönlendirirmiş Adana seyircisi. Enteresan bir kent.
Bir de Adanalılar cesurdur. Bir şeyi yapmak için düşünmez,
yaparlar. Yaptıktan sonra fark ettikleri hataları düzelterek ilerlerler.
Şimdilerde bu cüretkârlık biraz cahil cesaretine dönüştü. Şehrin zaman
içerisinde büyük göçler alması, nüfusun haddinden fazla çoğalması ve zihin göçü
ile bu durum değişti artık. Eskisi gibi değil ama mizah duygusu hâlâ çok
yüksek. Çok da iyi mizahçılar çıkmıştır Adana’dan. Kala kala bir tek mizah
kaldı diye düşünüyorum çünkü hiçbir yatırım yapılmadı. Yirmi beş sene Adana’ya
Belediye Başkanlığı yapmış kişi Adana’ya bir kültür merkezi açmadı mesela. Bu
kadar kültür ihraç etmiş, bu kadar müzisyen çıkarmış bir şehrin bir kültür
merkezinin, bir konser salonunun olmaması çok enteresan. Adana’dan çıkmış bir
müzisyen gelip Adana’da konser vermek istese öyle bir salon yok. Küçük mekânlar
var sadece.
YHT: Adanalı olmak müzisyen
Yaşar’ın kimliğinin ne kadarını oluşturdu?
YAŞAR: Çok büyük bir kısmını. 18 yaşına kadar oradaydım zaten. 26
yaşında ilk albümü çıkardım. İşte 18 yılda ne öğrendiysem, üzerine
koyduklarımla ilk albümü çıkarmışım. O dönemde yazdığım şarkıların çoğu bu
birikime bağlı.
YHT: Kıyasıya bir rekabet
vardı o dönemde. Bir de müzik sektörü içerisinde bir takım klanlar.
YAŞAR: Ben hiçbirine dâhil değildim. Plak şirketim güçlü bir şirket
değildi. Kıt kanaat yapılan işlerdi. İlk albümümde vokal bile yoktu. Hepsini
ben yapmıştım, vokal yapmayı da daha doğru dürüst bilmeyerek üstelik. O yüzden
o klanların hiç birine dâhil olamadık. Özendiğimiz şeyler oluyordu. Şunun gibi
bir klip çekelim diyorduk, elimizdeki aletlere bakıyorduk, vazgeçiyorduk.
Klanlar değil ama ekol olarak kendimi Kayahan ekolüne yakın buluyordum.
“Kayahan’ın talebesi” denmesini istiyordum ben. Zamanla da dendi o zaten. Sonra
Kayahan ağabey ile birlikte zaman da geçirdik. Öğütlerini de dinledim. Son
zamanlarında görüşemesek de…
YHT: Ben benzetirim sizi
Kayahan’la bazı açılardan.
YAŞAR: Birçok açıdan benziyoruz aslında. Örnek almanın ötesinde,
ben de tanıştığımız zaman çok benzer taraflarımız olduğunu gördüm. Burçlara
filan hiç inanmam da, burcumuz bile aynı imiş. Bu tek başına olmak meselesi çok
önemli. Ben gerçekten kariyerimde hiç kimseden ekstra bir yardım görmedim.
Hiçbir klibime normalden fazla para harcanmamıştır. Albümlere özel bir yatırım
yapılmamıştır. Ne bir menajerim ne plak firmam, ne de çalıştığım bir kişi bana fazladan
bir yatırım yapmıştır. Ben de tırnaklarımla kazıyarak geldim bu güne. Biraz da
o yüzden fazla yorulmuş olabilirim.
Kayahan’la ilgili önemli olan bence şuydu… Sakın yanlış
anlaşılmasın, özellikle altını çizerek söylüyorum. Sezen Aksu sahnede ve
albümlerde Türkiye’nin en iyi müzisyenleriyle, en güçlü aranjörleriyle, en iyi
söz yazarı ve bestecileriyle çalıştı hep. Layıktı buna elbette. O, öyle bir
star ve bir ekoldü. Kayahan ise sadece bir gitarı ile bütün şarkılarının
sözlerini kendisi yazıp, kendisi besteleyip ve 18 yaşında tanıdığı ve en
başından beri aranjmanlarını yaptırdığı (Ümit Eroğlu’ndan sonra) bir tek
İskender Paydaş ile bulunduğu yere geldi, bunca şey yaptı. Kayahan o yüzden bir
efsane ve bizim kahramanımızdı. “Biz de yapabiliriz”i bize gösteren kişiydi.
Senin Onno Tunç’a, Attila Özdemiroğlu’na ihtiyacın yok, bir tek gitarın var mı,
şarkıların, sesin var mı? Demek ki sen de yapabilirsin bunu. Çünkü Kayahan
yapabildi.
YHT: O romantik şarkılar
söyleyen adamın sözünü sakınmayan, mücadeleci bir tarafı var öte yandan.
Sahnede yerinde duramayan, enerjisi yüksek bir adam.
YAŞAR: Sahne benim için o demek zaten. Korkunç derecede yorulurum
ben sahneden indiğim zaman bu yüzden. Kulise bir yatak koysalar hemen orada
uyuyabilirim. Verebildiğim her şeyi vermeye çalışıyorum sahnede. Çok
istemeseler romantik şarkıların neredeyse hiçbirini söylemek istemiyorum
sahnede, öyle bir enerji.
YHT: Nükhet Duru’yla aynı
sahneyi paylaştığınız Açık Hava konserinde “Yaşar hep tek başına konser
vermeli,” diye düşünmüştüm. Kabınıza sığamıyorsunuz çünkü sahnede.
YAŞAR: Olacaksa da çok iyi kurgulanmalı ve sahnede birlikte çok az
görünmeli iki şarkıcı. Yoksa olmuyor. Ben kimseye uyamıyorum sahnede. Ajda
Pekkan’la, Aşkın Nur Yengi ile Nükhet Duru ile birlikte konser yaptım. Bunlar
hep “diva”lar. Ama bir tek Leman Sam ile uyuşabildik. Onunla da 15 konser
yaptıysak, 10’uncudan sonra filan uyuşmaya başladık. O da bana benziyor
sahnede. Kimseye müdanası yok. Ki zaten o konserlerde de başından sonuna kadar
birlikte sahnede değildik. Beraber söylediğimiz şarkılar da herkesin bildiği
şarkılardı. Biriyle birlikte konser vermek çok zor benim için. Kendimden bir
tane daha yaratsam onunla birlikte sahneye çıkıp konser vermeyi düşünebilirim.
YHT: Kıdemli bir müzisyen
olarak prodüktörlük yapmayı düşünüyor musunuz günün birinde?
YAŞAR: Kendi adımı taşıyan bir müzik şirketim var. Bir ara
düşünmüştüm de öyle bir şeyler yapmak. Yedi-sekiz yıl evvel. Kendi müziğime
benzeyen müzik yapan kişilere albüm yapmak gibi değil ama… Daha farklı işler
belki. Sonra Türkiye’de bir devrim oldu. O devrimden sonra kimsenin prodüktöre
filan ihtiyacı kalmadı. Hevesim kaçtı, vazgeçtim o işten. Zaten benim istediğim
yatırımları yapmayacaktı kimse. Bana bile yapmadılar ki benim çıkaracağım yeni
isme yapsınlar.
YHT: Destek isteyen
gençler oluyordur mutlaka?
YAŞAR: Yıllardır bana devamlı şarkı gönderirler. İlk başlarda
insanların moralleri bozulmasın diye nazikçe cevaplar vermeye çalıştım. Sonra
baktım olacak gibi değil, son yıllarda menajerime yönlendirdim gelen şarkıları.
Eğer dişe dokunur bir şey varsa bana dinletsin diye. “Sana çok uyacak bir
şarkım var,” diye bir şarkı gönderiyor birisi mesela. En azından bir bak, ben
neler yapmışım bugüne kadar, nasıl şarkılar söylemişim. Bu kadar mı alakasız
olur? Amatörleri anlıyorum da, şarkı gönderenlerin arasında profesyonel olanlar
da var. İsimlerini söylemeyeceğim. Onların gönderdikleri de bir felaket. Galiba
en iyi şarkılarını başka isimlere saklayıp bana kıyıda köşede kalan şarkılarını
gönderiyorlardı. İlk defa adamın biri beni düşünerek, bana göre, yüreğiyle bir
şarkı yazdı. Ne oldu? Albümün tamamında onun şarkılarını kullandım.
YHT: Piyasaya yeni giren müzisyenler
takip ediyor musunuz?
YAŞAR: Takip ediyorum. Beni çok etkileyen ya da kendinden sonra
birilerini etkileyecek bir şey görmedim henüz. Kendi şarkısını yazıp
söyleyenler var, onların işleri güzel ama birkaç kişiler. Onun dışında pek bir
şey görmüyorum. Herkes özendiği müziği yapıyor. Her şeyi bir şeye bakarak
yapıyorlar. Kliplerine bakıyorsun bir yere bakılarak yapılmış, albüm kapağına
bakıyorsun yine bir yere bakılarak yapılmış. Kendilerinden bir şey yapmıyorlar
hiç. Müzikleri de öyle. Hep taklit bir şeyler… Sosyal medyadaki zaman akışı
gibi o yüzden. Akıyor gidiyor, duralım burada bir bakalım hissi vermiyor.
YHT: İnternet çağının bir
gerekliliği olarak daha hızlı yaşıyoruz artık. Buna ayak uydurabiliyor musunuz?
YAŞAR: Gülten Akın’ın bir şirinde vardır: “Ah kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya…” Bu tam da bu döneme motto olabilecek bir cümle.
Sahiden kimsenin bir şeye zamanı yok. Devlet başkanları bile yedi cümleden
fazla kurmamaya çalışıyorlar çünkü propaganda tekniğinde yedi cümle imiş
standart. Sekizinci cümleyi kimse dinlemiyormuş. Ben de yaptığım işlerde
bunlara dikkat eder oldum ister istemez. Şarkının şurasını tekrar etmeyelim,
bir tekrar yeter, şarkı şu kadar süre içerisinde bitsin gibi makaslamalar
yaptık biz de bu albümde. Eskiden bir – bir buçuk dakikalık “intro”lar vardı
şimdi hemen giriveriyorsun şarkıya. Biz de bunları dikkate alıyoruz. İnsanlara
çabuk ulaşsın diye.
YHT: Öte yandan şiirleri
şarkıya dönüştürmekte çok başarılı örnekler vermiş bir müzisyensiniz. Zaten bir
şair damarınız var ama şiir bestelemek tamamen ayrı bir iş. Artık gitmiyor mu
öyle şarkılar?
YAŞAR: Evde bekleyen 10 tane kadar şiirden yapılmış şarkı var. Bir
ikisini bu albüme koyayım mı diye düşündüm ama cesaret edemedim. Arada
kaynayacak, kimse dinlemeyecek diye. Çünkü biraz uzun şarkılar. Daha önceki
dönemlerde yaptığım için çok serbest düşünerek yazdım o şarkıları. Hiç birini
kesip atamıyorsun. Şiirse ya da şiirsel olarak yazılmışsa bir bölümü attığında
anlam bütünlüğü bozuluyor. O yüzden o şarkılar olduğu gibi duruyor. Ancak bir
proje gibi albüm olursa kullanılabilecek çünkü hiç bugüne uygun şarkılar değil
onlar. Zamanını bekliyorlar diyeceğim ama belki de zamanları çoktan geldi
geçti, bilmiyorum.
YHT: Yaşar müziğinin 90’lardan
bu yana değişen, dönüşen bir tarafı da var. Doğal tekamül denilebilir mi?
YAŞAR: Yapmak gerekiyor. Yoksa sıkılıyor insan aynı şeyi yapmaktan.
Zaten üç dört senede bir albüm yapıyorsun. Her albümü yaparken de bu defa böyle
bir şey yapsam acaba daha çok mu sevilir diye düşünüyorsun. Bazen de bir şeye
başlıyorsun sonra başladığın gibi gitmiyor. Mesela “Her Dem Yaşar” albümü
aslında “1 Gitar 1 Yaşar” diye bir albüm olacaktı. Erdem Sökmen ve benden başka
kimse olmayacaktı albümde. Erdem ağabey bütün şarkıları tek bir gitara göre
hazırladı ve o şekilde çaldı. Sonra biz onun üzerine enstrüman ekleye ekleye albüm
başka bir hale geldi. Erdem ağabey “Ben ne çaldım siz ne yapmışsınız,” diye
sitem etti sonra bana.
Yani yeni şeyler yapmak hoşuma gidiyor tabii ama çoğunlukla
da karşılığını bulmuyor. Dönüp dolaşıp yine her zaman yaptığın isteniyor
senden. Koskoca konsere adam iki veya üç şarkıyı dinlemeye geliyor. Onları
dinledi mi çekip gidiyor. Mesela “Kuşlar”ı konseri başında söylesem, onu
dinledikten sonra gidenler olur mutlaka. Onun için en sonda filan söylerim
genellikle onu. Devamlı da sahneye istek gelir “Kuşlar” diye. İsteyenler onu
dinlemeye gelmişler belli ki.
YHT: Baba olmak ne
değiştirdi Yaşar’ın hayatında?
