Dinlediklerim... Mayıs 2015

ULAN - "DUA TARLASI"


İki lise arkadaşı olan ve 1999-2003 yılları arasında birlikte müzik yapan Volkan Diyaroğlu ve Ziya Levent Aybay, o günlerden kalan ve geçen zaman içerisinde biriktirdikleri şarkılarını bir albümde toplamaya 2014 yazında karar vermişler. Ziya Levent Aybay, İstanbul’da reklam sektöründe çalışırken, Volkan Diyaroğlu İspanya’da resimle uğraşmış yıllar boyunca. Ve sonra tüm bu hayat deneyimlerini ve her şeye rağmen bir kenara atmadıkları müzik birikimlerini Ulan adını verdikleri bir grup olarak “Dua Tarlası” adlı bu albüme dökmüşler. “Dua Tarlası”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle raflarda yerini aldı.




Neresinden baksanız enteresan bir albüm bu… Öncelikle Türkiye’deki “rock” kategorisinde bir yere oturtmak zor. Önceleri popa alternatif bir yol izleyen “rock” müzik, nicedir poplaştı zira memleket sınırları dâhilinde. Bu albüm bu eğilime hem teknik, hem de artistik bakımdan sırtını dönüyor ve bir nevi ülkede yapılmakta olan “rock” müziğin alternatifini sunuyor.

İspanya’da yapılmış “mix” ve “mastering”, Türkiye standartlarının çok dışında öncelikle. Grup bunu özellikle tercih etmiş ve genellikle aynı stüdyolardan, aynı isimlerin elinden çıkan ve haliyle birbirine çok benzeyen işlerden uzak durmaya çalışmış. Bunu başarmış da. Alışık olduğumuzun aksine, solist sesi enstrümanlardan daha ön planda değil mesela Ulan’ın şarkılarında. Hatta enstrümanlardan biri gibi. Bu sadece “mix” marifeti değil ama. Şarkıların tamamında bildik şarkı sözü kalıplarının dışına çıkan, şiire daha yakın duran, az kelimeyle ve hep kısa cümlelerle yazılmış yalın şarkı sözleri var. Ve bu sözler melodilerin içine o kadar sinmiş ki, ayırmak mümkün değil gibi.


Şarkı sözlerinin temel izleği, yaşadığımız coğrafyadan ve tarih aralığından bağımsız olarak insanın yeryüzündeki varlığı, hayat ve zaman kavramları. Böyle bir konu bütünlüğü var başından sonuna dek. Hâl böyle olunca, şarkı sözlerini başından sonuna dek uzun bir şiirin parçaları gibi okumak da mümkün.

Albümü farklı kılan bir başka unsur da özellikle gitar tonlarında yakalanan saykodelik tınılar. Benim kişisel dinleme tercihi olarak, “rock” müzikte çok tat aldığım, çok sevdiğim bu tınılara öykünen çok grup oldu bugüne dek güncel Türk “rock” müziğinde ama bu denli gerçeğini yapabilen pek olmadı.


Grubun klipte görünmemesi, sektörün olağan “PR” yöntemlerini kullanmaması, albümün fotoğrafsız, minimalist bir kartonet tasarımıyla satışa sunulması gibi tercihler de eklenince, “alternatif” tabiri tam karşılığını buluyor Ulan’da.

Albümdeki tüm düzenlemeleri Volkan Diyaroğlu yapmış. Ziya Levent Aybay’ın yazdığı “Hafriyat” adlı şarkı dışındaki 11 şarkının söz ve müzikleri de Diyaroğlu’na ait. Müzik danışmanlığı ve prodüktörlüğü ise ülkenin sayılı müzik yazarlarından biri olan Ali Deniz Uslu üslenmiş ki Uslu’da, grup elemanlarının eski arkadaşı olarak, bir nevi “aileden” bir prodüktör olmuş.


7:13’lük süresiyle senfonik “rock” sınırlarında dolaşan “Durdurun”, ilk klip şarkısı “Kaybolduğumda”, yaşam bir hafriyat” metaforuyla dinleyeni düşünmeye davet eden “Hafriyat” albümün öncelikle dikkat çeken şarkıları.

Kolay dinlenilir, kolay hazmedilir, kolay dile dolanır bir müzik değil Ulan’ın müziği. Ama mutlaka kulak kabartılması, sadece dinlenilmesi değil, üzerine kafa yorulması gerekenlerden.

ARS LONGA - "GÜNLER"


Ars Longa’nın hikâyesi birçok “rock” grubunun hikâyesinden çok da farklı değil aslında. Değişik elemanlarla süregelen bir zaman diliminde internete konulmuş kayıtlar ve sahne performanslarıyla kazanılmış “gizli” bir ün, uzun bir zamana yayılan albüm kayıt süreci… Ars Loga’nın ilk albümü “Günler”, nihayet, takvimler Mart 2015’i gösterdiğinde yayımlandı. Grubun şu anki kadrosu Sinan Çulhaoğlu, Uygar Çehreli, Berat İşçioğlu ve Nihal Saruhanlı’dan oluşuyor ki Çulhaoğlu ve İşçioğlu aslında grubun da kurucuları. Albüm kayıtlarında ise Emre Malikler, Tufan Büyükgüngör, Can Güngör ve aynı zamanda prodüktörlüğü de üstlenen Umut Gökçen de çalmış. Zaten prodüktör olarak Gökçen de Ars Longa’yı bir gruptan ziyade, bir “proje” olarak tanımlamayı tercih ediyor.


Uzun bir zaman dedim ya, sahiden de albüm, 2013-2015 yılları arasında, yani iki yılda ve altı farklı stüdyoda kaydedilmiş. Basın bülteninde bu durum şu cümlelerle özetleniyor: “Günler, kayıt sürecinin uzayışıyla, bir şekilde kendi kendinin hikâyesi haline geldi. Üstünden mevsimler, müzisyenler, sevinçler ve hüzünler, Hakan Ormanlar, Hrant Dinkler, yolculuklar ve konserler geçti.”

Hipokrat’ın “ars longa, vita bravis (sanat uzun, hayat kısa)” özdeyişinden ismini alan Ars Longa, bu ilk albümünü dijital platformlarda kendi hesabına satışa sunmuş. Sanırım dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu yöntem zamanla daha fazla grup/şarkıcı tarafından benimsenecek zira “label” sahibi müzik firmalarının müzisyenlere albüm çıkarma noktasındaki katkısı giderek azalıyor, görünmez hale geliyor ve hatta tam tersine, bazen zararı bile olabiliyor.


Albümde 10 şarkı var. Bunların büyük kısmı, grubun yıllar içerisinde takipçilerince bilinir hale gelmiş şarkılar. Mesela 2007 yılında yayımlanan “Türkiye’den Alternatif Sesler” adlı karma albümde yer almış “Gözyaşı Şişesi”, mesela internette çok dinlenilmiş, konserlerde çok çalınmış, söylenmiş “Gerçek Aşk Bekler”, “Ceviz Renk Sandıklar”, “İstanbul Uyurken”… Haliyle her biri pişmiş, demlenmiş, durmuş oturmuş şarkılar. Acemi ya da amatör tınlamıyor zaten albüm başından sonuna dek. Bir tek şey hariç… O da solist Sinan Çulhaoğlu. Çulhaoğlu her ne kadar kendi yazdığı şarkıları söylüyor olsa da, solist olarak yeterince ağırlığını koyamıyor ve her şeyiyle çok iyi bu grubun yumuşak karnı ister istemez solisti oluyor.


Bunu bir kenara koyarsak, kâh Pinhani’nin, kâh Mor ve Ötesi’nin ilk dönemlerini anımsatan, sıcak, samimi ve içi dolu şarkılarla albüm, Türkçe “rock” piyasasına taze bir nefes aldıracak türden. İstanbul’da 1925’den 2014’e kadar yayın hayatını sürdüren ve Yunanca olarak basılan, ancak 2014’te kapanmak zorunda kalan gazeteden adını alan “Apoyevmatini” başta olmak üzere, “Gerçek Aşk Bekler”, “İstanbul Uyurken”, “Gözyaşı Şişesi” gibi her biri kendi içinde hem şarkı sözleri, hem de müzikal içerik bakımında çok zengin, çok katmanlı, iyi yazılmakla kalmamış, iyi de çalınmış şarkıları, eğer eli yüzü kirlenmemiş “rock” sevenlerdenseniz, sevmemeniz için hiçbir neden yok.


FİKRİ KARAYEL - "ZOR ZAMANLAR"


Şimdilerde eski şanı kalmamış olsa da, My Space bir kuşağın hafızasında yeni, bağımsız, alternatif müzikleri, müzisyenleri, grupları keşfettikleri platform olarak kalacak. Nitekim bugün de yeni albüm çıkaran bir ok grubun/müzisyenin geçmişinde My Space sayesinde şöyle ya da böyle adını duyurmuşluk, tanınmışlık hikâyesi var. Fikri Karayel de bunlardan biri.


Kıbrıs doğumlu Fikri Karayel, yaşamının bir bölümünü İngiltere’de geçirmiş, üniversite eğitimini de orada, bambaşka bir alanda alırken, kendi deyimiyle “genlerinde kodlu” müzikle yakından ilgilenmeye başlamış. Avrupa’da müziğin ve müzik sektörünün beşiği kabul edilen İngiltere’de geçen yıllar, Kıbrıs’a döndükten sonra da Fikri Karayel’in müzikal gelişimini etkilemeye devam etmiş olmalı ki, ilk “demo” kayıtlarını o dönemde yapmış. Bu kayıtlardan biri, “Şehit” adlı şarkısı Kıbrıs radyolarında çalınır hale gelince, Haluk Levent’in bir şekilde dikkatini ve çekmiş ve Levent şarkıyı, 2010 yılında yayımladığı “Karagöz ve Hacivat” adlı albümünde kullanmış. Bu bir anlamda Fikri Karayel’in ilk profesyonellik tecrübesi olmuş ve My Space kanalına yüklediği “demo” kayıtlarının hatırı sayılır bir ilgi görmesi üzerine, ilk albümü kaydetmek üzere kolları sıvamış.


Fikri Karayel’in Kıbrıs’ta kaydettiği albüme Türkiye’de Dokuz Sekiz Müzik ilgi göstermiş ve Karayel’in bu albümünde de yer alan “Hayal Edemezsin” adlı şarkı 2014 Kasım’ında vizyona giren “Seni Seviyorum Adamım” adlı filmin “soundrack” albümünde kullanılmış. 2015’in Ocak ayında ise “Zor Zamanlar” adı verilmiş ilk Fikri Karayel albümü, Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.


Denilebilir ki yüzü tamamen batıya dönük bir albüm bu. Karayel’in yıllar içerisinde yazdığı şarkılar, Türk müzik piyasasının kurallarını, genel geçer klişelerini pek de umursamıyor. Haliyle de hedef kitlesinin de aynı düzlemdeki müzik dinleyicileri olduğu söylenebilir. Özellikle ilk iki şarkı bu tezi doğruluyor. Albümün bütününden bağımsız olarak, “blues” sularında gezinen bu iki şarkı (“Zor Zamanlar” ve “Döner Başa”) tek başına bir “single” olarak yayımlansa da olurmuş. Özellikle “Zor Zamanlar”, İngilizce sözlerle söylenmiş ve Avrupa’nın kayıt standartlarında kaydedilmiş olsa, dünya çapında bir şarkı olabilecek güçte.


Bu iki şarkıdan sonra ise albüm sonuna kadar pop-“rock” bir çizgide seyrediyor. Özellikle pop tarafının ağır bastığı “Hayal Edemezsin” ve “Beni Bırakma”, ortalama Türkçe müzik dinleyicisini daha kolay yakalayabilecek şarkılar (Ajda Pekkan, ‘80’lerin başındaki Ajda Pekkan olsaydı, “Hayal Edemezsin”i nasıl güzel söylerdi hayal edebiliyorum.) “Trenler” de melodisiyle kulağa kolay takılanlardan. “Keyfinin Kahyası” ilginç sözleriyle dikkat çekiyor. “Küçük Kardeşim” ise küçük gibi görünen ama çok etkili bir şarkı. “Vazgeçilmez” ve “Bir Gün”, “rock” tarafı ağır basan şarkılar. “İntro”suyla birlikte albümde iki “track”lik yer kaplayan “Senden Sonra” ve “Morg”, albümdeki başka birçok şarkı gibi İngiliz pop-“rock” terbiyesinde şarkılar.

Albümdeki bütün şarkıların söz, müzik ve düzenlemelerini Fikri Karayel yapmış. İlk albümünü hazırlayan bir müzisyen için böylesi bir yükün altına girmek kolay değil ama Karayel üstesinden gelmiş gibi görünüyor. Tek problem melodilerin yer yer birbirini andırması ki bu da göz ardı edilebilir bir kusur. Üstelik Kıbrıs şivesini, uzun süre İngiltere’de yaşamış olmanın doğurabileceği aksan problemini her nasılsa halletmiş ve hem şarkı sözlerinde, hem de telaffuzunda Türkçe kullanımı açısından kusur göstermemiş Karayel. Türkiye’de doğup büyüyüp yaşamışların bile İngiliz aksanıyla şarkı söylediğine şahit olurken zaman zaman, bu bile tek başına önemli bir detay.

Sofistike fotoğraflarla hazırlanmış Murat Zengi imzalı kartonet tasarımının kusuru ise şarkı sözlerinin alabildiğine küçük yazılmış olması. Eğer benim gibi şarkı sözlerini şiir gibi okumayı sevenlerdenseniz, yanınıza bir büyüteç almanız lazım.

MAYIS 2015

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder