"Bodrum'a da Gittik Beraber"




(Ağustos 2011 tarihinde oydar.com 'da yayımlanmıştır.)

Hep söylüyorum; artık tamamen kangrene dönüşmüş yayıncılık anlayışları ile özel radyolar yerlerde sürünüyor. Söyleyecek hiç bir sözü olmayan, bir vizyonu, bir misyonu olmayan, sadece günü kurtaran, reklam alan radyolar ve onların kendine ait cümleler kurmaktan, şarkılar seçmekten aciz “anons makinesi” programcıları.


Bakmayın “programcı” dediğime. O lafın gelişi. Bir çokları “radyocu” tabirinden alınıyor. “Biz radyo alıp satmıyoruz,” gibi de bir savunmaları var. Terziler “moda tasarımcısı”, sekreterler “yönetici asistanı”, berberler “saç tasarımcısı” ya memlekette nicedir; radyocuların hepsi de “radyo programcısı”ymış! Yapmayın Allah aşkınıza!


Hadi gelin sorgulayalım…

Programınızın bir bütünlüğü var mı? Yani başladığı ve bittiği hissediliyor mu? Yoksa tüm gün yayın akışında değişen yalnızca “dj”lerin ses tonları mı?

Sizden önce ya da sonra yayın yapandan farkınız nedir? Mesela farklı şarkılar çalıyor musunuz? Çalabiliyor musunuz? Yoksa radyo yönetiminin rotasyona yüklediklerini, sırasını bile değiştirmeden çalmaktan mı sorumlusunuz sadece?

Gündelik “geyik” muhabbetlerinden başka, kendinize ait bir fikriniz, bu fikrinizi ifade edebileceğiniz cümleleriniz var mı? Sizi sesinizden mi, yoksa kurduğunuz cümlelerden mi tanıyor dinleyenleriniz?


Müzikle ne kadar haşır neşirsiniz? Hiç CD satın alıyor musunuz mesela? Yoksa sadece radyoya gönderilen “promo” CD’lerden mi ibaret müzik kültürünüz? (Abarttığımı düşünmeyin sakın. “Bilmem kaç yıllık radyocuyum, aman da ben fakültede radyo televizyon okudum,” diye böbürlenen ismi lazım değil bir meşhur radyocumuzun “A o albümü dinlemedim, henüz bana göndermediler, bizim radyoda rotasyona girmedi” dediğine bizzat şahit olmuşluğumuz var Twitter camiasında.)

Peki “program” sandığınız o şey yayından kalksa bir gün, eksikliğiniz hissedilir mi mesela? Yoldan geçen herhangi bir radyocu da aynı şekilde devam ettirebilir mi yoksa “program”ınızı? Yani sizin kondurduğunuz kuş nedir, hiç düşündünüz mü?

Ya da tam tersini sorayım; tasınızı tarağınızı toplayıp başka bir radyoya geçseniz bir gün… Yayın yaptığınız ilk gün, dinleyicileriniz de sizinle birlikte frekans değiştirir mi? Dinleyenler sizi mi, o frekansı mı arar radyo cihazlarında?


Hadi diyelim radyonun kişiliksiz yayın politikası gereği, şarkı seçme hakkınız yok. Ama karnınızı doyurmak için de bu işi yapıyorsunuz. Peki en azından çaldığınız şarkılar hakkında iyi kötü yorum yapma şansınız var mı? Hani radyo programcılarının müzik sektörüne yön verdiği sanılıyor ya hep. Siz nasıl bir yön veriyorsunuz? Mesela kötüye kötü diyebiliyor musunuz? Yoksa bütün şarkılar “ay çok şahane” mi? Yoksa sizin radyonuz zaten kötü şarkılar çalmaz mı? Hadi canım, güldürmeyin beni!

Bu yazıyı sonuna kadar okuyan ve kafasında soru işareti uyanan tüm radyocu arkadaşlarımdan özür dilerim. Eğer üzerinize alınmadıysanız, zaten sorun yok demektir sizin açınızdan. Alınanlaraysa şunu söylemek isterim; inanın maksadım özgüveninizi sarsmak değildi. Hem siz değil, sizi birer “anons makinesi”ne dönüştüren bu sistem, bu düzen utansın. Siz anonslarınıza devam edin. Hem bakarsınız Demet Akalın, seneye sizi de Bodrum’a davet eder!

AĞUSTOS 2011

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder