tag:blogger.com,1999:blog-12065491590846293812024-03-19T01:48:50.190-07:00Yeter ki Müzik OlsunYavuz Hakan Tok'un kaleminden müzik yazıları, albüm eleştirileri ve Türkçe müziğe dair her şey. Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.comBlogger1486125tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-38723602642966496962024-03-10T05:28:00.000-07:002024-03-10T15:06:16.860-07:00Ne Kadarı Fatih, Ne Kadarı Mabel?<h2 style="text-align: left;"><span style="font-family: arial;">MABEL MATİZ - "FATİH" </span></h2><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9iPHmLS0a1zsGQmgqDMu4XqppjEteMiEEIiQWhbQmk_d5gUw2k9mcH4o1tBE6Vw8M_w047iBfiOYuyA3CbNc06ag5KDrdypW5WJRfOwBH4MyxbtZuQ5sIauyffwgHotLu8ct7bI24C64Zeis0oWmvzVG6dDkxFaAkhcN5dDFI1GX8euazrHVMfc_edmGj/s750/mabel-matiz-fatih-album-yorumu-wlOWz.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="422" data-original-width="750" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9iPHmLS0a1zsGQmgqDMu4XqppjEteMiEEIiQWhbQmk_d5gUw2k9mcH4o1tBE6Vw8M_w047iBfiOYuyA3CbNc06ag5KDrdypW5WJRfOwBH4MyxbtZuQ5sIauyffwgHotLu8ct7bI24C64Zeis0oWmvzVG6dDkxFaAkhcN5dDFI1GX8euazrHVMfc_edmGj/s320/mabel-matiz-fatih-album-yorumu-wlOWz.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim
dinleyecek bunu?”</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Şarkıların hepsi birbirine benziyor.”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Çok sıkıcı. Dinlerken yoruldum!”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Popüler kültürde her şey o kadar satışa, ticarete, paraya
endeksli ki, bir dönem ne moda edilirse onu kendi beğenimiz, zevkimiz
zannediyoruz. Öyle yönlendiriliyoruz. Bize dayatılanların arasından kendi
zevkimizi, beğenimizi çekip çıkarmamıza neredeyse izin vermiyor sistem. Şimdi
bunu beğenin, sonra şunu beğeneceksiniz diye dikte ediyor. Biz de güzelce
oltaya takılıyoruz. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ezhel çok iyi abi yaaa. Hooop geçtik, şimdi Ben Fero çok iyi
yaaa. Zeynep Bastık diye bir kız var, dinledin mi hiç, çok şahane… Hadi toplaşın,
şimdi akustik çok moda. Aaaa o da mı geçti, hadi o zaman hücum afro-beat’e.
Sefo çok şahane değil mi yaa? Aaa arabesk mi moda oldu? Koşun koşun Bilal
Sonses diye biri çıkmış şimdi herkes ondan şarkı alıyormuş. Hoop oradan geçelim
hemen Semicenk’e… <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFKZ95H7p3rvS9jn6h6uC41fVg79s8TITymqW3FYpWtfVjvOCPX1R5JzD2IymWAZ_OPX8Up7-YoWg7U7mo1udxN2lVQ6D7Xo7se24h8UF0W0mttNQdt8u-ohwR8MeK7iSDmawoIF7HurrypYESb_0TzSmQED98LTBBQfJMqskYHAIWgNm-yAIkfcNmrMr8/s835/364b858072303500c7d5944d53704f3c.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="586" data-original-width="835" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFKZ95H7p3rvS9jn6h6uC41fVg79s8TITymqW3FYpWtfVjvOCPX1R5JzD2IymWAZ_OPX8Up7-YoWg7U7mo1udxN2lVQ6D7Xo7se24h8UF0W0mttNQdt8u-ohwR8MeK7iSDmawoIF7HurrypYESb_0TzSmQED98LTBBQfJMqskYHAIWgNm-yAIkfcNmrMr8/s320/364b858072303500c7d5944d53704f3c.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Hadi siz siz olun da kalıcı olun, klasik olun bakalım bu
vahşi ormanın içinde. Olamıyorsunuz değil mi? Niye, hiç düşündünüz mü? Çünkü
yarattığınız rüzgârın geçici olduğunu, o rüzgârın bir yerde durulacağını, yeni
rüzgârlar yaratmak içinse değişim, gelişim gerektiğini, değişim ve gelişiminse
ancak kurulu düzenin dışında nefes alabileceğini öğrenemediniz. Sizden önce
yapılanlarla hiç ilgilenmediğimiz, dünyanın sizinle dönmeye başladığını zannettiğiniz
için de şöyle bir geriye dönüp, bakıp, örnek almadınız, ders çıkarmadınız olan
bitenden. Kim gitti, kim kaldı? Kalan niye kaldı, giden niye gitti merak
etmediniz. Herkes kendi tecrübesini yaşar bu hayatta. Tarih yazılır, okuyan
olsa öğreneceği ilk şey tarihin döne döne tekerrür ettiği gerçeğidir ama genellikle
kimse okumaz. Tekerrürün bir parçası olunur, misyon tamamlanır, bina ekonomik ömrünü
doldurur, genç yaşta emekli olunur.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirFOOZ-bYQeTRKyr4D-5kH-o5WwVWaEr38QQLdjd5mzkN4IhC3Fi6g7JfXdZC4R6v6LaNtTFdATQpGWONTUR2vmeWAdvJUeS42XWGzbno0z0YUqdiA1ZHMgh66gkATJcQpwczw06_FAEx94LxvPgGO7tN0q7ux0e_KF9VdvPDWsgXTaAI1YmPmTjbP0rGB/s1611/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010544.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1611" data-original-width="1606" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirFOOZ-bYQeTRKyr4D-5kH-o5WwVWaEr38QQLdjd5mzkN4IhC3Fi6g7JfXdZC4R6v6LaNtTFdATQpGWONTUR2vmeWAdvJUeS42XWGzbno0z0YUqdiA1ZHMgh66gkATJcQpwczw06_FAEx94LxvPgGO7tN0q7ux0e_KF9VdvPDWsgXTaAI1YmPmTjbP0rGB/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010544.png" width="319" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Mabel’in 25 şarkılık, ultra uzun, mega uzun, hayatın doğal
akışına aykırı uzun yeni albümünün haberini ilk duyduğumda bir çırpıda bunları
düşündüm. Serbest çağrışımlar vadisiydi beynimin içi, yapay zekâ bir zahmet bir
fırın ekmek yesin de gelsindi. Uzun olan sadece albümün total süresi değildi,
şarkıları da uzundu. “İntro”ları vardı şarkıların, ara nağmeleri, enstrüman
soloları vardı. Affedersiniz de sene kaçtı? 89? 98?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bu açık kafa tutuşu, zamanın ruhuna dil çıkarışı, düzenin
kuralına kaidesine nanik yapışı görmemek için kör olmak lazımdı. Kör olsaydım
“Bu zamanda bu kadar uzun albüm mü olur? İnsanların odaklanma ve odakta kalma
süreleri düştü yaaaannni, ona ayak uydurmak lazım,” derdim. Kör değildim.
Gördüm (ya da duydum). Mabel basbayağı burnunun dikine gitmişti. Bir kuyuya taş
atmıştı. 39 kişi daha bulsam, o taşı çıkarabilir miydik?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9k_IEraOm9s-1InOwx4SKM84cX78bw7rWKsM0ydXgGakf_C3IITUBe4WoZsqD7HRTCiHI9JoWvH2PbgdYAYAGKcXAwT9VAstVLt5cJEV6HGBfnTT-qK2ENAildp2Wmf4Bnec_KVGPRTxWaz54k5f3yf2J83nmNnhTI2BfI0H-LAupx19CWg58Bf_g9euJ/s1561/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010005.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1561" data-original-width="1059" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9k_IEraOm9s-1InOwx4SKM84cX78bw7rWKsM0ydXgGakf_C3IITUBe4WoZsqD7HRTCiHI9JoWvH2PbgdYAYAGKcXAwT9VAstVLt5cJEV6HGBfnTT-qK2ENAildp2Wmf4Bnec_KVGPRTxWaz54k5f3yf2J83nmNnhTI2BfI0H-LAupx19CWg58Bf_g9euJ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010005.png" width="217" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Neyse… Konuyu dağıtmayayım, sonra “yazılarında müzik
dışında her şeyi yazıyor”, diyorlar. Sanki müzik dünyadan, hayattan, yaşamdan
ayrı tutulabilirmiş gibi. Şarkıları diyeziyle bemolüyle, nota nota incelesem
okumalara doyamayacaklarmış gibi. Popüler müzik eleştirisinin popüler kültürden
ve gündelik hayattan beslendiğini, eleştirinin de bir edebiyat olduğunu hiç
duymamışlar, dünyadaki benzer örnekleri hiç okumamışlar gibi. Kaleme tedbir
komaya kalkana ne denir? Yallah tazyik!</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicXQtDnI9KSldURYHZS_TDtVOzdK_6kzKsPdImRjeH9MKv1zKr8R_MP6fVBaDI65JpdkCwE7-lnsnV9VQSoMNG_ILUyCFfNbHXTrJFBxyXbluCHoLzYnRNQMV6JDl6caI0T9YQhHXwMErFVv446im9CbIROSHd-ImUw-1Q8ngWjs6JO5glVNgA_tTSAtNv/s750/image.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="562" data-original-width="750" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicXQtDnI9KSldURYHZS_TDtVOzdK_6kzKsPdImRjeH9MKv1zKr8R_MP6fVBaDI65JpdkCwE7-lnsnV9VQSoMNG_ILUyCFfNbHXTrJFBxyXbluCHoLzYnRNQMV6JDl6caI0T9YQhHXwMErFVv446im9CbIROSHd-ImUw-1Q8ngWjs6JO5glVNgA_tTSAtNv/s320/image.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Mabel’in yeni albümünün adı Fatih. E malum, zaten Mabel’in
adı da aslında Fatih. Mahlasla gerçek isim, anadan doğanla sonradan olan,
yaratanla yaratılan günlerden bir gün buluşur da oturup konuşursa, ne konuşur,
neden bahsederler? Birbirlerinin dostu mudurlar yoksa düşmanı mı? Çok mu iyi
tanırlar birbirlerini yoksa aslında birer yabancı mıdırlar? Hepimiz mahlaslarla
yaşamıyor muyuz aslında? Bir gün “bey” oluyoruz, bir gün “abi”. Biri “anne”
diyor öteki “hala”. İsmimizin önüne ya da arkasına getirilen her bir hitap
kelimesi bir başka mahlas, bir başka kimlik olmasa, her bir hitaba cevap
verirken ses tonumuz, duruşumuz, bakışımız, kullandığımız kelimeler değişir
miydi? Şimdi tanıdığımızın ne kadarı Fatih, ne kadarı Mabel, onu biz nereden
bilelim?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFSUnMZlfgm4pvp7h2nIDRJ2_HWv_tRcHLREXjxcAa_eN3bTLyYGTYYgqQpbnWWe1MZrHWjjyOaRB3_PwLFdBfjnzpDVKOjeb9usqUdRGxwqPUbGx8fHeh8WVRUyP4gFf05FKpe7yqNwbm8db2a4r8rq3PNnqgb6YqomkA-cGtFtw4HiPljmTzH9cOipfe/s1450/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010509.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1450" data-original-width="1075" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFSUnMZlfgm4pvp7h2nIDRJ2_HWv_tRcHLREXjxcAa_eN3bTLyYGTYYgqQpbnWWe1MZrHWjjyOaRB3_PwLFdBfjnzpDVKOjeb9usqUdRGxwqPUbGx8fHeh8WVRUyP4gFf05FKpe7yqNwbm8db2a4r8rq3PNnqgb6YqomkA-cGtFtw4HiPljmTzH9cOipfe/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010509.png" width="237" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Kolladım aklı, kolay değil,” diyor daha ilk şarkıda, “Aşkım
Gülüm”de Mabel. Hayat oradan buradan öyle bir tepeler ki bazen, hakikaten kolay
olmaz aklı korumak, kollamak. Bir kara ormanın içinden geçerek öğrenir ancak insan
korkmamayı. O kara ormanın aslında kendi içi olduğunu fark ettiği gün büyür.
Mabel büyümüş. Sesi de büyümüş, sözü de. Albüme böyle bir şarkıyla başlamak
bunun göstergesi değil de nedir? Bir yerden sonra bolero ritminde ilerleyen
“Aşkım Gülüm”, ihtişamlı bir albüm açılış şarkısından öte, bizi bekleyen 24
şarkının da senfonik bir özeti. Bolerosundan mıdır nedir “Işık Doğudan
Yükselir” in harlı ateşi çarpıyor yüzüme dinlerken. Yakıcı ve bir o kadar da rakımı
yüksek. Zaten albüm boyunca dönüp dönüp minik bir serçenin kanatlarına
konacağız, el mahkûm. “Aşkım Gülüm” bunun ilk habercisi ve zaten Mabel’in Sezen’e
ithafen yazdığını söylediği bir şarkı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Aşkım Gülüm” aynı zamanda albümdeki “featuring”lerin de
ilki. Mabel, söz ve müziği kendisine ait bu şarkıda Lübnanlı müzik prodüktörü
Zeid Hamdan’la birlikte çalışmış. Bildiğim bir isim değildi, açtım, dinledim
yaptığı işleri ve Mabel’in şarkı-prodüktör eşleştirmesine o dakika saygı
duydum, ceketimin önünü ilikledim. Size bir şey diyeyim mi? Diğer 24 şarkıyı
bilmem ama daha ilk dinleyişte bu şarkıyı hepsinden ayrı bir yere koydum gitti.
Sıkıysa bir başka şarkı gelsin de yerinden oynatsın şimdi bakalım. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYGGltEkuVlrtyUHrma9-T_IknbUcBEvN1KwjCE4-b1prmo9JW70ABAXbSIqAsDQ5va-vHH6qFoZmxizEV8LpjeORvUWb9OrC8Vg5bnRWb4OpYeELYr9DaG_mHE8YwFWO4qNSgTjv-cOwvpzk5ejmgpVx4MHjoU7mQqzsB-RzwEz9M26ltRkSgQhW8WeC3/s2560/mabelmatizfatih2-scaled.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2560" data-original-width="1708" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYGGltEkuVlrtyUHrma9-T_IknbUcBEvN1KwjCE4-b1prmo9JW70ABAXbSIqAsDQ5va-vHH6qFoZmxizEV8LpjeORvUWb9OrC8Vg5bnRWb4OpYeELYr9DaG_mHE8YwFWO4qNSgTjv-cOwvpzk5ejmgpVx4MHjoU7mQqzsB-RzwEz9M26ltRkSgQhW8WeC3/s320/mabelmatizfatih2-scaled.jpg" width="214" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu defa Suriyeli bir müzisyenin, Hello Psychaleppo’nun
(gerçek adıyla Samer “Zimo” Saem Eldahr’ın) prodüktörlüğünü yaptığı bir şarkı
var sırada: “Uçkun”. Albümden önce tekli olarak yayımlanmış şarkılardan biri
bu. Bana sorsalar “Aşkım Gülüm”le kan revan doğranmışken içinde “rap” bölümler
olan bir şarkıyla, ateşten fırlayan ve etrafa saçılan kıvılcımlarla (“uçkun”un
kelime anlamı bu çünkü) şoklanmak istemezdim ama Mabel öyle uygun görmüş,
ikinci sıraya koymuş “Uçkun”u. Şarkının nakaratında Mabel’in “Ben küçükken çok
Barış Manço dinlerdim,” dediğini duyar gibi oluyorsunuz ve fakat “aşkımdan sana
ne” gibi suya sabuna dokunan cümleler de var ki onlar pek de Manço’nun kalemi
değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYjY_C7NmYgTCSrlHYYTOxcigaigjhnO8PkxWQ8DScRCsy2rD1b_rITYKtiS60JmZqQwOA-2RdKdTiwrHOeJYyhXzHfSjEGEg2pWLwdQM9fSwx6VWauBdzuQk74zTwkO2bu9pJqwHUdNfkqCDEhl950axy-pCC_Mrpc54kABrGsLopF2bFtyRYZDYMKLMc/s1672/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010254.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1672" data-original-width="1114" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYjY_C7NmYgTCSrlHYYTOxcigaigjhnO8PkxWQ8DScRCsy2rD1b_rITYKtiS60JmZqQwOA-2RdKdTiwrHOeJYyhXzHfSjEGEg2pWLwdQM9fSwx6VWauBdzuQk74zTwkO2bu9pJqwHUdNfkqCDEhl950axy-pCC_Mrpc54kABrGsLopF2bFtyRYZDYMKLMc/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010254.png" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Oradan albümün en hoppa, en fingirdek ve en tekerlemeli
şarkısına geçiyoruz: “Numaracı”. Mabel şarkının bestesine Murad Güner’le ortak
imza atarken düzenlemesini de Emre Malikler’le birlikte yapmış. Herkes seksenler,
doksanlar müziğini över, sever ve dinlerken pek kimse de çıkıp demiyor ki “E o
zaman ben de oturup öyle bir şarkı yapayım.” Diyenler de yapamıyor zaten,
olmuyor. “Sound”u taklit edebilirsiniz ama ruhu asla. Albümün birçok şarkısında
da hissedeceğimiz bir biçimde Mabel yer yer hem o “sound”u hem de o ruhu yakalamış,
o kadar ki bazen de yakalayacağım diye zorlamış.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Misal, sıradaki iki şarkı Kayahan-Nilüfer, Sezen Aksu-Onno Tunç
iş birliklerinin arşa çıktığı, kılıçların çekildiği, mermilerin namluya
verildiği günlerden, ’80 sonları ’90 başlarından çıkıp gelmiş gibi. “Adresim
aynı,” diyordu Kayahan ve peşi sıra bizzat konum da atıyordu ya hani, “Kara
Dantel Sokağı’nda ben,” diyerek… Gençliğimiz oralarda bir yerlerde,
yaşayamadığımız kadar tutkulu aşkların dilimize vurmuş ezberleriyle geçiyordu.
Mabel “Kara Dantelli Gençliğimiz” derken tam olarak bunu kastetmemiş olabilir
ama gelip oradan vuruyor bu şarkı beni dinlerken. Kayahan sağ olsa sözleri
böyle yazmazdı belki ama aynen böyle bestelerdi bu şarkıyı. Tabii muhakkak daha
sert, daha köşeli bir düzenlemeyi tercih ederdi. Sanki Kayahan bestelemiş de
Onno Tunç düzenlemiş, sene de olsa olsa 1988’miş diyelim o vakit. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg72VHR9qlrdBYbFXTFA6LAu2XEvmfVSUYN6jpTT1_N3GDzO9c6swSaNZyGT8sLdM7xDGrlramSQ4uTo0Ch_pKaA_NwWB76j1nCACk0apb9G4a1N6PhoRIlFHKHgDu-7NZeAC-fN6OjTSAMqYyxP6Sgm1e5bweJZX2h-BgOBhkl7jZVMaWjhzSFI-SYxa8j/s610/yazi-tr-1690441978.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="610" data-original-width="395" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg72VHR9qlrdBYbFXTFA6LAu2XEvmfVSUYN6jpTT1_N3GDzO9c6swSaNZyGT8sLdM7xDGrlramSQ4uTo0Ch_pKaA_NwWB76j1nCACk0apb9G4a1N6PhoRIlFHKHgDu-7NZeAC-fN6OjTSAMqYyxP6Sgm1e5bweJZX2h-BgOBhkl7jZVMaWjhzSFI-SYxa8j/s320/yazi-tr-1690441978.jpg" width="207" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümün neredeyse tümünde, bir dönem kulağımıza çok havalı
modern, sonrasında çok “kitsch” ve sert gelen o elektronik davul tınıları
birebir taklit edilmiş. Bu nedenle de en çok Sezen Aksu’nun “Git” ve “88”
albümlerini anımsatıyor “sound”. (Türkiye’de elektronik davulun öncüsü ve ağa
babası albüm “Ajda Pekkan & Beş Yıl Önce On Yıl Sonra”dır bu arada.) Özellikle
“Müphem”, sadece “sound” olarak değil, melodik olarak da “Unut”u epeyce
hatırlatıyor. Eski bir iddiaydı bende, hep derdim. Eskinin her bir şarkısından
bugün üç dört şarkı çıkarmak mümkün. A’sından ayrı, B’sinden ayrı, C’sinden
ayrı, hatta “intro”sundan, ara nağmesinden ayrı. Çünkü şarkılarda öyle bir
melodi zenginliği, bestecilik yeterliliği de olan aranjör bonkörlüğü vardı
eskiden. Faraziyem gerçek olmuş, “Unut”un “intro”sundan “Müphem”in nakaratı
çıkmış gibi. Belki “sound” bu kadar benzer olmasa bu yakınlık dikkatimizi
çekmeyebilirdi ama ister istemez çekiyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Buna karşın bu satırları yazdığım günlerde yeni klip çekilen
“Müphem”, daha albümün yeni çıktığı günlerden bu yana 25 şarkı içinde önde
gitmeye devam ediyordu. Bunu yarattığı aşinalık duygusundan öte, Mabel’de hep
çok sahici duran derin ve karanlık hüzne borçlu olsa gerek. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1Uxe2QYvTVVWBeFvIAT0nbvv2PlwZDYo8hsqc3zV6m2SRRVJY45MAGb7klZgtw9bSTxMZKKaGznfQVc1Es1Hc1G-qVBvEeiXtIbETmejFfUWFVwrRjDmaQiZapgTm1nOPoo7EBklZPIS7h0r5Zd3KBwfQlhyikMnQRrxmf42I8e7B3Vi3s_I3c7gwAID9/s835/c03a93eeb3fb22057ba736d9c9757ac3.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="586" data-original-width="835" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1Uxe2QYvTVVWBeFvIAT0nbvv2PlwZDYo8hsqc3zV6m2SRRVJY45MAGb7klZgtw9bSTxMZKKaGznfQVc1Es1Hc1G-qVBvEeiXtIbETmejFfUWFVwrRjDmaQiZapgTm1nOPoo7EBklZPIS7h0r5Zd3KBwfQlhyikMnQRrxmf42I8e7B3Vi3s_I3c7gwAID9/s320/c03a93eeb3fb22057ba736d9c9757ac3.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Kara Dantelli Gençliğimize”nin prodüktörlüğünü Sabi
Saltıel, “Müphem”inkini ise Emre Malikler üstlenmiş, onu da ekleyeyim. Peşi
sıra gelen “Derin Olur” ise yine söz-müzik Mabel imzalı bir şarkı ama
prodüktörlüğü bu defa Tolga Akdoğan’a emanet edilmiş. Desenlerinin rengini Anadolu
popun sıcak sarısıyla kırmızıya çalan turuncusundan almış saykodelik gömlekli
bir şarkı “Derin Olur”. Mabel’in başından beri yakınında durduğu temalardı
bunlar belki ama hiç bu kadar ne yapmak istediğinden emin olarak yerini
bulmamıştı müziğinde. Bir zaman klipinde, sahnesinde boylu boyunca serilmiş,
asılmış ya da giyilmiş kilimler buraya varan yolun üstündeydi belki de, kim
bilir. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE-DpvH4W277XdS9prrp45rtydutnqgQSOJ0slOYMIUTNWonfT0sWkawDQlmUOYG3C7uAxuJL66WeGwd0TkFm62u70y_EJAKlTwGg-ODKzFsbPesp7YutaaG09dMqdW8Y90OaNsHgCDgGNWxtEzuk_SlWmFbl76KSSZeme3c04r71JF0oZGc35HffQNWD0/s640/mabel-matiz-in-konusmasi-torene-damga-vurdu-16024603_2968_m.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="581" data-original-width="640" height="291" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE-DpvH4W277XdS9prrp45rtydutnqgQSOJ0slOYMIUTNWonfT0sWkawDQlmUOYG3C7uAxuJL66WeGwd0TkFm62u70y_EJAKlTwGg-ODKzFsbPesp7YutaaG09dMqdW8Y90OaNsHgCDgGNWxtEzuk_SlWmFbl76KSSZeme3c04r71JF0oZGc35HffQNWD0/s320/mabel-matiz-in-konusmasi-torene-damga-vurdu-16024603_2968_m.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yine Mabel’in söz ve müziğini yazdığı “Düldül”ü İsrail’den
bir prodüktör, Ari Rotem şekillendirirken Melike Şahin de sesiyle katkıda
bulunmuş şarkıya. Neredeyse bu albümle eşzamanlı olarak Melike Şahin, yine
Mabel’e ait ama bu defa solo seslendirdiği bir şarkıyla, “Diva Yorgun”la epeyce
sükse yaptı, malum. O da epeyce “cathchy” bir şarkıydı ki sözlerinin tüm
çetrefilliğine, zor akılda kalırlığına rağmen “Düldül” de öyle.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigfZVG9D6hebWTrDlZG723oC6MBQdJ3xff_gdKAqzPFHy68PIFnwLcfW7aiDLiFmxrQ3HxJhEq1fKODwev09uR9n7yz6UkG2fgGN_JkFZo-4w3cjL6FzOFJ7cBemHPS9FexugygsCT_NFSv3G226F0jTBBL6cAL4ED-Jf9cI3oxhCK30cPwqLlC2VMF1A2/s640/640x360.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="640" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigfZVG9D6hebWTrDlZG723oC6MBQdJ3xff_gdKAqzPFHy68PIFnwLcfW7aiDLiFmxrQ3HxJhEq1fKODwev09uR9n7yz6UkG2fgGN_JkFZo-4w3cjL6FzOFJ7cBemHPS9FexugygsCT_NFSv3G226F0jTBBL6cAL4ED-Jf9cI3oxhCK30cPwqLlC2VMF1A2/s320/640x360.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Prodüktörlüğünü Umut Çetin’in yaptığı “Bir Serçe Üzülür”
Egeli bir şarkı. Yıldızlı bir gecede, gündüzün sıcağından yorgun, nemli kumlara
ser serpe yayılarak çalınan, söylenen, dalga seslerine, odun çıtırtılarına
karışan ateş başı şarkıları vardır ya hani (hâlâ var mı acaba, “vardı” mı
demeliydim yoksa?). Her şarkı giremez o repertuara. Bu şarkı girer. Hatta 1989
yılında yapılmış olsaydı, Gülşah’ın Kuşadası’ndaki arkadaşları (BKNZ: Gülşah
Soydan “Arkadaş” filmi) kesin bu şarkıyı da çalar, söylerlerdi yani, o derece.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiezm53BoCRZQ7cS0XdE4JCwcaao41pv3HXcEz1J0LikA5lcX2d4pS5sRM0B-MOmU5fCw55jn03ZUSiF4nRT2t9Jk_39DKboNu_4FTI6M0y6czjhdDoZRFwCpqLI7lfmIWtFo5OyG36sBlGFqhJZy7TeCKR5dbm4FinjL0rDyDzmaxKe05G5L9qnEQGo8ld/s1920/GGYm7z2bUAAbNrH.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="1920" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiezm53BoCRZQ7cS0XdE4JCwcaao41pv3HXcEz1J0LikA5lcX2d4pS5sRM0B-MOmU5fCw55jn03ZUSiF4nRT2t9Jk_39DKboNu_4FTI6M0y6czjhdDoZRFwCpqLI7lfmIWtFo5OyG36sBlGFqhJZy7TeCKR5dbm4FinjL0rDyDzmaxKe05G5L9qnEQGo8ld/s320/GGYm7z2bUAAbNrH.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Prodüktörlüğünü Mabel’in İsrailli müzisyen Adi Rotem’le
birlikte üstlendiği “Çiçeğim”, Mabel’in müziğini synth-pop sularında
gezdirirken bugün synth-pop denilen şeyin aslında ‘80’lerin koca bir bölümünü
kaplayan o “sound”dan çok da farklı olmadığını bir kez daha hatırlatıyor o
dönemi yaşayanlara. Kaç kişiyiz ki hatırlayan zaten? İşte bi’ Gülşah, bi’ onun
Kuşadası’ndaki arkadaşları, bi’de ben. (O günlerde beni niyeyse derinden
etkilemiş bu “cringe” video filminden nihayet bahsedebilecek bir yer bulmuşum
uzun yıllar sonra, bırakın kanırtayım. Ayrıca serbest çağrışımlarım durup durup
‘80’lere, ‘90’lara uğruyorsa bunun müsebbibi ben değil, “Fatih”tir.)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHjRkEkWHhU_KTgJsySEimf4le8mZfIWnRmdIBRdGlbVYaP_aIxtdRJtvQ6zjDxiBgESgokahhgTBN2_RdwJbu6eK5nsyrmAwmshNj3CPtVeD2trIdeq_lK0nedzIH1gTNzbCsYfWeiQOvk_dBPbrXyLjqm8GgEZPoTnV07BtD1U2s3HTJjutRQ8la_zc5/s1585/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010107.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1585" data-original-width="1173" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHjRkEkWHhU_KTgJsySEimf4le8mZfIWnRmdIBRdGlbVYaP_aIxtdRJtvQ6zjDxiBgESgokahhgTBN2_RdwJbu6eK5nsyrmAwmshNj3CPtVeD2trIdeq_lK0nedzIH1gTNzbCsYfWeiQOvk_dBPbrXyLjqm8GgEZPoTnV07BtD1U2s3HTJjutRQ8la_zc5/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010107.png" width="237" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bakın mesela yine dinleyeni ‘90’lar batağına, hem de bu
defa tam göbeğinden düşürecek bir şarkı var sırada. ‘90’lar batağının göbeği ne
demek? Tabii ki Aşkın Nur Yengi demek. Aşkın şayet o genç yaşlarında “Ayrılmam”
diye, “Susma” diye, “Hesap Ver” diye, “Allah Şahit” diye dağlayıp durmasaydı
ciğerlerimizi, boynunu kıra kıra oryantal yapmasaydı ay inanmayarak ve dahi
safaride dağ bayır dolaşırken yabanisini çağırmasaydı yanına, ‘90’lar ‘90’lar
olabilir miydi? Biz şimdiki biz olabilir miydik? Ya Fatih, Mabel olabilir
miydi? Olmasın mı bir gönül borcu? Ödenmesin mi bu albümde?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Çocuk yaşlarında hayran olduğun biriyle bir gün ortak iş
yapmak, adının onunla aynı cümlede geçmesi, sesinin onunla birlikte tınlaması
ya da kaleminden çıkanın onun sesinde can bulması ne değerli, ne eşsiz bir
hayat deneyimidir, bilirim. Mabel bu şarkıyı Aşkın’la birlikte söyleyerek iki
zafer birden kazanmış. Hem çocuk Fatih’e bir hediye vermiş hem de uzun
yıllardır kolay kolay hiçbir şarkıyı beğenmeyen ya da beğendiği şarkılar
dinleyiciye değmeyen Aşkın Nur Yengi’yi ikna ederek stüdyoya sokmuş. Ha Aşkın
şarkıyı sahiden beğenerek mi yoksa Mabel’in hatırına mı okudu orasını
bilmiyorum. Biz aldık, kabul ettik. Kendi adıma albümün “gözyaşlarım pıt”
dedirten sürprizi oldu bu şarkı. Şarkının sözlerinde Mabel’le birlikte Murad
Güner’in de imzası var, prodüktörlüğü ise Sabi Saltiel yapmış, onu da ilave
edeyim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidIMdwSOjs2saQx0wKJDK8DzCPfI0Lt-Frt1D8OnJPX7m3iVlY4L89JbasC_1THPx8pGG4QJH_625sUTHrnWFsa_zTuWnWduuDTd1W1vDw4XWJ1pKIp5RrMuM5UxXKFZghxZJWpdm16mOF0WQRd3Lh1or4GHJiETxfc-ExVGwI7h09LsShGuseQE6gI66_/s1174/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010415.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="793" data-original-width="1174" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidIMdwSOjs2saQx0wKJDK8DzCPfI0Lt-Frt1D8OnJPX7m3iVlY4L89JbasC_1THPx8pGG4QJH_625sUTHrnWFsa_zTuWnWduuDTd1W1vDw4XWJ1pKIp5RrMuM5UxXKFZghxZJWpdm16mOF0WQRd3Lh1or4GHJiETxfc-ExVGwI7h09LsShGuseQE6gI66_/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010415.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Klibi üzerinden giydirilen hüküm yüzünden şahaneliğinin üzerinde
yeterince durulmamış “Karakol”u daha ilk dinlediğimde Mabel’in başından bu yana
yazdığı en derin şarkılardan biri olduğunu düşünmüştüm. Mabel’in Özgür Akgül’le
birlikte prodüktörlüğünü yaptığı şarkı albümden tam bir yıl önce tekli olarak
yayınlanmış ama şarkıdan çok klibin yasaklanma haberi konuşulmuştu. Klip
yayınlayan televizyon kanalının neredeyse hiç kalmadığı, sair kanalların da
zaten klip yayınlamadığı bir zamanda bir klibin yasaklandığı haberi niye servis
edilir, bu aslında bir gözdağından başka nedir diye sormadı kimse. Tesadüf bu
ya, şarkıda da “Kalbim karakolda,” diyordu Mabel.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7RHuAYO-gpXO_5M3-Pv_0d93lLp_XZ3w35LnLKqAQgdwozdjFa9pF1AHj4KDreJnZbACBZrIiO0GRqNHR5owPhyfnFFb22dUZlz3tyNe67yZGyb_bHl5yBl0fO2gYQAROYVmG7V7iAHEEl9U4Cjyu_9DDIO_hdSkyZWtxmDC73Mf5uk4OKC_uh8K0bDMN/s1567/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010444.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1567" data-original-width="1455" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7RHuAYO-gpXO_5M3-Pv_0d93lLp_XZ3w35LnLKqAQgdwozdjFa9pF1AHj4KDreJnZbACBZrIiO0GRqNHR5owPhyfnFFb22dUZlz3tyNe67yZGyb_bHl5yBl0fO2gYQAROYVmG7V7iAHEEl9U4Cjyu_9DDIO_hdSkyZWtxmDC73Mf5uk4OKC_uh8K0bDMN/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010444.png" width="297" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Karakol”un hemen ardından gelen ve prodüktörlüğünü Mabel ve
Emin İnal’ın yaptığı “Bahçemin En Zor Gülü” kalbi karakolda o genç adamın
kaleminden çıkmış bir aşk ağıtı. Şarkının başındaki ud solosu daha ilk
dakikalarında dinleyeni koyu bir hüznün kapısına getirip bırakıyor zaten. Sonra
“Arıyordum gözlerinde ben yolumu” cümlesiyle kapı kendiliğinden açılıyor ve
Mabel’in en saf haline, şarkı olsun diye değil, dinlensin diye de değil, sadece
içinden dökülsün diye yazdıklarına kulak misafiri oluyorsunuz. Mabel’in
şarkının bitmiş halini ilk dinlediği dakikalarda çekilmiş görüntüsü şarkının
klibi olarak yayınlandı. Ağlıyordu ve acıyordu. Hayır acı çekmek değil,
orasının, burasının, yüreğinin, kalbinin filan acıması değil… Büsbütün, tepeden
tırnağa acımaktı bu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şarkılardan duygu devşirenlerdenseniz, ya yaşadığınız bir
şeyleri anlattığı için dokunur size dinledikleriniz ya da yaşamamış olsanız da
şarkıdaki yaşanmışlığı hissettiğiniz için. “Beni Benimle Bırak”ı dinleyip
gözyaşı dökerken sadece sekiz yaşındaydım örneğin ben. Ne yaşamış olabilirdim
ki? Hadi o kadar dramatize etmeyeyim de başka bir örnek vereyim: Hayatta kaç
kişinin selam söyleyecek “bütün aşkları” olmuştur ki o şarkı hâlâ her
çalındığı, söylendiği yerde bir ağızdan olmayan aşklara selam söyleme iştahı
uyandırır insanlarda? Ama Aysel’in olmuştur. Sezen’in de. Şüphesiz o
yaşanmışlıklardır şarkıyı insanların içinden, damarlarından geçiren, diline
düşüren. Mabel’in şarkılarından da duygu devşirebiliyoruz. Klipte ağladığını
görmemiş olsak da devşirirdik, orası kesin.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigJxhUwsIjiiXEEEigTeOTwmXCP1kMVhDd3TGJdU26g0zQh9IIwnnRMyWEj1YXUYjF_jR4l73RkIH7yNbPELZWBZG8jm5qC7cxS_wyvNgY7xso49UN7jV4e0ElrNEyY7waFM0rt_lIuONvZN8OkID-OZ7V1d-3A7yr0sycgcmaQFQLdmQXAosNOypFbvx-/s1963/x1080.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1963" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigJxhUwsIjiiXEEEigTeOTwmXCP1kMVhDd3TGJdU26g0zQh9IIwnnRMyWEj1YXUYjF_jR4l73RkIH7yNbPELZWBZG8jm5qC7cxS_wyvNgY7xso49UN7jV4e0ElrNEyY7waFM0rt_lIuONvZN8OkID-OZ7V1d-3A7yr0sycgcmaQFQLdmQXAosNOypFbvx-/s320/x1080.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Daha önce tekli olarak yayınlanan “Aferin”de Bahti ve EEI
Beats şarkının hem müziğine hem de prodüksiyonuna Mabel’le ortak imza atmış.
Çok katmanlı sözleri, nefis melodisiyle beni daha ilk dinlediğimde çarpan bir
şarkı olmuştu “Aferin”. “Gençliğimi bir acı yelin muştası vurdu,” derken Mabel
ne kastetti bilemem ama ben sanki tam o tabiri karşılayacak birini tanıyorum. Gençliğimizi, neşemizi,
eğlencemizi çalan, hayatlarımıza kendi kalbinin karasını çalan… Neyse…</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Söz ve müziğini Kalben’in yazdığı, prodüktörlüğünü Sabi
Saltiel’in yaptığı “Aşk Çeşmesi” var sırada. Şarkıda Kalben sesiyle de var. Aynı
dönemin bu iki nevi şahsına münhasır şarkı yazarı ve şarkıcısının ortaklığına
Erkin Koray müziğinin yıldız tozları serpilmiş gibi. Oryantal, kıvrak bir şarkı
“Aşk Çeşmesi”. Tek başına yayımlanmış olsa oracıkta hit olurdu zira çok kolay
dile düşebilirliği, ritim tutulabilirliği var. Zaman içerisinde albümün
bütününden sıyrılıp öne ya çıkar ya da çıkamaz ona emin değilim ama ben iki birbirinden
farklı rengin yarattığı ve her ikisinden de izler taşıyan bu yeni, alaca rengi
pek sevdim, onu söyleyebilirim.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaJPL7sx9QSmc0nd1GLV7Q_KEhPF-W8HywlG9goZZhWILi-Y6uIsfZK54BomOwaAy42oDBX6ko_H8HBlNKFFgvWpUY5DLJUIU9vnmtbSllxDM3GpIYES1yVmcXE88371h6Q5meTu0_v_chgNZBfy2k9xIcaOVKm9FQLnlYe0hX3VSVvZL9zANc8gz32b3k/s540/b0c186d49d0220240c98ec2123c1daf9.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="520" data-original-width="540" height="308" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaJPL7sx9QSmc0nd1GLV7Q_KEhPF-W8HywlG9goZZhWILi-Y6uIsfZK54BomOwaAy42oDBX6ko_H8HBlNKFFgvWpUY5DLJUIU9vnmtbSllxDM3GpIYES1yVmcXE88371h6Q5meTu0_v_chgNZBfy2k9xIcaOVKm9FQLnlYe0hX3VSVvZL9zANc8gz32b3k/s320/b0c186d49d0220240c98ec2123c1daf9.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Prodüktörlüğünü Sabi Saltiel’in yaptığı “Cicim Sarhoş”, çok
akılda kalıcı, ıslıkla çalmaya çok müsait “intro” melodisiyle albümün iddiasız görünen ama kancalı şarkılarından biri. Şarkıyı alın, yapay
zekayla Barış Manço’ya söyletin, sonra da koyun “Disko Manço” albümüne, asla
sırıtmaz. Yıllar önce Babajim Stüdyolarında röportaj yaptığımız Mabel bana şöyle
bir şey anlatmıştı: “Burası biraz klostrofobik bir yer. Bana ilk
gösterdiklerinde ‘Ben burada şarkı söyleyemem,’ dedim. Ama teknik ekipman çok
iyi filan diyerek beni sakinleştirdiler. ‘Sana burada istediğin gibi bir dünya
yaratırız,’ dediler fakat tabii kimse dünya filan yaratmadı. Ben de şarkıları
kaydetmeye başladığımızda önümdeki duvara sevdiğim, ilham aldığım birilerinin
fotoğraflarını yapıştırmaya başladım. İlk gün Zeki Müren fotoğrafı vardı, sonra
Fikret Kızılok, Aysel Gürel, en son da Barış Manço’yu koydum.”</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Sahiden de o gün bir Barış Manço fotoğrafı asılıydı
stüdyonun duvarında. Gelin görün ki sadece bir öykünme, ilham alma hikâyesi
değil bu. Her birinden biraz ruh üflenmiş sanki Mabel’in şarkılarına. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgb6eZfCiHmUSjY1F89D-9_8cntgvxCl-HyJt0yVr-KndBkITs4gF5WMKLTXJ476VhJHcjsUr0FakYX1ZZV_Kqte9VzHcIq8zEOrGWYcH3424lS4salGg6sQW3bE_lRSeiBpoKg8s2lCGiQcy6iN7HGA3NiWNgCIGWFD7eKRUj1rdvaoXf0eHr9B358HC4w/s1600/20150210_152145.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="806" data-original-width="1600" height="161" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgb6eZfCiHmUSjY1F89D-9_8cntgvxCl-HyJt0yVr-KndBkITs4gF5WMKLTXJ476VhJHcjsUr0FakYX1ZZV_Kqte9VzHcIq8zEOrGWYcH3424lS4salGg6sQW3bE_lRSeiBpoKg8s2lCGiQcy6iN7HGA3NiWNgCIGWFD7eKRUj1rdvaoXf0eHr9B358HC4w/s320/20150210_152145.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sırada yine daha önce tekli olarak yayımlanan “Fan” var.
Hani yazının bir yerlerinde Mabel’in bu albümde bir dönemin ruhunu yakalamayı
başarmış ve hatta bazen zorlamış diye noktaladığım bir hüküm vardı ya. İşte bu
şarkının birebir “Sezen Aksu ‘88”den “Sarışın”ın ritim kompozisyonuyla
başlaması o “zorlamış” dediğim yere denk geliyor. O birebirliği ilk
dinlediğimde de pek sevmemiştim ben. Zira şarkı zaten başka bir yere evrilerek
ilerliyor ve ne sözü, ne müziği, ne hikâyesi, ne de melodik yapısı “Sarışın”a
bir selam gönderme maksadı taşımıyor. Haliyle de o kısım bir yama gibi duruyor.
Şarkıda geçen “bu kadar nefretin aşktır” cümlesine çok katılıyorum, o ayrı. Bu
arada “Fan”ın aslında Hande Yener için yapıldığını da not düşeyim.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9XNDQ-DSPA4Qic-r5KYjfy_wKDkJEWfIm5sW5_ZEGwtOOj1JUEIdgvD6VTi1okYmDK-nCpUMy0ZvP2VkFKbYQ-WaUbxCH5ZMSI3XwGwmISFU8ADc89uZe-GMnDGsdZDAtKEo2vN0rzlkzpCVnC6Vuv2wUpl1lKCCF3b_xRQGT5czZ4-z7TykCu_Goa2Qx/s1597/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010207.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1597" data-original-width="1120" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9XNDQ-DSPA4Qic-r5KYjfy_wKDkJEWfIm5sW5_ZEGwtOOj1JUEIdgvD6VTi1okYmDK-nCpUMy0ZvP2VkFKbYQ-WaUbxCH5ZMSI3XwGwmISFU8ADc89uZe-GMnDGsdZDAtKEo2vN0rzlkzpCVnC6Vuv2wUpl1lKCCF3b_xRQGT5czZ4-z7TykCu_Goa2Qx/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010207.png" width="224" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yine melodisi çok güçlü, kıvrak bir şarkı, “Çerez” geliyor
peşi sıra. Şarkının prodüktörlüğünü yapan Can Güngör, bestesine de Mabel’le
ortak imza atmış. Bu şarkıda Bengü Beker’in de sesini duyuyoruz. Yıllardır
sahnede olmasına karşın henüz hiç şarkı yayınlamamış Bengü Peker, bir şarkı
almak için Mabel’e ulaşmak istemiş ve ulaştığında hikâye çok başka bir yere
gitmiş. Biz Bengü Beker’in sesini ilk kez bu şarkıda duyduk ama hemen peşi sıra
ilk solo şarkısı “Yağmur Olsam” yayımlandı ve o da Mabel Matiz’e ait bir
şarkıydı. Şimdilerde Mabel şarkılarıyla dolu bir albüm hazırlığında Bengü
Peker. Şimdilik yayımlanan şarkılarından zaten anlaşıldığı üzere de gayet yerli
yerinde şarkı söyleyen, iyi bir şarkıcı kazanmış durumdayız. Muhtemelen albümü
çıktığında bunu net hissedeceğiz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQdunH1PrJ3gRXvqZTB3T9UWny15IWXwiOrDmjjshLuReVRqyzXDcQapmCjpEujnfY38mgwLVBfEHVSbEicdkBvcotAw_WPX0K6QazGXPN-qmGiWhZVPRuLLf6IKeN32fp4-n-MTQkU-3d7Io_5jm50Kv8nV3irtVaAfOzvrFMhxr6wl3V2-6sUQQytqmv/s1606/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010225.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1606" data-original-width="1273" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQdunH1PrJ3gRXvqZTB3T9UWny15IWXwiOrDmjjshLuReVRqyzXDcQapmCjpEujnfY38mgwLVBfEHVSbEicdkBvcotAw_WPX0K6QazGXPN-qmGiWhZVPRuLLf6IKeN32fp4-n-MTQkU-3d7Io_5jm50Kv8nV3irtVaAfOzvrFMhxr6wl3V2-6sUQQytqmv/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010225.png" width="254" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yıllarca radyo programlarında Ayla Algan’ın “Koca Öküz”
şarkısını “dünyada bir öküze yazılmış tek şarkı olabilir”, diye anons etmiştim.
Yani tabii Hindistan’da filan illaki yazılmıştır, benimkisi mesnetsiz bir
iddiaydı ama Türkiye’de sahiden tekti. Mabel’in “Öküz”ü ise bir öküzü değil,
gönlünün kağnısında bir öküz ağlayan bir âşığı, bir dervişi, belki de bir
evliyayı anlatıyor. Ya da çiçeklerini yolarak baharını engellemeye çalışanlara
“has…tirin oradan” diyen, yaşadığımız ülkede zorla, yaşaya yaşaya edindiği
hayat bilgisiyle ister istemez ermiş herhangi birini. Şarkının prodüktörlüğünü
yapan ve bestesine de katkıda bulunan Tomer Katz, İsrailli bir müzisyenmiş.
Mabel bu farklı ülkelerden farklı müzisyenleri nasıl buldu buluşturdu da hangi
şarkıda kiminle çalışacağına nasıl karar verdi bilmiyorum ama öyle böyle doğru
yapmış ki o şarkıların her biri hem Mabel’in ikliminde soluk alıyor hem de o
iklimi zenginleştiriyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibeEkuFRwHOGcXQWgIfK4qjQln1DJAgiEXDD-bB1vPkT94woYrD8RtHAyvmC2jKHzIXLekOOAUTEIFdDghSDtV0YEwNqu5wuOjpeWDhHOfvdB1zzyFZ2PLnZ4JDL4yyJVciCO9qX2-F7F5xomiLJT9zOJ5eh0NtXOJmqMbjntYXCqCh-U6OCRI8tuDvmY4/s1494/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010026.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1494" data-original-width="1183" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibeEkuFRwHOGcXQWgIfK4qjQln1DJAgiEXDD-bB1vPkT94woYrD8RtHAyvmC2jKHzIXLekOOAUTEIFdDghSDtV0YEwNqu5wuOjpeWDhHOfvdB1zzyFZ2PLnZ4JDL4yyJVciCO9qX2-F7F5xomiLJT9zOJ5eh0NtXOJmqMbjntYXCqCh-U6OCRI8tuDvmY4/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010026.png" width="253" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Enderûn’da Aşk” albümün en ayrıksı duran şarkısı. Bir ilahi
etkisi yaratan vokallere son derece bugüne ait “beat”ler eşlik ediyor, sözler
tasavvufi bir yerlere kayıyor gibiyken “Ver mehteri” diyerek günün diline vurup
kaçıyor. Bir parça Osmanlı torunu gibi görünse de, aslında o nasıl
taşıyacağımızı bir türlü bilemediğimiz mirasın kilitli sandıklarını açmaya
yelteniyor. Hem müzikal açıdan hem de fikir açısından çok enteresan bir şarkı.
Mabel bu şarkıda da prodüktör olarak Artz’la çalışmış ki Artz’ı Ezhel’ciler iyi
bilirler, malum. </span> </div></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Prodüktörlüğünü Sabi Saltiel’in yaptığı ve Mabel’e bu defa
Kardelen’in eşlik ettiği “Severim”, dinleyeni hop diye Enderûn’dan çıkarıp
bugüne getiriyor. Hem bir dans şarkısı hem aşka, aşkta tabulara dair sloganlar
atan bir şarkı. Bir süredir hayatımızdan çıkan şarkı “intro”larını Mabel bu
albümde ısrarcı bir biçimde geri çağırıyor ya, bu şarkının “intro”su da daha
ilk saniyelerde dinleyeni içine alan türden. Belki de mesele “intro”nun olması
ya da olmaması değildir; “intro”nun boş beleş olmaması, şarkıya hizmet
etmesidir. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhumgKa4WaHNttSfUQ6Nb8jqPvd0Cgq_JTdZW29bDwfceJcZDKSvLu6KeL9TOCuk8FdtbixCu_X6OrlD3WjtCSandAsTfwgg2VigXX6_O_uQIXkaBhfRnpDGxY5dKSz8spfNvIzu6DrTvfIcbbFgcyz_hP7K7PwdvKYvY-8H11zL5qAc3MP_FL2j9PhNPKn/s734/3610367_8b8bb96d569c7344459d1696203bea78.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="734" data-original-width="597" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhumgKa4WaHNttSfUQ6Nb8jqPvd0Cgq_JTdZW29bDwfceJcZDKSvLu6KeL9TOCuk8FdtbixCu_X6OrlD3WjtCSandAsTfwgg2VigXX6_O_uQIXkaBhfRnpDGxY5dKSz8spfNvIzu6DrTvfIcbbFgcyz_hP7K7PwdvKYvY-8H11zL5qAc3MP_FL2j9PhNPKn/s320/3610367_8b8bb96d569c7344459d1696203bea78.jpg" width="260" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Prodüktörlüğünü Taner Yücel’in yaptığı “Mor Perdeler” var
sırada. Yine bir dönemin elektronik davul “sound”unu dibine kadar duyuran ama
bu defa daha ’90 başlarına yakın duran bir şarkı. Söz ve beste anlamında
Mabel’in ilk dönemlerini anımsatan şarkı, Nazan Öncel’in “Bir Hadise Var”
albümünden çıkıp gelmiş duygusu uyandırdı bende.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Öfkeliyim şu hakkıma girene,” cümlesiyle başlayan “Elbette
Annem”, “Ölmedim lan, na burdayım, eğilmedim, yıkılmadım,” diye devam ediyor.
Hem “aşarız elbette annem” diyerek karamsarlığa düşenin sırtını okşuyor hem de
“uyanırsak yaşarız” diyerek uyanmaya, harekete çağırıyor. Bir direniş şarkısı.
Neye mi? Üstünüze nereden basılıyorsa ona, onlara. Özellikle Mabel’in kuşağının
yıllardır tam da bu şarkıdaki ruh hallerinde gezindikleri bir gerçek. Bizim
kuşak ve bizden önceki kuşak daha ziyade “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz”lara
filan yaslamıştı sırtını. Oluyormuş meğerse, onu gördük. Mabel daha gerçekçi ve
net bir yerden, büyük büyük laflar etmeden anlatıyor bu şarkıda ortak bir derdi.
Bu şarkının prodüksiyonu ise Alaca ve EEI Beats tarafından yapılmış.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXSxbpO5PLGBWE7CeZ8z43sECHJ3Af2peGIYoFmoj9pXKZtLGrCPJZTerXs5qf4W8v1uA5W68ow8-qfpdYUTNa1utY6wrCGsLq_m6Hu0soj5hyM2_agrxZ4V7RClT73pkD4DSB7Ez3fAnD2DlB2r8ohpxCkmGst7mm11y71ciGed59lROs8kOk2T6tSKiM/s1584/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010132.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1584" data-original-width="1180" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXSxbpO5PLGBWE7CeZ8z43sECHJ3Af2peGIYoFmoj9pXKZtLGrCPJZTerXs5qf4W8v1uA5W68ow8-qfpdYUTNa1utY6wrCGsLq_m6Hu0soj5hyM2_agrxZ4V7RClT73pkD4DSB7Ez3fAnD2DlB2r8ohpxCkmGst7mm11y71ciGed59lROs8kOk2T6tSKiM/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-03-03%20010132.png" width="238" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Prodüksiyonu Mert Demir tarafından yapılan “Dalga”, hoş bir
pop şarkısı. Her şarkıyı birileriyle ilişkilendirmemden sıkılmış olabilirsiniz
ama bende Mustafa Sandal şarkıları tadı bıraktı bu şarkı, niye saklayayım.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şimdi albüm sona doğru yaklaştı ya, doğal olarak bu uzun
maratonun sonlarında nefesi kesilmeye başlayan bir koşucuyla karşılaşsanız
şaşırmazsınız ama işte hiç de öyle olmuyor. Zira son iki şarkı da vurup geçecek.
“Yeni Yaz” ki (ben onu “Köprü” diye aratıyorum ne zaman dinlemek istesem, öyle
taktım niyeyse) beni albümde en çok etkileyen şarkılardan biri oldu. Çağlar
Haznedaroğlu’nun prodüktörlüğünü yaptığı “Yeni Yaz”, albümün hemen başına,
“Aşkım Gülüm”den sonraya konulsaymış eminim çok daha direkt bir etki yaratırmış.
Hem melodik yapı, hem “sound” hem de sözleri o şarkının dinleyende yarattığı
duygu durumunu büyütebilirmiş. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhck1Q2Y16vTO1QiUxacfnZNIl2V8YfTfSzTD8v-yNREJI47PP41i3ZOO4BPEQO3bVJ95cX6-GDSg0OQQkNHHlyLQvIYC86GGNYdr2xweeC2mAwvBxbcDA_Td_gHO9Ujp8PbNH1lH1BuQygR7ucrq7MspVVDShKy97kuRzPGFFkO6k1XNK2z7D87xDnK7ze/s2560/mabel-fatih1-scaled.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2560" data-original-width="1708" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhck1Q2Y16vTO1QiUxacfnZNIl2V8YfTfSzTD8v-yNREJI47PP41i3ZOO4BPEQO3bVJ95cX6-GDSg0OQQkNHHlyLQvIYC86GGNYdr2xweeC2mAwvBxbcDA_Td_gHO9Ujp8PbNH1lH1BuQygR7ucrq7MspVVDShKy97kuRzPGFFkO6k1XNK2z7D87xDnK7ze/s320/mabel-fatih1-scaled.jpg" width="214" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümün son şarkısı “Veda Ettim”, Fatih’in de son sözleri
gibi. İçinden geçilmiş, geçerken diz kanatılmış, dirsek çürütülmüş bir geçmişe
veda şarkısı. “Vedalar sizi korkutmasın. Yeniden başlamak için önce bir hoşça
kal gereklidir,” demişler ya hani, işte o hesap. Brek’in prodüktörlüğünü
yaptığı bu şarkının Mabel’in tek bir gitar eşliğinde söylediği pasajla açılması
boşuna değil. Onu öyle tanımıştık toy zamanlarında. Henüz daha albümü yokken. Oradan
buraya biz de yürüdük o yolu Mabel’in şarkılarıyla. Her insan gibi o da
şüphesiz gördüğümüzden ibaret değildi. Şarkılarıyla kendini belki açık etti belki
daha çok gizledi. Sonuçta dinleyenin yazan ve söyleyenle kurduğu bağ da böyle
bir şey değil midir? Hem çok yakın, çok samimi, hem de bir o kadar yabancı,
resmi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM9ZeeJlH91SFQDGqfG238NSqQYhiBVF90s9KpsFk4qhVBFgPBSaM-OEkVLxV0DMOf8hqnhHMazJHycJkMTPusaG51DrXtQ16g0dFpy2jioiEOFakbEcLdSTBi4sGUt_PVO2uNyjssFeZ8duaCekk5zkBof4ir12lowbK5Bx3qtMHhSwB2GkUDX2USRXgm/s850/magnetquarterly_1699891457_3235246492992235748_2201383181-850x594.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="594" data-original-width="850" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM9ZeeJlH91SFQDGqfG238NSqQYhiBVF90s9KpsFk4qhVBFgPBSaM-OEkVLxV0DMOf8hqnhHMazJHycJkMTPusaG51DrXtQ16g0dFpy2jioiEOFakbEcLdSTBi4sGUt_PVO2uNyjssFeZ8duaCekk5zkBof4ir12lowbK5Bx3qtMHhSwB2GkUDX2USRXgm/s320/magnetquarterly_1699891457_3235246492992235748_2201383181-850x594.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Nicedir bağ kuramıyorum şarkılarla. Daha doğrusu yeni
şarkılarla. Yeni nesil şarkı yazan, söyleyen genç arkadaşlarıma “sorun sizde
değil, bende” demek istiyorum ama “yaşını başını aldığından gençleri
anlayamayan” biri olmayı kabul etmek de kolaycı, sığ ve klişe olacak diye
endişe ediyorum. İnsanın hissetme ve hissettiğini ifade etme biçimlerinin, aslında
içinden geçilen zaman diliminden, dillerden, sınırlardan, ülkelerden tamamen
azade bir biçimde yüzyıllardır aynı olduğunu biliyorum çünkü. Öyle olmasa, o
doğmadan önce yazılmış, söylenmiş bir şarkıdan canı acımazdı birinin. Bir
diğeri çok ama pek çok eski bir romanda ansızın kendiyle karşılaşmazdı. Belki
insan neslinin daha önce yaşamadığı bir süreçtir bu. Okumadan, anlamadan,
dinlemeden, yaşamadan ve dahi hissetmeden yazmak ve söylemek bu teknolojinin,
bu hızın, bu tüketim çarkının bir getirisidir, yeni bir şeydir. Belki de bu
köksüzlüktür benim için bağ kurmayı zorlaştıran. Bilmiyorum, emin değilim işte.
Bu yüzden tavsiye edesim, öneresim ve hatta tekere çomak sokasım, eleştiresim
bile yok nicedir, yazmıyorum.</div></span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja5EOl9QfVr8yVeQ1INOaWLKfrJT60ZwcYf7hRO4sAn3f5VqQKnhxWMA_2RIDJCBQFNxw_Db1NQJW1KxEztz4h-nhZL1mRoWZ9lV_newkdHfcW1sKpTB4Sz-E2M6irrpmcvm8MHSLXN545PHUW8Abb_JY0cOi4ZOuxqvBG63pGXdDE8Z4BWEO1IWrc3Xyo/s750/mabel-matizin-5albumu-geliyor-1hzwk.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="422" data-original-width="750" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja5EOl9QfVr8yVeQ1INOaWLKfrJT60ZwcYf7hRO4sAn3f5VqQKnhxWMA_2RIDJCBQFNxw_Db1NQJW1KxEztz4h-nhZL1mRoWZ9lV_newkdHfcW1sKpTB4Sz-E2M6irrpmcvm8MHSLXN545PHUW8Abb_JY0cOi4ZOuxqvBG63pGXdDE8Z4BWEO1IWrc3Xyo/s320/mabel-matizin-5albumu-geliyor-1hzwk.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Fatih” albümü tam da bu halet-i ruhiyem içerisinde çıkıp
geldi ve ferahlattı beni. Çok uzun, evet ama dinledikçe, her bir şarkıyı
tanıyıp ahbap oldukça, biriyle dertleşip öbürüyle kafa dağıttıkça, birinden
hayat bilgisi alıp öbürüyle enseye tokat oldukça kısalıyor albüm. Uzuna,
anlaması zora, sabır sebat isteyene tahammülüm hâlâ varmış diyorsunuz sonra. Derinlere
inmeye cesaretim de varmış. Sonra bitince, tekrar başlatması için komut
veriyorsunuz dijital dinleticiye. Bakmayın siz bu yazıyı daha yeni tamamlayıp
yayımladığıma, 2023 yazında “Fatih” dinletmekten yoruldu bana dijital
dinleticim. Hâlâ da sık sık dinletiyor çünkü yerine seveceğim bir başka albüm
gelmedi henüz. Ve inanın bana, gönlümde her zaman herkese bir nefeslik yer olsa
da şu sıralar “Fatih”ten uzakta hep bir şeyler eksik.</div></span><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-92080309611713933582024-02-26T01:18:00.000-08:002024-02-26T01:22:48.001-08:00Müzik Bırakılabilen Bir Şey midir?<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL4jsq-AFeZwGHHe176O_JK21Ge8nwMmG4tWDmzolB482jKfZCniIFP5DC9VgP31yZSM1sZwP_7YWgQoWDZ7A9IxoL8qDzDIeDyb2Wo5JAvhfsyLT3pgtgc0G2_MlCiZtjD5YlhMQq5qPxa655ObdlFB87YhNvqhBADYU5vSnGE1aWlLvZ0xrzGzcDdjye/s810/Deniz-Tekin.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="458" data-original-width="810" height="181" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL4jsq-AFeZwGHHe176O_JK21Ge8nwMmG4tWDmzolB482jKfZCniIFP5DC9VgP31yZSM1sZwP_7YWgQoWDZ7A9IxoL8qDzDIeDyb2Wo5JAvhfsyLT3pgtgc0G2_MlCiZtjD5YlhMQq5qPxa655ObdlFB87YhNvqhBADYU5vSnGE1aWlLvZ0xrzGzcDdjye/s320/Deniz-Tekin.jpg" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial;"><span style="font-size: large;">Deniz Tekin müziği bırakmış. Neden? Açıklaması o kadar
muğlak cümlelerle dolu ki şu veya bu sebepten diyebilmek mümkün değil. Kendince
açık etmek istemediği sebepler olabilir, bilemeyiz. Ya da kendini ifade etme
biçimi böyledir, onu da bilemeyiz. Bir hayal kırıklığı, bir hüsran ve vazgeçiş
kokusu var, orası kesin. Ve fakat laf arasında “ticari müzik yapmayacağım” da
demiş. Yani müziği bırakmamış da olabilir. Çünkü sanatın her dalında
ürettiklerinizi tüketicilere bedelsiz sunabileceğiniz bir dolu mecra var artık.
O mecralardan birinden şarkı yayınlamaya devam eder ve “ticari müzik” yapmamış
olur. Olur mu? Olur.</span></span></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVPshElERIMsdOwM_U8vftPWh849AGx1b2v9Ii1_EZRrDnQLBm60mddvLHkVlt07Qt3BeKs4qjnVzzuSEYgyQ-fRCfMRommBaGvHwyXSTCbrcfOGLrJh_TS3xaV5GX4co9UbUlC5JD6Olng8ltYTX_WTyw815QhyLyim87OElrMlGvV0NswH_J__WfI2DP/s800/deniz-tekin-800x533.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVPshElERIMsdOwM_U8vftPWh849AGx1b2v9Ii1_EZRrDnQLBm60mddvLHkVlt07Qt3BeKs4qjnVzzuSEYgyQ-fRCfMRommBaGvHwyXSTCbrcfOGLrJh_TS3xaV5GX4co9UbUlC5JD6Olng8ltYTX_WTyw815QhyLyim87OElrMlGvV0NswH_J__WfI2DP/s320/deniz-tekin-800x533.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bir sabah uyanıp “Ben bugün sigarayı bıraktım,” der gibi
“Ben bugün müziği bıraktım,” denilebilir, o günün tarihine bir not düşülebilir
mi, müzik bırakılabilen bir şey midir, orası ayrı bir tartışma konusu ama genç
bir insanın herhangi bir konuda bir ya da birden fazla sebepten hevesinin
kırılması ve umudunun kaybolması neresinden baksanız üzücü. Bununla birlikte
insanın en çok genç yaşlarında hevesinin kırıldığı da bir gerçek. Çünkü en çok
genç yaşlarda çok şey umar insan. İlerleyen yaşlarda o heves ve heyecanların
yerini deneyimlenmiş, öğrenilmiş gerçeklerle beraber ayakları yere basan sakin
ve telaşsız beklentiler alır. Ve ne tuhaftır ki ummalar azaldıkça bulmalar
artar.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnxwri76wqFe0KvYyNY-0XPXmAThiry1tSK4biXfpPvRiqoaZlYi04588HW0eysSIM0eQWwzpM_bwhNDCgpknYffnH1659pws88su1NV18Oe4RoRk1x_LaReNHALW90VTVzgrFFbbH0KDVDqKiWa7zbEBCVNkuECRogD8juWVGPeondpOk4G0BvbmnRTCY/s1868/DenizTekin4.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="1868" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnxwri76wqFe0KvYyNY-0XPXmAThiry1tSK4biXfpPvRiqoaZlYi04588HW0eysSIM0eQWwzpM_bwhNDCgpknYffnH1659pws88su1NV18Oe4RoRk1x_LaReNHALW90VTVzgrFFbbH0KDVDqKiWa7zbEBCVNkuECRogD8juWVGPeondpOk4G0BvbmnRTCY/s320/DenizTekin4.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu ülkede alternatif müzik yapan genç bir müzisyen en fazla
ne umabilir? Müziğinin milyonlarca “stream” almasını, tıklanmasını mı? Tüm
ülkenin, herkesin onu dinlemesini, şarkılarını ezbere bilmesini mi?
Konserlerinin hıncahınç dolmasını mı? Bunların hiçbirinin olmayacağını nedense
ona kimse söylemez. Bunların olabilmesi için önce bu ülkeyi, bu insanı, bu
toprakları tanıması gerektiğini de kimse söylemez. İçinden bu coğrafyanın
makamları, motifleri, nağmeleri geçmeyen, armonisi bu topraklara değmeyen, sözünü
bu dilin imlâsında söylemeyen şarkıların sadece sınırlı sayıda dinleyiciye
hitap edeceğini ve hep öyle kalacağını da kimse söylemez. Genç alternatif
müzisyen zamanla ya tüm bunların farkına kendi kendine varır ya da hiç varamaz.
Kimileri o eşiği atlar, geçer, kimileriyse konuyu hâlâ tam anlayamamış bir
biçimde eşiği atlayanlara diş biler, hatta “ben niye öyle olamadım” hayıflanmalarına
öfkeli kıskançlığını katık eder.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUVx-wyNL3CigO3uYBqEPXxZ2s1_jZgsnMGtRzY5e-f70lvA6RPXRG1CLFvdQsp3_Iws_uQf8ok5PkOeZ-z5shVJl6j1FGSyICgCTTHCkCWpTxXUtLtwUeaXL4u8IaCIlcZ1pRA1JyEUwcBB5dBhjlp6VAzQ869g4BEhsOZnIaRKVaGigU8HIj8MR00A7I/s768/deniz-tekin-sarki-cekmecesi-768x512.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="512" data-original-width="768" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUVx-wyNL3CigO3uYBqEPXxZ2s1_jZgsnMGtRzY5e-f70lvA6RPXRG1CLFvdQsp3_Iws_uQf8ok5PkOeZ-z5shVJl6j1FGSyICgCTTHCkCWpTxXUtLtwUeaXL4u8IaCIlcZ1pRA1JyEUwcBB5dBhjlp6VAzQ869g4BEhsOZnIaRKVaGigU8HIj8MR00A7I/s320/deniz-tekin-sarki-cekmecesi-768x512.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şayet bu ülke insanının damarlarına nüfuz edecek bir müzik
yapmıyorsanız, öyle şarkılar yazmıyorsanız, beklentilerinizi daha en başından
dizginlemeyi öğrenmeniz gerekiyor. Çünkü örneği yok. Aksi örneğiyse çok. Bakın
Mabel Matiz’e, Melike Şahin’e. Her ikisi de alternatif camianın içinden çıkıp
ana akıma ilerlerken bu ülkenin kadim müzik kültürünün bir yerlerinden ses
verdiler. Bakın Semicenk’in ticaret erbabı kurnazlığıyla formüle edilmiş,
tıklanmalara doymayan şarkılarına. Ya bir melodi, ya bir söz ya da gırtlağınızdan
dökülen bir nağme… Ama bu kadar da basit değil aslında. Daha köklere inen,
derin bir şeyden bahsediyorum. Bohem bir biçimde ifade edilmiş duyarlılıklar ne
kadar içten ve samimi olsalar da sadece o dil ve duygu dünyasında yaşayan bohem
bireylere dokunur, toplumun ortalamasına değil. Haliyle de o kitlenin müzisyeni
olursunuz. Olmanızda da bir sakınca, mahsur, kusur yoktur ayrıca. Bu da bir
tercihtir ve öyle olduğunuzu kabul ettiğiniz sürece kimsenin “Niye senin
şarkıların herkese hitap etmiyor?” diye sormaya da hakkı yoktur.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihQMMrFB3vXc2XZipuWMSC7vkOjb1to8Rnvv-Za-BLsRCW6Gy1sGgVtjmRpja1IvhiyBd_lreH57tsKstbf3kGtNmhdxZIc7GelFba8cYFuM2dUjxrGrglXTn6JpccFsqiUo-Cy34pt8ZqiubygJucOBTF-Z8r4oS7kkOrbtty_SysvL3uXRIQU-tsjirQ/s1534/deniz-tekin-konseri-95820.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1534" data-original-width="1067" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihQMMrFB3vXc2XZipuWMSC7vkOjb1to8Rnvv-Za-BLsRCW6Gy1sGgVtjmRpja1IvhiyBd_lreH57tsKstbf3kGtNmhdxZIc7GelFba8cYFuM2dUjxrGrglXTn6JpccFsqiUo-Cy34pt8ZqiubygJucOBTF-Z8r4oS7kkOrbtty_SysvL3uXRIQU-tsjirQ/s320/deniz-tekin-konseri-95820.jpeg" width="223" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Tam bu noktada Deniz Tekin’in daha fazla tanınmasının da bu
ülke insanının damarlarına nüfuz etmiş şarkıların sahibi Ahmet Kaya’dan bir
şarkı, “Beni Vur” sayesinde olduğunu hatırlatmalıyım. Kendi şarkılarından
biriyle müzik piyasasına giriş yapmış olsaydı aynı hızla tanınır mıydı bilemem.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şunu da söylemem lazım ki toplumun geneline hitap edebilmiş
olmak sizi iyi müzisyen yapmayacağı gibi, genele hitap etmiyor olmak da iyi
müzisyen olduğunuzun garantisi değildir ki bu ikincisi hep bir ön kabuldür
nedense bizde. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgatfnOgYJC0Vw7GPNT0Sk104LJcr-kcrGLQeY3yGyqONgySFyODHCaum_qlxrCqMV6mqS8CN2pdav5k1c8pJy1ot0p_qjxc1fbb3aS4u_Ju-pwVrpx1c0lvg4WT8AGfehSJYOufpoi8a3Iuo9Zvi5ILM73yi-BnivqcNYqpgYVo2p525jsv2SNzDNLBk9S/s760/kapak_211450.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="760" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgatfnOgYJC0Vw7GPNT0Sk104LJcr-kcrGLQeY3yGyqONgySFyODHCaum_qlxrCqMV6mqS8CN2pdav5k1c8pJy1ot0p_qjxc1fbb3aS4u_Ju-pwVrpx1c0lvg4WT8AGfehSJYOufpoi8a3Iuo9Zvi5ILM73yi-BnivqcNYqpgYVo2p525jsv2SNzDNLBk9S/s320/kapak_211450.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Tüm bunlar bir yana, müzisyenler için bir de hayat
sürdürmek, geçinmek diye bir gerçek var. Şarkıları tüm ülkede dinlenmeyen,
bilinmeyen, ana akıma düşmemiş, yüzü magazin görmemiş müzisyenin para kazanma,
müzikle yaşamını idame ettirme şansı eşyanın tabiatı gereği daha düşüktür. İçinde
yaşadığımız görünürlük çağında bu durum geleneksel medya döneminden bile daha
acımasız bir gerçeklikle normalleşmiş durumda.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ha nedir, dünyada, özellikle de müzik endüstrisi gelişmiş
ülkelerde pasta daha büyük olduğu için çoğunluğa hitap etmeyen hatta aykırı
duran müzisyenler de iyi kötü geçinebilirler. Ama müziğin hiçbir zaman endüstri
olamadığı Türkiye’de bu, ne çare mümkün değil. Hiçbir zaman olmadı. Ana akımda
zamanında konserlerinde kapılar çerçeveler kırılmış, plakları yüzbinler, CD’leri
milyonlar satmış, gazete ve dergilerin manşetlerinden düşmemiş insanlar da
yaşadı bunu. Bir dönemin en büyük starı Erol Büyükburç, küçücük restoranlarda
şarkı söylüyordu ölümünden bir süre öncesine kadar. Başka bir dolu örnek de var
da ben ilk aklıma geleni yazdım. Bizdeki pasta sadece gündemde olanı doyurdu
hep. Üstelik bu hemen her alanda oldu. Yazarlıkta da, gazetecilikte de,
televizyonculukta da, oyunculukta da… Yani bu meselenin içinden bugün ilk kez
yaşanıyormuşçasına ya da ilk kez birinin başına gelmişçesine bir dram, bir
haksızlığa uğramışlık hikayesi çıkarmak yerine meselenin bütününe bakmak lazım.
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9cIg791iIaeVog_3xlYxCcj2lcfba5nxvm6uIu6mg9wk9ktPZABa68RPQGi5HQ66YHgqgGapL7K5t-NRIKq4K87UQh9I5x635gV3GmnqY9buVgcEqB_TSD8-P1VZkxwwZB0lo-pJl_bG8whxQT-j84i9RBdaw250KCv_mXLTmL6wGcZAc2h0WJ7cMeCXV/s900/channels4_profile.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9cIg791iIaeVog_3xlYxCcj2lcfba5nxvm6uIu6mg9wk9ktPZABa68RPQGi5HQ66YHgqgGapL7K5t-NRIKq4K87UQh9I5x635gV3GmnqY9buVgcEqB_TSD8-P1VZkxwwZB0lo-pJl_bG8whxQT-j84i9RBdaw250KCv_mXLTmL6wGcZAc2h0WJ7cMeCXV/s320/channels4_profile.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Tabii yaşadığımız zamana, güne dair başka farklı dinamikler
de var. Maalesef artık müziği sosyal medyadan ayrı düşünemiyoruz ve sosyal
medyanın da çok büyük bir fenalığı var insanoğluna. Takip ettikleriniz ve sizi
takip edenlerle öyle bir yankı odasının içinde düşüyorsunuz ki bir süre sonra hayatın
gerçeğini o zannetmeye başlıyorsunuz. Mesela yaptığınız işi övenler,
beğenenler, alkışlayanların sarmalında zamanla dünyanın en güzel işlerini
yaptığınızı, dünyanın en önemli insanı olduğunuzu zannediyor, öyle
hissediyorsunuz. İçeri başka hiç çatlak ses sızmadığı için de bu sanrıdan
uyanmanız ancak sokağın sert gerçeği suratınıza çarptığında mümkün olabiliyor.
Aslında sizi o kadar da çok insan tanımıyor. Aslında kitlelerin kanaat önderi
filan değilsiniz. Aslında o sözü ilk siz söylememiş, o müziği ilk siz yapmamış,
o taşı ilk siz atmamış, üstelik küçük dağları da siz yaratmamışsınız.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg49PxX5fC_4S76j3KAbu8RByW0FTECeJiyimxzLPIAYO7nId1IDIKMlrdiJqC5nazYltSa3S_2vqso59gfKwP3ZDQvSn8F0wlHF1Hg-8uzgnIK9PfPvYbJ_7KZqOudgBZtVN8inR7rKN66JullzfNReGDdyqOcVcczz2w8iH4cw7dLFDfh7MCzOI5k9q8I/s650/deniz-tekin-konseri-49311.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="650" data-original-width="650" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg49PxX5fC_4S76j3KAbu8RByW0FTECeJiyimxzLPIAYO7nId1IDIKMlrdiJqC5nazYltSa3S_2vqso59gfKwP3ZDQvSn8F0wlHF1Hg-8uzgnIK9PfPvYbJ_7KZqOudgBZtVN8inR7rKN66JullzfNReGDdyqOcVcczz2w8iH4cw7dLFDfh7MCzOI5k9q8I/s320/deniz-tekin-konseri-49311.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bunu neden söylüyorum, çünkü Deniz Tekin’le bir zaman önce
sosyal medyada bir tartışma yaşamıştık. Sebebi benim bir şarkısındaki şarkı
söyleme biçimini beğenmememdi. Orada bana karşı gösterdiği öfke, ağzımın payını
verme iştahı, “Sen kim oluyorsun?” demeye getiren cümleleri, çıkarımları ve
kendinden fütursuzca emin halleri bende tam aksine özgüveni sallantıda bir genç
kadınla konuşmaya çalıştığımı hissettirmişti. Bilenler bilir, asla böyle
tartışmaların içinde olmam, arkama bakmadan uzaklaşırım. Belki ben de biraz
uzattım. Neden uzattığımı sonrasında uzun uzun düşündüm. Her şeye rağmen
anlaşılabilme ihtimaline inanmıştım belki. Belki de genç kuşağın “Ne istiyorsan
onu yap ve kimseyi dinleme” mottosuna alışamamıştım. Oysa kurallar, kaideler,
gelenekler, göreneklerle, “el alem ne der”lerle büyütülmüş bir kuşağın mensubu
olarak çok da hoşuma gidiyordu bu motto. Ama işte “kimseyi dinleme” ile
“kimsenin bir şey söylemesine izin verme, söylerlerse de hemen karşı taarruza
geç ve onları sustur” arasında ince bir çizgi var. Birbirine çok benzer ama
aslında taban tabana zıt iki önerme. “Sen yine dinleme ama DUY” olmalı doğrusu.
Duymamak, duymak istememek çok tehlikeli, zehirli bir şey çünkü.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOiEPh9MWRfEJFuzSburEk9-WD-g40CDZr24pKLLWMdOzB0nlVWavcXFZgXEnQJ_uO9vv240m_K_e9Ox7W-ckiICsSPjiuwY3y9ncaKncsjxlMvWWpg6mU_Ul22nWiSCvfTrpoqDcqxPvxjeV8YMoPLdYfQZzM-4Y9Bsdx_m4tlSYFa1X9awaagPnu6gqm/s1594/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121309.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1594" data-original-width="1278" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOiEPh9MWRfEJFuzSburEk9-WD-g40CDZr24pKLLWMdOzB0nlVWavcXFZgXEnQJ_uO9vv240m_K_e9Ox7W-ckiICsSPjiuwY3y9ncaKncsjxlMvWWpg6mU_Ul22nWiSCvfTrpoqDcqxPvxjeV8YMoPLdYfQZzM-4Y9Bsdx_m4tlSYFa1X9awaagPnu6gqm/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121309.png" width="257" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sözün özü bu biraz da (klişe tabiriyle) hazım meselesi. Kıran
kırana mücadele, haksızlığa bazen yeniliş bazen direniş, kendini zorlaya
zorlaya kabul ettiriş ve zaman içerisinde (sokağın gerçeğinde kim olduğunun ve
ne kadar hacim kapladığının farkında olmak kaydıyla) kendi kurallarını koyuş.
Bunların hiçbiriyle uğraşamam diyorsanız zaten “ticari müzik”e hiç
bulaşmayacaktınız zira müzik ya da değil ama ticaret tam da bu mücadelelerin
toplamıdır. Kimseyi pamuklara sarmıyorlar, hiç sarmadılar.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpc2L6hjiyV-IsW1Iv4PX6oEtZ9LKNQuao2ZXo17Gg91vdPBuebzClBVrWGRLfx_YA1dcc89kq8W-3W9cvARFKOC1dC6S8t_Zaxp3roUYhMzsty91wPMV1qjwhzvTBngO_AT3Gmh1G99Y8axtTlklMWv2BI8LvKMbC3_LMXM4ho0O-f7f-CFHl6CbeKdPS/s1024/deniztekin2-1024x768.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="768" data-original-width="1024" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpc2L6hjiyV-IsW1Iv4PX6oEtZ9LKNQuao2ZXo17Gg91vdPBuebzClBVrWGRLfx_YA1dcc89kq8W-3W9cvARFKOC1dC6S8t_Zaxp3roUYhMzsty91wPMV1qjwhzvTBngO_AT3Gmh1G99Y8axtTlklMWv2BI8LvKMbC3_LMXM4ho0O-f7f-CFHl6CbeKdPS/s320/deniztekin2-1024x768.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bakıyorum Deniz Tekin’in müziği bırakması üzerine yazılan
yazılara, yapılan yorumlara. Herkes alternatif müzisyen olmasından dem vurmuş. Oysa
ana akımdakiler de en az alternatif müzik yapanlar kadar çabaladılar zamanında.
Hatta onların şartları yer yer daha ağırdı. Gazinocular Kralı’yla ters düştüğü
için yıllarca hiçbir gazinoda iş verilmeyenler oldu. İlk albümü satmadı diye
ikinci bir albüm yapamayanlar oldu. Bağlı bulunduğu firma albüm yapmak
istemediği için sözleşme süresi bitene kadar albüm yapamayanlar, hatta sahneye
bile çıkamayanlar oldu. Albümünü duyurmak, Kral TV’de klibini döndürmek için
bir ev, bir araba parası harcayanlar oldu. Radyocuların kapısında yatılır,
gazeteciler, televizyoncular yakın markajda tutulurdu. Harbiye, Rumeli Hisarı
gibi prestijli konser alanlarında sahneye çıkmak için akıl almaz strateji
oyunları oynanırdı. Tüm bunlar çok uzak geçmişte yaşanmadı. Şahitleri hâlâ
hayatta. Sorun anlatsınlar.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidwIBjIivuN8IXpCmKICWEqRxfgQLw5mjpujHdbb1fLNRcUTrT9Iv8_DSopokLFiUv1I6sOevBF2Ybj1ckKLSsLF4_5ZYLb4p7Doe-VbqFOmaD-Pdx4zc11LekjKQYFW6Px5hLfL4M44wNKNsjSJpVKzEuNO-mq098n0m2RNJaz7YmREelcClwO-Q3shF4/s1204/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121212.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1204" data-original-width="1159" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidwIBjIivuN8IXpCmKICWEqRxfgQLw5mjpujHdbb1fLNRcUTrT9Iv8_DSopokLFiUv1I6sOevBF2Ybj1ckKLSsLF4_5ZYLb4p7Doe-VbqFOmaD-Pdx4zc11LekjKQYFW6Px5hLfL4M44wNKNsjSJpVKzEuNO-mq098n0m2RNJaz7YmREelcClwO-Q3shF4/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121212.png" width="308" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Alternatif müzik yapanlar en azından böyle şeyler yaşamıyor şu
anda. İstediği zaman istediği şarkısını kendi hesabına yayınlıyor, çoğu zaman
profesyonel bir PR desteğine bile ihtiyaç duymadan sosyal medyadan çatır çatır
duyuruyor, bir konser menajeriyle anlaşınca da Türkiye’nin her yerinde sahneye
çıkabiliyorlar. Evet dijital dünya başka başka çelmeler takıyor onlara da ama o
çelmeler konusunda da şöyle adamakıllı, yüksek sesli, kolektif bir itiraz
duymadım kimseden şu ana kadar. Herkes hayatından memnun görünüyor. Yani “Ben artık
şarkılarımı filanca platforma vermiyorum, çünkü haksız rekabete neden olduğunu
düşünüyorum,” gibi ya da “Şu mekânları müzisyenin emeğini sömürdüğü için
protesto ediyorum,” gibi bir ayaklanma hiç görmedim. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtTCK0lbEugFyUZWUikqRqu3jc0hdVpuC7A6Yov_C2QidTL5s-EAHziMNma5lWkr9cGvt0ffo1dTCvgdHLm0dIQ1iat6nFvqlSKixrSxllYcee3rpuvaSI-Nht3ihc3YSTlV_G00bgJtDJbwhCYVj_5zYpwUPTCnfF7QFEKd_wbAcXVFgAcZZDQXkj7RVB/s2356/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121434.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1384" data-original-width="2356" height="188" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtTCK0lbEugFyUZWUikqRqu3jc0hdVpuC7A6Yov_C2QidTL5s-EAHziMNma5lWkr9cGvt0ffo1dTCvgdHLm0dIQ1iat6nFvqlSKixrSxllYcee3rpuvaSI-Nht3ihc3YSTlV_G00bgJtDJbwhCYVj_5zYpwUPTCnfF7QFEKd_wbAcXVFgAcZZDQXkj7RVB/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121434.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Velhasıl ortada sadece alternatif müzik yapanlara hayatı zehreden,
müzik yaptıklarına pişman eden bir bozuk düzen ve kötülükler silsilesi yok.
Ortada bir bozuk düzen ve kötülükler silsilesi varsa şayet (ki evet var) bu
herkes için var. Haliyle de meseleyi Deniz Tekin özelinde, alternatif müzik
lehine romantize etmek bana pek de manalı gelmiyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Birini vazgeçilmez
görüyorsanız şayet, bilin ki aslında bu sizin fikriniz de değildir. O fikri
sizin kafanıza sokan, ürettikleri, yaptıkları, ettikleri, mücadelesi ve yerine
bir başkasını koyamayacağınıza emin olduğunuz derecede benzersizliğiyle,
vazgeçilmez gördüğünüz kişinin ta kendisidir. Bir de buradan bakmak lazım. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhANW9f-IP6nguircwN0jTsjMBJGA0zcewPu0CcDpVy6MSzlWkHAqPXXgEyLzvkn4zEQ3lg3iKRD8HvuLjDteidEygfm3Zt6fNzNFiHBb7SDveX0m7UTTihMCrz-XVwIrf9Xy9uUGuFGtwWw_nBeb1bB6IwHv9SV7J-FevToyYU5wfxk_-vlDQFBDoGeCZ9/s1581/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121527.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1581" data-original-width="1099" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhANW9f-IP6nguircwN0jTsjMBJGA0zcewPu0CcDpVy6MSzlWkHAqPXXgEyLzvkn4zEQ3lg3iKRD8HvuLjDteidEygfm3Zt6fNzNFiHBb7SDveX0m7UTTihMCrz-XVwIrf9Xy9uUGuFGtwWw_nBeb1bB6IwHv9SV7J-FevToyYU5wfxk_-vlDQFBDoGeCZ9/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202024-02-26%20121527.png" width="222" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Durduğumuz yer, bakış açılarımız, algılarımız ve aramızdaki
zaman ve mesafe farkı nedeniyle belki doğru empati yapamıyor da olabilirim ama
ben Deniz Tekin’in yerinde olsam nokta yerinde virgül koymayı tercih ederdim. Her
üreten insanın zaman zaman yorulduğunu, bıktığını, vazgeçme noktasına geldiğini
ve bu tükenmişliğin aslında bir şarj vazifesi gördüğünün ancak üzerinden zaman
geçtikten sonra anlaşılabildiğini bana birilerinin söylemesine ihtiyaç
duymazdım. Ve ahir zamanın öğretilerinin telkin ettiğinin tam aksine, hikâyemin
aslında bana özel, eşsiz ve sadece bana ait, benim hikâyem olmadığını, insanların
yaşadığı sürece birbirlerinin hikâyelerinin içinden geçtiğini fark etmek için
yanlış alınmış kararların pişmanlığını yaşayana kadar beklemezdim.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"> </span></span><o:p></o:p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-91773712182405473332023-09-18T01:50:00.004-07:002023-09-18T01:50:41.627-07:00Emir Can İğrek Röportajı<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjivHDue3r9zOrYfP2iqBAqYCA_bfAGu7HHRatUhwuWOutvCo_yEs9E5IX2uwJZiFIkOoFQFw7pDke-jdkPykvWPMXJo_ZPW9AObnuePAvOTQ7pnjdqSZhmQ6nL67K4HVZkABlp79RX250kBDsAkBCp_aX67nEnMk7goRAaYz9uI3u80xAc5EWBlJ0nEhmJ/s1450/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-18%20113407.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1450" data-original-width="1270" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjivHDue3r9zOrYfP2iqBAqYCA_bfAGu7HHRatUhwuWOutvCo_yEs9E5IX2uwJZiFIkOoFQFw7pDke-jdkPykvWPMXJo_ZPW9AObnuePAvOTQ7pnjdqSZhmQ6nL67K4HVZkABlp79RX250kBDsAkBCp_aX67nEnMk7goRAaYz9uI3u80xAc5EWBlJ0nEhmJ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-18%20113407.png" width="280" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kendi kuşağının en çok konser veren isimlerinden biri Emir
Can İğrek. Hemen her gün İstanbul dışı konserlerinin olduğu bir takvimde
röportaj için uygun zaman bulmakta bir hayli zorlandık. Üstüne üstlük turnede
şehirden şehire gezerken hastalandı ve ilaç takviyesiyle sahneye çıkabildi. Ne
var ki bu durumdan hiç şikayetçi değil, aksine memnun. Nitekim “Eskiden
konserlerde gitar elimde durarak şarkı söylüyordum ama hareketli parçaların
sayısı arttıkça konserler daha hareketli geçmeye başladı. Sanırım sporcu gibi
yaşamam gerekiyor artık çünkü konserler ciddi bir efor gerektiriyor. Konser
yapmayı da çok seviyorum, sayısını azaltmayı da hiç istemiyorum. Çok
eğleniyorum çünkü,” diyerek ikinci bir soru sormamam gerek kalmadan özetledi
durumu.</div></span><o:p></o:p><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2l-YUKydZzSsyhCIC6_TpZIywJ0q3_jzhnLTO9sjS0KeQHh429PKn04o4vTeaEhVf0CB4ubgB83P3qdYa74cPXAiENPEWz0_enok7oXax60QAi5KHUfbkaZMQUwZR9F9Vj3ZArq2KDIBL1vfU7jms9BdDqdxzqihkzd-JAbsZgGGSAK8mdR3znNqUP8pC/s1359/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-18%20113645.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="889" data-original-width="1359" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2l-YUKydZzSsyhCIC6_TpZIywJ0q3_jzhnLTO9sjS0KeQHh429PKn04o4vTeaEhVf0CB4ubgB83P3qdYa74cPXAiENPEWz0_enok7oXax60QAi5KHUfbkaZMQUwZR9F9Vj3ZArq2KDIBL1vfU7jms9BdDqdxzqihkzd-JAbsZgGGSAK8mdR3znNqUP8pC/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-18%20113645.png" width="320" /></a></div><div><br /></div><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/emir-can-igrek-roportaj.html" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: black; font-family: sans-serif; font-size: 15px; letter-spacing: 0.02em; outline: none; text-align: left; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank"><b style="box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><span style="box-sizing: border-box; letter-spacing: 0.02em; outline-color: initial; outline-width: initial; transition-duration: 0.3s; transition-property: all;">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.</span></i></b></a><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-20934948170312005062023-09-18T01:11:00.002-07:002023-09-18T01:11:24.528-07:00Sufle Röportajı<p><span style="font-family: arial; font-size: x-large; text-align: justify;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiv6WcClMB3P8M3_ar0007d35Zsgci-G_MsABZylWaufMrc3agqTzw7wuoHwco37V8aMoXPj6zXzqhlhy_mG-_-cpn-smr0XQgsYH-26UmJOL5uLD1KeHaSBUT7Nd2fzEfDHgMH_UhT4cMQ-BnOtII09AOYosEZG0kvRhch5oE7sUqsvN_0as89PONeQn9w/s1795/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-18%20104901.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1137" data-original-width="1795" height="203" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiv6WcClMB3P8M3_ar0007d35Zsgci-G_MsABZylWaufMrc3agqTzw7wuoHwco37V8aMoXPj6zXzqhlhy_mG-_-cpn-smr0XQgsYH-26UmJOL5uLD1KeHaSBUT7Nd2fzEfDHgMH_UhT4cMQ-BnOtII09AOYosEZG0kvRhch5oE7sUqsvN_0as89PONeQn9w/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-18%20104901.png" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Göksu Taşçeviren ve Mustafa Atik’in ODTÜ’de sıra arkadaşlığıyla başlayıp müzik ortaklığıyla devam eden macerası 10 yıldan fazladır devam ediyor. Grubun ismini tiyatroda kullanılan sufle kelimesinden yola çıkarak koymuşlar ama YouTube’da sufle araması yapılınca şarkılarının arasında onlarca tatlı tarifi videosu çıkmasından da şikayetçi değiller. Sufle’yle müzik yolculuğunu, yeni albümünü ve gelecek projelerini konuştuk. </span> </div><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivrGkD5eL8-YERHTMGPoLtH0PiIzLE6m-_-33Afe_Hb6Sv25vqoE_bk2b_n9ElK3VClKf338GudBldwMSVs6-oCi275gchl4cIbbSz2AOIcTJM9piEF51bDEOm4bWROF4ZBfueJsW5pf9xb0wp6kJ3XVKExxUgxb4Ydk4I7oP0ljXhVHMJudxb1eom7Aw_/s2218/IMG_20230918_0002.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1672" data-original-width="2218" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivrGkD5eL8-YERHTMGPoLtH0PiIzLE6m-_-33Afe_Hb6Sv25vqoE_bk2b_n9ElK3VClKf338GudBldwMSVs6-oCi275gchl4cIbbSz2AOIcTJM9piEF51bDEOm4bWROF4ZBfueJsW5pf9xb0wp6kJ3XVKExxUgxb4Ydk4I7oP0ljXhVHMJudxb1eom7Aw_/s320/IMG_20230918_0002.jpg" width="320" /></a></div><div><br /></div><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/sufle-roportaj.html" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: black; font-family: sans-serif; font-size: 15px; letter-spacing: 0.02em; outline: none; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank"><b style="box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><span style="box-sizing: border-box; letter-spacing: 0.02em; outline-color: initial; outline-width: initial; transition-duration: 0.3s; transition-property: all;">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.</span></i></b></a><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-69468741186572412052023-09-07T14:06:00.004-07:002023-09-18T01:25:18.333-07:00"Ama O Şarkılar Sahiden Çok Dinleniyor"<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwdyJtWlHVNa_m27rUU69h8-q_J668nyXHLmjnKNLKTt8-D9toKlTyXjxW9jAC8XWF5bnzyYkY3xI64UWItypc-Y4irxdzK-Uk2Vh-W3qLyY8LBavT19iAFZPYMIs2VaSh3N9EahE-ps1Fo1JQFntAdzuqye__xG56BHCQ_TgQeR3E3lEx0PE5_pSYZyGH/s900/600x600bf-60.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwdyJtWlHVNa_m27rUU69h8-q_J668nyXHLmjnKNLKTt8-D9toKlTyXjxW9jAC8XWF5bnzyYkY3xI64UWItypc-Y4irxdzK-Uk2Vh-W3qLyY8LBavT19iAFZPYMIs2VaSh3N9EahE-ps1Fo1JQFntAdzuqye__xG56BHCQ_TgQeR3E3lEx0PE5_pSYZyGH/s320/600x600bf-60.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Geçenlerde bir ‘tweet’ attım, kıyamet koptu. (X’de yazılan
şeylere ben hâlâ ‘tweet’ diyorum evet, ne diyeyim, Mahmut mu diyeyim?) Şöyle
bir şey yazmıştım:</div></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuaIOkyh837jhQ6okpqv7CzXXyXgoaizM1qDywVvZj3-Ykymaoqg5-GTeRQIUWfCcFb1AgOLGO_OGWHztN95YENcQDu7HZEt2GpXOMv1WIQAbFsGOsg-uu28j5bF5fSspIqRbXwjzJf9vFw9xhRx1zHhonV_-IhbgjVmQYTqh1eXbsn8Nf7CSl0n8LxAiV/s1092/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20231943.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="378" data-original-width="1092" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuaIOkyh837jhQ6okpqv7CzXXyXgoaizM1qDywVvZj3-Ykymaoqg5-GTeRQIUWfCcFb1AgOLGO_OGWHztN95YENcQDu7HZEt2GpXOMv1WIQAbFsGOsg-uu28j5bF5fSspIqRbXwjzJf9vFw9xhRx1zHhonV_-IhbgjVmQYTqh1eXbsn8Nf7CSl0n8LxAiV/w640-h222/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20231943.png" width="640" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;"><span><a name='more'></a></span>Yorum üstüne yorum geldi, gazetelerin köşe yazılarında bu ‘tweet’
alıntılandı, konu tartışmaya açıldı. Kimine göre çok haklıydım, zaten nicesi
nicedir bundan mustaripti ve ben onların sesi olmuştum. Bravoydu bana!
Kimilerine göreyse hiç öyle bir şey yoktu, dijital platform listelerinin üst
sıralarındaki şarkılar her yerde çalınıyor, dinleniyor, söyleniyordu da ben
habersizdim. Yaşım yetmiyordu duymaya da anlamaya da. Hatta değişime ayak
uyduramayan herkesin geride kaldığını yazan bile oldu, artık değişimden
anladığı neyse. Ne cevap vermek lazımdı? “Değişime ancak gelişimi de
beraberinde getiriyorsa ayak uydurmak gereklidir. Kötüye giden, tersine işleyen
değişime ayak uydurmak (bile isteye attan inip eşeğe binmek) ancak çaresizlerin
ve yetersizlerin işidir,” desem yerinde bir cevap olur muydu? Bilemedim. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK1bcRXgI7YR9RRtJLuC4_rzJfy3h6mCeYjh2_8FGGC8nxvyIt1thaw4MjS1IG-StBKgDk7PpTo0Wzgr-8breSKd7RFQ3Wx1dkOlxUfsu0jYuhIcddqdjGu1gkO6ssMGxwQ6kPtgmZ9jVjvzXh8akN6ImzSwq6noP2nmiaf6OcpZHJul8jvf-ZBvaQeUIR/s900/channels4_profile.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK1bcRXgI7YR9RRtJLuC4_rzJfy3h6mCeYjh2_8FGGC8nxvyIt1thaw4MjS1IG-StBKgDk7PpTo0Wzgr-8breSKd7RFQ3Wx1dkOlxUfsu0jYuhIcddqdjGu1gkO6ssMGxwQ6kPtgmZ9jVjvzXh8akN6ImzSwq6noP2nmiaf6OcpZHJul8jvf-ZBvaQeUIR/s320/channels4_profile.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kullanımı en kolay ve en işlevsel platform olduğu için çok
kişi gibi ben de müzik dinlemek ve müziği takip etmek için Spotify kullanıyorum
ve o yüzden de hedefimde o varmış gibi gözüküyor ama aslında her bir dijital
müzik dinleme platformunda benzer şekillerde süregelen bir yanlışlıklar ve
haksızlıklar silsilesinin izini sürüyorum. Bahis konusu ‘tweet’ bu konudaki ne
ilk ne son tespitimdi. İyisi mi yazıya dökeyim de daha açık anlaşılsın dedim en
sonunda.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_HRG45eIse-gvfX_hcmj3UUugK0Lz3SRyjuIIGCENXwFuCfPx7zVVkIN-06u-0XBC88wjvFGsAgAeaKuMgj7V1nUsSANCnP-z4lBrjX_C89QJ6tka3540RgBIg-0UsKP_Q2x5-OLAXAhJ5eUdGci9irXtYdAspaBDa8j0LPXmkN5Q3rG48Lk-bzYmCh49/s1920/1044343915_0_0_2000_1132_1920x0_80_0_0_24ca812260e8a8786c094779f7aa81c3.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1086" data-original-width="1920" height="181" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_HRG45eIse-gvfX_hcmj3UUugK0Lz3SRyjuIIGCENXwFuCfPx7zVVkIN-06u-0XBC88wjvFGsAgAeaKuMgj7V1nUsSANCnP-z4lBrjX_C89QJ6tka3540RgBIg-0UsKP_Q2x5-OLAXAhJ5eUdGci9irXtYdAspaBDa8j0LPXmkN5Q3rG48Lk-bzYmCh49/s320/1044343915_0_0_2000_1132_1920x0_80_0_0_24ca812260e8a8786c094779f7aa81c3.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bunu daha önce de yazdım ama yine yazacağım. Kaset
zamanlarında her yaşadığım yerde sık sık uğradığım en az bir kasetçi olurdu.
Adamlar zaten bir süre sonra beni tanır, son uğradığımdan beri yeni gelen ne
kaset varsa tezgâha çıkarırlar, ben de içlerinden seçip alırdım. CD
zamanlarında müzik market raflarında da her yeni çıkanı bulmak mümkündü. Çok
satma ihtimali olanlar, şirketlerce ücreti mukabil öne çıkartılması istenen
albümler göz önüne konsa bile diğerleri de bir şekilde raflarda olurdu. Yani bu
CD az satar biz bunu depoya koyalım, soran olursa çıkartır veririz gibi bir
yöntem (en azından son dönemlere kadar) yoktu. Sonra ilk dijital
platformlarımızdan biri olan TTnet çıktı biliyorsunuz. O zaman öyle yeni
albümlerin/şarkıların her hafta aynı gün aynı saatte yayımlanması diye bir şey
de yok, her gün bakardım TTnet’in yeni çıkanlarına. Her gün de sıralama
değişir, yeniler eklenirdi. Bir sene sadece TTnet yeni çıkanlar listesini günlük
takip ederek yıl boyu çıkan bütün albümleri/şarkıları gün gün listelediğimi
bilirim.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibDUJiw_XtHBThgpemqlUdyDYtTpvEqIDmlRUxvl1LViHqmLBfw1hI_aHPgOdnbN9XQYqSrhfZc0IXaB8Q85rUfFXOuNoIpe-u4sWoiu0abiG45grqrspoG6vqhBmuOUBrQnZewpi3yxcwkbKHxQu_A9PsGFMU9o4f0X-a0-MQsg8yK3d4DmVrBkluytli/s980/spotify-app-with-headphones-on.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="551" data-original-width="980" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibDUJiw_XtHBThgpemqlUdyDYtTpvEqIDmlRUxvl1LViHqmLBfw1hI_aHPgOdnbN9XQYqSrhfZc0IXaB8Q85rUfFXOuNoIpe-u4sWoiu0abiG45grqrspoG6vqhBmuOUBrQnZewpi3yxcwkbKHxQu_A9PsGFMU9o4f0X-a0-MQsg8yK3d4DmVrBkluytli/s320/spotify-app-with-headphones-on.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sonra Spotify geldi, mertlik bozuldu. O zaman bu zaman yeni
çıkan albümlerin/şarkıların sadece bir kısmını görebiliyoruz. Her hafta
perşembeyi cumaya bağlayan gece yarısı yenilenen yeni çıkan listesi sadece
belli sayıda şarkıyı gösteriyor bize çünkü. Mesela benim birçok yeni şarkıdan
sanatçıların ya da hayranlarının, PR’cılarının, şirketlerinin sosyal medyada
yaptığı paylaşımlar sayesinde haberim oluyor. Sosyal medyada dolanarak, ‘mail’
kutuma düşen basın bültenlerini tarayarak oluşturuyorum kendi yeni çıkan
listelerimi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRH7bBhYxTNr8b62gnstX7KaVXATeiYYCUTey2HoBKutPAvhfZWbY4MbFd50AX254FrzjQ9qlFL3tTO_lVMOUFcvsVR0o8UQ9qBdR7OgQSTBtAC6keYVSYGaSTa63gtqUmPzLuh3Ma9eeoachXTVxZW3gBQ__Zylb1HMig2l73ZTVHdTUbcFextTcuJxJB/s709/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20232656.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="483" data-original-width="709" height="218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRH7bBhYxTNr8b62gnstX7KaVXATeiYYCUTey2HoBKutPAvhfZWbY4MbFd50AX254FrzjQ9qlFL3tTO_lVMOUFcvsVR0o8UQ9qBdR7OgQSTBtAC6keYVSYGaSTa63gtqUmPzLuh3Ma9eeoachXTVxZW3gBQ__Zylb1HMig2l73ZTVHdTUbcFextTcuJxJB/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20232656.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Peki bu adil midir? Elbette değildir. Önce üretene, şarkı
yükleyene, sonra dinleyene yapılmış korkunç bir haksızlıktır. Biri çıkıp şunu
dese: Bu listeyi biz şu yöntemle oluşturuyoruz, mesela (eminim öyle bir şey
yoktur ama) bu işi ücret karşılığı yapıyor, parayı vereni listeye sokuyoruz.
Hani bir dönem Kral TV klipleri ücret karşılığı yayınlıyordu ya. Bu bile daha
adil sayılabilir çünkü o zaman kuralı bilirsiniz ve işin etiği ayrı bir
tartışma konusu olmakla beraber kabul eder, o çarka girer ya da etmez,
girmezsiniz. Ama bu öyle bir şey de değil. Ne kural var ne kaide ne prensip. O
listeye nasıl girilir ya da neden girilemez bunu kimse açıklayamıyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXaw3mGnWKCSm0hErcVEkwqfL-sq27GHUGWM1nh1WgvDOifsRQnPyoAjHrVLf1wK8JSjyGWOl1rW5rJqMDZ9zv-LJyP_z48j-18tN4MziM8Wn5giFdY-FmzaL8l0bz22VkGqMlTdICpMyl24hpY2l6I1-Umc1fb4MtQ0Ke3-1fx5qbfy9BQW8ny7j2ViZg/s780/5d340d697af50711f8988a1e.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="780" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXaw3mGnWKCSm0hErcVEkwqfL-sq27GHUGWM1nh1WgvDOifsRQnPyoAjHrVLf1wK8JSjyGWOl1rW5rJqMDZ9zv-LJyP_z48j-18tN4MziM8Wn5giFdY-FmzaL8l0bz22VkGqMlTdICpMyl24hpY2l6I1-Umc1fb4MtQ0Ke3-1fx5qbfy9BQW8ny7j2ViZg/s320/5d340d697af50711f8988a1e.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Aslında bu bir sorun olarak kabul edilse, çözmek hiç de zor
değil. Yaparsın birden fazla liste. Yeni Çıkanlar Pop, Yeni Çıkanlar Rock, Yeni
Çıkanlar Alternatif, Yeni Çıkanlar Rap vb. olur biter. Böylece her yeni çıkan
görünür, patatesle avokadoyu da aynı rafta satmamış olursun. Biz de çerçöp dolu
listeden cımbızla şarkı ayıklamak zorunda kalmayız. Hatta Yeni Çıkanlar Çerçöp
diye de bir liste yaparsın, isteyen patlayana kadar onları dinler.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh78cQdYbzPAh1_Y4SNZL_lTUq7xhQOB7h515QiU3TDeWuIB6rQ8o0Mi0W1tIZM9YK_lkEnJ5IycxIrPgFy8p1xrHA3np54L-Pxn31ZfxlA5MC3-gekmDrX4Zw1n-5x3P9b-sHKokxySZIED6NbBxketBRoF7X5apV43uJ9gcaFD-4RrwjYEuNxbEe1WMn9/s1354/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20233204.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1129" data-original-width="1354" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh78cQdYbzPAh1_Y4SNZL_lTUq7xhQOB7h515QiU3TDeWuIB6rQ8o0Mi0W1tIZM9YK_lkEnJ5IycxIrPgFy8p1xrHA3np54L-Pxn31ZfxlA5MC3-gekmDrX4Zw1n-5x3P9b-sHKokxySZIED6NbBxketBRoF7X5apV43uJ9gcaFD-4RrwjYEuNxbEe1WMn9/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20233204.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Evet sonuçta ortada ticari bir şirket var ve ticari
şirketler bütün stratejilerini maksimum kazanca endekslerler ama o şirket
herkese aynı ücret karşılığı hizmet satıyorsa 15 yaşındakini ne kadar memnun
ediyorsa 50 yaşındakini de o kadar etmek zorunda. Misal Kral TV’nin böyle bir
zorunluluğu yoktu çünkü kimse Kral TV izlemek için para ödemiyordu. Ben para
ödediğim bir platformda bana sevmediğim, dinlemediğim, yanından bile
geçmeyeceğim şeylerin dayatılmasını istemiyorum. Seçme hakkımın olmasını
istiyorum. Kaldı ki algoritmanın size sadece dinlediğiniz türdeki şarkıları önerdiği
gibi bir rivayet var ama o iş pratikte asla öyle yürümüyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv1m62VkmsGBTVmaRkRGvTryP8wW7OtXn3qboJBMbgyTT4VKThgY1bTe3ZWwgzHZIFLdkF21QbJUP9zzvf8TBeg72CE3p2IX-q2IRVdgilJE8FJp5y28gJGcExOUMYo6Zm0flAQiS_IWmK7WFgdvhNu_xX8dei-zS4LW-1QAb7Pti5S5AhuQFxqo_TIxF8/s877/640xauto.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="877" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv1m62VkmsGBTVmaRkRGvTryP8wW7OtXn3qboJBMbgyTT4VKThgY1bTe3ZWwgzHZIFLdkF21QbJUP9zzvf8TBeg72CE3p2IX-q2IRVdgilJE8FJp5y28gJGcExOUMYo6Zm0flAQiS_IWmK7WFgdvhNu_xX8dei-zS4LW-1QAb7Pti5S5AhuQFxqo_TIxF8/s320/640xauto.webp" width="234" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Aynı şey TOP 50 listeleri için de geçerli. Evet o listeler
gerçekten çok dinlenen şeylerden oluşuyor olabilir ki bunu kabul etmek için de manipülasyon
diye bir şeyin olmadığını varsaymamız lazım. Spotify’ı en çok gençler
kullanıyor ve diyelim ki gençlerin dinlediği şarkılar sadece onlar. Zira o
listeleri ne zaman eleştirsem birileri çıkıp “Ama o şarkılar sahiden çok dinleniyor,”
diyor. Hadi öyle olsun. E bu durumda misal Nilüfer hiçbir zaman o listelere
giremeyecek. Nilüfer’i geçtim, Demet Akalın, Gülşen, Hande Yener gibi yakın
geçmişin liste başı şarkılarına imza atmışlar da giremeyecek. Niye? Çünkü ne
Semicenk’in ne Uzi’nin ne Çakal’ın şarkılarına benziyor şarkıları. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoLV8YquBqTv95H3WjriWh61Ff9YxlBBkrvfYybkJH7xvN0YsklhGsuLkSFWGRtmIiH5s7lJm5n8ZlaQx-fvIVd-wGEVeooM1jOGxNuTBfG78Z50KSK59Iv4WYAJZIN2IUsDaIBOynx2WfwfcAlSxA8uYLmRauVhcl0NT27OCYrdS9Ac9vCboMr_LiDMLD/s730/emirhan-cakal-kimdir5.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="730" data-original-width="579" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoLV8YquBqTv95H3WjriWh61Ff9YxlBBkrvfYybkJH7xvN0YsklhGsuLkSFWGRtmIiH5s7lJm5n8ZlaQx-fvIVd-wGEVeooM1jOGxNuTBfG78Z50KSK59Iv4WYAJZIN2IUsDaIBOynx2WfwfcAlSxA8uYLmRauVhcl0NT27OCYrdS9Ac9vCboMr_LiDMLD/s320/emirhan-cakal-kimdir5.png" width="254" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Varsın listelere giremesinler, ne olacak ki?” diyenler
çıkacaktır. Bunun yarattığı negatif etki o kadar büyük ki, tahmin bile
edemezsiniz. Bir kere her şeyden önce listelerde olmadığınızda çok dinlenme ihtimali
tamamen ortadan kalkıyor. Müzik market örneğine geri döneyim. Kaç kişi rafta
görmediği bir albümü görevliye sorup depodan getirtirdi? Aynı o hesap. Kaçımız
o şarkının ya da şarkıcının adını aratıp, bulup, dinliyoruz. Sıkı fanlar,
meraklılar hariç herkes sadece önüne konulanı, gördüğünü dinliyor. Haliyle de
listelere giremeyenlerin dinlenmeleri düşük oluyor. Böylece ortaya çıkan
başarısızlık algısıysa yazan, besteleyen, düzenleyen, söyleyen, yayınlayan
herkesi demoralize ediyor. Motivasyonlarını kaybediyorlar. Maddi manevi bir
zarar söz konusu. Birileri çıkıp “Amaaan filanca mı? Son yaptığı şeyler hiç tutmamış,
Spotify’da dinlenmeleri çok düşük. Ona konser teklifi götürürsek zarar ederiz,”
dediğinde ne olacak? Halihazırda denmediğini de iddia edemeyiz ayrıca. Dedim ya,
haksız rekabet ve maddi manevi zarar artık ciddi boyutlara ulaşmış durumda.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7wk8UwckOFeuoPsZRtMzV7Q8j40PixWUjfQLxybtZDJwfVmYe-LKoRTvJcG4myv9R4QbUtZbLFC-E9iiW5-CN3FYUbwqGJ44osznhC3a_L2Ypadhi1YAJs66DDnNrRbcEx93tlp0ChFntk5ax98MMFwdGuDMxw1j9nRrffhEKrYP1lD9YFKp42GT7vB2k/s943/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20233946.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="700" data-original-width="943" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7wk8UwckOFeuoPsZRtMzV7Q8j40PixWUjfQLxybtZDJwfVmYe-LKoRTvJcG4myv9R4QbUtZbLFC-E9iiW5-CN3FYUbwqGJ44osznhC3a_L2Ypadhi1YAJs66DDnNrRbcEx93tlp0ChFntk5ax98MMFwdGuDMxw1j9nRrffhEKrYP1lD9YFKp42GT7vB2k/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20233946.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Popüler müzik icat olunduğundan bu yana yayımlanan müzik
dergileri her zaman birden fazla liste yaptı. Plakları, albümleri kategorilerine göre
listelere dizdi. Örneğin dünya müziğine yön vermiş Billboard dergisi halen öyle
yapıyor. Bakın aşağıdaki ekran görüntüsüne.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0f4da1qH_D46QncWt9NGB34Xtq69DgvaKcuBAjDEPa4BiYGSRfj_FD3zAmG__Py7hhG_j5-jw8shLW2sjio5-Zli61u4ZBbjmQXCebt960XqOxeVJGZoH0cqO4igpR5dWE4FK5axav8JKJmeIbKNZqrmHfX2VUEjyaTG3X_gAvmJco6Tzkl2O1I2rEcL7/s1564/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20234234.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1564" data-original-width="1425" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0f4da1qH_D46QncWt9NGB34Xtq69DgvaKcuBAjDEPa4BiYGSRfj_FD3zAmG__Py7hhG_j5-jw8shLW2sjio5-Zli61u4ZBbjmQXCebt960XqOxeVJGZoH0cqO4igpR5dWE4FK5axav8JKJmeIbKNZqrmHfX2VUEjyaTG3X_gAvmJco6Tzkl2O1I2rEcL7/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-09-07%20234234.png" width="292" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Türkiye’de bir dönem Billboard işlevi gören Hey dergisi de '80'lerde öyleydi. En çok satanlar listeleri pop ayrı, arabesk ayrı, sanat müziği, halk
müziği ayrı listelenirdi. Belkıs Akkale’yle Ajda Pekkan aynı listede olmazdı. Zira
bu ülke müziğin türlerinin sadece ritimlerine göre ayrıştığı bir ülke de değil.
Her şeyden önce tonalitesi farklı müzik türleri var.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ayrıca televizyon reytingleri bile öyle şekillenmiyor mu?
Total var, AB var, ABC var. Farklı statülerdeki izleyicinin izledikleri farklı
kategorize ediliyor ve reklam pastası buna göre bölünüyor. Sen de yap abicim
bir “Adult Pop Top 50” kategorisi, görelim. Neden Erol Evgin’le Uzi’yi aynı klasmanda
yarıştırıyorsun? O da olmazsa “Top 50 Pop”, “Top 50 Rock”, “Top 50 Indie” yap.
Çok mu zor? Böylece herkes kendi bahçesinde oynar, kendi rakipleriyle yarışır
ve şaibeler, memnuniyetsizlikler de ortadan kalkar. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgMi2VCXXqK9x_p-s8zaMNGP_kRQQX_3u3XV5WX3AA5CbStlUBMrvPAz5NpCOYnN6bfEXEjFfv5tkD2-IUXXOkakMJXcaXKq8oA4RWu367-WhJCa4l2xhL-5elK3h5e9UKsIRZ0dtD1z3XMEUqBnA9F5IdadJUGketR-NQnt-diEQGZxeptKWDcwTmLDho/s2048/F5K3oyeWMAAHnCL.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1638" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgMi2VCXXqK9x_p-s8zaMNGP_kRQQX_3u3XV5WX3AA5CbStlUBMrvPAz5NpCOYnN6bfEXEjFfv5tkD2-IUXXOkakMJXcaXKq8oA4RWu367-WhJCa4l2xhL-5elK3h5e9UKsIRZ0dtD1z3XMEUqBnA9F5IdadJUGketR-NQnt-diEQGZxeptKWDcwTmLDho/s320/F5K3oyeWMAAHnCL.jpeg" width="256" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Daha birkaç gün önce Spotify “Yazın Hitleri” diye bir liste
yayımladı. “Aaa evet bunların hepsi çok dinlendi, ben şahidim”ciler bir yana,
çok insan haklı olarak “Ben bunların ikisi üçü dışında hiçbirini bilmiyorum,
bunlar nasıl hit?” diye sordu. Ben bilmiyor değilim belki ama onlar dinlediğim
şarkılar değil. Ve o meşhur ‘tweet’te de yazdığım gibi memleketin en gözde
tatil beldesinin orta yerinde aylardan beri dolanıp duruyorum, canlı müzik ya
da dj müziği yapılan mekanlarda bu şarkıları asla duymuyorum. Nerede duyuyorum
biliyor musunuz sadece? Gecenin üçünde beşinde evimin bulunduğu caddeden geçen
modifiye arabaların bangır bangır ses sistemlerinde. “Son model ses sistemli
modifiye araba sahibi görgüsüz, hadsiz, hudutsuz sürücülerinin hitleri”
deseler, asla itiraz etmeyeceğim. Ha birileri de “’Beach’lerde sadece bunlar
çalınıyor, siz gitmemişsiniz belli ki’ gibi bir şey yazmıştı ki o da haklı.
Gitmedim, gitmem de. Çünkü bilirim, hadsizlik, hudutsuzluk ve görgüsüzlüğün
oyun bahçesi sadece modifiye arabalar değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxMOPB01Gl39a0UdeX-6DBm46HH22GzpTqv4CPCSDFCqK6pjSLZ39ZIvy61mbWfh4m-xP3lwD0UrifxtI-mqUxUNlvRBUijaicsZxvlhbQDcJ3UT-ptv4Byi27AeZhFBu9NYq7sM-eSYsslbQDM7h4f_C6hA2UnTxJVdJem-MyhKw56gcoAXCbOXe4LB8u/s1200/5fbdcb0e-9660-448e-9456-56a7b5d4e65a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="755" data-original-width="1200" height="201" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxMOPB01Gl39a0UdeX-6DBm46HH22GzpTqv4CPCSDFCqK6pjSLZ39ZIvy61mbWfh4m-xP3lwD0UrifxtI-mqUxUNlvRBUijaicsZxvlhbQDcJ3UT-ptv4Byi27AeZhFBu9NYq7sM-eSYsslbQDM7h4f_C6hA2UnTxJVdJem-MyhKw56gcoAXCbOXe4LB8u/s320/5fbdcb0e-9660-448e-9456-56a7b5d4e65a.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Gelin görün ki bu liste tarihe geçecek ve birileri 30-40 yıl
sonra “Hıımmm demek ki 2023 yazında bu ülkede bunlar dinlenmiş,” diyecek. Bakın
“Spotify”da değil, “ülkede” diyecek. Çünkü algı öyle yaratılıyor. Bunu bir
vakitler TV kanalları da yapardı. Kanalın en çok izlenen dizisini ülkenin en
çok izlenen dizisi diye lanse ederlerdi. İnanan da olurdu, gülüp geçen de. Ama
işin aslını ben size söyleyeyim: O şarkılar Türkiye’de bu yaz en çok dinlenen
şarkılar değil, Spotify’da bu yaz en çok dinlenen şarkılar. Çünkü Spotify
Türkiye değil. Türkiye’nin tamam 15-30 yaş aralığında hiç değil. İster sosyetik
bir gece kulübüne gidin, isterseniz Anadolu’nun herhangi bir yerindeki bir
düğün salonuna. Bakın bakalım Uzi’nin “Caney”ini dinleyen, söyleyen kimse var
mı? (“Var” diyen en az bir kişi çıkacağına eminim çünkü söylenenin aksini
söylemezse çatlayacaklar güruhu her genellemenin ‘istisnalar kaideyi bozmaz’
kuralıyla birlikte geçerli olduğunu bilmiyor Allah bilmiyor!) Varsa da o en
fazla Halo Dayı’nın (daha doğrusu Azer Bülbül’ün) “Aman Güzel Yavaş Yürü”südür
ve düğün salonlarında çalınıyordur, o da bir ihtimal. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ-yleE0Tw4VJxfSDMxbpyg0Qf4ekJBPXbBG2naiEulnZEJuGItrOK1RpaeU1JvcNq9ijPH1juvnS5ngdaNEOjmLMy5ngp9YpTg1-9uMDRaEygO4iq1DpSX61uTD8YLmqM1k-VsrpkLgIySLSkqlpeiNbr98UbxWyzNJhb8ZlO4SUNNo0lO-3VJnDlNIo4/s800/halodayi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="800" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ-yleE0Tw4VJxfSDMxbpyg0Qf4ekJBPXbBG2naiEulnZEJuGItrOK1RpaeU1JvcNq9ijPH1juvnS5ngdaNEOjmLMy5ngp9YpTg1-9uMDRaEygO4iq1DpSX61uTD8YLmqM1k-VsrpkLgIySLSkqlpeiNbr98UbxWyzNJhb8ZlO4SUNNo0lO-3VJnDlNIo4/s320/halodayi.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şu ana kadar okuduklarınızın hepsini koyun bir kenara. Tüm
bunlardan ayrı olarak başka bir acayiplik daha var. Şu an, şu dakika açın
Spotify’ı ve başka başka ülkelerin Top 50 listelerine bir bakın. Ben baktım.
Hiçbirinde 50 şarkının 45’i rap-trap-hiphop türevi şeyler değil. Evet yer yer
onlar da var ama bizim “şarkı” diye adlandırdığımız formda, melodisi, armonisi
olan parçalar da var bir dolu. Öyle şarkılardan oluşan albümler de var. Globalde
ve dünyanın birçok ülkesinin Top 50 listesinde yer alan Jung Kook, Taylor
Swift, Billie Eilish, Miley Cyrus, Harry Styles’ın şarkılarının türevlerinden ya
bir ya iki tane var mesela Türkiye listesinde. Çok ahım şahım şeyler değil,
sıradan pop şarkılarından bahsediyorum. Dünyada Spotify Top 50 listesinde pop
müzik olmayan, yani sıradan pop müzik şarkıları bile dinlenmeyen, sadece
rap-trap-hiphop dinlenen tek ülke Türkiye mi yani? Bu işte bir tuhaflık yok mu?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMqCvmu-btd1wfguMhF5hi9-4JAHoMz-44DMrcZ9BafirtbA4_5Qqm5S4mJlCYATZFFuiW0D7vUVY4EAV34lBM02SDT80Uf1jMA_kA41gYxdbHxROkWP-OTMZGB4eeWY9xoSpUfKaTVhw7kGtHrXsjDscn6CAd-cF_nhEIFyqa70z9nbIbm0NVdMr1ohzC/s584/EixSOGeXkAELqaR.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="584" data-original-width="480" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMqCvmu-btd1wfguMhF5hi9-4JAHoMz-44DMrcZ9BafirtbA4_5Qqm5S4mJlCYATZFFuiW0D7vUVY4EAV34lBM02SDT80Uf1jMA_kA41gYxdbHxROkWP-OTMZGB4eeWY9xoSpUfKaTVhw7kGtHrXsjDscn6CAd-cF_nhEIFyqa70z9nbIbm0NVdMr1ohzC/s320/EixSOGeXkAELqaR.jpg" width="263" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İster istemez insanın aklına bin türlü şey geliyor. Mesele
sadece çok dinlenme meselesi değil mi yoksa? Yıllardır yaşadığımız ahlâk
erozyonu hepimizin malumu. Hakkında daha az konuşuluyor gerçi ama bir de belirgin
bir kültür erozyonu var. Tıpkı ahlâk erozyonu gibi kültür erozyonun da ne
kadarı kendiliğinden, ne kadarı sistematik ve planlı hiçbirimiz bilmiyoruz. Umarım
günün birinde öğrendiğimizde her şey için çok geç kalmış olmayız.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-77971556385011396572023-09-02T10:54:00.008-07:002023-09-18T02:10:42.185-07:00Hande Yener - "Afrodizyak"<h2 style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>"BAZEN SIĞ, BAZEN DİBİ YOK"</b></span></h2><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO2F_eR1gSQb7PKfAqWFf8VwpNvAKnfIcShMc_l8FmMojGhEDX4JbacgJLhGE7HI6ysPuLuguEhZSnZEvYoZDBGimJJj2Y8ESJ1gROslbnrGD2eq5a_4aiHjXVo42JfYblZ9FsM9MdYgyLwHXRDD1jMnuMy3rIvgxGVDKNICUY4-6WtGg3FTvoYSrsTJcD/s1000/h3.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="998" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO2F_eR1gSQb7PKfAqWFf8VwpNvAKnfIcShMc_l8FmMojGhEDX4JbacgJLhGE7HI6ysPuLuguEhZSnZEvYoZDBGimJJj2Y8ESJ1gROslbnrGD2eq5a_4aiHjXVo42JfYblZ9FsM9MdYgyLwHXRDD1jMnuMy3rIvgxGVDKNICUY4-6WtGg3FTvoYSrsTJcD/s320/h3.jpg" width="319" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum,
o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. Neden? Çünkü Hande asla ve kat’a
eleştiriye kızan, küsen, çemkiren biri değil ki hiç yüz yüze tanışmışlığımız da
yok bu arada. Dahası Hande asla ve kat’a yazdıklarımı dikkate alıp, sözüme
kulak asmıyor. Bildiğini okumaya, burnunun dikine gitmeye devam ediyor. Bu
kıymetli bir şey çünkü eleştiri dinleyende farkındalık yaratmayı hedefler,
üretende değil. Dinleyicinin farkındalığı ve değişimi zaten üretene dolaylı
olarak yansır. Ben şahsen yazdıklarıma göre kariyerine yön veren birinin
sorumluluğunu taşımak istemem. Kaldı ki bu 'post-truth' devrinde kimin yazdıklarının değişmez doğru olduğunu iddia edebiliriz ki? Ben edemem mesela.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSw_AhDFJR5DIKzln8riNT5XYI9GTBrBFA14JcNvgpaUt_qXSfplTr21UoZKO3h8xccc2Zdrht2rrsKeA1vpU3ZY8X3eLX911WoEbq0vVpf-4ftn7a-Jzm0ssUusb8pNRn2qsIQxQwKSGOPzoBorbbDvFkGMiszbBWGAWiBSDt9aK6gQUHbrYhpUnp7q7I/s640/hande_yener22-640x640.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSw_AhDFJR5DIKzln8riNT5XYI9GTBrBFA14JcNvgpaUt_qXSfplTr21UoZKO3h8xccc2Zdrht2rrsKeA1vpU3ZY8X3eLX911WoEbq0vVpf-4ftn7a-Jzm0ssUusb8pNRn2qsIQxQwKSGOPzoBorbbDvFkGMiszbBWGAWiBSDt9aK6gQUHbrYhpUnp7q7I/s320/hande_yener22-640x640.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Her neyse… Yeni albüm çıkınca da Hande hayranlarından
mesajlar yağmaya başladı. “Yazacak mısınız? Ne zaman yazacaksınız?” Çok
istiyorum Twitter yorumcuları gibi albümleri/şarkıları çıktığı gece masaya
yatırayım, kesip biçeyim ama olmuyor. Elim ağır benim. Ya da kulağım. Bin kere
dinleyeceğim ki haksızlık etmeyeyim. Ben elime klavyeyi alana kadar kadın yeni
albüm çıkaracak (ki çıkarır, bilirsiniz) haberim yok.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><span></span></span></p><a name='more'></a><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;">Misal bu albüm çat diye düştü gecelerden bir gece dijital
alemlere. Hayır, eskiden sosyal medyada ha babam de babam yazardı Hande: “Yeni
albüm şöyle geliyor, böyle geliyor. Aman da ne bomba şarkılar var, yer yerinden
oynayacak, müzikte devrim olacak, bıdı bıdı bıdı…” Bu defa ne yaptı? 22 Haziran
2023 günü öğleden sonra 2.52’de bir tek tweet attı: “Hazır mıyız bu gece
albüme?” Valla şahsen ben hazır değildim. Bir süre önce tekli olarak yayımlanan
“Benden Bir Tane Daha Yok”ta bahsedilenin şarkının kendisi olmasını, yani o
şarkıdan bir tane daha olmamasını, yapılmamasını umut etmekle meşguldüm. Ki Tik
Tok’larda almış yürümüş bir şarkıya dair bu düşüncem basbayağı “out of date”
olabilirdi, kimseye söylemiyordum o yüzden. Yapıyordum empati ama
besleyemiyordum sempati ne çare.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-vJKwHM1wRJMOXFkbu984CLK2VCCsUYza6p1uOehVhfICocMUAy96MPXv64BqJkiHtTDz0XlxaEeLtgdalBbp2E2z9DgAEfEaWktuKeNOLyhYns0aS5WDKJxypqlBIFRTF9WsA8VkoCWtp8r4H8GBatxkTf6PanMC4Ti3beO22e4qOEVPPxkIBxOEvzqA/s480/HANDE%20YENER%20-%20FOTO.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="480" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-vJKwHM1wRJMOXFkbu984CLK2VCCsUYza6p1uOehVhfICocMUAy96MPXv64BqJkiHtTDz0XlxaEeLtgdalBbp2E2z9DgAEfEaWktuKeNOLyhYns0aS5WDKJxypqlBIFRTF9WsA8VkoCWtp8r4H8GBatxkTf6PanMC4Ti3beO22e4qOEVPPxkIBxOEvzqA/s320/HANDE%20YENER%20-%20FOTO.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Afrodizyak”, Hande’nin on beşinci albümü olabilir. Nasıl
saydığınıza bağlı. Ben “EP”leri, derlemeleri, “remix”leri filan saymadım. Hani
“stüdyo albümü” derler ya, o hesap saydığınızda 15 ediyor. Nasıl delirdiğini de
görmüşüz, ona neler olduğunu da… Bize teşekkür de etmiş, kendini kraliçe de
ilan etmiş. Tırnak içinde “Mükemmel” bir albüm de yapmış, yine tırnak içinde “Hepsi
Hit” şarkılardan oluştuğunu iddia ettiği iki albüm de. Şimdi biraz libidomuzu
arttırmaya niyetlenmiş, çok mu? (BKNZ: Afrodizyak kelime anlamı: Cinsel
duyguları veya isteği uyaran veya artıran madde.)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm2_9LY3TX4qBfVDyV96dPBd6E69h68W2dBHxIbu_KwB01Jd8r95Ip8GtH3VOsA2hGmxYddUb0F7vrOD1-4lYxSYaMTd1Lf9bJxgqQq3QHuekTGC09ktCv0npQ7_krCXxd4p_CEyMs3u9usJjkb10hWsnnzXSoJOMGkEo-sWQ-1fgR4kV-8i8YYlkDFUNA/s1740/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000649.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1740" data-original-width="1464" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm2_9LY3TX4qBfVDyV96dPBd6E69h68W2dBHxIbu_KwB01Jd8r95Ip8GtH3VOsA2hGmxYddUb0F7vrOD1-4lYxSYaMTd1Lf9bJxgqQq3QHuekTGC09ktCv0npQ7_krCXxd4p_CEyMs3u9usJjkb10hWsnnzXSoJOMGkEo-sWQ-1fgR4kV-8i8YYlkDFUNA/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000649.png" width="269" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümün habercisi “Benden Bir Tane Daha Yok”u neden
sevmemiştim? Şöyle izah edeyim: Mesela televizyon ya da radyoların reklam
kuşaklarında bir sürü 15-20 saniyelik müzik gelip geçiyor. Bunların büyük kısmı
sözlü oluyor. Çoğu, reklam müziğine yıllarını vermiş, işinin ehli müzisyenlerin
elinden çıkıyor. Bugün de böyle, geçmişte de böyleydi. Sözgelimi duayen besteci
sıfatıyla ayrı bir yerde tuttuğumuz Onno Tunç, Melih Kibar ve Attila
Özdemiroğlu’nun sayılamayacak kadar çok reklam müziğinde imzası vardır. Reklam
müziklerini küçümseyemeyiz elbette onlara şarkı da demeyiz, şarkı diye
dinlemeyiz. Melih Kibar’ın Garanti Bankası için yaptığı “Sucu Çocuk” gibi bir
ikinci örnek yok gibidir ki o da zaten Kibar’ın sonradan yaptığı eklemelerle
enstrümantal bir beste olarak yayımlanmıştır.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifcjCBxiymxePLXDoRdSJReyRXtO4fhjUZpAZ7hBh5mWU5Bsp98c30apozG4biwG2S_LJ3JVhbgeSloFzEMTC_7mI9eTYpPh9agVrHBjDtJ9oSY2cWIVJwNW2ZrmshzIEKrmMwIf2ZV-i2d_vrq-0_sNYgG8T7srQes3cztr2sGvjMPvFpzmctMF-egrAg/s1440/325892069_925314575302183_7325028872308766658_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="1440" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifcjCBxiymxePLXDoRdSJReyRXtO4fhjUZpAZ7hBh5mWU5Bsp98c30apozG4biwG2S_LJ3JVhbgeSloFzEMTC_7mI9eTYpPh9agVrHBjDtJ9oSY2cWIVJwNW2ZrmshzIEKrmMwIf2ZV-i2d_vrq-0_sNYgG8T7srQes3cztr2sGvjMPvFpzmctMF-egrAg/s320/325892069_925314575302183_7325028872308766658_n.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Besteciler reklam müzikleri yaparken pek de sanatsal bir
kaygının peşinde değildir zaten. Orada önemli olan reklamı yapılacak üründür.
Söz de beste de ona hizmet eder. Hah işte şimdilerde de hemen hemen aynı
formülle sosyal medyaya hizmet etmesi için müzikler yapılıyor. Söz de beste de
o amaca hizmet ediyor. İçeriklere fon müziği olsun, içeriği yürütsün diye.
Genellikle kısacık oluyor bu şarkımsı şeyler, 15 saniyelik (hikâyelik)
parçalara ayrılabiliyor. Sözler de video çeken, hikâye paylaşanın takipçilerine
bir mesaj vermesi kaygısı taşıyor, o minvalde sloganlar içeriyor. Reklam
müziklerindeki gibi ortada bir ürün yok aslında. Ya da ürün bizzat içerik
üreticinin kendisi. İşte “Benden Bir Tane Daha Yok”u ilk dinlediğimde de hiç
tereddütsüz ‘bu bir içerik şarkısı’ damgasını vurmuş, bir kenara koymuştum ki
Tik Tokerlar zaten beni yanıltmadı. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwezgGWKv2zvd1datwQ3mVArnxFLpOyCWtRCY5L2GIF-iL7W1ZfxCZKyvgjEXk-mxJEgPIbgKcqBBI0iKea0wy1Zk_FFDf0MgCrq7JYQACHULz89_DzW_SWWKUpySuOCsuxvnJStnCTuKeN0vBRsIWmwUPpBC2kQHpcPtCIxo0r0GudoJ2xcGmkZcySONY/s555/63ce38835cf3b015d087ccdc.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="555" data-original-width="444" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwezgGWKv2zvd1datwQ3mVArnxFLpOyCWtRCY5L2GIF-iL7W1ZfxCZKyvgjEXk-mxJEgPIbgKcqBBI0iKea0wy1Zk_FFDf0MgCrq7JYQACHULz89_DzW_SWWKUpySuOCsuxvnJStnCTuKeN0vBRsIWmwUPpBC2kQHpcPtCIxo0r0GudoJ2xcGmkZcySONY/s320/63ce38835cf3b015d087ccdc.webp" width="256" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ha bu arada dünyada da bu akım almış başını gidiyor, yani
bunun bir günahı varsa o günah Hande Yener’e ait değil. Sosyal medya,
insanlığın ilk çağlardan bugünlere dek yonta yonta, incelte incelte şekil verdiği
bütün estetik değerlerini, neyin sanat neyin sanat dışı olduğuna dair yerleşik
bütün yargılarını, güzellik, doğruluk, gerçeklik algılarını belki de bir daha
geri dönülemeyecek bir biçimde değiştirdi. Eğitim görmüşle görmemiş arasındaki
uçurum kapandı, inceyle kalın, kötüyle iyi, geçiciyle kalıcı eşitlendi. Galiba
bize de buna alışmaktan başka seçenek kalmadı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB7cV6w8hk-xfsJzebwcBRf1meUBSDcn6ATT7mtiOBxxqcOaba6SUQyEHYLMcRPRPd9lAA4oPsUuWFIBd-vom1tSiJXeIl9UpMy1ohYK0XHrUt38b1csp5xBOARdO3X5G7jrHGdvsZtTRu710QQF2-ut-CVvg7DDxOP-GgYDwINmdHNBFLosGgAg_j7pCX/s1318/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000336.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1134" data-original-width="1318" height="275" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB7cV6w8hk-xfsJzebwcBRf1meUBSDcn6ATT7mtiOBxxqcOaba6SUQyEHYLMcRPRPd9lAA4oPsUuWFIBd-vom1tSiJXeIl9UpMy1ohYK0XHrUt38b1csp5xBOARdO3X5G7jrHGdvsZtTRu710QQF2-ut-CVvg7DDxOP-GgYDwINmdHNBFLosGgAg_j7pCX/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000336.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu yukarıdan yukarıdan ahkâm kesen cümlelerden sonra “Hop
hop hop,” demek istemezdim ama demek zorundayım çünkü albümün ilk şarkısı bu
adı taşıyor. Hafif, uçucu, toplam süresinden bile kısa bir sürede yazıldığı
izlenimi veren, çiklet tadında bir şarkı “Hop Hop”. Şarkının sözlerini Genco Ecer
yazmış, bestesinde ise Genco Ecer ve Misha’nın ortak imzası var. Misha’yı zaten
biliyoruz, yani en azından Hande takipçileri biliyor. Genco Ecer ise Hande’nin
ilk kez çalıştığı bir isim. Ecer’i şarkı yazarlığından çok şarkıcı olarak tanımıştık.
2009 yılında bir albüm, 2010 yılında dört şarkılık bir kısaçalar yapmış,
sonrasında teklilerle yoluna devam etmiş en son da 2022’de Ece Seçkin ve Anıl
Piyancı’yla birlikte “Karma” adını taşıyan bir şarkı yayımlamıştı. Başından bu
yana müziği popun seyri içerisinde hep daha modern oldu ama çok büyük bir hit
çıkardı mı, ona emin değilim. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMNLxjni0uFSkMXTk6Qmnu1zyxPo1B-ne13LA5A1rZIpRRn33MIHNEd4fAu3oqiVFZBugV7qmVhmDlQhcFEuxNkksO0SIeZ5kjMvfTUOPo9giciUXHQV50zfiJ4VmSGNiZEbcyI98GnEfy1nHk_S9oGoBB9gfq5wr9TtwmQQtboXMdaxDVXW3L5tFBIqf4/s1440/325892069_925314575302183_7325028872308766658_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="1440" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMNLxjni0uFSkMXTk6Qmnu1zyxPo1B-ne13LA5A1rZIpRRn33MIHNEd4fAu3oqiVFZBugV7qmVhmDlQhcFEuxNkksO0SIeZ5kjMvfTUOPo9giciUXHQV50zfiJ4VmSGNiZEbcyI98GnEfy1nHk_S9oGoBB9gfq5wr9TtwmQQtboXMdaxDVXW3L5tFBIqf4/s320/325892069_925314575302183_7325028872308766658_n.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Hop hop hop hop” tekrarlarıyla daha ilk dinleyişte insanın
beynine kanca atan şarkı bittiğinde bir cümleye takılı kalıyorum: “Bazen sığ,
bazen dibi yok.” Bu cümle albüme dair bir ipucu veriyor olabilir mi? Şu an
sığda mıyız? Dibi olmayan derinliklerde ne zaman kulaç atarız? Bakalım,
göreceğiz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Sırada albümün en az sevdiğim şarkısı var. “Öp Beni”nin o
ilk beş saniyesinde duyduğum sesleri hangi şarkıda duysam o şarkıyı
sevmeyeceğime emin oluyorum zaten. Ardından nasıl bir ‘sound’ nasıl bir ritim
geleceği o kadar belli ve benim o ‘sound’ ve ritimle aram o kadar kötü ki. Çok
mu ‘trendy’, çok mu güncel, kimin umurunda? Böyle şarkılardan her gün bin tane
yapılıyor artık. Şarkının sözlerini Hande Yener yazmış, beste ve düzenleme yine
Misha’nın. İki müzik ortağı aynı zamanda iki de sevgili malumunuz. “Yapış yapış
aşka karış,” onların aşk şarkısı olabilir mi? Belki de öyledir, bilemem. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4k-Lv717gplBgv_vxElnQwjP3Qin0uyRRAj_zWtUWjIOWHNQXsqcIwQRN94eRErwEVHVn3pMIZ0RSwgC74U9thmKNFWODOdrJFZYryofYgaUjODR8-olMnqKrCDshoULj9Q35UUyHp9bA3VzYRxxx55YCj3tpP3vi19V5KmRyrAI7jUJYt7_vvEqEMPvW/s703/hande-yener-evlilik_8928.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="590" data-original-width="703" height="269" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4k-Lv717gplBgv_vxElnQwjP3Qin0uyRRAj_zWtUWjIOWHNQXsqcIwQRN94eRErwEVHVn3pMIZ0RSwgC74U9thmKNFWODOdrJFZYryofYgaUjODR8-olMnqKrCDshoULj9Q35UUyHp9bA3VzYRxxx55YCj3tpP3vi19V5KmRyrAI7jUJYt7_vvEqEMPvW/s320/hande-yener-evlilik_8928.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Aaaa ne oldu? Su birden derinleşti galiba. “Yara”yı
dinliyorum. Sözleri Berksan, müziği Berksan, Hande Yener ve Misha imzalı bir
şarkı. Mis gibi şarkı işte. Hande gibi Hande. Oh be! Hande’yi tam da böyle
sevmiştik bir zamanlar. Üzerinden kuşlar, kremalar, kraliçeler, havaalanları, kış
kışlar filan geçmeden çok önce. “Yara”yı içim ferahlamış, aydınlanmış, sevinçle
dolmuş taşmış dinlerken, gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyor o günler,
o yıllar. Ne çok yormuş bizi, nasıl o tuhaf şarkıdan bu acayip şarkıya çarpmış
kafamızı gözümüzü, ağzımızı burnumuzu kırmış. “Yara”, yaralarımıza pansuman
olabilir mi? Tek başına ne kadar olabilirse işte.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisLvjfJMwC8QfsUWu_K7koqpt3k1igL-KwWoZ2CicT6DHewJLjduiNoJWJHQzAxp7XQCq0VU4CjRs3eYGem_cIdsoRxdVXJE90GNvU6IJj8QdAeOTjNkMKXVQ9dR_w88yAiKkNXdiwxTGof1pxIuS2LkPNFv6S6nKhQ1qlATV2heU4-CzKdlB89PZLtXLN/s640/ab6761610000e5eb6556833935c8915d858327af.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="532" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisLvjfJMwC8QfsUWu_K7koqpt3k1igL-KwWoZ2CicT6DHewJLjduiNoJWJHQzAxp7XQCq0VU4CjRs3eYGem_cIdsoRxdVXJE90GNvU6IJj8QdAeOTjNkMKXVQ9dR_w88yAiKkNXdiwxTGof1pxIuS2LkPNFv6S6nKhQ1qlATV2heU4-CzKdlB89PZLtXLN/s320/ab6761610000e5eb6556833935c8915d858327af.jpeg" width="266" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">E fazla açıkta kulaç atar, kaptırırsan kendini bir anda
sığda kuma toslaman çok mümkün. Sıradaki şarkı “Çatla” tam olarak o hissi
yaratıyor. “Benden Bir Tane Daha Yok”un ikiz kız kardeşi geldi elinizi öpmeye,
videolar dolusu dinleyin, hikâyeler dolusu mesajlar verin diye. Gelmişim
55’ime. Profilime kim girmiş, kim bakmış, kim çıkamamış umurumun ucu değil.
Füsun Önal’ın “Çatla patla yol saçını başını,” şarkısını çok sevmişim
çocukluğumda, aradan 40 küsur sene geçmiş. Ha “Çatla”nın attığı tekrar kancasına
takılır, “Çat çat çat çat çat çatla,” diye mırıldanır mıyım ortalık yerde,
dünyadan uzak, otizme yakın? Mümkündür, olabilir. Fakat ondan gayri Genco
Ecer’in söz ve müziğini yazdığı bu şarkı Gırgıriye’de Perran Kutman’ın lüks
otomobiliyle eski mahallesine gelip eski komşularını çatlatması kadar bile
hislendirmiyor beni. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKg10vqbdv2I5DJa0oWvMsUc9f8eVycfBMG82dbLIUs6-SQ3hX3SzDRiKwHYjWfNkexdQIrhNAzlLss0fc-PhAAJymc52D7CAWFhGJK3CbYfDDeY96S0bbTqib6jPjh77j6GXylxeNRtiozC43SvywBza768_RBOZs0XRw6ghYHdfUbIN6lvOST2Del7z7/s1573/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000500.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1258" data-original-width="1573" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKg10vqbdv2I5DJa0oWvMsUc9f8eVycfBMG82dbLIUs6-SQ3hX3SzDRiKwHYjWfNkexdQIrhNAzlLss0fc-PhAAJymc52D7CAWFhGJK3CbYfDDeY96S0bbTqib6jPjh77j6GXylxeNRtiozC43SvywBza768_RBOZs0XRw6ghYHdfUbIN6lvOST2Del7z7/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000500.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sırada “Vazgeçtim” var. Yine bir Genco Ecer şarkısı, Misha
düzenlemesi. Üstüne Misha bu şarkıya sesiyle de dâhil olmuş. Hayır bari “yapış
yapış aşka karış”ta düet yapsaydınız, şöyle göz göze diz dize de bir klip çeker
belki memleketin ilk ‘trap’ düğün şarkısına imza atmış olurdunuz. Bir ayrılık
şarkısına düet yapmak da nedir? İlla bir ters köşe, illa bir ‘cool’luk işte,
Hande Yener alamet-i farikası. Yalnız şarkı bayağı hoş. Hande’nin cıvıtmadan
elektronik müzik yaptığı o ilk dönemleri anımsatıyor, hatta Mete Özgencil
kokusu bile geliyor inceden. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUg_zMzCEkHF8OzAltPVd8_6USAIi3LqwZXfRZovAKvDM84NmoBjhtOuq9zeaNN2YYhUir64y4ckQtDo02PPfsmcrMUlmYe5U5qVwxshXaYmx1rU_VjFnFLIzXxD42wIJO0brOqnaUNlm_wd6EuBeboP_xHCDr8lItyueX87J200juV6_r_C1a8PfcCU4w/s1708/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20001026.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1708" data-original-width="1456" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUg_zMzCEkHF8OzAltPVd8_6USAIi3LqwZXfRZovAKvDM84NmoBjhtOuq9zeaNN2YYhUir64y4ckQtDo02PPfsmcrMUlmYe5U5qVwxshXaYmx1rU_VjFnFLIzXxD42wIJO0brOqnaUNlm_wd6EuBeboP_xHCDr8lItyueX87J200juV6_r_C1a8PfcCU4w/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20001026.png" width="273" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yok öyle nostaljik anımsamalar, iç çekmeler filan. Dön dön
dön, bugüne dön hemen. “Denge” başlasın. Şimdi sanıyorsunuz ki yazı boyunca ben
sadece klas şarkılara yükseleceğim, eğlenceli şarkılara da burun kıvıracağım,
böylece ne kadar yüksek bir müzik zevkim olduğunu da göstermiş olacağım. Şu ana
dek öyle yaptım ya. Ama yanıldınız. “Denge” tam benim kalemim bir şarkı, çok
sevdim. Zamanında “Sana kırmızı çok yakışıyor” diye zıp zıp zıplamışlığım, “Alt
Dudak”la sokak dansı yapmışlığım, ellerimi havaya kaldırıp “Bana yanlış
yerlerinden atmaaaa,” diye avaz avaz bağırmışlığım çok. Koyarım bu şarkıyı da o
‘playlist’e, hiç de gocunmam, dinler, eğlenirim. Şarkının sözlerini Hande
yazmış, bestesi Misha’nın. (Albümde bir şarkı hariç bütün düzenlemeler
Misha’nın zaten, tekrar tekrar yazmayayım.) “Denge”, afro havası, Latin
nefeslileri ve “Hop Hop” tan ve “Çatla”dan bile çok kanca atan zırtapoz
sözleriyle albümün sığ tarafının en parlak işi bence.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3_sUvIYe1k8zVl-Pb2C_5ljd6JHMcpQifW0nk27VZpmuV4KmZvIi94W5-R8N-WccvCSHw3iGu3e6Nf5GvmNKe1Z04foar3Tp-usxTnFDjc7mUPvefy2cNGt9Zq1Fnse57mL-fd_21spnFD23F-TJLmckmziRC8RSL0FtuYCUR6-2RF545Ns_MrPuvvW8/s860/hande-yener-4.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="504" data-original-width="860" height="188" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3_sUvIYe1k8zVl-Pb2C_5ljd6JHMcpQifW0nk27VZpmuV4KmZvIi94W5-R8N-WccvCSHw3iGu3e6Nf5GvmNKe1Z04foar3Tp-usxTnFDjc7mUPvefy2cNGt9Zq1Fnse57mL-fd_21spnFD23F-TJLmckmziRC8RSL0FtuYCUR6-2RF545Ns_MrPuvvW8/s320/hande-yener-4.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Sus” geliyor sonra. Bu şarkı özelinde değil belki ama en
çok bu şarkı yüzünden şunu yazmak isterim: Tamam kimseden artık yaylı grupları,
elektrosu ayrı, akustiği, bası ayrı gitarlar, nefesliler, renk sazlarıyla soslanmış
karmaşık armoniler filan beklemiyoruz (yani en azından bu tür müzikte
beklemiyoruz) ama bir şarkının altı bu kadar da boş olmaz ki be canım. Şarkı
boyunca hiç değişmeyen ritim, iki akor, birkaç elektronik ses, sample, oldu
sana şarkı. Ha pardon tabii bir de kanca. Bu şarkının kancası da “sus sus sus”
tekrarları. Söz ve müziği yine Genco Ecer’e ait, (tırnak içinde) “düzenleme”
ise Negro tarafından yapılmış. Hani niye bu şarkıyı Misha düzenlememiş de Negro
düzenlemiş, diğer düzenlemelere kıyasla nasıl bir fark yaratmış, nasıl bir kuş
kondurmuş diye sorsanız bir cevap veremem. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixupTgowL-tNqwkVrmh6yEjTUzNvBNpZtjjpkJG9Z5qNKspH6-4eOE699HzGkgjw4Hfw3PDLWe4XmQMMhlz5Ap0x2UF0qNH_svXJF2pbp7Yo1xMATVIt0L_YdQwNQvgqsP-6CFUYogATCd6aD6ClwHIs1cEw6TKeRV4PVPE488k3xhkpavJzTcP6PJW4at/s750/64c899b6e4bfdd1f94c86147.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="750" data-original-width="750" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixupTgowL-tNqwkVrmh6yEjTUzNvBNpZtjjpkJG9Z5qNKspH6-4eOE699HzGkgjw4Hfw3PDLWe4XmQMMhlz5Ap0x2UF0qNH_svXJF2pbp7Yo1xMATVIt0L_YdQwNQvgqsP-6CFUYogATCd6aD6ClwHIs1cEw6TKeRV4PVPE488k3xhkpavJzTcP6PJW4at/s320/64c899b6e4bfdd1f94c86147.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yine aynı tatsızlıkta bir başka şarkı da peşi sıra gelen
“Havale”. Tek numarası “havale havale” tekrarları ki onları da “havale havale”
değil, “havaye havaye” şeklinde söylemiş Hande. Galiba birini Allah’a havale
etmenin yöreselliği, alaturkalığı onun da içine sinmemiş şarkıyı söylerken.
Zamanında Bodrum’a gitmenin havası yanında İstanbul’da yaşamanın vasatlığını da
“Yiiiiiistanbul’da da yaşadık,” diyerek bertaraf etmişti ya, onun gibi bir şey.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Belki”nin sözleri Hande’ye, bestesi Misha’ya ait. Söz ve
melodik yapı olarak yine Hande’nin elektronik dönemini hatırlatan bir şarkı.
Hani Erol Temizel düzenlemiş olsa “Hipnoz” albümüne filan girerdi rahat ama
tabii bu afro haliyle pek mümkün değil. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZQnh_zNlqotPrdy15eEkMRNF5Ag_TqnIB7GAMB3iphL5qk4eGLVHehz_Ox_ij6WCTzaa9ec95dtZXiDn9eVO4XHpUxCaK4jSxZgL9MgtkaWgOUw42hGLHnBts67zxOF8iK3xG6b7XTKEJ8AzZdlPCnY5er2eE6ZjlbLdFRfjMMwSoWaRoVva4ltwe_AqQ/s1765/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000939.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1765" data-original-width="1324" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZQnh_zNlqotPrdy15eEkMRNF5Ag_TqnIB7GAMB3iphL5qk4eGLVHehz_Ox_ij6WCTzaa9ec95dtZXiDn9eVO4XHpUxCaK4jSxZgL9MgtkaWgOUw42hGLHnBts67zxOF8iK3xG6b7XTKEJ8AzZdlPCnY5er2eE6ZjlbLdFRfjMMwSoWaRoVva4ltwe_AqQ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000939.png" width="240" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Geçenlerde Hande Yener’le radyo programım için bir telefon
bağlantısı yaptık. O röportajda dayanamadım, sordum: “Tamam günü yakalıyorsun
her zaman ama sen aynı zamanda iyi bir şarkıcısın ya, o tarafına vurgu yapan
özel bir albüm filan yapmayı düşünmüyor musun? Caz olur senfonik bir albüm
olur, ‘rock’ olur, ne bileyim ben.” Hande ne cevap verse beğenirsiniz?
“Kariyerimi bitirmek istediğim zaman yaparım.” Bunu gülerek söyledi tabii,
memlekette o tür şeyleri kimsenin dinlenmediğinden dem vurdu mealen. Bu yazıyı
yazmak için albümü bir kez daha dinlerken o sözleri geldi aklıma. “Oluruna
Bıraktım” her ne kadar güncel bir ‘sound’un içinden geçiyor ve hiç o hissi
vermiyor gibi görünse de pekâlâ pop-caz kalıplarına sokulabilecek bir şarkı
mesela. Bazen vasat görünen, “bundan bir şey olmaz” dedirten bir şarkıya öyle
bir düzenleme yapılır ki şarkı uçar, şarkıcıyı da uçurur. Hande’nin kimi kez
bizim de net bir şekilde gördüğümüz ama çoğu zaman kendisinin büyük harflerle anlatarak
altını çizdiği yenilikçi ve cesur tavrı böyle şeyleri de kaldırır sanki.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5QRsJU7RPyK60MtiZ5JE7GFgSkdIhxmVKW1hOd3J4w5T6AVm2cyfcr1URIunU5nvYvD7PObqy9hC13R_6ok16EIfgjrl7GnHcpM1UP0Supm83HNi8Wusv3_Jsr3xw7T896Y61vJl_X9ns7GUUBu6dpiWlIj33OzCl13eKeJgKv_nw3_rb3W4nb4xDfil8/s1594/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000550.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1594" data-original-width="1591" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5QRsJU7RPyK60MtiZ5JE7GFgSkdIhxmVKW1hOd3J4w5T6AVm2cyfcr1URIunU5nvYvD7PObqy9hC13R_6ok16EIfgjrl7GnHcpM1UP0Supm83HNi8Wusv3_Jsr3xw7T896Y61vJl_X9ns7GUUBu6dpiWlIj33OzCl13eKeJgKv_nw3_rb3W4nb4xDfil8/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000550.png" width="319" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bak nasıl da tam yerine denk geldi, “Yoksa” başladı. Bence
albümün tartışmasız en iyi şarkısı. Tamam kabul, şarkının doğrudan ben ve benim
yaş skalamdakilerine dokunan bir “vibe”ı var. O tırmanan melodisi, kreşendosu,
gitar solosu ve Hande’nin 2002-2004 albümlerinde içimize işlemiş ses renginin
aradan bunca yıl hiç geçmemiş gibi yerli yerinden tınlaması. Üstelik “Yoksa”
söz ve müziği Hande Yener’e ait bir şarkı. Yıllardır şarkı yazmak için eline
kalem almayan Hande, bu şarkıyla başlamış yeniden yazmaya. Yıllar sonra yazdığı
ilk şarkının “Yoksa” olması kaderin bir cilvesi sanki. İçindeki ses “İşte gerçek
Hande bu aslında,” demiş ama “Hop Hop”ların “Çatla”ların, “Yapış Yapış”ların
(evet ben o şarkının adını böyle koydum) gürültüsünde gümbürtüye gitmiş gibi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh16fkZI-GhJ35yDJ1BAF93B6F1hSMYCnVInAwYrxZawXrdnJm94ZoynzC-pf-HTs8rXTs-WfEVtQmyobE0WfOuLMNYP6kG4EI8gN1ZrdXpOa3DnEIPOPXL6D6UqnVrD2pI6zfyVvgyaUuS8gvcOCyDRHq7u2AV0vZljO1t5mYNb5F_mq2UeZTcx7SaztrO/s1618/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000713.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1618" data-original-width="1369" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh16fkZI-GhJ35yDJ1BAF93B6F1hSMYCnVInAwYrxZawXrdnJm94ZoynzC-pf-HTs8rXTs-WfEVtQmyobE0WfOuLMNYP6kG4EI8gN1ZrdXpOa3DnEIPOPXL6D6UqnVrD2pI6zfyVvgyaUuS8gvcOCyDRHq7u2AV0vZljO1t5mYNb5F_mq2UeZTcx7SaztrO/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000713.png" width="271" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ha diyeceksiniz ki Hande tutsa, bu şarkıyla albümü tanıtmaya
çıksaydı ne olurdu? Söyleyeyim: Malum kuşak anında kulağını tıkardı çünkü onlar
bir dönemin şarkılarına ayılıp bayılır, durduk yere trendlere sokarken bugün
aynı ruhla yapılmış yeni şarkıları duyunca nedendir bilinmez artlarına bakmadan
kaçıyorlar, bu da acı mı tatlı mı bilemediğim bir gerçek.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Az önce bahsettiğim röportajdan bir alıntı daha yapacağım
şimdi. Şöyle dedi Hande: “Ben o ticari şarkıları insanlar ‘beach’lerde,
arabada, tatile çıkarken eğlensinler diye yapıyorum. Çünkü gidecek bu sefer
abidik gubidik tipleri dinleyecekler, onu da istemiyorum. İnan ki o yüzden
koyuyorum o şarkıları da albüme, ‘Çatla’yı filan. Sezen Aksu da yapardı böyle
şeyler hatırlarsan. Komik şarkılar da koyardı albümüne, mizahi, eğlenceli ama
dibine kadar böyle buram buram sanat olan şarkıları da koyardı. Bir albümde
hepsini bulabilmelisin. Albümün amacı o bence zaten.”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyu2pzZyPL39dWYCVnZZ2it22UifXrF0ZCxucuVOg9wgzMpURyY57lvppWfSTgcLFAHQXbMYu5iIi526c5s03tBgZYmd3swsSeNLrZT_axkO6x9trATNXd8Lpp2bs2rFubHxvYWiHi0fbYeIU0yd-0M84WPyGj2MBdDHkUDxr31l350HEQDvsCqBy_bs08/s251/indir.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="251" data-original-width="201" height="251" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyu2pzZyPL39dWYCVnZZ2it22UifXrF0ZCxucuVOg9wgzMpURyY57lvppWfSTgcLFAHQXbMYu5iIi526c5s03tBgZYmd3swsSeNLrZT_axkO6x9trATNXd8Lpp2bs2rFubHxvYWiHi0fbYeIU0yd-0M84WPyGj2MBdDHkUDxr31l350HEQDvsCqBy_bs08/s1600/indir.jpeg" width="201" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Evet, tabii ama misal komik şarkı diyebileceğimiz “Seni
Yerler”in müthiş düzenlemesi, vokal kompozisyonu, “Onu Alma Beni Al”ın Anadolu
türkülerinden ilham almış söz dizimi, hikâyesi, “Âdem Olan Anlar”, “Homini
Pufidi Tumba”, “Oh Oh” ve “Ayar” gibi şarkılarda saklı veya açık toplumsal
eleştiri ve taşlamalar bir yana, “Denge”, “Hop Hop”, “Çatla” gibi şarkıların
hem sözleri hem besteleri hem de düzenlemelerindeki sade suya tiritlik bir
yana. Derinlik çalışmıyor artık, onun hepimiz farkındayız. Sezen bile 2 dakika
58 saniyelik bir şarkıda 12 kere “kıra döke”, 12 kere de “yan yan derdine”
diyebiliyor. Maksat tüy gibi hafif olsun, ağırlık yapmasın. Zamanında
uydurulmuş “Türkçe sözlü hafif müzik” tabiri karşılığını yeni yeni mi buluyor
ne?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibaZxx3BhWGLerWr159VmrDn79cYlwQdhI2iOcE4TTj4adglv6t4DXJZNSWwa2EgPYll8MfbZ3vEHuxqAVv_Zz92jETohxzYKxQ7oi5ryxop46-jrWQJNhLSrK24k7Map7j9agFBdDHxtaozehghtEE6UrROA6MqRyvtf_H8zc4Bk9LAK9BU9P44nv-bjO/s1276/hande-yener-1.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1276" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibaZxx3BhWGLerWr159VmrDn79cYlwQdhI2iOcE4TTj4adglv6t4DXJZNSWwa2EgPYll8MfbZ3vEHuxqAVv_Zz92jETohxzYKxQ7oi5ryxop46-jrWQJNhLSrK24k7Map7j9agFBdDHxtaozehghtEE6UrROA6MqRyvtf_H8zc4Bk9LAK9BU9P44nv-bjO/s320/hande-yener-1.webp" width="271" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Neyse, hafifleyelim o zaman. Sırada “Değmez” var. Söz ve
müziği Tepki tarafından yazılmış bir şarkı. Yine hafif, uçucu, esintili, ritmik,
eğlenceli bir şarkı. “Denge”nin yanına konulabilir, tam da Hande’nin istediği
gibi dinleyeni eğlendirebilir, “bırak bırak bırak” kancasıyla da akıllarda
kalabilir. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ben ve benim gibi düşünenlerin memnun kalacağı iki şarkı
daha var sırada. Tabii bu şarkılar sona atılmış ama biz zaten kaset dinleyerek
büyümüşüz, o sabır bizde var, sonuna kadar dinler, seveceğimizi arar, bulur,
çıkartırız. “Beni Öyle Sev”in sözleri Berksan’a, bestesi Misha’ya ait. Ağır
tempolu, etkili ama dram kesmeyen bir aşk şarkısı “Beni Öyle Sev”. Söz ve
müziği Genco Ecer’e ait “Hoşça Kal” (yaa öğreten adamlık yapmak istemiyorum ama
bu iki kelime ayrı yazılıyor, söylemeden geçemeyeceğim) Ajda vibe’ında, şık bir
disko parçası.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOdtJ8d35npJAKyE8IadDZMgmRPONZ5ub30ge06eS2j76E3JIiy95GOeEbMw-K9zpOCF-S6W1QBH4Y2TYHMRF7YGKnCbK3BIsm14QlRHuxj07o6b7dJiwJgJ4-0nAdPIFlTIb-kyh0jtilF077LGlTD9bNtsGOx38jCcP4gsaNmu5R0Nbx9Bm1qzZk6S6B/s1702/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000415.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1702" data-original-width="1177" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOdtJ8d35npJAKyE8IadDZMgmRPONZ5ub30ge06eS2j76E3JIiy95GOeEbMw-K9zpOCF-S6W1QBH4Y2TYHMRF7YGKnCbK3BIsm14QlRHuxj07o6b7dJiwJgJ4-0nAdPIFlTIb-kyh0jtilF077LGlTD9bNtsGOx38jCcP4gsaNmu5R0Nbx9Bm1qzZk6S6B/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20000415.png" width="221" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ve albüm “Benden Bir Tane Daha Yok”la sona eriyor. Saroz
Körfezi’nin denizi de böyledir. İki adım atarsınız boyunuzu geçer, yüzmeye
başlarsınız, bir anda sığlaşır, kolunuz bacağınız dipteki kuma değer. Denilir
ki Çanakkale Savaşı sonrası denizin dibi temizlenmiş, o yüzden de yer yer sığ,
yer yer derin kalmış. Rivayet işte. Hande de 2000 yılından bu yana, 23 yıldır
müzik dünyasında savaş veriyor sonuçta. Onun müziği de yer yer sığ, yer yer
derin kalabilir. Kaldı ki sürekli sığda denize girmek can sıkar, sürekli
derinlerde yüzmekse yorar, değil mi ama?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Tamam farkındayım, bu “derinlik-sığlık” metaforunu çok fazla
kullandım yazı boyunca ama ne yapayım Hande de öyle yapıyor, şarkılarında aynı
kelimeleri, aynı cümleleri defalarca kullanıyor ki akılda kalsın. Denge de
denge de denge yani başka bir şey değil. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6WDvy9BsLQ93AO5IgFNI20_IwE4CKkPr7oXrwlsNjFoIbBTHEABoZx5bjIfjSvtterZ73rHplcCdt639Wcj4F_bx2Qu9fJWJiyPxnGau9WaHfUh6_q8mDPWCd15QUql1jtpdK-G5s-t-LLovBBt1r5JRqVs0P-xlUowBEL_iebycryNJkf8EumCdeEvXD/s1728/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20001007.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1728" data-original-width="1495" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6WDvy9BsLQ93AO5IgFNI20_IwE4CKkPr7oXrwlsNjFoIbBTHEABoZx5bjIfjSvtterZ73rHplcCdt639Wcj4F_bx2Qu9fJWJiyPxnGau9WaHfUh6_q8mDPWCd15QUql1jtpdK-G5s-t-LLovBBt1r5JRqVs0P-xlUowBEL_iebycryNJkf8EumCdeEvXD/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-30%20001007.png" width="277" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sonuç itibariyle şunu söylemem lazım: Kariyerinizi nasıl
yöneteceğiniz sizin bileceğiniz iştir. 30-40 yıla yedi-sekiz albüm sığdırır,
çizginizi yukarı aşağı kaydırmadan, saygın ama az görünür, az konuşulur ve
kemik dinleyiciyle, sevenlerle birlikte yürürsünüz. Bu bir tercihtir. 23 yıla
15 albüm, sayısız tekli sığdırmak, inişli çıkışlı bir grafik çizme riskini göze
almak pahasına çok konuşulmak, çok görünmek, sürekli değişen dinleyici
kitlelerini tavlamaya çalışmak da bir başka tercihtir. Dinleyici bugün “sakın
değişme, hep seni sevdiğimiz gibi kal” derken, yarın “değiş artık, sürekli
aynısın, sıkıldık senden” diyebilir ki popüler müziğin zemini kaygan,
dinleyicisinin tabiatı oynak, talepkâr hatta histeriktir bazen. Peki hem
değişip hem değişmemek mümkün değil midir sahiden? İkisinin ortası yok mudur?
Oradan da üçüncü bir tercih çıkarılamaz mı mesela? Bence Hande bir gün oraya
gelecek. Benim hâlâ umudum var.</div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-43288027854546464352023-08-21T03:12:00.019-07:002023-09-18T02:06:25.327-07:00Gülşen & Edis - "Sor"<span style="font-family: arial; font-size: large;"><h2 style="font-family: "Times New Roman"; text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>"ALO? HER GECE GEZENLERLE Mİ GÖRÜŞÜYORUM?" </b></span></h2><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhS3pVXxtiKmxwtRo86jYPKsHZAaWAAD4CxmWbr6_qDAEwi0aVLJb9M9rqpFVYR0ivtWA3C9ECJ31PDkUQvaFLl2EhWGOqur-8DAtmGa4oqeC9Oi_Zow10SnYfjIegRGbjUrusxq6DsPsqlUUVacDoSzAHsA42WXjGhbVclve17IKJ1eQg3QDQUycMCn2po/s768/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(4)2.webp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="458" data-original-width="768" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhS3pVXxtiKmxwtRo86jYPKsHZAaWAAD4CxmWbr6_qDAEwi0aVLJb9M9rqpFVYR0ivtWA3C9ECJ31PDkUQvaFLl2EhWGOqur-8DAtmGa4oqeC9Oi_Zow10SnYfjIegRGbjUrusxq6DsPsqlUUVacDoSzAHsA42WXjGhbVclve17IKJ1eQg3QDQUycMCn2po/s320/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(4)2.webp" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>“Herkesi zalim kendini alim hissetmen bile normal.”</i></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şarkı bu cümleyle başladığı için cümledeki “bile”
kelimesinin sebebini bilemiyoruz. Kızımız herkesi zalim kendini alim
zannetmesinin yanı sıra birtakım şeyleri daha hissediyor olmalı. Serdar onlara
hiç girmiyor ama herkesi zalim kendini alim hissetmesini normal bulduğunu
söyleyerek başlıyor şarkıya. Muhtemelen kız durup durup “Ay kendimi çok âlim
hissediyorum ama herkesi de çok zalim hissediyorum,” diyor ya da demese bile
öyle davranıyor olmalı ki Serdar lafa buradan giriyor. Bununla kalmıyor, bir
sonraki cümlede bu durumu neden normal bulduğunu da açıklıyor.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><i style="font-family: arial;"><span style="font-size: large;"><span></span></span></i></p><a name='more'></a><i style="font-family: arial;"><span style="font-size: large;">“Çünkü dışarıda senin gibiler için özel idman yapıyorlar.”</span></i><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Demek ki olay “içeride” geçiyor. Kız içeride kendini alim
herkesi zalim hissederken dışarıda birileri bu konuda yetkinlik, alışkanlık
kazanmak için düzenli olarak talim (idman) yapıyor. Tuhaf mı? Neden olsun? Siz
hiç kendini alim herkesi zalim zannedenler için dışarı çıkıp özel idman
yapmadınız mı? Yapmamış olabilirsiniz, haklısınız. Zaten bu sıradan bir idman
da değil, “özel idman” sonuçta.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i></i></span></p><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEildIiSUYJnkCngy8OmTg9181MeW8M4LxnAcrgaymXbAkxPbGbs6IW393K1eR6BNAAvd35pgi3ByF9fU6TUEW2EEKHvObtSKnpa0_kR2AwayiaG6yZ-rFShIHuARHURyWYQsZRosPJzFBrsG0BqBV8clBySDXBj0oRHruZdIEyuHdEBTrheshida41SgXwp/s730/yeni-proje-2023-08-23t095456-691-1692773792.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="455" data-original-width="730" height="199" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEildIiSUYJnkCngy8OmTg9181MeW8M4LxnAcrgaymXbAkxPbGbs6IW393K1eR6BNAAvd35pgi3ByF9fU6TUEW2EEKHvObtSKnpa0_kR2AwayiaG6yZ-rFShIHuARHURyWYQsZRosPJzFBrsG0BqBV8clBySDXBj0oRHruZdIEyuHdEBTrheshida41SgXwp/s320/yeni-proje-2023-08-23t095456-691-1692773792.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div></i></span><div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i>“Deli huyundan ya da suyundan mıdır anlamadım bu işi. Ne bu
hırçınlık ne bu kalbin can çekişi?”</i><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bu cümlelerle kıza dair yeni veriler düşüyor önümüze.
Öncelikle “deli huylu” olduğunu öğreniyoruz. Sonrasında hırçın olduğunu.
Hırçınlığının sebebi deli huyu, suyu olabilir mi, bunu sorguluyor Serdar.
Buraya kadar kısmen anlıyoruz. Peki “kalbin can çekişi” ne ola ki? Ortada bir
kalp var ve “can çekişmek” tabirinden anladığımız kadarıyla ölmek, bitmek,
tükenmek üzere ama bahis konusu kalp kimin kalbi orası belli değil. Çünkü
“kalbinin” ya da “kalbimin” demiyor. Yani kendi kalbinden mi kızın kalbinden mi
bahsediyor bilemiyoruz. Kızın deli huyu ve hırçınlığı yüzünden Serdar’ın ölmek,
bitmek, tükenmek üzere olduğu şeklinde yorumlamak daha makul. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i>“Oturuşu, dokunuşu, kendini savuruşu yüzyıllar boyu aynı.”</i><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şu ana kadar kıza birebir hitap eden Serdar birden bize
dönüp kızı bize şikâyet etmeye başlıyor. İşin içine “yüzyıllar” kelimesi
girince ortaya iki ihtimal çıkıyor. Birisi Serdar’la kızın arasında geniş
zamanlara yayılan mitolojik bir aşk var ve yüzyıllardır devam ediyor. Diğer
ihtimalse cümleyi şöyle yorumlamak: “Bu kadın milleti hiç değişmiyor.
Yüzyıllardır hep aynı şekilde oturuyor, dokunuyor ve kendini savuruyor.” Bir
erkek serzenişi olarak mantıklı olabilir. Olabilir olmasına da kadınların
oturuşunu niye dert ediyoruz biz erkekler olarak? Nasıl oturuyorlar olabilir ki
biz bundan serzeniş çıkarıyoruz? Ya kendini savuruşları? Bu yaşıma dek saçını
savuran, ne bileyim eteğini savuran filan çok gördüm ama hiç kendini savuran
bir insan görmediğim için bu cümleye bir açıklık getiremiyorum. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i></i></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjF-it1XGutGjPk0mgaqjNzIo-KWkS4GnXy9wY-F5QeKXLDsq_89q1jNnz6VU1XxHK6CRisV4dZi_GfrIEoEo7FgkgKuERSFzgla5ea4HXmUqGfuNb8FyS7txt_7UM_gMItpgN5s0EENbd2sJK53InIzCnqEzQtX9cZ3gMH3NqlOdZ4BlvbEsL7htSY81kZ/s1024/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(7).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="768" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjF-it1XGutGjPk0mgaqjNzIo-KWkS4GnXy9wY-F5QeKXLDsq_89q1jNnz6VU1XxHK6CRisV4dZi_GfrIEoEo7FgkgKuERSFzgla5ea4HXmUqGfuNb8FyS7txt_7UM_gMItpgN5s0EENbd2sJK53InIzCnqEzQtX9cZ3gMH3NqlOdZ4BlvbEsL7htSY81kZ/s320/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(7).jpg" width="240" /></a></i></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><br />“Sürmedi ilelebet, her şeye muhalefet olmana bir sebep var
mı?” </i><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Serdar bizi bıraktı ve tekrar kıza saydırmaya başladı. “Her
şeye muhalefet olmana bir sebep var mı?” çok açık ve anlaşılır ama ilelebet
yani sonsuza dek sürmeyen ne, orası muamma. Kız her şeye muhalefet ettiği için
bir şeyler ilelebet sürmemiş gibi anlıyorum. Aşklarından bahsediyor sanırım.
Zaten kızın deli huylu ve hırçın olduğunu öğrenmiştik. Her şeye muhalefet
olmasının sebebi de bu olabilir. Çözüyoruz kızı yavaş yavaş.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i></i></span></p><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixZKzVjQC-AaKefZC7nUV2SkLB3VK0wuT8Jgc3XNp5euS6eaCBCBxdpPO3BzbM3g_SgNuYd-bDf0TQH9aUi8prlnsTR2PbMczQli73694nJO8lKH83HV_v4vr8o5qHHTlt39q6A8HsCMb03E3et8dZupLOK-MjXIGkSqhHphLRtuP0xh4V9lfXKjApCEWH/s1024/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(5).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="768" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixZKzVjQC-AaKefZC7nUV2SkLB3VK0wuT8Jgc3XNp5euS6eaCBCBxdpPO3BzbM3g_SgNuYd-bDf0TQH9aUi8prlnsTR2PbMczQli73694nJO8lKH83HV_v4vr8o5qHHTlt39q6A8HsCMb03E3et8dZupLOK-MjXIGkSqhHphLRtuP0xh4V9lfXKjApCEWH/s320/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(5).jpg" width="240" /></a></div><br />“Bunu külahıma, bir de günahıma girip anlatacak o yürek
belki de vardır ama denemen lazım.”</i><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Çetrefilli bir cümleyle karşı karşıyayız. Parça parça
çözümleyelim. Serdar “Bunu külahıma anlat,” demeye getiriyor ki bu da
“söylediklerin hiç inandırıcı değil, sana inanmıyorum,” manasına geliyor. Fakat
anladığımız kadarıyla Serdar’ın bakış açısında birinin külahına bir şey
anlatması için önce yürek sahibi olması lazım. Tam karşılığı değil ama şöyle
yorumlayabiliriz: “Nerede sende beni kandıracak yürek?” Yani mesele kızın
kandırması değil, kandıracak yüreğinin olmaması. Oraya takılmış Serdar. Ancak
külahı bir kenara koyarsak “günahıma gir de anlat” tamamen yeni, daha önce hiç
duymadığımız bir tabir. Bu tabir aynı cümlenin içinde geçtiği için de kızın
Serdar’ın bir de günahına girip anlatacak yüreği de yokmuş diyebiliriz. Ve
fakat bu kadar net kestirip atmıyor Serdar ve “belki de vardır ama denemen
lazım,” diyor. Off beynim yandı, sonraki cümleye geçeyim en iyisi. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i></i></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUdXaKhzhypCWIqe5iwCMVQ4hzp3cODnLeG1XcZ3TyFT6WYepJql2W9vKFJc3XvWMkagPcuEIWUYNVpWKL73XY8WTtcro002RPqRjm-0gI0ZmNf31U_1R7l-LgfKgTvVFElS9Wk_HRorZGBhBPhviGk2988zDybaXGqNk8DjqqpcaMk-tt5wonShAiLxS9/s1024/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(3).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="767" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUdXaKhzhypCWIqe5iwCMVQ4hzp3cODnLeG1XcZ3TyFT6WYepJql2W9vKFJc3XvWMkagPcuEIWUYNVpWKL73XY8WTtcro002RPqRjm-0gI0ZmNf31U_1R7l-LgfKgTvVFElS9Wk_HRorZGBhBPhviGk2988zDybaXGqNk8DjqqpcaMk-tt5wonShAiLxS9/s320/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(3).jpg" width="240" /></a></i></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><br />“Ama sen korkaksın hiç bulaşma, yaklaşmazsın gerçek
aşklara.”</i><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Yani külahıma anlatmayı da günahıma girip anlatmayı da
deneyemezsin zaten çünkü korkaksın, o yüzden hiç bulaşma. Bunları yapabilsen
belki gerçek aşklara yaklaşabilirdin ama yaklaşamazsın, hatta yaklaşmazsın.
Bakın iki kelime arasındaki bir eksik “a” harfi çok şey değiştiriyor.
“Yaklaşmazsın” dediğine göre aslında gerçek aşklara yaklaşabilir, buna
yeterliliği var ama tercih etmiyor gibi anlayabiliriz. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i>“Demiş ki benden uzak olsun.”</i><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Serdar yine kızı bırakıp bize döndü, bize anlatıyor, kızı
şikâyet ediyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i>“Peki niye her gün ağlıyorsun?” </i><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Hoop tekrar kıza hitap etmeye başladı. Sahi kız neden her
gün ağlıyormuş, biz de merak ettik. Cevap Serdar’dan yine kıza hitaben geliyor:
<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i>“Sebebini sen her gece gezenlere aç bir sor.”</i><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Aç bir sor,” dediğine göre telefonla sormasını salık
veriyor. Şöyle bir telefon konuşması canlanıyor gözümüzde: <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Alo? Her gece gezenlerle mi görüşüyorum?”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Evet buyurun, biziz.” <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Ben niye her gün ağlıyorum?”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Çünkü siz Serdar için “benden uzak olsun” demişsiniz ama
Serdar zaten sizden uzaklaştı, her gece bizimle geziyor. O mekân senin bu mekân
benim fink atıyoruz. Siz de Serdar’ın mekânlardan attığı postları görüp ağlıyor
olabilirsiniz.”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Aaa evet, mantıklı. Çok teşekkürler.” <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5CD7UuWL8JWntYpOIJAUzDsbg6_3vwmhn0IinI4nZSmXFXx_AKEby4cS8VgaUAwm366JvKaujlnsyVX4IOm0licRuXqb4-sZ76ZxGghDooi68CZx0ng56BPgWADEoEuJLRCjCQ0ezhfBxZogWcT8x361Fd6rMJSHhOUa5h53MJEnL42RZX7IuGFDorXab/s1024/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(6).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="768" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5CD7UuWL8JWntYpOIJAUzDsbg6_3vwmhn0IinI4nZSmXFXx_AKEby4cS8VgaUAwm366JvKaujlnsyVX4IOm0licRuXqb4-sZ76ZxGghDooi68CZx0ng56BPgWADEoEuJLRCjCQ0ezhfBxZogWcT8x361Fd6rMJSHhOUa5h53MJEnL42RZX7IuGFDorXab/s320/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet%20(6).jpg" width="240" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Böylece şarkıya son notayı her gece gezenler koyuyor ve olan
deli huylu, hırçın, oturuşu, dokunuşu ve kendini savuruşu yüzyıllar boyu aynı
kalmış kıza oluyor. Kafiye uysun, melodinin suyuna gitsin, bıdır bıdır aksın
diye bir araya getirilmiş kelimelerin arasından kıza esaslı bir ders çıkıyor.
Tabii bize de. Şayet herkesi zalim, kendimizi alim hissedip durur, deli huylu
ve hırçın olur, sevdiğimizin külahına anlatacak ve dahası günahına girip
anlatacak yüreğimizin olup olmadığını denemez, bir de üstüne gerçek aşklara
yaklaşmazsak, sonumuz her gece gezenlere telefon açıp niye her gün ağladığımızı
sormak ve ağzımızın payını almak olur.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şarkının söz analizini böylece tamamladığımıza göre şimdi
gelelim besteye. Şarkı aslında bir Eurovision şarkısından adapte edilmiş, yani
eski tabirle bir aranjman. Orijinal versiyonu 2005 yılı Eurovision Şarkı
Yarışması’nda İspanya adına yarışan Son De Sol grubu tarafından seslendirilen
“Brujeria” adlı şarkı. Türkiye’yi Gülseren’in “Rimi Rimi Ley”le temsil ettiği o
yarışmada İspanya “Brujeria”yla sadece 28 puan alarak 24 ülke arasında 21.
olmuş. Düşünün ki “Rimi Rimi Ley” bile 13. olmuştu. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/tNXwZeHHM84" width="320" youtube-src-id="tNXwZeHHM84"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Brujeria”nın bestecisi İspanyol müzisyen Alfredo Panebianco.
Şarkının İspanyolca sözlerini de o yazmış, Türkçe’ye Serdar Ortaç tarafından
adapte edilmiş. Pek çok İspanyolca şarkı gibi bu şarkıda da çok laf, çok bıdı
bıdı, nefes aralıksız cümleler olunca Serdar da Türkçe sözleri yazarken manaya,
imlâya, konu bütünlüğüne filan çok takılmamış ki zaten şarkı yazarken böyle
şeylere çok takılsaydı bütün o “aşk bu kızılötesi yaralı müzesi”, “topu topu
bir deste, ara sıra bir besle”ler filan Türkçe pop literatürümüze girmemiş
olurdu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi93hb6MS-e3OP9g56Xk7ZxOiI4pFTAeTW7Q_9uEq2Kdz1TSXlR8KWuERzCmpODclpurhxUzmSS442ioKS978BDVau-ZAQ38oRJNFgHHrOscN1lnBGdPCsVRtbRsQ7qpUv2jmLMk9n8nzlgKGpkNsZuod6pWwb8z60jUVaB_DBOF6A1ccdsxlowHBtc-cPt/s640/ab67616d0000b2736ec24cd9406bdeee20a36a4f.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi93hb6MS-e3OP9g56Xk7ZxOiI4pFTAeTW7Q_9uEq2Kdz1TSXlR8KWuERzCmpODclpurhxUzmSS442ioKS978BDVau-ZAQ38oRJNFgHHrOscN1lnBGdPCsVRtbRsQ7qpUv2jmLMk9n8nzlgKGpkNsZuod6pWwb8z60jUVaB_DBOF6A1ccdsxlowHBtc-cPt/s320/ab67616d0000b2736ec24cd9406bdeee20a36a4f.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Sor”, Serdar Ortaç’ın 2006 yılında yayımlanan “Mesafe”
albümünün çıkış şarkısıydı ve albümde şarkının iki farklı versiyonu vardı.
Orijinal versiyonu Erdem Kınay düzenlemişti, “Turca” versiyonu ise Suat
Aydoğan. Tekrar dinleyince şunu gördüm ki her iki versiyon da şarkının
orijinalinden daha pop, daha dinamik ve evrensel. Orijinaliyse epeyce yerel, fena
halde İspanyol.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/xY0FShMyHEg" width="320" youtube-src-id="xY0FShMyHEg"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Zamanında tutmuş şarkıları farklı birilerine söyletip
güncellemenin ve bunları bir albümde toplamanın işe yarar, para getirir bir
formül olduğu keşfedildiğinden beri saygı albümleri saygıdan çok kaygı için
yapılır oldu. Kim hangi şarkıyı söylerse iş yapar, hangi şarkının günün
“sound”unda parlar filan gibi kaygılar, saygı gösterilecek kişinin en iyi
besteleri/sözleri/şarkıları hangileridir ve bunları hangi şarkıcılarla
eşleştirir, nasıl güncellersek kişiyi onore etmiş oluruzun önüne geçti. Bu
yüzden de misal Fikret Şeneş gibi bir söz yazarının saygı albümünde Fikret
Şeneş hayatta olsaydı kapısının önünden geçemeyecek isimleri görmek mümkün
olabiliyor. Şeneş’in söz yazarlığı kariyeri boyunca en önem verdiği şeylerin
başında prozodi gelirken “saygı” albümünde şarkılarının prozodilerini bozan
şarkıcılara şans verilebiliyor. Neyse, konumuz o değil…</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaZ06nVL2BtDSuaKKKBUaCMqpaDTDgDx0kRyY2lsrClFsPnZramGf6uz6Dz3av7tag27xVRPFJ1ULpkCur_h4g6DGPE_gNacdpWz5sQ8k0jhutjFqFgx_kmufaWkivnDg8EVO89NKAwXDyc-TDrmX63RfPiQttPxa6vgnPfQWfK34V63dCkSHb3T9cWNdd/s640/ab67616d0000b273d97a415a047b91f97573f2a9.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaZ06nVL2BtDSuaKKKBUaCMqpaDTDgDx0kRyY2lsrClFsPnZramGf6uz6Dz3av7tag27xVRPFJ1ULpkCur_h4g6DGPE_gNacdpWz5sQ8k0jhutjFqFgx_kmufaWkivnDg8EVO89NKAwXDyc-TDrmX63RfPiQttPxa6vgnPfQWfK34V63dCkSHb3T9cWNdd/s320/ab67616d0000b273d97a415a047b91f97573f2a9.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Serdar Ortaç için yapılan ilk saygı albümü “Serdar Ortaç
Şarkıları Vol.1” adıyla 2022 yılında yayımlanmıştı. Şimdi “Vol.2” geliyor ama
dönemin pazarlama şartları gereği yavaş yavaş, şarkı şarkı geliyor. Nitekim
geçtiğimiz günlerde albümden iki şarkı yayımlandı. Saygı albümlerini şarkı
şarkı yayımlamak saygı gösterilenin değil, şarkıları söyleyenlerin lehine
işleyen ve saygı albümünün amacını tamamen boşa çıkaran bir yöntem. Bunu çok
kez gördük. Şimdi de aynı şey oluyor. İki şarkı dedim ya... Biri Aleyna
Tilki’nin söylediği “Ayrı Gitme”, diğeri Gülşen ve Edis düeti “Sor”. Dijital
platformlarda her iki şarkı da şarkıcıların yeni şarkıları gibi boy gösteriyor.
Ne bir kapak, logo, tasarım bütünlüğü ne de Serdar Ortaç ismi var ortada. Saygının
böylesi!</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiMErMcAxz-6KG0-Nx2_pT9prDqqgZboJE1ETQP5z1w2wchFwVbUdIz7opW-DCyuWK3zFfM1UIN3h1G8ZoU9tqWSoA_DG9V4MvTUvDTgPV7uDDrKIS5I1mX4BSnbKj_5-kAEmMhyieZlo16aemCQvQUxxDcS8lxpJSrM5qXbILkIPnuHUIp7R79BCgupIJ/s960/IMG_8344.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="960" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiMErMcAxz-6KG0-Nx2_pT9prDqqgZboJE1ETQP5z1w2wchFwVbUdIz7opW-DCyuWK3zFfM1UIN3h1G8ZoU9tqWSoA_DG9V4MvTUvDTgPV7uDDrKIS5I1mX4BSnbKj_5-kAEmMhyieZlo16aemCQvQUxxDcS8lxpJSrM5qXbILkIPnuHUIp7R79BCgupIJ/s320/IMG_8344.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yazının konusu “Sor” şarkısı. 2020 yılında “Nirvana” için
bir araya gelen Gülşen ve Edis “Sor” için ikinci kez bir araya gelmiş. Düzenlemeyi
Zeki Arkun ve Elber Tutkus, prodüksiyonu Ozinga Müzik ve DMC yapmış. Biri
‘90’lardan gelme, diğeri 2010’lardan çıkma, enerjisi yüksek, görseli güzel yıldız
bir araya gelince, şarkı zaten öyle ya da böyle dillere yapışmış bir şarkı da
olunca, düete uygun olup olmadığının, düetin amacının ne olduğunun pek önemi
kalmıyor. Bir de sansasyonel, yüksek bütçeli bir klip çekilmiş ki tam olsun.
Olmuş da.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSfBfYDfvGcrJbK87ga9VAzKMA5J8shM_4RP1h3uXhf7mwiYXilC9TSF4sk4Bl4ZLWpVNlnxpJO_A9HPXWfv_-FReOZwSipG2jA_49MJpW4DQ0_Rj0wQngmv0K-6gqp6nJzkllmRz5-oz7fui-s6Lo8sFdcu5oJXuPyos4vhyGeCEnO6BO4SvOSdWQHreU/s1280/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSfBfYDfvGcrJbK87ga9VAzKMA5J8shM_4RP1h3uXhf7mwiYXilC9TSF4sk4Bl4ZLWpVNlnxpJO_A9HPXWfv_-FReOZwSipG2jA_49MJpW4DQ0_Rj0wQngmv0K-6gqp6nJzkllmRz5-oz7fui-s6Lo8sFdcu5oJXuPyos4vhyGeCEnO6BO4SvOSdWQHreU/s320/Gulsen-Edis%20Sor%20Duet.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ha bu arada, “saygının böylesi” dedim ama şarkının klibinde
Serdar Ortaç’a bir saygı selamı gönderilmiş, onun da hakkını yemeyeyim.
Memleketin klip arşivinde en ikonik, en unutulmaz sahne hangisi diye 100 kişiye
sorsak, “Çıkar telefonunu,” diyen amcalar da dâhil olmak üzere herkes ilk önce Serdar
Ortaç’ın İlknur Soydaş’ın göbeğinden zeytin yediği o sahneyi söyleyecektir. Merve
İldeniz’in göğüs nahiyesine yoğurt döküldüğü sahneden bile çok akılda
kalmıştır. İşte Gülşen ve Edis de o zeytin sahnesinin bir benzerini kirazla
çekmişler. Bu vefa örneğini de alkışlamadan geçmeyelim, değil mi ama? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibT0VtpXbA4oF316XBClPk8xSJlbskcJUXE5ai4qedfwIQJ8fL60Kg6AKFL0e7I6II5cRpCZBsjsucMh9KEtYBBrNy2MDk2U2Ta16VJOH_4Al04WYZn6J1feI7NKQ_kjKMVE9MRfaLrqAq8BqNjwM2wACI-YSOS6Y6pRNzmoKEb4MPqi50_NAfgirqkUZv/s600/RssImage.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="432" data-original-width="600" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibT0VtpXbA4oF316XBClPk8xSJlbskcJUXE5ai4qedfwIQJ8fL60Kg6AKFL0e7I6II5cRpCZBsjsucMh9KEtYBBrNy2MDk2U2Ta16VJOH_4Al04WYZn6J1feI7NKQ_kjKMVE9MRfaLrqAq8BqNjwM2wACI-YSOS6Y6pRNzmoKEb4MPqi50_NAfgirqkUZv/s320/RssImage.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Sor”un düzenlemesi bir parça gürültülü, evet. Sanki şarkıyı
oto sanayi sitesinde kaydetmişler de dışarıdan gelen gürültüler de kayda girmiş
gibi. Neyse ki aranjedeki “Çok acayip bir şey yaptık abi yaaa” kafasını
dinleyicinin kulağına sokacağız diye Edis ve Gülşen’in seslerini gömmemişler.
Şarkıcının sesini gömmek bir batı adetidir ve bu topraklarda bunu dayatmak
Türkiye’de çaya süt koyarak içmek gibi züppece bir şeydir. Damak tadı nasıl
coğrafyaya göre değişirse, kulak tadı da değişir ve eski köyde yeni adet
çalışmaz. Yeri gelmişken bunu da tekrar söylemiş olayım.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0SrFdQuKgEmEphhjMXm68ANe88SopAS6cjwHDbmRg8C5J_dyhLgunjv1ZqbK0X3YRoeSuQVFahCjZGbaYn5E7EcDIsg0-rH5w2bdjgjOKG5L5KpnZEIU9T0j-eSeqfwrs-K3GuYxgg3fx2BLQyVHyRD0oKo0p3SKwSPeUL851w3gGUG6-UYsuH7iMeY0C/s1645/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-21%20125927.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1645" data-original-width="1131" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0SrFdQuKgEmEphhjMXm68ANe88SopAS6cjwHDbmRg8C5J_dyhLgunjv1ZqbK0X3YRoeSuQVFahCjZGbaYn5E7EcDIsg0-rH5w2bdjgjOKG5L5KpnZEIU9T0j-eSeqfwrs-K3GuYxgg3fx2BLQyVHyRD0oKo0p3SKwSPeUL851w3gGUG6-UYsuH7iMeY0C/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-21%20125927.png" width="220" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ben “Nirvana”nın buz beyazı soğuğundan sonra bu şarkıda Gülşen
ve Edis’den çıkan sıcak ve parlak ateşi sevdim. Özellikle Edis’in pop
şarkılarında nasıl kendini bulduğunu bir kez daha görmek iyi oldu. Keşke bunu
Edis de görse. Şu dönemde kendi kulvarında rakipsiz bir popstar olması çok
mümkünken Sefolarla Murdalarla aynı kulvarda koşmaya heves etmesini mümkünü yok
anlamıyorum. Çok yakın bir zamanda bir konserine de gittim. “Çok Çok”, “Benim
Ol” ve benzerlerindeki Edis, “Arıyorum”, “Bana mı?” ve benzerlerindeki Edis’in
çok ötesinde, çok daha klas ve her şeyden önemlisi kendi gibi. Bazen beyefendi,
bazen “cool”, bazen bir “rocker” kadar havalı ama asla kentin varoşlarının,
karanlık arka sokaklarının çocuğu değil. “Sor”da da o Edis’i duydum ve bir kez
daha buna emin oldum.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSIp7UpEuZa2Q-ghty1oqxFVfeErYKlPRozWhxtgLWlAJYhS7hHOXJAnyeY1SX0CxTi0dXj-elcT6iXvn-thjXRVKuXqNy8gdikaaijkXRanJxznbzoZe2-TeDks8qaq6sMLimtEYhRjRgnMYYlX-VXXQkdhYLMevoELYlu4z_E_7J4_F9qbL5zA4ckVYt/s1719/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-21%20125810.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1719" data-original-width="1431" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSIp7UpEuZa2Q-ghty1oqxFVfeErYKlPRozWhxtgLWlAJYhS7hHOXJAnyeY1SX0CxTi0dXj-elcT6iXvn-thjXRVKuXqNy8gdikaaijkXRanJxznbzoZe2-TeDks8qaq6sMLimtEYhRjRgnMYYlX-VXXQkdhYLMevoELYlu4z_E_7J4_F9qbL5zA4ckVYt/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-08-21%20125810.png" width="266" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Gülşen’se bildiğimiz gibi. Hem seksi hem kırılgan hem içli
hem atarlı, olmazsa olmaz Sezen dudak büzmeleriyle tipik Gülşen. Yıllardır
sadece sahne kıyafetleriyle konuşulmayı, oradan soyadıyla müsemma ve bir yerden
sonra tadı kaçmış bir bayraktarlık çıkarmayı içine nasıl ve neden sindiriyor
bilmiyorum ama fanatiklerinin ondan yeni şarkılar beklediğini biliyorum. Genç
isimlerin üç haftada bir yeni içerik ürettiği şu zamanda uzun uzun bekletmeler
kıdemli isimler için bir “cool”luk göstergesi midir, Gülşen bu konuda kendine
Tarkan’ı mı örnek almaktadır, ikisinin ortak noktası olan Ozan Çolakoğlu bu
işin neresindedir, inanın onları da bilmiyorum. Belki de “Sor”da bahsi geçen
“kendini savuruş” böyle bir şeydir, ne bileyim ben.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/jZaaiVdCDak" width="320" youtube-src-id="jZaaiVdCDak"></iframe></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><o:p></o:p><p></p></div>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-50044672348809851852023-07-22T10:10:00.006-07:002023-07-22T10:12:02.768-07:00Dilhan Şeşen Röportajı<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGUMWNWF1e8UHGfP6kXyvh4Tjyr5P3_v1UNggL5IlLVAcYq1Qbq8fvegtKDR_IsuZDIHncF2sBxKKyjVbbyNWRWute8V-JLBM2xc1OZDRZjhV0tc1tReXC7RwXqWBJ1JDXq_m7jrAZ0RlhwuwbcmEC0IOVM-nIx-WpFK7w2z9NMWANiwRfC_Fl1RKfmQwX/s1735/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-07-22%20195255.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1519" data-original-width="1735" height="280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGUMWNWF1e8UHGfP6kXyvh4Tjyr5P3_v1UNggL5IlLVAcYq1Qbq8fvegtKDR_IsuZDIHncF2sBxKKyjVbbyNWRWute8V-JLBM2xc1OZDRZjhV0tc1tReXC7RwXqWBJ1JDXq_m7jrAZ0RlhwuwbcmEC0IOVM-nIx-WpFK7w2z9NMWANiwRfC_Fl1RKfmQwX/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-07-22%20195255.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Wikipedia’da Dilhan Şeşen’den “Türk şarkıcı ve şarkı yazarı.
Burhan Şeşen’in kızı, İlhan Şeşen’in yeğeni.” cümleleriyle bahsedilmiş. Bundan
haberi yokmuş Dilhan Şeşen’in. Söyleşi için bir araya geldiğimizde ilk bunu
soruyorum. Böyle tanımlanmak can sıkıcı mı yoksa gurur verici mi?</div></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Aslında değil,” diyor Dilhan Şeşen. Aralıksız yağan nisan
yağmuruyla ıslak, serin bir öğleden sonra, Moda’da, üçüncü nesil bir
kahvecideyiz. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Onlardan farklı, bambaşka bir şey yaptığım için rahatım
açıkçası. Babamla konuşuruz bazen bunu. Onun bir devamı gibi olsaydım çok fena
bir şey olurdu. “Öyle olan çocuklara çok üzülüyorum,” der babam da. Tabii ki
önemli insanlar oldukları için bunun yazılması çok hoş ama gönül isterdi ki
benim hakkımda da bir şeyler yazılsın. Sanırım zamanla olur.” </span><o:p></o:p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJwL1-38I6G-iHIzJ8r3utk9I5ezPs3luAK_GuyFitWhPuuPXwgTkovTsbHtZe4GEIt5z2pJwZSl-07otU4VFzDYXhZZ9MdVpz6R8xapcXEzn746_P6WFFZx1AsCJCvC3bWxCJM8aMgeWfIgr0ayYZPwKGT8ckau9hm9wlrCbwSjqkjHqUUfufXGlV8h3n/s1441/344553604_201708745964446_5606525521749114374_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1441" data-original-width="1440" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJwL1-38I6G-iHIzJ8r3utk9I5ezPs3luAK_GuyFitWhPuuPXwgTkovTsbHtZe4GEIt5z2pJwZSl-07otU4VFzDYXhZZ9MdVpz6R8xapcXEzn746_P6WFFZx1AsCJCvC3bWxCJM8aMgeWfIgr0ayYZPwKGT8ckau9hm9wlrCbwSjqkjHqUUfufXGlV8h3n/s320/344553604_201708745964446_5606525521749114374_n.jpg" width="320" /></a></div><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/dilhan-sesen-roportaj.html"><br /></a><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/dilhan-sesen-roportaj.html" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: black; font-family: sans-serif; font-size: 15px; letter-spacing: 0.02em; outline: none; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank"><b style="box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><span style="box-sizing: border-box; letter-spacing: 0.02em; outline-color: initial; outline-width: initial; transition-duration: 0.3s; transition-property: all;">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.</span></i></b></a></span><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-55988106780355954362023-07-21T23:28:00.003-07:002023-07-21T23:28:32.025-07:00Dolu Kadehi Ters Tut Röportajı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiveQgU1nJ20tHOzKBbaEqR62w45cHJHfHLQxqkuFtSKszMKnR0rQfNbHZUjaQNXXXwtSPzPemWvfAPacDd0eijtKrGYLBsQzo_IULK-TxfT2-y7OKPUb2WGxHtOn9_OsdDMh3hFJFI4h9mrKZ5DagzY9xMyFJ9T0ybflVCARpS73Pu-PebkVUJSvt4BarC/s1608/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-07-22%20090834.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1587" data-original-width="1608" height="316" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiveQgU1nJ20tHOzKBbaEqR62w45cHJHfHLQxqkuFtSKszMKnR0rQfNbHZUjaQNXXXwtSPzPemWvfAPacDd0eijtKrGYLBsQzo_IULK-TxfT2-y7OKPUb2WGxHtOn9_OsdDMh3hFJFI4h9mrKZ5DagzY9xMyFJ9T0ybflVCARpS73Pu-PebkVUJSvt4BarC/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-07-22%20090834.png" width="320" /></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Birisi beş yıl önceki bana gidip bugünkü büyük konserlerimizden birinden bir kare gösterseydi şunu diyebilirdim: ‘Demek ki ben doğru yoldayım, böyle devam edeyim.’ Bunu derdim ve yanılırdım. Çünkü biz hatalar da yaptık yol üzerinde. Öğrene öğrene geldik bu noktaya.”</div></span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Dolu Kadehi Ters Tut’un iki üyesinden biri olan Oğulcan Ava böyle anlatıyor kariyer çizgilerinde ilerleyişlerini. Grubun solisti Uğurhan Özay’sa içinden geçtikleri dönemde müzik yapmalarının onlar için bir şans olduğunu düşünüyor. “Yatak odasında albüm kaydedilebilen bir dönemde yaptık biz tüm bunları. Başka bir dönemde olsaydık kendi kendimize bu yolu alamayabilirdik.”<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Yakın dönemin en çok ilgi gören gruplarından biri DKTT. İkiliyle hem müzik yolculuklarını hem de önümüzdeki dönem projelerini konuşmak için, son yıllarda bağımsız müziğin neredeyse kalesi haline gelen Moda’da buluştuk. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsm4vKqd_V22DIYAcE9DXI3OUdINF2c2wGLAO5QE3xHqLY9BCfoGubv8GsgFZvRpn5kj1D6ooQR3yUWYw--N4CWNARl0-5As8Rwy_ADAIQqc9sCUX4ZjK7FPCyUqfHDzmq10yTZwacNnte0eUdaNcNaYjKTAmsBRwtKFC2lY9YZEYrRqUK56Z0CTAdQhvR/s1024/WhatsApp%20G%C3%B6rsel%202023-03-28%20saat%2018.40.30.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="683" data-original-width="1024" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsm4vKqd_V22DIYAcE9DXI3OUdINF2c2wGLAO5QE3xHqLY9BCfoGubv8GsgFZvRpn5kj1D6ooQR3yUWYw--N4CWNARl0-5As8Rwy_ADAIQqc9sCUX4ZjK7FPCyUqfHDzmq10yTZwacNnte0eUdaNcNaYjKTAmsBRwtKFC2lY9YZEYrRqUK56Z0CTAdQhvR/s320/WhatsApp%20G%C3%B6rsel%202023-03-28%20saat%2018.40.30.jpg" width="320" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: bold; text-align: left;"><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/dolu-kadehi-ters-tut-roportaj.html" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: black; font-family: sans-serif; font-size: 15px; font-weight: 400; letter-spacing: 0.02em; outline: none; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank"><b style="box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><span style="box-sizing: border-box; letter-spacing: 0.02em; outline-color: initial; outline-width: initial; transition-duration: 0.3s; transition-property: all;">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.</span></i></b></a></div><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-52016466939442069412023-07-21T22:32:00.003-07:002023-07-21T22:42:06.759-07:00Beste Dükkanı Röportajı<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmF04uEH_BL3drKCh9tWpk_6oMoZLu_npg5pukj5UaLFQuQ2i61vs2b1eSYxVuLzDcLwUo1bbOuf-t3SMI3BZS8n9kD-CfwNBwJVwLGit21_nT6-rzp_Bjsh1KlVc0PlaVSZ_XLHmlRWnf1n71qvmoGp4Ox8Dkq3QD02FF4VrltZjxHjHRton2WuUJ6ECv/s1813/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-07-12%20191313.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1206" data-original-width="1813" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmF04uEH_BL3drKCh9tWpk_6oMoZLu_npg5pukj5UaLFQuQ2i61vs2b1eSYxVuLzDcLwUo1bbOuf-t3SMI3BZS8n9kD-CfwNBwJVwLGit21_nT6-rzp_Bjsh1KlVc0PlaVSZ_XLHmlRWnf1n71qvmoGp4Ox8Dkq3QD02FF4VrltZjxHjHRton2WuUJ6ECv/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-07-12%20191313.png" width="320" /></a></div><span style="font-family: arial;"><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: large;">Beste Dükkânı, Eflatun, Tanzer Gümüş ve Mert Çanga’dan
kurulu bir oluşum. Önceleri bir radyo programı olarak başlayan bu ortaklık, şimdilerde
kurumsal şirketler ve üniversitelerle yapılan iş birlikleriyle devam ediyor.
Dinleyicilerin ya da çalışma grubundakilerin yazdığı şarkı sözlerini anında,
hiçbir ön hazırlık yapmaksızın, o anda besteliyor, çalıyor ve söylüyorlar.
Doğrusu bu ya, radyo programlarını dinlediğimde bu işin bir ön hazırlık
olmaksızın yapılamayacağını düşünmüştüm. O yüzden röportaja giderken yanımda
yıllar önce yazdığım, gün yüzü görmemiş bir şarkı sözümü götürdüm ve oracıkta
bestelemelerini istedim. Sonucu yazının sonunda anlatacağım.</span></p></span><p></p><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/beste-dukkan-roportaj.html" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: black; font-family: sans-serif; font-size: 15px; letter-spacing: 0.02em; outline: none; text-align: start; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank"><b style="box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><span style="box-sizing: border-box; letter-spacing: 0.02em; outline-color: initial; outline-width: initial; transition-duration: 0.3s; transition-property: all;">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.</span></i></b></a></div></div>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-39511022585891760742023-06-10T01:28:00.003-07:002023-09-18T01:23:38.830-07:00Prestij Müzik'in Film Gibi Hikâyesi<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><b></b></i></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiasNeOjVkzA1DEJHeS87FCc2Au4uYVOW5Mipi6W_ROF9YkC5CXB8MQ-reo_Cf8macfMVkG_5k0i8eQa2YemSOF3v0lQjTJqq7oMrJrKWQxx6kBgRGJetZ3NJNWos1SJnCquY17leteH4jvwYLRjpZpvlQcyM73TowsV5Yck_lTXh1_kflIajFHqJS9kQ/s1000/eNsorPqCrECrCZLcY8cDJQ.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="642" data-original-width="1000" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiasNeOjVkzA1DEJHeS87FCc2Au4uYVOW5Mipi6W_ROF9YkC5CXB8MQ-reo_Cf8macfMVkG_5k0i8eQa2YemSOF3v0lQjTJqq7oMrJrKWQxx6kBgRGJetZ3NJNWos1SJnCquY17leteH4jvwYLRjpZpvlQcyM73TowsV5Yck_lTXh1_kflIajFHqJS9kQ/s320/eNsorPqCrECrCZLcY8cDJQ.webp" width="320" /></a></b></i></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><i><b><br />(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) </b></i> </span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">1997 yılında bir vesileyle Prestij Müzik’in Levent’teki
ofisine gittiğim o günü hiç unutmam. Daha Prestij Plaza yapılmamıştı, Levent’in
arka sokaklarında orta halli bir villaydı bahsettiğim yer. Avlu misali bir
salonda bir süre bekletilmiş, sonra Hilmi Topaloğlu’nun bir üst kattaki çalışma
odasına buyur edilmiştik. Yanında Burhan Aydemir vardı. Konuşma esnasında bir
ara Feridun Düzağaç’tan konu açıldı, Hilmi Topaloğlu “Çağırın Feridun’u
gelsin,” dedi, beş dakika geçmedi içeri Feridun girdi. Zaten aşağıda beklerken
üzerinde çizgili takım elbisesiyle, elleri cebinde dolanıp duran Özcan Deniz’i,
birileriyle sohbet eden Mahsun Kırmızıgül’ü görmüştük. Bilmiyorum, o villada
hepsi bir arada mı yaşıyorlardı ama “Demek ki o meşhur ‘Prestij Ailesi’ böyle
bir şey,” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Gerçeküstü bir film sahnesinin içinde
gibiydim. Aradan yıllar geçti. O film çekildi. Hayat sanata, sanat hayata bir
kez daha benzedi.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwjR78pZKBQSD9PDtEYoEH5kp9qKc3UAaLJR_kLCHOvdIR-XMXvpFTtRfhvQspJZrMIVT_L8Kk4PLg1TscGXdaogOoUkQKiCWSYPUOvh70xwfh2SIQggek5ybOfuCZhulmgDX8JjCJvtsfjRc4galepXv-yzgX5ej7AN8BAEipnWmY8wEY5hjY8497DQ/s1439/MV5BY2NkMzI4YTAtNWEzNS00MDAxLThjODYtZDk3Y2YyMjQxMTFkXkEyXkFqcGdeQXVyMTI1NDEyNTM5._V1_FMjpg_UX1000_.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1439" data-original-width="1000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwjR78pZKBQSD9PDtEYoEH5kp9qKc3UAaLJR_kLCHOvdIR-XMXvpFTtRfhvQspJZrMIVT_L8Kk4PLg1TscGXdaogOoUkQKiCWSYPUOvh70xwfh2SIQggek5ybOfuCZhulmgDX8JjCJvtsfjRc4galepXv-yzgX5ej7AN8BAEipnWmY8wEY5hjY8497DQ/s320/MV5BY2NkMzI4YTAtNWEzNS00MDAxLThjODYtZDk3Y2YyMjQxMTFkXkEyXkFqcGdeQXVyMTI1NDEyNTM5._V1_FMjpg_UX1000_.jpg" width="222" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;"><span><a name='more'></a></span>Şüphesiz “Anlatsam film olur,” denecek türden bir hikâyeydi Prestij
Müzik’in hikâyesi. İçinde aşk, ihanet, intikam, hırs, öfke, kavga, dostluk,
kardeşlik ve dram, ne ararsanız vardı. Öyle ki bu hikâyenin ‘90’lar
Türkiye’sinin de bir özeti olduğu rahatlıkla söylenebilirdi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">‘90’ların hemen başında Mustafa ve Hilmi Topaloğlu kardeşlerle
Burhan Aydemir kendi sermayeleriyle, Nokta Müzik adını verdikleri bir plak
şirketi kuruyorlar. Firmanın yayınlanan ilk kaseti, Mustafa Topaloğlu’nun
“Memişler” adlı albümü oluyor. Hemen ardından tavernacı Yaşar Yağmur ve müzik
piyasasına çocuk şarkıcı olarak giren ama artık genç bir delikanlı olan Mahsun
Kırmızıgül’ün kasetleri geliyor. Genellikle taverna-arabesk-halk müziği
çizgisinde ilerleyen Nokta Müzik kataloğuna sonrasında Erdal Çelik, Tanju Okan,
Nur Yoldaş gibi popçular da ekleniyor ama firma bir türlü kârâ geçemiyor ve
iflasın eşiğine geliyor. Mustafa Topaloğlu’nun şirketten ayrılmasının ardından Hilmi
Topaloğlu ve Burhan Aydemir yollarına Prestij Müzik adlı şirketle devam
ediyorlar. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijZxbgYwcZQjzcDgdXddRcfd9UZ6dHyai1Zf9DB65QVDGF3KaDFSUWshOjQVu_6VBhuUM7QuE1GSyeqqd2gbgL0O75HZ_Z5nj9NOsMEKu_qA4fCJBO52u6cmXjCpRCiaOGqwSmsJDFH8tzSG2yrUyIoTzMrATKHPaW5OB9-9Q8EaRBSI5KbCo6XQ75Uw/s640/3516582_7dcbe8ced47d3df0c0f28f71ecac3b35_640x640.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="587" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijZxbgYwcZQjzcDgdXddRcfd9UZ6dHyai1Zf9DB65QVDGF3KaDFSUWshOjQVu_6VBhuUM7QuE1GSyeqqd2gbgL0O75HZ_Z5nj9NOsMEKu_qA4fCJBO52u6cmXjCpRCiaOGqwSmsJDFH8tzSG2yrUyIoTzMrATKHPaW5OB9-9Q8EaRBSI5KbCo6XQ75Uw/s320/3516582_7dcbe8ced47d3df0c0f28f71ecac3b35_640x640.jpg" width="294" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />1993 yılında Mahsun Kırmızıgül’ün “Alem Buysa Kral Benim”,
Özcan Deniz’in “Hadi Hadi Meleğim” ve Haluk Levent’in “Yollarda” albümleri
Prestij Müzik’i maddi sıkıntılardan kurtaran albümler oluyor. Mahsun Kırmızıgül
sektörde yıllardır aradığı çıkışı yakalıyor, daha önce Nokta Müzik’e iki albüm
yapıp adını duyuramayan Özcan Deniz ve henüz kimselerin tanımadığı Haluk
Levent’se 1993 yılında Prestij Müzik etiketli albümleriyle şöhret oluyorlar. Aynı
dönemde Mahsun Kırmızıgül şirketin üçüncü ortağı oluyor ve Prestij’in yükseliş
dönemi başlıyor. <o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQHrgYt0jkeoV06TtuhoYfuPTeN0xX8waxC1tY7UmTZJ8xMwp_DNfUseEyHHn8qEqsUyKmlCuTvn5xr_RsMQ_vZ4wg6AlR3N9yyBs5nn-IyAUBfgV9Jputn_fp2aaMHBOxqOlzW5We1XD2IfTq2TUa5NtOg4XiREmlFoIT7dGQmKsljvfwufFKLekgyg/s556/s-b84b379cd0d4158e4632f42b577dde18e74f0db2.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="507" data-original-width="556" height="292" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQHrgYt0jkeoV06TtuhoYfuPTeN0xX8waxC1tY7UmTZJ8xMwp_DNfUseEyHHn8qEqsUyKmlCuTvn5xr_RsMQ_vZ4wg6AlR3N9yyBs5nn-IyAUBfgV9Jputn_fp2aaMHBOxqOlzW5We1XD2IfTq2TUa5NtOg4XiREmlFoIT7dGQmKsljvfwufFKLekgyg/s320/s-b84b379cd0d4158e4632f42b577dde18e74f0db2.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Unkapanı’nda herkes herkesin dostu ama aynı zamanda da
rakibidir. Kasetleri çok satan bir şarkıcı bir gecede çarşıda kapı komşusu iki
firmanın birinden diğerine transfer olabilir. Bazen yüksek transfer
ücretleriyle, bazen hatır-gönül ilişkileriyle, bazen de içine mafyanın da
karıştığı silahlı, çatışmalı olaylarla. Nitekim Prestij Müzik de palazlandıkça
bünyesine başka firmalardan isimleri transfer etmeye başlıyor. Artık “küçük”
olmayan Ceylan, umut vadeden genç türkücü Songül Karlı, udi şarkıcı Ayhan Aşan,
taverna yıldızlarından Nejat Alp, derken Seda Sayan, Kibariye ve hatta Zerrin
Özer. Prestij Müzik bu transferle sektörde hem çok konuşulan hem de rahatsızlık
yaratmaya başlayan bir firma oluyor haliyle. Bir yanda ‘60’lardan bu yana
varlığını sürdüren, henüz İstanbul Manifaturacılar Çarşısı inşa edilmemişken
Sirkeci’de, Doğubank İş Hanı’nda faaliyet göstermeye başlamış eski kurtlar, bir
yanda Sony gibi, BMG gibi Türkiye’ye yeni girmeye başlamış uluslararası
firmalar, bir yanda birden fazla alt şirketiyle giderek güçlenen Raks Müzik ve
tüm bunların karşısında ani ve hızlı yükselişiyle şaşkınlık yaratan Prestij
Müzik.<o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhI9JMA-rvn1o_FpNXs5zrcaVsD6EvTjSCUGdAcICivB3IRdxtQWsiuLAiEniPcY8PWTRAwgWKkdE3YM8kuGwTo3CVHzOnDOCCe3-b-32H0p1pelowfaqQ2x45nJ6WJHzRGXU3LqnK38aFkGxTRm405BN2nXOZEA6DSzeirlPqbUjxidp7X9N04OmqCFA/s1781/1997_07_27.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="792" data-original-width="1781" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhI9JMA-rvn1o_FpNXs5zrcaVsD6EvTjSCUGdAcICivB3IRdxtQWsiuLAiEniPcY8PWTRAwgWKkdE3YM8kuGwTo3CVHzOnDOCCe3-b-32H0p1pelowfaqQ2x45nJ6WJHzRGXU3LqnK38aFkGxTRm405BN2nXOZEA6DSzeirlPqbUjxidp7X9N04OmqCFA/s320/1997_07_27.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Çelik gibi, Serdar Ortaç gibi o günlerin çok parlak
isimlerinin Prestij Müzik’e transfer olacağı iddialarının arkası kesilmiyor.
Her ne kadar Hilmi Topaloğlu bu söylentilere ateş püskürse ve başka şirketlerle
mukavelesi devam eden sanatçıları transfer etmenin kitabında yazmadığını
söylese de Prestij Müzik Raks’tan transfer ettiği genç popçu Gülşen ve Şahin
Özer’den transfer ettiği Mustafa Sandal’la elini güçlendirmeye devam ediyor. 1999
yılında İzzet Altınmeşe ve Nuray Hafiftaş gibi halk müziğinin güçlü isimleri
ekleniyor bu zincire. <o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bir yandan da Prestij Müzik bünyesinde yeni yıldızlar
yaratılıyor. ‘80’lerin çocuk şarkıcı modasının bir uzantısı olarak “Harika
Çocuk” Onu ve, daha önce Serkan adıyla kasetler yapan ama adını duyuramayan
Alişan bu yeni isimlerden yıldızı en çok parlayanlar oluyor. Bütün bu
çeşitliliğin içinde Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz ve Haluk Levent şirketin en
gözde ve albümleri en çok satan isimleri olmaya devam ediyorlar. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY10RPdOYRAXjO6Fq4jOAViDgHdcbhUkLcInph-zQV7e218Q8ku12LFjS4oz7KFJVUym2qO3VS_j0_nB3r0GD28ArXyATGK4I7440gMWRJdJKoBcs6x1TpWdtDZitOnW2XTm_9v7mGx8ee2iTI4vB2pFIbd67qQSEP9vLXqVV_gOHKiHgPBC1VItR_vQ/s791/1997_03_29.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="710" data-original-width="791" height="287" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY10RPdOYRAXjO6Fq4jOAViDgHdcbhUkLcInph-zQV7e218Q8ku12LFjS4oz7KFJVUym2qO3VS_j0_nB3r0GD28ArXyATGK4I7440gMWRJdJKoBcs6x1TpWdtDZitOnW2XTm_9v7mGx8ee2iTI4vB2pFIbd67qQSEP9vLXqVV_gOHKiHgPBC1VItR_vQ/s320/1997_03_29.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Ve fakat Prestij Müzik’i bütün rakip firmalardan ayıran ve
plak şirketi isimleriyle ilgilenmeyen müzikseverlerin bile hafızasına kazıyan
şey “Prestij Müzik ailesi” kavramı oluyor. Hep bir birlik, bir aradalık,
kardeşlik, dostluk, aile vurgusu ve bunu doğrulayan fotoğraf kareleri, magazin
haberleri herkesi bu büyük, görkemli, çok kozmopolit ama bir o kadar da
imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle görüntüsüne ikna ediyor. Yazının başında
da anlattığım gibi onların hep bir arada hatta aynı evde yaşadığına inanacak
noktaya geliyoruz o yıllarda. <o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgL1wK-a8JpsSqg0-qrkO947lUCUJyVzpxElOcy30aCEa01EPoWCIpdICwn2eQx5HgZAHmoXy4JuPy9cMRv4-1oPBngTqRWikxHegoW7UxCP06DMcPVEbgdCu-DXxKs3g5VSg2nlEE9WMkf7VhFYriF3VV9pbd8j1UhF_5cuJPqoJIRDm5PGpjn6ErPHA/s852/Ekran-goruntusu-2022-11-10-233417_1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="852" data-original-width="770" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgL1wK-a8JpsSqg0-qrkO947lUCUJyVzpxElOcy30aCEa01EPoWCIpdICwn2eQx5HgZAHmoXy4JuPy9cMRv4-1oPBngTqRWikxHegoW7UxCP06DMcPVEbgdCu-DXxKs3g5VSg2nlEE9WMkf7VhFYriF3VV9pbd8j1UhF_5cuJPqoJIRDm5PGpjn6ErPHA/s320/Ekran-goruntusu-2022-11-10-233417_1.jpg" width="289" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Melek Derman, Milliyet gazetesinin 1 Kasım 1998 tarihli
sayısında yayımlanan yazısında bu durumu şöyle açıklıyor:<o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Hayatları boyunca para ve şöhret yüzü görmemiş gençler
birbirlerine daha sıkı sarılmaya başlamışlardı. Çünkü davetlerde yalnız
başlarına horlanıyorlardı. Halbuki beraberken birbirlerinden güç alıyorlardı.
Aralarına yeni giren çömezleri giyim kuşam konusunda bir anda değiştiriyor,
üyelerinin sosyal kariyerlerini elleriyle hazırlıyorlardı. Yeni üye hemen Damat
Tween’den giydiriliyor, Erol Atar’a fotoğraflar çektiriliyor, kaset
kokteyllerinde grubun içinde gülümsüyordu. Bir şey sorulacak olsa, ‘Mahsun
abim. Onsuz adım atmam. Biz bir aileyiz,’ deniliyordu.” <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqB-CwFn_cOdMyQLhLqumRnd7zJLHJsLyySm4KfQx_6qmKpnZaSigUUfC7wxrTInDnyzdFR2gnoZmpgpgH5IeooGzbSiq3RPwln006VDSYe066tFcpUmetH8oQjjQLzKCkalqZOcMvGg1yLB6rbEdaNjSHe_9oxXbNPCLDPVoZIAW8YE12DVNyJTD8Qg/s800/800x540-1455615248758_rs.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="800" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqB-CwFn_cOdMyQLhLqumRnd7zJLHJsLyySm4KfQx_6qmKpnZaSigUUfC7wxrTInDnyzdFR2gnoZmpgpgH5IeooGzbSiq3RPwln006VDSYe066tFcpUmetH8oQjjQLzKCkalqZOcMvGg1yLB6rbEdaNjSHe_9oxXbNPCLDPVoZIAW8YE12DVNyJTD8Qg/s320/800x540-1455615248758_rs.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />1999 yılında yayınlanan “Best Of Prestij” adlı karma albüm
için bütün Prestij Müzik sanatçıları bir araya geliyor ve Mahsun Kırmızıgül’ün
ilk kez 1994 yılında seslendirdiği “Kardeşlik Türküsü”nü birlikte söylüyorlar.
Hemen her gün Güneydoğu’dan çatışma, baskın ve ölüm haberlerinin geldiği o
günlerde maksat bir birlik mesajı vermek gibi görünse de şarkı bir siyasi
mesajdan çok bir “Prestij Müzik Ailesi” mesajına dönüşüyor. Ne var ki tüm
ailenin bir arada olduğu son kare de bu oluyor. Peşi sıra yaprak dökümü
başlıyor. Etiler’de yaptırılan ultra lüks Prestij Plaza, ülkede o dönemin
akıllı bina teknolojisiyle yapılmış ilk binalardan biri oluyor olmasına ama Prestij
Müzik’e de sonun başlangıcını getiriyor. Şirketin girdiği maddi sıkıntılar,
ortaklar arasında bu sebeple çıkan sorunlar gazete manşetlerine yansıyor. O
güne dek yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Özcan-Mahsun-Alişan üçlüsünün
arkadaşlıkları bozulmaya başlıyor. Mahsun Kırmızıgül ve İbrahim Tatlıses
arasında zaman zaman alenen çoğu zaman örtülü süregelen rekabet, bu uğurda
Prestij Müzik’in Tatlıses grubuna rakip olacak televizyon ve radyo kanalları
açmasının getirdiği maddi yük ve daha bizim bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice
sebeple Prestij Müzik’in gerileme dönemi başlıyor. <o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBch8KchSD_d8Q8RWxnwXrHrcSpGwMDqhJi8Ktb5WOnauhK68mhoxsGI0gIDczQ95ssD0_JZ7A8vFQ50nB2DvgcsTuTbklZWLKDywsyn39_IZKigeedu8ci1GRfY5FEdG8qqU93Yc3G8J0aBHroKoSH-n6KnaDnlt5Q1lKMEfTzb3Ue5rstW_xL12wfw/s708/prestij-nasil-batti.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="446" data-original-width="708" height="202" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBch8KchSD_d8Q8RWxnwXrHrcSpGwMDqhJi8Ktb5WOnauhK68mhoxsGI0gIDczQ95ssD0_JZ7A8vFQ50nB2DvgcsTuTbklZWLKDywsyn39_IZKigeedu8ci1GRfY5FEdG8qqU93Yc3G8J0aBHroKoSH-n6KnaDnlt5Q1lKMEfTzb3Ue5rstW_xL12wfw/s320/prestij-nasil-batti.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />2000’lere Microsoft’la bir anlaşma yaparak, çok parlak bir
giriş yapıyor Prestij Müzik. O dönemde yayınlanan Prestij Müzik etiketli CD’ler
“multimedia” özellikli olarak basılıyor ve CD’lerde Microsoft İnternet Explorer
kurulum dosyaları da yer alıyor. Mahsun Kırmızıgül aynı günlerde şirketin
batmak üzere olduğuna dair haberleri dört ayrı yabancı firmanın Prestij Müzik’i
satın almak için beklediğini söyleyerek yalanlıyor. Ne var ki Prestij Müzik’in
hikâyesi 2000’lerin ortasına varmadan sona eriyor.<o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvnkqSUdx08tqZZ9Fib0WhQ6TL3xUnONnDbTuWccmEMbYzCx8PdRnUwVRexNXv86XE43wbvZGyQMQEJZmZiGYLsL5z8Kzq4C4sG_E_fnyqSinDTNtutNGJqlPVw-1hkfhEdXp8UIjIxNKNfrtJPhDzVZDFviqVWEkh58lHr4cxZQrjgmOdk3ky31_2SQ/s869/6437d6ef86b24518f0761c79.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="477" data-original-width="869" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvnkqSUdx08tqZZ9Fib0WhQ6TL3xUnONnDbTuWccmEMbYzCx8PdRnUwVRexNXv86XE43wbvZGyQMQEJZmZiGYLsL5z8Kzq4C4sG_E_fnyqSinDTNtutNGJqlPVw-1hkfhEdXp8UIjIxNKNfrtJPhDzVZDFviqVWEkh58lHr4cxZQrjgmOdk3ky31_2SQ/s320/6437d6ef86b24518f0761c79.webp" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Seda Sayan- Mahsun Kırmızıgül evliliği ve sonrasında bu
evliliğin, içine şirketin ve mafyanın da karıştığı olaylarla bitişi, Haluk
Levent’in çek tahrifatı suçuyla hapse girmesi, ailenin gözde çocuklarının
çapkınlık hikâyeleri, mukavele savaşları, mahkemeler, havada uçuşan milyon
dolarlar ve gerçekliğini teyit edemeyeceğim için burada yazamayacağım
dedikodularla yaklaşık 10 yıl süren bu şenlikli hikâye şimdi sinemalarda.
Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği film gerçeklerin ne kadarını gösterecek,
ne kadarını dramatize ve romantize edecek onu filmi izleyince göreceğiz. </span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-48785016912052168122023-06-10T01:02:00.001-07:002023-06-10T01:02:08.470-07:00Evdeki Saat Röportajı<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgncYomBDKeOqpIaSBsifqmqP5_ClSLufh1rmswXNHg1sGjTNNwT_RusSnDf8HYMGnEBgRWeTZDqxRSO8jI3jbdg49cmlhjZwmvEypNap7ofJAhxxmlvCHi36PbqM3-qzeTnWbHcNXoSM1VBu4Ad4lYSLodNEiZ89bICxK-fUpFW-5GuPogaUFZ2nrmDQ/s1606/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-06-10%20104649.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1590" data-original-width="1606" height="317" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgncYomBDKeOqpIaSBsifqmqP5_ClSLufh1rmswXNHg1sGjTNNwT_RusSnDf8HYMGnEBgRWeTZDqxRSO8jI3jbdg49cmlhjZwmvEypNap7ofJAhxxmlvCHi36PbqM3-qzeTnWbHcNXoSM1VBu4Ad4lYSLodNEiZ89bICxK-fUpFW-5GuPogaUFZ2nrmDQ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202023-06-10%20104649.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Eren Alıcı, Evdeki Saat projesine bir grup olarak başlamış.
Şimdilerdeyse yoluna tek başına devam ederken, sahne ve stüdyo çalışmalarında
müzisyen arkadaşlarından destek almaya devam ediyor. Şarkıları yazan,
düzenlemeleri yapan ve söyleyen Eren’in ta kendisi, haliyle biraz kafa
karışıklığı yaratsa da Evdeki Saat=Eren Alıcı diyebilmek mümkün. 2015’te ilk
resmi şarkısını, 2017’de ilk resmi albümünü yayınlayan Evdeki Saat, 2020’de
“Uzunlar” şarkısıyla herkesin tanıdığı bir isim haline geldi. Eren Alıcı’yla
Evdeki Saati, müziğini ve bundan sonra yapmayı planladıklarını konuşmak için
bir araya geldik. </div></span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span><span style="mso-spacerun: yes;"></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXpHmSAvynLJDQP3ERlq-mGcpUXGYYY7eQPXEJ2lVmKaahE9lSDk2AcolQQ3FlgrrZJ_gY7L8vVmnGz7Qm9C1lEi-xOoTFYgVuC_gMHedmICv4jysaOSVi34HgTlQGcrgCgVRaZmdhqX36w2aj_QQV7LIDNjVf15WBn5Nyb8ELUMGezErgKVTqvd9kbg/s5760/HKNA5992.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3840" data-original-width="5760" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXpHmSAvynLJDQP3ERlq-mGcpUXGYYY7eQPXEJ2lVmKaahE9lSDk2AcolQQ3FlgrrZJ_gY7L8vVmnGz7Qm9C1lEi-xOoTFYgVuC_gMHedmICv4jysaOSVi34HgTlQGcrgCgVRaZmdhqX36w2aj_QQV7LIDNjVf15WBn5Nyb8ELUMGezErgKVTqvd9kbg/s320/HKNA5992.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /></span><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/evdeki-saat-roportaj.html" target="_blank"><b style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><span style="box-sizing: border-box; letter-spacing: 0.02em; outline-color: initial; outline-width: initial; transition-duration: 0.3s; transition-property: all;">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.</span></i></b></a><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-70123559109093901652023-06-10T00:29:00.004-07:002023-06-10T00:29:33.126-07:00Madrigal Röportajı<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large; text-align: justify;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHM4YLiom8RdptWRkhGVCIqLh3rEyPvVF-B4n2GVYE_vveQvwtT0SRYLfxa8a_vNmxWn-YTEFuKtiotTOinwB0s0x6a4ECfFmhQiHYkqoBy8hu-vlJYyMyhgRKHkd24pCKO4EKJOt4B5zQq3VwsgWeV3812UmcmiSzTg3piqx8zRtld50-viC7aMKjjQ/s2712/IMG_20230610_0001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1163" data-original-width="2712" height="137" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHM4YLiom8RdptWRkhGVCIqLh3rEyPvVF-B4n2GVYE_vveQvwtT0SRYLfxa8a_vNmxWn-YTEFuKtiotTOinwB0s0x6a4ECfFmhQiHYkqoBy8hu-vlJYyMyhgRKHkd24pCKO4EKJOt4B5zQq3VwsgWeV3812UmcmiSzTg3piqx8zRtld50-viC7aMKjjQ/s320/IMG_20230610_0001.jpg" width="320" /></a></div><br />Anıl Erdem Cevizci, Ceyhun Karakaş, Kaan Alıcı, Sanlı Akgün ve Burak Emir Kamacı’dan kurulu Madrigal, 2020 yılında yayınladığı “Seni Dert Etmeler” adlı şarkısıyla uzun süre müzik listelerinden düşmedi. 2021 yılında “Neogazino” adlı ilk albümünü yayınlayan grup, 2022’yi “Senden Yoksun” adlı şarkıyla kapattı. Madrigal üyeleriyle müzik yolculuklarını ve gelecek projelerini konuşmak üzere bir araya geldik.<p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhZXQDyHE_AtvbHCHh4fxvcOq96r94tz8IzeQv0TYcI0miNhWfU4HVn3KdDbueWv7ZIcLdUmhPe7AO_dVRcDNM3kYvo2o0V911Z0JroS-hzF4BZDBOY3tiaa5LtdNogV2kFkbnbetTJeOqMI8Z2UuqkW0_bLSZ_gbvsQe3EG6Ysc1_cvD5-K1JVw01Q/s5760/CEMT7636.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3840" data-original-width="5760" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhZXQDyHE_AtvbHCHh4fxvcOq96r94tz8IzeQv0TYcI0miNhWfU4HVn3KdDbueWv7ZIcLdUmhPe7AO_dVRcDNM3kYvo2o0V911Z0JroS-hzF4BZDBOY3tiaa5LtdNogV2kFkbnbetTJeOqMI8Z2UuqkW0_bLSZ_gbvsQe3EG6Ysc1_cvD5-K1JVw01Q/s320/CEMT7636.jpg" width="320" /></a></div><br /><b style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/madrigal-roportaj.html" style="box-sizing: border-box; color: black; letter-spacing: 0.02em; outline: none; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz. </a></i></b><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-40139743815201632322023-01-12T13:03:00.002-08:002023-01-12T13:03:23.428-08:00KÖFN Röportajı<p><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWXt6UPZjtncWnOqHFleMmcktStPCmweyrKQN9PF4iG1IiQFLxidqCqjppoPJcAv4RfKqlYzG4h5jPM8ZG9lRxtO7z4YDYw6dK4H9154L4QYefVlqhVOq6upt3_q3QHhLBiz2IAIu5NHqb4o9KW27dFMoiUnEWKeFBgvbr3e1gkcjPbVR8DOV1VyKSFQ/s495/fft243_mf33161117.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="409" data-original-width="495" height="264" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWXt6UPZjtncWnOqHFleMmcktStPCmweyrKQN9PF4iG1IiQFLxidqCqjppoPJcAv4RfKqlYzG4h5jPM8ZG9lRxtO7z4YDYw6dK4H9154L4QYefVlqhVOq6upt3_q3QHhLBiz2IAIu5NHqb4o9KW27dFMoiUnEWKeFBgvbr3e1gkcjPbVR8DOV1VyKSFQ/s320/fft243_mf33161117.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Aralık ayı geldi. Müzikte 2022 yılının en iyileri, en
popülerleri ve en çok satanları bugün yarın listelenmeye başlanır. Bu
listelerin hepsinde yer alacağı tartışma götürmez bir şarkı var: “Bir Tek Ben
Anlarım”. KÖFN’ün bu şarkısı şüphesiz yılın en büyük hitlerinden biri oldu.
Salman Tin ve Bilge Kaan Etil’den kurulu KÖFN, 2018 yılının ocak ayında “Bul
Beni” teklisiyle sektöre adım atmıştı. O zamandan bu zamana yayınlanan yirmi
ikinci KÖFN şarkısı olan “Bir Tek Ben Anlarım”, ikilinin geniş kitlelerce
tanınmasını sağladı. KÖFN’le müzik yolculuğunu konuşmak üzere, plak şirketleri
Hypers’ın ofisinde bir araya geldik.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho5Kh6RPBuspb3KAQwjrSlvX7KvFu1rZ63tvjsD4ZWKS59PK1hifalKTZWohZqr6xYYNfAo5-1j3Wid2uXnY8SK_F6UmjR29_lwnbCZjdR7exOO3-IX8MKl-C57CLBlsOR85RhV6dpppGwu8507Ru01sQyAZB34nUKXgrtXAbqQT7ABW7BQC4n_E7TrA/s4032/20221108_170030.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho5Kh6RPBuspb3KAQwjrSlvX7KvFu1rZ63tvjsD4ZWKS59PK1hifalKTZWohZqr6xYYNfAo5-1j3Wid2uXnY8SK_F6UmjR29_lwnbCZjdR7exOO3-IX8MKl-C57CLBlsOR85RhV6dpppGwu8507Ru01sQyAZB34nUKXgrtXAbqQT7ABW7BQC4n_E7TrA/s320/20221108_170030.jpg" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><b style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: large; letter-spacing: 0.21px;"><i style="box-sizing: border-box;"><a href="http://www.yavuzhakantok.com/p/kofn-roportaj.html" style="box-sizing: border-box; color: black; letter-spacing: 0.02em; outline: none !important; text-decoration-line: none; transition: all 0.3s ease 0s;" target="_blank">Röportajı okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz. </a></i></b></div></span><p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-38835978143317328162022-09-22T00:02:00.004-07:002022-09-22T00:05:40.038-07:00Dinlediklerim <p style="text-align: justify;"><b><span style="font-family: arial; font-size: large;">CEYLAN ERTEM – “ÇAREM BENİM”</span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJzkfYZDM2ASauDQvYjXD6nIGoJkoUwyCHar_XrvES8UusM1fxAIBJ9oDSARosx7SiI7XfqURMEt-kjz3bnfJMLXbEw6eQvAzGNjWq7IO6F9DKUUowa9y8mE6hxwYPG87YQs6TVK1DmEMoBWhzxSX7pjG6Z4kmzmnsM99X5LAoq-hZxjY99Tb5X3BCvA/s640/ab6761610000e5eb64713c0af438826ec7a4de4b.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="535" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJzkfYZDM2ASauDQvYjXD6nIGoJkoUwyCHar_XrvES8UusM1fxAIBJ9oDSARosx7SiI7XfqURMEt-kjz3bnfJMLXbEw6eQvAzGNjWq7IO6F9DKUUowa9y8mE6hxwYPG87YQs6TVK1DmEMoBWhzxSX7pjG6Z4kmzmnsM99X5LAoq-hZxjY99Tb5X3BCvA/s320/ab6761610000e5eb64713c0af438826ec7a4de4b.jpg" width="268" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ceylan Ertem “cover” yapılmadık şarkı bırakmamaya ant içmiş
gibi. Bu yıl başından beri sadece iki yeni şarkısı var, onun dışında yaptığı
her şey “cover”. Bergen albümü, Yeni Türkü albümü, Haluk Levent’le üç şarkı/türkü,
yaklaşık beş hafta önce çıkmış, YouTube programlarından devşirme 17 şarkılık
bir “cover-düet” albümü derken şimdi de “Nilüfer’in “Çarem Benim”i geldi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEYznsf0qRl6Iwel_xEv8Vh08VnN6COepS1k_v7JeCqD8xkHOLf9CsHNY7BpYR1RR4dn5R8qMJ8yhFZjK-DNmbAh-BQHiyd2QQLhz41mlUeODASvNYbSONM69VUh9vcAVrGE0rWi4-oDhbJ6QBEvfB9dIxY2Mn2UMM05DzOAcuX6KOVoPFvMOuTae8kg/s300/ab67616d00001e02976dfea95d94b8e986f1ce97.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="300" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEYznsf0qRl6Iwel_xEv8Vh08VnN6COepS1k_v7JeCqD8xkHOLf9CsHNY7BpYR1RR4dn5R8qMJ8yhFZjK-DNmbAh-BQHiyd2QQLhz41mlUeODASvNYbSONM69VUh9vcAVrGE0rWi4-oDhbJ6QBEvfB9dIxY2Mn2UMM05DzOAcuX6KOVoPFvMOuTae8kg/s1600/ab67616d00001e02976dfea95d94b8e986f1ce97.jpg" width="300" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Söz ve müziği Şehrazat’a ait, Nilüfer’in 1992 çıkışlı “Yine
Yeni Yeniden” albümünde yer alan bir şarkıydı. Bildiğim kadarıyla o zamandan bu
zamana da hiç yeniden seslendirilmedi. Güzel seçim, ona lafım yok. Cenk
Erdoğan’ın düzenlemesi de çok güzel; şarkıyı bambaşka bir yere getirip bırakmış
ama orijinal düzenlemeyi yapan Onno Tunç’a da saygıda kusur etmemiş.</div></span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigK-c96TOVWDAfkBi5wpCZnvMrY7FIyA7J7cRIfoIm15TRYh93mBm0D8Dhq4HMOQ2pOkUp9Q0i04YKgNA96vXNv8sBeHtQTjrV3eIbzZb5fZ3Seo05xQwmfP42qq1lIIfs5uLcusCJE0EQIkdmPG9gwjFF2f3eNjTAxZU_maoErY0Ba_Bii1-XYLtDsQ/s1300/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20094548.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1294" data-original-width="1300" height="319" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigK-c96TOVWDAfkBi5wpCZnvMrY7FIyA7J7cRIfoIm15TRYh93mBm0D8Dhq4HMOQ2pOkUp9Q0i04YKgNA96vXNv8sBeHtQTjrV3eIbzZb5fZ3Seo05xQwmfP42qq1lIIfs5uLcusCJE0EQIkdmPG9gwjFF2f3eNjTAxZU_maoErY0Ba_Bii1-XYLtDsQ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20094548.png" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ceylan Ertem’in kendine has bir şarkı söyleme biçimi var,
herkesin malumu. Söylediği şarkıyla hem sevişir hem de savaşır gibi. Ne var ki
her şarkıda kulağa hoş gelmeyebiliyor bu durum. Misal bu şarkıda karşısındakine
“Sen eller gibi olamazsın, sevgi doludur yüreğin,” diyen bir kadın var ama bunu
öyle bir tonlama, vurgu ve baskıyla söylüyor ki adamı oracıkta boğuvereceği
hissine kapılıyorsunuz. Bu his “Yüzüme vurma, vurma yüzüme,” kısımlarında kreşendo
yapıyor ve “Çarem benim,” güzellemesi boşa düşüyor. Hani şarkının “çarem benim”
kısımlarını “Allah’ın cezası” diye değiştirse, hiç yadırgamayabiliriz, o
derece.</span></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/d9KRr7D9CZ8" width="320" youtube-src-id="d9KRr7D9CZ8"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ceylan stüdyoda şarkı söylerken ben de orada olsam, sürekli
“Ceylan biraz sakin, Ceylan biraz daha yumuşak, Ceylan gevşe, Ceylan bak yine
öfkelendin, Ceylan daha az ‘vibrato’ lütfen!” diye söylenir, ha bire keserdim
kaydı muhtemelen. O vakit Ceylan beni de oracıkta boğuvermek ister miydi, onu
bilemiyorum.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="font-family: arial; font-size: large;">SONER HAN – “AFFETTİM ONU”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtQ_XpNdDqum1Z8POs_jlmAnBQ5IS_Av_d9m4JEvpu9-6xMA5muFwy_ScU2VLcEr34OKlAxpxpDBImR8Uj_yBAf9TIU5O1yJK-Cmv4z4U2mnZ4m6kXrisTEn6yjzIvk1n6pdotzwJmj9G61Cb53DfoTsQ98Nfd4puaMzM5zbz7dB88eVMSpRuhL0VKtQ/s1626/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20094853.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1626" data-original-width="1465" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtQ_XpNdDqum1Z8POs_jlmAnBQ5IS_Av_d9m4JEvpu9-6xMA5muFwy_ScU2VLcEr34OKlAxpxpDBImR8Uj_yBAf9TIU5O1yJK-Cmv4z4U2mnZ4m6kXrisTEn6yjzIvk1n6pdotzwJmj9G61Cb53DfoTsQ98Nfd4puaMzM5zbz7dB88eVMSpRuhL0VKtQ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20094853.png" width="288" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Soner Han, bundan 4-5 yıl kadar önce YouTube’da Umut Kaan
Çakır’la birlikte yaptığı “cover” videolarla adını duyurmuştu. Sonra Halil
Sezai onlara profesyonel bir prodüksiyon yaptı ve 2019 yılında yayımlanan “Boş
Ver” teklisi böyle çıktı piyasaya.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">O günlerde tekli hakkında yazmış ve şöyle demişim: “Gayet
olgun ve profesyonel bir iş. Çocuklar gayet düzgün şarkı söylüyor, şarkı gayet
güzel, düzenleme ona keza. Ayakları yere sağlam basan bir iş, sıkı bir
profesyonel başlangıç olmuş. Umarım böyle devam ederler.” <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic7vjqa3n7VY2qOcuEK1iQFx4-lcsMfyimYChq1mSLcqZS_AMULNbqzxRZPertQZSLi2We7GiwvLH-Ux_-crDRhmDBz4lw80ygYZ41Zj7nYTu6zj1ZyHWv430Ip658dwP8o932aMuS29rZ2HPLrK1FX2xvtyC4PYz9vDv8OoRkccd6pZqyP57DANXlAg/s1572/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095113.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1572" data-original-width="1420" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic7vjqa3n7VY2qOcuEK1iQFx4-lcsMfyimYChq1mSLcqZS_AMULNbqzxRZPertQZSLi2We7GiwvLH-Ux_-crDRhmDBz4lw80ygYZ41Zj7nYTu6zj1ZyHWv430Ip658dwP8o932aMuS29rZ2HPLrK1FX2xvtyC4PYz9vDv8OoRkccd6pZqyP57DANXlAg/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095113.png" width="289" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Onlar ikili olarak devam etmemişler ama Soner 2020 yılında
altı şarkıdan oluşan bir mini albümle solo olarak devam etmiş. Ben kaçırmışım o
ara. Yine 2020 yılında yayımlanan, Tuğkan tarafından seslendirilen ve o dönemde
bir hayli ilgi gören “Kusura Bakma” adlı şarkının söz ve müziğinin Soner’e ait
olduğu da fark etmemişim. Soner’i ya da şimdi kullandığı asıyla Soner Han’ı
geçtiğimiz hafta yayımlanan yeni teklisiyle yakaladım. Şarkıyı dinler dinlemez
“Aaa ne güzelmiş, kim bu çocuk?” dedim ve o zaman fark ettim.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhioHHjj4cx_q-Q-sYf44agycbQblhlVHTGZRCfi6Q9txMwEWZIvWGqWVR7NEgzV-5g0jfiTjtffKrq-GfSpBMD3GUwzKhS5p57-FktgQl6_wQwPUMzPKqsyZ3FQUgU2kKl76oW0Fm6xN5U7r77Ior_hDrrHl5bolN6yY7JGNCx_4YEiT3TvQ0kbDbL_g/s1620/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095204.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1620" data-original-width="1453" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhioHHjj4cx_q-Q-sYf44agycbQblhlVHTGZRCfi6Q9txMwEWZIvWGqWVR7NEgzV-5g0jfiTjtffKrq-GfSpBMD3GUwzKhS5p57-FktgQl6_wQwPUMzPKqsyZ3FQUgU2kKl76oW0Fm6xN5U7r77Ior_hDrrHl5bolN6yY7JGNCx_4YEiT3TvQ0kbDbL_g/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095204.png" width="287" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2020’de yayımlanan mini albümden ve peşi sıra gelen “Kusura
Bakma” başarısından sonra Soner aynı yıl bir tekli daha yayımlamış, 2021’de de
üç tekliyle devam etmiş. 2022’yi “Kusura Bakma”yı bir de kendisi seslendirerek
açmış, ardından “Sevda” ve “Sana Giden Bulutlar” teklileri gelmiş. Geçtiğimiz
hafta yayımlanan “Affettim Onu”, Soner’in 2022’de yayımlanan dördüncü teklisi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid_8SFAkRl4hifvhXyNbxLLiMAIat_HV4KkcKHACHuu1xvOyjRoc1wj_-vKzs0b_3CtxkyolpLASVXxyepENMYCeRR7pElrzuV5m159crzCDWN4TQ2RsFVg6fGrNZ99u1rjnzzdW696ybHWIlr4meqiTNQhU5BwJfkquj7H2uDdCTC5KYGYlbnMTSMMA/s300/ab67616d00001e0283c948f9e1bf616d5725409e.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="300" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid_8SFAkRl4hifvhXyNbxLLiMAIat_HV4KkcKHACHuu1xvOyjRoc1wj_-vKzs0b_3CtxkyolpLASVXxyepENMYCeRR7pElrzuV5m159crzCDWN4TQ2RsFVg6fGrNZ99u1rjnzzdW696ybHWIlr4meqiTNQhU5BwJfkquj7H2uDdCTC5KYGYlbnMTSMMA/s1600/ab67616d00001e0283c948f9e1bf616d5725409e.jpg" width="300" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İlk izlenimim neyse, hâlâ o. Henüz yaşı çok genç olmasına
rağmen yazdığı şarkılar son derece olgun. Bu zamanda zor bulunan cinsten
melodik, dokunaklı, temiz şarkılar bunlar. Soner şarkı yazarı olarak adeta
‘90’lardan çıkıp gelmiş gibi. Şarkıcı olarak da öyle aslına bakarsanız. Düzgün
diksiyonla, kelimeleri eğip bükmeden, sesini burnuna hapsetmeden, açık, net ve
anlaşılabilir bir biçimde şarkı söylüyor. Üstelik şarkılarının düzenlemelerini
de kendi yapıyor ve yaptığı işe her bakımdan özen gösterdiği dinlerken kendini
belli ediyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/RG_jDEGX6TA" width="320" youtube-src-id="RG_jDEGX6TA"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu “rap, trap, hip hop” toz dumanı arasında dikkat çeker mi
bilmem ama uzun vadede muhakkak kendine bir yer edinecek, adından daha fazla
söz ettirecektir. Özellikle bu son şarkı, “Affettim Onu” bunun sinyallerini
belirgin bir biçimde veriyor. Mutlaka dinleyin.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="font-family: arial; font-size: large;">YONCA EVCİMİK – “VURULA VURULA” <o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM56nfQ64u2Hiv5fZeX09i-96WiII-MN1-119tGpsiu_0b7NIdLslI_fgd7vClYs6oUvFXF6n4tS7GwRRW_6gN47k3dBdZtkI49Y4Mo9h96oNHpoLfuvonwgCGIRTZ3L3wPGpuBOL28nhgkC1Xo3EMLUN_iQU8TJvCrHupGjlY6q4gn-t_AZAmzcL1RQ/s1024/1-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="683" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM56nfQ64u2Hiv5fZeX09i-96WiII-MN1-119tGpsiu_0b7NIdLslI_fgd7vClYs6oUvFXF6n4tS7GwRRW_6gN47k3dBdZtkI49Y4Mo9h96oNHpoLfuvonwgCGIRTZ3L3wPGpuBOL28nhgkC1Xo3EMLUN_iQU8TJvCrHupGjlY6q4gn-t_AZAmzcL1RQ/s320/1-1.jpg" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yonca Evcimik’in “Günaha Davet” albümü 1998 yılında
yayımlandığı zaman hiç sevmemiştim. Albümde bir tek “Vurula Vurula” vardı
dinleyebildiğim, gerisine bir türlü ısınamamıştım. En çok da çıkış şarkısı
“Tatlı Kaçık”tan nefret etmiştim. Çok kişi benimle aynı fikirde olsa gerek ki
albüm yayımlandığı dönemde satışı kötü olmuş, ucuzluk raflarına düşmüştü.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXAOb3oZuK56xqr3j7n9d3fSF4i1sLUoAQ76L_2FT8rf90X1c_OgcANJoESQ4LwShIyKvQgjudYc_1DnzSvuAOd3ju2pIbs4dHZK9QiG1M8pqbWtNh7ryyIYczc52P5qrbEBLP4Kb06_KV_GiWGePLeUT4RqUTiYkVvb-K52jE4kUNi-uNwJSn_XcqSw/s750/Yonca-Evcimik-Vurula-Vurula--3365.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="750" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXAOb3oZuK56xqr3j7n9d3fSF4i1sLUoAQ76L_2FT8rf90X1c_OgcANJoESQ4LwShIyKvQgjudYc_1DnzSvuAOd3ju2pIbs4dHZK9QiG1M8pqbWtNh7ryyIYczc52P5qrbEBLP4Kb06_KV_GiWGePLeUT4RqUTiYkVvb-K52jE4kUNi-uNwJSn_XcqSw/s320/Yonca-Evcimik-Vurula-Vurula--3365.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Abone” bombasının ardı sıra gelen “Kendine Gel”, müzikal
nitelik olarak “Abone”yi sollamış ve sonrasında “Yonca Evcimik ‘94” çıtayı daha
da yukarı çıkarmıştı. Bu albümlerde dans edip şarkı söyleyen, saçı, başı,
kostümü, tavrı ve tarzıyla farklı imajları çok iyi taşıyan, hep sempatik, biraz
çocuksu, Batılı pop-starlar ayarında bir Yonca vardı. “Günaha Davet” albümüyle
bu çizginin dışına çıkmak istemişti Yonca. Kendince haklı olabilirdi. Zira
Türkçe popta çocuksu, tekerlemeli şarkıların da modası geçmeye başlamıştı.
Nitekim ‘99’da İzel “Bir Küçük Aşk” albümüyle (ve Altan çetin marifetiyle) popta
elektronik dans müziği akımı modasını başlatacaktı. “Günaha Davet” de bir
öncüydü (tabii Kıvanch. K’nın da marifetiyle) ama biz anlamamıştık. Belki de
biraz erken bir albüm olmuştu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRbi-1aewuQmhAn9FGCNcNFrzNfY4omdgcQW2Dj3i211x7ocVEn7KgsjElTvF04y2bAJW90MlrtNyfz_Lplv_dzTuIQ4u8L0wvovvsy6wOSGDksnr3K1QevmfGGpNjykkru2iXAIISFjSlrxz_Cvc0m11uwh-xbw7oQfRe6Xft0DCya0LTJAjYA45n2g/s1024/3-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="683" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRbi-1aewuQmhAn9FGCNcNFrzNfY4omdgcQW2Dj3i211x7ocVEn7KgsjElTvF04y2bAJW90MlrtNyfz_Lplv_dzTuIQ4u8L0wvovvsy6wOSGDksnr3K1QevmfGGpNjykkru2iXAIISFjSlrxz_Cvc0m11uwh-xbw7oQfRe6Xft0DCya0LTJAjYA45n2g/s320/3-1.jpg" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Nitekim geçtiğimiz yıllarda Yonca “Günaha Davet” şarkısını
yeniden seslendirerek bugünlere taşıdı. Şimdiyse aynı albümde benim en sevdiğim
şarkı olan, söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait “Vurula Vurula”yı tekrar
hatırlatıyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizCfexJcrmxqRXrwq_VKgyy5P7dbonRxZXr0SkcCWe2Ec-HWnQLxGksOo6YL1AIWpXBZAAxloOxrFGSsJPyRgpngm4EFaHIODqcrCIOHXNsi2YVMfrmD0LOgT4vAsQ8PM8vX9Jx2bKwGw93hBNSJkI5-SzKxB1MolEkza9THdARKpWGzkZSk80U2vY2Q/s300/ab67616d00001e02d529ae3be1bc0de0e52632c6.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="300" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizCfexJcrmxqRXrwq_VKgyy5P7dbonRxZXr0SkcCWe2Ec-HWnQLxGksOo6YL1AIWpXBZAAxloOxrFGSsJPyRgpngm4EFaHIODqcrCIOHXNsi2YVMfrmD0LOgT4vAsQ8PM8vX9Jx2bKwGw93hBNSJkI5-SzKxB1MolEkza9THdARKpWGzkZSk80U2vY2Q/s1600/ab67616d00001e02d529ae3be1bc0de0e52632c6.jpg" width="300" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yeni düzenlemeyi Alper Atakan yapmış ama şarkının
orijinaline de sadık kalmış. Yeni ritim ve “sound” anlayışı kendini
hissettiriyorsa da öyle baştan ayağa değişik bir versiyon dinlemiyoruz. En çok
yadırgadığım şey Yonca’nın sesinin gereğinden fazla ön planda olması oldu.
Solistler genelde “mix-mastering” aşamasında bunu dayatırlar ama Yonca da
eşsiz, benzersiz bir ses, harikulade bir yorumcu değil sonuçta. Bunca yıldır
bunun farkında olsa gerek. Onu Yonca yapan tek başına sesi olmadı hiçbir zaman.
İmajı, dansı, doğru seçilmiş ve düzenlenmiş şarkıları, zekâsı… Bunlara okey ama
ben olsam sesimin bu kadar ön planda olmasını tercih etmezdim. YouTube
yorumlarına baktım; “Eski versiyon daha iyiydi”, diyenler çok. Bence onlara
böyle hissettiren en çok bu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/ZCzfGXnW3IM" width="320" youtube-src-id="ZCzfGXnW3IM"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bir de klibin ritmiyle şarkının ritmi birbirini neredeyse hiç
tutmuyor. Bir tamperaman sorunu var. Hani ritim kaçıran şarkıcıyı dinlemekte
zorlanırsınız ya, hah işte ben de o misal, klibi izlemekte zorlandım. Peki ya
zamanında şahane klipler yapmış, bu konuda da öncü olmuş Yonca’nın 2022 model
“Vurula Vurula” klibindeki Gülben Ergen tripleri nedir Allah aşkına? Yakışmış
mı hiç?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="font-family: arial; font-size: large;">EGE KÜLSOY – “SKTRN”<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMXvGQo3Lzl3cb_M3FGJkStHt7tfn70GSMXD2_xv67vlitbE4ZB1NtWHMQwVxbWpeEybt17W5TyJi4OTA_FSFAJnBAE4-gVGOXBocwgXJL881gQYf_Q5XBJBwfwKQEpmQkcH4ZkXw1lyvoglLgLJbHQVd5PoPz6SvrnjxhCPN9meaDNt8RpORqHHxNRA/s1636/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095753.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1636" data-original-width="1297" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMXvGQo3Lzl3cb_M3FGJkStHt7tfn70GSMXD2_xv67vlitbE4ZB1NtWHMQwVxbWpeEybt17W5TyJi4OTA_FSFAJnBAE4-gVGOXBocwgXJL881gQYf_Q5XBJBwfwKQEpmQkcH4ZkXw1lyvoglLgLJbHQVd5PoPz6SvrnjxhCPN9meaDNt8RpORqHHxNRA/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095753.png" width="254" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ege Külsoy’un yeni şarkısının ismini doğru telaffuz edebilmeniz
için her sessiz harften sonra bir “i” harfi getirmeniz lazım. Sonuç malum. Önce
alelade, çalakalem bir “rap” şarkısı sandım, ismi görünce. Dinleyeyim bakayım
da Twitter’da filan giydiririm şarkının adına diye düşündüm. Dinlemeye
başlayınca küfrü savuran genç adama sonuna kadar hak verdim. Yani ben aynı
durumda olsam, ben de aynı küfrü sarf ederdim. Ne bir eksik ne bir fazla. Şarkıdaki
hikâye oraya götürüyor insanı çünkü. Orada söylenebilecek tek şey de o iki
kelime. Öyle bir durumda, gündelik hayatta hiçbirimiz “Gider misiniz lütfen?” demeyiz.
Doğrudan doğruya “SKTRN gidin!” deriz. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhisBV50N0CVtooMm6qnR4itLniq-icAvRyzp_oWabxL-hEvrm8qkIv6LFmteFR0JmRZoYGSam1YasRErZfO0WN0eTzLS9ukis7Sn9Rhxl8OleHugqqUhWdeI8xB1IcNvBCxp398iTpA9SBroiAPyXPVGgX7c4PYFEwsVBPZeHlb-KnMkEm8LZNrJAy2A/s1645/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095718.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1635" data-original-width="1645" height="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhisBV50N0CVtooMm6qnR4itLniq-icAvRyzp_oWabxL-hEvrm8qkIv6LFmteFR0JmRZoYGSam1YasRErZfO0WN0eTzLS9ukis7Sn9Rhxl8OleHugqqUhWdeI8xB1IcNvBCxp398iTpA9SBroiAPyXPVGgX7c4PYFEwsVBPZeHlb-KnMkEm8LZNrJAy2A/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20095718.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Son dönem şarkılardaki küfür kıyamete dair çok şey yazdım
bugüne dek. Küfür de dilin, dil kültürünün bir parçası. Hayatta nasıl varsa ve
var olacaksa, şarkılarda da var olması çok doğal oysa. Ama bunu bir müzik
türünün gerekliliği, olmazsa olmazı, tuzu biberi, tadı tuzu saymak kadar da
saçma bir şey yok. Küfür kullanmanın bile bir adabı vardır. Yeri vardır, zamanı
vardır. Bu şarkıda doğru yer ve zamana denk gelmiş. Beni hiç mi hiç rahatsız
etmedi o yüzden.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbEzQZv8uGm-y_GJ5JuB3OzkT7uJmuleWmvYX-zPjqVl6vmw5MBG6HVHncftvbmhXi6JmZ3LLcUhz20mrIpE67_4R1lcqzJ0G1-t40Ho6w3fVSVKMZEbDpI0piXNLpn2iRjf2-brcDdmP1lGO4SZXVcgo_q_DpUMLrgBp4tDEftvXOyqI1RNzoMEh-qQ/s1549/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20100002.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1549" data-original-width="1297" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbEzQZv8uGm-y_GJ5JuB3OzkT7uJmuleWmvYX-zPjqVl6vmw5MBG6HVHncftvbmhXi6JmZ3LLcUhz20mrIpE67_4R1lcqzJ0G1-t40Ho6w3fVSVKMZEbDpI0piXNLpn2iRjf2-brcDdmP1lGO4SZXVcgo_q_DpUMLrgBp4tDEftvXOyqI1RNzoMEh-qQ/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20100002.png" width="268" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bununla ilgili bir başka şey daha söyleyeyim yeri gelmişken.
Beatles’ın “Let It Be” şarkısına Türkçe sözler yazmak gerekse bir gün, “Let It
Be” yerine ne koyarsınız hiç düşündünüz mü? Ben hiç tereddütsüz “SKTR Et!” koyarım.
Çünkü o şarkıda anlatılanların verdiği mesaj ve o mesajın gündelik
hayatımızdaki Türkçe karşılığı tam tamına o; “varsın olsun”, “akışına bırak”
filan gibi züppe laflar değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ege Külsoy genç bir müzisyen. 2021’de “Aşk Dedikleri”
teklisiyle müziğini duyurmaya başlamış, aynı yıl bir de “Sorun Bende” teklisini
ve “Deniz Sevenleri” adlı ilk albümünü yayımlamış. 2022’de önce “Gecenin Bir
Vakti”, ardından “366” teklileri gelmiş. Külsoy’un geçtiğimiz günlerde
yayımlanan yeni teklisi ise bu yazının konusu olan şarkı: “SKTRN”.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/-FgB1YP_6SE" width="320" youtube-src-id="-FgB1YP_6SE"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Külsoy’u bu şarkıya keşfettim ama iyi ki de öyle yapmışım
çünkü daha önce keşfetseydim biraz heves kıracak şeyler yazabilirmişim. İlk
işlerinde, özellikle de albümünde henüz daha yeterince pişmemiş, yolunu
bulmamış, belli ki o vakte dek dinlediği çok şeyin etkisinden henüz çıkamamış
bir genç müzisyen adayı var çünkü. Aslına bakarsanız şu ana kadar yaptığı işler
içinde en dikkat çekici olanı bu şarkı gibi geldi bana. Bir yere oturuyor
çünkü. Tavır olarak “old school rock”tan besleniyor, gitar tonları, vokal stili
oralardan geliyor gibi… Ama dili genç, sözü bugüne ait. Meşhur
“rock”çılarımızın hepsi yaşını başını aldı, hatta epeydir de saldı (kafiye
olsun diye değil.)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAz6aL6TsYfijXRe_I1NDAarC5AzrBa6bIq1RQLNdMOMafdt-env5rBetMX6WUc8WRQwu7CMn2N-3t5rMA-yvfJPu0B2U974LXcZJrvvvE8K04FYaig9d6Iy59TA98O6DiMHBC_SKind8J5BGHYjkcgzE1J__MrvswcBVRbzhXQ9ZE96CCazjxjaTjqg/s1452/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20100104.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1452" data-original-width="1221" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAz6aL6TsYfijXRe_I1NDAarC5AzrBa6bIq1RQLNdMOMafdt-env5rBetMX6WUc8WRQwu7CMn2N-3t5rMA-yvfJPu0B2U974LXcZJrvvvE8K04FYaig9d6Iy59TA98O6DiMHBC_SKind8J5BGHYjkcgzE1J__MrvswcBVRbzhXQ9ZE96CCazjxjaTjqg/s320/Ekran%20g%C3%B6r%C3%BCnt%C3%BCs%C3%BC%202022-09-22%20100104.png" width="269" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sektörün bu alandaki boşluğunda Ufuk Beydemir ve Batu
Akdeniz gibi kendini gösterebilen, sıyrılabilen kaç kişi var ki birkaç yıldır?
Ege Külsoy bu anlamda ciddi ciddi umut vaat ediyor. “SKTRN” gibi bir şarkıdan
bu çıkarıma nasıl vardığımsa benim meslek sırrım olarak kalsın. </div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-24139865048507951132022-06-23T01:27:00.002-07:002023-09-18T01:24:24.028-07:00Sıla Meyhanede<h2 style="text-align: left;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>Sıla - "Şarkıcı"</b></span></h2><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2QvRmf_tHW1-VgkMy-x0pHZPb49QbOm8PvpqBpU5JKaFzoCsuF4VvHH9kr4SvhiLCRb60Y4qNBc53c5gzf1V0BPnJNgToCRR1fozct6uGIEHqheQ98tv4fqGYDdWzAegMwxnizNLHK_OCpalCxYD9au6K8RTRjHW45Xfe1TVvEK_Xtqb7MoGvaFQvJw/s1679/SILA%202.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1679" data-original-width="1514" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2QvRmf_tHW1-VgkMy-x0pHZPb49QbOm8PvpqBpU5JKaFzoCsuF4VvHH9kr4SvhiLCRb60Y4qNBc53c5gzf1V0BPnJNgToCRR1fozct6uGIEHqheQ98tv4fqGYDdWzAegMwxnizNLHK_OCpalCxYD9au6K8RTRjHW45Xfe1TVvEK_Xtqb7MoGvaFQvJw/s320/SILA%202.PNG" width="289" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Onu ilk tanıdığımızda Mardin’in sarı sıcak topraklarından
tütüyordu sesi: “Can perperişan, eşim dostum uyansın!” İsmiyle aynı adı taşıyan
dizinin Sezen Aksu tarafından yazılmış jenerik şarkısını söylüyordu. Biz
dizinin töresiydi, ağasıydı, kanlısıydı oyalanadururken Sıla (dizideki Sıla
değil, dizinin şarkısını söyleyen Sıla) geceleri dizi seyretmek yerine kulüp
kulüp gezen tayfayı çok başka bir şarkıyla tavlamıştı bile: “Sözünden dönen
namert çıksın, bizde böyle bundan sonra…” Hatta “biiip…üne güvenen şöyle
gelsin,” de diyordu şarkının bir yerinde. Şarkı çok tuttu, o günlerde her yerde
çalındı ama Sıla’nın asıl cevherinin ağır romantik şarkılarında saklı olduğu ilk
albümünü dinledikçe ortaya çıktı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp9OTdZY1vsb1skOzz6UTIChR3vv8VKZJnXoT4i4eg3sMzO7wqvXfFGlYdBgbmIXb6nsxFwLGS6gS1Hg6haUCIIHzhwFhOKqZ9_waZywWnUFtXHDP0tgcfc0S5VNuadARxic-0v6oOmK6nNW5ik3JhjqlCp_6kjpwOjlLmkDju4HU_jxMJeOSq93b91A/s1664/SILA%205.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1661" data-original-width="1664" height="319" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp9OTdZY1vsb1skOzz6UTIChR3vv8VKZJnXoT4i4eg3sMzO7wqvXfFGlYdBgbmIXb6nsxFwLGS6gS1Hg6haUCIIHzhwFhOKqZ9_waZywWnUFtXHDP0tgcfc0S5VNuadARxic-0v6oOmK6nNW5ik3JhjqlCp_6kjpwOjlLmkDju4HU_jxMJeOSq93b91A/s320/SILA%205.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;"><span><a name='more'></a></span>İyi melodiler buluyor, oyuncaklı sözler yazıyor, pek de
dramatik şarkı söylüyordu. Oradan da aldı yürüdü zaten. Çok sayıda “hit” şarkı
yazdı, söyledi, albümleri iyi sattı, bir dönem Harbiye Açık Hava konserlerinin
en çok iş yapan ismi oldu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Sonra ne olduysa oldu ve Sıla’nın sallandığı bir dönem
başladı. Aslında ne olduğu herkesin malumu. Ahmet Kural’la yaşadığı ilişkiyi
nedense gözümüze soktuğu sosyal medya paylaşımları, bütün o “Biz bak ne kadar
da âşığız, ne kadar da mutluyuz”ların ardından kavga, şiddet, öfke, suçlama,
dava, mahkeme, içinde ne arasanız var bir hikâyenin kahramanı oluverdi Sıla. Derken
Hazar Amani’yle pat diye yeni bir aşk hikayesi, yeni paylaşımlar ve ani bir
evlilik… En az evlilik kadar ani bir boşanma… Derken yeniden bol gösterişli bir
aşk daha… <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE6HvWTCbFEK0fL6bV-OuU_neblV-GZUqQP_E914MvkeH6mHnOyO9hGqSp5mSMId2sYfMcI33JihcGFFmsEXx2YpkHCQJHE-zY9P9t4focfjtPQXl5atcrAyVv6MQxIpnw9nTbzDNqcgCOpamcQsW1yyOg3H_LcOCf78lRhUQgFrK1tQFiFvTUW5rrMQ/s640/3273190_078d076c21cb603a6b59e325114ceffe_640x640.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="427" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjE6HvWTCbFEK0fL6bV-OuU_neblV-GZUqQP_E914MvkeH6mHnOyO9hGqSp5mSMId2sYfMcI33JihcGFFmsEXx2YpkHCQJHE-zY9P9t4focfjtPQXl5atcrAyVv6MQxIpnw9nTbzDNqcgCOpamcQsW1yyOg3H_LcOCf78lRhUQgFrK1tQFiFvTUW5rrMQ/s320/3273190_078d076c21cb603a6b59e325114ceffe_640x640.jpg" width="214" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Aşk da olur, kavga da olur, evlilik de boşanma da yeniden
âşık olmak da… Bunlar herkesin hayatından gelip geçebilecek, doğal, insani durumlar.
Ve fakat kahramanların her biri ünlü olunca ve her şey bu kadar göz önünde
yaşanınca olan biten doğallıktan biraz uzaklaşıyor. Çoğu kere böylesi iniş
çıkışlar, gelgitler, değişken duygu durumları şarkı yazanları beslediği kadar
yazılan şarkıları dinleyenleri de heyecanlandırır, diri tutar. Ne çare bazen de
tersi olur. Tekrara düşürür, inandırıcılığını kaybeder, can sıkar. Sıla böyle
bir yere geldiği için söylemiyorum bunu. Sıla’nın aynı dönemde başından bu yana
müziğinin neredeyse yarısı olmuş Efe Bahadır’la yollarını ayırması da kolay
atlatılır bir sarsıntı değildi çünkü.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW0bT5lJMqaDZ-DMrLmZjGtqZlLrE80Koo_mVVFLH8XRdjzaZ1TC_X5SlXh78B3lu_oS01dWsk0SpZCb6wT9DCoSPTL86IsZN1qmCSQGvzINhqA46AnLwXF7I34QnXIaldBx6j86teSTfX8Kh17mqNh_IDrt4UP680ZgY6Bk0JAeaXGF4rxVqwJQ3kCQ/s774/66cf04f48846e4e8f72a59226e957bed.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="774" data-original-width="537" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW0bT5lJMqaDZ-DMrLmZjGtqZlLrE80Koo_mVVFLH8XRdjzaZ1TC_X5SlXh78B3lu_oS01dWsk0SpZCb6wT9DCoSPTL86IsZN1qmCSQGvzINhqA46AnLwXF7I34QnXIaldBx6j86teSTfX8Kh17mqNh_IDrt4UP680ZgY6Bk0JAeaXGF4rxVqwJQ3kCQ/s320/66cf04f48846e4e8f72a59226e957bed.jpg" width="222" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2016’da yayımlanan son albümü “Mürekkep”ten sonra 2017’de
Mabel Matiz’le ortak yazdığı “Muhbir”, 2019’da üçer şarkılık “Acı” ve “Meşk”
kısaçalarları, 2020’de “İnandım” teklisi ve 2021’de Yalın’la “Ver O Zaman
Gömleklerimi”, “Rüyanda Görsen İnanma” teklilerini yayımlamış Sıla. Bütün
bunların arasında “Muhbir” ve “Karanfil”in öne çıktığı söylenebilir. Koca bir
beş yıl için az mı? Az gibi. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieyS8UbZmnlpTPjFHDk1OJTQcI0zWDm6aX0rgfYt7FYHP_qdrozTbx3ccZ5WSCrUU4Nz6JGsoSmEvxp5iFgOaK4WDOvXf63Nvo1tfvawRzSnd0TaV3Ua-WIuus9KmCP7YHZQ9-CMpTsAVpqDvmUk12_PTLq0B8QQI5Dz4nyk4m5QgWSlDYVMjz_l-Q8Q/s600/600x600bf-60.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieyS8UbZmnlpTPjFHDk1OJTQcI0zWDm6aX0rgfYt7FYHP_qdrozTbx3ccZ5WSCrUU4Nz6JGsoSmEvxp5iFgOaK4WDOvXf63Nvo1tfvawRzSnd0TaV3Ua-WIuus9KmCP7YHZQ9-CMpTsAVpqDvmUk12_PTLq0B8QQI5Dz4nyk4m5QgWSlDYVMjz_l-Q8Q/s320/600x600bf-60.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sıla’nın yeni albümü “Şarkıcı”, geçtiğimiz günlerde Sony
Müzik etiketiyle yayımlandı. Sıla tekli şarkıcısı değil bir kere, o kesin. Bir
albüm dolusu şarkı verecek ki bize içinden herkes kendi sevdiğini seçecek, bir
şarkı bir diğerini tetikleyecek. Sıla’nın Osmanlıca dünyasında, kabadayı
ikliminde, yazıyla kışıyla dört mevsimi geçireceğiz, bu arada “eşref saatine”
de “eşek saatine” de denk geleceğiz ki hemhâl olalım. Yoksa her hafta çıkan onlarca
şarkı arasında bir yerlerde sıkıştırılmış bir esinti tek başına yaprak
kımıldatmaya yetmiyor, onu gördük.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxYiAQzA4TZ54aCUEyGpDIWOgxDgNjYRaDAmy1It_Q5ZyDIEW14xxhCkwgUu6KalW4MBl9O3iLNlRPXTYY0RQqzhu4nfdbV2cCQPv71OjHnsAMe3SMi5u51-b1g6hKi1klN8qMOVZiY41JVVAZZgULlSo4nWKH0ubwYIHXXjPV-tcPcKKpRUIlOLkjDA/s1649/SILA%204.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1649" data-original-width="1368" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxYiAQzA4TZ54aCUEyGpDIWOgxDgNjYRaDAmy1It_Q5ZyDIEW14xxhCkwgUu6KalW4MBl9O3iLNlRPXTYY0RQqzhu4nfdbV2cCQPv71OjHnsAMe3SMi5u51-b1g6hKi1klN8qMOVZiY41JVVAZZgULlSo4nWKH0ubwYIHXXjPV-tcPcKKpRUIlOLkjDA/s320/SILA%204.PNG" width="265" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu nedenle (baştaki şiiri saymazsak) 14 yeni şarkıdan oluşan
bir albüm makul ve mantıklı. Peki bu albüm yaprak kımıldatır mı? Onu öngörmek
çok zor. Zira artık hiçbir albüm, hiçbir şarkı büyük patlamalar yaparak gündeme
düşmüyor. Düşse bile orada ömrü uzun olmuyor. Yani bir “…dan Sonra”, bir
“Sevişmeden Uyumayalım”, bir “Acısa da Öldürmez”, “Alain Delon”, “Sâki”, “Zor
Sevdiğimden” ve benzerlerinden herhangi birinin yarattığı gibi bir etki
bekleyemeyiz artık yeni bir Sıla şarkısından. Müziğin ve müziğin pazarlama,
yayılma, dinlenme biçimlerinin değişimiyle ilgili bir şey bu. Tabii Sıla’yla
ilgili bir sebebi de var.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg_a7_ZNgMGBYls9x6HGkTWxw4Qv5g4wiGL9ueWY-GaF6iQVnSAWICxO22XrMkCNOkQIdiXi0hnanSRFD7QmTq_ya4HvH44PgIWNn_2s3NE37uADfFToIJcGNPtp8KgmOlrdAKTo9XDfsUM3Ja1HQEWp9PbC91KGkuh0VLcK1s7TIvw4d_ZmxvmdvTtw/s1657/SILA%201.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1657" data-original-width="1516" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhg_a7_ZNgMGBYls9x6HGkTWxw4Qv5g4wiGL9ueWY-GaF6iQVnSAWICxO22XrMkCNOkQIdiXi0hnanSRFD7QmTq_ya4HvH44PgIWNn_2s3NE37uADfFToIJcGNPtp8KgmOlrdAKTo9XDfsUM3Ja1HQEWp9PbC91KGkuh0VLcK1s7TIvw4d_ZmxvmdvTtw/s320/SILA%201.PNG" width="293" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kendi şarkılarını kendi yazan, kendi söyleyenlerin sıkıştığı
bir yer eninde sonunda oluyor. Kayahan’ından İlhan İrem’ine, Özdemir
Erdoğan’ından Yaşar’ına, Mirkelam’ına, Candan Erçetin’inine kadar sayısız örnek
verilebilir. Kimi kendini tekrar etmeye başlıyor, kiminin şarkı yazmaya sebep güdüleri
törpüleniyor zaman ve yaş ilerledikçe, kimi heyecanını kaybediyor. Bir de şu
var ki, bunların hiçbiri olmasa, yine en az en parlak dönemindeki kadar etkili
şarkılar yazsa da o arada dinleyici değişmiş oluyor. Sadık dinleyici fazla
eski, yeni dinleyici fazla yeni kalıyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7wRAyPg3iMXcnIdxyMcdI1WUiupLj7c7SV-PW4TKOCYxAW10YfXqHq2Dus71NwfOC5tY_fHg8cuopYcedatATufNp9XpHHoL2LR-lg8V5sK_fS_gif2LO6xwiE9fCd8spO04a7P0CartllyLU1WEMCaUOlmLVKnslp8v7Tx1IiTwIiHyIq6D7xnN04Q/s810/3444874_810x458.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="458" data-original-width="810" height="181" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7wRAyPg3iMXcnIdxyMcdI1WUiupLj7c7SV-PW4TKOCYxAW10YfXqHq2Dus71NwfOC5tY_fHg8cuopYcedatATufNp9XpHHoL2LR-lg8V5sK_fS_gif2LO6xwiE9fCd8spO04a7P0CartllyLU1WEMCaUOlmLVKnslp8v7Tx1IiTwIiHyIq6D7xnN04Q/s320/3444874_810x458.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bunun üstesinden gelmeyi en iyi Sezen Aksu başardı. Çünkü
başından beri hiçbir zaman sadece kendi şarkılarını söyleme hatasına düşmedi.
Başka bestecilerden, söz yazarlarından, yeni yeni aranjörlerden, genç müzisyenlerden
sürekli beslendi. Bestelerini ise eski ve yeni farklı kuşaklardan, farklı
türlerden şarkıcılara vererek şarkı yazarlığını taze tuttu, sürekli güncelledi.
Böyle şeyler yazdığım, söylediğim zaman kimilerine Sezen güzellemesi gibi
geliyor ama işin gerçeği bu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkR036GihxGO98bNMuvQJUnHolbTQQrUddJdJ3WOqr9Nhzr9fjkMsoCfz1hWCyRmdroM3gqBFmBO8YmHeVqX9LZeGFHS24TEVSj0zH6yCSuoTnGnZ1jjlKgJ-hS3FCBEzhUo92FUlD6NMiqWDjoEWFDRaEC2QgX0LuGjXxAIkxDHBROOCCi4x42wgacw/s1744/SILA%2017.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1744" data-original-width="1713" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkR036GihxGO98bNMuvQJUnHolbTQQrUddJdJ3WOqr9Nhzr9fjkMsoCfz1hWCyRmdroM3gqBFmBO8YmHeVqX9LZeGFHS24TEVSj0zH6yCSuoTnGnZ1jjlKgJ-hS3FCBEzhUo92FUlD6NMiqWDjoEWFDRaEC2QgX0LuGjXxAIkxDHBROOCCi4x42wgacw/s320/SILA%2017.PNG" width="314" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sıla’nın başından beri kendine ait bir dünyası var. Bu albüm
de yine o tam tamına o dünyadan ses veriyor. Ne eksik ne fazla. Bir şarkıda
diskoya gitse, öbür şarkıda tango yapsa, bir diğerinde Akdeniz’in tuzlu
sularına ayaklarını soksa da fazla da uzaklaşmadan yine o bildik, tanıdık meyhanesine
geri dönüyor, masasına çöküyor, rakısını yudumlayıp sigarasını tellendirmeye
devam ediyor. Tıpkı önceki albümlerinde yaptığı gibi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHHRCCJc1MsGAsyyiL_z6TWxc_Vht8NrYtDZTOVUnCPkjK4nn9C6rrbmXMIp4-tgNxClCokKIVCFVkvph8HN25WuHCzat8yeBE-ErVSKwVcjlVUcvg9jkC7Ehzjax_j754Fk6D7PIXzE1EIN_pgfSsOmO6n-tHjEMpkJjiYrNIh2C6w_5cLPGHcWy5iw/s1693/SILA%206.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1693" data-original-width="1567" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHHRCCJc1MsGAsyyiL_z6TWxc_Vht8NrYtDZTOVUnCPkjK4nn9C6rrbmXMIp4-tgNxClCokKIVCFVkvph8HN25WuHCzat8yeBE-ErVSKwVcjlVUcvg9jkC7Ehzjax_j754Fk6D7PIXzE1EIN_pgfSsOmO6n-tHjEMpkJjiYrNIh2C6w_5cLPGHcWy5iw/s320/SILA%206.PNG" width="296" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Ben Sıla… Şarkıcı…” diyerek karşılıyor Sıla bizi albümün
açılışında. Bir nevi “önce özetler” veriyor. Her ne kadar şarkıcılığını vurgular
gibi yapsa da aslında dinleyeceğimiz şarkıları niye yazdığını, nasıl yazdığını
anlatıyor. Bundan mı bilinmez, albüm çıkmadan bir hafta önce bu şiir servis
edildi tekli olarak. Sıla’dan hevesle yeni bir şarkı bekleyenler şöyle bir
kalakaldılar dinleyince.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Asıl görkemli açılışı ise şiirin (ya da sayıklamanın) peşi
sıra gelen “Kalksın Uyuyanlar” yapıyor. Tertemiz, mis gibi bir Sıla şarkısı. Bu
şarkı bundan yedi-sekiz sene önce bir Sıla albümünde yer alsaydı, dakika bir
gol bir parlardı ama yukarıda bahsettiğim sebep nedeniyle şimdi ne kadar ses
getirir bilemiyorum. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYpdO0zXLoykEd6rdHCnx1mDmRPAO6484nEKOLrPwbfe4I18Wn8KGmG7SGDyfXOn2XVfo6gJgDOQSaVCLlP7EKCDTAwqHNnUORFQPxLyvtySZof7ibV7A6U3nBfB0Qecdjro-RvJ-ftlmG_4Yr7DWuNXhF5EioVijjWPeceDTCc4GXTl6RuS-E5U0plg/s1701/SILA%2010.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1701" data-original-width="1590" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYpdO0zXLoykEd6rdHCnx1mDmRPAO6484nEKOLrPwbfe4I18Wn8KGmG7SGDyfXOn2XVfo6gJgDOQSaVCLlP7EKCDTAwqHNnUORFQPxLyvtySZof7ibV7A6U3nBfB0Qecdjro-RvJ-ftlmG_4Yr7DWuNXhF5EioVijjWPeceDTCc4GXTl6RuS-E5U0plg/s320/SILA%2010.PNG" width="299" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İlk klip şarkısı olarak seçilen “Velhasıl” bence doğru bir
seçim olmamış. İlla hareketli bir şarkıyla çıkılacaksa yola, “Başgan” çok daha
iyi olurmuş. Zira “Başgan” diliyle, ritmiyle, düzenlemesiyle çok daha genç ve
akılda kalıcı bir şarkı. “Velhasıl” ise bırakın aklıda kalıcılığı, peşinden
takılıp gidecek bir nakarattan bile yoksun. Sıla ve Umut Yaşar Sarıkaya’nın
birlikte yazdığı şarkıdaki kelime cambazlığına diyecek yok. Her dönem günceli
yakalamayı bilmiş sayılı aranjörden biri olan Gürsel Çelik’in kıvrak düzenlemesine
de eyvallah. Ama şarkı bunlara rağmen iz bırakan türden değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/mzqPKKG_4sE" width="320" youtube-src-id="mzqPKKG_4sE"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yine aynı üçlünün elinden çıkan “Sek”, Sıla’yı meyhanede
sevenleri memnun edecektir muhakkak. Hemen ardından “Başgan”la eller havaya bir
kulübe girip çıksak da çıkışta bizi “Ansızın”ın bilek kestiren ıstırabı
bekliyor nasılsa. Şarkının bestesi Cem Adrian’a aitmiş, sözleri Sıla ve Cem
Adrian’a. Düzenlemede ise hem Burak Erkul’un, hem Gürsel Çelik’in imzası var.
Şarkının A kısımları bir Sezen Aksu bestesi olan “Tutunamadım”ın epey
yakınlarından geçiyor. Aslında şarkı, sözüyle müziğiyle baştan aşağı Sezen Aksu
şarkılarının çok yakınından geçiyor. Ama albümde söz ve müziği Sezen Aksu’ya
ait asıl şarkı biraz sonra gelecek. Ondan önceyse “Arz” var.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFDnfVnx_f85_-ndlteymgxNYbsq77O-Wyu-zHXdz71q_JBwntGk-6-WAdph1Y3cwkzSxK_rwpSi6mJ47qQ7LbeXGIW3cLrsXxPLJa3d9UPcpOHSkkWOtfRcKBJU2_DbkfRKL75nkuTxETpudTsbhdEOobDDfRMbSzGs4DI0Q_zwHh8vnNq_KgSWWSxQ/s609/e876df15790c23d143313d7234ac2a31%20(1).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="609" data-original-width="439" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFDnfVnx_f85_-ndlteymgxNYbsq77O-Wyu-zHXdz71q_JBwntGk-6-WAdph1Y3cwkzSxK_rwpSi6mJ47qQ7LbeXGIW3cLrsXxPLJa3d9UPcpOHSkkWOtfRcKBJU2_DbkfRKL75nkuTxETpudTsbhdEOobDDfRMbSzGs4DI0Q_zwHh8vnNq_KgSWWSxQ/s320/e876df15790c23d143313d7234ac2a31%20(1).jpg" width="231" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sıla bu: Arz da eder, ilhak da eder, intikal de eder, binaenaleyh
feraset de gösterir. Yeter ki Osmanlıcamız eksik kalmasın. Sıla’nın
şarkılarında (bu şarkıda yaptığı gibi) kelimelerle zıpzıp topu gibi oynamasını
seviyorum, o ayrı. “Arz” çok tipik, çok tanıdık bir Sıla şarkısı, o da ayrı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ve “Sen Ağla” isimli Sezen şarkısı da meyhanenin tam orta
yerinde çınlatıyor Sıla’nın sesini. “Gülmedi bahtım gülmedi gitti”yle
alaturkaya, “Koy bacım bir Müslüm Baba”yla arabeske selam çakarak üstelik. Bir
şarkıda “bacım” kelimesini ya Seda Sayan ya da Sıla söylese yadırgamazdık ancak.
Sezen nasıl biliyor işini.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3yzwlNMTq05iAh7TvKHzSGzEc_KzbFgrngUEe74TxctFxy7oRXH8ADlOeieiHbBoX-XQc5st5_1tIdgCgpZ3hbKLEH5JmiLB-iXPo8ZreGnqHV8ytGpoPf4YK8r8hBrqh88pxNrAelaUjbdv37f5a1IyzgkDluvBVuQ2-U0QsC3AGwnGZ1GZKMrL7YQ/s1654/SILA%2015.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1654" data-original-width="1339" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3yzwlNMTq05iAh7TvKHzSGzEc_KzbFgrngUEe74TxctFxy7oRXH8ADlOeieiHbBoX-XQc5st5_1tIdgCgpZ3hbKLEH5JmiLB-iXPo8ZreGnqHV8ytGpoPf4YK8r8hBrqh88pxNrAelaUjbdv37f5a1IyzgkDluvBVuQ2-U0QsC3AGwnGZ1GZKMrL7YQ/s320/SILA%2015.PNG" width="259" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“E biraz da Akdeniz havası almayalım mı?” derseniz, albümün
en doğru yerindesiniz. Ardı ardına iki sıcak şarkı, “Yemyeşil” ve “Suskun”la o
açığımızı da kapatıyoruz. ‘70’li yıllarda Erkin Koray-Orhan Gencebay iş
birliğinin elinden çıkmış gibi duran “Metelik”le yine meyhaneye düşüyoruz
sonra. Sözlerini Sıla’nın yazdığı, bestesini Sibel Gürsoy ve Cudi Genç’in,
düzenlemesini Gürsel Çelik’in yaptığı “Öpücük ve Kurabiye”, albümün bütünü
içinde en aykırı duran şarkı. Hem sözleri, hem müziği ve düzenlemesi hem de
Sıla’nın şarkı söyleme biçimiyle gencecik, tazecik bir şarkı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2AySvozkUnB6QqUWPzlF1Jrt1shShoaMDbwvyFXgFq8cvLrdqGlZnGdFrIZq3bK4gG0HtrE1uW1cBqpIvPFT87eeELmVwS2-9ciNAltlMUYOmu7Kc9YIfXCb658kQ_KUN8jDTx_H1p_ut_0ka12fATMW21K6DWNyZFjwLAzNCG2qNwR9yb_zHIU1Gkg/s745/sila-745x465-1652435363.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="465" data-original-width="745" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2AySvozkUnB6QqUWPzlF1Jrt1shShoaMDbwvyFXgFq8cvLrdqGlZnGdFrIZq3bK4gG0HtrE1uW1cBqpIvPFT87eeELmVwS2-9ciNAltlMUYOmu7Kc9YIfXCb658kQ_KUN8jDTx_H1p_ut_0ka12fATMW21K6DWNyZFjwLAzNCG2qNwR9yb_zHIU1Gkg/s320/sila-745x465-1652435363.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kerem Türkaydın’ın bestesi, Sıla’nın sözleriyle “Mektup”,
bir önceki şarkıyı söyleyen genç kızı kolundan tutup yine meyhaneye sokuyor,
“Sen ‘ağır abla’sın, kendine gel!” deyip şamarı patlatıveriyor. Peşi sıra bir
tango gelecek gerçi. Hem de bestesinde Sıla’nın yanında Efe Bahadır ismini de
göreceğiz. “Altango”nun sözleri çok güzel güzel olmasına da tangonun kısır
melodik ve ritmik yapısı belli zaten, sınırlarını ne kadar zorlayabilirsin ki?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQVKFgn-8cDSrRK08tiDSPXP723tMO28wSPP9R0thfjn3Tc4ddCsVUqSDLiBOVGebrc9qvT3-sSyN0uGmbIjkyJT6ecR_ZIsEyomqDaegqvDyN_qa8L55ZhTxobRngmM4irHk5J1XxPEYqDqW46aWlZHe_7Xzaki7TE0vtXdLaM4yBVEk2P1B-nkSHLQ/s1705/SILA%203.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1705" data-original-width="1503" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQVKFgn-8cDSrRK08tiDSPXP723tMO28wSPP9R0thfjn3Tc4ddCsVUqSDLiBOVGebrc9qvT3-sSyN0uGmbIjkyJT6ecR_ZIsEyomqDaegqvDyN_qa8L55ZhTxobRngmM4irHk5J1XxPEYqDqW46aWlZHe_7Xzaki7TE0vtXdLaM4yBVEk2P1B-nkSHLQ/s320/SILA%203.PNG" width="282" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albüm Ege esintili, şiirli, kısacık, hoş bir parçayla,”
Yolcudur Abbas”la kapanıyor. Bütünün içinde en sevdiklerimden biri oldu bu
“şarkı” denemeyecek kadar kısa sürede başlayıp biten kapanış cümlesi. Bestesi
de Gürsel Çelik’e aitmiş bu arada.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Yeni bir şey vaat etmiyor, farklı öneriler sunmuyor, yeni
kuşak dinleyiciye ise hemen hiç pas vermiyor ama Sıla müziğini sevenleri, kemik
kitlesini üzmeyecek bir albüm “Şarkıcı”. Gazinolar, ‘60’lı yılların nezih
pavyonları, gece kulüpleri, diskotekler, ‘90’lı yılların gece ikiden sonra
müzik yapılan barları filan hep birer birer tarihe tartıştı zaman içerisinde. Ve
fakat meyhaneler hep vardı, hâlâ var. Sıla’nın konfor alanı, hatta garantisi de
meyhanelerse demek, pek oralardan çıkası yok. En azından bu albüm onu</span>
<span style="font-family: arial; font-size: large;">gösteriyor. Satan memnun, o belli. Alanı bilemem, onu zaman gösterecek. </span><o:p></o:p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-12974125561622304152022-06-20T16:08:00.004-07:002022-06-21T15:16:16.649-07:00Buna "Hit" Deniyor<h2 style="text-align: left;"><b> <span style="font-family: arial; font-size: large;">KÖFN - "Bir Tek ben Anlarım" </span></b></h2><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-CmRZO6gdu88U08ayPwJ3o46Z8f5PacjzcBqMu6BoDzttP7WmPeDG0DLLRg-XB2jJfc17NG97L59VrcNzKZy6qdFQFVrNlvBHtqrCERNxB8X2vqZ7oiC-OxYN8v_EObg8Yg8IgobLPWnAWzRXaW0mOGDJUOrBxjZK9j-GAhi1K_4zG9PQ_HYZe7QQDw/s2048/FOYE_VZXsAAXAZm.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="2048" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-CmRZO6gdu88U08ayPwJ3o46Z8f5PacjzcBqMu6BoDzttP7WmPeDG0DLLRg-XB2jJfc17NG97L59VrcNzKZy6qdFQFVrNlvBHtqrCERNxB8X2vqZ7oiC-OxYN8v_EObg8Yg8IgobLPWnAWzRXaW0mOGDJUOrBxjZK9j-GAhi1K_4zG9PQ_HYZe7QQDw/s320/FOYE_VZXsAAXAZm.jpg" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yakın zamana kadar popüler müzik dinleyicisi için öncelik
şarkıcıdaydı. İyi bir şarkıcı, etkileyici bir ses her hâl ve şartta iş yapardı;
kötü şarkıları bile dinletebilir, sevdirebilirdi. Evrilen teknoloji, değişen
müzik dinleme alışkanlıklarımız her şeyi tepe takla ettiği gibi şarkıcı odaklı
beğenilerimizi de tersine çevirdi. Şarkı odaklıyız artık. Şarkıcının kim
olduğunu merak etmeyecek kadar da ileri gidebiliyoruz üstelik. Bir gecede
meşhur olmak, şandan şöhretten sokakta yürüyememek, başının üzerinde ansızın “star”
halesinin konduruluvermesi gibi şeyler hiç kolay değil artık.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGIkoHHGX_bf1BUO4-WvvMIH642Bd0TGHON_zTEVuiGyE8zlw89VIx098ZthHCanFg499KPcFIgEHHdVEGRGFA1gflT3BUTlvxhQ2EU_DQ5JPHqchb5R-4OwwnC2zpcwGL2o1q9mqkh9OtYnCMxom8uuYjLLfcsImXzZx18agQfMRdiyBXryZhn7NzCQ/s300/4231907606450978444_mq.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="300" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGIkoHHGX_bf1BUO4-WvvMIH642Bd0TGHON_zTEVuiGyE8zlw89VIx098ZthHCanFg499KPcFIgEHHdVEGRGFA1gflT3BUTlvxhQ2EU_DQ5JPHqchb5R-4OwwnC2zpcwGL2o1q9mqkh9OtYnCMxom8uuYjLLfcsImXzZx18agQfMRdiyBXryZhn7NzCQ/s1600/4231907606450978444_mq.jpg" width="300" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu yüzden bana fikir soran genç müzisyenlere hep şunu
tavsiye ediyorum: Çıkardığınız her şarkıyı, yaptığınız her albümü, çektiğiniz
her klibi, çıktığınız her konseri milyonlar dinliyor / izliyormuş duygusuyla
hareket edin. Varsın yüz kişi dinlesin, varsın kapıda kırk beş bilet satılsın. Günün
birinde sahiden milyonlar dinlediğinde / izlediğinde hissedeceğiniz sorumluluk,
o hem cesaret veren hem kemiren endişe ve bir sonraki işiniz için
göstereceğiniz titizlik ve ciddiyet ne olacaksa, üçler beşler dinlediğinde /
izlediğinde de o olsun. O olsun ki bir gün geriye dönüp baktığınızda yüzünüzü
buruşturmayın, bir gün sizi keşfettiklerinde ve geriye dönüp baktıklarında
yüzlerini buruşturmasınlar.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZ_uE2VNtd9D7KU_iKJWRtGO_ohTFU_lv6pTseE1Gv7FUgbrtx0JdNhTU8him0a0u_SGxc6meIqikIUJeesRJF0Bbe4z5D8Pua5jw5ZP3oU2c9CZdnQiSyRHkYNYuojmVk9-uaxtlMsBy-oC9wy8KQjpJdvjQDSLDOPnBzFoRQJp0hbnhRWQ2fjzJJ5g/s731/62a194b286b2450d8ce37b9f.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="410" data-original-width="731" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZ_uE2VNtd9D7KU_iKJWRtGO_ohTFU_lv6pTseE1Gv7FUgbrtx0JdNhTU8him0a0u_SGxc6meIqikIUJeesRJF0Bbe4z5D8Pua5jw5ZP3oU2c9CZdnQiSyRHkYNYuojmVk9-uaxtlMsBy-oC9wy8KQjpJdvjQDSLDOPnBzFoRQJp0hbnhRWQ2fjzJJ5g/s320/62a194b286b2450d8ce37b9f.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Daha önce de yazdım; Salman Tin son dönemin en iyi şarkı
yazarlarından biri. Başından bu yana yayımladığı her şarkıyla bunu
gösteriyordu. Hem solo şarkıları hem Bilge Kağan Etil’le KÖFN olarak kaydettiği
şarkılar, iki farklı anlayışla, iki ayrı koldan Salman Tin müziğine dikkat
çekti. 2018’den bu yana üst üste konulan işlerde tek boş yoktu ve haliyle günü
gelince bir patlama kaçınılmazdı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE9tV1IQGcZwIG3FBmo5vMjb-Obo3PIXPhpe9ztSSQ5tldj81km7BtA7dXySAn1SM2RzZSC8hTFin9i6sgq7SC2ZrYNKtJDl7QRqRvOiBYWgb76Jg7PXA6SpEdxbcj5tQERbGSk54Wq5Mf7Rtbw8I4Q--lcKxWBMNIO5ok3_poXuPTTpa53q5f2EgWpg/s640/ab67616d0000b273d7189564e1333a8d60b07921.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE9tV1IQGcZwIG3FBmo5vMjb-Obo3PIXPhpe9ztSSQ5tldj81km7BtA7dXySAn1SM2RzZSC8hTFin9i6sgq7SC2ZrYNKtJDl7QRqRvOiBYWgb76Jg7PXA6SpEdxbcj5tQERbGSk54Wq5Mf7Rtbw8I4Q--lcKxWBMNIO5ok3_poXuPTTpa53q5f2EgWpg/s320/ab67616d0000b273d7189564e1333a8d60b07921.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İşte geçtiğimiz mart ayında yayımlanan KÖFN şarkısı “Bi’ Tek
Ben Anlarım” o patlamanın fitilini ateşledi. Şimdilerde hem KÖFN hem de Salman
Tin şarkıları daha önce hiç olmadığı kadar revaçta. Ve evet, geriye dönüp
2018’den beri yapılmış şarkılara baktığımızda da yüzümüzü buruşturmuyoruz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL44eGRXHGsVt4hL0TCvj6Pn9IPgIfD4IC5rQJO8dCkS2wllQKodskvr1LKod0tye0_3XKKRN-ejWBmDSLOGN96ESt7YOFt4jQTICbJTxjdeX6MPtuGZeIy6Xsb2OCfowxAd4Z7RrANDZTV5WNEpssuo1YmModuFLGHOhUQhuDBF55tO1pQx3vMWWUeg/s1619/K%C3%96FN%202.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1619" data-original-width="1580" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL44eGRXHGsVt4hL0TCvj6Pn9IPgIfD4IC5rQJO8dCkS2wllQKodskvr1LKod0tye0_3XKKRN-ejWBmDSLOGN96ESt7YOFt4jQTICbJTxjdeX6MPtuGZeIy6Xsb2OCfowxAd4Z7RrANDZTV5WNEpssuo1YmModuFLGHOhUQhuDBF55tO1pQx3vMWWUeg/s320/K%C3%96FN%202.PNG" width="312" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Salman Tin’in kendine has bir dili, bir söz cambazlığı, yerelden
(dozunu abartmadan) beslenen bir melodi zenginliği var. Bilge Kağan Etil’in
düzenlemelerindeki güncel ve modern “sound”, ucuzluğa kaçmadan sade,
gösterişsiz ama ihtişamlı olabilmenin mümkün olduğunu gösteriyor. İkilinin
başından beri video klip yönetmenliğini yapan Samet Eruzun ve Ümit Şahin’in
kliplerde yarattıkları esprili ve absürd atmosferin süreklilik taşıması da
zekice bir plan. (İlk kliplerden birinde benim bile tufaya düşüp “Bu çocuklar
da kamera karşısında pek acemi,” yazmışlığım var.)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/9TSf2k03HPA" width="320" youtube-src-id="9TSf2k03HPA"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şarkı çıkalı neredeyse üç ay olacak. Ne zaman, nerede
kulağıma çalınsa, hangi “playlist”te karşıma çıksa, yandım Allah gün boyu
düşmüyor dilimden. Yapışıp kalıyor. KÖFN konser videolarına bakıyorum. Cayır
cayır tam tekmil eşlik ediyor herkes. O bir vakitler BPM sayan radyolar bile
çala çala liste başı ettiler şarkıyı haftalardır. Fazla söze gerek yok; buna
“hit” deniyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKfniWeBadWpEzRI736gF8fSwk5paSaOmVYcE71y3Wr0-cueuYAdlWIbqYaP9Yfb_ZcCjPUIrpl4iH-zp8KgzLddwshE3gsAKVKOhl16CXVUfvHftffuRNpstLAXuOrBVZuvqN5jfXQSzOqs14XaTYMGpRA3vtj7icIbnfM5e-TnSxTlgZnMN_nYrK9Q/s1605/K%C3%96FN%201.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1401" data-original-width="1605" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKfniWeBadWpEzRI736gF8fSwk5paSaOmVYcE71y3Wr0-cueuYAdlWIbqYaP9Yfb_ZcCjPUIrpl4iH-zp8KgzLddwshE3gsAKVKOhl16CXVUfvHftffuRNpstLAXuOrBVZuvqN5jfXQSzOqs14XaTYMGpRA3vtj7icIbnfM5e-TnSxTlgZnMN_nYrK9Q/s320/K%C3%96FN%201.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu arada yazmadan geçemeyeceğim. KÖFN’ün bağlı olduğu
Hypers, belli ki bu şarkıyı Zeynep Bastık üzerinden “promote” etmeye çalışmış.
Şarkı 18 Mart’ta yayımlanıyor, 19 Mart’ta Bastık’ın Bostancı Gösteri Merkezi
konserine KÖFN konuk oluyor ve birlikte bu şarkıyı söylüyorlar. Sonra hooop 31
Mart’ta Bastık’ın YouTube kanalında bu şarkının yine birlikte söyledikleri
akustik videosu yayınlanıyor. Sonuç? Bu yazının yazıldığı gün itibariyle
KÖFN’ün videosu sekiz milyonu aşmışken, Bastık’ın kanalındaki video dört buçuk
milyondaydı. Tweet bu kadar.</div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-42125301169202466282022-06-16T05:24:00.005-07:002022-06-16T05:28:26.128-07:00Ya "Uzunlar" Sönerse?<h2 style="text-align: left;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>Evdeki Saat - "Huzursuzluğun Meyvesi"</b></span></h2><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC_Qu3BXBsB8gBEPPPzcIo7eSZcQNNiUkJFtdm4O501F6HABnCkEnQSqSc_f4RHUkdt_OLqqssakT4SAu44c40Qc63xBoIszC-lgZ74JGJHRHMyHODfA4WWXXCB7vne50XlSSJcokR7QXpDwbJOgD1YWpd8XQ9YhdMpm4xEBU0g61O4_uI27Po4-9v9w/s1595/evdeki%20saat%209.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1593" data-original-width="1595" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC_Qu3BXBsB8gBEPPPzcIo7eSZcQNNiUkJFtdm4O501F6HABnCkEnQSqSc_f4RHUkdt_OLqqssakT4SAu44c40Qc63xBoIszC-lgZ74JGJHRHMyHODfA4WWXXCB7vne50XlSSJcokR7QXpDwbJOgD1YWpd8XQ9YhdMpm4xEBU0g61O4_uI27Po4-9v9w/s320/evdeki%20saat%209.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Müzik yapan da dinleyen de çok ama müzik okuyan pek kalmadı
malum. Ona mukabil yazan da kalmadı gibi. Sosyal medya duyuruları, basın
bültenleri cümleleri, Spotify kategorizasyonları ve Zorlu PSM ilanları arasında
sıkıştık kaldık. Onlarla tanımlanıyor kimin nasıl müzik yaptığı, ne yaptığı.
Haliyle onlar da tarafsız, analitik, eleştirel, geniş açılı, diyalektik bakış
açıları sunmuyor okuyana.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh16hyqtYO1JJv4T_Z5IzzRJhJb92nz2vkro64JhOjRubPv-QpQjKKwjjl_HPJa-ba80v00eK_rGmETA5crMiupnuWp7qAVod5gVRnv_Te061CMZjwj2luIx0iyGvWro-05JojW4UzybpZ_n1mndLYkDUqpWWjrjAQ54dm14VObbKtONuu5aW-xbm_E3Q/s1353/%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC%20yeniler.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="399" data-original-width="1353" height="118" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh16hyqtYO1JJv4T_Z5IzzRJhJb92nz2vkro64JhOjRubPv-QpQjKKwjjl_HPJa-ba80v00eK_rGmETA5crMiupnuWp7qAVod5gVRnv_Te061CMZjwj2luIx0iyGvWro-05JojW4UzybpZ_n1mndLYkDUqpWWjrjAQ54dm14VObbKtONuu5aW-xbm_E3Q/w400-h118/%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC%20yeniler.PNG" width="400" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Üçüncü Yeniler” deniyor mesela. ‘70’lerden bu yana Türkiye’de
üretilen müziğe şahit olmuş, öncesini de araştırıp öğrenerek hatmetmiş biriyim
ya, ister istemez “E bunun ikincisi, birincisi neydi ki?” diye düşünüyorum.
Şiirdeki “İkinci Yeni”nin bir uzantısı olarak kullanıldığını biliyorum
bilmesine ama Edip Cansever’i, Turgut Uyar’ı, Cemal Süreya’yı, Muzaffer İlhan
Erdost’u filan sarı sayfalı popüler “edebiyat” dergilerinin posterine,
çıkartmasına, hatta çantasına dönüştürmüş zamanın ruhuna alışamamışım ki daha, ona
alışayım.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFda8Ns8kgok7ezEl6jr-46tdRWo48aJMWEr8mSHXdvK5xQ1oG7flTJNGshJi7YaiJqVjqBwEGc0SXDlIbFJkuqSHfz20r2Yd84Xh4SWmnbObdlLEfrZzN5VsvX9WSkUGUZy0cm_qiVDzs3mN-AKT3QH8pbvFqVmkQ6L4e5ifdHIQulwiRCjB4xrabIw/s1200/IEWPIWPJLQ6212021175647_Untitled-7.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFda8Ns8kgok7ezEl6jr-46tdRWo48aJMWEr8mSHXdvK5xQ1oG7flTJNGshJi7YaiJqVjqBwEGc0SXDlIbFJkuqSHfz20r2Yd84Xh4SWmnbObdlLEfrZzN5VsvX9WSkUGUZy0cm_qiVDzs3mN-AKT3QH8pbvFqVmkQ6L4e5ifdHIQulwiRCjB4xrabIw/s320/IEWPIWPJLQ6212021175647_Untitled-7.jpg" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Her dönem yaldızlı cümleler, havalı tabirlerle yeni yeni
müzik türleri icat ediliyor. Her dönemin genç kuşağı böylece kendinden önceki
kuşakların dinlediklerini dinlemiyor olmanın gönül rahatlığıyla süregelene kafa
tutmanın, düzeni değiştirmenin ve kendi dilini icat etmenin o sadece ama sadece
genç yaşlarda yaşanabilecek hazzına eriyor. Bütün tekamülün altında saklı
tekerrürün farkına vardığındaysa zaten artık genç olmuyor. İstisnalar asla
kaideyi bozmuyor. Eşyanın tabiatı hükmünü sürüyor.</div></span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbVbjF4rkmpStz98vOgrYjakT8208AL8-3yxlOUI0tTqEvqyDbwyyHIA17U1ehtN_hjmUTE2-WmpcNcckAXuGnII9HxVD_Hms4eij-ssNuuugtwQDTt7gUmgk9KNtYZXDn78hGpMGtuNg2qsPTafc3xX43iIRcUAFblQf_x8jku1JKtbU4g7GLFts_uw/s1014/Collage%202022-06-16%2015_01_42.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1014" height="284" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbVbjF4rkmpStz98vOgrYjakT8208AL8-3yxlOUI0tTqEvqyDbwyyHIA17U1ehtN_hjmUTE2-WmpcNcckAXuGnII9HxVD_Hms4eij-ssNuuugtwQDTt7gUmgk9KNtYZXDn78hGpMGtuNg2qsPTafc3xX43iIRcUAFblQf_x8jku1JKtbU4g7GLFts_uw/w400-h284/Collage%202022-06-16%2015_01_42.jpg" width="400" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Evet, özellikle Yüzyüzeyken Konuşuruz, Adamlar, Büyük Ev
Ablukada gibi (bir dönem tuhaf isimli gruplar şeklinde kategorize edilen)
grupların başı çektiği bir tayfanın şarkılarındaki alegori, ironi ve metafor
sağanağının İkinci Yeni’yle benzeşen bir tarafı yok değil. Ama bir Üçüncü Yeni
icat edeceksek şayet, Murathan Munganları, Küçük İskenderleri ve ardıllarını nereye
koyacağız? Şarkı sözü şiiri nereye kadar, ne kadar ikame edebilir ki? Niye
etsin ki? Devrini doldurmuş düşünceler, modası geçmiş endişeler mi yoksa
bunlar? Kafam karışık.</span></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvtTdPsTZEvjg_NhDOA5HFcnOxC4pOZ3GxVTg-OLqiiniQIT4YqRHTqCd2YNMSzPmeMXXytuCIelK4XZMyFUYWAZnTBGNx51wJ9nexQSyWRZoaK114CxFdLOOrd8a4S4sK66lXkste6bR4-mCRXFkpXtH2N8dCw52lmGBWHCfrRCeHEo8GP1aARFwYdQ/s1712/evdeki%20saat%201.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1712" data-original-width="1337" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvtTdPsTZEvjg_NhDOA5HFcnOxC4pOZ3GxVTg-OLqiiniQIT4YqRHTqCd2YNMSzPmeMXXytuCIelK4XZMyFUYWAZnTBGNx51wJ9nexQSyWRZoaK114CxFdLOOrd8a4S4sK66lXkste6bR4-mCRXFkpXtH2N8dCw52lmGBWHCfrRCeHEo8GP1aARFwYdQ/s320/evdeki%20saat%201.PNG" width="250" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şöyle ya da böyle müziğin, özellikle de şarkı sözlerinin
uzunca bir süre içinde boğuştuğu
“aşk-ihanet-gözyaşı-drama-kin-intikam-nefret-atar-gider” sarmalından
kurtulmamıza ve şöyle bir rahat nefes almamıza vesile oldukları için yukarıda
saydıklarım ve benzeri genç gruplara, şarkı yazarlarına minnet borçluyuz. Gerçi
aynı dönemde yükselen “rap” o sarmalın daha keskin ve küfür kıyametlisini
musallat etti başımıza (incelikli ve zeki olanı, yani az birazı hariç) o ayrı
mesele ama söz konusu grupların müziğini o yapay ve sevimsiz kategorizasyonların
arasından çekip çıkarıp da dinlerseniz, içiniz epeyce ferahlıyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzjO_82fYlI9cEpea-uuHHCrY7-31Idk3PZMXJgSDb5vAyDXYAKbLUC98nv_lvFXr6F44t5A35ioqzg6pVfhBbrDzHbsz8cl_QLahK5M1m-1UvYP1vEQ8hj6jhfyFdt2FLbkEH7DQsrE73w_L3k7edEqpuQYp2AZoWax0ZMPO9DaIyGN0u8Q2eFpY1jw/s1671/evdeki%20saat%203.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1086" data-original-width="1671" height="208" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzjO_82fYlI9cEpea-uuHHCrY7-31Idk3PZMXJgSDb5vAyDXYAKbLUC98nv_lvFXr6F44t5A35ioqzg6pVfhBbrDzHbsz8cl_QLahK5M1m-1UvYP1vEQ8hj6jhfyFdt2FLbkEH7DQsrE73w_L3k7edEqpuQYp2AZoWax0ZMPO9DaIyGN0u8Q2eFpY1jw/s320/evdeki%20saat%203.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İşte Evdeki Saat de böylesi nefes aldıranlardan biri. Yakın
dönemin yükselen değeri Evdeki Saat. Ta 2014’ten bugünlere dek gelen bir zaman
aralığında, adını yavaş yavaş duyuran, yerini yavaş yavaş sağlamlaştırıp
müziğini yavaş yavaş benimseten Evdeki Saat, şimdi geldiği yerde ziyadesiyle tanınır
olmanın, ne yapsa dinlenir olmanın tadını çıkarıyor muhtemelen.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipcRJgQdWg86dmd1olU5wlbsNtuIqZxiv8fM1mMFpnW-WS85WcdtKKauzIcuP18t4AjvH3cQHOpq3JazZ0AQBXiUjXvxLVdYA62BW6zULHRMO1GBC0JcYVfG_WmKpB9wYv4cWP1FSHjPzK0kRwVDAJ6Ro2kGfZP2hA7xQqTJz8GK-nAY1i3V7KTcHPXw/s900/evdeki%20saat%2010.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipcRJgQdWg86dmd1olU5wlbsNtuIqZxiv8fM1mMFpnW-WS85WcdtKKauzIcuP18t4AjvH3cQHOpq3JazZ0AQBXiUjXvxLVdYA62BW6zULHRMO1GBC0JcYVfG_WmKpB9wYv4cWP1FSHjPzK0kRwVDAJ6Ro2kGfZP2hA7xQqTJz8GK-nAY1i3V7KTcHPXw/s320/evdeki%20saat%2010.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kimi zaman grubun belkemiği kimi zamansa tek başına bizzat
Evdeki Saat’in ta kendisi olmuş Eren Alıcı, daha öncesinde birtakım kayıtlar
yapmış, bunları çeşitli mecralardan yayımlamış da ama Evdeki Saat ismiyle
yayımlanan ilk kayıtlar 2014 yılına denk geliyor. 2014’ten 2017 Nisan’ında
yayımlanan “Bizi Orada Arama” adlı ilk resmi albüme kadar gelen süreçte yapılmış
kayıtlardan sadece “Eski ve Tozlar İçinde” adlı şarkı var Spotify’da. Geriye
kalan 17 şarkıysa Evdeki Saat YouTube hesabından dinlenebiliyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg91mrgr1uXLtCOmeiQ7rRzSSu4gnMH7a74TVqB5-RJ_N6vSODvZ-6mYWelXviWvuwN71yI0i_VSJyNKap3PeAc6KkkkRU7JZpGxq-Zqnt5a2J-eIJOXcH7SEzPUVyB29t0LKBH_XgJY7A5pGBZ4GJdvarakehy9Gg4iSTSodnUXL8CoPwToscB8CrH9Q/s1672/evdeki%20saat%208.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1321" data-original-width="1672" height="253" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg91mrgr1uXLtCOmeiQ7rRzSSu4gnMH7a74TVqB5-RJ_N6vSODvZ-6mYWelXviWvuwN71yI0i_VSJyNKap3PeAc6KkkkRU7JZpGxq-Zqnt5a2J-eIJOXcH7SEzPUVyB29t0LKBH_XgJY7A5pGBZ4GJdvarakehy9Gg4iSTSodnUXL8CoPwToscB8CrH9Q/s320/evdeki%20saat%208.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Yani Evdeki Saat’in resmi macerası “Bizi Orada Arama”
albümüyle başlıyor denebilir. Aslında müziğindeki evrim de tam olarak bu
albümden sonra başlamış. O zamana dek “soft-rock” ya da “pop-rock”
diyebileceğimiz türde, akustik kaydedilmiş şarkılar var Evdeki Saat
diskografisinde. 2018 Ocak ayında yayımlanan ilk tekli “Yanlış Var”dan
başlayarak Evdeki Saat’in müziği elektronik altyapılı “synth pop”a dönüşmüş.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Rx6O6431VVpWlLoSmSj80W1-NOiA1hatU3dx3QqPde7ZG4DTOX8XJLhV3ADPhPldRWHBzDjU0N6LXMAe6PWhLsTSezH6sYiv69RegA-jafNXUUKbDSHgy5iYfAml6ijoSeQsIa_gEMoVsVMBDOHa5lUc4UM-gBxqG6Zrwx-l4jhoGZtUZI3zmsbIww/s1745/evdeki%20saat%206.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1745" data-original-width="1384" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Rx6O6431VVpWlLoSmSj80W1-NOiA1hatU3dx3QqPde7ZG4DTOX8XJLhV3ADPhPldRWHBzDjU0N6LXMAe6PWhLsTSezH6sYiv69RegA-jafNXUUKbDSHgy5iYfAml6ijoSeQsIa_gEMoVsVMBDOHa5lUc4UM-gBxqG6Zrwx-l4jhoGZtUZI3zmsbIww/s320/evdeki%20saat%206.PNG" width="254" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Rock” furyasının egemen olduğu dönemde müzisyen olmaya
heves eden gençlerin büyük yüzdesi “rock”çı olmak üzere çıktı yola. Onlardan
öncekiler popçu olmaya yeltenmişti, daha eskileri tavernacı, arabeskçi, türkücü
vs… İnternet teknolojisi dünyayla birebir entegre etti ya bizi, artık özenilen
kişiler doğrudan sınırların dışından. “Rock”çı olmak isteyenin örneği Teoman,
Şebnem Ferah, Duman filan değil artık (sahi bir ara bütün genç “rock”çılar
onlar gibi söylüyordu.) Türlü çeşitli ülkelerden türlü çeşitli alternatif
gruplar ya da şarkıcılar, kimi zaman büyük kimi zamansa çok küçük isimlerin
farklı müzik türleri ilham veriyor Türkiye’deki genç müzisyenlere.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFhiIPaDo50gzWwdU5uHeX4hriHZ9i_ttxIOz_sjux1AJ3cYBTyn-wpeSAKN4bzWpbatECGqvm7cdMaypcWnQG6Xj-sghhf-CNyDFa0P1JO5zcG3J2tz_0ou7m_yIsC5fsvqa1YMOhrLOJPMTUdNbu7dnXfe9GPWjzGcc2EB0uJzrPeC2k5-GkKHAZsQ/s1677/evdeki%20saat%207.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1566" data-original-width="1677" height="299" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFhiIPaDo50gzWwdU5uHeX4hriHZ9i_ttxIOz_sjux1AJ3cYBTyn-wpeSAKN4bzWpbatECGqvm7cdMaypcWnQG6Xj-sghhf-CNyDFa0P1JO5zcG3J2tz_0ou7m_yIsC5fsvqa1YMOhrLOJPMTUdNbu7dnXfe9GPWjzGcc2EB0uJzrPeC2k5-GkKHAZsQ/s320/evdeki%20saat%207.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Gelin görün ki yolumuz yine dönüp dolaşıp popla kesişiyor. “Pop
bitmez. Kendisine alternatif üretilen türleri içine alır, yutar ve yoluna devam
eder,” dediğimde “Olur mu öyle şey?” diyenler olmuştu. Bu benim kişisel öngörüm,
kehanetim değildi oysa; hayatın doğal akışıydı. Nitekim yine şaşmadı. Alternatif
sahnelerde müzik yapanların çoğu o yaldızlı cümlelerin, havalı tabirlerin bilet
sattıran, link tıklatan cazibesinin gölgesinde bir dönemin pop müziğine göz
kırpar oldular nicedir. Türkiye’de alternatif müzik denilen şey ‘80’lerde Depeche
Mode, a-ha, Alpahaville ve hatta Modern Talking gibi bayıldığımız, kimisini
hafife aldığımız grupların ve dahi ‘90’lar Türk popunun kaotik atmosferinin bir
retrospektifine dönüştü.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIq4J31sPBTodJn48x16IEDL8tVfH9OU48ORriKUUMHIY1oyxhTqSHHSfuQfZIpqRUz5onz6HLWApaX_KOtMikHBVwKsSAZRPPAQKnqNusIAG9p2hu90z_iIjRGxchmTQ6LA15Qp3YVO5kdlh8A6hsK4zSpjwkM54txhX1iTy95WSmtPtYrMSliNhSoQ/s1669/evdeki%20saat%204.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1097" data-original-width="1669" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIq4J31sPBTodJn48x16IEDL8tVfH9OU48ORriKUUMHIY1oyxhTqSHHSfuQfZIpqRUz5onz6HLWApaX_KOtMikHBVwKsSAZRPPAQKnqNusIAG9p2hu90z_iIjRGxchmTQ6LA15Qp3YVO5kdlh8A6hsK4zSpjwkM54txhX1iTy95WSmtPtYrMSliNhSoQ/s320/evdeki%20saat%204.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kötü bir şey mi bu? Bence değil. Bilakis ben kulağıma aşina
geldiği için pek seviyorum “synth pop” tınılarını. Hele bir de birebir yurt
dışındaki örnekleri “copy paste” edilmiyor, içinden ince ince yurttan sesler
geçiriliyorsa bayılıyorum. Tıpkı Evdeki Saat’in yaptığı gibi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Yerlileşememiş hiçbir müzik türü uzun vadede kalıcı olmaz,
olmadı bu memlekette. Anadolu-“rock” boşuna türemedi. Seattle “sound”, Kadıköy
“sound”a boşuna evrilmedi. Alaturka makamlar popa durduk yere girmedi. Rap
boşuna arabeske bulanmadı. Say say bitmez. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhZj-4YIkOpSVnMrMdFMjNZSwupAKQvquxHKjcHkqb6YwwRvf2jMQXfVodUrMIjmPzDlYk3ykBqCz5smDMpmf4jc_yy7awqXUQtH579XxRq4kr-scHXlfhkf49A8TnHsDtXjJ7_RMuGkNEghh-H16qxMHT10YCV6pN8ZUQZWzqx_p3qN0r63vz-dbqJQ/s1741/evdeki%20saat%205.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1741" data-original-width="1368" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhZj-4YIkOpSVnMrMdFMjNZSwupAKQvquxHKjcHkqb6YwwRvf2jMQXfVodUrMIjmPzDlYk3ykBqCz5smDMpmf4jc_yy7awqXUQtH579XxRq4kr-scHXlfhkf49A8TnHsDtXjJ7_RMuGkNEghh-H16qxMHT10YCV6pN8ZUQZWzqx_p3qN0r63vz-dbqJQ/s320/evdeki%20saat%205.PNG" width="251" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Evdeki Saat 2018’de beş tekli, 2019’da dört tekliyle yoluna
devam etmişti. Ancak onca kalabalık arasından öne çıkması, pandemi döneminde
Bartu Küçükçağlayan ve Melikşah Altuntaş’ın “Mücbir Sebepler” adını verdikleri
Instagram canlı yayın serisi sayesinde oldu. Her gece on binlerin izlediği o
yayınlarda o günlerde yeni yayımlanmış “Uzunlar” şarkısının çalınması, Evdeki
Saat’i daha önce hiç dinlememişlerin gözünü, daha doğrusu kulağını açtı. O
şarkı değil de başka bir şarkı çalınsaydı ne olurdu onu bilmiyorum. Bir gün
doğru iş, doğru yer ve doğru zamanla kesişir ve başarı hikayeleri genellikle
böyle başlar. Burada da öyle bir şey oldu. Hesapsız, kitapsız, plansız ama
doğru bir kesişme “Uzunlar”ı dillere düşürdü.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieeLoi2KVmayEwCoulU9Yz8MDFS_7HQX88mzA8--l5F0OgpHZpqaDfPYYCmpXFgR-Iz8r4smn9YgEFo2iKA77sYo8mHcTuOkqQbnA2t5wq99bnodhSGlGunsFQ7WPftr7ixdoachXV-WKWOMvqzH9GBtyrmawOSEckuftWJ0sF3zQlTfVoE_qYgGKp4Q/s716/Mucbir-Sebepler-6.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="716" data-original-width="403" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieeLoi2KVmayEwCoulU9Yz8MDFS_7HQX88mzA8--l5F0OgpHZpqaDfPYYCmpXFgR-Iz8r4smn9YgEFo2iKA77sYo8mHcTuOkqQbnA2t5wq99bnodhSGlGunsFQ7WPftr7ixdoachXV-WKWOMvqzH9GBtyrmawOSEckuftWJ0sF3zQlTfVoE_qYgGKp4Q/s320/Mucbir-Sebepler-6.jpg" width="180" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Arzu etsin, amaç etsin, hedef kabul etsin ya da hiçbirini
etmesin; “şan-şöhret-para” üçgeni üretenin hem başarı göstergesi hem de laneti oluyor
eninde sonunda. Bin yıldır böyle bu. Tanınırlık, bilinirlik ve dinlenirlik, yapmak
istediklerinizin daha fazlasını, daha cesurunu yapabilmek için bir konfor alanı
yaratıyor üretene. Ve sizi her an içine çekmeye hazır tuzak da o konfor
alanının tam orta yerinde duruyor: <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Ya bundan sonra yapacaklarım bunun kadar ilgi görmezse? Ya
yakaladığım ivmeyi sürdüremezsem? Ya 'Uzunlar' sönerse?”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLDWkjgIuM5ETAATAtOpzON1rODtc9ipExw2PJkllhgk7aBLCPx5E6Pt9aOibPaic8kdUyy9MhmBq1eA5-VRnlSM_Ys7kR-njGXApmu95Z77kOBm8ZlXs83xjBaX6xG1brfFmB9TQOgqQdz2ly_-s5_NiZdTGSKwMtwIkoLew7_z8azUbLzHqUbTYKvA/s1681/evdeki%20saat%202.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1681" data-original-width="1306" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLDWkjgIuM5ETAATAtOpzON1rODtc9ipExw2PJkllhgk7aBLCPx5E6Pt9aOibPaic8kdUyy9MhmBq1eA5-VRnlSM_Ys7kR-njGXApmu95Z77kOBm8ZlXs83xjBaX6xG1brfFmB9TQOgqQdz2ly_-s5_NiZdTGSKwMtwIkoLew7_z8azUbLzHqUbTYKvA/s320/evdeki%20saat%202.PNG" width="249" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">O saatten sonra bu ve benzeri kaygıları hissetmeden yola
devam edebilmek kolay değil. Çoğu zaman üreteni tökezleten de bu oluyor. Neyse
ki Evdeki Saat “Uzunlar” eşiğini kazasız belasız atlayıp geçti. Daha “funky”
tınılar içeren “Kötü Zamanlar” ve “Dibi Ne Kadar”la 2020’yi verimli kapattı, müziğinin
çizgisi daha belirgin hale getirdi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">2021’de yayımlanan “Hiç Uyanmasam” ve “Zaman Mekân”, melodik
açıdan zengin, ritmik açıdan kulağı kolay yakalayan şarkılardı. Tabii ki tüm bu
şarkıların hiçbiri bir “Uzunlar” sayısal başarısı getirmedi ama Evdeki Saat’i
geriye de düşürmedi. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxO6X-f8tjE5GJTwVPKhXvx7AU_LTauGZESRi2ple8-ZDwD077tAmUd7WQMC1czd1Y5Orfu_cdp2Kk5hv7uAGEy0YjVi8TjUQFT3JD3WWLCgJHLhsVrilagG0pIlQyYWURnZeCEadtyDZqmCiZsJSAkFCP_LH_NLRGESX_FsB7eCUtiydKBHXsZ9Q-MA/s1572/evdeki%20saat%2013.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1106" data-original-width="1572" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxO6X-f8tjE5GJTwVPKhXvx7AU_LTauGZESRi2ple8-ZDwD077tAmUd7WQMC1czd1Y5Orfu_cdp2Kk5hv7uAGEy0YjVi8TjUQFT3JD3WWLCgJHLhsVrilagG0pIlQyYWURnZeCEadtyDZqmCiZsJSAkFCP_LH_NLRGESX_FsB7eCUtiydKBHXsZ9Q-MA/s320/evdeki%20saat%2013.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2022’yi ise gelecek yeni bir albümden teklilerle karşıladı
Evdeki Saat. Önce “Sarmaşık”, sonra “Rüyadasın”, ardından “Sustum” teklileri ve
nihayet “Huzursuzluğun Meyvesi” adı verilmiş albüm geçtiğimiz günlerde
yayımlandı. Aslında “Selahattin Sarıkaya Şarkıları” projesinden bir parça olan
“Adana Köprü Başı” ise aynı gün hem albümün bir parçası olarak hem de bağımsız
bir tekli olarak listelere girdi. Yedi şarkılık albümün üç şarkısını önceden dinlemiş,
bir “cover”ını da albümle eşzamanlı olarak karşılamış olduk böylece.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5kNv5uYVz4D72zXtDRVqme27Zh1hbpCAQt6FKTCtjxEC2uMbmyww4G6gUfbvPAPHyxCbc41QOSGuFL1wbxb_BHKzrMJVHU5zvdysF7TThqu0vpcRFRY_zld_4tLLAw7qh0N3F4YUcbcmJEBB0TC7mzKpyqcPJBNtPNOzGhz_j-nM3duO2LBl7CMUo_g/s486/evdeki%20saat%20kapak.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="486" data-original-width="486" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5kNv5uYVz4D72zXtDRVqme27Zh1hbpCAQt6FKTCtjxEC2uMbmyww4G6gUfbvPAPHyxCbc41QOSGuFL1wbxb_BHKzrMJVHU5zvdysF7TThqu0vpcRFRY_zld_4tLLAw7qh0N3F4YUcbcmJEBB0TC7mzKpyqcPJBNtPNOzGhz_j-nM3duO2LBl7CMUo_g/s320/evdeki%20saat%20kapak.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Adana Köprü Başı” çok kişinin anonim türkü bildiği bir
Selahattin Sarıkaya bestesi. Evdeki Saat’in bugüne dek yayımladığı işler
arasında hiç “cover” yok; en azından resmi kayıtlarında yok. Bu anlamda zaten
ters köşe bir iş. Şayet bir saygı albümü işi olmasaydı da akla gelir miydi bu
şarkıyı “cover”lamak, ona emin değilim. Ve fakat acayip bir şey olmuş. </div></span><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuyBiVgCGQRBjs-Q3xlwzU4mIlGtbpB_W3yHupdFDTv00rnZHFPXq5hC73GEAdU6_fXJWV-qHvB0hsMO-kWtErNCryCtv5zstT33qZxaia7BwB-6lrECuJPNAV6tImuwlFkGQJRK4q7PTMvFaYNXvHp_0_U-zkzQHvPru6aP5jI7Lh7x6-_lEj87ZZ1Q/s800/evdeki%20saat%2011.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuyBiVgCGQRBjs-Q3xlwzU4mIlGtbpB_W3yHupdFDTv00rnZHFPXq5hC73GEAdU6_fXJWV-qHvB0hsMO-kWtErNCryCtv5zstT33qZxaia7BwB-6lrECuJPNAV6tImuwlFkGQJRK4q7PTMvFaYNXvHp_0_U-zkzQHvPru6aP5jI7Lh7x6-_lEj87ZZ1Q/s320/evdeki%20saat%2011.jpeg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İtiraf
edeyim, bir zamanların Anadolu-popunu üzerine bugüne dair hiçbir şey koymadan karbon
kopya taklit eden grupları hiç sevemedim. Misal herkesin ayılıp bayıldığı Altın
Gün bana pek bir şey ifade etmiyor. Barış Mançoların, Moğolların, Cem
Karacaların, Seldaların ve dönemdaşlarının o zamanın imkânsızlıkları içinde
kanla başla yaptıkları kayıtlar taş gibi duruyor hâlâ. Zamanında zaten
dinlemişim, şimdi de dinlerim. Barış Manço, Cem Karaca hayatta değil diye bu
tür müziğin en büyük pazarı haline gelen yurt dışı festivallerinde onların
müziğini çalacak gruplar icat etmenin bende bir karşılığı yok.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTZ5lGlXvJl4wyeSooz95mAhzw8q5HY93balr2EhxPJsKfJPuyfJZAc2E7DTEDtezoZrXNWL_YXQATrhwMw41Zzw4ZJhLk9YmMGHYPKecaaaTYVfnuvHVhIQ_h_ST41bY0_fu1IOjGhOqAi9K6iFwY8WW5I4gt5W4gmrLiqAQj3J1McFdAXmoY9btkKQ/s2560/DSC09271-scaled.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2550" data-original-width="2560" height="319" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTZ5lGlXvJl4wyeSooz95mAhzw8q5HY93balr2EhxPJsKfJPuyfJZAc2E7DTEDtezoZrXNWL_YXQATrhwMw41Zzw4ZJhLk9YmMGHYPKecaaaTYVfnuvHVhIQ_h_ST41bY0_fu1IOjGhOqAi9K6iFwY8WW5I4gt5W4gmrLiqAQj3J1McFdAXmoY9btkKQ/s320/DSC09271-scaled.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Fakat Evdeki Saat’in “Adana Köprü Başı”nı çok sevdiğimi
söyleyebilirim. Evdeki Saat, türkü formundaki bu besteyi Anadolu-popun etinden
sütünden bir şekilde istifade eden pek çok genç gruptan, müzisyenden daha
zekice, daha yaratıcı, daha parlak bir biçimde kendine uyarlamış. Yeni bir şey.
Heyecan verici.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/N7YPAsRS8SE" width="320" youtube-src-id="N7YPAsRS8SE"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Buradan mı yola çıkıldı bilmiyorum ama albümde bu türküden
hemen önce dinlediğimiz “İyi Nöbetler” de ılgıt ılgıt Anadolu kokuyor. Hem de
halk edebiyatı cümlelerinden şarkı sözü devşirmeden, günün ifade biçimiyle
cümleler kurarak. Bence önemli bir ayrım bu. Bu arada daha ilk dinleyişte
şarkının nakarat kısımlarında “Hadi hadi yandan,” diyesiniz geliyorsa da işin
aslı o da otantik bir melodik kalıp, “Namus”un bestecisi Arto Tunçboyacıyan’ın
özgün bestesi içinde Anadolu’ya gönderdiği bir selam. Sorun yok yani.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPWMz-4WtDWOH2nMIarwKKPXhoDD1OccahhdVFVeqxelhn3WdC-gS01FypsLWskjyYPPbWFZ5VkAcFsaw0nn7paTtghcXXyjIVpxSH9DFTEKli8KO6qJ3VrK05VXO2Q9GAlE95DVlZqfhk2gKajo4oWSdd6rQ1riZ_8fGm2vGgUPw6SaWdSKABOrO05g/s1632/evdeki%20saat%2015.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1209" data-original-width="1632" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPWMz-4WtDWOH2nMIarwKKPXhoDD1OccahhdVFVeqxelhn3WdC-gS01FypsLWskjyYPPbWFZ5VkAcFsaw0nn7paTtghcXXyjIVpxSH9DFTEKli8KO6qJ3VrK05VXO2Q9GAlE95DVlZqfhk2gKajo4oWSdd6rQ1riZ_8fGm2vGgUPw6SaWdSKABOrO05g/s320/evdeki%20saat%2015.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şarkı sözlerinde kare kare fotoğraflar çeken “Böyle İyiyim”,
sakin ve kırgın bir aşk şarkısı. Şarkıya klip çekilmesine hiç gerek yok. Klibi
kendi içinde saklı çünkü. Bu arada bu şarkı da aslında 2018’de akustik bir
kayıtla Evdeki Saat’in YouTube kanalında yayımlanmış.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY7-TrkfdIE9koAx4Nxd_LwI6eifeICBDZJITj40544qw5F9l5cmXkyCrzroecm2FEik1X0XUCtMlh-ad8XV87c2sP9CLcIRVC3cXBNzp-Eyqfu2UgZehfEOdqrHEpL2PypdsbJpFASWIi7Q2kCiCL3hQM9oT_tyHbMCnTy1iopXJ8GQQ54xi-9oQFJQ/s1711/evdeki%20saat%2016.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1711" data-original-width="1332" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY7-TrkfdIE9koAx4Nxd_LwI6eifeICBDZJITj40544qw5F9l5cmXkyCrzroecm2FEik1X0XUCtMlh-ad8XV87c2sP9CLcIRVC3cXBNzp-Eyqfu2UgZehfEOdqrHEpL2PypdsbJpFASWIi7Q2kCiCL3hQM9oT_tyHbMCnTy1iopXJ8GQQ54xi-9oQFJQ/s320/evdeki%20saat%2016.PNG" width="249" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Evrensel bir “sound”a yerel motiflerin iğne oyası gibi işlendiği
“Sarmaşık”, buzuki ve bağlamanın ahbap renkleri, ‘70’ler stili vokalleri ve “funky”
yürüyüşüyle dinleyeni çabuk kavrayan bir başka şarkı. Tekli olarak
yayımlandığında da çok sevdiğim “Rüyadasın” ise albümdeki favorim. Hani Nükhet
Duru “Uzunlar” çok popüler olunca aldı söyledi, “Uzunlar” ve Duru’yu aynı cümle
içinde kullanmayı aklına bile getiremeyecekleri şaşırttı ya… Keşke Ajda da alsa
“Rüyadasın”ı söylese diye geçirdim içimden ilk dinlediğimde. Öyle de buram
buram Ajda “vibe”ı tüten bir şarkı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi68iqTIGRqT2F4UTQZ9IXV7JoF1fPzNbYbitZBalndhsby2XW8MctSxvzcBS90RSGMKBscyQrArf1rlOI9wTN73wRAP_lqqOPm_deuVOxU2ry2I1_st_wP8LZlr4NXiCLj_xQewxXYcfwCvu-xs0aIKyzsay-E2aqrsWgSdKnDmz_5wl05tCF_wa9ZJg/s1588/evdeki%20saat%2017,.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1588" height="218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi68iqTIGRqT2F4UTQZ9IXV7JoF1fPzNbYbitZBalndhsby2XW8MctSxvzcBS90RSGMKBscyQrArf1rlOI9wTN73wRAP_lqqOPm_deuVOxU2ry2I1_st_wP8LZlr4NXiCLj_xQewxXYcfwCvu-xs0aIKyzsay-E2aqrsWgSdKnDmz_5wl05tCF_wa9ZJg/s320/evdeki%20saat%2017,.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">‘80’leri bizzat yaşayıp görmüşlerin o yılları üç saniye anımsadığında
kendiliğinden çalmaya başlayan şarkılar, döndü dolaştı bugünün müziğine ilham
oldu dedim ya yukarılarda bir yerde. Tam olarak böyle demedim gerçi ama demeye
getirdim. Hah işte mesela al Evdeki Saat’in “Eksildi İçimizden”ini ver Pet Shop
Boys’a söylesin. Oralardan bir yerlerden çıkıp gelmiş bir “sound”, elektronik
dans müziğinin o günlerden bugünlere eskimemiş, her dönem kendini yenileyerek
tekrar etmiş ritimleri ve pekâlâ bir gitarla da çalınıp söylenebilecek, “basic”
bir melodik yapıyı sürükleyen anlamlı şarkı sözleri. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhB1M6Q9eKfzigthEx1p4bumxYUR0gecQJYpF0TMXwGCFvbSssQZxzFQ30_zD-Zyvhelr0T2osNeF0A0z0NPaARWT-DiN1zxzaXp58RF3-of3m_XHIafXnAwoDdtn_LJhYYie9GPv9s5oy37lRWMD0U4fJ3nNoEdxyFMWT7zoje-iHrDmiCKLsJ5LsYvA/s1706/evdeki%20saat%2018.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1706" data-original-width="1537" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhB1M6Q9eKfzigthEx1p4bumxYUR0gecQJYpF0TMXwGCFvbSssQZxzFQ30_zD-Zyvhelr0T2osNeF0A0z0NPaARWT-DiN1zxzaXp58RF3-of3m_XHIafXnAwoDdtn_LJhYYie9GPv9s5oy37lRWMD0U4fJ3nNoEdxyFMWT7zoje-iHrDmiCKLsJ5LsYvA/s320/evdeki%20saat%2018.PNG" width="288" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bir Ekşi Sözlük yazarı albümün açılışında yer alan “Sustum”u
Empire of The Sun’ın “We Are The People”ına benzetmiş. Benzemiyor dersem yalan
olur. O benzerliği bir kenara koyar da şarkının sözlerine bir göz atarsak, albümün
adının en çok bu şarkıda saklı olduğunu söyleyebiliriz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/fbamORwTcsE" width="320" youtube-src-id="fbamORwTcsE"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">‘70’lerin toplumcu söylemleri ‘80’lerde bireysel bunalımlara,
‘90’larda eğlenceye vurmuştu kendini. Yakın geçmişte hem gelişen teknolojilerin
hem de üstüne tuz biber pandeminin bizi getirdiği ruh hali, yalnız olma, yalnız
kalma halini korkulacak ve hüzünlü bir şey olmaktan çıkarıp bir tercihe
dönüştürdü. Bir zamanların bireyciliğiyle bunun arasında kocaman bir fark var. Çünkü
artık sosyal medya sayesinde yalnızken de kalabalıklara karışmak mümkün. Kimseyle
yüz yüze gelmeden kavga edebilir, dövüşebilir, âşık olabilir, flört edebilir, uzun
uzun fikir alışverişinde bulunabilir, birileriyle dost ya da düşman olabilir ve
günün sonunda üstünüzü başınızı hiç kirletmemiş olarak yatağa gidebilirsiniz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2nUWjbuBydxB3cHD4D7vuKaKIVZyRir3nX6bzPBI9jC1QBfDt4I4XCSpmmQ8snyXfYBMQ3hK-7slafQT7gLXfGswq5hvhzH8b5zOOyr26G_vYxlPtuZaAHJkM3QWQA_KnhSTn2MAl25VQmOP40jcgq-4kWGrsWsb85qTrYm4J8wNo8MmpdoQEj94Xbg/s1573/evdeki%20saat%2019.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1096" data-original-width="1573" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2nUWjbuBydxB3cHD4D7vuKaKIVZyRir3nX6bzPBI9jC1QBfDt4I4XCSpmmQ8snyXfYBMQ3hK-7slafQT7gLXfGswq5hvhzH8b5zOOyr26G_vYxlPtuZaAHJkM3QWQA_KnhSTn2MAl25VQmOP40jcgq-4kWGrsWsb85qTrYm4J8wNo8MmpdoQEj94Xbg/s320/evdeki%20saat%2019.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu durum şimdilik bir lüks gibi dursa da aslında yaşadığımız
zamanda ülkenin içinden geçtiği koyu karanlıkla hem çok ilgili hem de çok
ilgisiz olarak üzerimize çöken huzursuzluğun da asıl sebebi. Nitekim son dönemin
genç şarkılarında sıklıkla bu huzursuzluğun izlerini sürebiliyorsunuz. “Sustum”
böyle bir şarkı. Aslına bakarsanız “Huzursuzluğun Meyvesi” bütün dans
ritimlerine, yüksek enerjisine rağmen böyle bir albüm.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP32BUyQ_mi4CueeRKL6K7LOImpW_eJYELPcaGgwtC50ZniV-xfJVfuvBEapgnFv24I65DqPh6FgUQtzRusGiDfKuXBRkn9zgD9Kbyil3yaeJ5QjbWFCG782t0SlDmgWCLcMTV2PCwNQrnFdb-hdZIZrAew6gQXlN4KKNqjZ9cn1KAB6OGEzN5t9FSQw/s1000/evdeki%20saat%2020.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="872" data-original-width="1000" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP32BUyQ_mi4CueeRKL6K7LOImpW_eJYELPcaGgwtC50ZniV-xfJVfuvBEapgnFv24I65DqPh6FgUQtzRusGiDfKuXBRkn9zgD9Kbyil3yaeJ5QjbWFCG782t0SlDmgWCLcMTV2PCwNQrnFdb-hdZIZrAew6gQXlN4KKNqjZ9cn1KAB6OGEzN5t9FSQw/s320/evdeki%20saat%2020.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu arada “Huzursuzluğun Meyvesi”, Twitter’da Cihat Akbel
isimli kullanıcı tarafından atılan bir “tweet”e ithafen konulmuş bir isimmiş ve
söz konusu “tweet” şöyleymiş: “Hiçbir zaman huzuru bulacağımı düşünmüyorum
fakat artık bu huzursuzluk meyvesini vermeli.”</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Albümdeki düzenlemelerde Eren Alıcı, Yüce Akın, Bahadır
Kartal, Kaan Ceylani ve Kerem Demirayak’ın imzalarını görüyoruz. Kapak tasarımı
ise Afterworks tarafından yapılmış.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTmPdavHUmec-8kMqHtkm3omJ0UnJFh7jpo2hOa5QqKnPVvlUim8jVb57zqDx0BALll1R2qQn0kUr8g9rzjfiOnuLa3PvzuA68cSH73jtNhWkhpPMQmJDg3j4GkI0yVnv644fDnnm79qOl1k9GxrAQAysuKMf3etrnj5R41zKUG_Ho1Cbv0VlGSka5yQ/s1681/evdeki%20saat%2021.PNG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1681" data-original-width="1535" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTmPdavHUmec-8kMqHtkm3omJ0UnJFh7jpo2hOa5QqKnPVvlUim8jVb57zqDx0BALll1R2qQn0kUr8g9rzjfiOnuLa3PvzuA68cSH73jtNhWkhpPMQmJDg3j4GkI0yVnv644fDnnm79qOl1k9GxrAQAysuKMf3etrnj5R41zKUG_Ho1Cbv0VlGSka5yQ/s320/evdeki%20saat%2021.PNG" width="292" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Günün müzik pazarlama stratejistleri albüm yapmayı hiç ama
hiç önermiyor. Dijital platformlar zaten albüm yapılmasın da sirkülasyon
hızlansın diye müzisyenleri sıkboğaz ediyor. Türkiye’de müzik zaten hiçbir
zaman gerçek anlamda bir sektöre dönüşmediği için bu yeni düzen en çok bizim
müzisyenleri vuruyor. Yoksa müziğin bacasız sanayi olduğu ülkelerde hâlâ çatır
çatır albüm yapılıyor. Sözün kısası albüm yapmadığı ya da albüm niyetine üçer
beşer şarkılık işler yaptıkları için müzisyenlere kızmak haksızlık olur. Yine
de bunca birikimin ardından yapılmış bu albümün en azından on şarkı olmasını isterdim
kendi adıma. Bir “boomer”lık etmeden yazıyı bitirecek değildim herhalde.</div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-15351725028389482602022-06-14T02:51:00.001-07:002022-06-14T02:51:51.263-07:00Bir Mendil Niye Kanar Sefo?<h2 style="text-align: left;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Sefo & Capo - "Isabelle" </span></h2><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-z2XpoxfbLX5kmt0TbgZriE0l6mREw_xVF3rbQ4Dof0aHR2nBwgs1X7YyQdDLgOM7m9euGqRJDgYA14l50YNVHvosg5m7_gD_YRu-YjN5DwS1q124Xr237es_1uUcxNxFKwUjLvWP_U90Ws77icw_t6pacmIlkCMWlS3ukqONK1AVBKspKIqmJCmCJg/s1730/sefo2.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1642" data-original-width="1730" height="304" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-z2XpoxfbLX5kmt0TbgZriE0l6mREw_xVF3rbQ4Dof0aHR2nBwgs1X7YyQdDLgOM7m9euGqRJDgYA14l50YNVHvosg5m7_gD_YRu-YjN5DwS1q124Xr237es_1uUcxNxFKwUjLvWP_U90Ws77icw_t6pacmIlkCMWlS3ukqONK1AVBKspKIqmJCmCJg/s320/sefo2.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kendime çok gülüyorum. Daha birkaç yıl öncesine kadar
albümleri / şarkıları didiklediğim yazılarımda tek bir prozodi hatası için
paragraflarca cümle kurmuşluğum vardı. Aman Allah’ım o ne bilmişlik! Yok orada
o “aaaa” uzatılmazmış da, öbür taraftaki o “rrr” vurgulanmazmış da… Vıdı vıdı
vıdı… Hele “auto-tune” denen meret tam bir felaketmiş. Duyduğum an “Geldi yine
tipini…” diyormuş, kapatıveriyormuşum çat diye.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Müzik eleştirisi de ancak bu kadar işe yarar işte. Ne oldu? En
prozodi hatalı, en artikülasyonu, diksiyonu bozuk şarkıcılar, en “auto-tune”lu
şarkılar kazandı. Yavuz Bey hadi itiraf et, utanma; bazılarını sen de dinliyor,
hatta seviyorsun şimdi. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhliqGIwNj2wj-0w36zGaRMkb5qg4Y3Km3EIIGBzvxkPtx2-VrCOB5ixIEEj-98DNriwy2UvrB4xsJ-mUGJHEEkmx_1mrsQw479qqasQcwSUDnhjo2kIF-kYtwL8ts57_MP62vrxrhPgrHKKkz0tbjbCb13Zh1sNIVpj6xEzUZbB_YiZnHlrCNDQ_jBgA/s1653/sefo3.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1653" data-original-width="1330" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhliqGIwNj2wj-0w36zGaRMkb5qg4Y3Km3EIIGBzvxkPtx2-VrCOB5ixIEEj-98DNriwy2UvrB4xsJ-mUGJHEEkmx_1mrsQw479qqasQcwSUDnhjo2kIF-kYtwL8ts57_MP62vrxrhPgrHKKkz0tbjbCb13Zh1sNIVpj6xEzUZbB_YiZnHlrCNDQ_jBgA/s320/sefo3.PNG" width="257" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Eh, popüler müzik de böyle bir şey. Gelen her yeni kuşak bir
önceki kuşağın yaptıklarını alaşağı eder, tepki çeker, eleştirilir, öfke
doğurur hatta yasaklanır, sonra paşa paşa kendini kabul ettirir. “Rock’n roll”
dan başlayarak okuyun popüler müziğin hikâyesini. Hepsini anlatıyor tarih.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Şimdilerin popüler şarkılarını dinlerken çoğunlukla üç cümle
ya anlıyorum ya anlamıyorum. YouTube videolarını 1.25 hatta 1.50 hızla izleyen,
15 saniyelik bir “story”nin ya da Tik Tok videosunun sonunda ne olacağını
anlayıp beş saniyede bir sonrakine geçen, türlü çeşitli oyunlarda saniyelerle
yarışmayı çocuk oyuncağı eden, anlık refleksleri palazlanmış bir kuşak var
sonuçta. O kuşağın yaptığı ve dinlediği şarkılar bunlar. Bu şarkıların sözlerini
de bir dinleyişte anlıyor haliyle. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwUJbItds6B65xFVBNCKUBc-G56SRMEKq6oQVl03GeZEY7o2tyI28K_51QeeWnmHVfJf6seXEXAOBxnryDmw4QZdaJ7KT8kXMrcyfgkgU26ZpIDnugibDjLZ926zdir3Pa1P1AUhulX93uJazKTsFHk0IcGWJ3JQ-Sg07nwffYgMnAAXgkOGsrNC0GZQ/s1747/unnamed6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1747" data-original-width="1280" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwUJbItds6B65xFVBNCKUBc-G56SRMEKq6oQVl03GeZEY7o2tyI28K_51QeeWnmHVfJf6seXEXAOBxnryDmw4QZdaJ7KT8kXMrcyfgkgU26ZpIDnugibDjLZ926zdir3Pa1P1AUhulX93uJazKTsFHk0IcGWJ3JQ-Sg07nwffYgMnAAXgkOGsrNC0GZQ/s320/unnamed6.jpg" width="234" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ben o arada sözleri aratıp buluyorum, ekrandan okuyorum ama yine
anlamıyorum. Başka bir dil, başka bir ifade biçimi, bambaşka bir duyarlılık ve
ruh hali. Galiba bize anlamaya çalışmak düşüyor. Müziğin, şarkının, şarkı
sözünün, şarkı söylemenin, armoninin, melodinin bin yıllık kurallarına,
kaidelerine, konservatuarlarına, hocalarına, akademik bıdı bıdılarına rağmen
böyle bu. Hayat yeniliyor kendini. Bunun ne kadarını tekâmül, onu zaman
gösterecek. Kim içinden geçtiği zamanı, içinden geçerken doğru anlatabilmiş ki?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6VffFXmRvjD-kLnKz5wBgWkWAgE3WVVOJAQ9zD4J0oYQ5pMZAxf8wuzDZqRdRvtqNDjgJw2sBPGw2emkVrzfGXEvj0Lc_SYn4VpugNJcP4E2rdF-_qJdI9J_5jo1DCMczdXyGocX-7f5nAFEIiglGja2trXZrwgBYv35uFZCxFiA-hdKkEkhMR1uUYQ/s1699/sefo4.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1691" data-original-width="1699" height="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6VffFXmRvjD-kLnKz5wBgWkWAgE3WVVOJAQ9zD4J0oYQ5pMZAxf8wuzDZqRdRvtqNDjgJw2sBPGw2emkVrzfGXEvj0Lc_SYn4VpugNJcP4E2rdF-_qJdI9J_5jo1DCMczdXyGocX-7f5nAFEIiglGja2trXZrwgBYv35uFZCxFiA-hdKkEkhMR1uUYQ/s320/sefo4.PNG" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bir ülkenin popüler müziğinde eğilimleri her zaman orta-alt
ekonomik düzey ve kültür belirler. Bir üst kültürün kendine tehdit gördüğü
eğilimleri kendince temize çekme, sterilize ederek benimseme çabaları ise her
zaman boşa çıkar. TRT’nin “acısız arabesk” komedyası, şahit olanların hiç
unutamadığı bir ibret vesikasıdır misal: “Henüz üç yaşında bir gardaşım var,
seni ondan bile kıskanıyorum.”</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6uctAsAGAs-v5NSxkloI1XKlyMLXoRasDOBrRRNl_mT3pzcW71AqB5-X1nwde5Y3gEizHCRRETL2U9MWnMs6phKcVkQFvAKlhrV1Vxm8k16csoN-lFob4tlOul-yGgaBNGAAuSwAdLJIM2cwadlLqNnXFZFsHB0ewjliB-ix3TIgGl6apZYgsx46kDQ/s1788/sefo5.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1788" data-original-width="1253" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6uctAsAGAs-v5NSxkloI1XKlyMLXoRasDOBrRRNl_mT3pzcW71AqB5-X1nwde5Y3gEizHCRRETL2U9MWnMs6phKcVkQFvAKlhrV1Vxm8k16csoN-lFob4tlOul-yGgaBNGAAuSwAdLJIM2cwadlLqNnXFZFsHB0ewjliB-ix3TIgGl6apZYgsx46kDQ/s320/sefo5.PNG" width="224" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Daha yakın zamana kadar “creme de la creme” gece kulüplerinin,
sonradan görme “beach”lerin, Bebek sahilinde turlayan üstü açık son model
arabaların gözdesi popçular tahtlarını sokak çocuklarına bırakmanın inanılması
ve hazmedilmesi güç hezimetiyle onların yakınına dükkân açmanın yollarını
arıyor şimdi. Kolay değil. Kırmızı ışıkta durduğunda arabasının camlarını
silmeye yeltenen çocuğu ya kovar ya eline üç beş sıkıştırıp savarlardı oysa.
Şimdi o çocukla düet yapmanın yollarını arıyorlar. Garip bir paradoks. Onu ya
da ötekini yüceltmek için yazmıyorum bunları. Durum tespiti yapıyorum sadece.
Aslında söylemeye gerek yok ama bu zamanda altını çize çize söylemek gerekiyor
artık: Durum tespiti yapmak, tespit ettiğin durumu onayladığın anlamına
gelmez. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgolZ3KzvLLx0w9xrXX8D6rt5PpFXN3hU-1r_0Z8pgd3bcCgfYRKgU8uFd-9OXcS6VaM2-gnpA7ET7kxtmd_8QdN42Takxrk9Mc1zb21wop-B_Foq7Rd5eb-yUhQGoILgk1JTqki31TynqDSQJRa6BnuNiElq19mGGErN110v3PFLY24I26Rhl6PFZePA/s5177/DSC01417-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="5177" data-original-width="4141" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgolZ3KzvLLx0w9xrXX8D6rt5PpFXN3hU-1r_0Z8pgd3bcCgfYRKgU8uFd-9OXcS6VaM2-gnpA7ET7kxtmd_8QdN42Takxrk9Mc1zb21wop-B_Foq7Rd5eb-yUhQGoILgk1JTqki31TynqDSQJRa6BnuNiElq19mGGErN110v3PFLY24I26Rhl6PFZePA/s320/DSC01417-1.jpg" width="256" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Varsın Zeynep Bastık, sponsorlu koltuğunda akustiğe yatırıp
çitilesin o şarkıları. Varsın Mustafa Ceceli Kanlıca sırtlarındaki stüdyosunda
bir yanına Kurtuluş Kuş’u, bir yanına Burak Bulut’u alıp Esenyurt’a selam
göndersin. Semicenk günün birinde Bodrum’a yerleşip köy muhtarı olmaya karar
veren Funda Arar’ın Göktürk’teki villasını satın alabilir. Ziynet Sali, Demet
Akalın, Hande Yener, Gülşen ve Murat Boz’la birlikte verdiği nostaljik “Şimdi
2010’lar” konserinden çıkıp Bilal Sonses’in Altın Tıklama Ödülü alacağı törene
seyirci olarak katılabilir. Belki aynı gece Sefo da Açık Hava’daki sekizinci
konserine çıkar; önceki yedi gece gibi o gece de “sold-out” olmuştur.
Bilemeyiz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUVG5Avrq4Y2JV6_B1lPztgDUX3AO_w1Z3NFxU0apdksnLThfXIF_0Gwy06QI_gBcBLUoCqSBvmuAUTNlflpMMrVElFmVCJcbi-0pxcdSoFgC_HoSIYJvWj_X-L7Z60yzAYOavHENJ0UONhi3L5qz2VOy62MK18HgRUMDz65yp3E9gyjD3XW0yuBS8xA/s1014/Collage%202022-06-14%2012_41_24.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1014" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUVG5Avrq4Y2JV6_B1lPztgDUX3AO_w1Z3NFxU0apdksnLThfXIF_0Gwy06QI_gBcBLUoCqSBvmuAUTNlflpMMrVElFmVCJcbi-0pxcdSoFgC_HoSIYJvWj_X-L7Z60yzAYOavHENJ0UONhi3L5qz2VOy62MK18HgRUMDz65yp3E9gyjD3XW0yuBS8xA/s320/Collage%202022-06-14%2012_41_24.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şimdilerde herkes Sefo’dan konuşuyor ama kimse Sefo’yla
konuşmuyor, onu anladım. Sağdan saysanız iki, soldan saysanız üç röportajı var
internette. Ana akım medya çok temkinlidir bu konularda. Her yeniyi hemen
bağrına basmaz, genellikle geriden takip eder popüler olanı. “Bakın böyle biri
var, ilginizi çekebilir,” demez de o birinde ancak toplum tarafından ilgi gördükten
sonra haber değeri bulur. Buna alışkınız. Ama şu da bir gerçek ki yeni neslin
müziğini yapanların da kendilerini anlatmak, tanıtmak gibi bir dertleri pek
yok. Sadece şarkı çıkarıyor, yeri geldikçe de konser yapıyorlar o kadar. Kim
bilir belki de anlatacak hikâyeleri yoktur. Öyle ya eskilerden kime sorsan şu
orkestrada başladım, şu müzisyenlerle çalıştım, buralarda sahne yaptım filan
diye anlatır da anlatır. Şimdikilerin ortak hikayesiyse şöyle: “Lisedeyken
müzik dinliyordum, sonra bilgisayar aldım ve müzik yapmaya başladım.
Şarkılarımı internete saldım ve bir gün bir tanesi viral oldu.”</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNYxiZMSO9sV2dti-q5-UCgxmoWKlo3PNcQpifWSHcLIXj1uQ9ecYe4gx-z6a5tmpPrXuFZUXiZlMahgeUA0hVqkwax6G_EfI95VT7WeuEDAgou2UgBWzRMPBzkH8MFo8IB5J1LnPZK_PJKKmzs9Vv1Moz6F29b-qRFna40-rgWyziwMkOfj4fd9r2DQ/s1280/unnamed5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="853" data-original-width="1280" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNYxiZMSO9sV2dti-q5-UCgxmoWKlo3PNcQpifWSHcLIXj1uQ9ecYe4gx-z6a5tmpPrXuFZUXiZlMahgeUA0hVqkwax6G_EfI95VT7WeuEDAgou2UgBWzRMPBzkH8MFo8IB5J1LnPZK_PJKKmzs9Vv1Moz6F29b-qRFna40-rgWyziwMkOfj4fd9r2DQ/s320/unnamed5.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Haksızlık etmeyeyim ama pek çoğunun anlatacağı bundan
ibaret. Sefo’nun da aynen öyle olmuş. 1998 yılında Samsun’da doğan ve gerçek
ismi Seyfullah Sağır olan Sefo’nun, küçük yaşlarında Ceza’yla başlayan “rap”
sevdası, 50 Cent’le ve sonrasında daha “underground” isimlerle devam etmiş.
Dinleye dinleye geldiği yer de bizzat bu işi yapmak olmuş. 14-15 yaşlarında
yazmaya, şarkılar üretmeye başlamış. Önceleri yaptıklarını duyurabilmek için
bir dolu insana “mail” atmış ama kimseden dönüş alamamış. İlk şarkısı “Yalan”ı
2018 yılında yayımlamış. 2019 yılında sosyal medya fenomenleri Ala Tokel ve
Ahmet Aksöz’ün destek verdiği “Derdi Ne?” şarkısı viral olunca da onu başından
beri takip edenlerin dışında bir kitlenin ilgisini çekmeyi başarmış.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy1E9x4gBmuQ1sZ7qMQfl5xTYDbEl8rSXieUiIaVu1gAZL_lb1273sLfducP-pqdyIcGNFDdyw1mVzMMK7DvwT0BX5isbqf8vGcS3AavL_32ke25v2fVa4xsys40EDVoFl3kPzwjtfwZSC6X0kt0X37g76pvROfIqBLskVWghSEG4q-N7h10NsoX1NDA/s1280/unnamed%208.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="938" data-original-width="1280" height="235" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy1E9x4gBmuQ1sZ7qMQfl5xTYDbEl8rSXieUiIaVu1gAZL_lb1273sLfducP-pqdyIcGNFDdyw1mVzMMK7DvwT0BX5isbqf8vGcS3AavL_32ke25v2fVa4xsys40EDVoFl3kPzwjtfwZSC6X0kt0X37g76pvROfIqBLskVWghSEG4q-N7h10NsoX1NDA/s320/unnamed%208.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ardı ardına gelen “rap” işlerden sonra ufak ufak pop
“sound”undan beslenmeler, önce “Toz Duman” sonra bir başka sosyal medya
fenomeni Reynmen’le birlikte kaydettiği “Bonita” ve derken “Bilmem mi?”yle
gelen büyük tanınırlık. İlkokul çocuklarının okul bahçesinde olanca
sevimlilikleriyle bir ağızdan “Bilmem mi?” söyleyip eğlendikleri o video, bu
karanlık günlerde hangimizin içini açmadı ki? Yılların burnundan kıl aldırmayan
Altın Kelebek’i bile gidip Sefo’ya kondu bu şarkı sayesinde. Kral TV Video Müzik
Ödülleri çoktan tarihe karışmamış olsaydı, oradan da payını alırdı hiç şüphe
yok.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN-Nfvtiu9nwVtiExSoWrXzJu0uRbeguaTrM7hBzofxa_6HYs_Ly6W1B0Z0Y72FlAgo1qeKiZu8zPGkzTVS4U3C7NLzzlU-8ER0Iiz7H42xdK9tAe5JK3bLw3iQvBDfWKO8qmIVqHBOSu8edNbeG2QU4lXiaM1K_F-G3SHvFWnJPYj1o70rG80kpRxEQ/s1454/sefo1.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1454" data-original-width="1126" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN-Nfvtiu9nwVtiExSoWrXzJu0uRbeguaTrM7hBzofxa_6HYs_Ly6W1B0Z0Y72FlAgo1qeKiZu8zPGkzTVS4U3C7NLzzlU-8ER0Iiz7H42xdK9tAe5JK3bLw3iQvBDfWKO8qmIVqHBOSu8edNbeG2QU4lXiaM1K_F-G3SHvFWnJPYj1o70rG80kpRxEQ/s320/sefo1.PNG" width="248" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sefo’nun aslında “Muu?” şarkısıyla başlayan pop, daha
doğrusu “reggaeton” açılımı karşılığını çabuk buldu. Sonuçta “reggaeton”
dediğimiz şey de “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” memleketin evvel ezel
pek bayıldığı kıvrak ve ateşli Latin tonlarından, ritimlerinden devşirme. Hadi
onu da geçtim, düpedüz halay ritmi be kardeşim. Bir yandan müstehzi Mahmut
Tuncer şakaları yapıp bir yandan “reggaeton”a ayılıp bayılmalar da Orta
Asya’dan geldi geleli Boğaz’ın hangi yakasına daha fazla meylettiğini hiç bilememiş
bizlerin yüz bin milyon “bu ne yaman çelişki”sinden sadece biri.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9Er0N-y-HiAEA5Bo26iQZuXjm3cafj63TdDvyDJ2utSMsAWyFLcW1MlRdVrwacHxqkoK5Setgh7WHq72zr-YC9GCvT5QFkzKYgHImlqHqMuM9jw6MoJJTb3QHZCvObyscdEWh_8OnEXW7ubUX55mJHzS3iHQQBDEqYDSEHHMtLEw8gTulfhAd523e6A/s1723/sefo6.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1723" data-original-width="1137" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9Er0N-y-HiAEA5Bo26iQZuXjm3cafj63TdDvyDJ2utSMsAWyFLcW1MlRdVrwacHxqkoK5Setgh7WHq72zr-YC9GCvT5QFkzKYgHImlqHqMuM9jw6MoJJTb3QHZCvObyscdEWh_8OnEXW7ubUX55mJHzS3iHQQBDEqYDSEHHMtLEw8gTulfhAd523e6A/s320/sefo6.PNG" width="211" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Zaten Sefo da ister “reggaeton” deyin ister düz halay, ritmi
bir yana, şarkı söyleme biçimiyle de Anadolu’nun bağrından kopup geliyor. O
bağır tam olarak neresi, onu bilmiyorum. Çünkü aşina olduğumuz hiçbir aksana
benzemiyor Sefo’nun aksanı. Güneydoğu değil, Kars, Azerbaycan değil, Ege değil,
İç Anadolu değil ki Sefo Samsunlu ama Karadeniz hiç değil. Gerçi bu yeni aksan
Sefo’nun icadı da değil. Böyle bir Müslüm Gürses edası üstüne gurbetçilerin
üçüncü kuşak Almanca-Türkçe kırması sosu, belki bir parça siyahi Amerikan
çeşnisi filan derken “rap-trap-hip hop-şu-bu” türevi Türkçe müzik yapanların
benimsediği aksan bu oldu. Oysa videolarını izliyorum Sefo’nun; bildiğin
İstanbul Türkçe’siyle konuşuyor. Şarkı söylerken niye böyle oluyor onu
bilmiyorum. İçten gelen bir şey olsa gerek. Yermek için söylemiyorum; durum
tespiti yapıyorum sadece (bak yine!..)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFSe2gGs7swA97bEZazWfjFfJCXTsAf5dwg2yWYVcW0cQcmx2Vu7Qr-DJaPQNJkFYFI8C4tj1VR9gcTFTO0aiQcawm3iDBCxEoQupFabVY4kmCve-76yEiBSo46aKb2Uq1NEsBvp6b2MmQcrwqRcrOV2g-yT6ydUNKAn7uhf2zHx0O-ERF-Y2csbOEMA/s3000/REIK_SEFO%20(2).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3000" data-original-width="3000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFSe2gGs7swA97bEZazWfjFfJCXTsAf5dwg2yWYVcW0cQcmx2Vu7Qr-DJaPQNJkFYFI8C4tj1VR9gcTFTO0aiQcawm3iDBCxEoQupFabVY4kmCve-76yEiBSo46aKb2Uq1NEsBvp6b2MmQcrwqRcrOV2g-yT6ydUNKAn7uhf2zHx0O-ERF-Y2csbOEMA/s320/REIK_SEFO%20(2).jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Bilmem mi?”nin 2021 yılının ikinci yarısında damgasını
vurmasından sonra 2022’yi “Affettim” teklisiyle açtı Sefo. Ardından “Bilmem
mi?”nin İspanyolca versiyonu “Mirame”yi Meksikalı grup Reik ile kaydederek ilk
dünyaya açılma denemesini yaptı. Peki sonuç ne oldu? “Büyük beğeni toplayan
şarkı başta Meksika olmak üzere Fransa, İtalya, İspanya,
Yunanistan, Norveç, Portekiz gibi birçok ülkenin listelerine ve dünya
çapında yüzbinler tarafından takip edilen Global X gibi listelere üst sıralardan
girdi ve kapağında yer aldı.” (Daha doğrusu almış; ben basın bülteninin
yalancısıyım.)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7xPJyNVWi9Dyt2FWlXc8rp9-XkkQ_H2WpzdF9VW0rupG4ON6rsxsCxRf8qzvFy9jZZW1MY-g_2Dt22jEvLXxLYbypziIL8JAAVOjCilS5Eysyb2ENCp7P_20LRruosAHDJG2PwmLR5s-9pQPPgCwx1GqjlIFl-mOCPJaCh9ck010eP6zjL-iAmomucQ/s2750/Sefo%20&%20Revart%2001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2750" data-original-width="2160" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7xPJyNVWi9Dyt2FWlXc8rp9-XkkQ_H2WpzdF9VW0rupG4ON6rsxsCxRf8qzvFy9jZZW1MY-g_2Dt22jEvLXxLYbypziIL8JAAVOjCilS5Eysyb2ENCp7P_20LRruosAHDJG2PwmLR5s-9pQPPgCwx1GqjlIFl-mOCPJaCh9ck010eP6zjL-iAmomucQ/s320/Sefo%20&%20Revart%2001.jpg" width="251" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Peşi sıra genç rapçi Revart ile Aerro prodüktörlüğünde
“Yarım Kalır” şarkısını yayımlayan Sefo’nun yakın dönemde servis edilen yeni
“hit”i ise “Tuzak” oldu. Şarkının ilk dinleyişte bir defada anladığım ve aklıma
yer eden “mükemmel bir film tadında” cümlesi nicedir dilimde dolaşıp duruyor.
Gerisini de söyleyeyim istiyorum hatta ama bir türlü oturup çalışacak fırsat
bulamadım. Çünkü ezber yapmanın en iyi yolu okuduklarınızı bir mantığa
oturtmak, hikâye ederek akla sokmaktır. Ama daha ilk cümleler “Gümüş gerdanında
tutsaktı ben ellerinde,” olunca ne mantık kalıyor ne hikâye. “Bir mendil niye
kanar?” diye sorardı Edip Cansever bir şiirinde. “Bir yapı çıldırabilir mi?”
diye sorardı Tomris Uyar bir öyküsünün ilk cümlesinde. Kafa yorardık. Aynı şey
mi? Belki de… Kim bilir? (Emin olun, bu da bir durum tespiti.)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMRWqRCj8RlELntNUpBvbtP3KYPvi2A8ku6dNwOOZi3H0n_r9yAUEhsDWFJaMaRtuXepygiswqLO_omgK8Ndq3C98Y_Q6-ol6YFfKBuCZcwBfW2LGoVvG8R5gMBPX6U6KR8s0TLLMsPd6BIdrmOG5X0ATEhkpd_2dhjI7MzGgvoga-2UOX_fHBhjnhIQ/s1280/unnamed.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="853" data-original-width="1280" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMRWqRCj8RlELntNUpBvbtP3KYPvi2A8ku6dNwOOZi3H0n_r9yAUEhsDWFJaMaRtuXepygiswqLO_omgK8Ndq3C98Y_Q6-ol6YFfKBuCZcwBfW2LGoVvG8R5gMBPX6U6KR8s0TLLMsPd6BIdrmOG5X0ATEhkpd_2dhjI7MzGgvoga-2UOX_fHBhjnhIQ/s320/unnamed.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sefo geçtiğimiz günlerde yayımlanan yeni şarkısı “Isabelle”i
ise (basın bülteninde “Isabella”, diğer her yerde “Isabelle” yazıyor) Türkiye
kökenli bir aileden gelen Alman rapçi Capo ile birlikte kaydetmiş. Şarkı kulağa
çok tanıdık gelen gitar tınıları ile başlayıp ele, ayağa, nerenizle ritim
tutuyorsanız oraya çok tanıdık gelen ritimlerle devam ediyor. Bu tür, bu tarz
müzikte şarkıların fena halde birbirine benzemesi şimdilik bir sorun değilmiş
gibi gözükse de zamanla usandırır mı? Bence usandırır. Hiç 130 BPM pop
sevmemişlerin en büyük argümanıydı ya: “Popta bütün şarkılar birbirine
benziyor,” denirdi. Çünkü “sample”lar kardeş, “loop”lar akraba, “kick”ler
“drum”lar ruh ikiziydi. Müziğe elektroniğin girmesinin bir bedeli vardı,
ödenecekti. Şimdi aynı yoldan popa “alternatif” türler yürüyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzY41lJWQEk5vVyQ--GXfrBKQEwrOgBYZ7rYbttGA0ET-kqm7Kd1WBBBsoEHhSo4koWlLbis5NzUCd8xF9yoBI-DIJdYq-YceA24W_EsZRPOlUSrPEjTmBQSehJe_QdcSn02LxckS0RRHuBI2Q3dzyFEcFeZD2yU29v7wpyPm1T5LizI77cjHGXLOEjg/s640/ab67616d0000b273ca0bd9d0bf9c64f3d12ad81a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzY41lJWQEk5vVyQ--GXfrBKQEwrOgBYZ7rYbttGA0ET-kqm7Kd1WBBBsoEHhSo4koWlLbis5NzUCd8xF9yoBI-DIJdYq-YceA24W_EsZRPOlUSrPEjTmBQSehJe_QdcSn02LxckS0RRHuBI2Q3dzyFEcFeZD2yU29v7wpyPm1T5LizI77cjHGXLOEjg/s320/ab67616d0000b273ca0bd9d0bf9c64f3d12ad81a.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">“Isabelle” kıpır kıpır, fıkır fıkır. Kızgın kumlardan serin
sulara atlarken fonda çalsa “değiştirin şunu” demez kimse. Kaldı ki hepi topu 2
dakika 25 saniye, “değiştirin” desek bile değiştirene kadar bitiverir. Şarkının
Almanca kısımlarını (dili bilenler hariç) zaten anlamıyoruz, Capo yüzümüze küfretse
(ki “rap”te kuvvetle muhtemeldir malum), “yaya” deyip geçeriz. Türkçe kısımları
deseniz… Yıllar yılı sıkıldığımız, yerden yere vurduğumuz saçma sapan Türkçe
pop şarkı sözlerine alternatif mi arıyorsunuz? Misal, “Onu sal, yola gel, bi’
tutam karamel” cümlesinin bizi arkamızdan itip 130 BPM şarkılarda arayıp da
bulamadığınız mana derinliğinin içine yuvarlaması pekâlâ mümkün olabilir. Tıpkı
“Bu kız bir afet bir afet, bu kız felaket felaket,” ya da “Dedim götür beni
aya,” cümleleri gibi. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2ZtpI0XQRR9SeNnez6yVo5wIQ67sWqFC-yNniLmo6RRvG95sYcRm5yLIg7oxHON2j5k2BtXObSL7WZYmaqxAHugT5qxxfHHANfgQ-5GdeVzcwg_x54x3Bv1_w1t_N3yfEf01dBooCsWm6kDG7coAdibofb846LRPeCXtLtniilYq7v7K3dJanlBlIVg/s988/fizyde-kasim-ayinin-galibi-sefo-oldu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="672" data-original-width="988" height="218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2ZtpI0XQRR9SeNnez6yVo5wIQ67sWqFC-yNniLmo6RRvG95sYcRm5yLIg7oxHON2j5k2BtXObSL7WZYmaqxAHugT5qxxfHHANfgQ-5GdeVzcwg_x54x3Bv1_w1t_N3yfEf01dBooCsWm6kDG7coAdibofb846LRPeCXtLtniilYq7v7K3dJanlBlIVg/s320/fizyde-kasim-ayinin-galibi-sefo-oldu.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Fark ettiyseniz hiç rol yapmadım, bu tür müziği
çocukluğumdan beri dinlermiş ve severmiş gibi davranmadım. Benim çocukluğumda
bu tür müzik yoktu zaten, yemezdiniz. Kendisinden önce gelen diğer kuşaklarla
arayı zart diye açıveren z kuşağını yakalamaya çalışmak çok kere zavallı bir
çaba gibi görünebilirken sadece anlamaya çalışmak bile insanı “rahmetli”
konumuna düşürebiliyor. Ve fakat x, y ya da z her neyse, bir kuşağın
kendisinden önce hiçbir şey yapılmamış, yazılmamış, çizilmemiş, söylenmemiş
sanması, sanmasa bile öyle saymasında, aslında tarihin bir yerinden tekrar
ettiği şeyleri ilk defa yaptığına inanmasında da acıklı bir cehalet yok mu? </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Acaba bir müşterek mi bulmalı? Birbirimizi tanısak… Sever
miyiz? </span><o:p></o:p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-75497566865984283792022-02-22T12:55:00.008-08:002022-02-22T14:24:04.466-08:00"Geççek" Ne Abi Ya?..<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>TARKAN - "GEÇÇEK"</b></span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgUe9smuRtyJxpo5DemVOj-dld1xX0i6IQV2HDK1X_uyCNX-xFRXTR26IaKNCxXKOrKBby5UyawqqHud7b5sFpUoBVZ-I33dlUPmdbiUVPI02XSGcTMrn6VTGKJafe1gDQCX05DLbnPwGc4rwDByGiqecL9jphSNtm-hUwpkPV02rTc1pwP5YwjNdalNw=s1200" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgUe9smuRtyJxpo5DemVOj-dld1xX0i6IQV2HDK1X_uyCNX-xFRXTR26IaKNCxXKOrKBby5UyawqqHud7b5sFpUoBVZ-I33dlUPmdbiUVPI02XSGcTMrn6VTGKJafe1gDQCX05DLbnPwGc4rwDByGiqecL9jphSNtm-hUwpkPV02rTc1pwP5YwjNdalNw=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Tarkan bir şarkı yayımladı, ortalık karıştı. Niye öyle oldu?
Cevabı basit aslında: Çünkü o Tarkan.</div></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bir kere çok uzun ara verdi. Pop müzikte bir starın bu kadar
uzun ara vermesi feci riskli bir durumdur. Çünkü popüler müzik hiç yerinde
durmaz, sürekli devinir, değişir. Dengesizdir, tutarsızdır, öngörülemezdir pop
müzik. Siz “Dur bir evleneyim, bir de çocuk yapayım, aman çocuğumu büyüteyim, azıcık
tütü giyeyim,” filan derken bir dönüp bakarsınız en iyi yaptığınız şey hiç
bilmediğiniz bir şeye dönüşmüş. Ne olacak şimdi? Ayak uydursan bir dert,
uydurmasan ayrı dert. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Yani Tarkan bu kadar uzun bir aradan sonra ne yaparsa yapsın
ya “Nerede o eski Tarkan?” diyeceklerdi ya da “Ohooo Tarkan da çok eskide
kalmış!” Zamana ayak uydurayım derken komik duruma düşmekle zamana ayak
uyduramamak aynı efekti yaratır çünkü: İki uçlu otlu değnek. Üçüncü bir
alternatif yok muydu peki? Vardı elbet ama zordu. En çok da bu yüzden, herkes
gibi ben de bütün önyargılarım cebimde, merakla bekliyordum Tarkan’ın yeni
şarkısını.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjtBo7arnOXfTxRgI9FYi3y6hYsVB85RJ14qb67SIyoO0Wf5Beh2hRqt3opoI0XU8FoP-yjexg_757QOVmqj713bnQ7EV6HyPIixdky5zzVfhyRYs5wmnpye4DBbuzKyIILYyv24E9XQaPai4BM9CHgyRANblFJIEJJClZfC0BEBJMvDG53lIQYdljRuQ=s1200" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjtBo7arnOXfTxRgI9FYi3y6hYsVB85RJ14qb67SIyoO0Wf5Beh2hRqt3opoI0XU8FoP-yjexg_757QOVmqj713bnQ7EV6HyPIixdky5zzVfhyRYs5wmnpye4DBbuzKyIILYyv24E9XQaPai4BM9CHgyRANblFJIEJJClZfC0BEBJMvDG53lIQYdljRuQ=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Her perşembe gecesi saatler 12’yi vurduğunda dijital
platformlara boca edilen yüzlerce yeni şarkı arasından sıyrılsın diye Tarkan’a
özel bir ayrıcalık tanındı. Şarkı saatler 12’yi vurmadan üç saat önce düşürüldü
platformlara. Ben şahsen oturup dakika dakika bekledim bilgisayar başında. Eminim
çok bekleyen oldu benim gibi. Demek ki işe yaradı. Kimileri bunun bir haksızlık
olduğunu yazıp çizdi sonrasında, onları da gördüm. Bence değildi. Çünkü o kimilerinden
bazıları da listelerde görünür olmak için haftada bir şarkı çıkarıyor misal. O
da bir öne çıkma çabası, bir rekabet üçkağıdı (ya da pazarlama taktiği) değil mi sonuçta?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEimEN86DpWf9BRI9shXMqyo4VQ4TRUMjHIirTIgPXK8sWqcXIl3P3dzibWpq3Iq8fQjYK8ChFeoa-2HRJccH-DyBXmMxsR7cDjxvdE-IQAKt0VpxDjCfY_fKIzZUZQmU3dI0rVdw1nmGfGLzNajO-Q0OFBeD1eME0_81BXb0D1VfVyHyGOIjuB19-Ma6g=s1761" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1752" data-original-width="1761" height="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEimEN86DpWf9BRI9shXMqyo4VQ4TRUMjHIirTIgPXK8sWqcXIl3P3dzibWpq3Iq8fQjYK8ChFeoa-2HRJccH-DyBXmMxsR7cDjxvdE-IQAKt0VpxDjCfY_fKIzZUZQmU3dI0rVdw1nmGfGLzNajO-Q0OFBeD1eME0_81BXb0D1VfVyHyGOIjuB19-Ma6g=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Tabii bilgisayar başındayım ya o an, şarkıyı dinledim, klibi
izledim ve hemen şöyle bir baktım sosyal medyada ne yorumlar yapılıyor diye. On
beş dakika ya geçmişti ya geçmemişti.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Kötü…”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Çok kötü…”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Tarkan bunu senden beklemezdim.”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Tarkan’ın şarkısı büyük hayal kırıklığı…”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Tarkan vurdu gol oldu!”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Tarkan farkı.”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Geççek ne abi ya?..”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/R6gSMSYKhKU" width="320" youtube-src-id="R6gSMSYKhKU"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Twitter’ı açınca insanda gece gezmesi sonunda mekândan
çıkarken paparazzi mikrofonları ağzına dayanan ünlü psikolojisi hasıl oluyor
ister istemez. Herkes ama herkes gündemdeki konuyla ilgili senin ne düşündüğünü
merak ediyor o anda. Öyle bir hisse, telaşa kapılıyorsun. Acilen fikir beyan
etmeli, dakika sekmemeli.</div></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Kötü… Çok kötü!”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Mükemmel, süper, olağanüstü!”<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Fikrini beyan ettin, kamuoyuna demecini verdin, rahatladın.
Tamam. Artık seninle aynı fikirde olanlardan oluşan bir kitlen var. Gelsin beğeniler,
“retweet”ler. İster ilk cümleden yürü ister ikinciden, fark etmez. Mühim olan
bir kutupta durmak, yerini göstermek. Bu, şarkıdan, türküden, Tarkan’dan Markan’dan
bağımsız bir durum aslında. Bu, içinde bulunduğumuz çağın delilik hâli. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjXkvxnJefRN2qWaYSA_zfLI1Q84Dy7XjWsTYncWwenLDHjLkxMB4BIgeboxs3IBcE2ybsgV6yp8Jp2wVszHrxGX3_o2Weu1BHqnKPl2_2hWGCnE-xcDYAEoJgMOuI6vFKcEqgf2gj93m1S8KQKSE4rBwR8NGeogN08jpcr2j_iKB4wZFIGkTsF_rxDpw=s920" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="542" data-original-width="920" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjXkvxnJefRN2qWaYSA_zfLI1Q84Dy7XjWsTYncWwenLDHjLkxMB4BIgeboxs3IBcE2ybsgV6yp8Jp2wVszHrxGX3_o2Weu1BHqnKPl2_2hWGCnE-xcDYAEoJgMOuI6vFKcEqgf2gj93m1S8KQKSE4rBwR8NGeogN08jpcr2j_iKB4wZFIGkTsF_rxDpw=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Fikir de mi beyan etmiyek yani napak?” dediğinizi duyar
gibiyim. Edeceksiniz tabii; sosyal medya, en çok da Twitter bunun için var ama şu
beğenme ya da beğenmeme, övme ya da yerme halleri çoktandır şirazesinden kaymış
olabilir. Gerçi konumuz o değil. Elbette herkes istediğini söylesin, parmağının
ucuna geleni yazsın, buna itiraz eden de evvel ahir “boomer” olsun, rahmetli
Demirel’in tabiriyle “demokraaaaasi” böyle bir şey.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bak Demirel dedim hooop geldik mi siyasete? Gelelim çünkü
asıl kıyamet orada koptu. Eğer bu şarkı ortalama bir aşk şarkısı olsaydı yine aşırı
beğenmeler ve aşırı beğenmemeler arasında gidip gelecektik her zaman yaptığımız
gibi. Bu da üç bilemediniz beş gün sürecekti, o kadar. Ama onu da gölgede
bırakan bir şey oldu bu defa. Şarkının sözleri yeni ve daha önce görülmemiş bir
başka kutuplaşma ihtimalini orta yere bırakıverdi ki biz bizim her çeşit kutuplaşma
ihtimalimizi sevmiştik zaten nicedir. İstisnasız her şey ama her şey kutuplaşmamız
için bir sebep olabilirdi. Fırsatı kaçırmadık, hemen bir kere daha kutuplaşıverdik.
Hemen oracıkta… Yani daha şarkı çıkalı yarım saat, bir saat bile geçmemişken
üstelik. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEivlae0KkrzYsgR09jvRyjLiltmrEmN9umK7h2z9uKFzvFL-4ctgnggBBkkwqi1C_0v8Adiy_eR24eVu5_egUpFvW3IYdQ7umaVBDxnw6ISH5Fqai8nl_5KM3yxwthpKg-Op4hNX7Lx-jivtqVKBnktZQJiZfmbicOCPbAf2osJV77bRRpHriTz0WvjUQ=s1684" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1314" data-original-width="1684" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEivlae0KkrzYsgR09jvRyjLiltmrEmN9umK7h2z9uKFzvFL-4ctgnggBBkkwqi1C_0v8Adiy_eR24eVu5_egUpFvW3IYdQ7umaVBDxnw6ISH5Fqai8nl_5KM3yxwthpKg-Op4hNX7Lx-jivtqVKBnktZQJiZfmbicOCPbAf2osJV77bRRpHriTz0WvjUQ=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">‘70’leri yaşayanlar bilir, o dönemde sokakta elinizde
gazeteyle gezemezdiniz. Çünkü elinizdeki gazetenin siyasi eğilimine göre ya
sağcılar ya da solcular tarafından potansiyel düşman görülüp oracıkta
vurulmanız işten bile değildi. Abartı değil, oldu böyle şeyler. İşte o zamanlar
elinizde bir gazeteyle sokakta gezmek neyse, şimdilerde sosyal medyada siyasi
bir fikir belirtmek de aynı şey. Tek fark silahla vurulacak kadar hayati bir
tehlikeyle karşılaşmamanız. Yani en azından şimdilik öyle…</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh09ZaYHngqEjhrpj2zK456fXAPPIV10sZBmDpLvCBwwp9T8wmkE26L7WlUFAqcu27C-tAUfo-A8ZckdC498HpjpUdwrElfyTmUdPoIWrtecxcAHmdQWEfS18CJzk7dXq6ZATw2YV1DVVBGblpD7zERfefmBBTOJQBiHopYtUtoh05O2V-lHiD15oU9JQ=s1717" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1717" data-original-width="1330" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh09ZaYHngqEjhrpj2zK456fXAPPIV10sZBmDpLvCBwwp9T8wmkE26L7WlUFAqcu27C-tAUfo-A8ZckdC498HpjpUdwrElfyTmUdPoIWrtecxcAHmdQWEfS18CJzk7dXq6ZATw2YV1DVVBGblpD7zERfefmBBTOJQBiHopYtUtoh05O2V-lHiD15oU9JQ=s320" width="248" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Peki “Geççek”in siyasetle ne ilgisi var? “Geççek” siyasi bir
şarkı mı? Aslına bakarsanız değil. Öte yandan yaşadığımız hayatta ne siyasetle
ilgili değil ki? Hele ki sanat siyasetten bağımsız düşünülebilir mi? “Sen
sanatçısın, sanatını yap, siyaseti siyasetçiler yapsın,” kafalarına hiç
girmiyorum bile. Olmaz öyle şey! Kahvede tavla atan kasketli Osman Amca kadar “megastar”
Tarkan’ın ya da şunun ya da bunun da siyaset konuşmaya, fikir belirtmeye hakkı
vardır. Bunu ister doğrudan doğruya yapar, bir safta yer alır, hatta aktivist
olur, isterse de kendinde saklı tutar, tarafsız olur ya da en azından öyle
görünür. Bu yüzden durduğu yere göre kimi kez kızarız, küseriz, eleştiririz ya
da daha çok alkışlarız, bağrımıza basarız o ayrı mesele. İçine top tüfek ya da
en az onlar kadar tehlikeli katıksız önyargı girmediği sürece o da bizim fikir
beyan etme hakkımız.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj2RT0UivmTtxB-Pd74cc9MuR1vE5mRg-G2ivH5OCZ4LHYz8VLVsdsyKaJt4ROMa68BE96vzIzHj9qHwRCRbA9NZdHGH_zzfoQP9n6FQmS5GKFKwQw4mFW1VJg2R98ZyDDEmRyjFS6LLk9EYy3NFp8K0t8dwmbHQBtCdYYDzgj98q3q9OpVm2wPcI4_ow=s850" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="850" height="169" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj2RT0UivmTtxB-Pd74cc9MuR1vE5mRg-G2ivH5OCZ4LHYz8VLVsdsyKaJt4ROMa68BE96vzIzHj9qHwRCRbA9NZdHGH_zzfoQP9n6FQmS5GKFKwQw4mFW1VJg2R98ZyDDEmRyjFS6LLk9EYy3NFp8K0t8dwmbHQBtCdYYDzgj98q3q9OpVm2wPcI4_ow=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Ama gelin görün ki “Geççek” siyasi bir şarkı değil. Misal
bir “Yiğidim Aslanım” gibi açık bir siyasi slogan, vurgu taşımıyor. Zaten şarkı
bir anda öyle bir yere konulunca “rock”çılar filan kendi şarkılarını paylaşmaya
başladılar: “Bakın siyasi şarkı böyle yapılır, öyle yapılmaz, biz daha siyasiyiz,
en siyasi biziz,” filan diye. İyi güzel, buna bir itirazımız yok ama şarkılar
kendi kaderlerini kendi tayin eder /etmiştir tarih boyunca, buna da yapacak bir
şey yok. İçinden geçilen zamana, hâle, duruma göre şarkılar bazen anlamlarını
aşar ve beklenmedik misyonlar üstlenebilir. O misyonu üstlensin diye yaptığınız
şarkılar bazen hiçbir işe yaramaz da ummadığınız şarkılar yarar ne çare. Örnek
mi? Basit bir hafif Türk müziği şarkısı olan ve yayımlandığı dönemde bile dile düşmemiş, dikkat çekmemiş “Dur Bakalım” adlı şarkının yıllar sonra neye
dönüştüğünü en iyi o siyasi “rock”çı arkadaşlar bilir ama nasıl dönüştüğünü
kimse bilemez. Hiçbir zaman da bilemeyecek.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjSe_4dFKeo56vP__OXWSQH6TiChKdPdIG8f3tbGaTR661TPOGp9TyqVqx99PMMBy1in-u5YrPy9zXSOrxrPcMu8DxE2fPzBvI6i5vrX0XUkokF6FUSnxFtuzb5vzzuJgycuJBzALAxsRd1lM1uzF0NFFa4t7tdjWgd3H9UBDf_P1uShP_NW-SLSjmnsg=s1755" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1436" data-original-width="1755" height="262" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjSe_4dFKeo56vP__OXWSQH6TiChKdPdIG8f3tbGaTR661TPOGp9TyqVqx99PMMBy1in-u5YrPy9zXSOrxrPcMu8DxE2fPzBvI6i5vrX0XUkokF6FUSnxFtuzb5vzzuJgycuJBzALAxsRd1lM1uzF0NFFa4t7tdjWgd3H9UBDf_P1uShP_NW-SLSjmnsg=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Ya da zamanında sadece belli bir siyasi görüşün
bayraktarlığını yaptığı herkesin malumu Ahmet Kaya şarkılarının bugün beyaz
Türk’ünden türbanlısına, Kürt’ünden milliyetçisine herkes tarafından dinlenir,
sevilir olmasını nasıl açıklayacağız? Benzer minvaldeki Zülfü Livaneli
şarkılarının yıllar içinde herkesin birlikte söylediği türkülere dönüşmesini? Şenay’ın
“Sev Kardeşim”inin sözlerinde siyasi bir mesaj var mıydı? Ne oldu da bir dönem CHP
mitinglerinin vazgeçilmez şarkısı oldu? Örnekler çoğaltılabilir. Yani bir
şarkının, bir görüşün, bir inanışın, bir kitlenin, bir eylemin şarkısı olması bazen
yazanından, söyleyeninden ve onların maksadından bağımsız gelişir. Ondan sonra
siz istediğiniz kadar “Ben o şarkıyı onun için yazmadım,” deyin, işe yaramaz. Yani
Tarkan bu şarkıyı sahiden de sadece pandemi sürecinde kasılmış insanların ruh
halini düşünerek yazmış da olabilir, her kelimesini çift anlamlı seçerek
subliminal mesajlar vermek istemiş de olabilir. Bilemeyiz. Bunun bir önemi de
yok zaten. Sonuçta bir kesim öyle anlamak istemiş ve öyle anlamak onlara iyi
gelmişse şarkı kendi hikâyesini yazmış demektir. Sanat zaten tam da böyle bir
şeydir.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj-iHUzJzth_6WOq2hhYctqJMHJFZy9yMi_9OVm8IVsZAI5BKv4bHJDz1rsNOXnNjSRgv7os0TmWXayvcaFHWfyYafFA3byO58YORSX3R-w1GlH_epGhT9wQN8dEHMtAMrYZ1ILVSYeT9ILebn9cNsrT0nSnpsIwSpAsjfE4IpddPOcknKBKhq_2bHIMg=s652" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="652" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj-iHUzJzth_6WOq2hhYctqJMHJFZy9yMi_9OVm8IVsZAI5BKv4bHJDz1rsNOXnNjSRgv7os0TmWXayvcaFHWfyYafFA3byO58YORSX3R-w1GlH_epGhT9wQN8dEHMtAMrYZ1ILVSYeT9ILebn9cNsrT0nSnpsIwSpAsjfE4IpddPOcknKBKhq_2bHIMg=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bunca laf ettim de hâlâ şarkı hakkında benim ne düşündüğümü
yazmadım. Onu da yazayım, tam olsun:</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Mahallenin bıçkın delikanlısı, kıvrak ritimlerin işveli
erkeği, alaturka nağmelerin zarif beyefendisi… Tarkan bu üçgenden çıkmak için
geç bile kalmıştı. Daha önce denedi ama olmadı. Bu sefer olur mu? Onu kısa
vadede tahmin etmek mümkün değil. “Geççek” siyasiler tarafından bile paylaşılıp,
haber programlarında tartışma konusu olmuşken Tarkan bu saatten sonra şarkının
arkasında ne kadar duracak, onu görmek lazım. Misal, “Cuppa”nın arkasında hiç durmamış,
anında vazgeçmişti şarkıdan. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj1dfK6xFA1o1KaNiWGDvw1-AVfl2HYV8wFqNMSeizJmiVkxUFORGKiJcovMjRbVNgBrXAJxAzMu8SIFiqQoVBrdnOggrOpaR7yfA3oXQ30bBcybHueq3RqWmUryYP6MgSlJ47jZ_FzkePjLHxd-d7ntrm-hFIzEjTw3MHCdjDgyk2R576sXaOdlY5LJw=s2048" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="2048" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj1dfK6xFA1o1KaNiWGDvw1-AVfl2HYV8wFqNMSeizJmiVkxUFORGKiJcovMjRbVNgBrXAJxAzMu8SIFiqQoVBrdnOggrOpaR7yfA3oXQ30bBcybHueq3RqWmUryYP6MgSlJ47jZ_FzkePjLHxd-d7ntrm-hFIzEjTw3MHCdjDgyk2R576sXaOdlY5LJw=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Geççek, gitçek” kullanımlarına takılanlar çok ama ben hiç
takılmadım. Sonuçta gündelik hayatta “geçecek, gidecek” diye konuşan kaç kişi
var? Kaldı ki o kelimeler diksiyon kuralları gereği de “geçecek, gidecek” diye
telaffuz edilmez, “geçicek, gidicek” diye telaffuz edilir. Aradan bir “i”
harfini çıkarsanız ne olur? Kısaltma yapmış olursunuz. Sıklıkla kullandığımız “n’aber”
gibi ya da “bir” yerine “bi’” dememiz gibi. Tarzan Türkçesi ve “nigga” şivesi
kullanılan “rap” şeylerine, Seattle aksanlı alternatif solistlerine, arabesk “trap”in
korkunç prozodilerine takılmadınız bunca zamandır da buna mı takıldınız Allah
aşkınıza?</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhlR9YDHcDMk_NvjfU_06n2-Z-JrpbdtZIo7aGj3vnD5APL_JeK7FMrgeQl3g9YbX8gWtxPknDQyotLnszqv7AV497yGnj98wrKYyIBhJCPaZoWylfLlgaqZ9rKZDLvXHCzI8lmhQh4FDgwcVyliVFg--T5cwZla3uPejKw9wmArlo1Ygx8aYF1ilnY0A=s1200" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhlR9YDHcDMk_NvjfU_06n2-Z-JrpbdtZIo7aGj3vnD5APL_JeK7FMrgeQl3g9YbX8gWtxPknDQyotLnszqv7AV497yGnj98wrKYyIBhJCPaZoWylfLlgaqZ9rKZDLvXHCzI8lmhQh4FDgwcVyliVFg--T5cwZla3uPejKw9wmArlo1Ygx8aYF1ilnY0A=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Evet şarkının bir iki yerinde Tarkan da yer yer “rap”çiler gibi
Türkçe’yi eğip bükmüş, bazı yerlerde sözler hiç oturmamış, bunu da belli ki
bilakis yapmış, bir nevi olta atmış “rap”sever gençliğe. Bunu çok gereksiz
buldum, doğruya doğru. Öte yandan bir evvelki paragrafta bahsettiğim üç köşeden
ibaret Tarkan imajının dışına çıkmış, bunu da görmek lazım. Cilve yapmıyor,
nağme yapmıyor, “vibrato” yapmıyor. Mahalledeki kıza laf atmıyor, aile
büyüklerinin elini saygıyla öpmüyor, göbek atıp gerdan kırmıyor. Dördüncü bir
köşe açıyor kariyerinde. Mahallenin sırt sıvazlayan, umut veren, destek olan güzel
abisine oynuyor. Bunu yaparken de bilgeliğe, bilgiçliğe soyunmuyor haliyle
konumu (ya da donanımı) gereği. Bir popstar olduğunun bilincinde çünkü. Birdenbire
Bülent Ortaçgil’e dönüşecek hâli yok.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjlKHAUP7l14OwJHhyX0cruUUJ3kBr84wRWbDZ5apmdnJcp-9g1KdADmnlyJIo0vG196DzVOVWvkNe-x1hCc66dDNdGXoVWHAfpGrpitfF5RhM8YIetNtj006_tICE4L0H3H2AY5XwxHvsiTW3m-FE4Okl_dN--_IFT-KHhIx0vn1R4wbZ85vly_FRQfw=s1748" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1748" data-original-width="1304" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjlKHAUP7l14OwJHhyX0cruUUJ3kBr84wRWbDZ5apmdnJcp-9g1KdADmnlyJIo0vG196DzVOVWvkNe-x1hCc66dDNdGXoVWHAfpGrpitfF5RhM8YIetNtj006_tICE4L0H3H2AY5XwxHvsiTW3m-FE4Okl_dN--_IFT-KHhIx0vn1R4wbZ85vly_FRQfw=s320" width="239" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Şarkının Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış düzenlemesi de gayet yerli yerinde, olması gerektiği gibi. Dünyada popüler müzik her koldan ilerlemeye devam ederken, Adele'inki gibi "old school" bir "sound" bile olaylar yaratır, milyonlar satarken bizim memlekette günün popüler müziği sadece "rap", "trap", "R&B", "hiphop"tan ibaretmiş, ötesi hep demodeymiş gibi algılanıyor, yazılıp çiziliyor. Bizim çabuk sevip çabuk vazgeçen çocuk ruhumuz, ayran gönlümüz ve bir türlü kendisi olamamış, hep nereye çekilirse oraya gitmiş beğeni kriterlerimizde son durum bu. Allah'tan Ozan Çolakoğlu doğru bildiğini yapan müzisyenlerden. </div></span><p></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj5i6ckGSiXSD9oSx5LIreywjzyjN4vJjxIrbScTVMHAR87tDH0Fplt9yWDP_IiQYBR1JU1ZSMEDMqlRx1hsErGZOEX25JvWkR3T1VcWeAaN9yOdlzXR0chETmKDqISbf8uEijOkqy_q12J5r5E1HAIU8V-DQrfaCgojvnCYlQRMiiO-J_J2EqDJaGG9A=s1280" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj5i6ckGSiXSD9oSx5LIreywjzyjN4vJjxIrbScTVMHAR87tDH0Fplt9yWDP_IiQYBR1JU1ZSMEDMqlRx1hsErGZOEX25JvWkR3T1VcWeAaN9yOdlzXR0chETmKDqISbf8uEijOkqy_q12J5r5E1HAIU8V-DQrfaCgojvnCYlQRMiiO-J_J2EqDJaGG9A=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kuşkusuz “Geççek” Tarkan’ın en iyi şarkısı değil. Genç
yaşlarından itibaren “iyi şarkı” kategorisine rahatlıkla koyabileceğimiz “Kış
Güneşi”, “Biz Nereye?”, “Beni Anlama”, “Sevdanın Son Vuruşu” gibi şarkılar
söylemiş, kimilerini de yazmış, bestelemiş biri Tarkan. Öte yandan Tarkan “Kıl
Oldum Abi”, “Hepsi Senin mi?”, “Şımarık” gibi şarkılarla da Tarkan oldu.
Zamanında her biri çok ama çok eleştirildi, yeni nesil bilmez. Onlar da kötü
bulundu, ucuz bulundu, basit bulundu kimilerince. Tartışma programlarında değil
belki ama köşe yazılarında tartışıldı, “Müzik nereye gidiyor, Türkçe nereye
gidiyor?” soruları, ciddi endişeler, karamsar kaygılar havada uçuştu. Sonuçta
ne oldu? Bugün hâlâ o şarkıları dinliyor, dinlerken eğleniyoruz. “Geççek” de o
kategoriye girer ya da girmez, onu zaman gösterir, o ayrı. Peki biz nicedir moraller
bunca kurşun gibi ağırken, asaplar bu kadar bozuk, sinirler bu kadar laçkayken “Geççek”le
niye azıcık da olsun eğlenemiyor, neşelenemiyor, mutlu olamıyoruz? Beğenmeyenler
beğenenleri ıslak odunla dövsün mü, iyi bulanlar kötü bulanları alnının
çatından vursun mu? Nasıl yapalım? </div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-12216469662998345642022-02-18T02:54:00.007-08:002022-02-18T02:54:46.642-08:00Vızzz Vızzz Vızzz<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>KALBEN - "ESKİ DÜNYANIN YANGINI"</b></span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj7hO_rTja9CEq8vSmbd3FaXaCWcraq0nfaEhxXICqezuKRGLxafSIrVp9jLQ5hga3nb3aYHF16lUsoPcstPocdbnWkeWmzKpTndS0uWVJkb_0WAmHjBN2K_RsWgqMbD6EqLI0nZr8Zj5RZedx7mP4AfUFbxD8mxlels8_tZbUssVHEc-QJETlhO9kbAw=s870" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="610" data-original-width="870" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj7hO_rTja9CEq8vSmbd3FaXaCWcraq0nfaEhxXICqezuKRGLxafSIrVp9jLQ5hga3nb3aYHF16lUsoPcstPocdbnWkeWmzKpTndS0uWVJkb_0WAmHjBN2K_RsWgqMbD6EqLI0nZr8Zj5RZedx7mP4AfUFbxD8mxlels8_tZbUssVHEc-QJETlhO9kbAw=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kalben 2021 yılında hiç boş durmadı. Hem sürekli yeni
şarkılar üretti hem de konserden konsere gezdi. Ocak ayında “Hükümsüz” dizisi
için kaydettiği “Yüksek Yüksek Tepeler” türküsünü yayımladı. Mart ayında Teoman
düeti “Robot Kozmonot” piyasaya çıktı. Nisanda ilk iki albümünden dokuz şarkıyı
canlı kayıtla yeniden seslendirdiği “Eski Yeniler” albümüyle çıktı karşımıza.
Mayısta “Şansız Mücadeleci”, temmuzda “Ne Güzel Yerlerin Var” ve yine temmuzda
“Robot Kozmonot (Karakter Remix)” teklilerini yayımladı. Eylülde “Bilmiyor
İçim”, kasımda ise bir reklam filmi için kaydettiği “Çünkü Başka Sen Yok”
teklileriyle de yılı kapattı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh-Rg9k-xw-agUO9dPa3DuCKEt8ZPOi1ZKOGNLTZkXEoMGDURP3TwtPa28VJtMFcWDbQKziOWDOpoubABnVFYyDZ4CF--f8uFMVyDAHCqQEPymv4yR9oOAIrgOSwy3KgNP4RaXb_tCrQdIF7K3Yfy6cHtoYiVaokKLIICeL0lG2RpRP_CHNqW30IQaItg=s1749" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1749" data-original-width="1400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh-Rg9k-xw-agUO9dPa3DuCKEt8ZPOi1ZKOGNLTZkXEoMGDURP3TwtPa28VJtMFcWDbQKziOWDOpoubABnVFYyDZ4CF--f8uFMVyDAHCqQEPymv4yR9oOAIrgOSwy3KgNP4RaXb_tCrQdIF7K3Yfy6cHtoYiVaokKLIICeL0lG2RpRP_CHNqW30IQaItg=s320" width="256" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Farklı bir öneri sunan, benzersiz bir stille dinleyici
karşısına çıkan müzisyenlerin işi iki kat zordur çünkü dinleyici o ilk günlerde
“Ne değişik ne enteresan,” diyerek sevdiği şarkılardan ve sesten bir süre sonra
sıkılır, “Amaaan bu da hep aynı,” demeye başlar. Örnekleri çoktur. Kalben’de
böyle bir şey olmadı ama. Müziğini kendi içinde yer yer ufak tefek yer yer
radikal değişikliklerle çeşnilendirse de şarkılarındaki özü, çekirdeği hemen
hiç değiştirmedi ve buna rağmen dinleyicinin ilgisini peşinden sürüklemeyi
başardı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Geçtiğimiz ocak ayında yayımlanan “Eski Dünyanın Yangını”,
Kalben’in beşinci albümü. Albümden önce “Kaybolmuş” teklisi yayımlandı ve 10
gün sonra da albüm piyasaya sürüldü. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj_yfAW0b7v4m9JEQrLS9dM7B5_89ygXByaZH1jlOVpviT0puA3JFWoNUk_9EjAmOKcP5RWqNJYwAiFRR32Mc_nsPoXJOVE8CrJs6TE_HjezMRn9oJ0NyNRmzVZ4-GafFeWU4XXyyVOPo4I3VZcBUf_qIHlDSguld7M8b8DmHintrhifHDOwKY6ux6aAQ=s1200" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj_yfAW0b7v4m9JEQrLS9dM7B5_89ygXByaZH1jlOVpviT0puA3JFWoNUk_9EjAmOKcP5RWqNJYwAiFRR32Mc_nsPoXJOVE8CrJs6TE_HjezMRn9oJ0NyNRmzVZ4-GafFeWU4XXyyVOPo4I3VZcBUf_qIHlDSguld7M8b8DmHintrhifHDOwKY6ux6aAQ=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Daha önce de yazmıştım: Kalben’in kendi içindeki tekamülüne,
ruhsal ve fiziksel değişimine birlikte şahit olduk. 2017 yılında röportaj
yapmak için Cihangir’de bir kafede bir araya geldiğimizde “Ay çok heyecanlıyım
Yavuz Abi,” diyen ve gerçekten de heyecanı her halinden belli olan, sohbet
esnasında utana sıkıla bir sigara isterken mahcubiyetten elleri titreyen çekingen
genç kız, Eylül 2021’de “Bilmiyor İçim” şarkısının Kabataş Setüstü’ndeki tanıtım
partisinde pembe saçlarıyla oradan oraya uçuşuyor, kendinden emin ve çok belli
ki sahici bir özgüvenle dostlarını ağırlıyordu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi08W24-KLN-tXILOwmVP7_0lgqujl8C9RcgC4lOgAkAczG_ZmwY-Opty6wKK08DvhWMv7_tv1mzL7AvPGJT_iZUrKaAz8C9_k5_jkQ_cKivcL8Ak_5vNTtGwuQ2zC6jqioviqSQYKHcXt9eh-dmYNI0jcfr1UQOvEHFvlCfbjJESuROkt0KCn6j3E2nA=s1200" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="865" data-original-width="1200" height="231" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi08W24-KLN-tXILOwmVP7_0lgqujl8C9RcgC4lOgAkAczG_ZmwY-Opty6wKK08DvhWMv7_tv1mzL7AvPGJT_iZUrKaAz8C9_k5_jkQ_cKivcL8Ak_5vNTtGwuQ2zC6jqioviqSQYKHcXt9eh-dmYNI0jcfr1UQOvEHFvlCfbjJESuROkt0KCn6j3E2nA=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">En çok Kalben’i gözlemledim o gece. “Sahici özgüven”
tabirini kullanırken emin olmak istiyordum çünkü. Aksi takdirde bu hikâye
Yeşilçam filmlerinde Filiz Akın’ın köylü kızından sosyete kızına dönüşümü
hikâyesi kadar sığ ve gerçeklerden uzak kalabilirdi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiWFCMTnXhwZ6dVSDqOBQikZpXbj4alIQketb-II0yanpfxabMM-u4IpQfFO6C6dyX9FqbgGqel1Vi9k-xz8q4Bm7KUVwjxY50ZDvFU5pfxtI8YanUhWYrXPRaGZEUila_vz0EvckshkuWZIEqPJGvxOMP1S4_TdUOCvzXEwpqiWXhCuseoxKfb94gxsw=s1800" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1800" data-original-width="1440" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiWFCMTnXhwZ6dVSDqOBQikZpXbj4alIQketb-II0yanpfxabMM-u4IpQfFO6C6dyX9FqbgGqel1Vi9k-xz8q4Bm7KUVwjxY50ZDvFU5pfxtI8YanUhWYrXPRaGZEUila_vz0EvckshkuWZIEqPJGvxOMP1S4_TdUOCvzXEwpqiWXhCuseoxKfb94gxsw=s320" width="256" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Geçtiğimiz yıl çektiğimiz ve halen Exxen’de yayınlanmaya
devam eden “Arabeskin Âşık Kadınları” belgeselinde bir zamanlar sahneye çıkan,
şarkı söyleyen kadınların erkek egemen bir dünyanın tahakkümü altında nasıl
ufalandıklarını anlatıyorduk. Daha doğrusu bizden çok onlar anlatıyordu. Çoğunu
biliyor olsak bile dinlerken bir kez daha derinden sarsıldığımız hikâyeler.
Erkeğin istediği kadar, izin verdiği ölçüde var olabilmek. Sahnede binlerce
insan seni alkışlarken sahne arkasında bir tek erkeğin ilgisi ya da
ilgisizliğinden güç devşirmeye çalışmak. İşin ilginci, ayakta kalabilmiş,
kaybolmamışların da kendi başlarına değil, yine bir erkek himayesiyle bugünlere
gelebilmiş olmasıydı. Başka bir örnek yoktu. Bugün artık var.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Her ne kadar kendisi çok açık etmese de Kalben’in de benzer
bir hikâyeden geçip bugüne geldiği ve bir yerden sonra zincirlerini kırdığı çok
belli. Değişiminin, dönüşümünün ve kanatlarını alabildiğine özgür açabilme
sürecinin anlatılması gereken bir kıssası var. Kim bilir belki de ileride
bugünlere dair yapılacak belgesellerde anlatılacak hikâyeler de böyle hikâyeler
olacak. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi3Zkz4NRC5WQQIvpppq2nWY0_Lf6MdTkcI97L17WabYuR664UZhQ1kAXXnX5O4JI_p_ujMgBe1GlarUBk-FH6lDmcuGx0VY02GRmlq23WntXfHrQMvtttDPjlfLphyLSH9iYyPMmQPc54vMoBDoxDNo_f4g6rsgqov3csDppVt9w-FLF8AHCyHQWBqPQ=s1706" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1706" data-original-width="1324" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi3Zkz4NRC5WQQIvpppq2nWY0_Lf6MdTkcI97L17WabYuR664UZhQ1kAXXnX5O4JI_p_ujMgBe1GlarUBk-FH6lDmcuGx0VY02GRmlq23WntXfHrQMvtttDPjlfLphyLSH9iYyPMmQPc54vMoBDoxDNo_f4g6rsgqov3csDppVt9w-FLF8AHCyHQWBqPQ=s320" width="248" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bütün bunları yazıyorum çünkü bunlar Kalben’in müziğinde
doğrudan izlerini sürebileceğiniz şeyler. Sahnede şarkı aralarında o kendine
has esprili hitabet yeteneğiyle anlattıklarında, sosyal medya paylaşımlarında
kurduğu uzun uzun cümlelerde hep var bu izler. Bırakın kadın ya da erkek
olmayı, bir insanın ruhsal ve zihinsel özgürlüğünü, cesaretini arayışına,
arayıp buluşuna şarkıların diliyle şahit olmak müthiş ilham verici.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Tabii ki hiçbir insan yaşadığı sürece her şeyi çözemiyor ve
hayatın her sırrına eremiyor. Kafasının içinde bir kara sinek her zaman kalıyor
ve mütemadiyen “vız vız vız” ediyor. “Eski Dünyanın Yangını”nda Kalben’in söze
böyle başlaması boşuna değil. Albümün açılışını yapan “Kara Sinek Senfonisi”
bizi en baştan uyarıyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjm1D_ewJEYbpPd-pYomUVWjSkKZLv1hUqlf1HipQJYCNyVI9TV52PJy0pDSFSkk0tsXCEbQQBUD2wQF51ba-sPybcWv3L6e35-eyjGT3UCD6x1CK50E072GkswY-1HSaWyrDaDcHT7Ayq7sP7KoTGzMaxCIP-2MsQQrJK3kHrNu19WSn402GLX9cXOUQ=s1609" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1092" data-original-width="1609" height="217" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjm1D_ewJEYbpPd-pYomUVWjSkKZLv1hUqlf1HipQJYCNyVI9TV52PJy0pDSFSkk0tsXCEbQQBUD2wQF51ba-sPybcWv3L6e35-eyjGT3UCD6x1CK50E072GkswY-1HSaWyrDaDcHT7Ayq7sP7KoTGzMaxCIP-2MsQQrJK3kHrNu19WSn402GLX9cXOUQ=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">O artık minimum enstrümanlar, minimalist düzenlemelerle
şarkı söyleyen sakin genç kız değil. Yer yer yırtıcı, yer yer öfkeli, bazen
pasif agresif bazen huzurlu, uysal bazen de alabildiğine neşeli. Bu hem
şarkıcılığında gözüküyor hem de şarkıların düzenlemelerinde. Daha ikinci
şarkıda yaylıların sakinleştirici eşliğiyle “Bugün Bana Tatil” derken,
kafasının içindeki kara sineği çıkarıp atan da kendisi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Sonrasında “Kaybolmuş”un peşine düşüyor. Öpülmemiş kadınlar,
ağlamamış adamlar, sevilmemiş çocuklar, hiç güneşe uçmamış yüreksiz kuşlar… Her
insanda en az biri, bazen hepsinden birazı, bazen de hepsi yok mu? Bilmiyorum.
Kalben de vermiyor cevabını zaten, kafanızı karıştırıp öylece bırakıyor. </span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/WSX-uknCcYU" width="320" youtube-src-id="WSX-uknCcYU"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Hemen üstüne de sıcak sıcak retro tınılarla “Kalbim Yeniden”i servis ediyor. Hoooop
dolduk mu bir umutla yeniden? Cayır cayır “Kalbim atsa atsa atsa yeniden,”
diyor Kalben. “Bu oda yansa yansa yansa yeniden,” diyor. Tam bir konser
şarkısı. Kalabalıklarla hep bir ağızdan nasıl söyleneceğini hayal edebiliyorum.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgNUd5UCmoLlPnWI5SdTtaNkoiPhEj9ejTmSwToZWGZD0To1UhONo8cByalxERCvmbFLK3g6huhiZtTgL3utf5VkPMF717Hq3Q4rNn6ZrNcuAp6ihrAmCg7aY8NDLLZST8LK6TDQADlohHv3rVHdLv5j5NffN23sL7L3VJmk13FiTnYmyODKQuiO-ERNQ=s1080" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="619" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgNUd5UCmoLlPnWI5SdTtaNkoiPhEj9ejTmSwToZWGZD0To1UhONo8cByalxERCvmbFLK3g6huhiZtTgL3utf5VkPMF717Hq3Q4rNn6ZrNcuAp6ihrAmCg7aY8NDLLZST8LK6TDQADlohHv3rVHdLv5j5NffN23sL7L3VJmk13FiTnYmyODKQuiO-ERNQ=s320" width="183" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kalben’in Emre Aydın’la YouTube sohbetini izledim. Bu
albümdeki şarkıların hepsinin bir defada çıktığını, yazıldığını anlattı. Hem
söz hem müzik mi yoksa sadece söz ya da sadece müzik mi onu detaylandırmadı ama
bu albümde yer yer o “bir defada”lık kendini hissettiriyor. O sohbeti izlemeden
önce şunu düşünmüştüm: Hani ünlü şairlerin şiirleri bestelenir bazen. Özellikle
de vezinsiz, kafiyesiz, misal Nazım Hikmet’in olgunluk dönemi şiirleri türden
şiirler doğal olarak kolay notaya gelmez. Biraz zorlama olur hatta bazen de çok
zorlama olur öyle şarkılar. Beste şiirin hakkını veremez. Şiir içine sokulmaya
çalışılan kalıba sığmaz, taşar, dökülür. İşte tam da böyle bir şey hissetim
Kalben’in bazı şarkılarını dinlerken. “Bi’ Şeyler” bunlardan biri mesela. Sanki
önüne daha önce hiç görmediği bir şiir koymuşlar ve “Bir defada bestele
bakalım,” demişler gibi. Ya da o anda aklına gelen sözleri doğaçlama
besteliyormuş gibi. Hani kaydetmiyor olsa ikinci defa söyleyemeyecek belki de;
o kadar dağınık melodiler. “Bi’ Şeyler”in sözleri çok şey anlatıyor, çok derine
iniyor ama bunu yaparken şarkı formunun sınırlarına meydan okumaktan hiç
çekinmiyor. Belki de yukarıda bahsi geçen özgürlük arayışına bu da dâhildir,
kim bilir? </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhgwMCXHIO-dp2KJ9jW8jjUhBkiL2WZXTfBky57pyy6tBBtYkkOlaqlHqcVZ1dMdS74TK5Jkx2u1FPe_6um5S4Fqi75-360VU_qfsOOJmaqzCAqA0wtqc-piP28dcpmSXoXs3FOcrGqZ4IRcjLbFg4dH0bceK9MTKVAmjZYkodbVvMYRXvr557_2Akj5Q=s770" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="514" data-original-width="770" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhgwMCXHIO-dp2KJ9jW8jjUhBkiL2WZXTfBky57pyy6tBBtYkkOlaqlHqcVZ1dMdS74TK5Jkx2u1FPe_6um5S4Fqi75-360VU_qfsOOJmaqzCAqA0wtqc-piP28dcpmSXoXs3FOcrGqZ4IRcjLbFg4dH0bceK9MTKVAmjZYkodbVvMYRXvr557_2Akj5Q=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Peşi sıra gelen “İçinden Ben Çıktım” bir insanın belki on
belki yirmi belki otuz, kırk yılda yaşayacağı, yaşadığı kendisiyle hesaplaşma,
anlaşma ve barışma sürecini 4 dakika 3 saniyede anlatıveriyor anlatmasına ama o
da tıpkı bir önceki şarkı gibi sözü müziğini gölgeleyen bir şarkı. Şarkı
bittiğinde bir tek “İçinden ben çıktım” tekrarları kalıyor aklınızda.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Albüme adını veren “Eski Dünyanın Yangını” yedinci sırada
karşımıza çıkıyor. Sadece albüme adını vermiyor bu şarkı; aynı zamanda Kalben’in
albümle eş zamanlı olarak piyasaya çıkan ilk romanına da adını veriyor. 13 yıla
yayılmış bir yazım macerasından sonra romanı nihayet tamamladığında, 13
şarkılık albümüyle birlikte piyasaya sürmek istemiş Kalben ve doğrudan bir
bağlantısı olmasa da her ikisine de aynı ismi vermiş. Bunun bir tanıtım sorunu
yaratacağı konusunda kendisini ikaz edenlere de kulak asmamış Kalben. Kendisi
bilir tabii ama albümle ilgili bilgi ararken internette hep kitap bilgisiyle
karşılaştım ne çare. Albümle kitabın eşzamanlı piyasaya çıkmasıydı hep öne
çıkarılan ama misal albümün aranjörleri kimler ona hiç değinilmemişti. Ben de
bu yüzden bu yazıda aranjörlerden hiç bahsetmiyorum farkındaysanız. Bunu
özellikle yapıyorum. Önemsiz bulduğumdan değil; kendileri önemsiz bulduğundan. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhVRDOgk3j4Tv4hWFWOfNU9SSGC_CWsYFdmPF4rAPBWbTksYz3HPanHSyQnsSEA2rfpyH4FZc89xe-V7f7edNB0JtLu6fpHVUh94YfkC6eo6h1MphCo6Bpv5ywJohTpdsrG7HyrdZvFUlh7-LkfnmJaMuVgvuQtvinddclXzEMpYTVoOz8U6cOe1ON3gw=s731" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="410" data-original-width="731" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhVRDOgk3j4Tv4hWFWOfNU9SSGC_CWsYFdmPF4rAPBWbTksYz3HPanHSyQnsSEA2rfpyH4FZc89xe-V7f7edNB0JtLu6fpHVUh94YfkC6eo6h1MphCo6Bpv5ywJohTpdsrG7HyrdZvFUlh7-LkfnmJaMuVgvuQtvinddclXzEMpYTVoOz8U6cOe1ON3gw=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Şarkıya gelince… Hoş bir folk esintisiyle başlayıp retro
sularda seyreden “Eski Dünyanın Yangını” albümün akılda kalıcı şarkılarından.
Peşinden gelen “Pişmaniye” de hem akor düzeni hem de melodik yapısıyla adeta
onun kardeşi gibi. Şarkının sözleriyse yıllar önce “Beni Kategorize Etme” diyen
Ortaçgil’e cevap verir gibi. Şarkının pişmaniyeyle ilgisi ise
“…saydım…seydim”le biten pişmanlık cümlelerinde saklı; bildiğimiz yiyecekle bir
bağlantısı yok yani.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">“Düşünürüm”, albümün en melodik ve sıcak kanlı şarkılarından
biri. Tabii bu sıcaklıkta nostaljik tınıların, düzenlemenin etkisi büyük. “Kuşgözü”
ise ilk iki albümünün sularında gezen, bir yere kadar tek bir gitarla
kaydedilmiş, sakin sakin yürüyen ama sözleriyle dinleyeni dürtmekten de geri
kalamyan bir şarkı. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjd6iAutfPMjQmkDC0rAt-MPHAu3pWKNzYjtn9fZcpo6avUucRfcXJQg7Su1Ih0MAC0SzrN2Iy6aCIEEgWsyJU2S2IwF5JD-T609e_mWzm3ak2i2g_JPdMrNBubEU1g6p12Q7G0dW80LMVgoBm4497MxP8GB8z95CAdRqU8EjvMg5yhYNtvx7TsJQNn5g=s1705" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="1705" data-original-width="1261" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjd6iAutfPMjQmkDC0rAt-MPHAu3pWKNzYjtn9fZcpo6avUucRfcXJQg7Su1Ih0MAC0SzrN2Iy6aCIEEgWsyJU2S2IwF5JD-T609e_mWzm3ak2i2g_JPdMrNBubEU1g6p12Q7G0dW80LMVgoBm4497MxP8GB8z95CAdRqU8EjvMg5yhYNtvx7TsJQNn5g=s320" width="237" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sırada “Kedi” var. Albümdeki birçok şarkının aksine söz ve
müziğin birbiriyle tam olarak örtüştüğü, birinin diğerine baskın çıkmadığı bir
şarkı “Kedi”. Bir önceki şarkı gibi bu şarkıda da Kalben’in pes seslerdeki
hakimiyeti, şarkıcılığının geldiği noktayı göstermesi açısından dikkat çekici. Peşinden
gelen “Yasak”, adından da anlaşılacağı üzere, içinden geçtiğimiz döneme dair
bir şarkı. Düzenlemedeki kaotik atmosfer boşuna değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Albümün kapanışını “Taksi” yapıyor. Belli ki bir
yaşanmışlığın içinden çıkıp gelmiş, kişisel bir şarkı “Taksi”. Kalben’in birçok
şarkısı üzerinde kafa yormayı gerektiren metaforlar, göndermeler, değinmelerle
doludur. Çoğunlukla bütünü tam oturmaz üzerinize ama bazen bir ya da birden çok
cümlesi “bızzzzzt” yapar ciğerinizde ya da yüreğinizde. “Taksi”deki “Bu aşk
bizi birbirimizden koparacak” cümlesi gibi. Yoksa ne Roma’ya gitmişliğiniz
vardır büyük ihtimalle ne de Roma’dan İstanbul’a taksiyle gitmişliğiniz.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhXJ950Wml3wCLLJZxVsVWMJ3oU4wTaL3YRSM3ZQZ2xglJhZGZibkxm7AlGIAGXs0MUbsYr-NXuNV76vhrAdnnxHnJZZLzwJ3bZZcIwampENBP_FxGRE8rG0Bn3qLbwljLfusy8sVjT-OPdQvfKYHMWvY1oZCFVWB2E3Qj2LdttwuGFQPwiPWlfNQDltw=s640" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="532" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhXJ950Wml3wCLLJZxVsVWMJ3oU4wTaL3YRSM3ZQZ2xglJhZGZibkxm7AlGIAGXs0MUbsYr-NXuNV76vhrAdnnxHnJZZLzwJ3bZZcIwampENBP_FxGRE8rG0Bn3qLbwljLfusy8sVjT-OPdQvfKYHMWvY1oZCFVWB2E3Qj2LdttwuGFQPwiPWlfNQDltw=s320" width="266" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Tabii bütün bu şarkıları benim yaptığım gibi tek tek, kabuğunu
kıra kıra dinlemez de albümü başından sonuna fonda çalmaya kalkarsanız bütün
şarkıların birbirine benzediğini düşünme ihtimaliniz yüksek. Zor bir albüm “Eski
Dünyanın Yangını”. Sizi öyle hemen o dakika sarıp sarmalamıyor, kulağınıza
melodilerini, sözlerini bir kerede yapıştırmıyor. Bunu bir handikap olarak nitelendirmiyorsam
da Kalben’in bir tık kendi döngüsünün içinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya
bırakabileceğini düşünmüyor da değilim. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgw-yo2VuCDuakyEzBDOlo8edi30k2iNlIcKf3DyXTx5gEv0u1Zj42fKpWWzKzJSzSdoSoEvQS04Ka61UHrT8gQo3_GfClJ-H5BoYCaesk6ZZyPluvAj3EOUy3A8CrTUJQSC_jLj8bCKUV57oy2j6D1sy8tIo0EdiMWldg1sJMJ53qES95CCF2wawEhfw=s850" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="850" height="151" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgw-yo2VuCDuakyEzBDOlo8edi30k2iNlIcKf3DyXTx5gEv0u1Zj42fKpWWzKzJSzSdoSoEvQS04Ka61UHrT8gQo3_GfClJ-H5BoYCaesk6ZZyPluvAj3EOUy3A8CrTUJQSC_jLj8bCKUV57oy2j6D1sy8tIo0EdiMWldg1sJMJ53qES95CCF2wawEhfw=s320" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Albümle aynı adı taşıyan roman mı? Onu daha okumadım. Kalben’in
de kabullendiğini ve röportajında söylediği bir şey var: “Bu zamanda görünür
olmak zorundasınız.” Misal, uzunca bir süre müzik üzerine yazılar yazmazsanız
artık size basın bülteni de göndermezler, imzalı kitap da lansman konseri
daveti de. Görünür olmadığınız sürece işlerine yaramazsınız. Yani yaptığınız
işi ne kadar “alternatif”, “bağımsız” ve benzeri kelimelerle tanımlarsanız
tanımlayın, oyunu “bağımlı”ların kurallarına göre oynarsınız, oynatırlar. Hoppp
döndük mü başa? “O lanet kara sinek kafamın içinde gezinecek: Vızzz vızzz vızzz…”</div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-83203525342970986812022-02-16T12:39:00.005-08:002022-02-16T12:41:55.358-08:00Bu Sanchez Başka Sanchez<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">ELİF SANCHEZ - "ELİF SANCHEZ"</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgRd3jvLVu9lSEsve0-yiQvMvY16XVq3pGc4CyeIRaGvbft2M8u0KcVLpI_InKE2YxbFUTP_H-doZ0hizHRLflfquq7zBxoFvOx4nEKfMz8No0ygcL7suhV-1QIV4oEbs4ln4llr9owY1ZsoACB2JZR6zv7wgjhWVxQpP12nZlpsMq6EicGeH2Z83PVLQ=s1200" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="1200" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgRd3jvLVu9lSEsve0-yiQvMvY16XVq3pGc4CyeIRaGvbft2M8u0KcVLpI_InKE2YxbFUTP_H-doZ0hizHRLflfquq7zBxoFvOx4nEKfMz8No0ygcL7suhV-1QIV4oEbs4ln4llr9owY1ZsoACB2JZR6zv7wgjhWVxQpP12nZlpsMq6EicGeH2Z83PVLQ=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu şarkı bolluğunda, her hafta çıkan onlarca, yüzlerce yeni
şarkı, az biraz da albüm arasında ister istemez gözden kaçanlar oluyor.
Bunların arasında zamanın eğilimlerine, güncele, dolu bittiye yüz vermemiş
işler de var. Onlar uzun vadede kalıcı olacak şüphesiz. Elif Sanchez’in kendi
adını taşıyan ilk albümü de bunlardan biri.</div></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh29a21-9eM0Tk64PyHXyaWzMUPBaLUMlPj4OmOm8ShpnpcxLfEJQVkTgjF3WO_7B7SVT5DtnKk0mHTNmySgHd8_SOhHaFtCd1Nitg1t7-r5FT-E-zaQo4O5tSNUaEqdo4KjqVnG1yOaXdawabjUf-Yzvb12_NNjzfMAaoH2lmn9Qv1PZZw022K0YZZmQ=s800" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh29a21-9eM0Tk64PyHXyaWzMUPBaLUMlPj4OmOm8ShpnpcxLfEJQVkTgjF3WO_7B7SVT5DtnKk0mHTNmySgHd8_SOhHaFtCd1Nitg1t7-r5FT-E-zaQo4O5tSNUaEqdo4KjqVnG1yOaXdawabjUf-Yzvb12_NNjzfMAaoH2lmn9Qv1PZZw022K0YZZmQ=s320" width="240" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bakmayın siz soyadının Sanchez olduğuna. Elif, İstanbul’da
doğmuş, büyümüş.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ailesinin de müzikle
ilgili olması nedeniyle çocuk yaşlarından itibaren müzik eğitimi almaya
başlamış, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın orta bölümüne girmiş
ve lise bölümünden Üstün Başarı Ödülü ile mezun olmuş. Konservatuarda obua ve
korangle eğitimi alan Sanchez, 16 yaşından itibaren Senfoni Orkestrası’nda
çalmaya başlamış.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Üniversite eğitimine de aynı konservatuarda devam ederken
bir yandan da Bahçeşehir Üniversitesi Caz Bölümünde caz vokal öğrenimi görmüş.
Böylece Türkiye’nin önemli caz müzisyenleriyle sahneye çıkma fırsatını da
yakalamış. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg6jfnLUcyEdKKYjynHdO-m-C4huLJrRYVJpe_rgxJ0Leyir2D9Kq9IhjUBUcnYjLfpJ57Ie_DyspRXNPPpLmczOosQ57eL5BRK17p9PU-bgDl5yDTcxD15NLVgZkeEBaE0KbNpsFxX6kZOJjth5BnFXngKNqYR7BL2FfTHPnTpQw0LVIQ9i6qn96QERA=s1500" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1500" data-original-width="1000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg6jfnLUcyEdKKYjynHdO-m-C4huLJrRYVJpe_rgxJ0Leyir2D9Kq9IhjUBUcnYjLfpJ57Ie_DyspRXNPPpLmczOosQ57eL5BRK17p9PU-bgDl5yDTcxD15NLVgZkeEBaE0KbNpsFxX6kZOJjth5BnFXngKNqYR7BL2FfTHPnTpQw0LVIQ9i6qn96QERA=s320" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sonrasında eğitimine Amerika’da devam etmeye karar veren
Elif, hayatını müziğe adamış her gencin hayali olan Berklee College of Music’e
tam burslu olarak kabul edilmiş ve orada caz, obua, vokal ve “music business”
dallarında eğitim almış. Bu da ona uluslararası çapta tanınmış müzisyenlerle
çalışma fırsatını getirmiş. Çok önemli konser salonlarında, caz kulüplerinde
sahneye çıkmış, önemli müzisyenlerin albümlerinde konuk sanatçı olarak yer
almış.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgHfd2h00DCIiiovo8Rvr3XFfd72iblt2rLwb7ukJsDuDa9goIVIETRTJDl9fP8g2rDmz9OqJox-v3FbHEJrLzDfbV8R2UU_bQXSbDi4EgtsuYZGUs3jGoSBrml-BetoteHDmMgPUG49OQJ0q3CHriYUm5JhN_9ok2wlnqs9hvmpUznpAzZ6Sdd7wesrQ=s600" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgHfd2h00DCIiiovo8Rvr3XFfd72iblt2rLwb7ukJsDuDa9goIVIETRTJDl9fP8g2rDmz9OqJox-v3FbHEJrLzDfbV8R2UU_bQXSbDi4EgtsuYZGUs3jGoSBrml-BetoteHDmMgPUG49OQJ0q3CHriYUm5JhN_9ok2wlnqs9hvmpUznpAzZ6Sdd7wesrQ=s320" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bütün bunlardan haberiniz var mıydı? Benim yoktu. Oysa
yurtdışında, özellikle de Amerika’da herhangi bir sanat dalında başarı
kazanmanın önündeki yegâne engel Doğu’dan gelmenizdir. Bu yaftayı ancak
olağanüstü yeteneğinizle söküp atabilirsiniz. O yüzden yurtdışında, özellikle
de Amerika’da başarı kazanmak, bütün Orta Doğulu komplekslerimizden bağımsız
olarak, sahiden önemlidir. Buna karşın böyle şeyler Türkiye’de icra ettiğiniz
müzik türü ve tanınmışlığınızla orantılı olarak dikkat çeker, yazılır, çizilir,
konuşulur ya da kimsenin umurunda olmaz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjFIipZtavlEy2NkF-s7YmSLBrtH0_1ea1f4d8fZf01ENW3SnPp_P0KnpDYcgUNvCSaGIA-X9bjPCZucl0M4h9YmI5DkSeehtHjho94MUi2rNNWynnOX63L4XgpayAbZkYAEhOXZrbCAx7D0ZJKgUAhVSG2trz8QOGNHEqWMshl4OAVtjlWb_efAN7udg=s936" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="624" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjFIipZtavlEy2NkF-s7YmSLBrtH0_1ea1f4d8fZf01ENW3SnPp_P0KnpDYcgUNvCSaGIA-X9bjPCZucl0M4h9YmI5DkSeehtHjho94MUi2rNNWynnOX63L4XgpayAbZkYAEhOXZrbCAx7D0ZJKgUAhVSG2trz8QOGNHEqWMshl4OAVtjlWb_efAN7udg=s320" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Elif Sanchez’in hikâyesi, icra ettiği müzik türlerinde yurt
dışında varılabilecek en üst noktalara kadar uzanan başarılarla dolu. Buraya
hepsini sıralamak mümkün değil. Dedim ya, tüm bu detayların bizi ilgilendirmesi
için öncelikle onun Türkiye’de tanınır olması gerekiyordu. İşte bunun ilk adımı
da Passion Turca-Elif Sanchez iş birliğiyle atıldı. Sanchez’in kendi adını
taşıyan ilk albümü 2021 yılında Passion Turca etiketiyle yayımlandı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiRkJlo825E0r6pKsqgXv22U3aiLDU-1WKXS1X2GxK70Js6IBXBLJ_bnG3HSE56zNGWe44wL34xdmeLdTBF_1IOIAdfDo0uEsL8IU2aTJ-d0C9nuz3ofF-hOy4c7jF9eHRko2gEplg_xydds5FMksphV-WtWPze8z9pwmyP04-tk5WqFOgzEHQQHsjM7w=s640" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiRkJlo825E0r6pKsqgXv22U3aiLDU-1WKXS1X2GxK70Js6IBXBLJ_bnG3HSE56zNGWe44wL34xdmeLdTBF_1IOIAdfDo0uEsL8IU2aTJ-d0C9nuz3ofF-hOy4c7jF9eHRko2gEplg_xydds5FMksphV-WtWPze8z9pwmyP04-tk5WqFOgzEHQQHsjM7w=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Açıkça söyleyeyim: Doğası gereği tek sesli türkülerin caz,
“blues”, “rock”, şu ya da bu formlarda çalınması ve söylenmesi hiç yeni bir
fikir olmadığı gibi epeyce de suyu çıkarılmış bir yöntem. Ben kendi adıma bu
tür iddialarla yayımlanan albümlere nicedir mesafeli yaklaşıyorum. İlk aklıma
gelen de “Herhalde söze, besteye verecek paraları yoktu, onun için anonim
türküleri alıp çaldılar, söylediler”, ön yargısı oluyor. Gelin görün ki Elif
Sanchez’in albümü böyle bir albüm değil. Çünkü bu albüm için seçilen şarkılar
ya da türküler Elif Sanchez’in müzikal birikimi, tarzını ve tavrını ifade
etmesinin aracı olmuşlar. Sanchez’in “Biyografi gibi bir albüm oldu,” demesi
boşuna değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjQALBw9wLOy-ONiHOwbJ7QWIpF6rCYSRsDSq9Ip1IYxdsNFfEGdUvUCM8xI0s_NkL5kK7D_NCMZcNLW5V1-vrWWZFZyMpGAYEYmslksp2dZyYd2xQ26usZrQhZCo5H9Lm1_sWczp6a--fb97g-wINU-Q4FBUmdm_kNxmSSA-6XofBWXqSo5QTidenQXw=s1350" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1350" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjQALBw9wLOy-ONiHOwbJ7QWIpF6rCYSRsDSq9Ip1IYxdsNFfEGdUvUCM8xI0s_NkL5kK7D_NCMZcNLW5V1-vrWWZFZyMpGAYEYmslksp2dZyYd2xQ26usZrQhZCo5H9Lm1_sWczp6a--fb97g-wINU-Q4FBUmdm_kNxmSSA-6XofBWXqSo5QTidenQXw=s320" width="213" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">İstanbul’da doğmuş ama Anadolu müziğinden etkilenmiş, buna
karşın ülkenin hem doğu hem de batı sınırlarının ötesindeki müzik kültüründen
de beslenmiş, caz ve klasik müzik eğitimi almış, bir İspanyol müzisyenle
evlenerek (Sanchez soyadını havalı olsun diye almış değil yani) Latin müziğiyle
de haşır neşir olmuş bir müzisyenin yıllar içerisinde edindiği birikimin doğal
sonucu bu. Bu albüm bütün bu renklerin içinden geçtiği, hiçbir rengin bir
diğerine baskın çıkmadığı, rengarenk ve ahenkli bir gökkuşağı gibi.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Sanchez soyadı İspanyolca konuşulan ülkelerde tıpkı Türkiye’deki
Yılmaz gibi, Öztürk gibi sıklıkla karşınıza çıkan bir soyadı ama bu Sanchez başka
Sanchez; bu Sanchez Elif Sanchez ve tıpkı ismi gibi müziği de melez. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjhKD3AO41Exp4AzMJFu-xe5U9MQ0iLa-JpxNgLvfQDbUmAMx2Lx_wuoYIgqMV2PWOLzv3oDA-XL6Jy81zSV1kv1MGbJ7tCRKXkEvWP9KxF1BgHLFQ0bsBXz9d92WZXTITF7LcSGMWePJAe5dmGUVAtUGGHNpIwwEWPmhr5_dmt0C_unwb0ZJPz2HMZEQ=s2049" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2049" data-original-width="1366" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjhKD3AO41Exp4AzMJFu-xe5U9MQ0iLa-JpxNgLvfQDbUmAMx2Lx_wuoYIgqMV2PWOLzv3oDA-XL6Jy81zSV1kv1MGbJ7tCRKXkEvWP9KxF1BgHLFQ0bsBXz9d92WZXTITF7LcSGMWePJAe5dmGUVAtUGGHNpIwwEWPmhr5_dmt0C_unwb0ZJPz2HMZEQ=s320" width="213" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bir kere Elif Sanchez’in gerçekten etkileyici, dokunaklı,
yakıcı bir sesi var. Şarkı söylerken doğru tekniğin getirdiği en büyük kayıp
duygudur çoğu zaman. Nice Türkçe caz albümünde, Türk caz solistlerinde Türkçe
vurgu, Türkçe duygu yoktur bu yüzden. Yabancı dilde bir şarkıyı Türkçe
kelimelerle söyler gibidirler. Elif Sanchez bunu yapmıyor. Hatta yeri
geldiğinde türkülere mahsus ve bence gerekli gırtlak nağmelerini, oyunlarını
yapmaktan çekinmiyor. Bu da türkülerin etnik kimliğine yabancılaşmamızı
önlüyor. Bunu çok önemli ve değerli bulduğumu söylemeliyim.</span></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/evTW3MXGsqo" width="320" youtube-src-id="evTW3MXGsqo"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümde dokuz şarkı var. Bunların sekizi türkü. “Ay Oğlan
Yiğit misin?” Kütahya, “Bağlamam Perde Perde” Giresun, “Giyinmiş Kuşanmış” ve
“Bulut Bulut Üstüne” Mersin yöresinden türküler. “Yemenimin Oyası” bir İstanbul
türküsü. “Küçelere Su Sepmişem”, “Quba’nın Al Alması” ve “Almanı Atdım Xarala”
ise albümdeki Azerbaycan türküleri. Söz ve müziği Meksikalı besteci ve şarkıcı
Armando Manzanero’ya ait “Contigo Aprendi” ise İspanyolca bir şarkı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEihEvk8WVdw1yzwbX8DdGVpFODtIlXo8zTCrNUsIcobSTMvqpeFkUBNiVzfpyai2cvAkbGW47EBKnBlDETzs-BeO-9WZerYAN2Y_tCHrw9fQnKdZecWqNO1RMI5UpaOSuXi2TPCygNjk2wSWsgerOqr8IzdCuzMuqJEca1BFAYfTkQ9O2DJnfcnewJqgQ=s2048" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1907" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEihEvk8WVdw1yzwbX8DdGVpFODtIlXo8zTCrNUsIcobSTMvqpeFkUBNiVzfpyai2cvAkbGW47EBKnBlDETzs-BeO-9WZerYAN2Y_tCHrw9fQnKdZecWqNO1RMI5UpaOSuXi2TPCygNjk2wSWsgerOqr8IzdCuzMuqJEca1BFAYfTkQ9O2DJnfcnewJqgQ=s320" width="298" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Elif Sanchez’in müziği Afrikalı kölelerin çalıştığı pirinç
tarlalarından Hazar Denizi’ne, Karadeniz’in fındık bahçelerinden Akdeniz’in
pamuk ekilen ovalarına, oradan sıcak Endülüs topraklarına uzanıyor; farklı
coğrafyalarda yaşayan insanların duygudaşlığını, ortak acılarını, sevinçlerini,
aşklarını müzik potasında harmanlıyor. Bunu yaparken ülkelerinin yerel
müziklerini uluslararası platformlara taşımış Buika, Amelia Rodriguez, Haris
Alexiou ve Loreena Mckennitt gibi isimlerden aşağı kalmayan bir müzikal
standardı yakalamayı da başarıyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgNuPo2s6nEXz7O11vpvre5CifmHPNx49ZZOg7w-HkR9JwcCRyubK4pyvlCDJ8QIBhg8dQ-xJQmyTW9XP5MT1Sz1Vap3G41JTuuV5UlOvUfyzXpYY1cXiMn_fQywEUHBdMU-jkyvle9zkDGUY4m2FNnsJgYJxBC-z5ze2LtZkaEBtZ7CHg7EutzpzzYZg=s1920" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1920" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgNuPo2s6nEXz7O11vpvre5CifmHPNx49ZZOg7w-HkR9JwcCRyubK4pyvlCDJ8QIBhg8dQ-xJQmyTW9XP5MT1Sz1Vap3G41JTuuV5UlOvUfyzXpYY1cXiMn_fQywEUHBdMU-jkyvle9zkDGUY4m2FNnsJgYJxBC-z5ze2LtZkaEBtZ7CHg7EutzpzzYZg=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu albümü mutlaka dinleyin ve şayet severseniz Elif
Sanchez’i bir konserinde sahnede canlı izlemeyi de ihmal etmeyin. Zira bu
yetkinlikte bir müzisyenin albüm performansından çok daha fazlasını bir konserde
dinlemenin bir sürpriz olmayacağı gün gibi aşikâr. Günün harala gürele güncel
müziği her yerden üzerimize boca edilirken kulak temizlemek için böyle bir
alternatif zor bulunur.</div></span><o:p></o:p><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-75171813142091804272022-02-13T05:19:00.006-08:002022-02-13T09:55:21.361-08:00Merhaba Merhaba Ajda Pekkan!<p style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>AJDA PEKKAN - "AJDA" </b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh6pTnNJUPkD0SVBXTOp2Xekx7m7WP766yep9oUM585N7XFzvOPaS4PpC1jjWjO9imt8ahc3DhZMUNNJe2p-T0w1EoQ_YvC4Z_FmeXd1PqCqpYpe8jv5HyCkx90-E6o-OfLIq5hfD8nAFd45x4pi39TY_VFsNtRejmRK9kqcizYNhtjGDaG2FPZz2yi_g=s780" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="780" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh6pTnNJUPkD0SVBXTOp2Xekx7m7WP766yep9oUM585N7XFzvOPaS4PpC1jjWjO9imt8ahc3DhZMUNNJe2p-T0w1EoQ_YvC4Z_FmeXd1PqCqpYpe8jv5HyCkx90-E6o-OfLIq5hfD8nAFd45x4pi39TY_VFsNtRejmRK9kqcizYNhtjGDaG2FPZz2yi_g=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ajda hep iyi bir manken oldu. Fecri Ebcioğlu’nun diktiği
elbiseleri de yakıştırdı üzerine, Fikret Şeneş’in diktiği elbiseleri de.
Şehrazat’ın diktiği elbiselerle de göz alıcı ve alımlıydı, Tarkan’ın diktiği
elbiselerle de. Hatta zaman zaman onun için dikilmemiş elbiseleri bile ilk kez
o giyiyormuş gibi göstermeyi, sunmayı becerdi, Yıldırım Gürses elbiselerinde
olduğu gibi. ‘60’lardan bu yana her giydiği elbiseyle biraz daha kendinden
emin, bir adım daha kendinden ileride, beğenilen, özenilen, taklit edilen ama
hiç erişilemeyen oldu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhCC2A-oMQ1HnQvlwn2_whO8M6KC_SIAQr2whzM8zjkQgxJ6i-tE0FsUPrGupX35-kC3Qi30PC_3e4VzxalPNgjuH7bk1jMx7SwlKZusKWiaHwQr-3dlJtVj0akLOg_j3TXV1FztSXUw82rXlTJN_-WAK5Gd0JcC6SsPJGhgTvdoFM9D73XOsN7iBzpeA=s880" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="495" data-original-width="880" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhCC2A-oMQ1HnQvlwn2_whO8M6KC_SIAQr2whzM8zjkQgxJ6i-tE0FsUPrGupX35-kC3Qi30PC_3e4VzxalPNgjuH7bk1jMx7SwlKZusKWiaHwQr-3dlJtVj0akLOg_j3TXV1FztSXUw82rXlTJN_-WAK5Gd0JcC6SsPJGhgTvdoFM9D73XOsN7iBzpeA=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Di’li geçmiş kullandığıma bakmayın; pekâlâ biliyoruz ki hâlâ
öyle. Ne çare ki eskisi gibi terziler yok artık. Var olanlar da kıdem ve yaş
itibarıyla Ajda’ya söz geçirebilecek, emrivaki ya da metazori yapabilecek güçte
değiller. Hâl böyle olunca da Ajda kendi müzikal seçimlerini kendi yapar oldu
nicedir. Ya da “yapamaz oldu”, emin değilim. Zira Ajda’nın ezelden beri en az
kendisi kadar meşhur ve kararsızlıkları, fikir değiştirmeleri, bugün “olur”
yarın “olmaz” demeleri had safhaya vardı son yıllarda. Star yönetimi mühim bir
şeydir ve herkesin yapabileceği bir şey değildir. Hele ki starın kendi
kendisini yönetmesi hiç olacak şey değildir.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiecOjhmtpAlV-DfsAL8xBuDGKg_uuIFS6QeULYvdKEe88mdHcAWTBDN0GQiBDC-mfkI9DCKJ2h9vMWwRi_XSBplDemZ7qMMbPjIVFTz_e52LgYHNv9xxepks0Ltp5cpJ5_PAeg5OSU-wsbKc71IDIHggY0PsQQPLIL062cGgMrJSsw4YEgaaVZh--vPw=s1000" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="1000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiecOjhmtpAlV-DfsAL8xBuDGKg_uuIFS6QeULYvdKEe88mdHcAWTBDN0GQiBDC-mfkI9DCKJ2h9vMWwRi_XSBplDemZ7qMMbPjIVFTz_e52LgYHNv9xxepks0Ltp5cpJ5_PAeg5OSU-wsbKc71IDIHggY0PsQQPLIL062cGgMrJSsw4YEgaaVZh--vPw=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Tüm bunların sonucu olarak da Ajda’nın yıllardır beklenen
yeni albümü bekleyenleri tatmin etmekten çok uzak kaldı. Beş yeni şarkı, bir
farklı versiyon ve bir “cover” ya da bir parmak bal. Peki gerisi nerede? Kaç
yıldır haberleri yapılan, adına varıncaya kadar açık edilen, Ajda’nın stüdyoya
girip okuduğu bilinen diğer şarkılar?.. “Off the record” sohbetlerde o
şarkıların Ajda’nın içine bir türlü sinmediği için birer birer elendiği
konuşuluyor. Denilen o ki albümün bu hâli de içine sinmemiş aslında ama artık
bir şekilde ikna edilmiş; Ajda da “En azından kapak fotoğrafları güzel oldu,”
diye düşünmüş olsa gerek ki nihayet albüm çıkabilmiş.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh_WZEcif_eoBc3Tyfo0O1w7T-BvJ3iRic-3mgGQMGdvmL_MYeIu6JIlXcETwiANo7D39xzM3dCNXZvc0WiPT2X3ZtUCuRYP553wcvHMdUMGTNPaVlc-7GLsoXsDAaGGguQvaUHji-ImBInNwYs94Wh9MicIr0JrKi9ZfdGPztvF2jsyLbyCuqjaG6ABA=s599" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="592" data-original-width="599" height="316" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh_WZEcif_eoBc3Tyfo0O1w7T-BvJ3iRic-3mgGQMGdvmL_MYeIu6JIlXcETwiANo7D39xzM3dCNXZvc0WiPT2X3ZtUCuRYP553wcvHMdUMGTNPaVlc-7GLsoXsDAaGGguQvaUHji-ImBInNwYs94Wh9MicIr0JrKi9ZfdGPztvF2jsyLbyCuqjaG6ABA=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şaka değil; dünyada bile bir ikinci örneği verilemeyecek,
verilse de kıyas kabul etmeyecek bir star Ajda. İlk kez 1964 yılında plak
stüdyosuna girmiş, ondan da evvel sahneye çıkıp şarkı söylemeye başlamış. Onun
emsali olabilecek Erol Büyükburç’un son yıllarını küçük restoranlarda küçük
paralar karşılığı şarkı söylemek zorunda kaldığını ve uzun yıllar boyunca bir
tek albüm yapamadığını düşünün misal. Vefasız, kadir bilmez, kolay unutur bir
tarafımız var milletçe, bunu kabul etmemiz lazım. Buna rağmen kendini hiç
unutturmamış, markasını her dönem değerli kılabilmiş tek isim Ajda. Ondan
sadece dört yaş büyük Barbra Streisand’ın 2017 tarihli konserini izlediğimde
sesinin ne kadar deformasyona uğradığını görüp üzülmüştüm. Ajda hâlâ taş gibi. Sesiyle
de fiziğiyle de.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhEQEo3CWIYewZKp45INYj5IQqLuEIalUF2kyq24PfaS8RttJ-bieaGZkfZTCVoaxikFJRkq5RLMhFAYntxWZBuO4TNXxVQN12Jq5McucFqNKOLqqB_U8J_u1vm07nCjNxn9ej89jPecs_0r58U3lBaerUuiPLXRyt--I8n8TDtFjTWQ5TCspeNxjVHDw=s794" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="794" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhEQEo3CWIYewZKp45INYj5IQqLuEIalUF2kyq24PfaS8RttJ-bieaGZkfZTCVoaxikFJRkq5RLMhFAYntxWZBuO4TNXxVQN12Jq5McucFqNKOLqqB_U8J_u1vm07nCjNxn9ej89jPecs_0r58U3lBaerUuiPLXRyt--I8n8TDtFjTWQ5TCspeNxjVHDw=s320" width="258" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Dolayısıyla Ajda yapımcısından bestecisine, aranjöründen
organizatörüne onunla çalışan herkes için eşsiz bir değer. Bunu hem sanatsal
hem de ticari anlamda söylüyorum. “Peki yeterince değerlendirilebiliyor mu?”
sorusunun cevabını ise son albümü ayan beyan veriyor.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Böyle saydırıyorum diye albümü beğenmediğimi düşünmeyin;
aksine beğendim, çıktığından beri çokça da dinledim. Ama dedim ya, o “bir
parmak bal” hissinden bir türlü kurtulamadım. Her defasında albüm bitmemiş,
yarım kalmış hissine kapıldım. Süresinin kısalığıyla, yedi “track” olmasıyla
ilgili bir şey değil bu. Bazen bir tek şarkı da doyurabilir kulağınızı. Bazen
15 şarkı doyurmaz. İşte öyle bir şey. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh9sPtiEbiJ3yeU0J0kF-uVceGBzKNppWK_gbAe13kStta70pmnTBPDdniCtdJFeHpkFOO4wyjeHQ8IHWugMI6hUZyW0LfUioWrNSJu99I4WCk2tOYHD_8QKDVvrzhG4QZkbLbPhm8hXmAUubFrBWIlxw5fkynIxWlR-IsnDPi3fpKz6AEpgGhe3PLPHg=s1280" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh9sPtiEbiJ3yeU0J0kF-uVceGBzKNppWK_gbAe13kStta70pmnTBPDdniCtdJFeHpkFOO4wyjeHQ8IHWugMI6hUZyW0LfUioWrNSJu99I4WCk2tOYHD_8QKDVvrzhG4QZkbLbPhm8hXmAUubFrBWIlxw5fkynIxWlR-IsnDPi3fpKz6AEpgGhe3PLPHg=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümün açılışında ve kapanışında iki farklı versiyonla yer
alan “Bi’ Tık” söz ve müziği Şehrazat’a ait bir şarkı. Zaten dinlemeye başlar
başlamaz Şehrazat’ın kokusunu duyuyor, duygusu alıyorsunuz. Dört dörtlük bir
Ajda şarkısı. Zamansız, uzun vadeli, geniş bir melodik yapısı, Ozan Çolakoğlu
imzalı şık düzenlemeleriyle modern ama klasik olmaya aday. Bangır bangır
çalınıp söylenecek bir “hit” mi? Değil. Olmasın da zaten.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgc_NeCkBXBolRHTfJuIMckHEVnsfcQMXlrV-859XqR4JYusskb6VAb4WZZbmyEeuFPGnvQpfiLHXxGZ6dDZJLUZ7q7UQu9oI0a8VxmAZ7KCdf9WBdMowc9S-6npyTkObWIHBt4pmQnBlKWmMKukWa3TvxzPEl6qE-MSLhXwib6bXEOzoaJGw6aMdmj9g=s731" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="731" data-original-width="588" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgc_NeCkBXBolRHTfJuIMckHEVnsfcQMXlrV-859XqR4JYusskb6VAb4WZZbmyEeuFPGnvQpfiLHXxGZ6dDZJLUZ7q7UQu9oI0a8VxmAZ7KCdf9WBdMowc9S-6npyTkObWIHBt4pmQnBlKWmMKukWa3TvxzPEl6qE-MSLhXwib6bXEOzoaJGw6aMdmj9g=s320" width="257" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Yeri gelmişken söyleyeyim: Ajda’nın bu saatten sonra yeni
bir “hit”e ihtiyacı yok. Bin tane var zaten geçmişten gelen. Hele bugünün “hit”
anlayışına ayak uydurmasına hiç gerek yok. İki cihan bir araya gelse Ezhel
dinleyen gençler “Bi’ Tık”, “İki Tık”, “Üç Tık” dinlemeyecek. Ajda bir Ezhel
şeysi (yani “şarkısı” ama tırnak içinde) söylese de dinlemeyecek. Tarkan
şarkıları modayken Ajda’nın bir Tarkan şarkısı söylemesi etki yaratabilirdi,
yarattı da nitekim ama Tarkan şarkılarıyla Ajda şarkıları arasında bir organik
bağ vardı en azından. Bugünün “hip hop”, “trip”, “trap”, “rap”, her neyse adı,
o kültürle Ajda müziğinin hiçbir bağı yok. Kaldı ki kimsenin Ajda’dan böyle bir
beklentisi de yok. O kendisi gibi olsun, kalsın yeter.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/iBM9nALnUyY" width="320" youtube-src-id="iBM9nALnUyY"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Bi’ Tık”ın hemen ardından gelen “Mümkün Değil” de aynı
hattan ilerleyen ve yüzde yüz Ajda “vibe”ı veren bir şarkı. Son dönemin en
yetenekli ve donanımlı müzisyenlerinden biri olan Okay Barış’ın söz ve müziğine
imza attığı bu şarkının düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yapmış.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Ajda kariyerinin ‘90’lardan bu yana süregelen kısmında söylediği
şarkıları iki kategoriye ayırmak mümkün: Tam Ajda’lık şarkılar ve hiç Ajda’lık
olmadığı halde Ajda'nın sesi ve söyleyiş biçimiyle iyi kötü kendine yakıştırdığı
şarkılar. Maalesef ikinci kategoride daha fazla şarkı var. Çünkü tam Ajda’lık
şarkı bulmak ya da yazmak, onu ‘60’lardan bu yana taşıdığı “aura”nın
sınırlarından çıkmadan ama demode de kalmadan günün müziğine entegre etmek her
babayiğidin harcı değil. “Mümkün Değil” de tıpkı “Bi’ Tık” gibi hem söz ve
müziği hem de düzenlemesiyle bunu başarıyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhh_9LFb35lSNQB3eK3Z5PTPxR6XmCsydgYeim6OBp4rzPJ0cB4qiwWFpBQ-vGSiTJuZigAXRSRRtCQ4gE6tVlQZBRoDG4_yiH2s8NwcV39iCaErgTKLzyn4q6m9RlhqpcUk0vBg24d2W2aphTr4JMFI7Ff39ltarVCxl9CTtLniY8SIZ6wa41CernDjg=s502" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="502" data-original-width="480" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhh_9LFb35lSNQB3eK3Z5PTPxR6XmCsydgYeim6OBp4rzPJ0cB4qiwWFpBQ-vGSiTJuZigAXRSRRtCQ4gE6tVlQZBRoDG4_yiH2s8NwcV39iCaErgTKLzyn4q6m9RlhqpcUk0vBg24d2W2aphTr4JMFI7Ff39ltarVCxl9CTtLniY8SIZ6wa41CernDjg=s320" width="306" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Ne var ki peşi sıra gelen şarkı için aynı şeyi
söyleyemeyeceğim. Söz ve müziği Serdar Ortaç ve Sera Tokdemir’in ortak imzasını
taşıyan, düzenlemesi Tarık İster tarafından yapılan “Sadece”, Ajda için
biçilmiş kaftan bir şarkı değil. Yani bu şarkının “demo”sunu dinlemiş olsanız
ve size “Kim söylesin?” diye sorsalar ilk aklınıza gelen isim Ajda olmaz hatta
aklınıza gelen isimler arasında muhtemelen Ajda hiç olmaz.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg4046BvbAkiO3TbrLzIhBpS9yW-Z3uQIQoWA6kFj2pGY8ygFND5BlCNpCevaF4BOS35FIqphHjEI3zJr83CwfslvvSzmgoJpFtMme0dcz9ESUZ2d-J4LYZVp3e7eRuPsBbSy1nCRGKyIQKNVLgtn2XiiCzkmIQacTceYY7wZ2SpwQsctBGkLt3mAMfTw=s1382" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1382" data-original-width="1000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg4046BvbAkiO3TbrLzIhBpS9yW-Z3uQIQoWA6kFj2pGY8ygFND5BlCNpCevaF4BOS35FIqphHjEI3zJr83CwfslvvSzmgoJpFtMme0dcz9ESUZ2d-J4LYZVp3e7eRuPsBbSy1nCRGKyIQKNVLgtn2XiiCzkmIQacTceYY7wZ2SpwQsctBGkLt3mAMfTw=s320" width="232" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Söz ve müziği Gülden’e, düzenlemesi Ozan Çolakoğlu’na ait “Ölsem
Unutmam”ı ilk dinlediğimde “Tamam anladık bu ‘club’ versiyonu ama bu şarkının
asıl versiyonu nerede?” diye bakındım şarkı listesine. O techno-arabeskler, “Duman”lar,
“Helal Ettim”ler filan 2010’larda kalmadı mı? Belki akustik, belki de yine
elektronik ama çok daha sakin bir düzenlemeyle yakıcı bir şarkı olabilecek “Ölsem
Unutmam” bu haliyle sadece yorucu olmuş sanki.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEir82eg6csDo3In4CQgub7s6j74Hslan8npSOr0edr99P80bbMheicG6SQzYzygB0NMn7NXY6FV4z56R937Ff-23cGa3qvLqva9yzMPVzJ4ynHcfqGcFUufiDb12TNK4l6sQ1uDkBEi7imJCgPnBR57L4dmtST5StEkcaNecXHFCvlQx4f7bNut9KWa1Q=s717" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="717" data-original-width="716" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEir82eg6csDo3In4CQgub7s6j74Hslan8npSOr0edr99P80bbMheicG6SQzYzygB0NMn7NXY6FV4z56R937Ff-23cGa3qvLqva9yzMPVzJ4ynHcfqGcFUufiDb12TNK4l6sQ1uDkBEi7imJCgPnBR57L4dmtST5StEkcaNecXHFCvlQx4f7bNut9KWa1Q=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sözleri Özlem Argon’a, bestesi Reşit Gözdamla’ya ait “Bilebilirsin”i
ilk duyduğum anda “Ben bu şarkıyı nereden bilebilirim?” diye sordum kendi kendime.
Çok aramam gerekmedi. Şarkının nakaratı 2019 çıkışlı Işın Karaca şarkısı “Canımın
Yarısı”nın nakaratıyla paralel bir melodik örgüye sahipti. Bunu Twitter’da
yazınca söz konusu şarkının bestecisi Zeki Güner de dâhil olmak üzere pek çok
kişi bunun bir tesadüf olacağını, Reşit Gözdamla’nın böyle bir şeye mahal
vermeyecek bir besteci olduğunu söyledi. Bazen böyle talihsiz tesadüfler
olabiliyor, ardında illaki bir kötü niyet aramak yersiz, bunu kabul ediyorum.
Kaldı ki Alper Atakan’ın nefis düzenlemesi ve Ajda’nın sesine her
zaman çok yakışmış Endülüs stiliyle albümde parlayan bir şarkı “Bilebilirsin”.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjzrBlZUVKGlGYJRKLeRDFbUE39vkTfKJ1biv9O06DjZUWYvc3T2jPL7Ib-bZBi85orymZIFwexe-9rKzq0e5vDgWPzhNebfaLqxStBS1HrP283-JDnomIn7FUEKkZ01AHNRXmUHeQkSJsQdqH2TAFmLV1PfbXlJDb_3Miri0Ljkl1EHqxYiE_kSesHIw=s1333" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1333" data-original-width="1066" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjzrBlZUVKGlGYJRKLeRDFbUE39vkTfKJ1biv9O06DjZUWYvc3T2jPL7Ib-bZBi85orymZIFwexe-9rKzq0e5vDgWPzhNebfaLqxStBS1HrP283-JDnomIn7FUEKkZ01AHNRXmUHeQkSJsQdqH2TAFmLV1PfbXlJDb_3Miri0Ljkl1EHqxYiE_kSesHIw=s320" width="256" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sırada albümün tek “cover”ı “Düşünme Hiç” var. Bu şarkıyla
ilgili enteresan bir anım var, yeri gelmişken anlatayım.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">2019 yılında “Doksanlarca” adını verdiğimiz bir müzikli şov
hazırlıyorduk. Altı gençle çalışıyoruz ve hepsi ‘90’lı yıllarda doğmuş gençler,
yani bırakın ‘80’leri, ‘90’ların ilk yarısına bile yetişememişler aslında. Söyleyecekleri
şarkıları ben seçiyorum ama onların tercihlerine de kulak veriyorum.
Gösterideki üç kızımızdan ikisi birlikte bir şarkı söyleyecekler; biri gitar
çalacak, diğeri söyleyecek. Bir şarkı seçmişler. “Çalışın gelin, bir
dinleyelim,” dedim. Çalışıp geldiler, dinledik. Söyledikleri şarkı “Düşünme Hiç”
ama alışageldiğimden farklı söylüyorlar. Kendilerince bir yorum mu getirdiler
acaba diye şüpheye düştüm, “Siz bu şarkıyı kimden çalıştınız?” diye sordum. Çok
anormal bir şey sormuşum gibi baktılar yüzüme. Adeta cehaletime şaşarak “Zeynep
Bastık’tan,” dediler. Ben tabii o kadar mesafeliyim ki o sıralar Zeynep Bastık
ve onun koltuklu akustik kültürüne, haberim bile yok bu şarkıyı da
söylediğinden. Bu defa şaşırma sırası bana geldi çünkü gençler bu şarkıyı ilk
Ajda’nın söylediğini bilmiyorlardı. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj_bezbgrHqf1MCvfF0fZt_WnligmTy6iAc3t2Jz7nUhkoj58C3sGXBitjv70soZkKCSBCA2G8Hq6cym_b08l1yk8GVaPLtN-8oskxCB41T1SuGScHGTREuknQQRgifh-wPAgs4i9Lw0GO8KbZlaoKTmkJXO-pQeEXPYLMhjyNHaMgx6y6UzHONKorj8g=s2994" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2994" data-original-width="2552" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEj_bezbgrHqf1MCvfF0fZt_WnligmTy6iAc3t2Jz7nUhkoj58C3sGXBitjv70soZkKCSBCA2G8Hq6cym_b08l1yk8GVaPLtN-8oskxCB41T1SuGScHGTREuknQQRgifh-wPAgs4i9Lw0GO8KbZlaoKTmkJXO-pQeEXPYLMhjyNHaMgx6y6UzHONKorj8g=s320" width="273" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Orta okul son sınıfta pilli pikabımda Ajda’nın şeffaf plağı
dönerken şeffaf yüzeyde oluşan helezonlara dalıp gitmiş, kim bilir kaç bin kez
dinlemişim bu şarkıyı. Yedirir miyim Bastık Hanım’a ya da bir başkasına? Hemen
uzun bir söylev verip şarkının cemaz-ül evvelini anlattım bizim gençlere tabii.
İçlerinden “OK boomer!” diyorlar mıydı o sırada, artık onu bilmiyorum.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Velhasıl Ajda da yedirmemiş şarkısını. Son yıllarda hemen
herkesin sahne repertuarında yer alan, hatta yayımlandığı dönemden bile daha
çok popüler olan “Düşünme Hiç”, 39 yıl sonra tekrar sahibinin sesinden bu
albüme girmiş. Gerçi 2000 çıkışlı “Diva” albümünde söylemişti Ajda bu şarkıyı,
onu da atlamış olmayayım ama bu düzenleme o düzenlemeden hayli farklı. Ozan Çolakoğlu
çok modern, çok “cool” bir yere taşımış şarkıyı. Ajda deseniz, sadece bu
şarkının bu versiyonu için bile ayakta alkışlanmalı. İnsan 37 yaşında söylediği
şarkıyı 75 yaşında da aynı tondan söyleyebilir mi? Kaç tane örneği var?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg0LMKoMvGlg66VrP3t9MA2dw5vAMKYbve5evJJ5BhwjOHlN-0gjK_IriQb2wnVZ_NxmqE4D6Wq8D4IsqEOrxaxSS-QygcoBZe5XM-xwwAS-E4mnoeTWX6D3Hbc3oAugKc2zTXbwsYcBqH276LFBOUcjUYlQ5lNQtxrEuo2ddSV_dBdxzni8ijgf1bxUQ=s600" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="432" data-original-width="600" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg0LMKoMvGlg66VrP3t9MA2dw5vAMKYbve5evJJ5BhwjOHlN-0gjK_IriQb2wnVZ_NxmqE4D6Wq8D4IsqEOrxaxSS-QygcoBZe5XM-xwwAS-E4mnoeTWX6D3Hbc3oAugKc2zTXbwsYcBqH276LFBOUcjUYlQ5lNQtxrEuo2ddSV_dBdxzni8ijgf1bxUQ=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Albüm “Bi’ Tık”ın “Midnight Version”ıyla kapanıyor; hani “Sunrise
Version”ıyla açılmıştı ya. Gün doğumundan gece yarısına pek çabuk varıyoruz. Adeta
koştuk. Hiç bir durup soluklanmadık (“slow” şarkı dinlemedik manasında) ve işin
aslı, ne olup bittiğini de pek anlamadık. Canlı yayın esnasında koltuğundan
yuvarlanıp düşen Gönül Yazar’a sorar ya Nükhet Duru: “Niye öyle oldu?”</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhhhel-vQIFKM1Z_-YXsC2cX1FxLVDB4kmllmq-MYrbD60O-FVAMHbrepf9fo-2pmawrWYGrAWuYdpyt3KZ6SzAe_9QoXfgCTetGnyxedRXK2xI3tSR_9T926MoDKDEofETmUJFt0mn3EKvlDy5UgGAFpy_QJz2N9F4U-X_6ftD3KsQYCGI3dF6hsnlAQ=s1200" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1138" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhhhel-vQIFKM1Z_-YXsC2cX1FxLVDB4kmllmq-MYrbD60O-FVAMHbrepf9fo-2pmawrWYGrAWuYdpyt3KZ6SzAe_9QoXfgCTetGnyxedRXK2xI3tSR_9T926MoDKDEofETmUJFt0mn3EKvlDy5UgGAFpy_QJz2N9F4U-X_6ftD3KsQYCGI3dF6hsnlAQ=s320" width="303" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümün Safa Gülsoy tarafından çekilmiş kapak fotoğrafları şahane.
Zaten Ajda uzun süredir Safa Gülsoy’la çalışıyor ve o etkileyici konser
fotoğrafları da Gülsoy’un elinden çıkıyor. Sadece objektifinden değil tabii, o
yüzden “elinden” dedim. Gülsoy 2020’li yıllar Ajda illüzyonuna damgasını çoktan
vurdu bile.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Fotoğraflardaki ihtişamın tasarıma yansımadığı ise aşikâr. Teknoloji
marifetiyle azıcık yeteneği olan herkesin iyi kötü tasarım yapabildiği bu
devirde mesleği “tasarımcı” olanlar daha yaratıcı olmak zorunda sanki.
Özellikle de artık bir marka olan Ajda logosunu tasarlarken. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgDlgUiN4TqYiennJee3gCyMIt8C6jHz5npbVpQYNpM83Lk2cNChoHFEXFegNECs8MUS491O0iOoTDfqTq_FeP6SeiZvGIuCrWgFhBLnRYwGXwiF97nQo3mpt-iGg1ZMv-wXNVFhGsWbd2dTSaMnOC7iifdnOuPNApr5ko4dc_HGIDgOTbWG5ot3dJdPg=s1000" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="711" data-original-width="1000" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgDlgUiN4TqYiennJee3gCyMIt8C6jHz5npbVpQYNpM83Lk2cNChoHFEXFegNECs8MUS491O0iOoTDfqTq_FeP6SeiZvGIuCrWgFhBLnRYwGXwiF97nQo3mpt-iGg1ZMv-wXNVFhGsWbd2dTSaMnOC7iifdnOuPNApr5ko4dc_HGIDgOTbWG5ot3dJdPg=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu da yazının başında bahsettiğim star yönetimi meselesinin
bir diğer ayağı. Albümün kapak tasarımından kartonetine, pazarlamasından,
sosyal medyada duyurulmasına dek her şey son derece sıradan (olağan) bir
biçimde yürütüldü. Ajda bunu hak etmiyor. Ajda Instagram canlı yayınında, kötü
ses kalitesi ve ışıkla yeni şarkılarını dinletecek biri değil. Çek profesyonel
videolar, her şarkı için reklam filmi gibi kısa prodüksiyonlar yap, ne bileyim
o az sayıda basılan CD’yi özel bir paketle, ambalajla satışa çıkar… Bunlar şu
an uydurduğum fikirler. Çok daha fazlası olabilir. Gerekirse zarar et ama o ihtişamı
yarat. Ajda bu; boru değil.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiyKkwzZ66c16qPR47lUiIcbHKjaM-xEUnrM5059WqqzyD3bCbiwyRW2ylgILG_WxIgdiXoxdnvv485qQGdonVBUIx5S0Z3STKra0ro6hXmEJrZ0G9OHPFzudaJTDLEJ5MzbhuIn5F6UnSVpPo9ouj50Aye98Bzo_YVoDkxJtorAa0zHVoP8zL3AhtckQ=s750" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="477" data-original-width="750" height="204" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiyKkwzZ66c16qPR47lUiIcbHKjaM-xEUnrM5059WqqzyD3bCbiwyRW2ylgILG_WxIgdiXoxdnvv485qQGdonVBUIx5S0Z3STKra0ro6hXmEJrZ0G9OHPFzudaJTDLEJ5MzbhuIn5F6UnSVpPo9ouj50Aye98Bzo_YVoDkxJtorAa0zHVoP8zL3AhtckQ=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bu arada söylemeden geçemeyeceğim: Bir reklam filmi vardı
hani Cem Yılmaz’ın 2001 yılında çekilen. Yıl 2053 olmuştur, Cem Yılmaz dede
olmuş, torununu parka getirmiştir. Cem Yılmaz’ın parka dikilen heykeline kuşlar
pislemiştir. O sırada Ajda’yla karşılaşırlar. Taş gibidir hâlâ, aynıdır. “Merhaba
merhaba Ajda Pekkan”, der ama Ajda yüz vermez. “Ne o, gerginsiniz bugün?” diye
sorar Cem ama yine cevap alamaz. Ajda olanca havasıyla sabah koşusuna devam
eder.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Hah işte, bu reklam gerçek oldu farkında mısınız? Ben geldim
53 yaşıma. Hâlâ Ajda dinliyor, Ajda konuşuyor, Ajda yazıyorum. Sokakta görsem “Merhaba
merhaba Ajda Pekkan,” diyecek yaştayım. Desem cevap verir mi, orasını bilemem. </span><o:p></o:p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-6559077836242820722022-02-11T07:47:00.005-08:002022-02-11T07:50:33.785-08:00Evinde Gitarın var mı?<p><b><span style="font-family: arial; font-size: large;">SALMAN TİN - "SADE"</span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgCJJVNp4_iugDLDGS_3FaQ5gY33icpUbxrjEtWbadbAtKRVEG8JyBTzjm1XsPe20wwtlxjlKz7MLIRD8GQZgWCGt_huxq2jdioGqiJQ9V_t9yAsM1-EbX7Zl1ueGvma3CVNynlIenepRDauQ-6si2h_75UpK-JgdkzRdauFeNDeHlHXNdF5FUYx3xdOQ=s1280" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgCJJVNp4_iugDLDGS_3FaQ5gY33icpUbxrjEtWbadbAtKRVEG8JyBTzjm1XsPe20wwtlxjlKz7MLIRD8GQZgWCGt_huxq2jdioGqiJQ9V_t9yAsM1-EbX7Zl1ueGvma3CVNynlIenepRDauQ-6si2h_75UpK-JgdkzRdauFeNDeHlHXNdF5FUYx3xdOQ=s320" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">‘80’ler sonu ‘90’lar başlarında üniversite gençliği için
gitar çok mühimdi. Bir kere içinde en ufak bir müzik hevesi taşıyanların şaşmaz
ilk enstrümanıydı gitar. Bir kafede, kantinde, arkadaş ortamında iki gitar
tıngırdatmak, hatta tek başına sırtında kılıfında bir gitarla sokaklarda
dolaşmak bile filan insana fazladan karizma kazandırır, havalı dururdu. Hâlâ
öyle mi bilmem.</span></div><p></p>
<div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Yanı sıra gitar eğlenmeye de yarardı. Sadece tek bir gitarla
müzik yapılan küçük barlar vardı. Gelsin Yeni Türküler, gitsin Livaneliler… Bulutsuzluk Özlemi'nden "Evinde Gitarın Var mı?" gitarlı eğlencelerin bir çeşit milli marşıydı zaten. “Fabrika Kızı”, “El Porompompero”, “Karlar Düşer”… Yeri gelir bir ağızdan
söylenir, yeri gelir kalkıp oynanırdı bile o bir tek gitarla. Hâlâ var mıdır
bilmem.</span></div>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhLnWBSi5wczOuUk2URhwvy-jxJvK2MkVjdqA3-OYfEJSt6hqP4Qr1cZbU92IMMjJmLlVperaHonDAvmWTqwjlWw5B29k4sDSL13sIWdMnKKp9PQ_sJ5WgAF3FZ7wUfB_GJH31T1fNxwDCnj46-y1YyKJx5PYYVSO6HUZIpfpL2_9uJFwS0NPHsgTacGw=s1638" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="841" data-original-width="1638" height="164" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhLnWBSi5wczOuUk2URhwvy-jxJvK2MkVjdqA3-OYfEJSt6hqP4Qr1cZbU92IMMjJmLlVperaHonDAvmWTqwjlWw5B29k4sDSL13sIWdMnKKp9PQ_sJ5WgAF3FZ7wUfB_GJH31T1fNxwDCnj46-y1YyKJx5PYYVSO6HUZIpfpL2_9uJFwS0NPHsgTacGw=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Öyle midir böyle midir bilmem ama gitarın modası hiç
geçmedi, o kesin. Malum, son yıllarda “akustik” müzik furyası aldı yürüdü. Öyle
ki iyi kötü düzenleme yapılmış, klavyedir, kanundur, “loop”tur, kemandır
çalınmış, öyle kaydedilmiş şarkılara bile yayımlanmasının üzerinden iki gün
geçmeden mutlaka bir akustik versiyon konduruluyor. Bu konuda bir kanun
hükmünde kararname bile yayımlanmış olabilir. “Evet, yayımlandı,” deseniz,
inanırım; o derece mecburiyetten yapılıyormuş gibi görünüyor çünkü.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bu gitar muhabbetini niye yaptığıma gelince… <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Salman Tin’in ilk solo albümü “Sade (Akustik)”, geçtiğimiz günlerde
yayımlandı ve adından da anlaşılacağı üzere, albümün tamamı daha önce
yayımlanmış Salman Tin şarkılarının tek bir gitarla yeniden kaydedilmiş
versiyonlarından oluşuyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgjIsCqXKKNnPxCczKZj3ncdsDsPrjYj0RoH5GZW5CgnDzNFVkIFh_RSed0DasXQ3HYYebnTLcihvd6mk8j76oeGwJt23BeUSX-X-rZAkGtSLrVzykLKNKOmYuZJvK5tl6Uu69cIdpD1MuJWdLhxLHslOv_oQbvhfHjKacbLy74q_WgG8oQQPZB8xT-_g=s486" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="486" data-original-width="486" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgjIsCqXKKNnPxCczKZj3ncdsDsPrjYj0RoH5GZW5CgnDzNFVkIFh_RSed0DasXQ3HYYebnTLcihvd6mk8j76oeGwJt23BeUSX-X-rZAkGtSLrVzykLKNKOmYuZJvK5tl6Uu69cIdpD1MuJWdLhxLHslOv_oQbvhfHjKacbLy74q_WgG8oQQPZB8xT-_g=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Salman Tin benim başından beri takip ettiğim ve şarkı
yazarlığını çok beğendiğim bir müzisyen. Çok sayıda teklisi hakkında da
yazmışlığım var daha evvel. Salman’in müzikte iki ayrı yolu var: Birinde tek
başına, diğerinde ise KÖFN’ün iki elemanından biri. İki farklı hatta yer yer
birbirine zıt müzikal arayışı birbirine karıştırmadan sürdürmek kolay değil. Sadece
bunu gözlemlediğinizde bile Salman Tin’in olgun bir müzisyen olduğu fikrini
edinmeniz mümkün. Yılların getirdiği bir olgunluk değil tabii kastettiğim; bazen
çok yaşta da edinilebilen bir içsel deneyim, bir kazanç.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEglswH1DdO1Lzk2Eul5gd-m2dCb7OpnnGx741emuHzp6pDaqltJlGZbfT9As6PFlppC9ZshkbZHxzm-lFT5v2N3OWf9ZLZhYzxghDVcBJuNxc9x-NwDUvtHVQKFuciDU3rYJeScPGvDCNp6zm_hgeUHnDqXgUrgTmW4vnszJNqA-TmogEjLYV3JYWrSOw=s845" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="845" data-original-width="845" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEglswH1DdO1Lzk2Eul5gd-m2dCb7OpnnGx741emuHzp6pDaqltJlGZbfT9As6PFlppC9ZshkbZHxzm-lFT5v2N3OWf9ZLZhYzxghDVcBJuNxc9x-NwDUvtHVQKFuciDU3rYJeScPGvDCNp6zm_hgeUHnDqXgUrgTmW4vnszJNqA-TmogEjLYV3JYWrSOw=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bununla beraber “Eh o zaman ben bir dinleyeyim bakayım şu
Salman Tin şarkılarını,” deseniz, genç müzisyenlerin hemen hemen tamamında
olduğu gibi Salman’ın diskografisini de bir çalma listesinde toplamanız
gerekiyor. Çünkü 2018’den bu yana toplamda 14 şarkısı yayımlanmış ama bunun
sadece dördü bir mini-albümde (2019’da yayımlanan “Ben Garsonken”de), geriye
kalan 10 şarkının hepsi birer tekli. Yanı sıra bu 10 şarkının üçünün de akustik
versiyonları yine tekli olarak yayımlanmış. Yeni yayımlanan albümde ise yine bu
14 şarkıdan 12’sinin akustik versiyonu var. Bunlardan ikisi zaten akustik versiyon
olarak tekli olmuş ama bu albümde yeniden, yine akustik olarak kaydedilmişler.</div></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: x-large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi3JPOONovsYcErqFxSTBBh_kIa2euCVThHrVx4VQn6e_2XQ_NIhS34IpNlT-A7cF8uh62xuIlYCvb_UBeZlXkq9-5WDCqBgUDMRxy75lLyJnupV6oyQ3ReQ7Zd09cfjhrn1S_9_c-W37BxB7unly1ALn--Z2TdcMe4L3ludf02XghK37bh5mye-qT6uQ=s900" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="900" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi3JPOONovsYcErqFxSTBBh_kIa2euCVThHrVx4VQn6e_2XQ_NIhS34IpNlT-A7cF8uh62xuIlYCvb_UBeZlXkq9-5WDCqBgUDMRxy75lLyJnupV6oyQ3ReQ7Zd09cfjhrn1S_9_c-W37BxB7unly1ALn--Z2TdcMe4L3ludf02XghK37bh5mye-qT6uQ=s320" width="320" /></a></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kafanız karıştı değil mi? Benim de karıştı. O yüzden bu
yazıya oturmadan evvel Excel’de bir tablo yapıp bir akış diyagramı çıkardım.
İşin içinden ancak böyle çıktım.</div></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Dedim ya, Salman Tin şarkılarını ben çok seviyorum. Hele ki
bu albümde en sevdiklerim de en başa konulmuş: “Aptal Yaprak”, “Aşk Köpeği”,
“Bayım”, arka arkaya geliyor. Ha Salman gelmiş gitarıyla oturmuş salonunuzun
bir köşesinde şarkılarını söylüyor, ha açmışsınız bu albümü dinliyorsunuz. Öyle
bir doğal ortam. Arada sırada detone bile oluyor, gitarı yeterince parlak
tınlamıyor, ne gam! Akustiğin tabiatı da bu değil mi? En azından şarkıları
şöyle derli toplu, bir arada dinlemek için iyi bir fırsat.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhtpSsLy-xj7sFNo1DjSbjXR6XZogdsvWEV6zpgLiqlOXXFGPySa24rC7lZq6xjmu7OXXfta_CFVNup_Z_REnTu63qqz1y7PIeJq_1wFLonP_SQK1CZFnExpV4g3jn-kE144e1pvMxzmpy5WavBxTtD1RORVTEp7ooGk5F7cTE1xCm_ctp62qrLZtFiWQ=s1396" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1208" data-original-width="1396" height="277" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhtpSsLy-xj7sFNo1DjSbjXR6XZogdsvWEV6zpgLiqlOXXFGPySa24rC7lZq6xjmu7OXXfta_CFVNup_Z_REnTu63qqz1y7PIeJq_1wFLonP_SQK1CZFnExpV4g3jn-kE144e1pvMxzmpy5WavBxTtD1RORVTEp7ooGk5F7cTE1xCm_ctp62qrLZtFiWQ=s320" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Dağınık diskografi sorunu maalesef Spotfiy ve türevlerinin
müzisyenlere dayattığı kriterler nedeniyle kendiliğinden gelişiyor. Kimse bir
müzisyenin başından sonuna ne yaptığını, nasıl geliştiğini, nereden gelip
nereye gittiğini merak etmiyor. Müzisyenler de haliyle bunu artık dert etmiyor.
Her hafta olmasa bile, her ay listelere girebilmek için de akustik, elektronik,
“remix”, düet, Allah ne verdiyse salıyorlar dijitale. O hafta, o ay listelerde görünen
bir şarkı sonrasında sanatçı sayfasında bir öğe olarak yerini alıyor. Birisi
merak edecek de onları listesine atacak da dinleyecek…</div></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Belki bu bir sorun bile değildir de dijital çağın bir
gerçeğidir ve her gerçek gibi buna da alışmak, uyum sağlamak gereklidir. Yine
de ne bileyim, müzik bu sonuçta; biraz daha değerli olması, değer verilmesi
gerekir diye düşünüyor insan. </span><o:p></o:p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1206549159084629381.post-10526807282603694942021-07-27T12:30:00.003-07:002021-07-28T10:31:54.221-07:00Latin Çalın Latin Çalın, Ay N’olur Bi’ Daha Çalın…<p><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><b>Emir Ersoy - "1977"</b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7n6W_d5wHZf0uBcGkmYLXo6e7pKrfOhp4_mAX51wCHb-xPcQ9XW8slK-Kpn1ZeO4gOboq5yc8rpS3VA7KUavysDNbLYYAWG_tZK7FZze4DMmIuD5X5_zB2NX12g6aCPo_DD2inqmtVnpo/s1000/img_7224.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="750" data-original-width="1000" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7n6W_d5wHZf0uBcGkmYLXo6e7pKrfOhp4_mAX51wCHb-xPcQ9XW8slK-Kpn1ZeO4gOboq5yc8rpS3VA7KUavysDNbLYYAWG_tZK7FZze4DMmIuD5X5_zB2NX12g6aCPo_DD2inqmtVnpo/w400-h300/img_7224.jpg" width="400" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Kadın o kadar zeki, o kadar akıllı, o kadar komik ve
kalemini o kadar iyi kullanıyor ki insan bir yerden vurmaya kalksa nereden
vuracağını bilemiyor…du. “Fazla mükemmel can sıkar,” derler; arada bir defo
göstermek, kusurlu hareket yapmak, yerden yere vurulmayı hak etmek lazım. Evire
çevire döver, döverken daha çok severiz; öyleyiz biz.</div><span><a name='more'></a></span><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrk_StCEEl_wAXgF3gOw4c_VvxOrwWxI9IbdgDq1JHKI8NOegQRePa2luRzaDFBaNwlxhWJTQLN3hleOWiFb0hEohmRwEORRLxXSP2Q9YhOFNkz1i8F1n7-YlUInibOXZtC_3n7JNm6IeM/s246/indir.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="204" data-original-width="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrk_StCEEl_wAXgF3gOw4c_VvxOrwWxI9IbdgDq1JHKI8NOegQRePa2luRzaDFBaNwlxhWJTQLN3hleOWiFb0hEohmRwEORRLxXSP2Q9YhOFNkz1i8F1n7-YlUInibOXZtC_3n7JNm6IeM/s0/indir.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Lafa orta yerinden girdim yine. Gülse Birsel şarkı söylemiş
ya ondan bahsediyorum. Öyle dizi için, film için ya da Instagram hikâyesinde,
doğal ortamında filan değil, düpedüz stüdyoya girmiş, bir albüm için şarkı söylemiş.
Çok da iyi etmiş. O her bakımdan hayran olduğumuz kadın meğer o kadar da matah
bir şey değilmiş. Çok kötü şarkı söylüyormuş. Büyük rezalet!</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-eClsNvEM79pqwCxnJ8AWePBitJiG85FmBbVuii2-vipdZbY8XDCvr-l_yVMTEioHTcWVzb_5vSwT0x4-wIIk5FIkYANB676LeYTSVkSaWt_GwIFilySP0VcgRN3Im5i6c8rOcHjkpSsD/s731/60c513ff5542812b7404e3fc.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="410" data-original-width="731" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-eClsNvEM79pqwCxnJ8AWePBitJiG85FmBbVuii2-vipdZbY8XDCvr-l_yVMTEioHTcWVzb_5vSwT0x4-wIIk5FIkYANB676LeYTSVkSaWt_GwIFilySP0VcgRN3Im5i6c8rOcHjkpSsD/s320/60c513ff5542812b7404e3fc.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">10 şarkılık albümün en fena kaydı olmuş gerçekten, kimin umurunda!
Gülse Birsel üzerinden lanse edildi mi albüm? Edildi. Haber değeri taşıdı mı?
Taşıdı. Bakın ben bile yazıya oradan başladım. Buna ‘oltanın ucundaki yem’
diyorlar. Hooop, avlandınız!</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicWqbNLFSEAgVJ09XrbltQ4fNYWAYORtgahPBr54Pb0jh_uHifCQSORsnnKIHCgEO3HrYYyNF0p37MVnEoSqvNeOPOl4PYIcLOertlk5SpPdjjIZSJ4B4PgC34l6r8d2QSkQYEYTSYGS9x/s640/ab6761610000e5ebe2933101f70607c19ace2cd4.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicWqbNLFSEAgVJ09XrbltQ4fNYWAYORtgahPBr54Pb0jh_uHifCQSORsnnKIHCgEO3HrYYyNF0p37MVnEoSqvNeOPOl4PYIcLOertlk5SpPdjjIZSJ4B4PgC34l6r8d2QSkQYEYTSYGS9x/s320/ab6761610000e5ebe2933101f70607c19ace2cd4.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Emir Ersoy, memleketin ilk ve tek “kalipso kralı” Metin Ersoy’un
oğlu. Bilen bilir, Metin Ersoy zamanının popüler kültüründe bir devrimcidir. Çoğu
orkestra solistliğinden gelme erkek şarkıcılar en fazla birkaç Elvis figürü
yapardı sahnede, o da hepsi değil. Belki Erol Büyükburç’u ayrı tutabiliriz
hepsinden. Onun dışındakiler Berkant olsun, Selçuk Ural olsun, Tanju Okan,
Ertan Anapa olsun hep beyefendi, ağır abiydi. Metin Ersoy’sa fırfırlı gömlekleri,
dar pantolonları, hasır şapkalarıyla çıkar, fıkır fıkır Latin dansı yapar, öyle
şarkı söylerdi. Trinidad adalarının rüzgârlarını sahnede olsun, televizyonda
olsun, plaklarda olsun estirdi de estirdi yıllar boyu. Eğlenceli adamdı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN51F3O3_wYjtkPB6SBZUBrnKDUcAJjE_YNksPkIkxS6rlr7zxgR2nIaAQnHVgGYQ9uCmrOSUH48buSpZplbC1Zlgfvrfe-nL_6z8yGD1B6b9JAog8VgOu1MOzjOck69ArgcN9EpeqvXg6/s1080/18451742_10154810538079023_5312098217116238791_o.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN51F3O3_wYjtkPB6SBZUBrnKDUcAJjE_YNksPkIkxS6rlr7zxgR2nIaAQnHVgGYQ9uCmrOSUH48buSpZplbC1Zlgfvrfe-nL_6z8yGD1B6b9JAog8VgOu1MOzjOck69ArgcN9EpeqvXg6/s320/18451742_10154810538079023_5312098217116238791_o.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Emir Ersoy da babasının yolundan gitti. Tek başına
kalipsodan değil ama Latin müziğinin dünden bugünlere gelmiş, hep popüler
kalmış damarından ilerledi. Çok da iyi işler yaptı, yapıyor yıllardır. Çok
eğlenceli, şenlikli konserleri bir yana, bugüne dek yaptığı her albümü oyuncaklı
ve çok renkli birer proje olarak sundu dinleyiciye.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnSOSRonAfyAbWL1_D8egZ7tpzSyF8L0CDCKc5WJ7e8FMtBKtJvqTbKO_5Spag4jf1VhQPaYVeIWQXHnQa3UJcSr7116kbEToawNr821XZ-RNOUMJ_p1EqZnacW4VkIgYvzO6vShmj9RMV/s300/ab67616d00001e02ebdceede9455b47468c8fcb4.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnSOSRonAfyAbWL1_D8egZ7tpzSyF8L0CDCKc5WJ7e8FMtBKtJvqTbKO_5Spag4jf1VhQPaYVeIWQXHnQa3UJcSr7116kbEToawNr821XZ-RNOUMJ_p1EqZnacW4VkIgYvzO6vShmj9RMV/s0/ab67616d00001e02ebdceede9455b47468c8fcb4.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2009 yılında yayımlanan ilk albüm “Cuban Portrait”, enstrümantal,
Latin-caz sularında bir albümdü. Memleket diskoteğinde bu türde ve tarzda yapılmış
sayılı albümden biri olarak geçti müzik tarihine. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5RcFPv1SeW578Ug3ccAHSRLyvohlLUM2sxOvRP3Ba7GkLKX5AGdued0pxwSg81loEZcMyjtKf6WJY2p0jxN2I1771RLgcB5Xgvadayuvoz584xkhtFXQ0XgnFXUg07f-7Xk_AYQSe-Dxt/s600/R-10417039-1497007060-3362.jpeg.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5RcFPv1SeW578Ug3ccAHSRLyvohlLUM2sxOvRP3Ba7GkLKX5AGdued0pxwSg81loEZcMyjtKf6WJY2p0jxN2I1771RLgcB5Xgvadayuvoz584xkhtFXQ0XgnFXUg07f-7Xk_AYQSe-Dxt/s320/R-10417039-1497007060-3362.jpeg.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2010 yılında yayımlanan ikinci albüm “10 Şarkı 10 Şarkıcı”da
Ajda Pekkan mı istersiniz, Kenan Doğulu mu, Funda Arar mı, Yaşar mı, birinci
ligden devşirilmiş bir kadro yer alıyordu. Kimi kendi şarkısını söylemişti,
kimi “cover” ama hepsi Emir Ersoy’un Latin kafası düzenlemeleriyle. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGdYcrC5GITSrsxiFhI7k6x5fGzx3hmj1exslYZ-c9G9KJ2W_pwym63PU2w8AO5kcxTt3kD6_yopd3N1q7o1jKvAmEGcafNi7Z8QmSmmjy5Sz84i74K09iTZL4d_QCgtCqcmBskvYrOphV/s1500/EMIR+ERSOY+KARNAVAL+KAPAK.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1353" data-original-width="1500" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGdYcrC5GITSrsxiFhI7k6x5fGzx3hmj1exslYZ-c9G9KJ2W_pwym63PU2w8AO5kcxTt3kD6_yopd3N1q7o1jKvAmEGcafNi7Z8QmSmmjy5Sz84i74K09iTZL4d_QCgtCqcmBskvYrOphV/s320/EMIR+ERSOY+KARNAVAL+KAPAK.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2012’de yayımlanan “Karnaval”da ünlü konuk şarkıcıların yanı
sıra Ersoy’un grubu Projecto Cubano’nun solistleri de şarkı söylüyordu. “Hele
Bi’ Gel,” “Cumhuriyet” ve “Sil Baştan” gibi popüler şarkıların Latin
düzenlemeleri başka başka tatlar taşıyordu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwE9IZIi3DfNnsqvRANBTmZKAPz2vpo3oTFTqmigIIGZ4QX-GMxB7U9r8DEWhvK9WNIaUhT9DrqgVuAXWtxfaAcESizS42N2O7owYLP0Qmh477wnUkbnEyctZ0WZiEKHMwxaA5War-M57I/s600/R-10416697-1497000859-5423.jpeg.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwE9IZIi3DfNnsqvRANBTmZKAPz2vpo3oTFTqmigIIGZ4QX-GMxB7U9r8DEWhvK9WNIaUhT9DrqgVuAXWtxfaAcESizS42N2O7owYLP0Qmh477wnUkbnEyctZ0WZiEKHMwxaA5War-M57I/s320/R-10416697-1497000859-5423.jpeg.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">2017’de yayımlanan “Rockuba” albümünde bu defa Kenan Doğulu
dışında şarkı söyleyenlerin hepsi oyuncuydu. Yine çeşitli dönemlerden seçilmiş
şarkıların Latin versiyonları Gonca Vuslateri’nden Farah Zeynep Abdullah’a, Erkan
Kolçak Köstendil’den Sarp Apak’a, genç bir oyuncu tayfası tarafından
seslendiriliyordu.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGUaCtbOcuq2noobI1CfvL6YI8rtkYzwEGfCv0kKh2CnLi0rGBOYo6EqM-X7nQDl078Qx_8AkI7MMO4DqeuHmp4GsCa1J1HMnQkJON3yQ-AS16EQ14bUzscH1ysWNdhLsb6M2fomamTCrI/s750/EmirErsoy1.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="750" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGUaCtbOcuq2noobI1CfvL6YI8rtkYzwEGfCv0kKh2CnLi0rGBOYo6EqM-X7nQDl078Qx_8AkI7MMO4DqeuHmp4GsCa1J1HMnQkJON3yQ-AS16EQ14bUzscH1ysWNdhLsb6M2fomamTCrI/s320/EmirErsoy1.png" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Şunu söylemem lazım: Uzun seneler çeşitli mekanlarda “dj”
olarak çalmış bulundum ya ben… Başımın en çok dertte oldukları hep Latin dans,
salsa, bachata, merengue filan kursuna gitmiş tipler oldu. Çünkü onlar her
yerde, her ortamda ve her şarkıda dans kursunda öğrendikleri figürleri sergilemek
isterler. Engel olamazsınız. Oyun havasıyla bile Latin dans yapan gördü bu
gözler. Gelirler, giderler, taciz ederler. “Latin çalın Latin çalın, ay n’olur
bi’ daha çalın…” Ki ben ağırlıklı olarak ‘70’ler ‘80’ler çalıyorum, o dönemde
nerede o Latin bolluğu Türkçe aranjmanlarda? İşte o vakitler Emir Ersoy’un
albümleri hep çok işime yaramıştır. Salarsın oradan bir şarkıyı, dans edenler
bilir zaten o şarkının hangi ritimde olduğunu, hangi dans stilini
gerektirdiğini, hemen başlarlar popoları sallamaya… Ben bilmem. Ben rumba ve
swing dersi aldım. Bak o ritimlerde şarkı çok ama onların da salsa malsa kadar gideri
yok ortamlarda. </div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Neyse… Geldik mi Emir Ersoy’un yeni albümüne… Hani şu Gülse
Birsel’in de içinde şarkı söylediği albüm… Adı: “1977”. Geçtiğimiz günlerde
Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjb_LQ5vJFz6pj1hjenQAJAUkl1uAXNaBAbnmwJjxwXqv8HgjNGxsKAUtNV0RNst3MncJAKqRjXs-fkahiN2AJlIKynJIV-_h8VNES8UKVaxGcyy-2Tw3Rj3qh3XB8HTn5S1tfawU-Z-sjT/s640/ab67616d0000b2737a9cae8f00453b68f16e04b4.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjb_LQ5vJFz6pj1hjenQAJAUkl1uAXNaBAbnmwJjxwXqv8HgjNGxsKAUtNV0RNst3MncJAKqRjXs-fkahiN2AJlIKynJIV-_h8VNES8UKVaxGcyy-2Tw3Rj3qh3XB8HTn5S1tfawU-Z-sjT/s320/ab67616d0000b2737a9cae8f00453b68f16e04b4.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Bir kere “1977”nin Emir Ersoy’un doğum tarihi olması dışında
albümle pek bir ilgisi yok çünkü seçilen şarkılardan sadece biri ‘70’lerden. O
da 1976 tarihli Sezen Aksu şarkısı “Olmaz Olsun”. Onun dışındakiler hep ‘90’lar,
2000’ler dolayları. Dokuz şarkı ve dokuz şarkıyı seslendiren dokuz kadın oyuncu
var albümde. Oya Başar hariç diğer oyuncuların hepsi yakın dönemden, genç
isimler. (Gülse Birsel de hariç aslında ama Gülse Birsel’e o kadar da vurmak
istemeyiz değil mi?)</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMjfXFkQlhkAYZnSl2Z_S-zhZmY9X0CyHxEMpD31B3gRf8g4iOseJzVJCUCWv6IaycxSLFY84O7uz6g8gShqkO8aJPVLavt6GkrHBMuSehjZaWoModJqaZxd1DpL-oyDJFB18zB5qpufJm/s1280/emire-6xKG_cover.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMjfXFkQlhkAYZnSl2Z_S-zhZmY9X0CyHxEMpD31B3gRf8g4iOseJzVJCUCWv6IaycxSLFY84O7uz6g8gShqkO8aJPVLavt6GkrHBMuSehjZaWoModJqaZxd1DpL-oyDJFB18zB5qpufJm/w400-h225/emire-6xKG_cover.jpg" width="400" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Sezen Aksu şarkılarını kaç kişi kaç şekilde “cover”ladı onun
hesabını tutmaktan çoktan vazgeçtim ama bir de bir albüm dolusu Sezen “cover”ı
furyası var ki oradaki istiap haddi de doldu dolacak. Bu projeye müzikal
anlamda benzer iki tane örnek var misal: Aykut Gürel’in Bergüzar Korel’e yaptığı
ilk albüm ve Ercüment Vural’ın “Ercüment Vural Sunar” albümü. Her ikisinde de
Latin ve caz motifleriyle düzenlenmiş Sezen Aksu şarkıları vardı. Ve hatta “Şarkı
Söylemek Lazım”la “Aldatıldık”, o iki albümde de vardı.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkdjo7POHLXafSiuTZtueBopjwcox3RA7QZjy4SubsXnCbyF2DJyoqNuFGMTtQw7yUMWWNXDXYEBQfcacs3Hy4blx7U1kzGh79JoODjSedM1reTcaqlk8D8hZOccspba9WInLeYwAoR-xX/s500/500x500.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="500" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkdjo7POHLXafSiuTZtueBopjwcox3RA7QZjy4SubsXnCbyF2DJyoqNuFGMTtQw7yUMWWNXDXYEBQfcacs3Hy4blx7U1kzGh79JoODjSedM1reTcaqlk8D8hZOccspba9WInLeYwAoR-xX/s320/500x500.jpg" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Olabilir. İşin ekonomik bir tarafı olduğu kesin. Sonuçta bir
Sezen Aksu şarkısını yeniden seslendirmek için büyük paralar vermiyorsunuz, bu
biliniyor sektörde. Ayrıca bir zorlukla, engelle de karşılaşmıyorsunuz ki başka
besteciler ya da söz yazarlarında karşılaşılan zorluklar anlatmakla bitmez,
bunu da sektör iyi biliyor. Fakat ekonomik boyut bir yana, bir de bildik Sezen
Aksu şarkılarının kısa yoldan kulağı yakalama avantajı var. Daha ilk cümlede
eşlik etmeye başlıyorsunuz, çünkü hepsini ezbere biliyorsunuz. Bir nevi Türk
pop müziğinin standartları olmuş o şarkılar. Nasıl ki caz standartlarını bin
yıldır milyon caz şarkıcısı milyon farklı şekilde söylemişse, söylüyorsa, Aksu
şarkıları da bizim için öyle oldu, olacak, buna istesek de engel olamayız.</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Bu anlamda belki yaratıcı, ilginç bir fikir değil ama ticari
gideri var, hep de olacak. E bir de artık şarkıcılardan daha popüler oldukları
kesin oyuncular söylerse bu şarkıları, ticari getiriyi katla ikiye, koy cebine.
Görseli de renkli, daha ne olsun? <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEip_aa_pGIJSCV4htaIQSy3PZ4pKdVIOsbgGHrPeslLkmtwTmpBGyDjKzSwdUVCMV_P0xzxRTNrSXv6FNo8L1nCqzmAhjnFmAVvQWKh-1S4vEg2gbBHCqJsDARIwfR8yRAPWjWO-dOUxJD6/s1200/60d64b7955428417cc8b7ec2.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEip_aa_pGIJSCV4htaIQSy3PZ4pKdVIOsbgGHrPeslLkmtwTmpBGyDjKzSwdUVCMV_P0xzxRTNrSXv6FNo8L1nCqzmAhjnFmAVvQWKh-1S4vEg2gbBHCqJsDARIwfR8yRAPWjWO-dOUxJD6/s320/60d64b7955428417cc8b7ec2.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Bu ticari yaklaşım bir yana, Emir Ersoy’un becerisi sadece işin
müzikal tarafında kendini daha çok gösteriyor. Zira elindeki oyuncular elbette
birer Maria Callas değil (misal Gülse Birsel hiç değil.) O bakımdan Ersoy’da kimisi
gayet geniş ses aralıklarındaki şarkıları ikinci ya da üçüncü seslerden yola
çıkarak ortalama tonlar yakalamış. Dinlerken yadırgayabilirsiniz yer yer,
bildiğiniz ana melodilerin değiştirilmiş olduğunu sanabilirsiniz. Açıkçası ben
de hiç sevmem bu yapısal değişiklikleri. Ne sözden bir kelime ne melodiden bir
nota yerinden oynatılmamalı. Şarkıya dair bin yıllık ezberim bozulsun hiç
istemem. Ne var ki bu albümde biraz solisti rahatlatsın diye biraz da Latin
havasına uyum sağlasın diye böyle şeyler yapılmış. <o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1Bg-PzKpNNwBjKtIjsszSu1Xo-z5J_kasAakHt3KNupVL_egMvZpZ0nocyanV05c2xI-Lbi4xEPSLUfA0x_FXpPQ5P77AtPbY3qYJ0WjmpVtQ7pQTOrTawPQS570NUbmlrEYtucMOJP_R/s720/25e60f4d283f442189371088ed4271adEmir+ErsoyBel%25C3%25A7im+Bilgin+%25281%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="720" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1Bg-PzKpNNwBjKtIjsszSu1Xo-z5J_kasAakHt3KNupVL_egMvZpZ0nocyanV05c2xI-Lbi4xEPSLUfA0x_FXpPQ5P77AtPbY3qYJ0WjmpVtQ7pQTOrTawPQS570NUbmlrEYtucMOJP_R/s320/25e60f4d283f442189371088ed4271adEmir+ErsoyBel%25C3%25A7im+Bilgin+%25281%2529.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br />Bunu ilginç ve farklı da bulmak mümkün. Misal, Gökçe Bahadır’ın
seslendirdiği “Hepsi Senin mi?” (ki ‘Tarkan’dan başka birisinin asla
söylememesi gereken bir şarkıdır’ şeklinde bir önyargı paketiyle birlikte hafızalara
yer etmiş bir şarkı sonuçta) basbayağı farklı bir şarkı olmuş. Hani hâlâ “dj”lik
yapıyor olsam koyarım pikaba bu şarkıyı “Al evladım sana rueda, bak evladım
danzon (artık hangisi hangisiyse sahiden anlamıyorum) kıvır kıvırabildiğin
kadar,” der, çalarım. <o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/WGOS6sPMRD0" width="320" youtube-src-id="WGOS6sPMRD0"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Albümün bütünündeki sorun şu ki oyuncu şarkıcılarımızın sınırları
daraltılmış tonlarda şarkı söyleme deneyimleri bir parça sönüklüğü de beraberinde
getirmiş. Bilmiyorum, biraz da düzgün söyleme gayretlerinin neticesi olabilir
ama ne şarkıların bizzat kendi içindeki ne de Latin müziğinin tabiatındaki o harlı
ateş kendini göstermiyor. Çoğunlukla bir “cool” (yok burada kelimenin Türkçesi
daha doğru ifade edecek durumu) “serin” bir hava var şarkıcılarda. Ne Leyla
Lydia Tuğutlu aldatıldığına sahiden inanıyor, ne Aslı Bekiroğlu’nun hart diye
yiyesi var, ne Hande Subaşı’nın avaz avaz şarkı söyleyesi. Enteresan ama bir
tek Oya Başar söylediği şarkının içine girmiş, oradan teatral bir karakter
çıkarmış. Şarkıyı dinlerken gözümün önüne anında Başar’ın “Olacak O Kadar”da karşısındaki
adamı bir lokmada yutacakmış gibi şehvetle “Gel gel gel!” diyen o kadın tiplemesi
geldi. Ne pis bir bilinçaltı kaldı bize ‘80’lerden Yarabbi!</div><o:p></o:p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/dzeh47_FyYg" width="320" youtube-src-id="dzeh47_FyYg"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: arial; font-size: large;">Gökçe Bahadır’ın Aykut Gürel’le yaptığı albümde şarkı söylerken sevmiştim
ama burada aynı şeyi söyleyemeyeceğim. <o:p></o:p></span>Buna karşın şunu söyleyebilirim ki, benim albümde en beğendiğim solist Hande Subaşı oldu. </div></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/BE96FRgV18s" width="320" youtube-src-id="BE96FRgV18s"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><div style="text-align: justify;">Hepsi bir yana, şayet derseniz ki bu albüm bana bir yaz
akşamı fonda eşlik etsin, canım isterse de kalkar iki salsa yaparım, daha iyisi
Şam’da kayısı bir albüm bu. Su gibi akıyor, yormuyor, boğmuyor. Efil efil, ferah
ferah… Tabii ilk şarkıyı atlarsanız daha da güzel olabilir. Ya da Gülse Birsel
değil de Aslı Sütçüoğlu ya da Gizem Özpamuk söylüyormuş gibi dinleyin, en
azından eğlenirsiniz. </div></span><o:p></o:p><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: large;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/FQf1bcmcZVg" width="320" youtube-src-id="FQf1bcmcZVg"></iframe></span></div><span style="font-family: arial; font-size: large;"><br /><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span><p></p>Yavuz Hakan Tokhttp://www.blogger.com/profile/02431490691460280533noreply@blogger.com0