YAŞAR: Şarkı yazamamaya başladım. Çünkü ben bütün günümü oğlumla
yaşıyorum. Çok hareketli bir çocuk. Sabah kalkıp okula gönderiyorum. Okuldan
geldikten sonra yatana kadar da onunla ilgileniyorum. O uyuduğunda benim de
uykum geliyor zaten. Benimle vakit geçirmeyi çok sevdiği için başka bir şey
yaptırmıyor bana. Böyle bir çocuk. Ben de ona odaklı yaşadığım için müzikal
olarak hiçbir şey yapamıyorum. Küçük yaşta birdenbire bizim dünyamıza girmesin
diye kesinlikle pop müzik dinletmiyorum. Çocuk şarkıları dinliyor. Bazıları
klasik müzik, “rock” filan dinletirler ya çocuklarına, ben sadece tatlı tatlı
çocuk şarkıları dinletiyorum. Onunla beraber ben de dinliyorum.
Sanatla ilgili yaptığım tek şey resim. Beni çok yormuyor,
düşündürmüyor. Aynı anda müzik de dinleyebiliyorum. Müzik çalarken kitap
okuyamazsın çünkü aklın müziğe kayar ama resim yaparken öyle olmuyor. Son
zamanlarda sadece resimle ilgileniyorum. Sanat olsun diye değil, o da terapi
olduğu için. Şarkı yazmak filan sıkıyor beni. Boğuyor bile diyebilirim.
YAŞAR: Babasının şarkıcı olduğunu biliyor bir kere. Sahnedeyken
kıskanıyor beni. Başkalarının beni alkışlaması onu rahatsız ediyor. İlk konsere
geldiğinde “Alkışlamayın,” diye bağırıp ağlamıştı. Sonra yavaş yavaş bana
özenmeye başladı. Bir mikrofonu var, gitarı var. Bazen geliyor, sahne kurup
bize konser veriyor kendince. Benim yaptığım her şeyi yapmak istiyor. Böyle
enteresan bir iletişimimiz var. Ben onu yaşının dışında hiçbir şey yaşamasın
diye bütün bu işlerden uzak tutmaya çalışıyorum. “Çocuğunuzun müzisyen olmasını
ister misiniz?” diye soruyorlar bazen. Hiçbir şey istemem. Normal akışı neyse,
kendi yolunu mutlaka bulacaktır.
YHT: Bundan sonrası için
planlar neler?
YAŞAR: Bu albüm umduğum gibi giderse bundan sonra Murat Güneş’le
yine çalışmak istiyorum. Sadece Murat’la da değil, işini profesyonelce yapan
herkesle çalışmak istiyorum. Bu albümde çok rahat ettim. Hiçbir şeye
karışmadım. Fotoğrafçıya fotoğrafları ben seçeceğim demedim. Aranjöre şarkıları
şöyle aranje edelim demedim. Herkesin kendi işini nasıl yapıyorsa öyle
yapmasına izin verdim. Çok da iyi sonuçlar aldım.
YHT: Halbuki genellikle tam tersi olur. İnsanın kıdemi ve
tecrübesi arttıkça kontrol mekanizması daha fazla işlemeye başlar.
YAŞAR: Ben de öyleydim. “Control freak” diyorlar ya ona. Aynen
öyleydim. Ama çok mutsuz oldum bu durumdan. Devamlı her şeyi kontrol etmeye
çalışıp, hiçbir şeyi de kontrol edemeyip, hiçbir şeyin tam istediğin gibi
olmadığını görmekten çok mutsuz oldum hep. Hayaller ….. hayatlar ….. Noktaların
yerine ne koyarsanız koyun. Türkiye’nin gerçeği bu. Had safhada yormuşum
kendimi ben. Sonuçta kapasite neyse ortaya çıkan da o oluyor. Doğru kişileri
seçmişsen eğer insanları serbest bıraktığında kapasitelerini çok daha iyi
kullanabiliyorlar oysa. Biraz dışında durmaya çalıştım ben de bu sefer. Bundan
sonra da böyle yapacağım.
OCAK 2017
Harika bir sohbet olmus, tesekkürler <3 Yasar imin yeni albümünü heyecanla bekliyoruz <3
YanıtlaSilÇok güzel bir sohbet olmuş. Yaşarseverler adına sonsuz teşekkürler.
YanıtlaSilÇok güzel bir sohbet olmuş. Yaşarseverler adına sonsuz teşekkürler.
YanıtlaSilYaşar gelmiş geçmiş efsane şarkılara imza atmış efendiliği ile tam bir aile babası olmuş güzel sohbet olmuş
YanıtlaSil